12 Mart 2010 Cuma

ADALAR POSTASI-2386: 100-year-old wooden house here on Buyukada...

http://urun.gittigidiyor.com/KINALIADA-FOTOKART_W0QQidZZ9986591

* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

14 Aralık 1898 Pazar günlü Burgaz, Sivri ve Kınalı Ada'dan çıkarılan taşlardan vergi alınmasına dair...


* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Büyükada'da, 4.5.2007.


* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

12 Mart 2010 Cuma
Büyükada'da HAVA DURUMU*

Çok bulutlu
6/13ºC
% 82-94 nem
Poyraz, KD 22km/sa
Gündoğuşu 06:22... Günbatışı 18:04

* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarinca


* * *

Cicely Mary Barker, The Celandine Fairy.


* * *

1- "Grafik Mizahın Büyük Ustası Turhan Selçuk" anısına saygıyla...

2- Ahmet Tanrıverdi: "Büyükşehir Belediyesi'ne ait bu binanın müze olarak tahsisine en çok çalışanlar, eski Başkan Coşkun Özden ve eski Başkan yardımcısı Bülent Mısırlıoğlu idi. Ama ne var ki aralarında çok sevdiğim arkadaşlarımın da bulunduğu bir grubun dedikoduları binanın Adalar Müzesi'ne tahsisini engelledi. 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul etkinliklerine, proje sahibi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından alınıp, 2010 Ajansı'nın bastırdığı katalogla dünyaya duyurulan "O" müze binası, dedikodu üretenlerin çabalarıyla yok artık. Ne mi var?"

3- Halim Bulutoğlu: "Bu organizasyonun Perihan Ergun'la hiçbir ilişkisi olmadı. Değil ki, toplanan gelirin Perihan Ergun'a ya da Ada Dostları Derneği’ne aktarılması istensin. Yaklaşık 5 bin TL tutan gelir, Platform'un üç kişilik girişim grubu tarafından, bir süre sonra, Burgazada Sağlık Ocağı'nın iyileştirilmesinde kullanılmak üzere Burgaz Lions Kulübü'ne aktarıldı. Yani söz edildiği gibi, Adalar Vakfı hesaplarında kaybolmadı. Bu gelirin kullanımıyla Adalar Vakfı'nın hiçbir ilgisi de olmadı. Sadece paranın bir bölümünün aktarımında Vakıf hesabı kullanıldı. Lions Kulübü, Sağlık Ocağı'nın restorasyonunu 2007 yılında tamamladı ve düzenlenen açılış töreninde katkıda bulunanlara plaket verdi. Burgaz Platformu Girişim Grubu'ndaki üç kişiye de bu plaketler verildi..."

4- Zuhal Aytolun: "Büyük bir arşivin üzerine kurulan Adalar Müzesi, temmuz ayında açılacak. Açıldığı anda bitmiyor çalışma, bu bir başlangıç. İkinci adım ise müzenin hemen yanı başında planlanan sergi ve toplantıların yapılabileceği alan olacak. Sonrasının ise birbirini tetikleyeceğini söylüyor Bulutoğlu. Haziran ayında da Türk-Yunan dostluk festivali düzenlenecek. Defne Türk-Yunan Dostluk Derneği ile hedef Gümülcine ve Adalar arasında bir etkileşim sağlayabilmek. Toplantılar ve panellerle beraber müze ve Adalar’la ilgili önemli bir gelişme yaşanacak..."

5- New York Times yazarı Yigal Schleifer, Büyükada'da 100 yıllık bir Rum evini restore eden, Stein-Gunnar Sommerset'in hikayesini gazeteye taşıdı...

6- Yigal Schleifer: "Stein-Gunnar Sommerset, the owner of a 100-year-old wooden house here on Buyukada, a leafy island about an hour’s ferry ride from Istanbul, is trying to keep the spirit of that multicultural era alive..."

ADALAR POSTASI'nın 2386. sayısında...

)O(



..........................................................1

anısına saygıyla...
)O(



..........................................................2

From: AHMET TANRIVERDİ
Subject: Perihan Ergun'un yazısı üzerine
Date: March 11, 2010 11:51:20 AM GMT+02:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com

Timsahın gözyaşları Marmara'ya akıyor Perihan Ergun...

