29 Kasım 2010 Pazartesi

ADALAR POSTASI-2519: işte adalar belediyesi'ne 'gerçek' ve 'faydalı' bir 'hizmet'te bulunma fırsatı...


* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

10 Ekim 1905 Salı günlü, Büyükada'da bulunan ve Andon Paşa ve ortakları tarafından Emniyet Sandığı'na rehin edilen emlakın Köprülü Redif Fırkası Kumandanı Ferik İbrahim Paşa'nın zevcesi Atiyetullah Hanım'a satılmasına dair...

* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Fotoğraf: Ugo Antonio Corintio, Adalar vapurunda, 26 Kasım 2010.

* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

29 Kasım 2010 Pazartesi
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Rüzgârlı
15-22ºC
% 59-96 nem
Gündoğusu, D 15km/sa
Gündoğuşu 07:04... Günbatışı 16:38...

* * *
Cicely Mary Barker, The Ribwort Plantain Fairy.

* * *

1- Selçuk Aral: "Ben zaten münübüsü değil, Adalar Belediyesi'nin topyekün icraatlarını kritik etmek istemiş, daha doğrusu kasdetmiştim..."

2- Vivian Herman: "Borçla aldık burayı demek için çok geç artık… Hamama giren terler… CHP bu masrafları karşılamak durumundadır. Böyle bir yerin belediyesini almışsanız. Hizmeti vereceksiniz…"

3- Nermin Çeliktemel: "Belediye Meclis üyeleri kahvelerde oturmaktan hâlâ bıkmadınız mı? Tam zamanı, bu anlamda herkesi göreve davet ediyorum. Katılımlar fazla olunca sonucun olumlu olacağına inanıyorum..."

4-Akif Poroy: "İstanbul'un incisi, Türkiye'nin gözbebeği Büyükada!!!!" falan filan... Gel de burada yaşa...

5- Emine Çiğdem Tugay: "İşte Adalar Belediyesi'ne 'gerçek' ve 'faydalı' bir 'hizmet'te bulunma fırsatı!"

6-  Selçuk Aral: "Sedefadası için çanlar çalıyor..."

7- Deniz Tüfekçi: "Günümüz Yunan kültürünün ayrılmaz bir parçası haline gelen Sirtaki dansı Bizans döneminde İstanbul'da oynanan Hasapiko Argo dansından doğmuştur..."

)O(



_______________________________________________________1

From: SELÇUK ARAL
Subject: Re: Fwd: 18.10.2010 tarihli e_postanız.
Date: November 28, 2010 11:33:56 AM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Foto: Selcuk Aral ©

Sayin Resul Can Bey!

Isterseniz yazima özür dileyerek, Adalar Belediyesi'nin sakat-hasta ve yasli insanlara hizmet etmek amaciyla verdigi bu hizmeti —amacinin disina tasmadigi müddetce— sonuna kadar destekledigimi belirterek baslayayim. Esasen Ayayorgi’nin eski günlerinde manastira merkep sirtinda cikmak moda iken, son senelerde —sanki orada sadece fotografcilara motif olarak duruyorlar— zira ben kimseyi esek sirtinda göremedim. Bilhassa fayton ticareti son senelerde Büyükada’ya büyük ragbet gösteren Arap turistlerle zirvelerde dolasirken: merkep tasimaciligi bir hayli geriledi (Laf aramizda ben zaten simdiye kadar Ayayorgi’de Arap turistlere de raslamadim onlarin Ayayorgi ziyaretleri daha cok Lunapark meydaninda son buluyor). Sanki artik insanlarin yokusu esege binerek cikmaya cekinip, utanir gibi bir halleri var. Nitekim benim misafirlerim de her defasinda teklifimi reddettiler. Durum böyle olunca bazi kisiler (asansör varken, merdivenleri yürüyerek cikmak niye?) düsüncesiyle imtiyazli, ayricalikli olduklarini ispatlamak amaciyla motorlu vasitalari (bazilari elektrikli) kullanmaktalar.

Söz konusu yazimda da
[ADALAR POSTASI-2501/1 (23.10.2010) http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/10/23-2501.htmlfotograflarini görmüs oldugunuz münübüs icersindeki hanimlar, o kadar kalabalik ve neseli —belki de meshur Yücetepe sarabindan bir tadim almislardi— bir guruptu ki, bizlerde yol verdigimiz insanlarin özürlü kisiler olabilecegi intibai vermedikleri gibi münübüsü de herhangi bir ticari amaca hizmet veren bir vasita zannettik. Ümit ederim 30 küsur seneden daha uzun bir zaman özürlü insanlara ögretmenlik yapmis birisinin degerlendirmesine güvenirsiniz. Bu hizmetin uzun zamandan beri varolusuna, son iki seneden uygulanmadigina gelince: Ben zaten münübüsü degil, Adalar Belediyesi'nin topyekün icraatlarini kritik etmek istemis, daha dogrusu kasdetmistim.

Daha iyi günlere ulasabilme arzusuyla hosca ve dostca kalin.

Selcuk Aral (27. Kasim 2010, Pforzheim – Germany)

Foto: Selcuk Aral ©


_______________________________________________________2

From: VİVİAN HERMAN
Subject: Çözüm için TRAMVAY
Date: November 28, 2010 2:03:28 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com

Sayın Adalılar,
Belediyenin açıkladığı gibi yaşlı vs. insanların manastır ziyareti için araç vermek istediğini söylemiş… Aklıma gelenleri yazacağım… Hatalar olabilir ama bu anlayışla bakılmasını istiyorum… Lütfen ilgili kişi veya kuruluşlar kızmayın sadece bunları dile getirmek gerektiğine inandığım için yazıyorum


Benim önerim...

Büyükada'da faytonların sayısını azaltsak… Sadece nostaljik olarak 50 faytonda sınırlansa ve bu faytonları kullanacaklar eğitilip adam gibi Ada’ya özgü bir şekilde hizmet vermesi sağlansa olmaz mı?


Ahırların orayı gördünüz mü? Deniz kenarından hiç geçtiniz mi? Rezalet…

Tabii Ada’nın at pisliklerinden ve hayvanların bakımsızlığından da kurtulmuş olacağız böylelikle... Hayvanların pislikleri çöp bidonlarına atılıyor… Neymiş "kokmaz bunlar önemli değil" demeleri inanılmaz bir hata… Ahırların orada bir yerde toplasınlar…


Ayrıca faytoncuların hepsi değil ama konuşmasını bile bilmeyen, saç sakal karışmış, kılık kıyafeti acayip hapishane kaçkını gibilerinin böylece aramızda görmekten kurtulmuş oluruz. 
Bunlara kim karşı çıkacak derseniz Hiç kimse… Belediye karışamıyor… Nedeni bence önlem almaya gücü yok… Ayrıca Büyükşehir’e bağlı olduklarından karışanı mı yok nedir? Acaba Belediyemiz, bir şey olsa Büyükşehir kontrolünde bir şey yapamıyoruz… Kanunlar böyle yapılmış diyorlarsa ne diyebiliriz… Emniyet karışamıyor… Nedeni olay mı var neye karışayım diyor… Kaymakamlık deseniz… "Ya faytonlarda sorun mu var," diyecektir..

Yani Ada'da bir Faytoncular Cumhuriyeti var.

İşte bunlara çözüm…


Tramvay yapılmalı… Evet, yanlış duymadınız. TRAMVAY.
Merkezden, Lunapark'a kadar gidip gelen ve de Büyük Turu yapabilecek şekilde ayarlanmış bir sistemde çalışacak olan bu araçlar bütün sorunları en aza indirir. Bütçesini biliyor musunuz demeyin… Bunun için yap-işlet-devret sistemiyle işe başlayın… Sadece İstanbul’dan buna binmeye geleceklerle amorti edersiniz…


Bir başka önerim de Aya Yorgi’ye teleferik hem daha güzel bir atmosferde Adaları seyrederek çıkılır. Hem de para kazanmaya yardımcı olur... Böylece Adalar'da araç fazlalığı kendiliğinden bitmiş olacaktır.
Ambulans, polis (makul sayıda), itfaiye ve çöp araçları dışında hiçbir aracın girişine izin verilmemesi gerekir.


"Belediye çıkartma gemisiyle gelen araçlardan para kazanamaz," diyebilirsiniz… "O parayla maaşlar veriliyor, ambulansa mazot alınıyor, çalışanların ısınmasına katkı da oluyor," diyorsanız… Bu sizin işi bilmediğinizden başka bir şey değildir… Borçla aldık burayı demek için çok geç artık… Hamama giren terler… 
CHP bu masrafları karşılamak durumundadır. Böyle bir yerin belediyesini almışsanız. Hizmeti vereceksiniz…


Yollar pis, liman içi rezalet, balıkçıyım diye geçinenlerin bıraktığı liman içi pisliğini hala göremeyen bir idare varsa bunda bir tutarsızlık var demektir. İnsanlar şikâyet ediyorsa param yok hizmette veremiyorum diyemezsiniz… Yoksa neye geldin derler… Bir seçim sonrasında da güle güle denir… Eğer bu çözüm ise yazmaya veya düşünmeye gerek yok… Seçimi bekleyelim daha iyi…
İyi şeyler olmuyor mu VAR… Ama biz insanoğlu hep isteriz ve de acele yapın deriz… Sabırsızız…
Haa aklıma geldi… Eğer bu işleri yaptınız Belediye LOGO’su gibi yapacaksanız… Bırakın bu işi bilmiyorsunuz…
Demekten başka bir sözüm yok…





Saygılarımla,

Vivian Herman



* * *


ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin!
ya bu faytonları adam edersin ya bu faytonları adam edersin! :)
Adalar'ın kentsel dokusuna uygun olmayan ve dahası 'güvenlik' de dahil ciddi surette türlü soruna neden olabilecek tramvay nevii bir toplu taşımacılık yerine ve kesinlikle Adalar'ın olmazsa olmazı ve fekat bir türlü gereği gibi zapt-ı rapta alınıp işletilmesi akıllara ziyan bir kifayetsizlikle becerilemeyen faytonların gereği gibi bir düzen, nizam ve intizamla çalıştırılması sağlanmalı. Son zamanlarda çokca dile/yazıya getirilen biçarelik karşısında faytonlardan vazgeçilip yerine alternatif aranması son derece sakıncalı... At pisliklerini yerleşim alanlarından uzak açık bir sahada toplayacak Adalar Belediyesi, bir kat oluklu karton-bir kat at pisliğini bir sene suladıktan sonra harikulâde verimli bir toprak teminiyle ada bahçelerine ve dahi harice de satışını yapmak suretiyle bu pisliği paraya dönüştürebilir pekâlâ!


Adalar'ın kentsel ve doğal dokusuna bir 'heyyula' gibi çöreklenecek nafile teleferik yerine ise sayısız kere ADALAR POSTASI'nda yayımladığımız her manada Adalar'a gayetle uygun ekte resimleri görülen Norveç'teki şu sistemi ihtiyaç ve şartlar doğrultusunda gereği gibi biçimlendirerek Aya Yorgi, Kadıyoran ve benzeri yokuşlara —giderini de bir süre zarfında kendi karşılaşayacak bir şekilde jeton uygulaması mukabilinde— gerçekleştirmek suretiyle Adalar Belediyesi'ne 'gerçek' ve 'faydalı' bir hizmet fırsatı daha işte! Bu konuda bugüne kadar hiçbir araştırma yapıldı mı acaba? 
)O(














_______________________________________________________3

From: NERMİN ÇELİKTEMEL
Subject: Adalar'la ilgili sorunlar
Date: November 28, 2010 1:42:54 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Adalar'la ilgili sorunlar...

Gazeteci Balçiçek İlter'e duyarlılığından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. Büyükada'yla ilgili tepkileriniz işe yaradı, yazınızın yayınlandığı tarihin ertesi günü Maden mahallesi caddeleri temizlendi. Bir haftadır hiç temizlenmemesine rağmen tertemiz. Malesef arabacıların faytonlarından dökülen at dışkılarının korkunç tablosu mevcut, kesinlikle caddelerde denetleyicilerin olması, bu işi de yerel belediyenin üstlenmesi gerekmektedir. Adalar Belediyesi'nin borçlarından dolayı temizlik ihalesine girmemesinin sonucudur. Belediye çalışanlarının bu işi yapmak için yeterli sayıda olduğunu da göz ardı etmemek gerekir.

Büyükada'nın kışlık nüfusunun gitgide azaldığı ve başlıca sebebinin de deniz ulaşımındaki motorlarının baş göstermesidir. Büyükşehir Belediyesi,  29 Eylül 2010 tarihinde çıkardığı ihaleyle Kiptaş, İspak, İston gibi ortaklarına peşkeş çekiyor. 32 şehir hatları, 46 deniz vasıtası, iskele, terminal ve Haliç tersanesi otuz yıl intifa hakkı karşılığında işletmelerinin (yıllık 400 bin TL ki bu fiyat daha da aşağılara çekilmiş) devredilmesi. Sırada ise Adalar iskeleleri ve vapurları var!


Bostancı-Adalar motor seferleri niçin sadece vapur iskelesine yanaşmıyor da Mavi Marmara iskelesine yanaşıyor? Büyükadalı motor sahipleri niçin tepki göstermiyor?


Tatil günleri kalabalıktan dolayı izdiham yaşanıyor. İnsanların can güvenliği yok gibi. Karaya varınca herkes bir oh çekiyor!... Belediye Meclis üyeleri kahvelerde oturmaktan hâlâ bıkmadınız mı? Tam zamanı, bu anlamda herkesi göreve davet ediyorum. Katılımlar fazla olunca sonucun olumlu olacağına inanıyorum.

Adalar'da yaşama koşulları bu şekle sokulursa ve tepkisiz kalınırsa daha çok kan kaybeder.

Hoşçakalın!

Nermin ÇELİKTEMEL
28/11/2010





_______________________________________________________4



From: AKİF POROY
Subject: Re: ADALAR POSTASI-2518: 'hizmet' kisvesi altında 'hezimet' vesikasıyla 'suç beyanı' da cabası...
Date: November 27, 2010 11:25:03 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com


Değerli ilgililer,
Acilen Bostancı vapur seferinin tekrar konulması için kampanya başlatılmalı!!!!!!!!
Lodosta ya şehirde ya da Ada'da hapis kalıyoruz.
21. yüzyıl teknoloji çağında bu kepazeliğe acaba kim son verebilir?

"İstanbul'un incisi, Türkiye'nin gözbebeği Büyükada!!!!" 
falan filan... Gel de burada yaşa...

Dr. Akif Poroy
Büyükadalı Lodos Sürgünü


_______________________________________________________5

İşte Adalar Belediyesi'ne 
'gerçek' ve 'faydalı' 
bir 'hizmet'te bulunma  fırsatı! 

