19 Ağustos 2010 Perşembe

ADALAR POSTASI-2486: bırakın adalar ve istanbul'u, ben marmara denizi'nin hiçbir yerinde yüzmem, kimseye de tavsiye etmem...


* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

20 Temmuz 1903 Pazartesi günlü Malumat ve Servet gazetelerinin imtiyaz sahibi Tahir Bey'in Heybeliada'da inşa ettiği otel ile bahçesinin bedeli tesviye olunmak üzere Hükümet-i Seniyye namına istimlaki gerekli olduğundan bu konuda lâzım olan muamelenin icrasının Maliye Nezareti ve Şehremaneti'ne tebliğine dair...

* * *

ADALAR'da BİR GÜN:


Fotoğraf: Mehmet Selim Tugay, Leylekler giderken, 19 Ağustos 2010.

* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

19 Ağustos 2010 Perşembe
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Az bulutlu
23/33ºC
% 62-94 nem
Yıldız, K 18km/sa
Gündoğuşu 06:17... Günbatışı 19:57...

* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca

* * *

Cicely Mary Barker, The Thrift Campion Fairy.

* * *

1- Adalar Platformu adına Hayati Önel: "Önümüzdeki haftalarda Büyükada'da Kaldırım Vergisi/KATKI PAYI hususunda bir avukat arkadaşımız tarafından bilgilendirme toplantısı yapılacaktır. Toplantıya katılım ücretsizdir. Bilgilendirme toplantısına katılmak isteyenlerin..."

2- Bülent Mısırlıoğlu: "Zannediyorum Büyükada'da en çok konuşulan konu Belediye'nin başlattığı 'Yol Harcamaları Katılım Payı' uygulamasındaki belirsizlik ve halkımızın şüphe içinde olduğudur..."

3- Ali Şenalp: "Sevgili Selçuk Aral, çektiğin harika fotoğrafı ve bizi sarmalayıp hemencik seninle 'kırk yıllık' dost yapıveren uslubunla yazdığın o fotoğrafın çekim öyküsünü..."

4- Yüksel Özcan: "HaberTürk haberi http://www.haberturk.com/yasam/haber/543187-buyukadada-yangin külliyen düzmece! Belediye nerde orman yangını nerde? Bu kadarı da pes doğrusu!..."

5- Alkan Soyak: "Depresyon, Heybeliada ve 'Büyüklere Bir Masal'..."

6- Nesrin Aksu: "Tuz Festivali'nin şeker kızı Heybeliadalı Neval..."

7- Selçuk Aral: "Ada Vapurunda Kanlıca Yoğurdu..."

8- Oya İslimyeli: "Sizlerle bu kez Can Dündar'ın eski sayılabilecek ama çok sevdiğim, sıcak ve anlamlı bulduğum bir yazısını paylaşmak istedim... 'Sizin hiç bir Adanız oldu mu?'..."

9- Nazım Alpman: "Büyükada İskelesi’ndeki yelken formundaki plakalara asılı fotoğraflardan oluşan sergide Adaların özel ve güzel tarihi tam gün ve gece boyunca izleyicilerine pek çok şey anlatıyor..."

10- Adalar'da artık rahatça yüzebilirsiniz...

11- Balçiçek Pamir: "İçiniz sıkıldı değil mi? Dayanamayıp Yaramancı'ya sordum. Peki her gün 'mavi bayrak' konulan sahilleri açıklıyorlar. İstanbul'dan ve Adalar'dan denize girilmesinde bir sakınca olmadığını söylüyorlar. Ne dersiniz?..."

12- Tezcan Yaramancı: "Bırakın Adalar ve İstanbul'u, ben Marmara Denizi'nin hiçbir yerinde yüzmem. Kimseye de tavsiye etmem..."

13- Tilda Levi: "Son zamanlarda Ada’da sessiz sedasız bir gelişme yaşandı. Yaz başında gayet güzel servis veren, en sıcaklarda bile püfür püfür esen Turing İskele Cafe kapatıldı. Anladığım kadarıyla..."

14- Naci Görür: "Adalar ve Beyoğlu’nda hasar tespit taramasına dahi başlanmadı..."

15- Kerrar Esat Atalay: "Ben o sene yaz tatilimi Büyükada’da Kâzım Şinasi’nin şimdiki evinin bulunduğu yerdeki -yanan- evde geçiriyordum. Bir sabah balık avına çıkmıştım. Saat bire doğru eve döndüm..."

16- Buket Uzuner: "Büyükada’da Fıstık Ahmet’in Prinkipo’su meselâ..."

)O(



_______________________________________________________1

From: ADALAR PLATFORMU
Subject: 'KALDIRIM VERGİSİ' KATKI PAYI HAKKINDA HUKUKİ BİLGİLENDİRME
Date: August 18, 2010 9:42:43 AM GMT+03:00
To: To: adalar.postasi@gmail.com


ADALILAR'IN
'KALDIRIM VERGİSİ' KATKI PAYI HAKKINDA
HUKUKİ BİLGİLENDİRİLMESİ



Değerli Adalılar,
Önümüzdeki haftalarda Büyükada'da Kaldırım Vergisi/KATKI PAYI hususunda bir avukat arkadaşımız tarafından bilgilendirme toplantısı yapılacaktır. Toplantıya katılım ücretsizdir. Bilgilendirme toplantısına katılmak isteyenlerin ADALAR POSTASI'na (adalar.postasi@gmail.com) isim-soy isim ve cep telefon numaralarını elektronik postayla iletmeleri rica olunur.

ADALAR PLATFORMU adına
Hayati Önel

Toplantıya katılmak isteyenler: Okan Aydın, Osman Bozkurt, Fatma Bozkurt, İpek Bozkurt...


_______________________________________________________2

From: BÜLENT MISIRLIOĞLU
Subject: Kaldırım Parası hk.
Date: August 19, 2010 2:15:01 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Zannediyorum Büyükada'da en çok konuşulan konu Belediye'nin başlattığı 'Yol Harcamaları Katılım Payı' uygulamasındaki belirsizlik ve halkımızın şüphe içinde olduğudur.

Bu konuda kamuoyu adına Adalar Belediye Meclisi'nde defalarca soru önergesi vermeme rağmen tatmin edici bir cevap alamamış
bulunmaktayım. Maalesef Belediye yönetiminin bu konudaki ilgisizliği ve duyarsızlığı devam etmekte, 'Harcamalara Katılım Payı' ihbarnameleri gönderilmektedir.

BU KONUDA İSTEYENLERİN EKTE GÖNDERDİĞİM İTİRAZ DİLEKÇESİNİ BELEDİYEMİZE VERMELERİ VE KONU HAKKINDA BİLGİ SAHİBİ OLMALARI SAĞLANIR DİYE DÜŞÜNÜYORUM.