1980 sonrası ülkemde egemen olan çok kötü bir olgu, toplumu habis bir tümör gibi kemiriyor: dedikodu yapmak, diyalog yapmaktan evladır! Perihan Ergun'un mensubu olduğu dernek adına Adalar Müzesi kuruluşunu bugün "mutlulukla karşılıyoruz" demesine şaşırdım. Bunu yazarken, 1984 yılından bu yana Çelik Gülersoy'un da adını anarak destekçi olduğundan bahsetmesi de ilginç!.

Perihan Ergun'u merhum eşinin Adalar Emniyet Amirliği yaptığı ve kendisiyle 1980 öncesi CHP'de omuz omuza onurlu siyaset yaptığımız zamandan beri tanırım ve saygı duyarım. Kendisi de çok iyi hatırlayacaktır, 2009 yılının bir kış günü, Adalar Belediye Meclisi salonunda, riyaset makamında Bülent Mısırlıoğlu'nun da bulunduğu, Kaymakam Mevlüt Kurbanın yönettiği, Adalar'daki sivil toplum örgütleriyle benim de aralarında bulunduğum ada sevdalısı bireylerin takip ettiği, Adalar Vakfı'nın düzenlediği toplantıda konu şuydu: Kurulmakta olan Adalar Müzesi için bilgi ve belge toplamada bize yardımcı olur musunuz? Kendisinin de dahil olduğu malum birkaç kişinin cevabı ise yardımcı olmak değil, müzeye karşı olmaktı. Tam bir saat müzeye karşı olanların konuyu çarpıtan konuşmalarından sonra söz alıp, konuyu özüne getirip cevaplamalarını lisan-ı münasiple arz ettiğimde, kendisi de dahil malum kişiler salonu terketmişti.

Büyükşehir Belediyesi'ne ait bu binanın müze olarak tahsisine en çok çalışanlar, eski Başkan Coşkun Özden ve eski Başkan yardımcısı Bülent Mısırlıoğlu idi. Ama ne var ki aralarında çok sevdiğim arkadaşlarımın da bulunduğu bir grubun dedikoduları binanın Adalar Müzesi'ne tahsisini engelledi. 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul etkinliklerine, proje sahibi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından alınıp, 2010 Ajansı'nın bastırdığı katalogla dünyaya duyurulan "O" müze binası, dedikodu üretenlerin çabalarıyla yok artık. Ne mi var? Adalar Müzesi kuruluşu için artan bir enerjiyle şevkle çalışma var. Ve Adalar Müzesi, adayı sevdiğini söyleyen engelci dost ve arkadaşlarımıza rağmen açılacak. Bu olumlu çabanın geç de olsa farkına varanların göz yaşlarının Marmara'ya akışını seyretmek üzüntü veriyor. Ama gene de sevindirici olan, çalışmaları "mutlulukla karşılamaları".

Cumhuriyet'in ilk hanım öğretmenlerinden eğitim alırken bize çok önemli iki şey öğretmişlerdi: birincisi öğrenmeyi öğretmek, diğeri de sevgi. Öğrenmeyi öğretemeyen ve öğrenmeyi öğrenemeyenlerle çevrili olmamıza rağmen, inatla bu yaşımızda bile okuyarak, görerek öğrenmeye çalışıyoruz, duyarak değil. Sevgiyi alıyoruz, sevgiyle doluyoruz, sevgiyi veriyoruz. Sevgi adalettir, başarıdır, güzelliktir, inançtır, özgürlüktür, sevgisiz hayat anlamsızdır. Adalı olmak sevgiyle yaşamaktır. Sevginin hepimizi birleştirmesini diliyorum. Geç de olsa Perihan Ergun'un şahsında tüm dünya kadınlarının kadınlar gününü kutluyor, sevgilerimi döküyor, ellerinden öpüyorum.



