28 Ağustos 2010 Cumartesi

ADALAR POSTASI-2487: bazı yolcularımızın panik yaşaması olayıyla ilgili olarak tarafımızdan yapılan incelemeler neticesinde...

Biz Heybeli'de...

* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

6 Ağustos 1903 Perşembe günlü Heybeli Ada'da bulunan İslam kabristanının etrafının duvarla çevrilerek defn-i emvat ettirilmemesi ve Rum kabristanı bitişiğinde bulunan Şehzade Sultan Mehmed Han Vakfı arazisinden bir kısmının İslam kabristanı olarak kullanılmasına dair Şura-yı Devlet kararının Şehremaneti'ne bildirildiğine dair...

* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Fotoğraf: Ugo Antonio Corintio, Ağustos 2010.

* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

28 Ağustos 2010 Cumartesi
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Az bulutlu
21/31ºC
% 56-90 nem
Poyraz, KD 25km/sa
Gündoğuşu 06:26... Günbatışı 19:43...

* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca

* * *

Cicely Mary Barker, The Elder Flower Fairy.

* * *

1- Adalar Platformu adına Hayati Önel: "Önümüzdeki haftalarda Büyükada'da Kaldırım Vergisi/KATKI PAYI hususunda bir avukat arkadaşımız tarafından bilgilendirme toplantısı yapılacaktır. Toplantıya katılım ücretsizdir. Bilgilendirme toplantısına katılmak isteyenlerin..."

2- Zeynep Alpar: "ADALAR POSTASI'na ilk defa yazıyorum, maalesef hayırlı bir vesileyle değil. Dün akşam [19 Ağustos] Heybeliada Değirmenburnu 'mesire alanı'nın 'işletmecileri' tarafından uğradığımız şiddeti anlatmak istiyorum sizlere..."

3- İştirakler Koordinasyon Müdürlüğü: "Yolcu taşıma hizmet alımı işi kapsamında Bostancı-Adalar hattında hizmet sunan MAVİ MARMARA Kooperatifine ait CANER KAPTAN-2 isimli yolcu teknesinin 23.07.2010 günü 23:45 Adalar-Bostancı seferinde Büyükada’dan kalktıktan bir süre sonra topuk atlaması sonucu teknede bulunan bazı yolcularımızın panik yaşaması olayıyla ilgili olarak tarafımızdan yapılan incelemeler neticesinde..."

4- ADALAR POSTASI: "Alto Atilla Enginol ile Harmonist/Bariton Giuseppe Gandolfo'nun, 29 Ağustos 2010 Pazar günü saat 19:00'da Büyükada San Pacifico Kilisesi'nde verecekleri şan ve harmonyum konserine huzurunuzla şeref vermenizi rica ederiz..."

5-İsmail Baysal: "Çınar Parkı'ndaki ördeğin sahibi küçük Ali..."

6- İsmail Baysal: "Bu resimde gözden kaçan bir şey var. Ne mi?..."

7- 24-29 Ağustos tarihleri arasında Esti Hatem Resim Sergisi Adalar Halk Kütüphanesi'nde...

8- 24-29 Ağustos tarihleri arasında Tuğba Öztürk'ün "Ordan Burdan" Fotoğraf Sergisi Adalar Kültür Derneği Sanat Galerisi'nde...

9- Adalar Müzesi: “Nerede o eski balıklar?” diye soruyor! / Denizini özleyen, lüfere hasret kalmak istemeyen İstanbullular Adalar Müzesi etkinliğinde buluşuyor!...

10- Yüksel Özcan: "Adakule'den leylekleri uğurladık..."

11- Yüksel Özcan: "Büyükada Ay Nikola at ahırlarında sabaha karşı yangın çıktı..."

12- Oya İslimyeli: "Yunan Halk Dansları'nı tanımamız için Peloponnese'den gelen Egio Folklor Ekibi..."

13- Tuğrul Şan'la Türkü Gecesi 28 Ağustos'ta Adalar Kültür Derneği'nde...

14- Özlem Öztekin: "Ancak siz kanaat önderlerimizin, bugün burada bu hususu bir kere de Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul GÜNAY'dan dinlemeniz gerektiğine kanaat ettik ve kendileri de davetimizi kırmayarak sizlerle bir arada olabilmek için ilçemize teşrif ettiler..."

15- Orhan Pamuk yeni kitabı 'Manzaradan Parçalar – Hayat, Sokaklar, Edebiyat'ta, İstanbul’dan, Adalar’dan, New York’tan, Venedik ve Kalküta’dan söz ediyor...

16- Büyükada Hesed Le Avraam Sinagogu’nda 22 Ağustos Pazar günü gerçekleştirilen yönetim kurulu seçimlerinde...

17- Bülent Ergün: "Rus devriminin önderlerinden Leon Troçki'nin satışa sunulan Büyükada'daki köşkü, sahibini bekliyor. Yurtdışındaki Troçkist dernekleri için köşkün tarihçesini anlatan bir sunum hazırlandı..."

18- Kültür ve sanat dünyasının tanınan isimleri, Selin Kutucular'ın Büyükada'da hazırladığı sofrada buluşuyor...

19- Adalar Belediyesi Zabıta ekipleri, veteriner ve polisler Büyükada'da denizde bir at ölüsünün bulunmasının ardından ortaklaşa denetim düzenledi. Bu denetimlerde...

20- Ada'da faytonculara ceza yağdı...

21- Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı`nın desteğiyle, 15 gün boyunca Marmara Denizi`nde kurulu 150 istasyonda ölçümler yapan 15 bilim adamı, ürkütücü sonuçlara ulaştı. Araştırma Sorumlusu Hidrobiyolog Levent Artüz bin 200 metre derinliğe kadar inceleme yaptıklarını belirterek "Geçen yıl yaşanan sel felaketi nedeniyle denizde olmaması gereken oranda kimyasal kirlilik var. Selde adeta yıkanan karadaki kimyasallar, tarlalarda kullanılan gübreler ve tarım ilaçları denize karıştı. Bu ciddi bir şekilde kirlenme yarattı. Üstelik kimyasal kirlenme herhangi bir noktayı değil tüm denizi etkiliyor..."

22- Toplu taşıma hizmeti veremeyen Deniz Taksi’yle Boğaz’ın bir ucundaki Büyükada’dan diğer ucundaki Rumeli Kavağı’na ulaşmanın süresi 92 dakika, ücreti ise 368 TL...

23- Vedat Milor: "Nihayet Adalar!da adam gibi mantı yapan birisi çıktı..."

24- Heybeliada Ruhban Okulu'nda İstanbul Sergisi...

25- Meryem Koray: "Büyükada’da Felsefelogos Dergisi’nin düzenlediği iki günlük bir çalıştayda “dayanışma” konuşuldu; hepsine değilse de bazı oturumlara katılma fırsatı buldum. Çok da iyi oldu..."

)O(



_______________________________________________________1

From: ADALAR PLATFORMU
Subject: 'KALDIRIM VERGİSİ' KATKI PAYI HAKKINDA HUKUKİ BİLGİLENDİRME
Date: August 18, 2010 9:42:43 AM GMT+03:00
To: To: adalar.postasi@gmail.com


ADALILAR'IN
'KALDIRIM VERGİSİ' KATKI PAYI HAKKINDA
HUKUKİ BİLGİLENDİRİLMESİ



Değerli Adalılar,
Önümüzdeki haftalarda Büyükada'da Kaldırım Vergisi/KATKI PAYI hususunda bir avukat arkadaşımız tarafından bilgilendirme toplantısı yapılacaktır. Toplantıya katılım ücretsizdir. Bilgilendirme toplantısına katılmak isteyenlerin ADALAR POSTASI'na (adalar.postasi@gmail.com) isim-soy isim ve cep telefon numaralarını elektronik postayla iletmeleri rica olunur.

ADALAR PLATFORMU adına
Hayati Önel

Toplantıya katılmak isteyenler: Okan Aydın, Osman Bozkurt, Fatma Bozkurt, İpek Bozkurt, Alper Zihni Ünsan, Hatice Karakaş, ...


_______________________________________________________2

From: ZEYNEP ALPAR
Subject: degirmenburnu'nda zorbalık: erkeklik, kadınlık, insanlık
Date: August 20, 2010 9:56:01 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Merhaba,

ADALAR POSTASI'na ilk defa yazıyorum, maalesef hayırlı bir vesileyle değil. Dün akşam [19 Ağustos] Heybeliada Değirmenburnu 'mesire alanı'nın 'işletmecileri' tarafından uğradığımız şiddeti anlatmak istiyorum sizlere. Uzun, ama lütfen okuyun, başkalarına da gönderin hatta.

Yaz-kış Heybeliada'da oturuyorum, Kerem'le birlikte. dün akşam 7 gibi misafirimiz Elçin'le Değirmenburnu'na doğru yürüyüşe çıktık, amacımız burunda güneş batarken biraz yüzüp serinlemekti. Değirmeburnu yolunda önceden Orman Bakanlığı'na bağlı olan alanın girişindeki adam bizden giriş ücreti istedi. Biz de Adalı olduğumuzu, Adalı kartımız da olduğunu ayrıca deniz kıyılarını kullanmanın zaten her vatandaşın anayasal hakkı olduğunu söyledik. Adam Adalı kartın burada geçmediğini, bu alanın 'kendilerine ait' olduğunu, 200 milyar kira verdiklerini söyledi, çıkın dedi, dinlemedik, ama atışmadık da, istiyorsanız polis çağırın deyip yolumuza devam ettik. Adam arkamızdan gelmedi, sert tavrı dışında bir gerginlik de yaşamadık. Zaten daha
önce de bu alana rahatça giriyorduk, hem akşam saatlerinde bekçi filan da olmuyordu, ben ilk kez bu saatte bu sorguyla karşılaştım.

Değirmenburnu'nda yürüyüş yolundan ayrılıp burna doğru dönünce, kucağındaki çocuğuyla gayet sevimli görünen temiz yüzlü genç bir adam bizden yine para istedi. Elçin'le ben kadın olduğumuzdan bizi insan yerine koymayıp Kerem'e hitaben "beyefendi" diye seslendi, ona da yaklaşık aynı şeyleri söyledik, buraya giremezsiniz diye diretti, sonra da bize terbiyesizler diye bağırıp "Çocuğu bırakayım geliyorum," dedi gitti. Elçin de "sensin terbiyesiz" dedi ona...

Burna varıp çitin dışına, kayalıklara inmiştik ki adam dibimizde bitip bize bağırmaya başladı. Yanına iki çakal daha katmıştı. Kerem "burası benim evim, ben burada yaşıyorum," dedi, genç adam da burayı devletten bütün haklarıyla kiraladıklarını, kendilerinin buranın sahibi olduğunu, 180 milyar para verdiklerini, giremeyeceğimizi anlatıyordu Şiddetlenen bir bağırış çağırışla, "devlet bana buraya gelenden para alacaksın diyor," diyordu bize. Kendisine burada bir hizmet verirse,
çayından, yemeğinden, tuvaletinden, şezlongundan para alabileceğini ama sırf buraya geldik diye bizden para alamayacağını söyledim, ortam giderek kızışıyordu, onlar bağırdıkça biz de bağırıyorduk. "Ben sizin evinize giriyor muyum" diyor bize, sanki babasının tarlasındayız. İşin kötüsü, erkek diye Kerem'e yükleniyorlar. "Gidin polis çağırın" demeye başladılar, biz niye çağıralım, şikâyetçiysen siz çağırın," dedik. Anlaşılan polis de bunların şikâyetlerinden bıkmış gelmiyor herhalde. "Nedir bu böyle, tehdit gibi üç adamla geliyorsunuz üstümüze, dayak mı atacaksınız," dedi Kerem, döveceksen döv, saldıracaksan saldır, gideceksen git, ben sana saldırmıyorum," dedi. Bunun üzerine bunlar gidip yanlarına birini daha katıp geldiler. Beterin beteri varmış, bu
genç adamla bağırış çağırış da olsa fiziksel saldırı olmadan tartışabiliyorduk en azından...

40-45 yaşlarında, iri, dazlak kafalı bir adam gelip çık buradan diyerek doğrudan Kerem'i itip çekmeye, tartaklamaya başladı. bir yandan da durmadan ".mını s.kerim!" diye bağırıyordu bize. İşte o zaman çok korktum, kayalıkların üstünde, denizin dibindeydik, Kerem ona asla karşılık vermez ama adam onu isteyerek ya da kazara itip düşürebilir, ona vurabilirdi, belki bıçağı da vardı, kim bilir. Ödüm patladı. Üstelik hamileyim, ben düşersem bebek de düşer! Kerem'in yanında durup adamın
yüzüne neredeyse değecek kadar yaklaştım, sesim çıktığı kadar bağırdım, "Bana bak ben hamileyim, eğer bize bir şey olursa parçalarım seni!"

Saçma bir kahramanlık olarak görmeyin, cılız kadının birinden böyle bir tepki görmek bu saldırgan adamları şaşalatıyor, —biliyorum çünkü Orhan Sokak'taki eski ev sahibimiz de tam bu adam gibi saldırgandı, daha ondan yeni kurtulduk!— ben de korkumdan yaptım bunu, ayağını denk alsın, hamile bir kadına zarar vermeyi o da göze alamaz diye, onu korkutmak tek çareydi. işe yaradı da. Adam bir sersemleyip, "Ben de böbrek hastasıyım, öldürürüm seni," diye geri bağırdı. Nefesini yüzümde
duydum. "Biz saldırmıyoruz zaten sana, sen bize saldıyorsun!," dedim. Bu arada Elçin de adamlar yaklaşmasın diye ellerini Kerem'le onların arasına açmış, mesafeyi korumaya çalışıyormuş. Sırf erkek diye bütün saldırı ona yöneldi. Ben de sarılıp yapıştım Kerem'e, dokunamasınlar. O çıkıştan sonra uzaklaştılar adamlar, o dazlak "kadınlığınıza bakmadan," diye bağırarak aynı iğrenç küfürlerden etti bize, Kerem'e de dönüp "bir de erkek olacaksın, kadınların arasına saklanıyorsun, senin de .mını
s..." diye çemkirdi. Neyse ki hiçbirimizin böyle çirkin 'erkeklik' anlayışlarımız yok, aşağılamaları bize bu zorbaların dünyasını
anlatıyor sadece. "Erkeklik ne, sende insanlık yok, insanlığından utan!" diye bağırdım arkasından.

Onlar gidince biz de ayrıldık oradan, duracak halimiz kalmamıştı zaten. Orman Bakanlığı'na da yazacağım bu durumu. Bilmediğimiz kimbilir daha neler oluyordur burada.

Ormanda dolaşmak, denize girmek hepimizin hakkı değil midir? Bunu yaparken tartaklanmamak, çirkin müziklere maruz kalmamak, soyulmamak... Adalı olacak kadar talihli, yazlıkçı olacak kadar zengin olmayan günübirlikçilerin de hakkı bunlar. Şamatalarından, arkalarında bıraktıkları çöplerden ben de rahatsız oluyorum, ama 'piknik alanı' denen yerler böyle oldukça hiçbirimize yer kalmayacak, insanlar dağdan taştan denize girip ormanda mangal yapmaya alenen 'teşvik' ediliyor bu
tip uygulamalarla. Ormanda ateş yakılmasını falan hiçbir şekilde tasvip etmiyorum, yanlış anlaşılmasın. Geçen gün ADALAR POSTASI'nda bir Adalı komşumuz "günübirlikçilerin gelebilecekleri alanları sınırlandırsak mı?" diyordu. Sınırlana sınırlandıra hepimiz köşeye sıkışıyoruz işte. Doğal haklarımız teker teker kapılıyor elimizden. Eskiden adadan adaya geçmek ücretsizdi, "Adalı'ya yine ücretsiz olacak," diyerek aldılar bunu elimizden. Şimdi Belediye düne kadar bedava olan halk plajlarından "Adalı kartı olana yine bedava," diyerek ücret alıyor. Başkasına yapılan haksızlığa itiraz etmedikçe aynı haksızlık bizleri de bulacak işte, seneye Adalı kart da ücretli olur, sonra Adalı kartla halk plajına girmek ücretsiz yerine indirimli olacak, bir gün ormanda dolaşırken kimlik göstermek, banklara otururken otopark gibi para atmak zorunda kalacak mıyız? Burada bunu yapabilen çapulcu işgalciler, bu idare anlayışı, kenar mahallelerde, mezrada, sesini duyuracak kimsesi olmayanlara kimbilir nasıl, nasıl saldırıyordur...

Sonunda Alman Koyu'na yürüdük dün gece, hava çoktan kararmıştı, denize girmedik, ama orman, gökyüzü sakinleştirdi bizi. Üstümüzden bir balıkçıl uçtu. Dönerken yine, oraya buraya atılmış çöplerden elimizin yettiği birkaçını toplayıp çöpe attık.

Hepimize sükunet, serinlikler...

Zeynep Alpar, Heybeliada


_______________________________________________________3

From: İştirakler Koordinasyon Müdürlüğü
Subject: Dilekçe 2457
Date: August 24, 2010 4:16:01 PM GMT+03:00
To: emine.cigdem.tugay@gmail.com


Sayın Emine Çiğdem TUGAY,

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlık Makamı'na e-posta ortamında sunmuş olduğunuz yazınıza İDO A.Ş. Genel Müdürlüğü tarafından verilen cevabi e-posta aşağıdaki gibidir.

Bilgilerinize sunarız.