26.9.2009'da ADALAR POSTASI kanalıyla başlatılan "Adalara mopur değil vapur istiyoruz!" kampanyasının etraflıca hazırlanmış arzuhaline toplanmakta olan imzalar yanı sıra ilgisiz ilgililer de sürekli bombardımana tutulmaktayken; 
2.10.2009'da CHP Adalar Teşkilatı ile Adalar Belediyesi önderliğinde, Muhtarlıkların da katılımıyla gayetle yerinde ve gerekli olarak ve fakat her nedense ilkini yok sayarak üstelik hayli yetersiz bir metin altında "Vapurumuzu Geri İstiyoruz" sloganıyla başlatılan 10.000'in civarında imza toplayp bir eylem de düzenleyen kampanya neden sonra Belediye Başkanı Farsakoğlu'nun: "Konunun siyasetin dışında tutulması gerektiğinde tüm meclis üyeleri görüş birliğine vardık ve toplantıda bulunan elli kişi de bunu duydu, Belediye'nin yerine sivil örgütlerin bu konuda öncü olmalarının daha doğru olacağı vurgulandı," minvalindeki beyanıyla adeta öksüz bırakıldı! Oysaki konu beyan edilenin aksine siyasetin tam da merkezindeydi! Belediye Başkanı ve ilgili zevat tam da o günlerde İstanbul'da düzenlenen 34. İnterferry Kongresi'ne katılıp sorular bölümünde "bombardıman"la, İstanbul deniz ulaşımının geldiği içler acısı en son nokta "Adalar'a vapur yerine mopur"a dair bir tebliğ sunmalıydı! Sunmadı! 


Sorunun birinci dereceden muhatabı ve takipçisi olması lüzum eden Adalar Belediyesi o günden bugüne bu konuda ne yaptı? Bugünden tezi yok, —zararın neresinden dönse kâr olacağı düşüncesiyle— kollarını sözde değil özde sıvayarak elinden her ne gelirse esirgemeyip CHP yanı sıra diğer parti teşkilatlarıyla ve Muhtarlıklarla birlikte güç birliği içinde ilgili mercilere başvuruyla "Adalara mopur değil vapur istiyoruz!" kampanyası arzuhaline toplanmış imzalara —mutlak surette bu metin altında—, "Vapurumuzu Geri İstiyoruz" kampanyası metni ve imzalarını da ekleyip basını da yanına alarak sunması yanı sıra bu konuda ilgisiz ilgililerle bizzatihi ısrarcı görüşmeler de yapmalıdır.

Aksi halde 'hizmet' adı altında Aya Yorgi'ye ve Adalı hanımların pazar alışverişine koydukları minibüs servisleri vesaire zannettiklerinin aksine bir dahaki seçimlerde kendilerine oy kazandrmak yerine 'hezimet'le oy kaybettirecektir şüphesiz. Bu konuda güç birliğinde olmayan diğer partilerin de seçimlerde bu surette havalarını alacağı kesindir.
Böylece biline!
)O(

ADALAR'A
MOPUR DEĞİL
VAPUR İSTİYORUZ!

bombardıman!

Kadir Topbaş / İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
Saraçhane İstanbul
Tel: 0212 455 14 00-01
Santral: 0212 455 13 00
Faks: 0212 455 27 00
baskan@ibb.gov.tr
http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/Baskan/Pages/Iletisim.aspx
+
Ahmet Paksoy / İDO Genel Müdürü
İSTANBUL DENİZ OTOBÜSLERI SANAYİ ve TİCARET A.Ş. GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Kennedy Cad. Yenikapı Hızlı Feribot İskelesi
Eminönü İstanbul
Tel: 0212 455 69 00
Faks: 0212 517 39 58
info@ido.com.tr
+
Binali Yıldırım / Ulaştırma Bakanı
TC ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
Hakkı Turayliç Caddesi No:5
Emek Ankara
Tel: 0312 212 44 16-18
Faks: 0312 212 49 30
binali.yildirim@tbmm.gov.tr
+
Hasan Naiboğlu / Denizcilik Müsteşarı
TC DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
Gazi Mustafa Kemal Bulvarı No:128/A
Maltepe Ankara
Tel: 0312 232 38 60 / 2150
Faks: 0312 232 47 70
hnaiboglu@denizcilik.gov.tr

__________________________________

26.9.2009


İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı
Sayın KADİR TOPBAŞ,

İstanbul Deniz Otobüsleri Genel Müdürü
Sayın AHMET PAKSOY,

TC Ulaştırma Bakanı
Sayın BİNALİ YILDIRIM,

TC Denizcilik Müsteşarı
Sayın HASAN NAİBOĞLU,


ADALAR'A
MOPUR DEĞİL
VAPUR İSTİYORUZ!

ADALILAR da İSTANBULLULAR da vapur yerine sefere konulan can güvenliği olmayan o uyduruk motorlarla yolculuk etmeyecek!

Şehir Hatları Vapurları'nın Kış Tarifesi'ne geçtiği 24.9.2009 Perşembe günü —ilgili tarifede bu minvalde herhangi bir ibare yer almamasına rağmen— vapurlarımızın yerine sefere konulan seyir dolayısıyla da yolcularının can güvenliği bulunmayan o uyduruk motorlarla değil emniyetli vapurlarımızla yolculuk etmek istiyoruz!

İlgisiz ilgililere, sorumsuz sorumlulara soruyoruz:

Her nasılsa T.C. Denizcilik Müsteşarlığı Marmara Bölgesi Müdürlüğü tarafından verilmiş "denize elverişlilik belgesi"yle tescil ve izinleri bulunan ya da bulunduğu söylenen ancak gerçekte Lloyd "Uluslararası Deniz ve Gemi Kazalarına Karşı Sigorta Zorunluluğu ve Sorumluluğu" maddeleri ve SOLAS "Denizde Can ve Mal Güvenliği" kapsamındaki kurallara uymayan dolayısıyla da seyir güvenliği bulunmadığından taşıdığı yolcuların can güvenliğini sorumsuzca tehlikeye atan sözkonusu motorların;

· 24.9.2009 Perşembe günü itibariyle başlayan Şehir Hatları Vapurları'nın Kış Tarifesi'nde —bu minvalde herhangi bir ibare yer almamasına rağmen— Adalar–Bostancı hattında vapurlar yerine sefere konulması, kamuoyunun alenen kandırılması değil midir?

· O günkü gün —ve elbette takip eden günlerde de— tarife uyarınca Heybeliada/Büyükada vapur iskelelerine gelen yolcular, tarifede yer aldığı üzere vapurla 45/30 dakikada Bostancı'ya geçecekleri yerde ancak 55/40 dakikada motorla Bostancı'ya varabildiklerinden; işlerine, okullarına, randevularına geç kalmışlardır. Bu kayıplar nasıl tazmin edilecektir?

· Dahası tarifedeki seferlerin vapurla ve 45/30 dakikada Bostancı'ya varacakları belirtilmişken motorla yapıldığı takdirde 7:10/7:25 Heybeliada/Büyükada-Bostancı seferinin yolcuları biçare 5:45/6:00 seferine yetişebilmek üzere Adalar'ın değişik mevkilerinden kim bilir saat kaçta evlerinden çıkmak zorunda kalarak türlü hava muhalefetinde sabahın kör karanlığında iskeleye koşturacaklardır? Yaklaşık bir hesapla ortalama 4:00/4:30'da uyanmak da haliyle öğrenciler için mümkün ve verimli olmayacağından meydana gelecek çözümsüzlüğe, müsebbihi İDO nasıl bir çözüm üretmeyi düşünmektedir? Ailelerin biçare Adalar'dan taşınmasına dahi neden olan/olacak böylesi bir mağduriyet İDO tarafından nasıl tazmin edilecektir?

· Lloyd "Uluslararası Deniz ve Gemi Kazalarına Karşı Sigorta Zorunluluğu ve Sorumluluğu" maddeleri kapsamındaki esas kurallara uymayan dolayısıyla da seyir güvenliği bulunmayan motorların, hava muhalefeti ve benzeri nedenlerle kaza yapması durumunda —çoğunda yeterli sayıyı bırakın, can yeleği dahi bulunmamaktadır— sorumluluk kimin olacak ve nasıl tazmin edilecektir?

· Vapurlarin dahi sefere çıkamadığı hava ve deniz muhalefetinde motorların para için her türlü riski alarak ve yolcusunu da riske atarak sefer düzenlemelerine izin verilmesi ya da engel olunmaması İDO'nun denetim ve sorumluluğunda mıdır? 8 Nisan 2007 tarihinde Boğaz trafiğinin sis nedeniyle trafiğe kapanmış olmasına rağmen Eminönü-Üsküdar arasında yolcu taşımaya devam eden İDO'ya bağlı TURYOL bünyesinde çalışan "Urfalı Cemal" adlı motorun Boğaz'dan transit geçiş yapan "Adil Kaptan" adlı kum kosterine çarparak kaza yapmasının ve dahası motorda yeterli can yeleğinin olmayışının nelere mal olduğu (1 ölü, 47 yaralı) ne çabuk unutulmuştur!

· İskeleye ancak burundan yanaşabilen, üst kata çıkan merdivenleri son derece dik olan motorlara inip binmek zaten son derece güç olmakla birlikte olası bir kazanın sorumluluğunu hangi kişi/kurum alabilecek? Can kaybına dahi neden olabilecek zarar nasıl tazmin edilecektir?

· Yaşlı, engelli ve hasta vatandaşlar vapurlara inip binebilirlerken vapur yerine sefere konulan bu motorlara binemeyeceklerdir. "Kamu yararına eşit hizmet" böyle mi olur?

· Az sayıda yolcu alabilen motorların kapalı salonlarına Adalar yolcusu sığmamakta biçare üst kattaki açık alanda oturmak mecburiyetinde kalınmaktadır. Peki kışın ne olacak? Karda kışta motorun üst katında zatürree mi olacağız? Hastalanan Adalılar'ın sağlık masraflarını İDO Genel Müdürlüğü mü verecek? Bu mağduriyet nasıl tazmin edilecektir?

· Motorların oturma yerleri dar, tuvaletleri küçük ve yeterli değildir. Adalılar ve tüm İstanbullular attan inip eşeğe binmek misalinde üstelik de bu çağda neden böylesine ilkel ve uyduruk ulaşım araçlarına mahkum edilmektedir?

· Motorları kullanan “kaptan”ların yetersizliği ve acemiliği, hatta bazen neredeyse 18 yaşından küçüklerin eline bırakılması İDO'nun denetim ve sorumluluğunda mıdır?

· Kaptan köşkünde disko müziginin sonuna kadar açılarak yolculara rahatsızlık vermek suretiyle laubali ve sorumsuz bir şekilde yolculuk yapılması da İDO'nun denetim ve sorumluluğunda mıdır?

· Vapurlarda BELTUR tarafından işletilmekte olan büfelere kıyasla motorların büfeleri son derece pahalıdır. Neden ve asıl ne hakla?

· Her ne kadar belli bir standardı yoksa da motorların yolcuları adeta serseme çeviren motorlarının asgarî ve azamî desibeli kaçtır? Bu sesin insan sağlığı üzerindeki etkisi nedir?

· Yan ve arka egzozlarından özellikle de iskeleye yanaşıp kalkarken çıkan dumanın içeriği ve insan-çevre sağlığı üzerindeki etkisi nedir?

· Az sayıda yolcu alabilen dolayısıyla çok sayıda sefer yapılmasını gerektiren haliyle manasız bir deniz trafiğine ve israfa neden olan motorları vapurlar yerine sefere koyan İDO'nun yalnızca kendi kese/kasasını gözetirken "kamu yararı"nı hiçe saymaya hakkı var mıdır?

· Türkiye Denizcilik İşletmeleri'nden "kamu yararına hizmet vermek" şartıyla vapurları devralmış olan İDO'nun: "Yapılan saha araştırmalarının ve anketlerin, potansiyel yolcu sayılarının, çalışan hatların günlük, aylık, yıllık yolcu ve araç sayılarındaki değişimlerin takip edilerek incelenmesi sonucu; yolcu sayısındaki değişimler azalma eğiliminde olduğundan, gerekli düzenlemelerin yapılması ve seferlerin vapur yerine motorlarla yapılması kararı," minvalindeki mesnedsiz ve dahasi usulsüz türlü zirvayı beyan etmeye usulen/hukuken hakkı var mıdır?

· Kışın Adalar'da her ne demekse "yoğunluk" olmadığı bahanesiyle vapurlar yerine motorları sefere koyan İDO'nun "yoğunluk"tan kastı nedir? İGDAŞ yeterli nüfus olmadığı için mi Adalar'a doğal gazı getirmiştir? Adalar'da "yoğunluk" bu kış mı azalmıştır? Yoksa geçen senelerde gereği gibi ihtiyaca yönelik olarak tasarlamadığınız vapur seferleri arasına kasten koyduğunuz motor seferleri mi vapur yolcusunu çalarak sayısını azmış gibi göstermiştir? Bu haksız ve manasız rekabet değil midir?

· TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu’nun 31.3.1984 tarihli 2234 numaralı kararı uyarınca “Doğal ve Kentsel SİT Alanı Bütünü” ilan edilmiş olan İstanbul Adaları’nda, "görüntü" ve "gürültü" kirliliği nedeniyle her iki SİT kapsamına da aykırı olan motorların sefere konulması gayri kanunî değil midir?

· 1840'lardan beri vapurlarla ulaşımın sağlandığı Adalar'a 2000'lerde vapur yerine uyduruk motor seferleri koymanız, son yerel seçimlerde oylarımızı niçin hakketmediğinizi bir kez daha ayan beyan ortaya koymaktadır!

...

Yukarıdaki sorularımızın her birine —bugüne değin benzer başvurularımıza vermiş olduğunuz baştansavma basmakalıp uyduruk açıklamalar yerine— hak hukuka dayanan, bilimsel ve gerçek cevaplar vermenizi;

Adalar-Bostancı-Kartal arası da dahil olmak üzere İstanbul Boğazı'nda çesitli hatlarda İDO ve Denizcilik Müsteşarlığı denetiminde işletilen, "yüzerkondu" motorların tümüyle seferden alınarak şehir hatları vapurlarıyla ulaşımın sağlanması için gereğinin gereği gibi yapılmasını;

Ayrıca sözkonusu motorların arasında Lloyd "Uluslararası Deniz ve Gemi Kazalarına Karşı Sigorta Zorunlulugu ve Sorumluluğu" maddeleri ve SOLAS "Denizde Can ve Mal Güvenliği" kapsamındaki esas kurallara ŞAYET UYGUN OLANLAR VARSA, bunların bir listesinin açıklanmasını ve de her türlü hukukî hakkımız saklı kalmak koşuluyla gelişmeler hakkında tarafımıza ivedilikle bilgi verilmesini arz ederiz.