..........................................................3

From: AHMET TANRIVERDİ
Subject: FW: Bu notu ADALAR POSTASI'na iletir misin?
Date: March 11, 2010 3:05:10 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com

Date: Thu, 11 Mar 2010 13:03:08 +0200
Subject: Bu notu Adalar Postasi'na iletir misin?
From: HALİM BULUTOĞLU
To: AHMET TANRIVERDİ

SELAM usta,
Ekli yazıyı ADALAR POSTASI'na iletir misin benim adıma.
Bende adresi yok...

Halim

...

BİR YALANI KAÇINCI KEZ DÜZELTME


2385 sayılı ADALAR POSTASI bülteninde

[ ADALAR POSTASI-2385 (11.3.2010)
===>
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/03/11-2385.html ]


Perihan Ergun imzasıyla yayınlanan yazıyı,

[ Perihan Ergun, "İstanbul'un 2010 Kültür Başkenti Oluşunda Adalar'ın Önemi", Cumhuriyet Gazetesi (16.02.2010)15. ]

okudum ve ne diyeceğimi ve ne demem gerektiğini bilemedim.

Bir öğretmenin öğrencilerine öğreteceği en önemli şeyin dürüstlük ve doğruluk olduğunu bilirim. Perihan Hanım, Adalar'daki bir çok insanın hocası. Bu nedenle saygı görüyor. Ama yazdıklarını görünce, doğrusu ben pek saygı gösteremiyorum. Çünkü kamuya açık bir platformda, yalan söylüyor. 2 yıl öncesine kadar orada burada bu sözleri ediyordu. Duyduğumuzda üzülmüş ve Adalı dergisinin 2008 Eylül sayısında konuyu açıklamıştık.

Demiştik ki: Burgaz yangınından sonra Ada ormanının yeniden yaratılması için bir dizi girişim oldu. Bunlardan biri de Burgazadası Platformu adlı bir sivil oluşumdu. Platform sözcüleri, Orman Müdürlüğü'nün yaptığı ağaçlandırma çaışmalarına destek olmak amacıyla İş Bankası Kültür Sanat (İş Sanat) ile temasa geçtiler. Kurumun desteğinin yanı sıra, yine kurum aracığıyla Ali Poyrazoğlu'nun da onayını alarak, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nun bir oyununun gelirinin Burgaz yangınının yaralarının sarılmasına katkı amacıyla kullanılmasına karar verildi.

Bu organizasyonun Perihan Ergun'la hiçbir ilişkisi olmadı. Değil ki, toplanan gelirin Perihan Ergun'a ya da Ada Dostları Derneği’ne aktarılması istensin. Yaklaşık 5 bin TL tutan gelir, Platform'un üç kişilik girişim grubu tarafından, bir süre sonra, Burgazada Sağlık Ocağı'nın iyileştirilmesinde kullanılmak üzere Burgaz Lions Kulübü'ne aktarıldı. Yani söz edildiği gibi, Adalar Vakfı hesaplarında kaybolmadı. Bu gelirin kullanımıyla Adalar Vakfı'nın hiçbir ilgisi de olmadı. Sadece paranın bir bölümünün aktarımında Vakıf hesabı kullanıldı. Lions Kulübü, Sağlık Ocağı'nın restorasyonunu 2007 yılında tamamladı ve düzenlenen açılış töreninde katkıda bulunanlara plaket verdi. Burgaz Platformu Girişim Grubu'ndaki üç kişiye de bu plaketler verildi.

Durum bu iken, üzerinden 7 yıl geçtikten sonra, Adalar Müzesi'ne ve Adalar Vakfı'na düşmanlığı [!] bilinen [?] bir grupla [?] koro halinde [?] böyle bir yalanı yeniden gündeme taşımasını çok ama çok ayıplıyorum.

Dürüstlük ve doğruluk çok önemli bir haslettir hocam. Mezara kadar taşınması gereken bir haslet...


Halim Bulutoğlu
Adalar Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi



..........................................................4

Cumhuriyet- Dergi, 07.02.2010
Zuhal Aytolun

Adalar’da canlanma dönemi

Yıllardır izolasyon sorunuyla boğuşan Adalar, artık gün yüzüne çıkıyor. Açılacak Adalar Müzesi bu girişimin ilk adımı. Devamında yürütülecek projelerle Adalar’a ilgi artacak.