İştirakler Koordinasyon Müdürlüğü

**********************************


Sayın Emine Çiğdem Tugay,

Öncelikle şirketimize göstermiş olduğunuz ilgi için size teşekkür ederiz.

İstanbul Boğazı Deniz Trafiğinin denetimi, tüzük hükümleri Denizcilik Müsteşarlığının yetki ve sorumluluğunda yürütülmektedir. Boğazlar ve Marmara Denizinde seyir, can, mal ve çevre güvenliğini sağlamak amacıyla deniz trafiğini Tüzük Hükümlerince düzenlenmektedir.

Trafik ayrım düzeni rapor sistemi ve Deniz Trafik Kontrol Merkez ve İstasyonları ile bu istasyonlardan bir kısmında tesis edilen radarlarla, Tüzük Hükümleri uyarınca deniz trafiği kontrol edilmektedir.

Bu kapsamda Başkanlıkça, Deniz Trafik Kontrol Merkez ve İstasyonları çalışma usul ve esasları talimatı çerçevesinde Adalar-Bostancı hattında çalışan yolcu motorları hizmete yönelik çalışmaları sürdürülmektedir. Sefer tarifelerinin yapılmasında TDİ zamanında gelenek halini almış Adalar Belediyesi ve temsilcileri ile ortak çalışma usulu devam ettirilmekte olup Adalar halkının temsilcisi olan Adalar Belediye Başkanlığı’ nın muhatap alınmasını zorunlu kılmaktadır; dolayısıyla tarife belirlenmesinde Adalar Belediyesi ile ortak çalışılmaktadır.

Yolcu taşıma hizmet alımı işi kapsamında Bostancı-Adalar hattında hizmet sunan MAVİ MARMARA Kooperatifine ait CANER KAPTAN-2 isimli yolcu teknesinin 23.07.2010 günü 23:45 Adalar-Bostancı seferinde Büyükada’dan kalktıktan bir süre sonra topuk atlaması sonucu teknede bulunan bazı yolcularımızın panik yaşaması olayıyla ilgili olarak tarafımızdan yapılan incelemeler neticesinde;
-Kurumumuzun iç prosedürleri gereği yolcu taşıma hizmeti sunan teknelerin belirli periyotlarla denetlenmesi gerekmektedir ve CANER KAPTAN-2 isimli yolcu teknesi 23.07.2010 tarihinde olay meydana gelmeden önce denetlendiği,
-Topuk atlama olayından sonra CANER KAPTAN-2 isimli tekneye intikal eden polis memurları tarafından tutulan olay yeri görgü ve tespit tutanağında, motor içerisinde üst kattaki dolapların can yelekleri ile tamamen dolu olduğu, alt katta kapalı mahalde oturma gruplarının altında can yeleklerinin mevcut olduğu ayrıca gemin giriş ve çıkışlarında can yelekleri kullanma talimatları ve adetlerinin yazılı olduğu,
-CANER KAPTAN-2 isimli yolcu teknesinde görevli kaptana alkolmetre cihazı ile yapılan alkol muayenesi ölçümde (o) promil alkol sonucunun olduğu,
-CANER KAPTAN-2 isimli yolcu teknesinin P&I Sigorta Poliçesi ve Tekne 3.Şahıs Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesinin olduğu, bu nedenlerle bahse konu iddiaların gerçeği yansıtmadığı kanaatine varılmıştır.

Bilgilerinize sunarız,
Saygılarımızla,
İDO Müşteri Hizmetleri.



* * *


From: Emine Cigdem Tugay [mailto:emine.cigdem.tugay@gmail.com]
To: Baskan; Ahmet Paksoy; Binali Yildirim; Hasan Naiboglu
Cc: Salih Keser; Mustafa Farsakoğlu
Subject: seyreyleyin hâl-i perîşânımızı... ido'nun adalar-bostancı vapur seferi yerine koyduğu —kayalıklara bindirerek batma tehlikesi geçiren— teknede can yeleği yoktu!...


Seyreyleyin hâl-i perîşânımızı...

İDO'nun Adalar-Bostancı vapur seferi yerine koyduğu —kayalıklara bindirerek batma tehlikesi geçiren— teknede can yeleği yoktu!...

Şehir Hatları Vapurları'nın Kış Tarifesi'ne geçtiği 24.9.2009 Perşembe günü —ilgili tarifede bu minvalde herhangi bir ibare yer almamasına rağmen— vapurların yerine sefere konulan seyir dolayısıyla da yolcularının can güvenliği bulunmayan o uyduruk motorlarla değil emniyetli vapurlarla yolculuk etmek isteyen 1149 Adalı ve de İstanbullu imza vererek ilgisiz ilgililere, sorumsuz sorumlulara sormuştu:

"Lloyd 'Uluslararası Deniz ve Gemi Kazalarına Karşı Sigorta Zorunluluğu ve Sorumluluğu' maddeleri kapsamındaki esas kurallara uymayan dolayısıyla da seyir güvenliği bulunmayan motorların, hava muhalefeti ve benzeri nedenlerle kaza yapması durumunda —çoğunda yeterli sayıyı bırakın, can yeleği dahi bulunmamaktadır— sorumluluk kimin olacak ve nasıl tazmin edilecektir?"

El-cevap: "Teknelerin her biri, İDO’nun diğer deniz araçları gibi konforlu [!?] ve güvenli [!?] olup, tüm hava koşullarında seyahat ehliyetine sahip, İDO’nun genel kriterleri ve kalite anlayışı ile tamamen örtüşen deniz araçlarıdır..."

ki can yeleğine dahi ihtiyaçları yoktur!

İDO Şehir Hatları Vapurları Yaz Tarifesi (21.6.2010-19.9.2010) uyarınca 23.7.2010 günü Adalar-Bostancı seferini (22:55 Kınalıada-23:10 Burgazada, 23:25 Heybeliada-23:45 Büyükada-00.15 Bostancı) yapan, içinde yaklaşık 200 yolcunun bulunduğu Caner Kaptan-2 isimli tekne 23:45'te Büyükada'dan Bostancı'ya doğru hareket ettikten bir süre sonra kayalıklara bindirip de su almaya başladığında teknede 1 tane dahi can yeleği olmadığı anlaşılmıştır! Alkollü kaptan ve mürettebat kaçmış, saatlerle yaralı ve yolculara gereken müdahale yapılmamıştır!

Seyreyleyin hâl-i perîşânımızı... (Videolar...)

Haberler.com, 24.7.2010
http://www.haberler.com/200-yolcu-olumden-dondu-2162909-haberi



Beyaz Gazete, 24.7.2010
http://www.beyazgazete.com/video/2010/07/24/istanbul-da-korkutan-tekne-kazasi-buguntv.html






Kaygılarımla,


Emine Çiğdem Tugay
)O(

...........................................
Emine Çiğdem Tugay
Türkoğlu Sokak No:28
Büyükada 34970 İstanbul
emine.cigdem.tugay@gmail.com
http://o-pera-istanbul.blogspot.com

+

EKLER:

1. 26.9.2010-5.11.2010 tarihli 1149 imzalı "Adalara Mopur Değil Vapur İstiyoruz!" arzuhali...

2. 20.10.2010 tarihli İDO'nun cevabı ve basın açıklaMAsı...

3. "İDO'nun açıklaMA'sında, Adalılar'ın 26.9.2010-5.11.2010 tarihli 1149 imzalı 'Adalara Mopur Değil Vapur İstiyoruz!' arzuhalindeki soruların cevabı nerede?" başvurusu...

4. İstanbul Deniz Otobüsleri San. ve Tic. A.Ş.’nin, Adalar ve Bostancı vapur iskelelerine, vapur yerine motorları yanaştırma girişimi karşısında, İSTANBUL ADALARI KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA DERNEĞİ'nin (İAKTVKD) kanuni ve hukuki girişimleri başlatmak üzere ilgililerden kanuni mesnet teşkil edecek bilgi talepleri... 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’na müsteniden İDO ve UKOME’ye ayrı ayrı dilekçe vererek bilgi ve belge talebinde bulunan İAKTVKD'ye bu tarih itibariyle yalnızca İDO A.Ş.’den verilen yegâne ve fakat yanıltıcı, içeriği boş ve istenilen belgelerin olmadığı cevap...

5. Ali Sirmen, "Motor Faciası Olmasın!", Cumhuriyet (5.11.2009).

6. "Kaptan Çarptı Kaçtı", Akşam (24.7.2010).


_______________________________________________________4

Alto Atilla Enginol ile Harmonist/Bariton Giuseppe Gandolfo'nun, 29 Ağustos 2010 Pazar günü saat 19:00'da Büyükada San Pacifico Kilisesi'nde verecekleri şan ve harmonyum konserine huzurunuzla şeref vermenizi rica ederiz.
ADALAR POSTASI
)O(


ŞAN ve HARMONYUM KONSERİ

Alto: ATİLLA ENGİNOL – Harmonist/Bariton: GİUSEPPE GANDOLFO O.P.



29 Ağustos 2010 Pazar saat 19:00
Büyükada San Pacifico Kilisesi


PROGRAM

1. L. CHERUBINI Ave Maria (Alto ve harmonyum)
2. C. SAINS-SAËNS Ave Maria (Alto ve harmonyum)
3. C. FRANCK Panis angelicus (Alto, bariton ve harmonyum)
4. G. GANDOLFO Verso n. 1 (Solo harmonyum)
5. G. GANDOLFO Benedictus (Alto ve harmonyum)
6. BACH-GOUNOD Ave Maria (Alto ve harmonyum)
7. A. STRADELLA Pietà, Signore! (Alto ve harmonyum)
8. G. GANDOLFO Verso n. 2 (Solo harmonyum)
9. F. SCHUBERT Ave Maria (Alto ve harmonyum)
10. G. B. PERGOLESI Quae moerebat (Alto ve harmonyum)
11. G. B. PERGOLESI Eja Mater (Alto ve harmonyum)
12. G. GANDOLFO Verso n. 3 (Solo harmonyum)
13. G. CACCINI Ave Maria (Alto, bariton ve harmonyum)

GİRİŞ SERBESTTİR
HEPİNİZ HOŞGELDİNİZ!

ALTO ATİLLA ENGİNOL İlkokul sıralarında Ruhi Su'dan halk müziği dersleri aldı. Konservatuar'da Elvira de Hidelgo'nun öğrencisi olarak Şan Bölümü'nü bitirdi. Ankara Devlet Operası'ndan 4 sene görev aldıktan sonra Almanya'da Kiel ve Lüneburg Operaları'nda çalıştı. Prof. Oscar Rees'in talebesi oldu. Türkiye'ye dönüşünde İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nde çalışarak 1996 yılında emekli oldu. Şan dersleri yanı sıra hazırladığı Halk Türküleri repertuarı ve popüler opera parçalarını seslendirerek halka açık konserler vermektedir...

ORGANIST GIUSEPPE GANDOLFO Galata Sen Piyer ve Paolo Katolik Kilisesi papazlarındandır. 1982 yılında Bologna Devlet Konservatuarı'ndan org maestro diplomasını almıştır. İtalya'nın pek çok kenti yanı sıra Londra ve Prag'da da konserler vermiştir. En sevdiği müzik türü 19. yüzyıl besteleridir. Sen Piyer Kilisesi, Sent Espri Kilisesi, Santa Maria Draperis Kilisesi, Ankara Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve Polonezköy Kilisesi'ndeki orgların restorasyonlarını gerçekleştirmiştir.
Son yıllarda soprano ve mezzo sopranolarla çalışmaları ve konserleri olmuştur.

BÜYÜKADA SAN PACIFICO KİLİSESİ'NİN, PARİS'TE, V. MUSTEL (1815-1890) TARAFINDAN İMAL EDİLEN 309 NUMARALI BU TARİHİ ARMONİUMU,
Flüt, Klarnet, Fifr, Obua, Muzet, Vua, Selest, Bariton, Korangle, Burdon, Kleron, Basson, Harp Eolien seslerine sahip olup çok kalitelidir. Galata Sen Piyer ve Paolo Kilisesi papazlarından Saygıdeğer Bay Giuseppe Gandolfo, 17.7.2007'de büyük bir emek ve uğraşıyla tamir, temizlik ve akordunu yaptığı Büyükada San Pacifico Kilisesi'nin bu tarihi armoniumuyla 30.7.2007, 31.8.2008, 26.7.2009 tarihlerinde kilise sıralarını dolduran dinleyicilere unutulmaz konserler vermiştir.


_______________________________________________________5

From: İSMAİL BAYSAL
Subject: işte sevgi bu
Date: August 20, 2010 6:52:08 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com




Çınar Parkı'ndaki ördeğin sahibi küçük Ali, 40 derece sıcakta denize götüremediği ördeğini babasına plastik leğen aldırarak hem serinletiyor, hem de seviyor. İşte çocuk sevgisi, işte gerçek sevgi ne güzel...

İsmail Baysal




_______________________________________________________6

From: İSMAİL BAYSAL
Subject: 1960 ların meşhur Sarandi yoğurtları
Date: August 21, 2010 12:14:53 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com



Bu resimde gözden kaçan bir şey var. Ne mi? 1960'lara kadar var olduğunu hatırladığım eski Adalıların da çok iyi bildiği dönemin meşhur cam kase içinde ve teneke yuvarlak kutularda satılan SARANDİ YOĞURTLARI'nın dükkânı soldan 2. kemerin altı ve sol tarafı 1. kemerin altı ―özellikle poğaçaları ve patlıcanlı börekleriyle― meşhur börekçi NİKO MUNDİ'nin dükkânı
şimdiki Dolci Pastahanesi'nin olduğu yer resim büyütülünce net olarak gözüküyor...

Bunları hatırlayınca insan o yıllara dalıyor ve bakın neler geliyor aklımıza... Eşek ve at üstünde küfelerde zerzavat satanlar, "böyle ayşe görmedim, böyle domates görmedim, böyle patlıcan görmedim," diye bağıranlar, eşek üstünde 4 adet 18 kg'lık galvaniz teneke içinde su satan Hayko, omuzlu askılarda yoğurt, tahin-pekmez satanlar, yine askıda tahta fıçıda el yapımı dondurma satanlar, Romanların sokak aralarında "çarşafçı geldi madam, güzel çarşaflarım var," diye bağırmaları, diğer taraftan yine aynı Romanların, maşa ve çingene mangallarıyla "rigani kekik var," diye bağırmaları ve daha neler neler, çöpler bile Tepeköy'de tek atlı 1,5 m3'lük at arabasıyla toplanırdı, odunlar evlere eşeklerle altı açılan küfelerle gelirdi. Hatta ilkokul sonda Gaziantepli arkadaşın terzi olan babası odunlar boşalırken "bak evladım, odunun iyisi meşe, kızın iyisi ayşe, evin iyisi köşe, adamın kötüsü köse," diye laf etmişti anlamamıştım ama unutmamıştım lakin söylediklerinin 30'lu yaşlarda doğru olduğunu anlamıştım. İşte biz bu sadelikleri yaşadık sanki rüya idi nereden nerelere geldik, hepsi anılarda kaldı şimdi...

Saygılarımızla,

İsmail Baysal
Gökhan Emlak


_______________________________________________________7

From: ADALAR KÜLTÜR DERNEĞİ
Subject: [adalarkulturdernegi] BU HAFTAKİ SERGİLER
Date: August 23, 2010 10:23:43 AM GMT+03:00
To: adalarkulturdernegi@yahoogroups.com



_______________________________________________________8

From: ADALAR KÜLTÜR DERNEĞİ
Subject: [adalarkulturdernegi] TUĞBA ÖZTÜRK FOTOĞRAF SERGİSİ
Date: August 23, 2010 10:25:07 AM GMT+03:00
To: adalarkulturdernegi@yahoogroups.com



_______________________________________________________9

From: ADALAR BELEDİYESİ
Subject: İSTANBULLU DENİZİNİ ÖZLÜYOR
Date: August 27, 2010 6:34:51 PM GMT+03:00


DAVET

Adalar Müzesi “Nerede o eski balıklar?” diye soruyor!/
Denizini özleyen, lüfere hasret kalmak istemeyen İstanbullular Adalar Müzesi etkinliğinde buluşuyor!

İstanbul’un ilk çağdaş kent müzesi olan Adalar Müzesi “İstanbullu denizini özlüyor” başlıklı etkinliğiyle İstanbul ve balıklarının son 40 yıllık serüvenini gündeme taşıyor. İstanbullunun lüfere hasret kalmasını önlemek amacıyla düzenlenen ve balık ve balıkçılığa dair değerlendirme yapma olanağı sunan etkinlik 28 Ağustos Cumartesi günü saat 10:00-14:00 arasında Büyükada Adalar Belediyesi Toplantı Salonu’nda gerçekleşecek. Denizini özleyen her İstanbullu etkinliğe davetli.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti faaliyetleri kapsamında hayata geçirilen projelerden biri olan Adalar Müzesi, Ağustos ayı etkinliklerine “İstanbullu denizini özlüyor” başlıklı etkinlikle devam ediyor. İstanbul’un ilk çağdaş kent müzesi olan Adalar Müzesi’nin “İstanbul lüfere hasret kalmasın” diyerek düzenlediği etkinlik, İstanbul’da balıkçılığın değerlendirileceği ve İstanbullunun balıkla ilişkisinin konuşulacağı iki ayrı toplantıdan oluşuyor. 28 Ağustos Cumartesi günü 10:00-12:00 saatleri arasında gerçekleşecek olan ilk toplantıda, İstanbullu kıyı balıkçılarından oluşan bir “balıkçı meclisi”nde İstanbul ve balıklarının son kırk yıllık serüveni ele alınacak. Bu toplantıya Bostancı, Bakırköy, Heybeliada, Burgazada, Büyükada ve Kınalıada Su Ürünleri Kooperatifleri ve Adalar balıkçıları katılacak.