Bülent MISIRLIOĞLU
Bağımsız Meclis Üyesi


* * *

ADALAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI’na,


Konu: Harcama Katılım Payı ihbarnamesi

Tarafıma tebliğ edilen …./.…/ 2010 düzenleme tarihli Harcamalara Katılma Payları İhbarnamesi ile …………………………………Sokak için ……... yılında yapıldığı bildirilen bordür ve kaldırım yapım işi harcamaları karşılığı, aynı sokak üzerinde bulunan …….ADA, …….PAFTA, ……PARSEL sayılı gayrimenkulüm için ……………...TL katılım payı talep edilmekte ve 2010 yılından başlamak üzere 4 taksit olarak ya da peşin ödemelerde %25 indirimle ödeme yapabileceğim bildirilmektedir.

Yapılan bu tarhiyatın nedeni 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 86–94 maddelerine dayandırılmış ise de Belediyeniz tarafından uygulamaya konulan bu işlemde birden fazla hususta, ilgili kanun maddelerine aykırılıklar mevcuttur.

Şöyle ki;
2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun,
a) Yol harcamalarına katılma payı ile ilgili 86 ıncı
…..
d) Payların hesaplanması ile ilgili 89 uncu
e) Payların tahakkuk şekli ile 90 ıncı
f) Tahakkuk zamanı ile ilgili 91 inci
g) Payların ilanı ile ilgili 92 inci debora
h) Tahsil şekli ile ilgili 93 üncü maddelerinde yer alan hükümler çerçevesinde Belediye tarafından yapılan uygulama neticesinde;
(Mad.86) kapsamında yapılan bordür ve tretuvar hizmetinin sunulması sonrasında bu hizmetten istifade eden gayrimenkul sahiplerinde harcamalara katılım payı alınmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
(Mad.89) kapsamında “hesaplanan gider tutarından, özel devlet yardımları,karşılıksız fon tahsisleri ve bu iş için yapılan bağış ve yardımlar ile istimlak bedelleri düşüldükten sonra kalan miktarın tamamı hizmetten istifade eden mükellefler adına Belediye Encümeninin kararını müteakiben tahakkuk ettirilir.” hükmüne uyulup uyulmadığı net değildir.Çünkü ne Belediye tarafından nede Encümen kararlarında bu harcama tutarları net olarak belli değildir. Harcama miktarı ve içeriği kamuoyuna açıklanmamıştır..
(Mad.90) kapsamında “Yol harcamalarına katılma payı yapılan toplam harcamanın ilgili gayrimenkul sahipleri arasında vergi değeri toplamına oranlanması ile bulunur.İki veya daha fazla yol kenarında bulunan gayrimenkul için asıl cepheden tam, diğer yollardan yarım olarak pay tahakkuk ettirilir.” hükmüne uyulmuş olduğu net değildir. Çünkü bu mukayeseyi yapabilme imkanı verecek 92 mad. sayılan Tahakkuk Cetvelleri İlan edilip, kamuoyuna duyurulmamıştır.
(Mad.91) kapsamında yapılan hizmetin sunulmasından sonra katılım payı uygulaması yapılır hükmüne uyulmuştur.
(Mad 92) kapsamında “ilgili maddelerdeki esaslara göre hesaplanan katılma paylarına ait tahakkuk cetvelleri bir ay süre ile Belediye İlan tahtasına ve varsa belediye ses yayın aracı ile ilan edilir.
Tahakkuk cetvellerinde mükelleflerin adı ve soyadı, adresi, payın mahiyeti ile isabet eden katılma payı miktarı belirtilir.
Tahakkuk cetvelleri mahalle, cadde ve sokak itibariyle ayrı ayrı düzenlenir.” hükmüne kesinlikle uyulmamıştır. Bu durum İdari yargı nezdinde emsal kararlara dayanak olmuş, çok önemli bir eksiklik olarak ortaya çıkmaktadır.


(Mad. 93) kapsamında “(Değişik 1. fıkra: 04.12.1985–3239 s. Yasa, m.123) Harcamalara katılma payları belediyelerce veya bunlara bağlı müesseselerce, 92`inci maddeye göre payların ilan ve tebliğ edildiği yılı takip eden yıldan itibaren iki yılda ve dört eşit taksitte, peşin ödemelerde tahakkuk tarihinden itibaren bir ay içinde tahsil olunur.” hükmüne de uyum bulunmamaktadır. Tebliğ edilen ihbarnamelerde bu durum açık olarak belirtilmediği gibi ödeme taksitlerinin 2010 yılından başladığı bildirilmiştir.

Bu sebeplerle oluşan belirsizlik ve şüphelerin ortadan kaldırılması için Adalar Belediyesinin yol harcamalarına katılım payı alınması gerektiren bordür ve tretuvar yapım işi için toplam NE KADAR HARCAMA YAPILDIĞI ve katılım payı uygulaması sonucu elde edilecek TOPLAM MİKTARI Adalar kamuoyuna açıklaması,
Kanun ve Yönetmelik hükümlerini de dikkate alarak ödemede bulunacak vatandaşları bilgilendirmesi gerekmektedir.

Yukarıda sayılan açıklamalar çerçevesinde;
1-) Adalar genelinde yol harcamalarına konu olan hizmetin Toplam Harcama Bedelinin ve bu bedeli oluşturan kalemlerin ve Harcama bedelinin Bayındırlık Bakanlığı ve İller Bankası tarafından yayınlanan maliyet bedelleri ile mukayesesinin yapılıp yapılmadığının,
2-) İhbarname ile bildirilen katılım payı tutarının tutarın ilk ödeme taksidinin ne zaman başlayacağının tarafıma bildirilmesini,
3-) Gayrimenkulümün bulunduğu…………………………………. sokağına ait (mad 92) İlan edilmesi gereken ancak edilmemiş olan Tahakkuk Cetvelinin bir örneğinin tarafıma verilmesini,
Arz ederim ….../…./2010



Adres:


_______________________________________________________3

From: ALİ ŞENALP
Subject: Re: ADALAR POSTASI-2485: ister inan... ister inanma...
Date: August 19, 2010 12:09:03 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com


Sevgili Selçuk Aral,

Çektiğin harika fotoğrafı ve bizi sarmalayıp hemencik seninle 'kırk yıllık' dost yapıveren uslubunla yazdığın o fotoğrafın çekim öyküsünü Postamızda yazdığın için teşekkürler...

Ali Şenalp (fotoğraf çekmeye çalışan Adalı...)


_______________________________________________________4

From: YÜKSEL ÖZCAN
Subject: RE: ADALAR POSTASI-2485: ister inan... ister inanma...
Date: August 18, 2010 10:23:40 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com


HaberTürk haberi http://www.haberturk.com/yasam/haber/543187-buyukadada-yangin külliyen düzmece!

Belediye nerde orman yangını nerde?

Bu kadarı da pes doğrusu!

Herhalde belediyeci vermiş bu bilgileri.

Bugün gidip fotografladım.

İşte yanan alan.

Ölçtüm. 500 m2.

Çoğu taşlık laden çalı ve ot.

10 metre genişlikte 50 metre uzunlukta.