Kaygılarımızla,

ADALAR POSTASI
adalar.postasi@gmail.com
htpp://adalar-postasi-guncel.blogspot.com

Emine Çiğdem Tugay, Handan Altıneller, Şirin Ünal Kahraman, İpek Yagal Gül, A. Armağan Portakal, Davut Berker, Tuba İlkmen Şenay, Pınar Örtel, Yaşar Özürküt, Recep Yarlığan, Yasemin Baran, Tugay Kartal, Arif Pırnal, Begüm Yavuz, Fethi Okyar, Selda Arkan, Pınar Turhan, Ayşe Çağlar (Prof. Dr.), Birsen Sezgün, Sasa Vasiliadiz, Selah Özakın, Aris Kyriazis, Pınar Satıoğlu, Hakan Satıoğlu, Arif Çağlar (Dr.), Gökhan Akçura, Oya Koca, Orhan Bursalı, Sara Beşkardeş, M. Cemal Beşkardeş, Ali Fuat Beşkardeş, Ahmet Can Beşkardeş, Zehra Taşman, Fatma Samiye Beşkardeş, Selma Kurdakul, Cem Ertekin, Ömer Faruk Beşkardeş, İzzet Beşkardeş, Fatma Artunkal, Mercan Bursalı, Meryem Bursalı, Nisan Özdoğan, Seza Artunkal, Akgül Baylav, Cahit Baylav, Ayşe Bilgin, Ali Bilgin, Kerem Khan, Uğraş Salman, Mehmet Selim Tugay, Canan Alioğlu, Engin Damcı, Nesrin Yazıcı, Mehmet Onaner, Muharrem Demir, İsmail Serdar Demir, Alper Dizdar, Ender Eren, Ersin Güneralp, Seda Zobaroğlu, F. Nur Çakmak, M. Berken Çakmak, Musa Çakmak, Nesimi Büyükbabani (Prof. Dr.), Melek Kızıldağ, Arif Kızıldağ, Aziz Kızıldağ, Keklik Kızıldağ, Deniz Kızıldağ, Derya Kızıldağ, Çağlar Kızıldağ, Menteş Azuz, İlkay Kurdak, Istatis Arvanitis, Kenan Yüksel, Sibel Yüksel, Sinan Yüksel, Aykut Yüksel, Gamze Yüksel, Gülsevil Tüzün, Işık Meriç, Kaya Onur, Gönül Kurtkan, Kuten Kurtkan,  Alanur Kurtkan, Altuğ Kurtkan, Sezin Kurtkan, Feride Özmat, Mustafa Özmat, İsmail Özsürücü, Nevin Özsürücü, İrem Özsürücü, Berkay Özsürücü, Nirva Özsürücü, Vildan Kaçar, Mete Kaçar, Ayşe Şive, Baturer, Avni Baturer, Burcu Özgültekin, Doğan Özgültekin, Deniz Özgültekin, Ayda Arel (Prof. Dr.), Selçuk Gül, Şebnem Aksan (Prof. Dr.), Nevin Arpaçay, İsmail Baysal, Sema Baysal, Gökhan Baysal, Ataol Behramoğlu, Hülya Behramoğlu, Barış Behramoğlu, Eren Sagay, Bingül Durbaş, Füsun Başer, Ron Rose, Emma Rose, Kerim Rose, Tiraje Dikmen, Dilek Zaptçıoğlu, Jurgen Gottschlich, Nilgün Cerrahoğlu, Ali Şenalp, Esen Çamurdan, Mine Baysan, Celâl Karaca, Ahmet Tanrıverdi, Hüsnü Fikri Karaman, Nurettin Karaman, S. Ufuk Tatlı, Nazaret Gezer, Mircan Göçer, Nuran Çelik, Levon Çelik, Uğur Ademoğlu, Harun Keşiş, Mustafa Altıneller, Can Altıneller, Cem Altıneller, Stelki Triyandafilidis, Ömer Faruk Şenay, Yurdanur İlkmen, Oğuz Argon, Eda Yurdakul, Nur Kızıltuğ, Celâl Kızıltuğ, Esra Kızıltuğ, Selçuk Kızıltuğ, Dilek İçinsel, Nezih Bayraktar, Ayşegül Bayraktar, Damla Bayraktar, Asuman Demir, Serap Güre Şenalp, İrini Notis, Diamandis İliadis, Uğurhan Öksüm, Efe Rıfat Öksüm, Umut Deniz Öksüm, İnciser Sayın, Emine Tosun, Zeynep Kalender, Serap Erdem, Hülya Balkay, Necdet Balkay, Bülent Baviker, Metin Karadağ, Rabia Gürol, Ayşegül Beton, Filiz Tokcan, Ceylan Yüceoral, Işık Yüceoral, Selen Tokcan, Sema Miller Çamurdan, Kâmil Masaracı, Yeşim Bayrak, Elif Acar, Hakan Senemoğlu, Semiha Baltacı, Baki Nedim Baltacı, Rezan Peya Gökçen, Tülay Çellek, Erendiz Özbayoğlu (Prof. Dr.), Sakine Fındık, Neşe Kıldacı, Murat Özen, Kâzım Şakar, Mustafa Gök, Mustafa Erol Yazman, Mustafa Araç, Ramazan Özen, Osman Yürük, Turgay Şakar, Zeynel Çelik, Ender Özbey, Yako Nigri, Melih Ürkmez, Ömer Ürkmez, Hacer Ürkmez, Hakkı Gezgin, Lütffiye Gezgin, Ali Murat Gezgin, Mahmut Bağrıyanık, Osman Yazıcı, Erol Çelik, İbrahim İşleyen, Sandy Ongan, Gülçin Delice, Satı Kıbıç, Cemal Uluca, Halil Özen, Şaban Güney, Ümit Ünal, Kemal Şakar, Hüseyin Çelik, Perihan Şakar, Leyla Demirkol, Derviş Güler, Galip Uçan, Salih Kuru, Musa Kâzım Biçer, Erkan Araç, Erol Kösciler, Hasan Kösciler, Gencay Ünal, Ali Tunç Şenbir, Mustafa Kerşit, Yücel Yıldırım, İsmail Gül, Murat Akdemir, Bayram Kaya, Osman Özen, M.Ali Vural, Hüseyin Aydın, Nazmi Arslan, Kadir Duman, Funda Gök, Necmettin Yödem, Cafer Şakar, Ruhser Şakar, Neslihan Şakar, Fatma Şakar, Rahime Aydın, İrem Aydın, Gülabi Şakar, Kemal Şakar, Leyla Şakar, İbrahim Yazganoğlu, Tuğrul Akoğlu, Sabri Poyraz, Hayrettin Kızılkaya, Celal Arpa, Tanla Özer, Selma Kösoğlu, Mahmut Öztürk, Seta Sahakyan, Fatma Ekşi, Gülsun Gürol, Ferhat Pehlivan, Filiz Altınbaş Yılmaz, Güney Kurdak, Deniz Kurdak, Mehmet Gözgücü, Ferda Erdinç, Hande Solakoğlu, Buket Uzuner, Murat Adalı, Süleyman F. Başaka, Sara Bahar, Nalan Cezer, Zübeyde Duran Dizdar, Feryâl Orhon Basık (Prof. Dr.),  Celâlettin Basık, Birge Elif Basık, Makbule Orhon, Eşref Tümer, Adnan Mete, Can Öroğlu, Semra Öroğlu, Kıvanç Öroğlu, Güvenç Öroğlu, Dimitri Koçias (Taki), Nilgün Karsan, Başar İsmail Çetinelli, Kemal Çetinelli, Hüseyin Ateş, Kadir Çınar, Yusuf Çetin, Hüseyin Ünal, Kemal Satık, Müslüm Işık, Hüseyin Demir, Bayram Çiftçi, Yakup Şahin, Ekrem Hacı, M. Nuri Şahin, Hasan Işık, Rafel Çalışkan, Ahmet Emre, Sıracettin Şahin, Selahattin Altundağ, Turan Gürsözlü, Doğukan Kaynak, Hakan Gürsözlü, Kutbettin Atayan, Dursun Çelik, Turgay Çelik, Emrah Dursun, Zafer Aslan, Salih Çiçek, İsmail Hallaçoğlu, Nazmi Yüncü, Burhan Çiçek, İlyas Tetik, Siyami Tekin, Adem Söylemez, Rıza Girginer, Nedim Camer, Yavuz Üstünel, Aziz Tomar, Suat Kirpik, Özkan Çolak, Recep Altunbaş, Mura Çevik, Selahattin Şahin, Recep Şahin, Herekel Tokatlı, Alaaddin Karsan, Ersoy Tümay, Mustafa Atılgan, Nihat Atılgan, Murat Atılgan, Erdoğan Demir, Kâmil Dala, Göltan Getek, Kemal Kumlutepe, Kemal Şahin, Akın İdigül, Fikret Gedik, Salih Yakut, Mustafa Çalışkan, Engin Vay, Ayşe Yıldırım, Birsen Gürdağ, Esma Çetin, Münire Kocatepe, Veysel Öner, Rabia Sezer, Tuncay Duman, Atakan Söğüt, Tekin Söğüt, Süleyman Söğüt, Cafer Distas, Rüstem Kaya, Melahat Koç, Sertaç Dokuzer, Nureser Koç, Şaheser Özbalçık, Taceser Ergül, Şaziment Çolak, Fatma Küçüker, Burhan Yalçınçıray, Fikriye Akkemik, Mücella Ceylan, Mehmet Ceylan, Gönül Coşkuner, Remziye Çiftçi, Veli Çiftçi, İlker Çiftçi, İzzet Özacar, Güler Sarıgül, Ergün Sarıgül, Mustafa Güncan, Halil Çelen, Necdet Simdim, Hürriyet Yılmaz, Fevzi Miletli, Deniz Vaylayan, Meliha Barışkan, İsmail Yıldemir, Mustafa Gültekin, Eyüp Gültekin, Sevim Oğuz, Aysel Yazgu, Ruhugül Yaşar, Esra Tokmak, Hakan Zeyrek, Ayşe Tokmak, Nebahat Erdoğan, Sofia Koredis, Kamil Ceylan, Mualla Ceylan, Emine Miletli, Sabahat Bilensoy, Ender Varlık, Emine Kanbur, Nermin Yılmaz, Nilgün Koçtaş, Aynur Koçtaş, Aynur Bostan, İrem Erman, Aysel Sözer, Sami Başat, Kadir Dönmez, Gül Ersan, Nezmi Başbozkent, Ali İçin, Gürel Çoban, Zuhal Çetin, Vural Bereket, Eşref Arlı, Ayla Dönmez, Seyfetullah Taş, Kutbettin Taş, Murat Güneş, Yusuf Öztürk, Sema Damcı, Nefise Kayar, Güven Önen, Celal Önen, Fehime Merttürk, Günaydın Merttürk, Behçet Merttürk, A. Nazif Aydın, Sevgi Kunal, Habibe Terzi, Cesim Karasu, Turan Karasu, Serekan Erol, Serdar Karasu, Feyyaz Karasu, Rafet Karasu, Fırat Karasu, Erdal Karasu, Yusuf Öztürk, M. Emin Taş, Mehmet Taş, Abdülbaki Taş, Şefik Taş, Veysel Karasu, Ferman Aksu, Taner Erol, Mert Pala, Yavuz Çelik, Fadime Himmet, Hatice Özacar, Kadriye Sevin, Ünal Çelik, Tolga Itmeç, Yasemin Itmeç, Nevriye Yıldırım, Işıl Türk, Ayşe Eryaz, Bülent Er, Lale Göral, Asiye Özkan, Gönül Atak, Aydın Senbir, Cihan Talay, Esin Özbay, Kâzım Önel, Sercan Önel, Güler Dilmaç, Nurcan Arız, Yaşar Turan, Haşim İnatlı, Nurcan Karadağ, Şerife Can, Fesih Zencir, Atilla Kılıç, İsmet Sert, Ayten Atılım, Mustafa Levent, Kamil Orhan Güngör, Kezban Avşar, Cihat Yılmaz, Selami Vural, Yaşar Öner, Doğan Önder, Osman Levent, Davut Yıldırım, Ramazan Gencer, Haskız Albayrak, Fatma Başçılar, Burhan Deniz, Fidan Bozkırt, Turan Pala, Hava Özkaradeniz, Emin Özkaradeniz, Kemal Anaç, Celâl Anaç, Aysel Ay, Sinan Karasu, Safiye Çelik, Çetin Evdiz, Yaşar Türkmen, Fethi Yeşil, Ayşe Boz, Oya Özdemir, Neslişah Demirel, Akın Demirel, Kahraman Özdemir, Alaaddin Merttürk, Reyhan Merttürk, Ayşe Yanık, Hamide Günay, Fatma Şen, Tahsin Karataş, Gülçiçek Taşdemir, Aysun Duman, Büride Kayhan, Yuana Tukatlı, Nermin Ateş, Şevket Gülyar, Güzide Sarıbayraktar, Öznur Özana, Emine Mete, Sonay Balcılar, Fidaye Balcılar, Leyla Dönmez, Cemile Atalay, Hülya Kazancı, Murat Arlı, Vahdettin Zeren, Y. Aykut Çalık, Mukaddes Çalık, Erhan Bayram, Metin Bayram, Erdal Özkaynak, Mevlût Erdoğan, Ahmet Ünsal, Zehra Gürçay, Sebahattin Saraman, Tahsin Atılgan, Abdullah Atılgan, Abdullah Tuğlu, Hüseyin Tuğlu, Hamdi Güreş, Ansude Baytaş, Erol Baytaş, Pelin Baytaş, Tekin Zencir, Kalender Öney, Döne Türk, Seran Kahvecioğlu, Saliha Öcal, Gülsüm Emzikli, Ayla Karsan, Cemalettin Pelit, Serdar Özlük, Feyyaz Karasu, Mustafa Kaymaz, Yaşar Turgut Alp, Vilma Agopyan, Gülsüm Ok, Mine Kuşadalı, Fatma Yeğiner, Fatma Turna, Nebahat Çelik, Azmi Demir, Sevgi Altın, Emine Yılmaz, Murat Yılmaz, Zübeyde Balcı, Bahar Honet, Emine Akgün, İsmail Balcı, Kezban Koçyiğit, Gökhan Kaplan, Bekir Peker, Okan Aydın,Gunnar Köhne, Adnan Fındık, Deniz Fındık, İlyas Güler, Fatma Güler, Rıza Güler, Nilgün Güler, Seçkin Güler, Abidin Güler, Dawn Güler, Evrim Güler, Elyana Emilya Güler, Özlen Tümer (Dr.), Kubilay Beyhan, Reyhan Oksay, Zeynep Alemdar, Murat Tandoğan,Gonca Baviker, Ersin Saran, Tanya Özkan Saran, Bakır Yeğenoğlu, Gülhan Çakır, Hasan Yazıcı, Nejat Kâmil, Cemal Şakar, Mithat İlikçi, Berç Yazmacıyan, Ömür Güner, Mine Levent, Döndü Şener, Muhammet Tanık, Şeküre Çelen, Bircan Çelen, Cenan Kılınç, İsmail Tanrıverdi, Aynur Tanrıverdi, Azra Tanrıverdi, Fevzi Yorulmaz, Sevim Yorulmaz, Cenk Yorulmaz, Ayşın Baykan, Melda Çift, Aymelek Erdemir, Nursevil Özel, Aget Gülçiçek, Necla Kıncı, Altan Kılınç, Ramazan Temel, Eldebran Akünal, Ayten Sabis, Şeyma Dal, Şule Halatçı, Meral Ataç, Avni Kurtuldu, Selen Koca, Cüneyt Kurtuldu, Yeşim Ortaç, Zeynep Külek, Eser Ertuğrul, İhsan Şimşek, Peker Seyhan, Mithat Seyhan, Melahat Bayraktar, Tülin Halit, Habibe Çaşkurlu, Uğur Çaşkurlu, Ümit Tekin Önsal, Melike Önsal, Özlem Özvarış, Nesimi Özvarış, Recep Demirak, Selvinaz Demirak, Heylin Seyhan Sezginsoy, Yeşim Garip, Fadıl Teper, Nevhide Teper, Vildan Hanım, Beki Molho, Refail Molho, Sara Molho, Coya Motola, Moiz Motola, Natan Fermon, Diana Motola, Adel Katz, İshak Katz, Sima Molho, Burçak Demirok, Gülsen Bakiler, Ezel Garip, Kubilay Ertuğrul, Füsun Güneygül, Zuhal Kalender, M. Onur Emral, Serdal Yaşar, Kâmil Şahin, Muhammet Ali Çeniz, Galip Uçan, Sadık İmamoğlu, Hadiye Adakan, M. Emin Kelen, Turgay Önal, Yorgo Yorgiyadis, Saadet Öztürk, Serdar Coşar, Fatma Coşar, Hera Avedian, Tahsin Çiftçi, Selahattin Orhan, Kâmil Akın, Fehmi Akkaya, Arzu Savatlı, Hasan Savatlı, Tuğba Aküzüm, İsmail Aküzüm, Rahime Aydın, Şaban Tanık, Selçuk Toşdu, Fanayoti  Nikolaidas, Batuhan Tanık, Şeyma Baharoğlu, Alin Uzman, Halim Güngör, Semra Has Çırpıcı, Arif Bozuçurum, Tuğçe Karsan, Tahsin Çiftçi, Ergün Sarıgül, Güler Sarıgül, Gülsen Aydemir, Gürsel Kaya, Abdullah Yıldırım, Yakup Sevinç, Salvo Bener, İris Kürkçübaşı, Erdoğan Güneş, Serhat Yüksel, Banu Yıldız, Neamo Kanitler, Armen Alacef, Özgür Bozkurt, Alman Bahar, Aslan Şirin, Duygu Çakır, Nazlı Denli, Tiginçe Oktar (Prof. Dr.), Taylan Karaduman, Hayati Önel, İlyas Yıldırım, Engin Paşa, Bereo Kuyumcu, Maria Maltezos, Lena Shulte, Mihal Manara, Noula Manara, Yasemin Yılmaz, Kâmil Yılmaz, Stelyo Karayani, Nursu Dönmez, Hatice Karakaş, Mikail Paşa, Serdar Köşker, Edibe Köşker, İlyas Yirmi, İspir Carcar, Simon Köşker, Ayfer Köşker, Erol Günay, Ferda Ertürk, Hamdi Çelik, Bülent Albayrak, Berker Albayrak, Reyhan Albayrak, Sabri Ertekin, İsmail Yıldırım, Sara Köşker, Mihail Köşker, Sultan Dilmaç, Fatma Dilmaç, Orhan Dilmaç, Fetma Dilmaç, Duygu Sütçü Girit, Olgaç Sütçü, Nafiye Dilmaç, Ramazan Dilmaç, Deniz Koç, Ozan Dilmaç, Okan Dilmaç, Sasi Nikolaidis, Yani Nikolaidis, Sotiriya Papadoplus, Mariya Coli, Naciye Dilmaç, Mariya Paşa, Hülya Yirmi, Ayşe İmil, Sotici Hacıyanakos, Kostandi Talyaduro, Vasil Lemopulo, Kâmuran Yalınca, Andın Lauter, Leman Taşkın, Güldane Milas, Rika Pandelara, Elçin Durmuş, Ayhan Aktaş, Suyun Tülbençi, Paulos Pandelara, Enzi Durmuş, Efe Durmuş, Aygin Güraslan, Emre Kayıkçı, S. Selen Sağlam, Özdemir Feyizoğlu, Zeynep Güzeldoğu, Ulaş Güzeldoğu, Talin Etyemez, Manuk Etyemez, Serda Etyemez, Fatoş Kendir, Janet Bilmen, Raffi Etyemez, Arman Etyemez, Zabel Etyemez, Tunç Öner, Ari Etyemez, Natali Etyemez, Ayk Etyemez, Annik Ableoğlu, Pier Ableoğlu, Ender Merter, Işıl Merter, Tankut Merter, Gökcin Merter, Handan Yalvaç Kaplan, Sofi Mitarakis, Özlem Kırval, Latif Sönme, Erol Günay, Sabih Gürce, Vasil Stavrapulo, Mümtaz Lumioscu, Gökalp Demir, Serdar Acı, Asalettin Ayrancı, Yalım Eralp, A. Nail Eti, Handan Eliz, Kemal Eliz, Hikmet Eliz, Hayrunisa Eliz, Selma Eliz, Kutsal Eliz, Eser Eliz, Ebru İnanç, Gültekin İnanç, Gülseren İnanç, Şeniz Demir, Doğan Demir, Derya Coşgun, Eda Altın, Elena Karadeniz, İdil Yanar, Gökhan Yanar, Ali Murat Gergin, Özen Çeliktemel, Ayten Ateş, Gül Malkoç, Hanna Yumurta, Nermin Çeliktemel, Mehmet Çeliktemel, Hızır Balcı, Ferzan Yıldırım, Melike Cerit, Efterya Yalmacı, Muharrem Yıldız, Celâl Karagül, Şeref İpekçi, Mustafa Savaş, İbrahim Çelgin, Recep Özen, Ayhan Arlı, Faruk Erişgin, Mehmet Şinik Elmas, Sedat Elmas, Beki Kalaoza, Eliya Levi, Amarya Levi, Ceni Benbase, Lara Pilavzade, Fatoş Sedetmen, Maria Cassa, Muzaffer Sedetmen, Şaduman Ünver, Efsane Celayi, Mehmet Makin Durak, Şeyma Eliz, İbrahim Hakkı İsaoğlu, Derya Mermertaş, Ebru Özen, Özlem Dalkılıç, Behçet Özen, Fikriye Öcal, Hakkı Kapan, Betül Keçeci, Esra Kılıç, Ezgi Yıldırım, Murat Ay, Halis Yılmaz, Ali Haliloğlu, Derya Cengiz, Mustafa Kerşit, Fatih Kelen, Özhan Özgün, Ayşegül Kakaliçoğlu, Kadir Ağbaba, Rıza Gülkanat, Osman Kad, Hayrettin Kızılkaya, Şeref Taş, Memet Demir, Gonca Elmas, Nermin Ayder, Ekrem Ayder, Özgü Ayder, Ali Özdemirler, Ahmet Şekerci, Bahar Cengiz, Zeynep Cavıldak, Suna Bıçakçıoğlu, Tülin Yazgan, Dilek Derman, Gönül Coşkuner, Ayhan Culum, Koray Kakaliçoğlu, Selahattin Koç, Can Kaplan, Orkun Tanrıkulu, Atilla Becan, Canan Kaplan, Zafer Acar, Ulviye Koç, Mustafa Koç, Mustafa Türkoğlu, Nebahat Kakaliçoğlu, Pınar Eliz, Hayrünnisa Eliz, Kutsal Eliz, Cavit Ülkü, Kemal Cebeci, Hüseyin Aksoy, Kenan Karakaş, Bülent Demirörs, Ayşe Bilgiç, Ahmet Hasip Bilgiç, Bahar Bilgiç, Dilara Eliz, İsaret Sura, Hasan Kafagil, Mehmet Tuhsol, Sallahi Aslan, Cemal Adnan Ginçay, Affan Ginçay, Hakan Kuru, Ahmet Sokullu, Kuzey Zobu, Musa Sarıgul, Toğyan Akdağ, Emel Akdağ, Murat Atay, Ergin Özdemir, Sadık Doğan, Yılmaz Akbulut, Gönül Dinler, Cabbar Doğan, Turgut Erdoğan, Gönül Serin, Abdullah Kalın, Gözde Acır, Mehmet Serin, Kevser Kocabaş, Hamza Şahin, Ebru Şahin, Muhittin Yıldırım, Bedriye Yıldırım, Bülent Atmaca, Tanay Garip, Nafi Haleva, Sevgi İmam, Songül Arcı, Tayfun Dinler, Bülent Akpolat, Mehmet Okumuş, Ahmet Okumuş, Hatice Özacar, Rıza Gülban, Orkun Tünay, Ayhan Karadeniz, Nebahat Karadeniz, Murat Serin, Sebahattin Koç, Soner Kurtses, Şevket Kahraman, Volkan Kaya, Sinan Özer, Yıldırım Koca, Firdes Barış, Ayla Erdik, Apti Erdik, Senem Şimşek, Emrah Şimşek, Renan Bilek, Manolya Bilek, Hakan Çelen, Azmi C. Kaynak, Selin Acar, Oya Özdemir, Hüseyin Çetin, Mehmet Erdik, Gülnaz Uzunyol, Ziya Ünver, Ali Akpolat, Makbule Armağan, Güzel Aydın, Hülya Akpolat, Melek Akpolat, Erdinç Tanrıverdi, Erten Yıldırım, Duygu Armağan, Menekşe Kiraz, İsmail Sarıkaya, Mehmet Şin, Nur Çelik, Ali Özdemirler, İffet Özdemirler, Veysel Almaz, Metin Akgün, Hatice Tokdemir, Gizem Tokdemir, Seda Bakır, Umut Varış, Zeynel Karakuş, Orhan Odabaşı, Roberto Calich, Didem Edman, Ali Erol, Neriman Erduman, Memduha Kuban, Sezai Yavuz, Enif Yavuz, Nurcan Aslan, Şerife Özdemir, İlgün Boran, Necle Çelikbaş, Ümit Çelikbaş, Banu Akçaoğlu, Hasan Selışık, Nazife Kırımlıoğlu, Babür Kırımlıoğlu, Can Kırımlıoğlu, Fatma Safvet Özdil, Pakize Kemik, Nino Varon, Harika Tiniş, Füsun Çelikbilek, Sabiha Çelikbilek, Ferşan Başaka, Süleyman Başaka, Orçun Başaka, Gül Tündoğan, Şenol Dilmaç, Volkan Dilmaç, Nusret Uzunyurt, Emel Dilmaç, Ayşe Söbütay, Emine Demirkaya, Ali Yüksel Meriç, Ülkü Özer, Ahkar Zapetan, Kiper Pehlivanzade, Demet Kavala, Murat Kavala, Enes Gülce, Mehmet Tertipli, Pırıl Şenyurt, Yeşim Mumcuoğlu, Esra Uğursay, Banu Şilte, Kadir Demircan, Meryem Yankol, Mehmet Altan Kaya, Burak Akpınar, Seçil Yavuz Akpınar, E. Arzu Akmeriç, Özgür Varlı, Levent Kılıç, Erhan Keseli, Levent Bulusan, Abdülbasit Gülsen, Burak Özgen, Ahmet Yılmaz, Pınar Can Kaya, Mihriban Karu, Duygu Atayurt, Sarp Aykut, Nahit Karslı, Tan Uras, H. Sevgi Özgen, Altan Özgen, Burcu Özgen, H. Cahit İlkmen, Bedriye İlkmen, M. Emin İlkmen, Şebnem İlkmen, Nisan İlkmen, Ahmet İlkmen, Suzan McClusky İlkmen, Erhan İlkmen, Yasemin Sohtorik İlkmen, Mustafa Mestanlar, Fikriye Mestanlar, Mehmet Mestanlar, Ömür Mestanlar, Mustafa Gevrek, Ayşe Gevrek, Yasemin Sönmez, Rozi Asa, Metin Berk (Dr.), Osman Bahadır, Zafer Ataylan, Nuran Ataylan, Utku Ataylan, Ezgi Ataylan, Ebru Şendoğan, Ayten Sendoğan, Ayfer Yavi, Erkal Yavi, Melis Akıllı, Sezen Çavdar, Kerem Çavdar, Nurşen Dönmez, İlgi Adalan, Şebnem Pekcan, Murat Pekcan, Nilgün Gömüç, Adnan Göker, Vedia Göker, Levent Göker, Cihangir Dönmez, Benkitül Dönmez, Altuğ Dönmez, Deniz Dönmez, Erhan Öztürk, Saadet Büyükengiz, Server Güzey, Arzu Kılıçöz, Altan Hüseyin, Betül Karaca, Ece Karaca, İ. Cem Yenigül, Fatma Subaşı, Aleksandra İliadis, Meryem Koray (Prof. Dr.), Hatice Yavuz, Gürol Kaymak, Özgür Kaymak, Olcay Başeğmez, Nursel Gülenaz, Deniz Kandiyoti (Prof. Dr.), ... (27 Ekim 2009 Salı günü 14:33 itibariyle toplanan 1147 imza...)