İstanbullunun denizle olan ilişkisinin konuşulacağı ikinci toplantı ise aynı gün, 12:00-14:00 saatleri arasında Adalar lokantaları, balık lokantası işletmecileri, şefler ve yemek yazarlarının katılacağı bir “aşçılar meclisi”nin katılımıyla gerçekleşecek. Deniz hikayelerinden İstanbul’a özgü balık yemekleri tariflerine her şeyin paylaşılacağı toplantı, balık yemeklerine meraklı ziyaretçilere açık olacak.

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TUDAV), Slow Food ve Fikir Sahibi Damaklar aktivistlerinin de hazır bulunacağı her iki toplantının moderatörlüğünü ise Slow Food ve Fikir Sahibi Damaklar’ın lideri Defne Koryürek ile Bakırköy Su Ürünleri Kooperatifi başkanı Müfit Çıkrıkçıoğlu paylaşacak.


Ücretsiz olacak etkinlik konusunda daha fazla bilgi almak için:
Duygu Atalay
Adaevi Müze Arşivi Oryantasyon Ofisi
23 Nisan Cad. No:14/1 Büyükada / İstanbul
Tel: 0216 382 52 80

www.adalarmuzesi.org.tr
Adalar Müzesi, İstanbul Adaları’nın sosyal tarihini, bugününü ve geleceğini anlatan, sahip olduklarını biriktiren, koruyan ve yarına aktaran bir müzedir. Adalar’ın tarihini anlatan bir müze kurulması, yıllar süren bir hayalin ve emeğin sonucunda, Adalar Belediyesi ve Adalar Vakfı’nın işbirliğiyle, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı finansal desteğinde somutlaşmıştır. 7 Nisan 2009 tarihinde İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ile Adalar Belediyesi, Adalar Kaymakamlığı ve Adalar Vakfı arasında imzalanan protokolle, Adalar Müzesi kuruluş çalışmalarına resmen başlanmıştır.


_______________________________________________________10

From: YÜKSEL ÖZCAN
Subject: adakuleden leylekleri selamladık
Date: August 22, 2010 3:44:05 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com








_______________________________________________________11

From: YÜKSEL ÖZCAN
Subject: Fwd: yangın var
Date: August 24, 2010 4:10:07 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Hep Yangın Haberi veriyorum ama ne yapiiim!

Büyük geçmişler olsun.

Nihayet Belediye anons yaptı bugün. Gözlerimiz yaşardı.

Haber detayı ektedir.

* * *

Bu sefer Büyükada Aya Nikola'da Yangın Çıktı!



Büyükada Ay Nikola at ahırlarında sabaha karşı yangın çıktı. Adakule’den tespit edilen yangına Orman İdaresi ekibi ilk müdahaleyi yaparak İtfaiye'ye bildirildi. Saat 04:30'da ahırda başlayan yangın ormana sıçradı. Olay yerine giden Orman İdaresi ve İtfaiye yangın ekipleri yangına derhal müdahale etti. 04:40'ta kontrol altına alınan yangın, 04:50'de tamamen söndürüldü. 5 arazöz, 20 itfaiye eriyle müdahele edilen yangında 2 ahırın samanlık kısmı ve 100 m2 alandaki makilik orman alanı yandı. Yangın, sahur vaktinde olması ve rüzgâr olmaması nedeniyle hafif atlatıldı. Yangında bir at kısmi olarak yandı. Yangının ihmalden çıktığı sanılıyor. Ahırlarda elektrik olmadığı için gece mum kullanıldığı, mumun yanık bırakılmasından veya yanan sigaranın otları tutuşturmasından çıkabileceği ihtimali yüksek. Sözkonusu ahırlar ilkbaharda Adalar Belediyesi tarafından yapılarak faytoncular buraya taşınmış, Orman İdaresi müdahale etmiş ancak Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu buranın özel mülk olduğunu ormanın karışamayacağı hususunda ısrar edip, ahırların burada konuşlanmasını sağlamıştı. Orman idaresi durumu üst makamlara bildirmiş üst makamlar tarafında adli soruşturma başlatılmıştı. Şimdi durumun ciddiyeti daha iyi anlaşılıyor.







_______________________________________________________12

From: OYA İSLİMYELİ
Subject: Yunan Egio Dansçıları
Date: August 25, 2010 9:10:30 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com



Yunan Halk Danslarını tanımamız için Peloponnese'den gelen Egio Folklor Ekibi, 29 Ağustos 2010 pazar günü saat 17.00 de Heybeliada İskele Meydanında,aynı gün saat 19.00 da ise Burgazada İskele Meydanında gösteri yapacaklardır.
1978 yılında kurulan Egio Folklor Ekibi,danslarıyla 1982 de Uluslararası Kuzey İtalya Corızıa Festivalinde üçüncü,1991 de Belçika Festivalinde birinci olmuş ve altı kez çeşitli Uluslararası Festivallerde yer almışlardır.
Bu kültürlerarası ziyafeti kaçırmamanızı öneririz.Tüm sanatseverler davetlimizdir.

Adalar Belediyesi Kültür-Sanat Koordinatörü
Oya İslimyeli


_______________________________________________________13

From: ADALAR KÜLTÜR DERNEĞİ
Subject: [adalarkulturdernegi] TUĞRUL ŞAN TÜRKÜ GECESİ
Date: August 25, 2010 10:42:26 AM GMT+03:00
To: adalarkulturdernegi@yahoogroups.coM





_______________________________________________________14

SamanyoluHaber.com, 26.8.2010

http://www.samanyoluhaber.com/%28X%281%29A%28hJ8AT8Z7ywEkAAAANWI2YWEyNGQtNTU3Yy00YmNhLTgzMTgtNjdlZDg4ODQ1MmVmLGoCtpn6vn9dPc9QgtHkBYIdmfc1%29%29/h_446645_gunay,-adalar-ilcesinde-iftar-yemegine-kartildi.html


Günay, Adalar ilçesinde iftar yemeğine katıldı

İstanbul'un Adalar İlçesinde dün çok renkli bir iftar gerçekleştirildi.


Ak Parti Adalar İlçe Başkanı Av.Özlem Öztekin Vural'ın ev sahipliğinde gerçekleşen programa T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve Adalar İlçesinin Önemli Kanaat Önderleri, Dini Cemaat Temsilcileri katıldı.

İftar öncesi 12 Eylül'de yapılacak Referandum ile ilgili konuşmaların gerçekleştiği programda açılış konuşmasını gerçekleştiren Ak Parti Adalar İlçe Başkanı Av.Özlem Öztekin Vural şunlara değindi: "Aslen siyaset üstü bir mesele olarak algılanması gereken, 12 Eylül'de gerçekleştirilecek Halkoylamasına doğru yol alan süreçte, parti olarak, daha özgür, daha demokratik, daha adil bir ülke için, daha bağımsız bir yargı, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek ve daha evrensel bir anayasa için EVET dediğimizi her yerde zaten dile getirmekte ve gereken çalışmaları yapmaktayız. Ancak siz kanaat önderlerimizin, bugün burada bu hususu bir kere de Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul GÜNAY'dan dinlemeniz gerektiğine kanaat ettik ve kendileri de davetimizi kırmayarak sizlerle bir arada olabilmek için ilçemize teşrif ettiler. Ak Parti Adalar İlçe Başkanı Av. Özlem Öztekin Vural'ın konuşmasının ardından T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay Referanduma dair çok önemli bir konuşma yaptı. Ertuğrul Günay yaptığı konuşmada şu önemli hususun altını çizdi; “Adalar İlçesi benim seçim bölgem, biz birlikte yaşadığımız hayatı daha anlamlı hale getirmek için çalışıyoruz. Ülkemizin iyi ve güzel günler görmesi için demokratikleşme adına gelin hep beraber bu adımı atalım, Türkiye'nin demokratikleşmesine lütfen yardımcı olalım”.

Programa katılan davetliler bir kısmı şöyle; T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay,İstanbulİl Kültür Müdürü Ahmet Emre Bilgili, Adalar Müftüsü Faruk Tut, Süryani Cemaati Metropoliti İlhan Güzeliş, Büyükada Musevi Cemaati Başkanı Kurtuluş Morhaim, Musevi Cemaati Rotary Kulübü Başkanı Erol Meşullam, Süryani Cemaati Kanaat Önderlerinden Amanuel Balcı, Ak Parti Adalar İl Genel Meclis Üyesi Erdoğan Yılmaz, Ak Parti Adalar Belediye Meclis Üyesi Akif Şekerci, Adalar Kızılay Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Avadis Kevork Hilkat, Rum Cemaati Kanaat Önderlerinden ve Ak Parti İstanbul İl Kadın Kolları Üyesi Alexandra Zenginoğlu, Ak Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Emin Haberdar, Ak Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Coşkun Özden, Bürokratlar, yazılı ve görsel basının temsilcileri.


_______________________________________________________15

HaberTürk, 26.8.2010

http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/545922-pamukun-yeni-kitabi-bugun-cikiyor


Pamuk'un yeni kitabı bugün çıkıyor

Nobelli yazarın beklenen kitabı 'Manzaradan Parçalar', okuyucuyla buluşuyor


Orhan Pamuk yeni kitabı 'Manzaradan Parçalar – Hayat, Sokaklar, Edebiyat'ta, çocukluğundan başlayarak hayatından ve yaşadıklarından söz ediyor. Babasının ölümü, siyasi dertleri, futbol oynarken ya da romanlarını yazarken hissettikleri, annesinin sigara böreği yapışı, yaz gecesi bir sivrisineğin hareketleri ve Boğaz gemileri hakkındaki gözlemleri 'büyük bir manzara'nın parçası olarak işleniyor.

Pamuk, İstanbul’dan, Adalar’dan, New York’tan, Venedik ve Kalküta’dan söz ediyor; kendi suçluluk duygularından, rüyalarından, eski berberlerden ya da çocukluğunda sokaklarda atıştırdığı şeylerden hikâyeler çıkarıyor. Orhan Pamuk’un gözünden dünyayı anlatan kitap, tıraş olmaktan asansöre binmeye, dünyayı çocuk gibi seyretmekten deprem endişelerimize, trafik ile dinden eski yangınlara ve yıkımlara dek uzanıyor.

EN ÇOK BEKLENEN KİTAPLAR ARASINDA
Pamuk’un Türkçe’de yayımlanmamış bir başka kitabı ise yakında ABD’de çıkacak. Pamuk’un geçen yıl Harvard Üniversitesi’ndeki Charles Eliot Norton kürsüsünde verdiği edebiyat derslerinden oluşan kitap, The Huffington Post yazarı Anis Shivani tarafından 2010’un en çok beklenen kitaplar listesinde gösterildi. Türk okurlar bu kitabı 2011 baharında okuyabilecekler.


_______________________________________________________16

Şalom, 25.8.2010

http://www.salom.com.tr/news/detail/16711-Buyukada-Hesed-Le-Avraam-Sinagogu-yonetim-secimleri.aspx


Büyükada Hesed Le Avraam Sinagogu yönetim seçimleri


Büyükada Hesed Le Avraam Sinagogu’nda 22 Ağustos Pazar günü gerçekleştirilen yönetim kurulu seçimlerinde Erol Meşulam, Bensiyon Elmas, Rafael Habib, İlya Barokas, Sami Özberaha, Salamon Mazaltov asil üye, Marko Eliya Baruh ile Vedat Nakri yedek üye olarak seçildiler.

Vakıf yetkilileri bu yıl geçen yıllara oranla daha fazla oy kullanıldığını belirttiler. Bu sene kullanılan oy sayısı 397. Ayrıca başkan ve görev dağılımını önümüzdeki haftalarda yapılacak toplantı sonrasında belirleneceğini açıkladılar.


_______________________________________________________17

Sabah, 24.8.2010
Bülent Ergün

http://www.sabah.com.tr/Dunya/2010/08/24/trockinin_evine_trockist_ilgisi


Troçki'nin evine Troçkist ilgisi


Rus devriminin önderlerinden Leon Troçki'nin satışa sunulan Büyükada'daki köşkü, sahibini bekliyor. Yurtdışındaki Troçkist dernekleri için köşkün tarihçesini anlatan sunum hazırlandı

Rus devriminin önemli isimlerinden Leon Troçki'nin, İstanbul'daki sürgün yılları sırasında ikamet ettiği ve geçtiğimiz günlerde 5 milyon dolara satışa çıkarılan Büyükada'daki köşkün yeni sahibinin kim olacağı, emlak dünyasının bugünlerde en çok merak edilen sorusu. Tamamen harabe durumda bulunan 3 katlı ve 240 metrekarelik köşkün bahçesiyle birlikte kullanım alanı, tam 3 bin 500 metrekare. Evin kıyısında, Troçki tarafından yaptırılan doğal ıstakoz havuzu da bulunuyor.

MEKSİKA'DA MÜZE EV VAR
Adalar Vakfı ve bazı tarihçiler evin müze yapılması konusunda ısrarlı. Evin satışını üstlenen gayrimenkul danışmanlarından Netsi Sadi, 1. derece tarihi eser olan köşkün restorasyon projesinin, Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından onaylandığını belirtti. Troçki'nin yaşadığı köşke ilginin çok büyük olduğunu söyleyen Sadi, "Şu anda arayıp bilgi alan çok. Özellikle butik otel işletmecilerinin ilgisi var. Bazı işadamları da aracılarla pazarlık yapıyor. Biz de bu sırada boş durmadık. Yurtdışındaki Troçkist dernekleri ile irtibat halindeyiz. Onlar için köşkün tarihçesini ve bugünkü halini anlatan özel bir sunum bile hazırladık. Ben de merakla kimin alacağını bekliyorum. Bizim için de heyecanlı bir satış olacak" ifadesini kullandı. T ü r k i y e ' d e k i Trokçkistlerin önde gelen isimlerinden Masis Kürkçügil, evin satışı ile ilgili gelişmeleri yakından takip edenlerden biri. Eve talip olup, olmadıklarını sorduğumuz Kürkçügil, "Böyle şey olabilir mi? Adam İstanbul'daki sürgün yıllarında Rus konsolosluğunda, Tokatlıyan Oteli'nde, Moda'da ve Şişli Bomonti'de ikâmet etti. Şimdi biz ikâmet ettiği her evi mi alacağız? Meksika'da torununun müze olarak açtığı bir ev var. Bu ev bize göre yeterli. Büyükada'daki evi almakla da iş bitmiyor. Bunun müzeye dönüştürülmesi, içinin kitaplarla donatılması, restorasyonu var. Böyle bir girişimimiz olmadı, olamaz da. Zaten biz de o kadar para yok. Buna para da yetmez" diye konuştu.

5 YILDA ŞEHRE YALNIZ 1-2 KEZ İNDİ
ASIL adı Leon Davidoviç Bronstein olan Troçki, 1917 devriminde önce Dışişleri Komiserliği, ardından da Savaş Komiserliği'ni üstlenip Başkumandan sıfatıyla Kızıl Ordu'yu kurdu. 1924'te Lenin'in ölümünden sonra Stalin'le giriştiği iktidar mücadelesini kaybetti. 1926'da Politbüro'dan çıkartıldı. 1928'de Alma Ata'ya, bir yıl sonra da Türkiye'ye sürüldü. İstanbul'da geçirdiği 5 yılda kent merkezine bir iki kez inen Troçki'nin, bunlardan birinde Taksim'de Charlie Chaplin'in, 'Şehir Işıkları' filmini izlediği biliniyor. 1933'te Fransa'ya, sonra Oslo'ya geçti. 1937'de Mexico City'ye yerleşti. 1940'ta bir İspanyol komünisti tarafından öldürüldü.


_______________________________________________________18

Zaman, 23.8.2010

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1018592

Ramazan'da başkadır Büyükada sofraları

Kültür ve sanat dünyasının tanınan isimleri, Selin Kutucular'ın Büyükada'da hazırladığı sofrada buluşuyor.

Yapımcılığını ve yönetmenliğini Demet Haselçin'in üstlendiği programın belgesel bölümünde Kezban Hatemi ile birlikte Heybeliada Ruhban Okulu ziyaret ediliyor. Diğer belgesel konusu ise Avrupa'nın en büyük ahşap yapısı Büyükada Rum Yetimhanesi. Başrahip Apostol ve Kezban Hatemi'nin yer aldığı sofrada, adalardaki yaşama kültürü konuşuluyor. TRT TÜRK 22.30


_______________________________________________________19

Sabah, 22.8.2010
Pervin Metin

http://www.sabah.com.tr/Yasam/2010/08/22/faytoncu_saltanati_denetime_takildi


Faytoncu 'saltanat'ı denetime takıldı


Büyükada'da Adalar Belediyesi Zabıta ekipleri, veteriner ve polisler denizde bir at ölüsünün bulunmasının ardından ortaklaşa denetim düzenledi. Bu denetimlerde, bazı faytoncuların ehliyetlerinin iptal edilmesine rağmen çalışmaya devam ettiği ortaya çıktı. Kimi faytoncuların ise engelli olmalarına rağmen ehliyetsiz çalıştıkları belirlendi. 45 fayton denetlenirken, 26 fayton ve faytoncuya para cezası kesildi. İki fayton ise seferden alıkonuldu. Veteriner kontrollerinde de en az beş atın yaralı ya da hasta olduğu belirlendi. 10 fayton sahibine de ihtar cezası verildi. Ahırların da hijyenik şartlardan çok uzak olduğu görüldü. Ada sakinleri ve ziyaretçilerin bir süredir, faytoncuların keyfi ve fahiş ücret uyguladığı ve gelişigüzel turladıklarına dair yoğun şikâyetlerde bulundukları öğrenildi.