Hıntıryan Köşkü (Perili Köşk'ün Sedefadası'na bakan yamacında.

Fotoğraflar da ekte...










_______________________________________________________5

From: ALKAN SOYAK
Subject: Depresyon, Heybeliada ve 'Büyüklere Bir Masal'
Date: August 19, 2010 9:48:07 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Ulus Gazetesi, 16.8.2010
Alkan Soyak

Depresyon, Heybeliada ve 'Büyüklere Bir Masal'


Yaşamaya çalıştığım o tuhaf metropol,
Karmaşa, kargaşa ve gürültü,
Soluduğum isli-puslu hava,
Midemi bulandıran insan ilişkileri,
Maskeler ve gizledikleri çirkin yüzler,
‘Pür’ ve ‘kirlenmemiş’ olana sonsuz özlem,
Ve nihayet beklenen son: Yine, “yeni bir depresyon!”

Birçok kez sorgulamışımdır kendimi, tüm bunlardan kaçmak, uzaklaşmak mümkün müdür diye? Kaçmak, her şeyi arkada bırakarak, hatta dönüp bakmadan arkana, uzaklara, kendini kaybedecek (belki de bulabilecek!) kadar çok uzaklara, yeni insanlar, mekânlar ve zamanlar aramak üzere kaçmak, hep aklımın bir kenarında.

Böylesi bunalım ve çaresizlik içinde kıvrandığım günlerden birinde, sanırım ılık bir nisan sabahında Adalar’a gitme telaşı içinde bulmuştum kendimi. Adalar iskelesine gelip de, iskelenin hemen girişinde kurulan stanttaki kitapları gördüğümde ise yanıma herhangi bir kitap almaksızın, apar topar yola düştüğümün farkına geç de olsa varmıştım.

Aslında O’nun dünyasına biraz geç de olsa ilk ciddi adımım, kısa yolculuğumda ‘günün anlam ve önemine binaen’ okumak üzere o stanttan satın almayı tercih ettiğim kitabıyla oldu. Tam da bir masala ihtiyacımın olduğu bir dönemde, hem de Ada yolculuğu yaparken, artık elimde okuyacağım bir kitap vardı: ‘Heybeliada’da Tanrı ve Adam, Büyüklere Bir Masal’
“Dünyada ‘yaşam düzeni’ olarak bunca yalan, hoyratlık, bencillik... bunca ikiyüzlülük ve çifte standart... aşağılık ve de soytarılık... karanlıklar varken; tüm bunları kabul edecek herhangi bir tanrının varlığını düşünemiyorum” diyordu daha ilk sayfasında en keskin üslubuyla ‘Kriton Dinçmen’.

Belli ki bu ilk cümle, “Büyüklere Bir Masal”ın, bireyin kendisinin ve onun üzerinden insanoğlunun var oluşunu sorgulayan nefis bir manifestoya dönüşeceğinin habercisiydi. Bu sorgulamanın ise ‘kaçınılmaz son’da yapılıyor olması, belirli bir yaşa gelmiş, kendini sürekli olarak sorgulamayı ve acıtmayı ‘yaşam düsturu’ edinmiş benim gibi birisi için çok daha anlamlı ve etkiliydi. İşte ‘kaçınılmaz son’da yaşanan o hazin sorgulamadan özet bir kaç pasaj, beni derinden etkileyen:

“…Uzun bir sessizlikten sonra ‘Büyük Sedir Ağacı’ndan beklenen ilk soru geldi…
—Sana bahşettiğim ve Yaşam denen o olağanüstü macerayı nasıl geçirdin?
Adam rahatladı... Yüceliğinizi her tarafa dua ve nağmelerle yaydım… ve Sen’den sonra tek değerli varlığım olan ailem ile kendi toplumumu diğerlerinden... yani düşmanlarımızdan yaşamım pahasına korudum! Bana hak olarak verdiğiniz kadından başkasına değil elim, gözüm dahi değmedi… Ve de benimkilerin, toplumumun refahı ve huzuru için de savaştım... yaktım, yıktım, öldürdüm… hatta gerektiğinde kahramanca çarpışarak öldüm... O hak olan bir savaştı.

***
—Peki ...ya ötekiler...ya diğerleri..senin düşman olarak tanımladıkların? Onların da seni ‘öteki’, ‘diğeri’, ‘düşman’ olarak kabul ettiklerini, sana senin kendilerine bakmakta olduğun aynı gözle baktıklarını... Onların da kendi savaşlarını ‘hak’ olarak gördüklerini düşünemiyor musun?”

***
“—Sana bir şey daha soracağım; sana verilmiş olan yaşamın ta kendisi olan en önemli armağanı, erkeklik tohumunu ne yaptın? Onu haz ve yaratıcılık arzusuyla dolu hangi dişiye aktardın? Onu yaratılmış olmanın ve yaratıcılığın temel öğesi olan, sevgi-aşk-sevişme-yaratma dörtgenine harcadın mı? Yoksa o tanrısal hazzı üstünden geçen mermilerden korunmak ve de karşındaki Sen’i yok etmek için fırsat kolladığın o pis fare lağımlarında miskincesine kendinle okşanarak çamurlara mı boşalttın? Dişinin o çıldırtan kokusunu hiç yaşadın mı? Sevişme denilen o gerçek kutsal törenin ardından, sevilenin çıplak karnına başını dayayıp hiç uykuya daldın mı? Ve…biraz sonra uyandığında Tanrı ile tekleşme duygusunu hiç yaşadın mı?...”
“Adam susuyordu. Ağzında bir şeyler geveliyor, ama oradan söz çıkmıyordu.”
“Sen ve ben aynıdır sevdiklerimiz, aynıdır korkularımız, aynıdır beklentilerimiz. Öyle ise, neden sevmeyiz birbirimizi?” diye soruyor Dinçmen. Böylelikle, içinde yaşadığımız dünyada ve ülkede yapay kutuplaşmalar yaratarak, bunlardan beslenen iktidar odaklarının yarattığı tüm çatışma ve savaşlar bir tarafa, dünyadaki yegâne ‘kutsal savaşın’ insanın ‘insan olma’ yolunda kendisi ile vereceği savaş olduğuna vurguda bulunarak, geleceğin barışçıl toplumlarının ipuçlarını da bize sunuyor kitabında aslında.

Heybeliada’dan dönerken akşam kızıllığında, belirgin bir çözülme olmuştu “kaçmak”la ilgili fikirlerimde: Ne kadar hızlı ve uzağa kaçmaya çalışırsan çalış, sonuçta ‘sensin’ taşıdığın oralara; alt edememişsen kendini ve kazanamamışsan o ‘tek kutsal savaşı’, ‘sen’ aynı ‘sen’, zaman aynı zaman, mekân farklı olmuş ne gam!