_______________________________________________________6

From: SELÇUK ARAL
Subject: Sedefadasi
Date: November 27, 2010 11:36:34 AM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Kinaliada.net, 27.11.2010
Selçuk Aral

http://www.kinaliada.net/index.php?news-1237

Sedefadasi için çanlar çalıyor!

 Foto: Selcuk Aral ©

Sevgili Okurlarim!
Dünyanin her tarafinda yagmurluk anlamina gelen semsiye bizim dilimizde (Arapca cikisli sems günes demektir) güneslik anlamina gelir. Yani iklimi sulak Avrupada insanlar, semsiye yardimiyla kendilerini yagmurdan sakinirlarken, sicak ve kurak ülkelerde —bizden cok komsularimizda— ayni aletle kendilerini daha cok günesin etkilerinden korumaya calisirlar.

Gene ayni sekilde günesi bol olmayan ülkelerde binalarin, caddelerin-sokaklarin south-west (en uzun süre günes gören) yüz veya taraflari en makbul sayilip daha degerli olurken bizde tamamen tersidir.

Istanbul’un en önemli caddelerinde (Mesela Istiklal Caddesi veya Kadiköy Bahariye vs.de) günese gelen tarafda bulunan is yerleri ve dükkanlarin (yazin yayalarin gecerken gölge olan karsi tarafi sececekleri icin) kiralari ve satis degerleri cok daha düsüktür.