_______________________________________________________20

Radikal, 22.8.2010

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=DetayliAramaSonucV2&ItemsPerPage=10&PAGE=1&CategoryTypeID=-1&Keyword=adalar&SameKeyword=&NotKeyword=&CategoryID=-1&prmEk=0&AuthorKeyword=&MuhabirKeyword=&startDateNull=&endDateNull=&Asc=0


Adada faytonculara ceza yağdı

Bir saatte iki fayton seferden alındı, 26 faytoncuya ise ceza kesildi. FOTOĞRAF: DHA


İSTANBUL - Ada sakinleri ve ziyaretçilerin ‘faytoncular’ hakkında artan şikâyeti üzerine harekete geçen Adalar Belediyesi Zabıta ekipleri ile Adalar Emniyet Müdürlüğü Büyükada’da denetime çıktı. Bir saatlik denetim sonucu iki fayton seferden alındı. 26 faytoncuya ceza kesildi. Denetimlerde, bazı faytoncuların ehliyetleri dahi olmadığı, bazılarının da güvenlik ve hijyen şartlarına uymadıkları gerekçesiyle cezalar kesildi.

Şikâyetler geldi
Büyükada ve Heybeliada sakinleri, ‘gelişigüzel ortalıkta dolaştığı, yüksek fiyat tarifesi uyguladığı, müşteriye kötü davrandığı, sokakların at pisliği ve idrar kokusundan yürünmez hale geldiği ve denetimden uzak çalışıldığı’ gereçesiyle faytoncuları, Adalar Belediyesi ve Emniyet Müdürlüğüne şikâyet etmeye başladı.

Şikâyetlerin artması üzerine, zabıta ekipleri, Büyükada Emniyet Müdürlüğü önünde, veteriner ve polislerle birlikte denetim gerçekleştirdi.

UKOME kararıyla sayıları 277’yi bulan ve Adalar’ın simgesi olan faytonlardan 45’inin denetiminde, ehliyeti iptal edilen bir kişi ile ehliyeti hiç olmayan engelli bir kişinin de faytonculuk yaptığı tespit edildi.

Veteriner kontrollerinde ise beş atın yaralı ya da hasta olduğu belirlendi. Denetimler sonucunda iki fayton seferden alınırken, 10 faytona da ihtar cezası verildi. Büyükada’daki at ahırlarının denetimlerini Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı otopark işletmecisi olan İSPARK yapıyor. (dha)


_______________________________________________________21

Sabah, 21.8.2010
Yakup Önal

http://www.sabah.com.tr/Yasam/2010/08/21/sel_marmarayi_kirletti


Deniz artık mavi değil


Bilim adamları tarafından yapılan araştırmaya göre, geçen yılki selin büyük bir kirliliğe neden olduğu Marmara Denizi`nin rengi, maviden çayır yeşiline döndü

Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı`nın desteğiyle, 15 gün boyunca Marmara Denizi`nde kurulu 150 istasyonda ölçümler yapan 15 bilim adamı, ürkütücü sonuçlara ulaştı. Araştırma Sorumlusu Hidrobiyolog Levent Artüz, bin 200 metre derinliğe kadar inceleme yaptıklarını belirterek `Geçen yıl yaşanan sel felaketi nedeniyle denizde olmaması gereken oranda kimyasal kirlilik var. Selde adeta yıkanan karadaki kimyasallar, tarlalarda kullanılan gübreler ve tarım ilaçları denize karıştı. Bu ciddi bir şekilde kirlenme yarattı. Üstelik kimyasal kirlenme herhangi bir noktayı değil tüm denizi etkiliyor. İstanbul`un etki alanındaki Doğu Marmara`nın dibini de kötü bir organik çamurla kaplı ve sadece deniz kestaneleri yaşıyor` diye konuştu.

143 TÜR BALIK VARDI...

Batı ve Orta Marmara`da tür çeşitliliğinin diğer bölgelere göre daha çok olduğunu ancak buralarda da insanların besin olarak kullandıkları deniz ürünlerinin olmadığını söyleyen Artüz, sözlerini şöyle sürdürdü: `Şu anda Marmara Denizi`nde ekonomik öneme sahip hiç bir tür yok. Marmara`da 143 tür balık vardı. Şimdi yoklar. Denizin rengi artık mavi değil, çayır yeşili oldu. Sadece Çanakkale Boğazı`nın bir noktasında yeşilin maviye çaldığı bir yer var. İzmit tarafı ise kahverengi. Deniz çok bulanık. Sadece Avşa ve Marmara Adalarının civarlarında ışığın geçebildiği 8 metre, Şarköy açıklarında ise 6 metre berraklık var. Marmara kabul edilmeyecek kadar büyük bir kirlilik tehdidi altında.`

ARITMA YAPILMASI ŞART

Araştırma ekibinde yer alan Marmara Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bahattin Yalçın ise, `Kanalizasyon atıkları, evsel atıklar, nitrit, fosfatlar, sanayi atıkları derin deşarjlarla direkt denize gidiyor. Bin metreden oyuncak bebek, kola kutuları gibi atıklar çıkardık. Ağır metal kirliliği var ve kurşun direkt balıklara geçiyor. Sorunun çözümü için özellikle fabrikaların arıtma yapması şart` dedi.


_______________________________________________________22

HaberTürk-Ekonomi, 23.8.2010

http://ekonomi.haberturk.com/makro-ekonomi/haber/544767-musteri-cok-taksi-az


Müşteri çok taksi az

“Çok lüks, ilgi görmez” diye eleştirildi ancak eleştirilerin ne kadar yersiz olduğu anlaşıldı.



İSTANBUL Deniz Otobüsleri (İDO) tarafından işletilen Deniz Taksi, 2008 Temmuz ayında hizmete girdiğinde “çok lüks, ilgi görmez” diye bazı çevreler tarafından eleştiri yağmuruna tutulmuştu. Ancak aradan geçen zamanda eleştirilerin ne kadar yersiz olduğu ortaya çıktı. Etrafı denizle çevrili kentimizde, kara trafiğinde yaşanan sorunlar denizden ulaşımı ve deniz taksiye olan ilgiyi bir hayli artırdı.

TAKSİYE ÇOK TALEP VAR
Öyle ki, zamanında “pahalı” denilen deniz taksi bile yetersiz kaldı. Büyükşehir Belediyesi’nden alınan verilere göre, 26 Temmuz 2008 yılından 30 Nisan 2010’a kadar Deniz Taksi’yi toplam 68 bin kişi çağırdı. Ancak bu talebin sadece 17 bini karşılandı. Bu tarihler arasında ise 51 bin yolcu taşındı. Görüldüğü gibi ücreti yüksek olarak görülse de Deniz Taksi’ye talep çok. Şu andaMarmara sularında 10 taksi hizmet veriyor. İDO, bu sayının yetersiz olduğunu gördüğü için taksi sayısını 20’ye çıkarmak üzere çalışmalara başladı. Belirlenen iskelelerden yolcuları alan Deniz Taksi’yle ulaşımpahalı olarak görülse de karayolu ile ulaşımın büyük sorun olduğu kentimizde denizden kolay ve konforlu bir ulaşımın elbette bir bedeli var.

GECE TARİFİ UYGULANMIYOR
Toplu taşıma hizmeti veremeyen Deniz Taksi’yle Boğaz’ın bir ucundaki Büyükada’dan diğer ucundaki Rumeli Kavağı’na ulaşmanın süresi 92 dakika, ücreti ise 368 TL. En kısa mesafelerden Bebek’ten; Kandilli, Küçüksu, Arnavutköy’e ulaşmak 4 dakika, ücreti ise 40 TL. Taksilerde ister 10 kişi ister bir kişi binsin toplamda bu ücreti ödüyor. 7 gün 24 saat hizmet veren Deniz Taksi’de gece tarifi uygulanmıyor.

GÜVENLİK VE KONFOR ÖN PLANDA
DENİZ Taksi’yle yolculuğun konforu da bambaşka. 10 yolcuya hizmet veren takside 1 kaptan ve bir gemici var. Taksilerde konfor ve güvenlik ön planda. Koltuklar ayarlanabilir, her koltukta ayrı emniyet kemeri sistemi var. Can yelekleri, yolcuların kolaylıkla ulaşabilecekleri koltuk altlarında. Kaptan ve yolcu kabini arasındaki sesli iletişimi sağlamak için bir dahili telefon bulunuyor. İç döşemeleri yapay deri olan takside, müzik sistemi, CD çalar, DVD oynatıcı ve LED monitör bulunuyor.


_______________________________________________________23

Milliyet-Cadde,

Vedat Milor

http://cadde.milliyet.com.tr/2010/08/23/YazarDetay/1278209/sedef-adasi-nin-yeni-adresi-club-ada


SEDEF ADASI’NIN YENİ ADRESİ CLUB ADA


Türk mutfağının geleceğinin parlak olması için akıllı ve iyi okumuş gençlerin bu işe özenmesi ve alaylıların yanında okulluların da bu işe soyunması lazım.
Biraz geç oluyor, biraz güç oluyor ama yavaş yavaş gerçekleşiyor gibi bu iş.
Örneğin Hakkı Alkan.
Yeni kuşak genç şeflerin arasında en kabiliyetli olanlarından biri.
Hakkı Alkan Fransız yemek tekniklerini iyi biliyor. Ayrıca yemeklerde baharat kullanımı konusunda yurt dışındaki füzyon mutfağında ustalaşmış şeflerle rahatlıkla boy ölçüşecek düzeyde.
Hakkı Alkan Maçka Brasserie’de bu özelliklerini rahatça ortaya koyuyor.
Club Ada ise bu sene açılmış ve yazın Hakkı Alkan daha çok burada bulunuyor.

Adalarda kaliteli lokanta sayısı sınırlı.
Club Ada’nın açılması bu açıdan önemli bir gelişme.
Club Ada için son derece sofistike bir plaj lokantası denebilir.
Birçok kişi buraya tekneleriyle günübirlik denize girmek için geliyor. Sıcak havada insanlar hafif yemekler istiyorlar.
Hakkı Alkan bunu iyi anlamış.
Burada Maçka Brasserie’de olduğu gibi iddialı ve kompleks yemekler pişirmiyor.


Mideyi gıdıklayıcı porsiyonlar
Ege kıyılarındaki birçok sosyetik lüks özel plajda olduğu gibi hamurişlerine dayalı bir mönü de sunmuyor.
Son derece hafif ve başarılı tadımlık zeytinyağlıları mönünün belkemiğini oluşturuyor. Yediklerim arasında bir tek yetiştirme levrek biraz yavan. Hakkı Alkan’dan daha ilginç bir pilaki pişirmesi beklenir. Belki değişik otlar ve baharatlar kullanılarak buraya yakışan ve bu kadar sulu olmayıp daha helmeli olan bir pilaki yaratılabilir.
Ekşi erik ve vişne gibi iştah açıcı lezzetler yaprak sarma ve kuru patlıcan dolmasına çok yakışıyor. Yaz günleri için ideal hafif ve mideyi gıdıklayıcı porsiyonlar bunlar. Her ikisi de tavsiye olunur.
Deniz mahsullü pazı dolması iyi.
Öte yandan kaçırılmaması gereken iki zeytinyağlı daha var.
Bir tanesi çatalla kalın ezilmiş fava. Dişe dokunuyor ve bakla lezzeti ön planda.
Diğeri ise havuç rendeli enginar ezmesi.
Hakkı Alkan ahtapot pişirmekte çok usta.
Ahtapotu kalın doğruyor. Roka salatası ve kişniş tohumu ile harmanlıyor.
Gerçekten çok lezzetli ve iştah açıcı.
Yavan değil çok boyutlu bir lezzet. Hakkı Alkan ahtapot pişerken limon, portakal kabuğu ve defne yaprağı ekleyerek iştah açıcı, mevsime uygun ve enfes bir lezzet yakalamış. Ara sıcaklar da keyif verici. Küçük kum tekirler ve küçük Marmara karidesleri çıtır çıtır, yağını çekmeden kızartılmış olarak önünüze konuyor. Karidesin bacakları ve baş kısmı özellikle tavsiye edilir.
Eğer yeriniz kalmışsa ızgara balık da burada son derece ustaca yani tuzu yerinde, içi çeşitli yeşilliklerle doldurulmuş olarak ve kurutmadan pişiriliyor.

Tatlıya yer kalsın
Biz dört kişi gittik ve iki balık ısmarladık. Karagöz ve sinarit.
İkisi de tazeydi.
Gaz ocakta lav taşında pişmiş. Belki meşe odununda pişirilse daha da lezzetli olur ama her ikisi de klasik balıkçılarda özellikle yaz mevsiminde bulacağınız düzeyin çok üzerinde idiler. Bu yemeğin üstüne tatlıya yer kalır mı?
Aman kalsın çünkü çok güzel iki tatlı var.
Sakızlı krem brüle ve haşhaş tohumlu muhallebi.
İkisi de lezzetli. Aralarında seçim yapmak zor ama birini deneyecekseniz muhallebi derim. Hakkı Alkan’ın tüm dikkatini verdiği ve kafasında olanların çoğunu hayata geçirdiğini sanmıyorum.
Örneğin kendisinin çeşitli baharatlar ile marine çiğ balık ve deniz ürünleri hazırlayabileceğini ve bunların yaz aylarında çok iyi gideceğini düşünüyorum.

Şarap listesi çok yetersiz
Ara sıcakların da çeşitlenmesi lazım.
Izgara balıklarla lezzetli bir ‘sarmısak, zeytinyağı ve maydanozlu’ linguini veriliyor. Hazır bir markadan. Hakkı Alkan Maçka Brasserie’de kendisi bizdeki İtalyan lokantalarının düzeyinin çok üstünde hamurişleri hazırlıyor. Yaz mönüsüne uygun değişik ‘pasta’lar denenebilir.
Bir de şarap listesi sorunu var.
Şarap listesi çok yetersiz. Tek bir üreticinin şarapları ya da aynı firmanın ithal ettiği vasatı zor bulunan şaraplar var.
Herkes roze ısmarlıyor (ya da moda deyimiyle blush!). Ama sunulan iki roze de sorunlu. Bir tanesinde denge sorunu var, diğeri ise aşırı kısa bitimli.
Bu düzeyde bir lokantanın müşterilerinin bu konuda hassas olmasını ve paralarının karşılığını istemelerini beklerim. Bakalım gelecek yaz bu eksikler giderilebilecek mi?
Değerlendirme: * * * * *(5 üzerinden 3.5)

SIRMA CAFE
Nihayet adalarda adam gibi mantı yapan birisi çikti.
Ceylan Milor’a göre “dünyanın en iyi mantısı.”
Ceylan daha gerçek ev mantısı denemedi ve dışarıda üç yerde yedi.
Ben şöyle ifade edeyim.
Uydurma değil. Yani mantı denmiş makarna değil.
Zaten beş masalık bir yer burası.
Küçük miktarda yapıyorlar. Ev mantısı denebilir.
Küçük açıyorlar.
Bir de benim hoşuma giden bir şey var. Kıtır hamur parçaları ekliyorlar üzerine.
Kullandıkları kekik ve tatlı kırmızı tozbiber iyi. Yoğurt özel değil.
Mantının etinden kısılmamış.
Ben şahsen soğanlı kıymayı tercih ederim ama bu zevk meselesi.
Çiğ börek de yapıyorlar ama yağsız dana kıymasın-
dan olduğunu duyunca ısmarlamadım.
Çiğ börek yağlı kuzu kıymasından olur ve ısırır ısırmaz yağının tabağa akması gerekir!
Buranın sahipleri Tuğrul Bey ve eşi. Nezih insanlar. Tuğrul Bey’in kayınpederinin evinin altını kullanıyorlar kafe olarak.
Mantının porsiyonu 8 lira.
Demirhindi şurupları da var.
Bir dahaki sefere onu da deneyeceğim!


_______________________________________________________24

Haberler.com, 27.8.2010

http://www.haberler.com/heybeliada-ruhban-okulunda-istanbul-sergisi-2210765-haberi


Heybeliada Ruhban Okulu'nda İstanbul Sergisi

Uzun Yıllardır Tartışmalara Konu Olan Heybeliada Ruhban Okulu, 30 Yıl Arasından Sonra İlk Kez 'İstanbul'un İzini Sürmek' Başlıklı Sergi İçin Kapılarını Açacak

Uzun yıllardır tartışmalara konu olan Heybeliada Ruhban Okulu, 30 yıl arasından sonra ilk kez 'İstanbul'un izini sürmek' başlıklı sergi için kapılarını açacak. Adalar Belediyesinden alınan bilgiye göre Heybeliada Ruhban Okulu, Yunanistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu ile Atina Belediyesi 'Technopolis' Kültür Kuruluşunun ev sahipliğinde White Fox şirketince organize edilen 'İstanbul'un İzini Sürmek' adlı serginin küratörlüğünü sanat tarihçisi İris Kritikou üstlendi. Serginin açılışı, 29 Ağustos Pazar günü Heybeliada Aya Triada Kilisesi'ndeki ikindi ayininden sonra Fener Rum Patriği Bartholomeos tarafından yapılacak. Eserler, 30 yıl sonra ilk kez 20 günlüğüne kapılarını açan Heybeliada Ruhban Okulunda sergilenecek. Buna paralel olarak serginin bir diğer kısmı Yunanistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu binasında ziyarete açılacak. Bu serginin açılışı da yarın Yunanistan'ın İstanbul Başkonsolosu Vasileios Bornovas tarafından gerçekleştirilecek.