Dinçmen’in “Benzersiz Mevlana” başlığı altında Türkçeleştirdiği ‘Panayotopulos’un eserinde ise sevgi adına bu ‘kutsal savaş’, sevginin ta kendisi olan Tanrı’nın, Mevlana’nın aklına ve ruhuna hitap etmesiyle bakın nasıl ifade ediliyordu:

“...Sevgi ile, ölümü sevecek kadar cesaretin en uç noktasına; nefret ettiğin her şeyi sevecek kadar aşağılanmanın en alt sonuna inebilirsen.... yani, insan olma tayfının birbirine karşıt her iki ucuna-ikisi de aynı anlama gelir- erişebilirsen, zaten başka hiçbir şeye ihtiyacın olmaz. O zaman sen, doymaz açlığının ve de dinmez susuzluğunun içinde kaftanın ve de tacın ta kendisi; sonsuz çirkinliğin içinde benzersiz güzelliğin ta kendisi; kaybolmuş dünyaların içinde var oluşun ta kendisisin. Dünyaları yeniden doldurursun...”

Son olarak Dinçmen’in yazdıklarından feyiz alıp, insan olma yolunda mücadeleye niyetli olanlara, yazarın “Hüzünlü İntermezzo” ve “Benimle Son Defa Dans Eder misiniz?” başlıklı kitaplarını da önermek isterim.

Her bireyin kendi kutsal savaşını verip, kazandığı, sevginin ve sevgilinin yüceltildiği; savaşların olmadığı bir dünya dileğiyle…

alkan.soyak@gmail.com
http://alkansoyak-ulusgazetesi-yazilari.blogspot.com
www.alkansoyak.org


_______________________________________________________6

From: NESRİN AKSU
Subject: adalardan bir haber
Date: August 19, 2010 11:46:51 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Merhaba,
Heybeliada'da yaşayan engelli Neval'in başarıalrı devam ediyor...
Link ekte, değerlendirirseniz sevinrim...


* * *

http://www.nevalkulturmerkezi.com/index.php/2010/08/tuz-festivalinin-seker-kizi

Tuz festivalinin şeker kızı


Engelli puzzle sanatçısı Neval Dinç geçtiğimiz hafta Ankara’nın şirin ilçesi Şereflikoçhisar’da düzenlenen Tuzgölü Festivali’nin özel konuğu oldu.

Görenlerde hayranlık duygusu uyandıran puzzlelarını, festivalde bu kez Şereflikoçhisarlılarla paylaşan, konser ve eğlence için alanı dolduran binlerce kişiye hayatın belki de hiç aklımıza gelmeyen yönlerini tanıtan Neval Dinç standına birkaç dakika uğrayanlarda dahi ömür boyu unutulmayacak izler bıraktı.


Şereflikoçhisar Belediye Başkanı Hakverdi Altuğ’un yakından ilgilendiği Neval “Buraya gelmiş olmaktan çok mutluyum. Bizi davet eden sayın belediye başkanımıza ve Şereflikoçhisarlılar Derneği Başkanı sayın Fatih Koçak’a çok teşekkürler ediyorum,” dedi. Neval’e ilgi gösterenler arasında festival katışım davetini de yapan Nezahat Göçmen’in gösterdiği yakınlıksa bambaşkaydı.

[ TürkHaberler, 5.8.2010, http://www.turkhaberler.net/newsDetail.php?NewsID=210362 ]


_______________________________________________________7

From: SELÇUK ARAL
Subject: Ada Vapurunda Kanlica Yogurdu
Date: August 19, 2010 2:09:40 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


http://www.kinaliada.net/index.php?news-1091


Ada Vapurunda Kanlica Yogurdu

Foto: Hungry Canuck ©

Kanlica yogurdunun en büyük özelligi üzerine pudra (<<<- Hacibekir Lokumlarindan tanidigimiz o ilahi tad) sekeri serpilerek tatlandirilmasiydi. Ne kadar konulursa o derece tatlanacagi icin cocuklari (<<<- ne olursun abi, bir kasik daha koy) diye yalvarttiran, tatlilikta sinir tanimayan nesne.

Foto: Hungry Canuck ©

Aslinda biz cocuklara vapurlarda gelip giderken (<<<- Denizcilik Bankasi’nin hicbir seferinde buradaki kadar kazik atilmazdi) gördüklerimizden (<<<- ondan bundan <<<- cikolata, kasarli sandovic, cips, coca cola vs.) istemek evvelden tembihlenerek (<<<- kesinlikle) yasak edilmis olmasina ragmen, herseyi unutur, anne-baba‘miza (<<<- hele anneanne veya dede ordaysa) yalvarmaya (<<<- duygu sömürüsü <<<- fayda etmezse terör yapmaya) baslardik. Kanlica Yogurdu, Ada Vapurunun olmazsa-olmaziydi.

Her ne kadar o zamanlarda daha cok sinemalarda satisa sunulan dondurmalarla (<<<- eskimo veya frigo) rekabet yapilmaya calisilmissa da basarili olunulamamisti. Lakin günümüzde piyasaya cikan hazir dondurmalarla (<<<- bilhassa Magnum ve benzerleri) birlikte (<<<- vapur tarifeleri biz eskilerin rüyalarinda bile göremeyecekleri kadar human olunca) vapurlardaki Kanlica satisi oldukca azalip moda’dan düsmeye basladi. Son senelerde yavas-yavas gene canlanmaya basladigina sahit oluyorum.

Yememis olan herkese (<<<- olmasi mümkün degil ya) tatmasini tavsiye ederim. Bol pudra sekeri karistirilmis Kanlica Yogurdunun yerini hic bir sey tutmaz.

Laf aramizda: Ben’de, benim oglan da onunla büyüdük. Annemin annesi bana, benim annem ona Kanlica Yogurdu ismarlamadan ne Kadiköy’e, ne de Istanbul’a gider ve hatta gelirdi.

Allah agzinizin tadini bozmasin sevgili, Okurlarim!

Hosca ve dostca kalin!

Selcuk Aral (<<<- Per 19. Agustos 2010, Kinaliada)



_______________________________________________________8

From: OYA İSLİMYELİ
Subject: Sizin hiç bir Adanız oldu mu?
Date: August 19, 2010 11:50:06 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Merhaba sevgili Adalılar,
Sizlerle bu kez Can Dündar'ın eski sayılabilecek ama çok sevdiğim,sıcak ve anlamlı bulduğum bir yazısını paylaşmak istedim;


* * *

Sizin hiç bir Adanız oldu mu??