Adalar'in da hemen hemen hepsinde yerlesim yerleri (kuruluslarindan itibaren) ayni formüle uyularak insa edilmislerdir. Yani evler ve topyekün bütün binalar hep Marmara Denizi'nin kuzeye bakan Maltepeden-Kartal’a kadar uzanan yüzüne yönlendirilmislerdir.

Adalarin güneye bakan (sabahtan–aksama kadar günes alan) yüzleri (arka taraflari) genel olarak sit alani ilan edilmis olup, insaata acik degildir.

Yukarda (Aya Yorgi’den) gündüz alinmis fotografini gördügünüz, (tamamen bir issiz Ada hissini veren Sedef Adasi), ayni sebepten taniyip-bilmeyenlerin hata yapmalarina sebep olur: Orada kimsenin yasamadigi düsüncesine kapilirlar. Fakat kisa bir zaman sonra günesin batarak, havanin kararip, isiklarin teker-teker uzaktan parlamaya baslamalariyla adanin bos olmadigi kolayca anlasilir.


Satelitten alinmis ikinci bir fotografa bakarsaniz Sedefada’nin Anadolu Yakasina bakan yüzünde hic kücümsenmeyecek sayida (ca. 100x) ev bulundugunu tespit edersiniz. Yani Sedefadasi Kasikadasi kadar özel bir yer degildir. Buna ragmen Ada ikameti olmayan kisilerin istifadelerine de acik olsa da: Evlerin bulundugu yüze gecmek yabancilar icin yasaktir.

Aslinda Sedefadasi insaat bakimindan (tarihi cok eskilere dayanmadigi icin) düzenli ve sistemli bir sekilde kurulmustur. Diger Prensadalari gibi girintili-cikintili, derme-catma, yamuk-yumuk sokaklari ve evleri yoktur.

Yukardan bakildiginda bahceli bir evi, bir villayi andirir. Villanin ön tarafinda bina/lar arka tarafinda, park kadar büyük, tabi kalmis bahcesi bulunur.

Yalniz bir ay sonra icersine girecegimiz 2011 senesinde Sedefadasi bir taraftan bütün yaz reklam yaparak Istanbul’dan müsteri cekmeye calisan plaj ve lokanta vasitasiyla diger taraftan 1984 senesinde adasindan 35 dönümlük araziyi korumasi icin Istanbul Belediyesi'ne (daha sonra Adalar Belediyesi'ne intikal eden) Sehsuvar Menemencioglu’nu (al-sat, ev-apartman yap diye) yanlis anlayan zihniyet/ler tarafindan cok yakin bir zamanda diger adalara benzeyecegi bir muhakkak.

Hepinize kazasiz-belasiz, saglikli ve neseli bir haftasonu dilerim. 

Hosca ve dostca kalin.

Selcuk Aral (27. November 2010, Pforzheim – Germany)


_______________________________________________________7


From: DENİZ TÜFEKÇİ
Subject: SIRTAKI [1 ek]
Date: November 27, 2010 3:54:51 PM GMT+02:00
To: Undisclosed-Recipient:;

Sirtaki...

Günümüz Yunan kültürünün ayrılmaz bir parçası haline gelen Sirtaki dansı Bizans döneminde İstanbul'da oynanan Hasapiko Argo dansından doğmuştur. Hasapiko ağırlıklı olarak İstanbul'un Fener ve Balat semtlerinde, kasap loncaları arasında doğdu ve 1900'lü yılların başına kadar kasap loncalarında popülerliğini korudu.

Ancak Bizans'ta günlük yaşamdan kesitler sunan bir eserde, kasapların hayvanları kesmeden önce bir tür vicdan rahatlatma ritüeli olarak hayvanların etrafında döndükleri, önlerinde diz kırıp çöktükleri türünden bilgilere rastlanır. O dönemde Bizans kasaplarının çoğu Arnavut olduğu halde, Hasapiko'nun niçin bir Yunan dansı olarak ünlendiği ise başka bir muammadır. Ama eminiz ki yeni çalışmalar ortaya çıktıkça dansın kökenine ilişkin bilgilerimiz zenginleşecek, değişip çeşitlenecektir.

Sirtaki mi Hasapiko mu, yoksa Sirtaki-Hasapiko mu?
İsimlendirme konusunda, özellikle de Yunanlı olmayanlar arasında ciddi bir kavram kargaşası, anlaşmazlığı söz konusu. Yine de kimi isimlendirmeler artık yerleşik hale gelmiş durumda. Öncelikle, Sirtaki görece yeni bir sözcüktür, 1960'lı yıllarda kullanılmaya başlamıştır. O yıllara kadar asıl kullanılan sözcük Hasapiko ve onun türevleridir; Hasapiko Argo (Ağır Kasap), Hasapiko Grigoro (Hızlı Kasap) ve Hasaposerviko (Sırp Kasabı) gibi.

Peki Sirtaki nereden çıktı? Sirtaki sözcüğü, bir diğer Yunan dansının adı olan Sirto sözcüğüne, Yunanca'da küçültme ve şirinleştirme eki olan -aki soneki eklenerek elde edilmiştir. Bu yeni isimlendirmeye Hasapiko'da yapılan bir değişiklik nedeniyle ihtiyaç duyulmuştur. Böylece Hasapiko Argo ile Sirtaki arasındaki farka gelmiş oluyoruz; Hasapiko Argo aynı ritimle başlayıp biten yavaş bir danstır. Ancak özellikle Theodorakis ve Hacıdakis gibi bestecilerin 1960'lı yıllarda geleneksel Yunan müziklerine getirdikleri yeni yorumlarla birlikte, geleneksel Yunan dansları da bu dönemde belli bir değişime uğramıştır. Ağır bir ritimle başlayan Hasapiko Argo belli bir noktadan sonra giderek hızlandırılmaya başlamıştır. İşte bu yeni türü saf Hasapiko'dan ayırmak için Sirtaki sözcüğü türetilmiştir. Yani Sirtaki, Hasapiko Argo ile başlayan ama bir süre sonra hızlanan dansın adıdır. Öyleyse Sirtaki hem Hasapiko'ya bağlıdır hem de ondan bağımsızdır.

Öte yandan, bu isimlendirmeleri karmaşık hale getiren şey çeşitli kesimlerin bu danslar karşısındaki tutumlarıdır. Bu anlamda Sirtaki sözcüğü günümüzde bir parça aşınmıştır. Yunan kültürünün özgünlüğü hakkında kaygı taşıyan çevreler Sirtaki sözcüğünü dejenere olmuş, içi boşaltılmış bir sözcük olarak görür ve bu yüzden genellikle Hasapiko sözcüğünü kullanırlar. Bu kültürü fazlaca bilmeyenler ise Hasapiko Argo için bile Sirtaki isimlendirmesini kullanırlar.

Sirtaki-Hasapiko Müzikleri
Sirtaki-Hasapiko parçalarının müziksel yapısı çoğu zaman 2/4'lük bir ölçüye dayanır. Tempo genellikle 60-65 bar/dakika biçimindedir. Bu standart ölçünün yanı sıra, özellikle Sirtaki parçaları 2/4'lük Hasapiko ölçüsü ile başlayıp, 4/4'lük Hasaposerviko ölçüsü ile bitmektedir. Bu tür parçalarla dansedilirken, dansa ağır Hasapiko ritmi ile başlanır, daha sonra şarkının bir yerinde müziğe bağlı olarak yumuşak ya da sert bir geçişle Hasaposerviko'ya geçilir. Bazı Hasapiko müziklerinde, özellikle de eski parçalarda taksimia denilen uzun bir intro bölümü vardır; ancak yeni parçalardaki taksimialar çok daha kısadır, hatta kimi yeni parçalar doğrudan ritimle başlamaktadır.

Sirtaki-Hasapiko Müziklerinin Enstrümanları
Sirtaki-Hasapiko müziklerinin geleneksel enstrümanı kuşkusuz Buzuki'dir. Yunanca'daki "buzuki" sözcüğü Türkçe'deki "bozuk" sözcüğünden türemiştir; zira buzuki olarak bilinen çalgı, Anadolu'da yaygın bir şekilde kullanılan Bozuk Saz'ın küçültülmüş bir türevidir. Buzuki dışındaki Sirtaki-Hasapiko müzik enstrümanları arasında şunlar sayılabilir: bağlama (baglama), ud (udi), santur (santuri), kanun (kanoni), çimbalo (santurun biraz daha geliştirilmiş türevi), laterna, tulum (gayda), davul (daoli) ve akordeon. Yeni müziklerde bunlara org, gitar ve piyano da eklenmiştir. Sirtaki müziklerinde kimi zaman bu enstrümanlardan birkaçı, kimi zaman da tümü çeşitli kombinasyonlarla bir araya getirilerek, birlikte veya dönüşümlü olarak kullanılmaktadır. Ancak buzuki ve baglama çoğu parçada temel enstrümanlar olarak öne çıkar.

Figürler
Sirtaki-Hasapiko, balo salonlarında büyük bir disiplin ve ciddiyetle icra edilen "avant-garde" danslardan oldukça uzak bir karaktere sahiptir. Modern batı danslarıyla kıyaslandığında, Sirtaki-Hasapiko yalın bir danstır. Ama basit değildir. Bu dansta da belli bir beceri ve ustalık gerektiren birçok karmaşık figür vardır. Bununla birlikte, çeşitli sıçrama ve bükülmeleri saymazsak, Sirtaki-Hasapiko'da bedeni çok zorlayan veya aşırı bir çeviklik gerektiren figürler çok fazla değildir. Hayatlarında hiç dansetmemiş bazı öğrencilerim bile çoğu figürü kolayca öğrenebildi. Ama tuhaf olan şu ki, insanlar esasen basit figürlerde daha çok zorlanıyorlar. Belki de böylesi figürleri hafife aldıkları için! Genel olarak bakıldığında, Bu daınsta öğrenilmesi zor olan şey figürler değildir; esas zorluk, bu figürlere can ve ruh kazandıracak bir tarzı ve havayı kazanma noktasında karşımıza çıkıyor. Yani Sirtaki-Hasapiko öğrenilirken üzerinde en çok durulması gereken şey estetiktir. Figürlerin bedene iyice oturup refleksleşmesi anlamına gelen estetik ise zamanla, ancak bir figür defalarca yapıldıktan sonra kazanılabiliyor. Sevindirici olan şey şu ki, diğer danslarla kıyaslandığında, bu süreç Sirtaki-Hasapiko'da çok hızlı işliyor; öğrenci birkaç hafta içinde çarpıcı bir gelişim kaydedebiliyor.

Sirtaki-Hasapiko ve diğer Yunan danslarının figürleri üzerine pek çok araştırma yapılmıştır. Yunan halk dansları üzerine yaptıkları önemli araştırmalar ve çalışmalarla tanınan Prof. Alkis Raftis ve Dora Stratou gibi araştırmacılar çeşitli figürlerin ortaya çıkışı ve bu figürlere yüklenmiş anlamlar üzerinde hayli ilginç gözlemlerde bulunmuşlardır. Bu çerçevede ele alındığında, Sirtaki-Hasapiko figürleri üç farklı kategoriye ayrılır; coşku ve sevinç figürleri, koyverme ve dağıtma figürleri, toparlanma ve durulma figürleri. Bu figürlerin tümü aynı müzik parçasında ardışık olarak yapılabilir; öte yandan bazı parçalar belli bir figür grubuna daha uygundur.

http://xa.yimg.com/kq/groups/14019772/1238562534/name/Greek%20Dance%20Sirtaki%20-%20Musica%20Griega.mp3

27 Kasım 2010 Cumartesi

ADALAR POSTASI-2518: 'hizmet' kisvesi altında 'hezimet' vesikasıyla 'suç beyanı' da cabası...

Büyükada, 31.5.1943.

* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

10 Ekim 1905 Salı günlü, Büyükada'da konserve imal eden ve uzun süredir temettu vergisini ödemeyen Yunan tebeasından Dimitri Kantarcı hakkında gerekli kanunî işlemlerin yapılmasına dair...

* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Fotoğraf: Ugo Antonio Corintio, Adalar vapurunda, 26 Kasım 2010.

* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

27 Kasım 2010 Cumartesi
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Gökgürültülü sağanak yağışlı
19ºC
% 64 nem
Keşişleme, G 36km/sa
Gündoğuşu 07:04... Günbatışı 16:38...

* * *
Cicely Mary Barker, The Rush-Grass & Cotton-Grass Fairies.

* * *

1- Şirin Ünal Kahraman: "Zarar eden bir hatta neden bu kadar yatırım yapılıyor biri bana açıklar mı lütfen..."

2- Ugo Antonio Corintio: "Diğer adaları bilmiyorum ama Büyükada çoooktan elden gitti maalesef bunlar güzel (!) günlerimiz!..."

3- Ahmet Tanrıverdi: "Bir lodosta Adalar'ın anakarayla irtibatı kesiliyorsa teknolojik çağda bu durumumuzdan utanmalıyız..."

4- İBB'nin CHP'li Meclis üyesi Bülent Soylan, İDO'nun özelleştirilmesine ilşkin ihalesinin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle dava açtı...

5- Adalar Belediyesi Başkanı adına Teknik Başkan Yardımcısı Resul Can: "Bu ziyaretçiler manastır yokuşunun başlangıç noktası olan Lunapark meydanına kadar Adalarımızın simgesi olan faytonlarla seyehat etmekte olup, buradan manastıra çıkış ve Lunapark meydanına inişlerinde ise talep etmeleri halinde Belediyemiz araçları ile kendilerine yardımcı olunmaktadır..."

6- Selçuk Aral: "Zaraoğlu yalnız kaldı... Acelen neydi be Süleyman..."

7- Büyükada’daki Rum yetimhanesi yıllarca süren yargı sürecisinin ardından, pazartesi günü tapudaki ‘malik’ kısmındaki Vakıflar Genel Müdürlüğü ifadesinin silinip yerine ‘Fener Rum Patrikhanesi’ yazılmasıyla resmen Patrikhane’nin olacak...

8-  Avukat Cem Sofuoğlu, pazartesi günü Büyükada’daki Tapu Dairesi’ne gidip 150 liralık bir harç yatıracaklarını ve böylece yetimhanenin tapusunu alacaklarını söyledi...

9- Efkan Bucak: "Adalarspor’dan bir sezon önce 1. Amatör’e çıkan, bir diğer ada takımı Heybeliadaspor ise tam tersi. Geçen sezon son maçta Tuzla Şifaspor’u yenerek kümede kalmayı başaran Yeşil-Beyazlılar bu sezon 10 maç itibariyle puansız son sıradalar..."

10- İlkim Erkan Karaca: "Hz. Mevlana diyor ki..."

)O(



_______________________________________________________1

From: ŞİRİN ÜNAL KAHRAMAN
Subject: BAYRAMADA ADALAR
Date: November 25, 2010 1:42:13 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Merhaba,

Bugünkü ADALAR POSTASI’nı [ADALAR POSTASI-2517 (25.11.2010) http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/11/25-2517.html] okurken yazma gereği duydum...