Unesco'nun himayesi altında gerçekleştirilecek sergide, ellerinde tarihin, mitlerin ve efsanelerin pusulası ile İstanbul'dan imgeler, renkler, kokular ve duyulara odaklanan 101 sanatçı mitolojik, tarihi ve günlük yaşama ait enstantaneler ortaya koyacak.

Çoğunluğu özel hazırlanan resim, heykel, fotoğraf ve video yoluyla 101 görsel anlatının yer alacağı sergide, farklı kuşak ve tarzlardan yaratıcıların sanatsal ifadelerinin geniş bir yelpazesini sunulacak.

Sergi, ekim ayında da Atina'da açılacak. Prodüksiyonunu sergi fikri ile organizasyonun sorumluluğunu üstlenen White Fox Şirketi'nin Yönetim Kurulu Başkanı Anastasia Manou'nun, danışmanlığını Olimpos'taki Ayios Dionisios Manastırı'nın yaptığı, 'İstanbul'un İzini Sürmek' adlı belgesel de ilk kez tüm sergi boyunca Heybeliada'da gösterilecek. Belgesel Yunanca, Türkçe, İngilizce, Rusça ve ayrıca engellilere yönelik olarak hazırlandı. Yunanistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu ve Heybeliada Ruhban Okulunda açılan her iki sergi de 23 Eylüle kadar görülebilecek. (SBE-KÖS-ZBD) - İSTANBUL (Anadolu Ajansı) 27.08.2010 16:23 [2210765]

_______________________________________________________25

Birgün, 27.8.2010
Meryem Koray

http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1262958178&news_code=1282906018&day=27&month=08&year=2010


DAYANIŞMA MI DEDİNİZ!


Büyükada’da Felsefelogos Dergisi’nin düzenlediği iki günlük bir çalıştayda “dayanışma” konuşuldu; hepsine değilse de bazı oturumlara katılma fırsatı buldum. Çok da iyi oldu.

Felsefelogos 14 yıldır yayımlanan bir dergi. Bir dergi çıkarmanın, hele sürdürmenin ne kadar zahmetli bir iş olduğu bilinir; bu nedenle, önce kutlanmaya değer bir iş yaptıklarını söylemeliyim. Büyükada toplantılarının da ikincisi yapılmakta ve devam etmek niyetindeler. Ve ana başlık “dayanışma”; gel de heyecanlanma!

Günümüzde, hem çok kullanılan hem çok harcanan birçok kavram gibi dayanışma kavramı da derinlemesine ve çok disiplinli bakış açısını hak ediyor. Çok açılı düşününce de, birçok anlama çekilen tüm kavramlar gibi dayanışmanında aslında “başa bela “ bir kavram olduğunu düşünmek gerektiği anlaşılmakta.

Oysa, ilk bakışta dayanışma, çoğumuz için özgürlük, eşitlik, demokrasi, adalet gibi sihirli sözcüklerden biri; bunlardan söz edildiğinde, genellikle olumlu bir şeyler düşünürüz. Sonra bir de bakarız, bu kavramlar, ya birilerinin elinde oyuncağa dönmüş, içi boşaltılmıştır, ya da hiç onaylanmayacak amaçlar için kullanılmaktadır. Gerçek budur; ama onlardan vazgeçmek de öyle kolay değildir. Bir kere, dayanışma insanın varlıksal ihtiyacıyla ilgili. Bu nedenle özgürlük, eşitlik, demokrasinin oldukça modern kavramlar olmalarına karşın, dayanışmanın insanlık tarihi kadar eski bir olgu olduğunu düşünmek gerek. İlk insana kadar uzanan dayanışma ihtiyacı, modern toplumun da öyle kolayca vazgeçemeyeceği hem kişisel hem toplumsal bir ihtiyaç. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik diye bilinen modern toplum ilkeleri içinde “kardeşliğin”, gerçekte dayanışma anlamını taşıdığı da bilinmekte.
İnsan yavrusunun kendine bakacak hale gelmesi uzun süreli bir bakımı gerektirmekte, bu da toplum halinde yaşamaya geçmeden önce de kadın ve erkek arasında dayanışmaya ihtiyaç göstermektedir. Kadın ve erkek arasındaki farklılaşan rollerle başlayan dayanışmacı ilişkilerin, doğadan ve diğerlerinden gelecek tehlikeler veya birlikte yaşamak için güven ve düzen ihtiyacı nedeniyle daha da genişlediği ve aile, akraba, kabile, toplum düzeyine taşındığı da açık. Buna “soya bağlı” dayanışma diyebilir ve ilk dayanışma türü olarak niteleyebiliriz. Varlıksal bir ihtiyaca dayandığından, en güçlü dayanışma örneği olarak düşünmek de mümkün.

İlk çağlardan bu yana, önce adetler, gelenekler ve ahlak kuralları, sonra dinler ve hukuk da, toplumsal ilişkilerde belirli bir dayanışmanın varlığını sağlamaya çalışan aracı kurumlar olarak karşımıza çıkmaktalar.

Toplumsal ilişkiler karmaşıklaştıkça soya bağlı dayanışma yetersiz kalmakta ve farklı dayanışma örnekleri ortaya çıkmaktadır. Bu kez, farklı katmanlar, sınıflar, gruplar ve cinsler kendi aralarında ve hem korunmak hem güçlenmek adına işbirliği ve dayanışmaya ihtiyaç duymakta, bunu sağlamanın yollarını aramaktadırlar.

Böylece dayanışma, soydan kurtularak, “sebebe-amaca bağlı” dayanışma biçimini almakta. Ama bu sebebin ille de mağduriyet, amacın ille de olumlu olması gerekmiyor. Toprak beyleri, köle sahipler, sermayedarlar vb. gibi güçlü kesimler de ayrıcalıklarını sürdürme adına dayanışmacı ilişkilere yöneliyorlar, bu güçler karşısında direnebilmek isteyenler de. Hatta sebebe ve amaca bağlı dayanışma, yalnız ayrıcalıkları korumak adına değil, kötücül sebeblerle de olabilir. “Konuşmak ölümdür” kuralını getiren mafya da, klu klan gibi ırkçı ve kafatasçılar da dayanışmacı ilişkilerle varolurlar.

Kısacası dayanışma olgusu, öyle her zaman masum ve olumlu nitelikler taşımaz. Herzaman hayırhah sonuçlar da amaçlamaz.
Bu nedenle, toplantıda yer alan yabancı bir akademisyenin, iyi niyetli ve olumlu anlamda olsa bile, dayanışmanın “norm” haline getirilmesinin normu belirleyenlerin ideolojisi ve çerçevesi içinde kalmak, onların tarifini esas almak gibi tehlikelerden söz etmesi hiç haksız değil. Dayanışma kavramının diyalektik niteliğinden hereketle bir “ilk”, bir “başlangıç” olarak alınamayacağını ileri süren bu yaklaşımın üzerin de düşünmek gerekiyor.

Bu anlamda, modern toplum anlayışında devlete yüklenmiş sosyal görevleri, gerçek bir dayanışmadan çok, dayanışma fikri ve imajı yaratılmasına, böylece toplumsal bütünlüğün sağlanmasına hizmet eden görevler olarak görmek ve bu dayanışma anlayışına kuşku ile bakmak da mümkün. Öte yandan solun dayanışma anlayışının, ortak düşmanın ne olduğundan başlayan ve sınıf anlayışı, farklılıkları ve bireyselliği sınırlayışı gibi daha birçok konuya uzanan sorunlu yanları olduğunu düşünmek de gerekiyor.

Buna karşın, kavramdan da, amaçdan da vazgeçmek mümkün değil. Başa bela deyişim de, bundan.
Bugün böyle çok anlamlı kavramları, genellikle, hangi ideolojinin, hangi kesimin elinde biçimlendiğine göre anmak, ona göre anlamlandırmak yolunu tercih ediyoruz. Liberalizmin veya solun dayanışma anlayışı, cemaatçi dayanışma gibi. Ancak bu yol insan hakları, eşitik, özgürlük, demokrasi gibi, dayanışma kavramının da, gerçekte bunları katledenlerin elinde kullanılan kavramlar olmasını önleyemiyor; aksine bu katledilişi görünmez kılıp, arkasındaki güçleri meşrulaştırabiliyor da. Öyleyse ne yapmalı?

Öte yandan sol açısından, dayanışmacı ahlak ve anlayış merkezi konumda. Ve sol için, HER İNSANIN eşitlik, özgürlük, refah ve gelişimine hizmet etmek anlamında bir dayanışmadan, dayanışma ahlakından, buna yönelik bir “toplum” idealinden vazgeçmek mümkün değil.

Bu demektir ki, dayanışma kavram ve anlayışına netlik kazandırmak sol için daha büyük bir ihtiyaç. Aslında sol için, daha birçok kavram, tanım, yaklaşım ve politikayla ilgili bir sorgulama ve netleştirme arayışına ihtiyaç var. Özellikle, hem değişimlere göre yeni yanıtlar üretmek hem de şu veya bu ideolojinin yamacına kurulup “sol“ olmaktan vazgeçmek istemeyenler için, anlamlarını yitiren kavram ve anlayışların üzerine gidip yeni cevaplar aramak gibi bir sorunsal olduğu ortada. Bilinmeyen şey de değil bu; ancak bu tartışmalar içine dayanışma kavramını katmak gerektiği de anlaşılıyor.

19 Ağustos 2010 Perşembe

ADALAR POSTASI-2486: bırakın adalar ve istanbul'u, ben marmara denizi'nin hiçbir yerinde yüzmem, kimseye de tavsiye etmem...


* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

20 Temmuz 1903 Pazartesi günlü Malumat ve Servet gazetelerinin imtiyaz sahibi Tahir Bey'in Heybeliada'da inşa ettiği otel ile bahçesinin bedeli tesviye olunmak üzere Hükümet-i Seniyye namına istimlaki gerekli olduğundan bu konuda lâzım olan muamelenin icrasının Maliye Nezareti ve Şehremaneti'ne tebliğine dair...

* * *

ADALAR'da BİR GÜN:


Fotoğraf: Mehmet Selim Tugay, Leylekler giderken, 19 Ağustos 2010.

* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

19 Ağustos 2010 Perşembe
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Az bulutlu
23/33ºC
% 62-94 nem
Yıldız, K 18km/sa
Gündoğuşu 06:17... Günbatışı 19:57...

* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca

* * *

Cicely Mary Barker, The Thrift Campion Fairy.

* * *

1- Adalar Platformu adına Hayati Önel: "Önümüzdeki haftalarda Büyükada'da Kaldırım Vergisi/KATKI PAYI hususunda bir avukat arkadaşımız tarafından bilgilendirme toplantısı yapılacaktır. Toplantıya katılım ücretsizdir. Bilgilendirme toplantısına katılmak isteyenlerin..."

2- Bülent Mısırlıoğlu: "Zannediyorum Büyükada'da en çok konuşulan konu Belediye'nin başlattığı 'Yol Harcamaları Katılım Payı' uygulamasındaki belirsizlik ve halkımızın şüphe içinde olduğudur..."

3- Ali Şenalp: "Sevgili Selçuk Aral, çektiğin harika fotoğrafı ve bizi sarmalayıp hemencik seninle 'kırk yıllık' dost yapıveren uslubunla yazdığın o fotoğrafın çekim öyküsünü..."

4- Yüksel Özcan: "HaberTürk haberi http://www.haberturk.com/yasam/haber/543187-buyukadada-yangin külliyen düzmece! Belediye nerde orman yangını nerde? Bu kadarı da pes doğrusu!..."

5- Alkan Soyak: "Depresyon, Heybeliada ve 'Büyüklere Bir Masal'..."

6- Nesrin Aksu: "Tuz Festivali'nin şeker kızı Heybeliadalı Neval..."

7- Selçuk Aral: "Ada Vapurunda Kanlıca Yoğurdu..."

8- Oya İslimyeli: "Sizlerle bu kez Can Dündar'ın eski sayılabilecek ama çok sevdiğim, sıcak ve anlamlı bulduğum bir yazısını paylaşmak istedim... 'Sizin hiç bir Adanız oldu mu?'..."

9- Nazım Alpman: "Büyükada İskelesi’ndeki yelken formundaki plakalara asılı fotoğraflardan oluşan sergide Adaların özel ve güzel tarihi tam gün ve gece boyunca izleyicilerine pek çok şey anlatıyor..."

10- Adalar'da artık rahatça yüzebilirsiniz...

11- Balçiçek Pamir: "İçiniz sıkıldı değil mi? Dayanamayıp Yaramancı'ya sordum. Peki her gün 'mavi bayrak' konulan sahilleri açıklıyorlar. İstanbul'dan ve Adalar'dan denize girilmesinde bir sakınca olmadığını söylüyorlar. Ne dersiniz?..."

12- Tezcan Yaramancı: "Bırakın Adalar ve İstanbul'u, ben Marmara Denizi'nin hiçbir yerinde yüzmem. Kimseye de tavsiye etmem..."

13- Tilda Levi: "Son zamanlarda Ada’da sessiz sedasız bir gelişme yaşandı. Yaz başında gayet güzel servis veren, en sıcaklarda bile püfür püfür esen Turing İskele Cafe kapatıldı. Anladığım kadarıyla..."

14- Naci Görür: "Adalar ve Beyoğlu’nda hasar tespit taramasına dahi başlanmadı..."

15- Kerrar Esat Atalay: "Ben o sene yaz tatilimi Büyükada’da Kâzım Şinasi’nin şimdiki evinin bulunduğu yerdeki -yanan- evde geçiriyordum. Bir sabah balık avına çıkmıştım. Saat bire doğru eve döndüm..."

16- Buket Uzuner: "Büyükada’da Fıstık Ahmet’in Prinkipo’su meselâ..."

)O(



_______________________________________________________1

From: ADALAR PLATFORMU
Subject: 'KALDIRIM VERGİSİ' KATKI PAYI HAKKINDA HUKUKİ BİLGİLENDİRME
Date: August 18, 2010 9:42:43 AM GMT+03:00
To: To: adalar.postasi@gmail.com


ADALILAR'IN
'KALDIRIM VERGİSİ' KATKI PAYI HAKKINDA
HUKUKİ BİLGİLENDİRİLMESİ



Değerli Adalılar,
Önümüzdeki haftalarda Büyükada'da Kaldırım Vergisi/KATKI PAYI hususunda bir avukat arkadaşımız tarafından bilgilendirme toplantısı yapılacaktır. Toplantıya katılım ücretsizdir. Bilgilendirme toplantısına katılmak isteyenlerin ADALAR POSTASI'na (adalar.postasi@gmail.com) isim-soy isim ve cep telefon numaralarını elektronik postayla iletmeleri rica olunur.

ADALAR PLATFORMU adına
Hayati Önel

Toplantıya katılmak isteyenler: Okan Aydın, Osman Bozkurt, Fatma Bozkurt, İpek Bozkurt...


_______________________________________________________2

From: BÜLENT MISIRLIOĞLU
Subject: Kaldırım Parası hk.
Date: August 19, 2010 2:15:01 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Zannediyorum Büyükada'da en çok konuşulan konu Belediye'nin başlattığı 'Yol Harcamaları Katılım Payı' uygulamasındaki belirsizlik ve halkımızın şüphe içinde olduğudur.

Bu konuda kamuoyu adına Adalar Belediye Meclisi'nde defalarca soru önergesi vermeme rağmen tatmin edici bir cevap alamamış
bulunmaktayım. Maalesef Belediye yönetiminin bu konudaki ilgisizliği ve duyarsızlığı devam etmekte, 'Harcamalara Katılım Payı' ihbarnameleri gönderilmektedir.

BU KONUDA İSTEYENLERİN EKTE GÖNDERDİĞİM İTİRAZ DİLEKÇESİNİ BELEDİYEMİZE VERMELERİ VE KONU HAKKINDA BİLGİ SAHİBİ OLMALARI SAĞLANIR DİYE DÜŞÜNÜYORUM.

Bülent MISIRLIOĞLU
Bağımsız Meclis Üyesi


* * *

ADALAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI’na,


Konu: Harcama Katılım Payı ihbarnamesi

Tarafıma tebliğ edilen …./.…/ 2010 düzenleme tarihli Harcamalara Katılma Payları İhbarnamesi ile …………………………………Sokak için ……... yılında yapıldığı bildirilen bordür ve kaldırım yapım işi harcamaları karşılığı, aynı sokak üzerinde bulunan …….ADA, …….PAFTA, ……PARSEL sayılı gayrimenkulüm için ……………...TL katılım payı talep edilmekte ve 2010 yılından başlamak üzere 4 taksit olarak ya da peşin ödemelerde %25 indirimle ödeme yapabileceğim bildirilmektedir.