Thomas Cook, bir araştırma gezisi sırasında Atlas Okyanusu'nun bir yerinde; milyonlarca kuşun havada çığlıklarla daireler çizerek uçtuğunu görür.
Kulakları sağır edecek kadar yüksek sesle çığlıklar atan kuşlardan yorulanlar, okyanusun dev dalgalarına atılarak intihar ederler.
Bu olayı yıllar boyunca birçok balıkçı görür, birçok bilim adamı araştırır.
Kuş bilimcileri yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların farklı yönlerden gelerek okyanusta bu noktada birleştiklerini keşfederler; ancak intihar etmelerinin nedenini çözemezler.
Yıllar süren araştırmalar sonucunda bu trajik olayın yaşandığı yerde bir ada olduğunu, kuşların göç yolu üzerinde bulunan bu adanın deprem sonucunda okyanusa gömüldüğünü bulurlar.
İnsanların yokluğunu bile fark edemedikleri ada; kuşlar için göç yollarının vazgeçilmez durağıdır. Kuşlar, binlerce yıllık alışkanlıkla adanın yerini bilmektedirler ve yıpratıcı bir yolculuktan sonra aradıkları adayı bulamayınca yorgunluktan bitkin düşen bedenlerini çığlık çığlığa okyanusun sularına gömmektedirler.
Peki ya siz?
Sizin hiç bir adanız oldu mu? Yaşamın uzun göç yollarında size bir yudum taze soluk verecek,
yolunuza dinç devam etmenizi sağlayacak bir adanız var mı?
Bir gün yerinde bulamazsanız, ille de ulaşmak ve sığınmak için başınızın döndüğü ve dengenizi yitirinceye kadar kanat çırpacağınız bir ada yaratabildiniz mi kendinize?
Sınırsızca her şeyi paylaşabileceğiniz bir dost!
Yola birlikte çıkacak kadar güvendiğiniz bir arkadaş, daima huzur ve mutluluk verecek biri,
ulaşmak için yıllardır uğraş verdiğiniz bir amaç edinebildiniz mi?
Şöyle daha bir yakın bakın çevrenize?
Size gelen, sizin gittiğiniz, sizi bulan, sizin bulduğunuz kaç ada var çevrenizde?
Kaç tane durup nefeslendiğiniz ada yaratmışsınız kendinize?

CAN DÜNDAR


_______________________________________________________9

İnternet Haber, 18.8.2010
Nazım Alpman

http://www.internethaber.com/adanin-rumlari,-yahudileri,-ermenileri-10393y.htm


Adanın Rumları, Yahudileri, Ermenileri

Büyükada İskelesi’ndeki yelken formundaki plakalara asılı fotoğraflardan oluşan sergide Adaların özel ve güzel tarihi tam gün ve gece boyunca izleyicilerine pek çok şey anlatıyor.
Adaların anlı şanlı kahramanları yanında sadece Adalıların tanıyıp bildiği ünsüz ünlülerini de tanımak imkanına sahip olunabiliyor.
Korhan Atay kuratörlüğünde hazırlanan “Adalarda İz Bırakanlar” sergisinde inanılmaz kareler yer alıyor. Mesela birbirine sarılmış iki futbolcu fotoğrafına bakanken bunlardan birinin ünlü Lefter olduğunu hemen anlıyorsunuz. Öteke futbolcu ise bugününü ünlü gazeteci-yazarı Oral Çalışlar!
Lefter Küçükandonyadis futbol yaşamının sonlarına doğru Mersin İdman Yurdu formasıyla top koşturmuştu. Oral ise o yıllarda Tarsus Amerikan Koleji öğrencisi olarak Tarsus İdman Yurdu’nun da as oyuncuları arasındaymış. Bunu Büyükada İskelesi’nde öğrenebiliyorsunuz.
Rusya’da 1917’deki Büyük Ekim Devrimi’nin iki numarası Troçki, Stalin’in iktidara gelmesiyle sürgün olarak Büyükadalı olmuştu. Dört yıl Büyükada’da yaşayan Trokçi’nin en yakın arkadaşı ise balıkçı Haralambos imiş… Birlikte çekilen fotoğrafları iskelede asılı duruyor.
Adalar Müzesi’nin bir etkinliği olarak açılan bu sergi dışında adalar tarihine ilişkin sıkı bir çalışma sürüyor. Aynı zamanda Tarih Vakfı Başkanı olan Halim Bulutoğlu Adalar Müzesi için yürütülen çalışmanın ekseninde yer alıyor. Önceki akşam Büyükada’nın tarihi markalarından biri haline gelen Fıstık Ahmet’in yeri Prinkipo Restoranda eski günlerden kalan bir güzellik sahnelendi.
Türkiye’de popüler müziğin temel taşları arasında kabul edilen Nino Varon konuklarına geçmişten günümüze Türk Pop Müziği üzerinden enfes hikayeler anlattı.
Kendisi de bir Adalı olan Varon’un konuşma parkuru mutlaka Adalardan geçti. Ama herkesin bilmediği pop müziğin özel tarihine ilişkin bilgiler de verdi. Mesela aranjorlük yaptığı yıllarda bir gün Ajda Pekkan’a diyor ki:
-Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe sırf sana benziyor diye merhaba dedim, şarkısını mutlaka sen okumalısın.
Ajda’ın itiraz noktası tamamen rekabet noktasında düğümleniyor:
-O şarkıyı Leman Sam okuyor, ben okumam!
Kendisinin bulup müzik dünyasına armağan ettiği Nilüfer’e de internette gördüğü “Bir adam arıyorum 50 yaşında” adlı dizeleri okuması için ısrar ettiğinde de bu sefer medyatik bir itarazla karşılaşmış:
-Herkes Reha Muhtar’a söylediğimi zanneder!
Nino Varon’un söyleşisi onun sesinden kaydedilmiş şarkılarla devam etti.
Büyükada’da bir gece kalınca kendinizi başka bir ülkede gibi zannedebiliyorsunuz. Yaz aylarıyla birlikte Ada eski yıllarına döner gibi oluyor. Rumlar, Museviler, Ermenilerle birlikte Türkler birada kardeşçe yaşadıkları eski huzur dulu renkli günler sanki geri geliyor.


_______________________________________________________10

Radikal, 18.8.2010

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1014232&CategoryID=77


'Adalar'da artık rahatça yüzebilirsiniz'

Büyükada, Heybeliada, Burgazada ve Kınalıada'da 11 ayrı plaj ve Su Sporları Kulüpleri'nde deniz suyu numuneleri temiz çıktı.

İSTANBUL - Adalar’da denize rahatça girilebileceği açıklandı. 6 Ağustos’ta Adalar sahilinde yapılan analizlerde deniz suyunda yüksek miktarda koli basili bulunduğu belirlenmiş, denize girmek yasaklanmıştı.