Bir Adalı olarak başından beri vapurların kaldırılmasına, yerine motorların sefer yapmasına karşıyım ama yapılan tüm çabalara rağmen maalesef bir sonuç alınamadı!

15.11.2010 günü Büyükada’ya ailemin yanına gitmek için 15:00 seferine Bostancı'ya gittim tabii o saatte vapur olmadığı için mecburen motor iskelesine yöneldim. Turnikelerden geçtim, yanlış hatırlamıyorsam motorun adı DEMOKAN ki buna 'motor' denmez vapur büyüklüğünde, inanın motorun içerisine girince durdum ve baktım... Muhteşem! Meğer benim bindiğim sefer, motorun ilk seferi imiş, önce ayakta bir süre, sonra da oturduğum yerden her tarafını en ince ayrıntısına kadar inceledim. Alt katta oturmuştum, bende takıntı, motora binince can yeleklerine yakın otururum ve oturduğum yerden de eğer bir şey olursa can yeleğine nasıl ulaşırım diye düşünürüm çünkü motorlara güvenmiyorum elimde değil!

Ama bu bir başka, kocaman, öncelikle görselliğe önem vermişler, koltuklar çok rahat, alt katta tam 10 tane [!] tahminen 51 ekran LCD TV, 2 tane de girişte yanlarda yine tahminen 106 ekran LCD TV var, 2 tane bebek koltuğu var, içerisi çok ferah, büfesinde ilk seferini yapması nedeniyle çay servisi ücretsiz ki çok hoşuma gitti —yaz aylarında motorlarda hafta içi farklı hafta sonu farklı ücret uygulandığına da şahit olmuşken— büfesinde yok yok, her şey düşünülmüş, zaten büfede bir bey duruyordu, tepkileri ve tebrikleri kabul ediyordu ki çevreden konuşulanlardan duyduğum kadarıyla da motorun sahibiymiş ve MaviMarmara Koop. ortağıymış —ben onların yalancısıyım çünkü beyefendiyi tanımıyorum—
EN ÖNEMLİSİ MOTOR SESİ İÇERİYE GELMİYOR, SESSİZ, yanındakini duyabiliyorsun!

Buraya kadar hep motoru övdüm durdum ama hak etmişlerdi. Şimdi size daha doğrusu İDO yetkililerine sormak istediğim ama cevap vermeyeceklerini bildiğim bir sorum olacak. Madem vapurlar zarar ediyor onun için sefer sayıları azaltıldığını söylüyorlar... Madem zarar ediyorsa peki ya bu donanımdaki bir motor ADALAR seferini yapıyor ve nasıl zarar etmiyor?

Yaptığım işten dolayı biraz olsun anlarım, bu motorun sigorta değeri nereden bakarsan bak en az 4- 4,5 milyon —eski parayla 4-4,5 trilyon— eder ki hangi sigorta şirketinden sigortalanmış olduğuna dair bir tabela/yazı da görmedim, o da ayrı! Zarar eden bir hatta neden bu kadar yatırım yapılıyor biri bana açıklar mı lütfen...

Çarşamba günü İstanbul'a döneceğim vapur seferine baktım, 16:55 var, iyi doğrudan Bostancı, iskeleye gittim ki sefer Mavi Marmara iskelesinden yapılıyormuş! Neden? Gittik mecburen... Aman Allahım mahşer yeri gibi içerisi tıka basa dolu, bir o kadar insan da dışarıda nasıl yani bu kadar insan motora binecek yine mi can yeleği derdine düşeceğim? Offf! Motor geldi KÜÇÜCÜK bir şey! Bir sonraki sefer 17:05, binebildiği kadar ya da alabildiğince yolcu bindi,  geri kalan, kaldı! Ne olmuş batarsa batsın kalan sağlar bizimdir değil mi?

"İDO ZARAR EDİYOR"MUŞ, KİME NE, PARA, CAN GÜVENLİĞİNDEN DE HERŞEYDEN DE ÖNEMLİ, HİZMET SONRA GELİR!

Kusura bakmayın sanırım biraz dolmuşum, uzun uzun yazdım.

Saygı ve sevgilerimle,

Şirin ÜNAL KAHRAMAN


_______________________________________________________2


From: UGO ANTONİO CORİNTİO
Subject: MERHABA
Date: November 25, 2010 2:13:32 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

MERHABALAR,
BAYRAMDA HAVA COK GUZEL OLMASINA RAGMEN, KALABALIKTAN DOLAYI BÜYÜKADAYA GELMEDIM… KISMETSE YARIN GELECEGIM GÜNÜ BIRLIGINE…

SN. BALCICEK ILTER'IN YAZISINI OKUDUM… DOGRU SOZE NE DENIR?!!!

FAYTONLAR KONUSUNA COK KISA DEGINECEGIM:
ADA'DA YOLDA YURURKEN FAYTON SESI GELIYOR... O GUZELIM NOSTALJI DOLU “ZIL” SESI YERINE FAYTONCU’NUN: “ALOO DAYI, KENARA CEKIL,” DIYE BAGIRAN KABA SESI GELIYOR KULAGA!!! VE MAALSEF, ÇOGU BÖYLE DAVRANIYOR…BILMEM, DAHA FAZLA YAZMAYA GEREK VAR MI?

SN. ILTER HANIM, DIGER ADALARI BILMIYORUM AMA BUYUKADA ÇOOOKTAN ELDEN GITTI  MAALSEF! BUNLAR GÜZEL (!) GÜNLERIMIZ!

SELAM VE SEVGLERIMLE,

U G O


_______________________________________________________3

From: AHMET TANRIVERDİ
Subject: lodos
Date: November 27, 2010 4:58:18 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com

Bir lodosta Adalar'ın anakarayla irtibatı kesiliyorsa teknolojik çağda bu durumumuzdan utanmalıyız. 1950'li yıllardan bu yana lodos veya siste Şehir Hattı vapurları kimi seferleri yapamasa da yine de gün içinde çoğu seferi yapılarak Adalar'ın ulaşımı sağlanırdı. Şimdi vapurların zaten esamesi okunmuyor, motorların tatlı sularda seyri dışında hizmet vermesini bekleyen yok. Nedir bu hal? Bugün ADALAR, 'ıssızada' oldu. Ekonomiye verdiği zarar da cabası. Seçimler yaklaşırken iktidar partisinin mensupları bu durumu yöneticilerine anlatıp vapur seferlerini koydurabilirler. Bak hökumatımız ne ekonomik aflar çıkarıp vatandaşı kurtarıyor. Adalılara özel bir hizmet de yapabilirler. Uyumayın sevgili Akpartililer, hadi kımıldayın, taviz zamanı şimdi, ne koparırsak kârdır.


_______________________________________________________4

Akşam, 25.11.2010

http://www.aksam.com.tr/2010/11/25/haber/yasam/8079/ido_nun_ozellestirilmesi_ihalesine_dava.html

İDO'nun özelleştirilmesi ihalesine dava

İBB'nin CHP'li Meclis üyesi Bülent Soylan, İDO'nun özelleştirilmesine ilşkin ihalesinin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle dava açtı.

CHP'li İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi üyesi Bülent Soylan, İDO'nun özelleştirmesine ilişkin ihalenin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle İstanbul İdare Mahkemesine dava açtı.

CHP İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek ve bazı partililerle İstanbul Bölge İdare Mahkemesi binasına gelen Bülent Soylan, hazırladığı dava dilekçesini, İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesine sundu. Berhah Şimşek, konuya ilişkin basın mensuplarına yaptığı açıklamada, 30 yıllığına intifası verilen gemi ve iskeleden oluşan menkul ve gayrimenkullerin mülkiyetlerinin İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

"Belediyenin sözü edilen mallarla ilgili tasarrufu ve yaptığı işlemlerin denetimi, Kamu İhale Yasası'na tabidir. Belediye bu denetim ve kontrolden kaçınmak için kendi bünyesinde özel şirket kurmuştur. Bu malların intifasını kurduğu şirkete vermiştir. Şirket ise özel hukuk tüzel kişisidir. Herhangi bir kamu denetimine tabi değildir. Ancak bu şirketin denetimi aynen ticari piyasadaki şirketlerle eş değerdir. Kamu denetiminden ve kontrolünden kaçırmak için bu malların 30 yıllık intifasını özel şirkete vermişlerdir."

İşin en önemli noktasının ise şirkete 30 yıllığına intifası verilen malları bir başka kişi ve kuruluşlara verilebileceği yetkisinin olacağını söyleyen Şimşek, ''bu şekliyle, malları kendi yandaşlarına peşkeş çekmenin yolunu açtıklarını'' söyledi.

Berhan Şimşek, ihalenin herkese açık olması gerekirken, ihale gizlice yapıldığını ve sırf bu iş için özel şirket kurulduğunu kaydederek, ''İhale işlemleri hakkında kamuoyuna bugüne kadar herhangi bir bilgi verilmemiştir. Dolayısıyla saydamlık ilkesi ihlal edilmiştir. İhaleye katılacak adaylar ile katılan istekli arasında eşit muamele sağlanmamıştır. Yani eşitlik ilkesi ihlal edilmiştir'' diye konuştu.

Şimşek, ihalede rekabet ilkesi, saydamlık ilkesi, kamuya açıklık ilkesi, kamunun denetim ilkesinin ihlal edildiğini söyleyerek, şöyle konuştu:

''İhalenin başından ve ihalenin yapılmasından sonraki tüm ilan işlemleri usulüne uygun yapılmamıştır. Bu ilan ve ihalenin yapılmasından sonraki tüm ilan işlemleri usulüne uygun yapılmamıştır. Bu ilan ve ihalenin sonuçları İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş tarafından bir görev olarak yüklendiği halde bu görevin gereklerinin yerine getirilmemiş olması dolayısıyla sorumlu bulunmaktadır. Kadir Topbaş'ın bu eylemi, Kamu İhale Kanunu'nun 60. maddesi uyarınca soruşturmayı gerektirmektedir. Bu sebeple Cumhuriyet başsavcılıklarını göreve davet ediyoruz.''

Mahkemeye sunulan dava dilekçesinde de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına bağlı 32 adet yolcu vapuru, 3 adet yolcu motoru, 1 adet römorkör, 2 adet hizmet motoru, 1 adet yakıt gemisi, 7 adet yüzer iskele olmak üzere toplam 46 adet deniz vasıtası ile 49 adet iskele ve terminal ile Haliç Tersanesinin tümünün intifa hakkı karşılığı 30 yıl süre ile işletilmesi işinin ihalesinin gerçekleştirildiği belirtildi.

Dava konusu ihalenin, muhammen bedelinin 400 bin lira gösterildiği belirtilen dilekçede, su görüşlere yer verildi:

''Kabaca bir hesaplamada, yukarıdaki 32 yolcu vapuru ve 46 iskele ile Haliç Tersanesinin de dahil olduğu toplam 96 parça kıymetli gayrı menkulün yıllık asgari kirası 400 bin lira ihale bedeli olarak kabul edilirse, her birinin ortalama aylık kirası 347 lira 22 kuruşa gelmektedir. Hesaplanan bu ortalama kira bedeli daha iyi anlaşılabilmesi için günlüğe çevrildiğinde, bir şehir hatları vapurunun veya bir vapur iskelesinin günlük kirası sadece 11 lira 57 kuruşa geldiği görülecektir''

İhalede, kanunun belirlediği usule uyulmadığı, duyurunun sadece bir yerel gazetede iki ayrı günde yayınlanarak yapıldığı savunulan dilekçede, diğer illerde ve Resmi Gazete'de ilan yapılmadığı, böylece ihalenin en önemli ilkeleri olan aleniyet ve rekabetin sağlanmadığı kaydedildi.

Dilekçede, açık teklif usulüyle yapılan ihalenin ilanının usule uymadığı ve geçersiz sayılacağından iptali ile ihalenin ve yapılmış ise sözleşmenin uygulaması telafisi mümkün olmayan zarara sebebiyet vereceğinden yürütmenin durdurulması istendi.



_______________________________________________________5

From: Adalar Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü
Subject: 18.10.2010 tarihli e_postanız.
Date: November 26, 2010 2:34:07 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi.2@gmail.com

Sayın Selçuk ARAL
"Minibüsle Ayayorgi" isimli haberinizi [ADALAR POSTASI-2501/1 (23.10.2010) http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/10/23-2501.html] büyük bir üzüntü ile okudum. Bildiğiniz üzere yüce tepede bulunan Ayayorgi Manastırı Uluslararası camiada ismi bilinen ve hangi din mensubu olursa olsun insanların ziyaret ettiği bir manastırdır. Manastırın ziyaretçilerinin önemli bir bölümüde dertlerine çözüm arayan sakat ve yaşlılardır.


Bu ziyaretçiler manastır yokuşunun başlangıç noktası olan Lunapark meydanına kadar Adalarımızın simgesi olan faytonlarla seyehat etmekte olup, buradan manastıra çıkış ve Lunapark meydanına inişlerinde ise talep etmeleri halinde Belediyemiz araçları ile kendilerine yardımcı olunmaktadır.


Bu uygulama uzun yıllardan beri yapılmakta olup, yazınızda belirttiğiniz gibi son iki senedir yapılan bir uygulama değildir. Bu sebeple haberinizi bu bilgiler ışığında düzelteceğinizi düşünerek, işinizde başarılar dilerim.


Bilgilerinizi rica ederim. 



Resul CAN
Belediye Başkanı a.
Teknik Başkan Yardımcısı



* * *


ADALAR BELEDİYESİ'nin 
'hizmet' adı altındaki 'hezimet' vesikasını 
velhasılı 'suç beyanı'nı okudunuz!


İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 16.06.1999 tarihli 11012 sayılı kararı uyarınca "[...] Adalar'daki bütün yolların prensipte de yaya yolu olması öngörüldüğünden, motorlu araçların kullanılamayacağı, ancak Belediye ve Kaymakamlığın sağlık, itfaiye, temizlik, orman hizmeti, emniyet hizmetleri için kullanılmak üzere kısıtlı miktarda araç kullanilabileceği [...]" açıkça belirtilmiş olmasına ve "[...] kamuya ait araçların zorunlu olmadıkça trafiğe çıkmaması, trafiğe çıktıklarında yerleşim alanlarında 30 km/saat, yerleşim bölgeleri dışında ise 50 km/saat hızla seyir etmeleri, yasak olan cadde ve sokaklara zorunlu olmadıkça giriş yapılmaması, yolcu ve eşya taşınmaması [...]" kaidesi

yanı sıra
ve üstelik



7.3.2009 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan "Prens Adaları'nda Oy'lar Faytona" başlıklı yazıda da "Farsakoğlu, bu kez de CHP'nin belediye başkan adayı olarak diyor ki:" diye doğrudan Mustafa Farsakoğlu'nun demecinden aktarılan "[...] Makam aracımız yine fayton olacak; Adalar'da motor sesi kesinlikle duyulmayacak, [...]" vaadine;

ve asıl bizzat Mustafa Farsakoğlu'nun Ocak 2009 tarihli "Adalar'da Sorunlar ve Çözüm Önerileri" başlığıyla basılıp seçim propaganda broşürü olarak dağıtılan, bu suretle 01.03.2009 tarihli ADALAR POSTASI'nın 2239 sayısında da yayımlanan [
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2009/03/adalar-postasi-2239-niye-kaldirim-sokup.html] raporunun 3.6.2. numaralı "Adalar'ın İç Ulaşımı ve Taşımacılık (Faytonlar-Yük Arabaları)" bölümünde: "[...] Adalar, özel motorlu taşıtların dünyada yasak olduğu ender yerleşim alanlarından biridir. Adalar'ı çok özel ve sağlıklı yapan bu durumun, ilgisizlik, plansızlık ve denetimsizlik sonucu Adalar'ın olumsuz imaj edinmesine de neden olduğu görülmektedir. [...]" ve yine aynı raporun 3.6.3. numaralı "Motorlu Taşıtlar" başlıklı bölümünde de "[...] Adalar'da, son yıllarda kamu kuruluşlarına ait olanların yanı sıra, başta kamyonlar olmak üzere özel motorlu taşıtların sayısında sürekli olarak artış olduğu görülmektedir. Bu durum, Adalılar arasında büyük tepki doğurmaktadır. [...] Bu tehlikeli gidişe son verilecektir. [...] Adalar'da ancak zorunlu bazı kamu hizmetleri için (ambulans, itfaiye, polis, zabıta gibi) motorlu taşıtlara sınırlı sayıda izin verilecektir. Belediye'ye ait çıkarma gemisiyle Adalar'a getirilebilen motorlu taşıtların yalnızca zorunlu gereksinmeler ve hizmetler dışında Adalar'a girmesi ve ancak hizmetin gerektirdiği zorunlu durumlar dışında çalıştırılmaları etkin bir denetim yapılarak kesinlikle önlenecektir. [...]" denilmesine;
rağmen



Adalar Belediyesi Başkanı adına Teknik Başkan Yardımcısı Resul Can'ın, ADALAR POSTASI'na göndermiş olduğu bu yazı, ilgili kanunun yok sayılmasıyla 'hizmet' adı altındaki 'hezimet'in vesikası olması yanı sıra  alenen suç beyanıdır da aslında!
)O(



_______________________________________________________6

From: SELÇUK ARAL
Subject: Re: Fwd: ADALAR POSTASI-2517: kaptan sülo'ya elveda...
Date: November 25, 2010 2:25:47 PM GMT+02:00
To: Emine Cigdem Tugay



Kinaliada.net, 23.11.2010
Selçuk Aral


http://www.kinaliada.net/index.php?news-1232

Süleyman Kaptan Vefat Etti

Zaraoğlu Yalnız Kaldı

Foto: Selcuk Aral ©

Sevgili Dostlarim!
Biraz evvel Kinaliada’nin sayfasina bir fotograf yüklerken (acil haber olarak) Ada’nin en renkli simalarindan ve demirbasi dostum Süleyman Kaptanin vefat etmis oldugunu ögrenerek sarsiliyorum. Daha bundan bir ay önce (<<<- Almanya’ya hareket etmeden önce) vedalasirken balikci barinaginin kahvesi önünde oturup bir taraftan caylarimizi yudumlarken bana en bilir agizdan Ada’nin kedilerinin kis aylarindaki vaziyetlerini (daha bir sürü Ada problemlerini) anlatiyor. Süleyman Ada’nin yerlisi-yazlikcisi hatta günü-birlikci’sinin, daha dogrusu herkesin tanidigi bir kisi. Motorcu Süleyman diyince tanimayan yok. Cünkü o her hafta Cuma sabahi Maltepe’den Ada’ya yük getiren motorun hem kaptani hem organizatörü. Gecen sene benim esyalarin tamamini Istanbul’dan Ada’ya tasiyan da o. Bu sene Kinaliada cok zor bir badireden geciyor. Bir taraftan Adalar Belediyesinin üzerlerindeki gazabi, diger taraftan Mayis ayinda 4 gencinin kaybi ve uzun zaman bulunamayisi (onlarin herbirisi teker teker baska göz yasi) simdi de Süleymanin ani vefati. Buna ragmen Allah beterinden saklasin diyip Süleyman’a Rahmet dilemekten daha baska bir sey elden gelmiyor. Selcugun selamiyla: Hosca ve dostca kal Süleyman. Selcuk Aral (23 Kasim 2010, Pforzheim – Germany) NOT: Cenaze bugün ögle vakti kalkiyor (Büyük bir ihtimalle Kinaliada Camisinden).

Parayi kazanan benim – Vergisini de ödemek bana düser! 

Sevgili Okurlarim!
Aslinda en son görüsmemize (kendisiyle yaptigim) bir reportaj diyemiyorum cünkü insanin iki dost arasinda yapilan konusmalara bu sözcügü koymasi araya mesafe koymak anlamini alir. Ada’daki en büyük problemlerin basinda nakliyat gelir. Ada icersinde de, disinda da, bir mali/yükü bir yerden, bir yere tasimak (oldukca tuzlu kibar Istanbul Türkcesiyle tam anlamiyla kazIk) büyük bir külfettir. Istanbul’un her tarafina sefer-transfer yapan sirketler, magazalar, satis yerleri, marketler Adalar diyince dur derler. Mali getirip iskelelerden birisine birakip, ondan sonrasina karismazlar. Motor tutmak, tasimak, indirmek-bindirmek hep senin isindir. Gecen sene insaat bitiminde bir sürü esyayi (miyadi doldu diyip dagittiktan sonra) yeni aldigimizda nerdeyse Süleyman’in motorunun yarisini zaptettiydik. Eve gelip her seyi yerli yerine yerlestirince, yataklardan birisinin unutulmus oldugunu farkediyoruz. Önce yolda kayboldugunu zannetsekde faturalari inceleyince hic hesaba katilmadigini farkediyoruz. Yani simdi tek bir yatak (-matratze- silte) icin sil yeni bastan ayni seyleri tekrarla. Gelde simdi küfürü (Türkce) basma. (<<<- Sen sinirlenme abi, ben hallederim) diyor Süleyman. Gercektende bir Cuma sabahi motoru Zaraoglu ile Maltepe’ye geciyoruz. Kinaliada esnafiyla birlikte hep-beraber yatagi kapip dönüyoruz. Bana yük bile tasittirmiyorlar. Motorun ücretini soran bile yok (artik böyle insanlar Ada’larda bile cok az kaldi). Birkac gün sonra her zaman oturdugu yerde (balikci barinagi kahvesinde) Süleyman‘a rasliyorum. Daha borcum nedir? diye sormadan bir banknotu ona uzatiyorum. Önce yüzüme bakiyor sonra parayi alip cebinden cikardigi digerlerinin yanina koyduktan sonra icersinden bir tanesini alip bana geriye veriyor. Bu yeter abi diyor!!! O zaman Süleyman, caylar benden diyorum. Onuda kabul etmiyor. Parayi kazanan benim vergisini de ödemek bana düser diyor. Kahkahayi basiyorum uzun zaman ondan-bundan eskilerden konusuyoruz. Iste böyle bir adamdi Süleyman. Selcuk Aral (23 Kasim 2010, Pforzheim – Germany) Canlarini Calmadan Bir Yere Gitmem! Süleyman’in vefatinin nasil oldugu ögrenmek icin, sabahtan beri benim 80’lik arkadas (Ada’nin en kidemlisi) Mihal’e telefon ediyor, bir türlü evde bulamiyorum. Biraz evvel yakalayinca (oram-buram agrir, belim tutmaz dersin) topal bir bit gibi dokuz yorgan dolasmaktan da vazgecmezsin, nerdeydin, diye soruyorum. Senin haberin yok cenazeden geliyorum (<<<- Mihalis Rum’dur hem de kiliseye ugramadigi Pazar günü de yoktur <<<- Biz Ada’lilar icin Müslüman/Hristiyan/Yahudi vs. farki mevcut degildir) karsi tarafa gecen Süleyman motordan indikten sonra aniden fenalasti düstü, hastahaneye kaldirdilar, kurtarilamadi. Cok üzgünüm, babasi da (<<<- o daha genc vefat etmisti) o da cok sevdigim insanlardi (Benden para bile almazdi) diyor. Ve gecen Cumartesi günü aralarinda gecen bir diyalogu sözlerine ilave ediyor. Mihal’in uzaktan yaklastigini gören Süleyman kendisine takilarak: (Mihal-Mihal önden git de, yolu ac! Sirada bekleyen bir sürü insan var!) diyor. Mihal hic laf altinda kalir mi? Oglum Süleyman, senin canlarini calmadan hic bir yere gitmem diye lafini gedigine koyuveriyor. Hangimizin kalici veya ne zaman gidici oldugunu hicbirimiz bilmiyoruz. Belki de (muhakkak) böylesi cok daha iyi. Mihal bir gün senin icin de birilerine telefon etmek istemiyorum diyerek telefonu kapatiyorum. Oysa Mihalin belki bir gün Selcugun da canlarini calip-calmayacagini kim bilebilir.

Selcuk Aral (23 Kasim 2010, Pforzheim – Germany)

365 days 361° Istanbul by Selcuk Aral © 

* * *

Kinaliada.net, 24.11.2010
Selçuk Aral

http://www.kinaliada.net/index.php?news-1233


Acelen neydi be Süleyman?

Foto: Gültekin Sözen ©

Sevgili Okurlarim!
Eylün ayinin son haftalarinda bir gün, yazilarimi takip eden arkadaslarimdan Nazan Hanim bana bir mail atarak (Burgazadasinda oturan kuzini) Tilbe Saran’nin bir mesajini iletip bu konuda bir-k...ac laf etmemi rica ediyor.

Mesajda söyle yaziyor:
GUNAYDIN, AZ ONCE SABAH EZANI OKUNMAYA BASLADI. BURGAZADA'DA GUN ISIRKEN USUTMEYEN RUZGARLI BIR SABAHTA. 35 DAKIKA ONCE MEHTAP SOKAKDA AC KALAN KOPEKLER BIR KEDIYI DAHA PARCALADI. HER SONBAHARDA ADADAN KOPEK ULUMALARINA DAYANAMAYIP KACIYORUM. IKI KEDIMI ALIP, ONLARCASINI BIRAKARAK…

Bu isi bilse-bilse (en iyi) onlar bilir düsüncesiyle önce Nezihi (Futbol antrenörü ) daha sonra (Burgazdan vapurun gelmesini beklerken) her zamanki gibi (teknesinde olmadigi zamanlar) oturdugu kösesinde, balikci barinaginin etrafinda bir yerde rasladigim Süleymana soruyorum.

Lafa Süleyman (kac seneden beri bu adadasin?) diye girip (52, belki de bu onun kendi yasi?  sormuyorum) cevabini aldiktan sonra kendisine Burgaz Adasindaki olayi anlatip, ne düsündügünü soruyorum.

Bana köpeklerin acliktan kedilere saldirip parcalamalari icin zamanin daha cok erken oldugunu, bunun münferit (istisnai) bir vaka oldugunu söylüyor. Dur bakalim daha kis gelmedi, köpekler acliktan, tepedeki, cali-cirpi, ormani terkedip sahile inip ahali arasina karismadi. Sen onlari gelde, hele bir kisin gör!

Biliyormusun Selcuk? Kinalida tepedeki cöplügün (manastirin arkasi) kaldirilmasi en cok köpekleri etkiledi. Cöpler varken bütün köpekler oradan beslenirlerdi. Simdi kis gelip ac kalinca, o yazin sagda-solda yan gelip yatan, günün nerdeyse tamamini uyumakla geciren hayvanlar canavar kesiliyorlar.

Aslinda köpeklerin cogu kolay kolay yetismis bir kediyle bas edemez, kendini korumak icin kullandiklari pencelerinden, bicak gibi keskin tirnaklarindan cekinip, korkarlar.

Yalniz sokaklarda barinan basi-bos köpekler (bütün kurt cinsinden üremis hayvanlar gibi) sürüler halinde yasayan hayvanlardir. Gözlerine kestirdikleri kedileri, kenarda-kösede yakalayip-kistirdiklari vakit, besi-altisi hücum ederek kendisini müdafaa etmesine imkan birakmazlar.

Üstelik bu hücumu ya gece yarisi, yahutta sabaha karsi, el ayagin cekildigi zamanlarda ve tenha yerlerde yaptiklari icin gören insanlarin müdahele etmelerine imkan da birakmazlar.

Süleyman desene köpekler bu sekilde populasyon’un (tabiyattaki canlilarin, insan-hayvan-bitkilerin devamliligi, ayni yerde, ayni zamanda beraberce yasamalari, sayilarinin ayni kalisi) devamini, kedilerin fareleri yok etmeleri gibi, onlarinda sayilari artan kedileri hedeflediklerini söylüyorsun, diyorum.

Ben söylemedim abi, bunlar senin laflarin diye cevap veriyor.

Cayimdan son bir yudum daha alarak iskeleye yaklasmakta olan vapura dogru kosuyorum. O an aklimin kösesinden bile bu sohbetin üzerinden henüz daha iki ay bile gecmeden Süleyman’in aramizdan ayrilacagi gecmiyor.

Acelen neydi be Süleyman?

Selcuk Aral (24 Kasim 2010, Pforzheim – Germany)

365 days 361° Istanbul by Selcuk Aral ©


_______________________________________________________7

Radikal, 26/11/2010 8:35

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1030305&Date=26.11.2010&CategoryID=77

Yetimhane pazartesi sahibine kavuşuyor



Rum yetimhanesi pazartesi sahibine teslim edilecek. Uluslararası çevre enstitüsü olacak. Dünyanın en görkemli yapılarından biri olacak.

Büyükada’daki Rum yetimhanesi yıllarca süren yargı sürecisinin ardından, pazartesi günü tapudaki ‘malik’ kısmındaki Vakıflar Genel Müdürlüğü ifadesinin silinip yerine ‘Fener Rum Patrikhanesi’ yazılmasıyla resmen Patrikhane’nin olacak.

Yetimhanenin Vakfılar Genel Müdürlüğü’ne geçirilmesiyle ilgili davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’yi haksız bulmasıyla iade sürecine girilmişti. Büyükada Sulh Hukuk Mahkemesi’nde ‘iade-i muhakeme’ davası açılmış, Dışişleri de AİHM kararı uyarınca yetimhanenin patrikhaneye iade edilmesi gerektiği görüşünü bildirmişti. Dava Patrikhane lehine sonuçlandı.