Yapılan bu tarhiyatın nedeni 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 86–94 maddelerine dayandırılmış ise de Belediyeniz tarafından uygulamaya konulan bu işlemde birden fazla hususta, ilgili kanun maddelerine aykırılıklar mevcuttur.

Şöyle ki;
2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun,
a) Yol harcamalarına katılma payı ile ilgili 86 ıncı
…..
d) Payların hesaplanması ile ilgili 89 uncu
e) Payların tahakkuk şekli ile 90 ıncı
f) Tahakkuk zamanı ile ilgili 91 inci
g) Payların ilanı ile ilgili 92 inci debora
h) Tahsil şekli ile ilgili 93 üncü maddelerinde yer alan hükümler çerçevesinde Belediye tarafından yapılan uygulama neticesinde;
(Mad.86) kapsamında yapılan bordür ve tretuvar hizmetinin sunulması sonrasında bu hizmetten istifade eden gayrimenkul sahiplerinde harcamalara katılım payı alınmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
(Mad.89) kapsamında “hesaplanan gider tutarından, özel devlet yardımları,karşılıksız fon tahsisleri ve bu iş için yapılan bağış ve yardımlar ile istimlak bedelleri düşüldükten sonra kalan miktarın tamamı hizmetten istifade eden mükellefler adına Belediye Encümeninin kararını müteakiben tahakkuk ettirilir.” hükmüne uyulup uyulmadığı net değildir.Çünkü ne Belediye tarafından nede Encümen kararlarında bu harcama tutarları net olarak belli değildir. Harcama miktarı ve içeriği kamuoyuna açıklanmamıştır..
(Mad.90) kapsamında “Yol harcamalarına katılma payı yapılan toplam harcamanın ilgili gayrimenkul sahipleri arasında vergi değeri toplamına oranlanması ile bulunur.İki veya daha fazla yol kenarında bulunan gayrimenkul için asıl cepheden tam, diğer yollardan yarım olarak pay tahakkuk ettirilir.” hükmüne uyulmuş olduğu net değildir. Çünkü bu mukayeseyi yapabilme imkanı verecek 92 mad. sayılan Tahakkuk Cetvelleri İlan edilip, kamuoyuna duyurulmamıştır.
(Mad.91) kapsamında yapılan hizmetin sunulmasından sonra katılım payı uygulaması yapılır hükmüne uyulmuştur.
(Mad 92) kapsamında “ilgili maddelerdeki esaslara göre hesaplanan katılma paylarına ait tahakkuk cetvelleri bir ay süre ile Belediye İlan tahtasına ve varsa belediye ses yayın aracı ile ilan edilir.
Tahakkuk cetvellerinde mükelleflerin adı ve soyadı, adresi, payın mahiyeti ile isabet eden katılma payı miktarı belirtilir.
Tahakkuk cetvelleri mahalle, cadde ve sokak itibariyle ayrı ayrı düzenlenir.” hükmüne kesinlikle uyulmamıştır. Bu durum İdari yargı nezdinde emsal kararlara dayanak olmuş, çok önemli bir eksiklik olarak ortaya çıkmaktadır.


(Mad. 93) kapsamında “(Değişik 1. fıkra: 04.12.1985–3239 s. Yasa, m.123) Harcamalara katılma payları belediyelerce veya bunlara bağlı müesseselerce, 92`inci maddeye göre payların ilan ve tebliğ edildiği yılı takip eden yıldan itibaren iki yılda ve dört eşit taksitte, peşin ödemelerde tahakkuk tarihinden itibaren bir ay içinde tahsil olunur.” hükmüne de uyum bulunmamaktadır. Tebliğ edilen ihbarnamelerde bu durum açık olarak belirtilmediği gibi ödeme taksitlerinin 2010 yılından başladığı bildirilmiştir.

Bu sebeplerle oluşan belirsizlik ve şüphelerin ortadan kaldırılması için Adalar Belediyesinin yol harcamalarına katılım payı alınması gerektiren bordür ve tretuvar yapım işi için toplam NE KADAR HARCAMA YAPILDIĞI ve katılım payı uygulaması sonucu elde edilecek TOPLAM MİKTARI Adalar kamuoyuna açıklaması,
Kanun ve Yönetmelik hükümlerini de dikkate alarak ödemede bulunacak vatandaşları bilgilendirmesi gerekmektedir.

Yukarıda sayılan açıklamalar çerçevesinde;
1-) Adalar genelinde yol harcamalarına konu olan hizmetin Toplam Harcama Bedelinin ve bu bedeli oluşturan kalemlerin ve Harcama bedelinin Bayındırlık Bakanlığı ve İller Bankası tarafından yayınlanan maliyet bedelleri ile mukayesesinin yapılıp yapılmadığının,
2-) İhbarname ile bildirilen katılım payı tutarının tutarın ilk ödeme taksidinin ne zaman başlayacağının tarafıma bildirilmesini,
3-) Gayrimenkulümün bulunduğu…………………………………. sokağına ait (mad 92) İlan edilmesi gereken ancak edilmemiş olan Tahakkuk Cetvelinin bir örneğinin tarafıma verilmesini,
Arz ederim ….../…./2010



Adres:


_______________________________________________________3

From: ALİ ŞENALP
Subject: Re: ADALAR POSTASI-2485: ister inan... ister inanma...
Date: August 19, 2010 12:09:03 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com


Sevgili Selçuk Aral,

Çektiğin harika fotoğrafı ve bizi sarmalayıp hemencik seninle 'kırk yıllık' dost yapıveren uslubunla yazdığın o fotoğrafın çekim öyküsünü Postamızda yazdığın için teşekkürler...

Ali Şenalp (fotoğraf çekmeye çalışan Adalı...)


_______________________________________________________4

From: YÜKSEL ÖZCAN
Subject: RE: ADALAR POSTASI-2485: ister inan... ister inanma...
Date: August 18, 2010 10:23:40 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com


HaberTürk haberi http://www.haberturk.com/yasam/haber/543187-buyukadada-yangin külliyen düzmece!

Belediye nerde orman yangını nerde?

Bu kadarı da pes doğrusu!

Herhalde belediyeci vermiş bu bilgileri.

Bugün gidip fotografladım.

İşte yanan alan.

Ölçtüm. 500 m2.

Çoğu taşlık laden çalı ve ot.

10 metre genişlikte 50 metre uzunlukta.

Hıntıryan Köşkü (Perili Köşk'ün Sedefadası'na bakan yamacında.

Fotoğraflar da ekte...










_______________________________________________________5

From: ALKAN SOYAK
Subject: Depresyon, Heybeliada ve 'Büyüklere Bir Masal'
Date: August 19, 2010 9:48:07 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Ulus Gazetesi, 16.8.2010
Alkan Soyak

Depresyon, Heybeliada ve 'Büyüklere Bir Masal'


Yaşamaya çalıştığım o tuhaf metropol,
Karmaşa, kargaşa ve gürültü,
Soluduğum isli-puslu hava,
Midemi bulandıran insan ilişkileri,
Maskeler ve gizledikleri çirkin yüzler,
‘Pür’ ve ‘kirlenmemiş’ olana sonsuz özlem,
Ve nihayet beklenen son: Yine, “yeni bir depresyon!”

Birçok kez sorgulamışımdır kendimi, tüm bunlardan kaçmak, uzaklaşmak mümkün müdür diye? Kaçmak, her şeyi arkada bırakarak, hatta dönüp bakmadan arkana, uzaklara, kendini kaybedecek (belki de bulabilecek!) kadar çok uzaklara, yeni insanlar, mekânlar ve zamanlar aramak üzere kaçmak, hep aklımın bir kenarında.

Böylesi bunalım ve çaresizlik içinde kıvrandığım günlerden birinde, sanırım ılık bir nisan sabahında Adalar’a gitme telaşı içinde bulmuştum kendimi. Adalar iskelesine gelip de, iskelenin hemen girişinde kurulan stanttaki kitapları gördüğümde ise yanıma herhangi bir kitap almaksızın, apar topar yola düştüğümün farkına geç de olsa varmıştım.

Aslında O’nun dünyasına biraz geç de olsa ilk ciddi adımım, kısa yolculuğumda ‘günün anlam ve önemine binaen’ okumak üzere o stanttan satın almayı tercih ettiğim kitabıyla oldu. Tam da bir masala ihtiyacımın olduğu bir dönemde, hem de Ada yolculuğu yaparken, artık elimde okuyacağım bir kitap vardı: ‘Heybeliada’da Tanrı ve Adam, Büyüklere Bir Masal’
“Dünyada ‘yaşam düzeni’ olarak bunca yalan, hoyratlık, bencillik... bunca ikiyüzlülük ve çifte standart... aşağılık ve de soytarılık... karanlıklar varken; tüm bunları kabul edecek herhangi bir tanrının varlığını düşünemiyorum” diyordu daha ilk sayfasında en keskin üslubuyla ‘Kriton Dinçmen’.

Belli ki bu ilk cümle, “Büyüklere Bir Masal”ın, bireyin kendisinin ve onun üzerinden insanoğlunun var oluşunu sorgulayan nefis bir manifestoya dönüşeceğinin habercisiydi. Bu sorgulamanın ise ‘kaçınılmaz son’da yapılıyor olması, belirli bir yaşa gelmiş, kendini sürekli olarak sorgulamayı ve acıtmayı ‘yaşam düsturu’ edinmiş benim gibi birisi için çok daha anlamlı ve etkiliydi. İşte ‘kaçınılmaz son’da yaşanan o hazin sorgulamadan özet bir kaç pasaj, beni derinden etkileyen:

“…Uzun bir sessizlikten sonra ‘Büyük Sedir Ağacı’ndan beklenen ilk soru geldi…
—Sana bahşettiğim ve Yaşam denen o olağanüstü macerayı nasıl geçirdin?
Adam rahatladı... Yüceliğinizi her tarafa dua ve nağmelerle yaydım… ve Sen’den sonra tek değerli varlığım olan ailem ile kendi toplumumu diğerlerinden... yani düşmanlarımızdan yaşamım pahasına korudum! Bana hak olarak verdiğiniz kadından başkasına değil elim, gözüm dahi değmedi… Ve de benimkilerin, toplumumun refahı ve huzuru için de savaştım... yaktım, yıktım, öldürdüm… hatta gerektiğinde kahramanca çarpışarak öldüm... O hak olan bir savaştı.

***
—Peki ...ya ötekiler...ya diğerleri..senin düşman olarak tanımladıkların? Onların da seni ‘öteki’, ‘diğeri’, ‘düşman’ olarak kabul ettiklerini, sana senin kendilerine bakmakta olduğun aynı gözle baktıklarını... Onların da kendi savaşlarını ‘hak’ olarak gördüklerini düşünemiyor musun?”

***
“—Sana bir şey daha soracağım; sana verilmiş olan yaşamın ta kendisi olan en önemli armağanı, erkeklik tohumunu ne yaptın? Onu haz ve yaratıcılık arzusuyla dolu hangi dişiye aktardın? Onu yaratılmış olmanın ve yaratıcılığın temel öğesi olan, sevgi-aşk-sevişme-yaratma dörtgenine harcadın mı? Yoksa o tanrısal hazzı üstünden geçen mermilerden korunmak ve de karşındaki Sen’i yok etmek için fırsat kolladığın o pis fare lağımlarında miskincesine kendinle okşanarak çamurlara mı boşalttın? Dişinin o çıldırtan kokusunu hiç yaşadın mı? Sevişme denilen o gerçek kutsal törenin ardından, sevilenin çıplak karnına başını dayayıp hiç uykuya daldın mı? Ve…biraz sonra uyandığında Tanrı ile tekleşme duygusunu hiç yaşadın mı?...”
“Adam susuyordu. Ağzında bir şeyler geveliyor, ama oradan söz çıkmıyordu.”
“Sen ve ben aynıdır sevdiklerimiz, aynıdır korkularımız, aynıdır beklentilerimiz. Öyle ise, neden sevmeyiz birbirimizi?” diye soruyor Dinçmen. Böylelikle, içinde yaşadığımız dünyada ve ülkede yapay kutuplaşmalar yaratarak, bunlardan beslenen iktidar odaklarının yarattığı tüm çatışma ve savaşlar bir tarafa, dünyadaki yegâne ‘kutsal savaşın’ insanın ‘insan olma’ yolunda kendisi ile vereceği savaş olduğuna vurguda bulunarak, geleceğin barışçıl toplumlarının ipuçlarını da bize sunuyor kitabında aslında.

Heybeliada’dan dönerken akşam kızıllığında, belirgin bir çözülme olmuştu “kaçmak”la ilgili fikirlerimde: Ne kadar hızlı ve uzağa kaçmaya çalışırsan çalış, sonuçta ‘sensin’ taşıdığın oralara; alt edememişsen kendini ve kazanamamışsan o ‘tek kutsal savaşı’, ‘sen’ aynı ‘sen’, zaman aynı zaman, mekân farklı olmuş ne gam!

Dinçmen’in “Benzersiz Mevlana” başlığı altında Türkçeleştirdiği ‘Panayotopulos’un eserinde ise sevgi adına bu ‘kutsal savaş’, sevginin ta kendisi olan Tanrı’nın, Mevlana’nın aklına ve ruhuna hitap etmesiyle bakın nasıl ifade ediliyordu:

“...Sevgi ile, ölümü sevecek kadar cesaretin en uç noktasına; nefret ettiğin her şeyi sevecek kadar aşağılanmanın en alt sonuna inebilirsen.... yani, insan olma tayfının birbirine karşıt her iki ucuna-ikisi de aynı anlama gelir- erişebilirsen, zaten başka hiçbir şeye ihtiyacın olmaz. O zaman sen, doymaz açlığının ve de dinmez susuzluğunun içinde kaftanın ve de tacın ta kendisi; sonsuz çirkinliğin içinde benzersiz güzelliğin ta kendisi; kaybolmuş dünyaların içinde var oluşun ta kendisisin. Dünyaları yeniden doldurursun...”

Son olarak Dinçmen’in yazdıklarından feyiz alıp, insan olma yolunda mücadeleye niyetli olanlara, yazarın “Hüzünlü İntermezzo” ve “Benimle Son Defa Dans Eder misiniz?” başlıklı kitaplarını da önermek isterim.

Her bireyin kendi kutsal savaşını verip, kazandığı, sevginin ve sevgilinin yüceltildiği; savaşların olmadığı bir dünya dileğiyle…

alkan.soyak@gmail.com
http://alkansoyak-ulusgazetesi-yazilari.blogspot.com
www.alkansoyak.org


_______________________________________________________6

From: NESRİN AKSU
Subject: adalardan bir haber
Date: August 19, 2010 11:46:51 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Merhaba,
Heybeliada'da yaşayan engelli Neval'in başarıalrı devam ediyor...
Link ekte, değerlendirirseniz sevinrim...


* * *

http://www.nevalkulturmerkezi.com/index.php/2010/08/tuz-festivalinin-seker-kizi

Tuz festivalinin şeker kızı


Engelli puzzle sanatçısı Neval Dinç geçtiğimiz hafta Ankara’nın şirin ilçesi Şereflikoçhisar’da düzenlenen Tuzgölü Festivali’nin özel konuğu oldu.

Görenlerde hayranlık duygusu uyandıran puzzlelarını, festivalde bu kez Şereflikoçhisarlılarla paylaşan, konser ve eğlence için alanı dolduran binlerce kişiye hayatın belki de hiç aklımıza gelmeyen yönlerini tanıtan Neval Dinç standına birkaç dakika uğrayanlarda dahi ömür boyu unutulmayacak izler bıraktı.


Şereflikoçhisar Belediye Başkanı Hakverdi Altuğ’un yakından ilgilendiği Neval “Buraya gelmiş olmaktan çok mutluyum. Bizi davet eden sayın belediye başkanımıza ve Şereflikoçhisarlılar Derneği Başkanı sayın Fatih Koçak’a çok teşekkürler ediyorum,” dedi. Neval’e ilgi gösterenler arasında festival katışım davetini de yapan Nezahat Göçmen’in gösterdiği yakınlıksa bambaşkaydı.

[ TürkHaberler, 5.8.2010, http://www.turkhaberler.net/newsDetail.php?NewsID=210362 ]


_______________________________________________________7

From: SELÇUK ARAL
Subject: Ada Vapurunda Kanlica Yogurdu
Date: August 19, 2010 2:09:40 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


http://www.kinaliada.net/index.php?news-1091


Ada Vapurunda Kanlica Yogurdu

Foto: Hungry Canuck ©

Kanlica yogurdunun en büyük özelligi üzerine pudra (<<<- Hacibekir Lokumlarindan tanidigimiz o ilahi tad) sekeri serpilerek tatlandirilmasiydi. Ne kadar konulursa o derece tatlanacagi icin cocuklari (<<<- ne olursun abi, bir kasik daha koy) diye yalvarttiran, tatlilikta sinir tanimayan nesne.

Foto: Hungry Canuck ©

Aslinda biz cocuklara vapurlarda gelip giderken (<<<- Denizcilik Bankasi’nin hicbir seferinde buradaki kadar kazik atilmazdi) gördüklerimizden (<<<- ondan bundan <<<- cikolata, kasarli sandovic, cips, coca cola vs.) istemek evvelden tembihlenerek (<<<- kesinlikle) yasak edilmis olmasina ragmen, herseyi unutur, anne-baba‘miza (<<<- hele anneanne veya dede ordaysa) yalvarmaya (<<<- duygu sömürüsü <<<- fayda etmezse terör yapmaya) baslardik. Kanlica Yogurdu, Ada Vapurunun olmazsa-olmaziydi.