Adalar Belediyesi, aynı sahillerin iki hafta sonra yapılan analizlerde temiz çıktığını açıkladı. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nün yaptırdığı mikrobiyolojik analiz sonuçlarına göre, başta Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada Su Sporları Kulüpleri olmak üzere, Büyükada’da Nakibey Plajı, Seferoğlu Tesisleri, Yörükali plajları, Heybeliada’da Sadıkbey Plajı, Kınalıada’da Vapur İskelesi’nin sağ tarafı ve Ülker Restoran önündeki alanlarda, denize girilmesinde bir tehlike bulunmuyor. (Radikal)



Senelerdir defalarca yazdık... Hidrobiyolog M. Levent Artüz'ün ilgili raporlarını sayısız kere sayısız ADALAR POSTASI'nda yayımladık... En nihayetinde daha geçen gün
"adalar'da deniz temiz mi? kirli mi? kim bilir?...
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/08/9-2480.html
"adalar'da denize giren mi girmeyen mi keriz"
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/08/11-2481.html
diye sorup ve dünkü gün de deniz temiz haberlerine "ister inan ister inanma" derkenarını düştük
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/08/18-2485.html
düşmesine de eh ADALAR POSTASI'nın sakalı yok ki, kimseleri inandıramadık haliyle... Müptelası olduğumuz denizi de sevdasını da bir kenara koyup 'mavi bayrak... mavi bayrak' diyerek cup cup deryaya dalanları hayretle seyre daldık... Şimdi buyurun bir de buradan dalın o mavi sulara... İçine ettiğimiz Marmara'nın, Adaları'nda hüzünle deniz bize biz denize mi bakacağız! Yoksa...
)O(



_______________________________________________________11

HaberTürk, 18.8.2010
Balçiçek Pamir

[...]

Marmara Denizi'nde asla yüzmem!

Geçenlerde Deniz Temiz Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan Yaramancı'yla sohbet ediyorduk... Yaramancı deyince aklınıza ekonomi ve siyaset geliyor değil mi? Gelmesin. Bu aralar işi gücü çevre... Özellikle deniz kirliliğiyle savaş için birçok projeye imza atıyor. Sohbet sırasında beni dehşete düşüren ama faydalı bulduğum için sizlerle paylaşmak istediğim bazı bilgiler verdi.

1 - Karadeniz ölü deniz oldu. 17 ülkeden 160 milyon insan tarafından sürekli kirletiliyor. Yaklaşık 26 tür balığın nesli tükendi bile.

2- Marmara Denizi, Karadeniz'den gelen kirli sularla beraber daha da kirlendi. Tam 143 tür balık artık bu denizde yok.

3- İstanbul Boğazı'ndaki petrol kirliliğinin Karadeniz kaynaklı olduğu biliniyor. Karadeniz'i kirleten petrol ürünlerinin yıllık miktarı ise 410 bin tona ulaşıyor. Yılda ortalama 350 milyon ton petrol Akdeniz'de hareket halinde. Erdek-Avşa çevresi, Gemlik ve İzmit körfezlerinin sanayi atıklarıyla, İstanbul ve öteki yerleşim bölgeleri de ek olarak evsel atıklarla aşırı biçimde kirleniyor.

4- İstanbul'da günde 3.9 milyon metreküp atık su toplanıyor. Bunun sadece yüzde 10'u biyolojik olarak arıtılıyor. Yüzde 90'ı yeterince arıtılmadan denize boşaltılıyor. 2008 yılı verilerine göre hâlâ 2 bin 783 belediye, atıksu arıtma tesisi hizmetinden yoksun. Denize kıyısı olan 28 ilde toplam 1257 belediyenin 399'unda kanalizasyon şebekesi dahi yok. 1257 belediyenin toplanan yıllık 2 milyar metreküp atık suyunun 537 milyon metreküpü arıtılmadan sulara karışıyor.



İçiniz sıkıldı değil mi? Dayanamayıp Yaramancı'ya sordum. Peki her gün "mavi bayrak" konulan sahilleri açıklıyorlar. İstanbul'dan ve Adalar'dan denize girilmesinde bir sakınca olmadığını söylüyorlar. Ne dersiniz?
Yaramancı, "O bayrakların nasıl verildiğini biliyoruz, söyletmeyin beni!" dedi ve ekledi: "Bırakın Adalar ve İstanbul'u, ben Marmara Denizi'nin hiçbir yerinde yüzmem. Kimseye de tavsiye etmem!"
Yaramancı, bayrakların nasıl verildiğini açıklamadı. Sahi, nasıl veriliyor o mavi bayraklar? Kime soracağız?


_______________________________________________________12

Hürriyet, 19.8.2010

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15587204.asp?gid=373


Marmara Denizi'nde yüzmeyin


2009 yılında yapılan ölçümlere göre Marmara can çekişiyor. Deniz Temiz Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan Yaramancı'nın açıklamaları da bu tespiti doğruluyor. Yaramancı, Habertürk Gazetesi'nden Balçiçek Pamir'e tüm İstanbullular'ın dikkate alması gereken çok ciddi bir uyarı yaptı: Marmara'nın hiçbir yerinde denize girmeyin...


Gemlik, İzmit, Bandırma ve Haliç çok kirli

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Halil İbrahim Sur, 2009 yılında Marmara ve boğazlardaki ölçümlere göre Marmara Denizi’nin dibinde yaşayan vatoz ve berlan türlerinde kurşun kirlenmesi görüldüğüne dikkat çekerek Gemlik, İzmit, Bandırma körfezleri ve Haliç’te de kirlilik uyarısı yaptı.


Kurşun oranı çok yüksek

Cumhuriyet Gazetesi'nden Özlem Güvemli'nin haberine göre Prof. Sur, Küçükçekmece, Tekirdağ, Gemlik, İzmit, Bandırma, Erdek, Marmara Adası, Kapıdağ Yarımadası ve Çanakkale girişindeki 16 trol istasyonunda dip balıklarında inceleme yaptıklarını ve kurşun oranının Su Ürünleri Yönetmeliği’nde belirlenen oranların çok üstünde olduğunu da söyledi. Sur, tabanda yaşayan vatoz ve berlanın yüksek oranda kurşun içerdiğine dikkat çekerek daha çok tükettiğimiz balıkların üst tabakada yaşam alanı bulduğunu ve kurşun kirliliklerinin daha düşük olduğunu belirtti.


Karadeniz artık ölü bir deniz

Deniz Temiz Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan Yaramancı, Habertürk Gazetesi'nden Balçiçek Pamir'e dikkate alınması gereken açıklamalarda bulundu. Karadeniz'in artık ölü bir deniz olduğuna dikkat çeken Yaramancı, ''17 ülkeden 160 milyon insan tarafından sürekli kirletiliyor. Yaklaşık 26 tür balığın nesli tükendi bile. Marmara Denizi, Karadeniz'den gelen kirli sularla beraber daha da kirlendi. Tam 143 tür balık artık bu denizde yok.'' dedi.


Yaramancı, Marmara'daki kirlilikle ilgili şunları söyledi:

''İstanbul Boğazı'ndaki petrol kirliliğinin Karadeniz kaynaklı olduğu biliniyor. Karadeniz'i kirleten petrol ürünlerinin yıllık miktarı ise 410 bin tona ulaşıyor. Yılda ortalama 350 milyon ton petrol Akdeniz'de hareket halinde. Erdek-Avşa çevresi, Gemlik ve İzmit körfezlerinin sanayi atıklarıyla, İstanbul ve öteki yerleşim bölgeleri de ek olarak evsel atıklarla aşırı biçimde kirleniyor.