Fener Rum Patrikhanesi’nin avukatı Kezban Hatemi, davanın lehe sonuçlandığını ve pazartesi günü de sürecin tamamlanacağını belirtti. Hatemi, şu bilgileri verdi:
“Yalnızca tapu işlemi yapılacak. Zaten yetimhane fiilen cemaatin elinde. Hiçbir zaman karşı taraf ‘el koyma’ yapmadı. Tapusu da zaten bizdeydi. Sadece ‘malik’ kısmında Vakıflar Genel Müdürlüğü yazılmıştı. Şimdi maliki Patrikhane olacak. Eskiden zaten öyleydi. Bu da patrikanenin ezelden ebede tüzelkişiliği olduğunu gösteriyor.

AİHM, ‘Patrikanenin üzerindeki bir yeri alamazsınız’ deyince Adalar Sulh Hukuk Mahkemesi, geçen hafta sonuçlanan iade-i muhakeme davasıyla bunu onayladı. Pazartesi günü gidip mahkeme kararını tapuya işleteceğiz. Bina harap vaziyette. Tarihi kültürel mirasımızı mahvetttik. Hemen restore edilemez. Çok büyük fona ihtiyaç var.”

Patrik’le uzlaşıldı
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, yetimhanede uluslararası çevre enstitüsü kurulması için Patrik’le anlaşıldığını açıklarken, şu bilgileri vermişti: “Bütün dünyadaki çevre konusunda araştırma yapan üst düzey akademisyenlerin çalışma yapabileceği bir yapı haline dönüşecek. Dünyanın en görkemli yapılarından biri haline gelecek.”

Avrupa’nın en büyük ahşap binası
Avrupa’nın en büyük ahşap binası sayılan beş katlı yetimhane, 1898’de Fransızlar tarafından 206 odalı lüks bir otel ve casino (Büyükada Sarayı) olarak inşa edildi. Bina ve arsa 1902’de padişah tezkeresiyle Rum Patrikhanesi’ne satıldı. Yedikule’deki Balıklı Rum Hastanesi’nde bulunan Rum yetimhanesi Büyükada’daki bu binaya taşındı. I. Dünya Savaşı sırasında Rum göçmenler barındı. 1963’te yangın nedeniyle boşaltılan binayla ilgili hukuki süreç 1997’de başladı.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, Rum Erkek ve Kız Yetimhanesi Vakfı’nı hayır hizmeti bulunmadığı gerekçesiyle mazbut vakıflar arasına aldı ve tapu davası açtı. Sekiz yıllık yargı süreci sonunda Vakıflar Genel Müdürlüğü binayı aldı. Patrikhane bu karardan sonra AİHM’ye başvurdu. AİHM 2008’deki kararında Türkiye’nin haksız olduğuna hükmederek, 20 bin euro tazminat ödemesine karar verdi. AİHM’nin bu kararı üzerine yetimhanenin geri evrilmesi süreci başladı.


_______________________________________________________8


ntvmsnbc, 26 Kasım. 2010, 09:32

http://www.ntvmsnbc.com/id/25154124/

Sofuoğlu:Umarız yetimhane emsal olur




Büyükada’daki yetimhanenin Patrikhane’ye teslim edilmesiyle ilgili avukat Cem Sofuoğlu, "Temennimiz bundan sonra benzer uygulamaların ‘ancak, ama, fakat’ ve benzeri gerekçelerin hışmına uğramadan devam etmesi" dedi.

İSTANBUL - Türkiye’de ilk kez azınlıklarla ilgili bir sorun iç hukuk yolları tüketilmeden sonuca kavuşturuldu.

“Yetimhanenin Fener Rum Patrikhanesi adına yeniden tapu siciline kaydettirilmesi haricinde bir alternatif bulunmamaktadır.” Adalet Bakanlığı’nın yazısında yer alan bu ifade, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “Yetimhanenin Patrikhane’ye iadesi” kararının sonuçlanmasını sağladı.

Fener’deki Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin avukatı Cem Murat Sofuoğlu, “Belki kimse farkında değil ama bu müthiş bir şey. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez böyle bir şeye tanık oluyoruz. Ancak hemen ifade etmek isterim ki, siyasi irade olmasa herhangi bir sonuç alınamazdı. Çünkü, bu dava Yargıtay’a giderdi ve oradan da azınlıklar lehine bir şey çıkması maalesef mümkün değildi” dedi.

Avukat Sofuoğlu, pazartesi günü Büyükada’daki Tapu Dairesi’ne gidip 150 liralık bir harç yatıracaklarını ve böylece yetimhanenin tapusunu alacaklarını söyledi.

Daha sonra deniz otobüsü ile Fener’deki Patrikhane’ye gideceklerini belirten Sofuoğlu, burada tapuyu Patrik Bartholomeos’a teslim edeceğini açıkladı.

Sofuoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Bu kararın alınabilmesinde siyasi iradenin ağırlığının büyük rolü var. Dışişleri ve Adalet bakanlıklarının yaptığı yazışmalar bu doğrultuda bir kararın alınmasında son derece etkili oldu. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne attığı imzaya bağlı kalmış ve AİHM’nin aldığı kararı, 3 aylık süre içinde yerine getirmiştir.”

Hürriyet gazetesinin haberine göre kararı yorumlarken, “Türkiye ilk kez AİHM’nin mülkiyetin iadesi ile ilgili vermiş olduğu bir kararı, iç hukuk yollarından geçirerek uygulamıştır” diyen avukat Cem Murat Sofuoğlu, “Yanlış bilmiyorsam bu durum Avrupa Konseyi bünyesinde de ilk defa olan bir şeydir. Söz konusu kararın alınmasında iki önemli bakanlığın görüşünün ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kararının etkisinin olduğu tartışmasızdır. Temennimiz bundan sonra benzer uygulamaların ‘ancak, ama, fakat’ ve benzeri gerekçelerin hışmına uğramadan devam etmesi ve mahkemelerimizin de bu kararı örnek almasıdır” diyerek sözlerini bitirdi.

Patrikhane’nin diğer avukatı Kezban Hatemi, yetimhanenin mülk hanesi altında zaten “Patrikhane” yazdığını, Patrikhane’nin elinde başka mülkler de olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Patrikhane’nin tüzel kişiliğinin olmadığı iddiası yıllardır derin devletin zihinlerimize yerleştirmeye çalıştığı bir şey. Tüzel kişiliği olmayan bir yerle nasıl yazışırsınız, nasıl resmi muhatap olarak alırsınız? Yetimhanenin iadesi kararı var olan ama görmezlikten gelinen tüzel kişiliğinin bir kez daha tasdiki anlamına gelir.”


_______________________________________________________9

Radikal, 25.11.2010

[...] Geçen hafta İstanbul 1. Amatör Lig 13. Grup’ta mücadele eden Adalarspor’u konuk etmiştik. Gruplarında lider durumda bulunan Yeşil-Siyahlılar’ın kadrosundaki futbolcuların çoğu ‘dışarı’dan geliyordu, idmanlar ve maçları ‘anakara’da yapıyordu. Büyükada halkı ve esnafının ilgisi çok fazlaydı.

Adalarspor’dan bir sezon önce 1. Amatör’e çıkan, bir diğer ada takımı Heybeliadaspor ise tam tersi. Geçen sezon son maçta Tuzla Şifaspor’u yenerek kümede kalmayı başaran Yeşil-Beyazlılar bu sezon 10 maç itibariyle puansız son sıradalar.

1966’da kurulan kulüp 90’lı yıllarda federe oldu. Takımdaki futbolcuların hemen hemen hepsi Heybeliada’da yaşıyor (En son Sancaktepe maçında ilk 11’dekilerin dokuzu ‘yerli’ydi). Takım idmanlarını adadaki toprak sahada yapıyor ancak bu idmanlar çoğunlukla krosla kısıtlı kalıyor, topla idman yapma şansları olmuyor.

Kulübün başkanlığını, takımın aynı zamanda eski bir futbolcusu olan Yiğit Uzunhasan yapıyor. Uzunhasan, maddi sıkıntıların kulübün belini büktüğünü belirterek, “Milli Emlak’a yaklaşık 60 bin TL borcumuz var. Kulübe, adada pek ilgi yok. Ben ve birkaç yöneticinin gayretleriyle takım ayakta kalıyor. Yalnızca Adalar Belediyesi motorumuzu veriyor, Maltepe Belediyesi de otobüs sağlıyor. Bir yemek düzenliyoruz mesela, geliri futbolcuların lisanslarını çıkarmaya anca yetiyor,” diye konuştu.

Eğer sis olursa...
Uzunhasan, 1. Amatör Lig’in kendileri gibi mütevazı bir kulüp için zorlu bir arena olduğuna işaret ederek, “2. Amatör’de üç kez şampiyon olduk, iki kez düştük. Geçen sezon kurtulduk ancak bu sezon da işimiz zor” ifadelerini kullandı. Altyapıya önem verdikleri ve adadaki gençleri takıma kazandırmaya çalıştıklarını söyleyen Uzunhasan, sonuçta amatör futbolun zevk için oynandığını, bu nedenle yollarına Heybeliadalı gençlerle devam etme taraftarı olduklarının altını çizdi.

Ada takımı olmanın sıkıntılarını Heybeliadaspor da yaşıyor elbette. Örneğin bir kez yoğun sis nedeniyle vapur ve motorlar işlemeyince takım maça gidememe tehlikesiyle karşı karşıya kalmış. Sakıncalı olmasına karşın özel bir motor kiralayarak maça yetişmişler.

25 kişilik kadroya sahip Heybeliadaspor’u teknik direktör Mitat Aydoğan çalıştırıyor. [...]



_______________________________________________________10


From: İLKİM ERKAN KARACA
Subject: Fwd: yazim......ilkim KARACA
Date: November 26, 2010 1:40:23 PM GMT+02:00
To: ADALAR POSTASI

Hz. MEVLANA


Hz. MEVLANA diyor ki,

Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan donmadan akmak ne hos
Dünle beraber gitti canlarim
Ne kadar söz varsa düne ait
Simdi yeni seyler söylemek lazim...

Ve bu degerli sözleri, hocam Ruhi SU, bas-bariton sesiyle, ezgileyerek söylüyor.

Bir çogumuz biliriz ki, Ask' in, Hz. Insan için sebebi ve önemi ne kadar önemli ve degerlidir. Bagli oldugum tüm güzellikler gibi Hz. MEVLANA CELALEDDIN RUMI' ye de bagliyimdir. Çok sevdigim bestecilerden Mesut CEMIL ve Sadettin HEPER' in arastirmalarindan okuduguma göre, Hz. MEVLANA bir musikisinas degilmis fakat çok müzikal bir insanmis. Rebab çaldigi söylentileri ise gerçek degilmis. Ancak, Hz. MEVLANA'nin hem siirleri hem hayatinin bir çok olaylari, ritmlere ve seslere karsi derin ilgi ve yakinligini açikca gösterirmis. Öyle ki, kendisinin sonsuzluga göçmesinden sonra, bütün insanliga biraktigi ASK MIRASI'nin hazinelerine, musiki ve raks, birinci planda önemli ve ayrilmaz unsurlar olarak, rahatça eklenebilmistir. Hz.MEVLANA'nin oglu Sultan VELED, Mevleviligi bir tarikat halinde kurarken, Mevlevi Ayini' ne Sema ile beraber musikiyi de getirmis, musikili Mevlevi Ayinleri böylece dogmustur. Bestecileri bilinmeyen, pençgah, dügah ve hüseyni makamlarindaki üç ayin'e, 15. ve 16. yüzyillarda rastlanmistir. Bestecileri bilinen ilk ayinler ise, 17. yüzyildan itibaren baslamistir ve bunlarin ilki, bayati makaminda, Dervis Köçek Mustafa Dede'nin besteledigi ayindir.

1963 yilinda Konya MEVLANA IHTIFALI (SEB-I ARUS=DÜGÜN GECESI ) için hazirlanan saba makamindaki Hamami Zade Dervis Ismail Dede Efendi' nin ayini, Hafiz Kani KARACA tarafindan okunmustur. Bu ayin'in ses kaydi, dünyadaki bütün aydin, barissever ve müziksever insanlar için, ilk defa olarak Melodi Plaklari tarafindan yapilmistir. Yayinlanan Long Play' de Neyleri üfleyenler Ulvi ERGUNER, Niyazi SAYIN, Akagündüz KUTBAY'dir. Kemençe çalan Cüneyt ORHON'dur. Viyolensel çalan Mesut CEMIL'dir. Kudüm çalan Sadettin HEPER' dir.  Nazim Hikmet RAN' in, Mevlevi olan dedesi Mehmet Nazim Pasa'nin yazdigi Mevlevi siirlerinden etkilenerek, 1917 ya da 1918 yillarinda MEVLANA için bir siir yazdigini okumustum.


Sararken alnimi yoklugun taci

Gönülden silindi neseyle aci
Kalbe muhabbette buldum ilaci 

Ben de müridinim iste MEVLANA

Ebede set çeken zulmeti deldim

Aski içten duydum arsa yükseldim
Kalpten temizlendim huzura geldim

Ben de müridinim iste MEVLANA...


Nazim Hikmet RAN, çocukluk anilarindan bahsederken, dedesi ve diger Mevlevilerle beraber, duanin ritmiyle ve cosku içinde, yorgunluktan kesilinceye kadar, gece açik gökyüzü altinda, gözleri yildizlara uzanarak, döner, dönermis... bir keresinde yere yigilip kaldigi an için, '' yüregimi ilk kez o zaman tanidim belki de yorulan ben degildim, oydu.'' diyor sair. Ve sonraki yillarda yazdigi bir siirinde söyle söylüyor,

Sonra su on yildan bu yana


benim fakir milletime ikram edebildigim

Bir tek elmam var elimde doktor


bir kirmizi elma: kalbim.


Ve sonraki yillarda 1949 da yazdigi TAHIR' LE ZÜHRE MESELESI baslikli siirinde söyle söylüyor,

Tahir olmak da ayip degil Zühre olmak da

hatta sevda yüzünden ölmek de ayip degil
bütün is Tahir'le Zühre olabilmekte

yani yürekte.

Seversin dünyayi dolu dizgin

ama o bunun farkinda degildir
ayrilmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrilacak

Yani SEN ELMA'YI SEVIYORSUN DIYE, 


ELMANIN DA SENI SEVMESI SART MI?

Yani Tahir' i Zühre sevmeseydi artik

yahut hiç sevmeseydi

Tahir ne kaybederdi Tahir'liginden?

Tahir olmak da ayip degil Zühre olmak da


hatta sevda yüzünden ölmek de ayip degil.


Yasamis ve yasayacak tüm asiklara, siirlerin ipincecik güzelligiyle, ask ile, selam olsun... Selam olsun tüm güzelliklere, tüm güzel Hz. Insan'lara, selam size Hz. SEMS ve Hz. MEVLANA, size sizin ögrettiginiz cümleyle merhaba demek istersem eger, ''Gece içindeler ama sabah gibiler'' demek isterim, ''GEL'' çagrinizi ''HIÇ'' unutmayarak...