Her ne kadar o zamanlarda daha cok sinemalarda satisa sunulan dondurmalarla (<<<- eskimo veya frigo) rekabet yapilmaya calisilmissa da basarili olunulamamisti. Lakin günümüzde piyasaya cikan hazir dondurmalarla (<<<- bilhassa Magnum ve benzerleri) birlikte (<<<- vapur tarifeleri biz eskilerin rüyalarinda bile göremeyecekleri kadar human olunca) vapurlardaki Kanlica satisi oldukca azalip moda’dan düsmeye basladi. Son senelerde yavas-yavas gene canlanmaya basladigina sahit oluyorum.

Yememis olan herkese (<<<- olmasi mümkün degil ya) tatmasini tavsiye ederim. Bol pudra sekeri karistirilmis Kanlica Yogurdunun yerini hic bir sey tutmaz.

Laf aramizda: Ben’de, benim oglan da onunla büyüdük. Annemin annesi bana, benim annem ona Kanlica Yogurdu ismarlamadan ne Kadiköy’e, ne de Istanbul’a gider ve hatta gelirdi.

Allah agzinizin tadini bozmasin sevgili, Okurlarim!

Hosca ve dostca kalin!

Selcuk Aral (<<<- Per 19. Agustos 2010, Kinaliada)



_______________________________________________________8

From: OYA İSLİMYELİ
Subject: Sizin hiç bir Adanız oldu mu?
Date: August 19, 2010 11:50:06 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Merhaba sevgili Adalılar,
Sizlerle bu kez Can Dündar'ın eski sayılabilecek ama çok sevdiğim,sıcak ve anlamlı bulduğum bir yazısını paylaşmak istedim;


* * *

Sizin hiç bir Adanız oldu mu??


Thomas Cook, bir araştırma gezisi sırasında Atlas Okyanusu'nun bir yerinde; milyonlarca kuşun havada çığlıklarla daireler çizerek uçtuğunu görür.
Kulakları sağır edecek kadar yüksek sesle çığlıklar atan kuşlardan yorulanlar, okyanusun dev dalgalarına atılarak intihar ederler.
Bu olayı yıllar boyunca birçok balıkçı görür, birçok bilim adamı araştırır.
Kuş bilimcileri yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların farklı yönlerden gelerek okyanusta bu noktada birleştiklerini keşfederler; ancak intihar etmelerinin nedenini çözemezler.
Yıllar süren araştırmalar sonucunda bu trajik olayın yaşandığı yerde bir ada olduğunu, kuşların göç yolu üzerinde bulunan bu adanın deprem sonucunda okyanusa gömüldüğünü bulurlar.
İnsanların yokluğunu bile fark edemedikleri ada; kuşlar için göç yollarının vazgeçilmez durağıdır. Kuşlar, binlerce yıllık alışkanlıkla adanın yerini bilmektedirler ve yıpratıcı bir yolculuktan sonra aradıkları adayı bulamayınca yorgunluktan bitkin düşen bedenlerini çığlık çığlığa okyanusun sularına gömmektedirler.
Peki ya siz?
Sizin hiç bir adanız oldu mu? Yaşamın uzun göç yollarında size bir yudum taze soluk verecek,
yolunuza dinç devam etmenizi sağlayacak bir adanız var mı?
Bir gün yerinde bulamazsanız, ille de ulaşmak ve sığınmak için başınızın döndüğü ve dengenizi yitirinceye kadar kanat çırpacağınız bir ada yaratabildiniz mi kendinize?
Sınırsızca her şeyi paylaşabileceğiniz bir dost!
Yola birlikte çıkacak kadar güvendiğiniz bir arkadaş, daima huzur ve mutluluk verecek biri,
ulaşmak için yıllardır uğraş verdiğiniz bir amaç edinebildiniz mi?
Şöyle daha bir yakın bakın çevrenize?
Size gelen, sizin gittiğiniz, sizi bulan, sizin bulduğunuz kaç ada var çevrenizde?
Kaç tane durup nefeslendiğiniz ada yaratmışsınız kendinize?

CAN DÜNDAR


_______________________________________________________9

İnternet Haber, 18.8.2010
Nazım Alpman

http://www.internethaber.com/adanin-rumlari,-yahudileri,-ermenileri-10393y.htm


Adanın Rumları, Yahudileri, Ermenileri

Büyükada İskelesi’ndeki yelken formundaki plakalara asılı fotoğraflardan oluşan sergide Adaların özel ve güzel tarihi tam gün ve gece boyunca izleyicilerine pek çok şey anlatıyor.
Adaların anlı şanlı kahramanları yanında sadece Adalıların tanıyıp bildiği ünsüz ünlülerini de tanımak imkanına sahip olunabiliyor.
Korhan Atay kuratörlüğünde hazırlanan “Adalarda İz Bırakanlar” sergisinde inanılmaz kareler yer alıyor. Mesela birbirine sarılmış iki futbolcu fotoğrafına bakanken bunlardan birinin ünlü Lefter olduğunu hemen anlıyorsunuz. Öteke futbolcu ise bugününü ünlü gazeteci-yazarı Oral Çalışlar!
Lefter Küçükandonyadis futbol yaşamının sonlarına doğru Mersin İdman Yurdu formasıyla top koşturmuştu. Oral ise o yıllarda Tarsus Amerikan Koleji öğrencisi olarak Tarsus İdman Yurdu’nun da as oyuncuları arasındaymış. Bunu Büyükada İskelesi’nde öğrenebiliyorsunuz.
Rusya’da 1917’deki Büyük Ekim Devrimi’nin iki numarası Troçki, Stalin’in iktidara gelmesiyle sürgün olarak Büyükadalı olmuştu. Dört yıl Büyükada’da yaşayan Trokçi’nin en yakın arkadaşı ise balıkçı Haralambos imiş… Birlikte çekilen fotoğrafları iskelede asılı duruyor.
Adalar Müzesi’nin bir etkinliği olarak açılan bu sergi dışında adalar tarihine ilişkin sıkı bir çalışma sürüyor. Aynı zamanda Tarih Vakfı Başkanı olan Halim Bulutoğlu Adalar Müzesi için yürütülen çalışmanın ekseninde yer alıyor. Önceki akşam Büyükada’nın tarihi markalarından biri haline gelen Fıstık Ahmet’in yeri Prinkipo Restoranda eski günlerden kalan bir güzellik sahnelendi.
Türkiye’de popüler müziğin temel taşları arasında kabul edilen Nino Varon konuklarına geçmişten günümüze Türk Pop Müziği üzerinden enfes hikayeler anlattı.
Kendisi de bir Adalı olan Varon’un konuşma parkuru mutlaka Adalardan geçti. Ama herkesin bilmediği pop müziğin özel tarihine ilişkin bilgiler de verdi. Mesela aranjorlük yaptığı yıllarda bir gün Ajda Pekkan’a diyor ki:
-Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe sırf sana benziyor diye merhaba dedim, şarkısını mutlaka sen okumalısın.
Ajda’ın itiraz noktası tamamen rekabet noktasında düğümleniyor:
-O şarkıyı Leman Sam okuyor, ben okumam!
Kendisinin bulup müzik dünyasına armağan ettiği Nilüfer’e de internette gördüğü “Bir adam arıyorum 50 yaşında” adlı dizeleri okuması için ısrar ettiğinde de bu sefer medyatik bir itarazla karşılaşmış:
-Herkes Reha Muhtar’a söylediğimi zanneder!
Nino Varon’un söyleşisi onun sesinden kaydedilmiş şarkılarla devam etti.
Büyükada’da bir gece kalınca kendinizi başka bir ülkede gibi zannedebiliyorsunuz. Yaz aylarıyla birlikte Ada eski yıllarına döner gibi oluyor. Rumlar, Museviler, Ermenilerle birlikte Türkler birada kardeşçe yaşadıkları eski huzur dulu renkli günler sanki geri geliyor.


_______________________________________________________10

Radikal, 18.8.2010

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1014232&CategoryID=77


'Adalar'da artık rahatça yüzebilirsiniz'

Büyükada, Heybeliada, Burgazada ve Kınalıada'da 11 ayrı plaj ve Su Sporları Kulüpleri'nde deniz suyu numuneleri temiz çıktı.

İSTANBUL - Adalar’da denize rahatça girilebileceği açıklandı. 6 Ağustos’ta Adalar sahilinde yapılan analizlerde deniz suyunda yüksek miktarda koli basili bulunduğu belirlenmiş, denize girmek yasaklanmıştı.

Adalar Belediyesi, aynı sahillerin iki hafta sonra yapılan analizlerde temiz çıktığını açıkladı. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nün yaptırdığı mikrobiyolojik analiz sonuçlarına göre, başta Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada Su Sporları Kulüpleri olmak üzere, Büyükada’da Nakibey Plajı, Seferoğlu Tesisleri, Yörükali plajları, Heybeliada’da Sadıkbey Plajı, Kınalıada’da Vapur İskelesi’nin sağ tarafı ve Ülker Restoran önündeki alanlarda, denize girilmesinde bir tehlike bulunmuyor. (Radikal)



Senelerdir defalarca yazdık... Hidrobiyolog M. Levent Artüz'ün ilgili raporlarını sayısız kere sayısız ADALAR POSTASI'nda yayımladık... En nihayetinde daha geçen gün
"adalar'da deniz temiz mi? kirli mi? kim bilir?...
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/08/9-2480.html
"adalar'da denize giren mi girmeyen mi keriz"
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/08/11-2481.html
diye sorup ve dünkü gün de deniz temiz haberlerine "ister inan ister inanma" derkenarını düştük
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/08/18-2485.html
düşmesine de eh ADALAR POSTASI'nın sakalı yok ki, kimseleri inandıramadık haliyle... Müptelası olduğumuz denizi de sevdasını da bir kenara koyup 'mavi bayrak... mavi bayrak' diyerek cup cup deryaya dalanları hayretle seyre daldık... Şimdi buyurun bir de buradan dalın o mavi sulara... İçine ettiğimiz Marmara'nın, Adaları'nda hüzünle deniz bize biz denize mi bakacağız! Yoksa...
)O(



_______________________________________________________11

HaberTürk, 18.8.2010
Balçiçek Pamir

[...]

Marmara Denizi'nde asla yüzmem!

Geçenlerde Deniz Temiz Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan Yaramancı'yla sohbet ediyorduk... Yaramancı deyince aklınıza ekonomi ve siyaset geliyor değil mi? Gelmesin. Bu aralar işi gücü çevre... Özellikle deniz kirliliğiyle savaş için birçok projeye imza atıyor. Sohbet sırasında beni dehşete düşüren ama faydalı bulduğum için sizlerle paylaşmak istediğim bazı bilgiler verdi.

1 - Karadeniz ölü deniz oldu. 17 ülkeden 160 milyon insan tarafından sürekli kirletiliyor. Yaklaşık 26 tür balığın nesli tükendi bile.

2- Marmara Denizi, Karadeniz'den gelen kirli sularla beraber daha da kirlendi. Tam 143 tür balık artık bu denizde yok.

3- İstanbul Boğazı'ndaki petrol kirliliğinin Karadeniz kaynaklı olduğu biliniyor. Karadeniz'i kirleten petrol ürünlerinin yıllık miktarı ise 410 bin tona ulaşıyor. Yılda ortalama 350 milyon ton petrol Akdeniz'de hareket halinde. Erdek-Avşa çevresi, Gemlik ve İzmit körfezlerinin sanayi atıklarıyla, İstanbul ve öteki yerleşim bölgeleri de ek olarak evsel atıklarla aşırı biçimde kirleniyor.

4- İstanbul'da günde 3.9 milyon metreküp atık su toplanıyor. Bunun sadece yüzde 10'u biyolojik olarak arıtılıyor. Yüzde 90'ı yeterince arıtılmadan denize boşaltılıyor. 2008 yılı verilerine göre hâlâ 2 bin 783 belediye, atıksu arıtma tesisi hizmetinden yoksun. Denize kıyısı olan 28 ilde toplam 1257 belediyenin 399'unda kanalizasyon şebekesi dahi yok. 1257 belediyenin toplanan yıllık 2 milyar metreküp atık suyunun 537 milyon metreküpü arıtılmadan sulara karışıyor.



İçiniz sıkıldı değil mi? Dayanamayıp Yaramancı'ya sordum. Peki her gün "mavi bayrak" konulan sahilleri açıklıyorlar. İstanbul'dan ve Adalar'dan denize girilmesinde bir sakınca olmadığını söylüyorlar. Ne dersiniz?
Yaramancı, "O bayrakların nasıl verildiğini biliyoruz, söyletmeyin beni!" dedi ve ekledi: "Bırakın Adalar ve İstanbul'u, ben Marmara Denizi'nin hiçbir yerinde yüzmem. Kimseye de tavsiye etmem!"
Yaramancı, bayrakların nasıl verildiğini açıklamadı. Sahi, nasıl veriliyor o mavi bayraklar? Kime soracağız?


_______________________________________________________12

Hürriyet, 19.8.2010

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15587204.asp?gid=373


Marmara Denizi'nde yüzmeyin


2009 yılında yapılan ölçümlere göre Marmara can çekişiyor. Deniz Temiz Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan Yaramancı'nın açıklamaları da bu tespiti doğruluyor. Yaramancı, Habertürk Gazetesi'nden Balçiçek Pamir'e tüm İstanbullular'ın dikkate alması gereken çok ciddi bir uyarı yaptı: Marmara'nın hiçbir yerinde denize girmeyin...


Gemlik, İzmit, Bandırma ve Haliç çok kirli

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Halil İbrahim Sur, 2009 yılında Marmara ve boğazlardaki ölçümlere göre Marmara Denizi’nin dibinde yaşayan vatoz ve berlan türlerinde kurşun kirlenmesi görüldüğüne dikkat çekerek Gemlik, İzmit, Bandırma körfezleri ve Haliç’te de kirlilik uyarısı yaptı.


Kurşun oranı çok yüksek

Cumhuriyet Gazetesi'nden Özlem Güvemli'nin haberine göre Prof. Sur, Küçükçekmece, Tekirdağ, Gemlik, İzmit, Bandırma, Erdek, Marmara Adası, Kapıdağ Yarımadası ve Çanakkale girişindeki 16 trol istasyonunda dip balıklarında inceleme yaptıklarını ve kurşun oranının Su Ürünleri Yönetmeliği’nde belirlenen oranların çok üstünde olduğunu da söyledi. Sur, tabanda yaşayan vatoz ve berlanın yüksek oranda kurşun içerdiğine dikkat çekerek daha çok tükettiğimiz balıkların üst tabakada yaşam alanı bulduğunu ve kurşun kirliliklerinin daha düşük olduğunu belirtti.


Karadeniz artık ölü bir deniz

Deniz Temiz Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan Yaramancı, Habertürk Gazetesi'nden Balçiçek Pamir'e dikkate alınması gereken açıklamalarda bulundu. Karadeniz'in artık ölü bir deniz olduğuna dikkat çeken Yaramancı, ''17 ülkeden 160 milyon insan tarafından sürekli kirletiliyor. Yaklaşık 26 tür balığın nesli tükendi bile. Marmara Denizi, Karadeniz'den gelen kirli sularla beraber daha da kirlendi. Tam 143 tür balık artık bu denizde yok.'' dedi.


Yaramancı, Marmara'daki kirlilikle ilgili şunları söyledi:

''İstanbul Boğazı'ndaki petrol kirliliğinin Karadeniz kaynaklı olduğu biliniyor. Karadeniz'i kirleten petrol ürünlerinin yıllık miktarı ise 410 bin tona ulaşıyor. Yılda ortalama 350 milyon ton petrol Akdeniz'de hareket halinde. Erdek-Avşa çevresi, Gemlik ve İzmit körfezlerinin sanayi atıklarıyla, İstanbul ve öteki yerleşim bölgeleri de ek olarak evsel atıklarla aşırı biçimde kirleniyor.

İstanbul'da günde 3.9 milyon metreküp atık su toplanıyor. Bunun sadece yüzde 10'u biyolojik olarak arıtılıyor. Yüzde 90'ı yeterince arıtılmadan denize boşaltılıyor. 2008 yılı verilerine göre hâlâ 2 bin 783 belediye, atıksu arıtma tesisi hizmetinden yoksun. Denize kıyısı olan 28 ilde toplam 1257 belediyenin 399'unda kanalizasyon şebekesi dahi yok. 1257 belediyenin toplanan yıllık 2 milyar metreküp atık suyunun 537 milyon metreküpü arıtılmadan sulara karışıyor.''


Marmara'da yüzmeyin

İstanbul ve Adalar'da denize girilmesinde bir sakınca olmadığını gösteren mavi bayraklarla ilgili olarak "O bayrakların nasıl verildiğini biliyoruz, söyletmeyin beni!" diyen Yaramancı, şu önemli uyarıda bulundu: Bırakın Adalar ve İstanbul'u, ben Marmara Denizi'nin hiçbir yerinde yüzmem. Kimseye de tavsiye etmem...