İstanbul'da günde 3.9 milyon metreküp atık su toplanıyor. Bunun sadece yüzde 10'u biyolojik olarak arıtılıyor. Yüzde 90'ı yeterince arıtılmadan denize boşaltılıyor. 2008 yılı verilerine göre hâlâ 2 bin 783 belediye, atıksu arıtma tesisi hizmetinden yoksun. Denize kıyısı olan 28 ilde toplam 1257 belediyenin 399'unda kanalizasyon şebekesi dahi yok. 1257 belediyenin toplanan yıllık 2 milyar metreküp atık suyunun 537 milyon metreküpü arıtılmadan sulara karışıyor.''


Marmara'da yüzmeyin

İstanbul ve Adalar'da denize girilmesinde bir sakınca olmadığını gösteren mavi bayraklarla ilgili olarak "O bayrakların nasıl verildiğini biliyoruz, söyletmeyin beni!" diyen Yaramancı, şu önemli uyarıda bulundu: Bırakın Adalar ve İstanbul'u, ben Marmara Denizi'nin hiçbir yerinde yüzmem. Kimseye de tavsiye etmem...


_______________________________________________________13

Şalom, 18.8. 2010
Tilda Levi

http://www.salom.com.tr/news/detail/16623-Turing-Iskele-Cafe-kapandi.aspx


Turing İskele Cafe kapandı

Ramazan’ın gelişiyle Büyükada’ya bir sessizlik çöktü. Kitleler halinde Ada’yı ziyarete gelen komşu ülkelerden esnafın velinimeti Arap turistler el ayak çekti. Öte yandan Adalılar da sair Saat Kulesi’ni iki kez dolanan araba kuyruğunun artık hafiflemesinden memnunlar. Arabacılar ise, 30-60 TL’ye Büyük Tur / Küçük Tur, hatta söylenene göre kimileri Büyük Tur ücreti alıp Küçük Tur yaptırmaya alışınca, sade vatandaşın gideceği 8-10 TL’lik ücreti beğenmez oldular. Bu yoğun trafik akışının sürekli olmayacağını birilerinin arabacılara anlatması lazım. Kimin bilemem?

Akşamüstleri çarşının içinde buram buram bir koku yayılıyor. Odun fırınında pişen pideler bir başka lezzetli oluyor. Oruçlu olan veya olmayan iş çıkışı evine giderken muhakkak pidesini alıyor.

***

Son zamanlarda Ada’da sessiz sedasız bir gelişme yaşandı. Yaz başında gayet güzel servis veren, en sıcaklarda bile püfür püfür esen Turing İskele Cafe kapatıldı. Anladığım kadarı ile işletmesi Büyükşehir Belediyesi’ne devredildi. Nizam’da kapılarını örten o güzel köşk ve bahçeden sonra, İskelenin yukarısındaki mekanın da ıssızlığa gömülmesi acı. Çelik Gülersoy’un bu günlere tanıklık etmemesine seviniyorum, öte yandan biz ada halkı için de üzülüyorum.

***

Geçtiğimiz cumartesi akşamı deniz otobüsleri iskelesinin karşısındaki alanda yetmiş kişilik senfoni orkestrası eşliğinde üç tenorun konserini dinledik. Açık havada izlemek daha da etkileyici oluyor. Ada’da bu tür etkinliklerin çoğalması gerçekten sevindirici.

Konserden çıkanların bir kısmı, önceden duyurusu yapılan, Nino Varon’un müziğini üstlendiği geceye katılmak üzere Anadolu Kulübü’nün yolunu tuttular. Eski Adalılar’ı, farklı yaş gruplarını bir arada görmek hoştu. Kimileri de iskemle bulmanın keyfini çıkarttı. Pist bütün gece doldu taştı. Bir zaman tünelinde hissettim kendimi. 17-18 yaşlarında tanıdığım insanlar şimdi 60larındaydı. O günlerde de aynı parçaları dinliyorduk, bu gece de. Aradaki tek fark, kırlaşmış saçlar, ilave kilolar gibi ayrıntılardı. Yoksa herkes formda gözüküyordu. Nostaljiyi tamamlamak için konsomasyon olarak alkolsüz ‘fruit coctail’ isteyecektim; unuttum.

Velhasıl ‘Mr. Music’ -Nino Varon’la- hoş bir gece geçirdik. Tekrarlanması dileğiyle.


_______________________________________________________14

YeniÇağ,18.8.2010

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yg/habergoster.php?haber=38964

Prof. Dr. Naci Görür.
[...]
İstanbul’un en riskli ilçeleri
İstanbul Büyükşehir Belediyesince yapılan hasar tespit çalışmasında riskli olduğu belirlenen 10 ilçe şunlar: Avcılar, Küçükçekmece, Fatih, Eminönü, Bakırköy, Bayrampaşa, Adalar, Beyoğlu, Zeytinburnu ve Bahçelievler. 6 ilçede tamamlanan tarama sonuçlarına göre; Zeytinburnu’nda; 16.030 binanın 2.300’ü,
Fatih’te; 27.884 binanın 2.750’si, Küçükçekmece’de 53.138 binanın 9.000’i, Bahçelievler’de 20.424 binanın 15.000’i, Güngören’de 9.538 binanın 7.300’ü, Bayrampaşa’da 19.973 binanın 6.150’sinin, toplam 146 bin 987 binanın 42 bin 500’ünün riskli olduğu öngörüldü. Eminönü, Bakırköy, Adalar ve Beyoğlu’nda hasar tespit taramasına dahi başlanmadı.


_______________________________________________________15

Yeniçağ, 18.8.2010
Kerrar Esat Atalay'la Zaman Tüneli

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yg/habergoster.php?haber=38986