Adalar, İstanbul’a çok yakın ama bir o kadar da uzak kimliğiyle aslında bugüne değil, tarihe bakan bir yapıya sahip. Sürgün adası olarak kullanıldığı da bilinir, inziva yeri olarak tercih edildiği de. Tarihi ve yaşanmışlıklarıyla, mimarisi ve kültürel geçmişiyle önemli bir dönemi gösteriyor Adalar. Geçmişte olduğu gibi bugün de aslında izolasyon sorunuyla karşı karşıya. Kış aylarında aksayan ulaşım, tesislerin yetersizliği ve hatta orada yaşayanların ihtiyaçları da kolaylıkla karşılanamıyor. Kış aylarında sokaklar boşalıyor, ada yalnızlaşıyor. Yazın 100 binleri bulsa da, kış aylarında 10 binin altında kalıyor nüfus. Yaşayanların temel ihtiyaçlarından biri olan kültür sanat etkinlikleri ise hak getire. Adalar Vakfı, dernekler ve yerel yönetim son yıllarda bu konuya önemle eğilmiş durumda. Yapılan ve yapılacak projelerle sadece adalara hareket gelmeyecek, böylece Adalar kültür sanat etkinlikleri için özellikle tercih edilen bir noktaya gelecek. Hedef bu. Adalar Vakfı yönetim kurulu üyelerinden Halim Bulutoğlu, Adalar Müzesi’yle başlayarak devam edecek çalışmaları anlattı.

Adalar Vakfı, Adalar’a yakışmayan kültür sanat ve eğitim yaşamının dibe vurmuş hali ile çökmeye yüz tutmuş sağlık yaşamını çeşitli kurumlar ve yerel yönetim işbirliğiyle yeniden canlandırmak için kolları sıvadı. Adaevi, Sait Faik evi ve Hüseyin Rahmi Gürpınar eviyle kültür sanat yaşamında varlığını sürdürmeye çalışan Adalar, artık başka gelişmelere de gebe.

Adalar Müzesi, şimdilerde üzerine yoğunlaşılan en önemli çalışma. Yaşayan bir kent müzesi olarak tasarlanıyor. 1870’lerde yapılan eski bir taş bina restore edilerek müzeye dönüştürülüyor. Bulutoğlu, “Kentle bütünleşen ve bütünleşmesi gereken bir müzeyi tanımlıyoruz. Çünkü anlatılan, bir kentin ve kentlilerin hikâyesi. Onlarla sözlü tarih çalışması yapılıyor, kaynaklar, ürünler toplanıyor. Şimdiden belki de 500-600 kişiyle beraber çalışıyoruz. Bu da müzenin karakterinden gelen tarafı” diyor.

Adalar Müzesi, Adalar’ın nasıl oluştuğu fikrinden yola çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyeleriyle Adalar’ın jeolojik yapısı inceleniyor. Bunlar da sadece çizim ve fotoğraf değil, simülasyonlarla canlandırılacak. Ayrıca kimi zaman “Gidin ve görün” levhaları bulunacak müzede. Böylece ada da müzenin bir parçası olarak yer alacak. Adalar’ın depremselliği ise Naci Görür başkanlığında bir ekiple yapılan araştırmalar sonucunda aktarılacak. Tarih öncesi dönem de AdalarMüzesi’nde yer alacak başlıklardan biri.

Asıl hikâye ise Bizans dönemiyle başlıyor. İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleriyle yapılan çalışmalarda Bizans, Osmanlı, Cumhuriyet dönemleri ayrı ayrı aktarılacak. Bu noktada tarihsel anlatı üzerine yoğunlaşılıyor. Ancak asıl ilgi çeken ise tematik bölümler. Bulutoğlu, son 100 yılda nasıl bir göç hareketi yaşandığını, Adalar’da hangi toplulukların yaşadığını, 20. yy’da Cumhuriyet dönemiyle beraber nasıl bir değişimin görüldüğünü aktaracaklarını söylüyor.