_______________________________________________________13

Şalom, 18.8. 2010
Tilda Levi

http://www.salom.com.tr/news/detail/16623-Turing-Iskele-Cafe-kapandi.aspx


Turing İskele Cafe kapandı

Ramazan’ın gelişiyle Büyükada’ya bir sessizlik çöktü. Kitleler halinde Ada’yı ziyarete gelen komşu ülkelerden esnafın velinimeti Arap turistler el ayak çekti. Öte yandan Adalılar da sair Saat Kulesi’ni iki kez dolanan araba kuyruğunun artık hafiflemesinden memnunlar. Arabacılar ise, 30-60 TL’ye Büyük Tur / Küçük Tur, hatta söylenene göre kimileri Büyük Tur ücreti alıp Küçük Tur yaptırmaya alışınca, sade vatandaşın gideceği 8-10 TL’lik ücreti beğenmez oldular. Bu yoğun trafik akışının sürekli olmayacağını birilerinin arabacılara anlatması lazım. Kimin bilemem?

Akşamüstleri çarşının içinde buram buram bir koku yayılıyor. Odun fırınında pişen pideler bir başka lezzetli oluyor. Oruçlu olan veya olmayan iş çıkışı evine giderken muhakkak pidesini alıyor.

***

Son zamanlarda Ada’da sessiz sedasız bir gelişme yaşandı. Yaz başında gayet güzel servis veren, en sıcaklarda bile püfür püfür esen Turing İskele Cafe kapatıldı. Anladığım kadarı ile işletmesi Büyükşehir Belediyesi’ne devredildi. Nizam’da kapılarını örten o güzel köşk ve bahçeden sonra, İskelenin yukarısındaki mekanın da ıssızlığa gömülmesi acı. Çelik Gülersoy’un bu günlere tanıklık etmemesine seviniyorum, öte yandan biz ada halkı için de üzülüyorum.

***

Geçtiğimiz cumartesi akşamı deniz otobüsleri iskelesinin karşısındaki alanda yetmiş kişilik senfoni orkestrası eşliğinde üç tenorun konserini dinledik. Açık havada izlemek daha da etkileyici oluyor. Ada’da bu tür etkinliklerin çoğalması gerçekten sevindirici.

Konserden çıkanların bir kısmı, önceden duyurusu yapılan, Nino Varon’un müziğini üstlendiği geceye katılmak üzere Anadolu Kulübü’nün yolunu tuttular. Eski Adalılar’ı, farklı yaş gruplarını bir arada görmek hoştu. Kimileri de iskemle bulmanın keyfini çıkarttı. Pist bütün gece doldu taştı. Bir zaman tünelinde hissettim kendimi. 17-18 yaşlarında tanıdığım insanlar şimdi 60larındaydı. O günlerde de aynı parçaları dinliyorduk, bu gece de. Aradaki tek fark, kırlaşmış saçlar, ilave kilolar gibi ayrıntılardı. Yoksa herkes formda gözüküyordu. Nostaljiyi tamamlamak için konsomasyon olarak alkolsüz ‘fruit coctail’ isteyecektim; unuttum.

Velhasıl ‘Mr. Music’ -Nino Varon’la- hoş bir gece geçirdik. Tekrarlanması dileğiyle.


_______________________________________________________14

YeniÇağ,18.8.2010

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yg/habergoster.php?haber=38964

Prof. Dr. Naci Görür.
[...]
İstanbul’un en riskli ilçeleri
İstanbul Büyükşehir Belediyesince yapılan hasar tespit çalışmasında riskli olduğu belirlenen 10 ilçe şunlar: Avcılar, Küçükçekmece, Fatih, Eminönü, Bakırköy, Bayrampaşa, Adalar, Beyoğlu, Zeytinburnu ve Bahçelievler. 6 ilçede tamamlanan tarama sonuçlarına göre; Zeytinburnu’nda; 16.030 binanın 2.300’ü,
Fatih’te; 27.884 binanın 2.750’si, Küçükçekmece’de 53.138 binanın 9.000’i, Bahçelievler’de 20.424 binanın 15.000’i, Güngören’de 9.538 binanın 7.300’ü, Bayrampaşa’da 19.973 binanın 6.150’sinin, toplam 146 bin 987 binanın 42 bin 500’ünün riskli olduğu öngörüldü. Eminönü, Bakırköy, Adalar ve Beyoğlu’nda hasar tespit taramasına dahi başlanmadı.


_______________________________________________________15

Yeniçağ, 18.8.2010
Kerrar Esat Atalay'la Zaman Tüneli

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yg/habergoster.php?haber=38986

İzmir Suikasti

Gazete yakalanan suikastçıların başında Ziya Hurşit’in olduğu haberini veriyordu
Ben o sene yaz tatilimi Büyükada’da Kazım Şinasi’nin şimdiki evinin bulunduğu yerdeki -yanan- evde geçiriyordum. Bir sabah balık avına çıkmıştım. Saat bire doğru eve döndüm. Arkadaşlar gelmiş ev dolmuş. Bu arada eski sınıf arkadaşım Haydarpaşa Demiryollarını kuran Muammer Bey pürheyecan koştu:
-Haberin var mı? diye beni karşıladı.
-Hayrola ne haberi?
-Gazi’ye suikast olmuş...
-Neee? diye olduğum yere yığılır gibi oldum.
-Aman dedim inşallah selamettir.
-Merak etme selamet dedi.
İçeri girdik. Eski müstantik Hikmet, Kavalalı Hüsamettin filan on onbeş arkadaş var. oturduk. Aynen bu hikayeyi onlara da anlattım ve ’Göreceksiniz bu suikastçılar arasında mutlaka Ziya Hurşit de çıkacak’ dedim.
İkindiye doğru gazetelerin ilaveleri geldi, ’Suikastçılar yakalanmış, başta Ziya Hurşit var...’ haberini veriyorlar.
Akşam üstü Yat Klübe gittim. Yunus Nadi, Adliye Vekili Mahmut Esat filan oradalar. Birbirimize geçmiş olsun dedik ve karar verdik. Ertesi günkü Hidiviye kumpanyasının Famaka vapuruyla İzmir’e gidiyoruz. Hemen biletlerimizi aldırdık, hazırlandık.
Ertesi sabah onlar benden evvel davranmışlar. Ben köprüye çıkıp, rıhtıma vardığım zaman Famaka da bir romörkörün yedeğinde açılmış yola revan oluyordu. Koştum. Mutlaka binmek için telaş içindeyim. Halbuki İstiklal Mahkemesi sıkı tertibat almış kim olursa olsun İzmir’e bırakılmaması için emir vermiş... Ben ne yapayım şimdi.
-Vapura yetişeceğim... Hemen bir sandal! diye bağırışımı gören bir komiser, kim olduğumun farkında değil, sağa sola bakınarak bir sandal buldu, getirdi. Bindim. Çıkardım sandalcıya bir lira verdim.
-Göreyim seni... Dayan Temel... dedim.
Fakat vapur benim feryadımdan habersiz, romörkörün yedeğinde açıldıkça açılıyor. Vapurun küpeştesinden bana bakanlardan kalpaklı birine sesimin olanca kuvvetiyle:
-İçerideki arkadaşlara haber ver. Çabuk diye bağırdım.
Geldiler. Vapuru durdurun diye işaret ettim. Meğer kaptan İngilizceden başka dil bilmiyormuş, yoluna devam ediyor. Arkadaşlar telaş içinde. Hemen oracıkta İzmirli tüccar Şerifzade Remzi’yi bulmuşlar. Kolej mezunu İngilizce biliyor, kaptana koşturmuşlar. ’Konya Mebusudur. Meclis Grup Reisidir. Cumhurreisi’nin arkadaşıdır. Behemahal almalıyız...’ dedirtmişler. Vapur durakladı. Ben de Temel’in gayretiyle vapura yanaşmıştım. Kaptan da nizama aykırı olduğu halde emir vermiş merdiveni indirdiler. Yukarı çıktım. Arkadaşlarla buluştum. Konuşuyoruz:
-Hani... Kabotaj hakkını aldık ama, hâlâ yabancı bayrak altında İzmir’e gidiyoruz...
-Gidiyoruz amma, hakim olarak... Gördün mü bak... Vapuru nasıl durdurduk? diye gülüşüyoruz.
Salonda kahvelerimizi içerken, zaten aklımızda fikrimizde başka bir şey olmadığından yine suikast meselesini konuşuyoruz. Ben malum hikayeyi anlattım. Hayretten hayrete düştüler.
(DEVAM EDECEK)


_______________________________________________________16

From: BUKET UZUNER
Subject:
Date: August 20, 2010 1:28:21 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Milliyet-Cadde 34, 18.8.2010
Buket Uzuner'le Röportaj: Neşe Mesutoğlu

http://cadde.milliyet.com.tr/2010/08/18/HaberDetay/1277695/Istanbul__Roma_nin__ikiz_kardesidir


İstanbul, Roma’nın ikiz kardeşidir


‘İstanbullular’ isimli kitabında İstanbullu profilini anlatan yazar Buket Uzuner “Tıpkı kadınlarımıza davrandığımız gibi kıyıcı ve sevgisiz davranıyoruz bu şehre!“ diyor

İstanbul cömert bir ilham perisi mi?
Evet, dünyanın 2 bin 700 yıldır menapoza girmeyen tek dişisi İstanbul, hâlâ üretken ve canlı olduğu için ilham konusunda elbette cömert! İstanbul, tarihi ve kültürel zenginliği kadar güzelliğiyle de dünyadaki büyüleyici birkaç büyük şehir gibi her çağda sanatçıları neredeyse kendini anlattırmaya zorlamıştır.

Hangi konularda ilham veriyor?
Hani yazmak için ne ararsanız fazlasıyla var, tarih, hem de antik çağdan başlayan tarih, coğrafya, çok kültürlülük, aşk, entrika, saltanat, yemek kültürü, sanat, göç, edebiyat, kaos, huzur ve huzursuzluk, coşku ve kuşku, her şey mevcut! Yahya Kemal’in dediği gibi “Sade bir semtini sevmeye (ve yazmaya) bir ömrün yetmeyeceği” kadar kadim, hem onunla yaşaması çok zor hem de meydan okuyucu bir güzellikte bir şehir İstanbul.

Bir İstanbulluyu nasıl tarif edersiniz? ‘İstanbullular’ romanını yazarken İstanbul’un hem iç hem de komşu ülkelerden aldığı dış göçler bakımından aslında Türkiye’nin küçük ölçekli bir modeli olduğunu düşünerek, “Yeni İstanbullunun 21’nci yüzyılın yeni T.C. vatandaşıyla örtüştüğünü” söylemek istedim. Yani bence dünyada artık ne eskisi gibi bir İstanbullu karakteri var, ne Parisien (Parisli) ne de New Yorker (New Yorklu).

Kültürel bir dönüşüm sürecinde miyiz?
Köy şehre aktı, Doğu Batı’ya, Güney Kuzey’e karıştı, homojen bir kentlilik ve köylülük kavramı da kalmadı, kalanlar da dönüşecek. Belki sonunda bütün dünya Akdeniz kültürü olacak! Bu hızlı ulaşım ve iletişim teknolojileriyle 19 ve 20’nci yüzyıla ait demokrasi dahil kavram ve doğrular dönüşüyor. Bu yüzden ‘İstanbullular’ adlı roman pekala ‘Türkiyeliler’ diye de okunabilir.

Bu açıdan dünyada hangi kentlerle benzerlik taşıyor? Sizce İstanbul hangi kentlerle aynı ligde?
‘New York Seyir Defteri’ adlı kitabın önsözü ‘Eski kocam Paris, sevgilim New York, can dostum İstanbul’ diye başlıyordu. Aslında İstanbul’u kuranlar Roma’yı kuran adamlardır ve bu bakımdan İstanbul, eski adlarından biriyle Doğu Roma yedi tepeliliğinden, daracık sokaklarında yaşanan entrikalara kadar Roma’nın ikiz kardeşidir. İstanbul, kültürel ve tarihi geçmişiyle elbette Paris’le, Londra, Venedik, Madrid ve Viyana’yla aynı ligde olabilecekken, yönetimsel ve kültürel cehalet ve çıkarcılık yüzünden altyapısızlıktan, plansızlıktan, tarihine saygısızlığa kadar uzanan eksiklikleri nedeniyle maalesef yaşam standartları açısından ikinci ligdedir. Bugünlerde UNESCO’nun Dünya Tarihi Miras Listesi’nden atılmaktan son anda kurtulmasının nedeni budur.

Bu konuda en büyük eksik nedir?
Bizim İstanbul dahil bütün Türkiye’de ‘müslüman olmayan atalarımızı’, bütün genetik realiteye rağmen hâlâ çocuksu biçimde reddedip, kültürümüzün her alanına dipten karışmış olan Bizans’ı, Rum, Ermeni, Yahudi özelliklerimiz yokmuş gibi yapıp, İstanbul’un tarihi ve doğal dokusunu yok edişimiz şehrimizi ve ülkemizi üçücü lige doğru aşağıya itmektedir. Cahilliğin cesareti ve taklitçi tembelliğiyle İstanbul’umuzun yüzeyini makyajlamakla kimi kandırıyoruz ki? Tam bir İstanbul aşığı olan rahmetli Çelik Gülersoy, İstanbulluların kendi şehirlerine karşı kıyıcı ve sevgisiz tavrına üzülerek, “Bu şehri bize bırakmazlar, değerini bilmiyoruz!” derdi. Tıpkı kadınlarımıza davrandığımız gibi kıyıcı ve sevgisiz davranıyoruz İstanbul’a!

Yabancı birine İstanbul’u nasıl anlatırdınız?
Başka şehirdeki bir Türk’e, “İstanbul, hâlâ taşı toprağı altın, kadınların geceleri yalnız eğlenceye gidip, eve salimen dönebildiği birkaç şehrimizden biri” derim. Yabancı kültürden birine ise “İstanbul dünyada içinden deniz geçen tek şehir” diye anlatırım.

İstanbul bir aşk kenti mi?
Olmaz mı? Ancak bunu romantik değil de gerçekci açıdan açıklayacağım. Yasakların ve baskıların en az olduğu yerde aşk daha çok soluklanıyor elbette.

İstanbul’da hangi yıllarda yaşamak isterdiniz?
Bir kadın olarak eğer Harem’de yaşamayı istemezseniz İstanbul zamanları içinde elinize ya Bizans ya da Cumhuriyet’in ilk yılları kalıyor. Ben şimdiki zamanı seçerim. Çünkü Osmanlı zamanında müslüman bir kadının sokağa çıkması bile yasaktı. O yıllarda kat kat örtünüp, saklanmanız gerekecekti. Ev içinde yaşamaya mahkum olmaksa hapistir. Özgür olmadıktan, kendi hayatını kazanıp, istediğin gibi yaşayamadıktan sonra cennette olsan ne işe yarar ki?

Vazgeçemediğiniz bir yer var mı?
Olmaz mı, hem de pek çok! Ama birinci sırayı şehir hatları vapurunda Kadıköy-Karaköy arasını denizden çay içerek geçmek alıyor. Yani beni İstanbul vapuruna koyun, yıllarca Asya ile Avrupa arasında gidip geleyim! Yeni romanım ‘Uyumsuz Bayan Defne Türker’ de böyle başlıyor zaten.

‘İstanbul’ deyince aklınıza ilk gelen sanat eserleri neler?
Ayasofya Kilisesi ve Sultanahmet Camii.

Sizce bu kentin simgesi nedir?
Tarihi Yarımada profili.

En sevdiğiniz kitapçılar?
Ben Kadıköylüyüm bu yüzden önce bizim Kadıköy’de Nezih Kitabevi, Alkım Kitabevi, Suadiye Remzi Kitabevi ve Moda Tarihçi Kitabevi’ni sayacağım. İstanbul yakasındaysa Pandora, Robinson ve Mepisto Kitabevleri’ne sık sık uğrarım.

Hangi restoranlara gidersiniz?
Klasik meyhane severim. Moda’da Koço, Asmalı’da Yakup, Büyükada’da Fıstık Ahmet’in Prinkipo’su meselâ. House Cafe’ler ve İstanbul Modern’in kafesi.



iSTANBUL’U EN iYi ANLATANLAR
Şair: Yahya Kemal ve
Orhan Veli.
Yazar: Sait Faik, Tomris Uyar, Orhan Pamuk.
Ressam: Kezban Arca Batıbeki (İstanbul kadınlarını), Gürbüz Doğan Ekşioğlu (İstanbul kedilerini).
Şarkıcı: Şebnem Ferah, Müzeyyen Senar.
Şarkı: ‘Ada Sahillerinde Bekliyorum’. Cazdan popa, Araplar’dan Azeriler’e, Yunanlar’dan Boşnaklar’a ve
fasılla gençlere ulaşan, onlarca farklı söylenişiyle rekor
kıran İstanbul şarkısıdır bence.

FAVORiLERi
En sevdiği filmler: ‘Zorba’, ‘Thelma ve Louise’, ‘Piyano’,’ Tiffany’de Kahvaltı’, ‘Arkadaş’.
En sevdiği kitaplar: ‘Bozkır Kurdu’ (Herman Hesse), ‘İnce Memed’ (Yaşar Kemal), ‘Ölmeye Yatmak’ (Adalet Ağaoğlu), ‘Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’ (Sevgi Soysal), ‘Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’ (Jose Saramago).
En beğendiği oyuncular: Kate Blanchett, Audrey Hepburn, Robert de Niro, Robert Downey Jr., Şener Şen, Okan Yalabık, Belçim Bilgin.
En sevdiği gruplar: Bulutsuzluk Özlemi, MFÖ, Manga, Duman.
En sevdiği müzik türü: Ege Türküleri, caz, klasik, Türk Sanat Müziği ve pop.