Diğer yandan Adalar’ın mimari üslubu da dikkat çekenler arasında. Farklı akımlardan etkilenen farklı tarzlar da müze sayesinde görülebilecek. Konaklar, evler, köşkler, dini yapılar ve onların hikâyeleri müzede yer alacak. Bulutoğlu, bir müzenin sadece geçmişe değil geleceğe de mesaj vermesi gerektiğini dile getiriyor: “Nasıl bir geçmişi devraldık ve onu nasıl bir geleceğe taşıyoruz düşüncesi önemli. O yüzden sadece tarihi, mimari, doğal ve kültürel kodların yanı sıra kent ve kentlinin sorunlarına da yer veriyoruz.” Müzede bir de geçici bir bölüm tasarlanıyor. Bu bölümde “Adalarda Günlük Yaşam” başlığı altında son yüzyılda bölgedeki günlük yaşamın seyri anlatılıyor. Plajlar, eğlence yerleri, gelen ve giden insanlar hatta onların giyim tarzı bile görülebilir.

Büyük bir arşivin üzerine kurulan Adalar Müzesi, temmuz ayında açılacak. Açıldığı anda bitmiyor çalışma, bu bir başlangıç. İkinci adım ise müzenin hemen yanı başında planlanan sergi ve toplantıların yapılabileceği alan olacak. Sonrasının ise birbirini tetikleyeceğini söylüyor Bulutoğlu. Haziran ayında da Türk-Yunan dostluk festivali düzenlenecek. Defne Türk-Yunan Dostluk Derneği ile hedef Gümülcine ve Adalar arasında bir etkileşim sağlayabilmek. Toplantılar ve panellerle beraber müze ve Adalar’la ilgili önemli bir gelişme yaşanacak. Kültür sanat projelerinin Adalar’a taşınmasıyla ilgili 2010 hareketli bir yıl. Asıl meyveler ise 2011’den sonra alınmaya başlanacak.l



..........................................................5

http://cadde.milliyet.com.tr/2010/02/11/HaberDetay/1197436/BUYUKADA_DA_BIR_EV

Milliyet- Cadde, 11.02.2010

BÜYÜKADA'DA BİR EV

New York Times yazarı Yigal Schleifer, Büyükada'da 100 yıllık bir Rum evini restore eden, Stein-Gunnar Sommerset'in hikayesini gazeteye taşıdı


İstanbul artık Osmanlı İmparatorluğu zamanında olduğu gibi çok uluslu bir merkez değil belki, ama Büyükada'da 100 yaşındaki ahşap evin sahibi Stein-Gunnar Sommerset, çok kültürlü ruhu canlı tutmaya çalışıyor. 1910'da Türk-Yunan bir aile tarafından yapılan ev, on yıllar boyunca Ermeni aileyle ayakta kaldı. Evin ahşap dış cephesi, en son Alman bir ekip tarafından restore edildi. Ekibe, sonradan marangoz olan Polonyalı bir grup filozof eşlik etti.

Sommerset Norveçli. Evi, Yunan-Finlandiyalı bir dostunun tavisyesiyle almış. "Tüm bu hikaye sizin için biraz karışık değil mi?" diyor anlatırken. Batı Norveç'in fiyordlarında altı bin kişilik bir köyde doğan 37 yaşındaki Sommerset, Bergen Üniversitesi'nde Antik Yunan dersleri veriyor. 2005'te kendi deyimiyle 'daha maceracı' bir şey ararken kendini İstanbul'da bulmuş. "Şehrin tarihiyle çok ilgileniyordum" diyor. "Burada kalan Yunan evlerinden birini alıp restore etmeye karar verdim. Kendi haline terk edilmiş pek çok yer var burada. Benimki de mütevazı bir katkı olur diye düşündüm."

Artık Türkiye'de çok az Rum evi kaldı ama Rumlar 1960'larda ülke nüfusunun büyük bölümünü oluşturuyordu. Yunanca'da adı 'Prinkipo' olan Büyükada, o yıllardan beri bir Rum kalesi gibi. İstanbul'un gayrimüslim azınlığının yazlık adresi. Türkiye'de sokakta yürürken Rumca ve Ermenice konuşulduğunu duyabileceğiniz nadir yerlerden biri.

Yıllar içinde, adanın tarihi ahşap evlerinin çoğu, yıkılıp yerlerini beton apartmanlara bıraktı. Dört yıl önce Sommerset'in şansı yaver gitti ve müze gibi üç katlı, bahçeli, orijinal mobilyalı, 20'nci yüzyılın İngiliz porselen tuvaletli, antika nevresimli bu evi buldu. "Bir restoratör için burası cennet gibi. Neredeyse yüzde 90'ına hiç dokunulmamıştı" diyor Sommerset. "Elbette çürümüştü, ama hâlâ yaşanabilir haldeydi ve orijinal yapısını koruyordu."

Evi içindeki her şeyle, 105 bin dolara satın aldığında, yapının üçüncü sahibi olmuş. Restorasyondan sonra burası onun asıl adresi haline gelmiş. Zaman zaman tatilcilere kiraladığını söylüyor. Ekstra 20 bin dolar harcadığı restorasyonu titizlikle gerçekleştirdi. İçi el vermeyerek değiştirdiği porselen tuvalet dışında Sommerset birçok şeyi olduğu gibi korumuş. Mesela mutfak karolarındaki çatlak olduğu gibi duruyor. Sommerset ve ekibi restorasyon sırasında yalnızca çok çürümüş bölgeleri değiştirmiş, orijinal ahşabı mümkün olduğunca korumaya çalışmış. "İçeri girdiğinizde, evin orijinal sesini duymalısınız. Rüzgar estiğinde, bir merdivene bastığınızda... Hatta kokusu bile değişmemeli. Bu büyü, beton binalarda yok" diyor. Restorasyonun genellikle eskiyi tamamen yıkmak anlamına geldiği bir yerde, Sommerset'in yaklaşımı merak ve şüphe uyandırıyor. Adanın sadece ahşap kısmını elden geçirdiği için cimri olduğu dedikodusu yayıldığını söylüyor. "Otantizmi anlamıyorlar" diyor, "Şimdilik."



..........................................................6

http://www.nytimes.com/2010/02/10/greathomesanddestinations/10gh-istanbul.html?scp=1&sq=Prinkipo&st=cse

The New York Times, 09.02.2010

ON LOCATION
In Turkey, Keeping the Antique Intact

Monique Jaques for The New York Times
The view from the living room; the wooden shutters are original.



By YIGAL SCHLEIFER
Published: February 9, 2010

BUYUKADA, ISTANBUL — Istanbul may no longer be the polyglot cosmopolitan hub it once was during the Ottoman empire, when it was home to large Greek, Armenian and Jewish communities. But Stein-Gunnar Sommerset, the owner of a 100-year-old wooden house here on Buyukada, a leafy island about an hour’s ferry ride from Istanbul, is trying to keep the spirit of that multicultural era alive.


Originally built in 1910 by a Turkish-Greek family, then owned for decades by an Armenian family, the house’s intricate, but weathered, wooden facade was recently restored by a team of German artisans who specialized in such restorations. They were assisted by a small crew of Polish philosophers turned amateur carpenters. Mr. Sommerset, a Norwegian, found the house after being given a tip by a local Greek-Finnish friend.

“This is all a bit confusing for you, isn’t it?” said Mr. Sommerset, with typical Scandinavian understatement, on a recent sunny afternoon while supervising the work of the carpenters.

Born in a village of 6,000 near the fjords of western Norway, Mr. Sommerset, 37, was formerly a teacher of ancient Greek at the University of Bergen in Norway. In 2005, looking for something more “adventurous,” he said, he found himself in Istanbul.

“I was interested in the history of Constantinople, the Byzantine and Ottoman empires,” Mr. Sommerset said. “I decided I wanted to buy one of the remaining Greek houses in the city and restore it. I had seen so many of these houses standing abandoned and I thought it would be a modest but important contribution.”

Although Turkey only has a few thousand remaining Greeks, they made up a large part of Istanbul’s population well in the 1960s. Buyukada island (called Prinkipo in Greek) was long a Greek stronghold and, still today, a favorite summer retreat for Istanbul’s non-Muslim minorities. It’s one of the few places in Istanbul where one can still hear Ladino, Greek and Armenian spoken on the street — sometimes even on the same street.

Over the years, many of the island’s historic wooden homes — built in a charming style that seems part Victorian, part gingerbread house — have been demolished and turned into concrete apartment houses or are in advanced states of disrepair. Four years ago, Mr. Sommerset got lucky, finding a three-story home that was very much like a museum, complete with a small garden, original furniture, an early 20th-century English-made porcelain toilet and even antique bed linens.

“It’s a paradise for a restorer because it was almost 90 percent untouched,” Mr. Sommerset said. “Of course it was decayed, but still inhabitable and maintaining its original character.”

Monique Jaques for The New York Times
A string that runs to the bottom of the stairs in the house is connected to a bell, once used to summon family members to dinner. It still works.


When he bought the house and everything in it for $105,000 (around 76,000 euros), Mr. Sommerset became the home’s third owner. Perhaps owing to his background as a classicist, he went about restoring the house — now his primary residence, which he occasionally rents out to vacationers — with a deep sense of respect for its past, to a large extent using the home as a way to preserve and celebrate part of the island’s vanishing past.

He has, among other things, mixed his own lime-based mortar, in order to replicate a highly breathable kind used when the house was first built. And he has approached the restoration, on which he has spent an additional $20,000, with an extreme light hand. Although he replaced (with some regret) the ancient toilet and installed a marble-lined, Turkish bathhouse-style shower, Mr. Sommerset mostly left things as they were.

For instance, a pronounced raised crack in the tiled kitchen floor, most likely caused by moisture from the still functioning cistern below, was left untouched. When it came time to restore the intricate facade, Mr. Sommerset and his team laboriously removed only the most decayed pieces of wood, trying to preserve as much of the original lumber as possible.

“I’m very careful with what I’m doing to preserve the aura of the house, not to lose its charm,” Mr. Sommerset said.

“When you walk in,” he said, “you should be able to get a sense of the house’s original sound — like when the wind blows on it or when you step on a stair — and even its smell. That’s the charm that does not exist in a concrete form building.”

In a place where restoration often means tearing down an old home and replacing it with a cement replica clad in wood, Mr. Sommerset’s approach is generating both curiosity and skepticism.

Word is spreading around the island that he’s a skinflint, Mr. Sommerset said, because he insisted on only replacing part of his house’s wooden facade, rather than doing a wholesale makeover.

“They don’t understand authenticity,” he said. “Yet.”


...


http://www.buildingconservationservices.com/new_page_8.htm

BUILDING CONSERVATION SERVICES
CONSULTANCY FOR CONSERVATION AND DEVELOPMENT

This traditional timber house is for rent on a picturesque island, Büyükada, in the Sea of Marmara, Turkey








Büyükada house from the North-west

Transport in Buyukada

Sea view from terrace

Historic timber house for rent in central Büyükada (Prinkipo), the main resort island of the Princes Islands in the Sea of Marmara, easily accessible by ferry from central Istanbul . The house is a short walk from the village centre and convenient for shops and stands on the first street back from the waterfront, from which sea bathing is possible. Access to the rest of the island is by horse-drawn carriage or bicycle (motor transport is banned on the island).

The house, which has been modernised with up-to-date services, while at the same time retaining all its historic features (including an elegant windingstaircase) and its original antique furniture, comprises:

Ground floor: Dining room, kitchen, marble-lined shower room

First floor: Sitting room, spare bedroom, WC

Second floor: Two double bedrooms; the front bedroom has a small terrace with a sea view.

There is a garden to the rear and side of the house. All rooms are fully furnished and equipped.

Price per week: 560 euros which includes electricity, gas and water.

Kindly notice that smoking happens in the garden.

Contact: Stein-Gunnar Sommerset
Rosenbergsgaten 9
N - 5015 BERGEN

Altin Ordu cad. 20
Yali mah. - Büyükada
TR - 34970 ISTANBUL

Tel: (+47) 55 23 20 78
Mob: (+47) 99 62 62 02
Tel: (+90) 216 382 12 41
Mob: (+90) 537 987 98 12
Mob: (+30) 693 267 58 29