İzmir Suikasti

Gazete yakalanan suikastçıların başında Ziya Hurşit’in olduğu haberini veriyordu
Ben o sene yaz tatilimi Büyükada’da Kazım Şinasi’nin şimdiki evinin bulunduğu yerdeki -yanan- evde geçiriyordum. Bir sabah balık avına çıkmıştım. Saat bire doğru eve döndüm. Arkadaşlar gelmiş ev dolmuş. Bu arada eski sınıf arkadaşım Haydarpaşa Demiryollarını kuran Muammer Bey pürheyecan koştu:
-Haberin var mı? diye beni karşıladı.
-Hayrola ne haberi?
-Gazi’ye suikast olmuş...
-Neee? diye olduğum yere yığılır gibi oldum.
-Aman dedim inşallah selamettir.
-Merak etme selamet dedi.
İçeri girdik. Eski müstantik Hikmet, Kavalalı Hüsamettin filan on onbeş arkadaş var. oturduk. Aynen bu hikayeyi onlara da anlattım ve ’Göreceksiniz bu suikastçılar arasında mutlaka Ziya Hurşit de çıkacak’ dedim.
İkindiye doğru gazetelerin ilaveleri geldi, ’Suikastçılar yakalanmış, başta Ziya Hurşit var...’ haberini veriyorlar.
Akşam üstü Yat Klübe gittim. Yunus Nadi, Adliye Vekili Mahmut Esat filan oradalar. Birbirimize geçmiş olsun dedik ve karar verdik. Ertesi günkü Hidiviye kumpanyasının Famaka vapuruyla İzmir’e gidiyoruz. Hemen biletlerimizi aldırdık, hazırlandık.
Ertesi sabah onlar benden evvel davranmışlar. Ben köprüye çıkıp, rıhtıma vardığım zaman Famaka da bir romörkörün yedeğinde açılmış yola revan oluyordu. Koştum. Mutlaka binmek için telaş içindeyim. Halbuki İstiklal Mahkemesi sıkı tertibat almış kim olursa olsun İzmir’e bırakılmaması için emir vermiş... Ben ne yapayım şimdi.
-Vapura yetişeceğim... Hemen bir sandal! diye bağırışımı gören bir komiser, kim olduğumun farkında değil, sağa sola bakınarak bir sandal buldu, getirdi. Bindim. Çıkardım sandalcıya bir lira verdim.
-Göreyim seni... Dayan Temel... dedim.
Fakat vapur benim feryadımdan habersiz, romörkörün yedeğinde açıldıkça açılıyor. Vapurun küpeştesinden bana bakanlardan kalpaklı birine sesimin olanca kuvvetiyle:
-İçerideki arkadaşlara haber ver. Çabuk diye bağırdım.
Geldiler. Vapuru durdurun diye işaret ettim. Meğer kaptan İngilizceden başka dil bilmiyormuş, yoluna devam ediyor. Arkadaşlar telaş içinde. Hemen oracıkta İzmirli tüccar Şerifzade Remzi’yi bulmuşlar. Kolej mezunu İngilizce biliyor, kaptana koşturmuşlar. ’Konya Mebusudur. Meclis Grup Reisidir. Cumhurreisi’nin arkadaşıdır. Behemahal almalıyız...’ dedirtmişler. Vapur durakladı. Ben de Temel’in gayretiyle vapura yanaşmıştım. Kaptan da nizama aykırı olduğu halde emir vermiş merdiveni indirdiler. Yukarı çıktım. Arkadaşlarla buluştum. Konuşuyoruz:
-Hani... Kabotaj hakkını aldık ama, hâlâ yabancı bayrak altında İzmir’e gidiyoruz...
-Gidiyoruz amma, hakim olarak... Gördün mü bak... Vapuru nasıl durdurduk? diye gülüşüyoruz.
Salonda kahvelerimizi içerken, zaten aklımızda fikrimizde başka bir şey olmadığından yine suikast meselesini konuşuyoruz. Ben malum hikayeyi anlattım. Hayretten hayrete düştüler.
(DEVAM EDECEK)


_______________________________________________________16

From: BUKET UZUNER
Subject:
Date: August 20, 2010 1:28:21 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Milliyet-Cadde 34, 18.8.2010
Buket Uzuner'le Röportaj: Neşe Mesutoğlu

http://cadde.milliyet.com.tr/2010/08/18/HaberDetay/1277695/Istanbul__Roma_nin__ikiz_kardesidir


İstanbul, Roma’nın ikiz kardeşidir


‘İstanbullular’ isimli kitabında İstanbullu profilini anlatan yazar Buket Uzuner “Tıpkı kadınlarımıza davrandığımız gibi kıyıcı ve sevgisiz davranıyoruz bu şehre!“ diyor

İstanbul cömert bir ilham perisi mi?
Evet, dünyanın 2 bin 700 yıldır menapoza girmeyen tek dişisi İstanbul, hâlâ üretken ve canlı olduğu için ilham konusunda elbette cömert! İstanbul, tarihi ve kültürel zenginliği kadar güzelliğiyle de dünyadaki büyüleyici birkaç büyük şehir gibi her çağda sanatçıları neredeyse kendini anlattırmaya zorlamıştır.

Hangi konularda ilham veriyor?
Hani yazmak için ne ararsanız fazlasıyla var, tarih, hem de antik çağdan başlayan tarih, coğrafya, çok kültürlülük, aşk, entrika, saltanat, yemek kültürü, sanat, göç, edebiyat, kaos, huzur ve huzursuzluk, coşku ve kuşku, her şey mevcut! Yahya Kemal’in dediği gibi “Sade bir semtini sevmeye (ve yazmaya) bir ömrün yetmeyeceği” kadar kadim, hem onunla yaşaması çok zor hem de meydan okuyucu bir güzellikte bir şehir İstanbul.

Bir İstanbulluyu nasıl tarif edersiniz? ‘İstanbullular’ romanını yazarken İstanbul’un hem iç hem de komşu ülkelerden aldığı dış göçler bakımından aslında Türkiye’nin küçük ölçekli bir modeli olduğunu düşünerek, “Yeni İstanbullunun 21’nci yüzyılın yeni T.C. vatandaşıyla örtüştüğünü” söylemek istedim. Yani bence dünyada artık ne eskisi gibi bir İstanbullu karakteri var, ne Parisien (Parisli) ne de New Yorker (New Yorklu).

Kültürel bir dönüşüm sürecinde miyiz?
Köy şehre aktı, Doğu Batı’ya, Güney Kuzey’e karıştı, homojen bir kentlilik ve köylülük kavramı da kalmadı, kalanlar da dönüşecek. Belki sonunda bütün dünya Akdeniz kültürü olacak! Bu hızlı ulaşım ve iletişim teknolojileriyle 19 ve 20’nci yüzyıla ait demokrasi dahil kavram ve doğrular dönüşüyor. Bu yüzden ‘İstanbullular’ adlı roman pekala ‘Türkiyeliler’ diye de okunabilir.

Bu açıdan dünyada hangi kentlerle benzerlik taşıyor? Sizce İstanbul hangi kentlerle aynı ligde?
‘New York Seyir Defteri’ adlı kitabın önsözü ‘Eski kocam Paris, sevgilim New York, can dostum İstanbul’ diye başlıyordu. Aslında İstanbul’u kuranlar Roma’yı kuran adamlardır ve bu bakımdan İstanbul, eski adlarından biriyle Doğu Roma yedi tepeliliğinden, daracık sokaklarında yaşanan entrikalara kadar Roma’nın ikiz kardeşidir. İstanbul, kültürel ve tarihi geçmişiyle elbette Paris’le, Londra, Venedik, Madrid ve Viyana’yla aynı ligde olabilecekken, yönetimsel ve kültürel cehalet ve çıkarcılık yüzünden altyapısızlıktan, plansızlıktan, tarihine saygısızlığa kadar uzanan eksiklikleri nedeniyle maalesef yaşam standartları açısından ikinci ligdedir. Bugünlerde UNESCO’nun Dünya Tarihi Miras Listesi’nden atılmaktan son anda kurtulmasının nedeni budur.

Bu konuda en büyük eksik nedir?
Bizim İstanbul dahil bütün Türkiye’de ‘müslüman olmayan atalarımızı’, bütün genetik realiteye rağmen hâlâ çocuksu biçimde reddedip, kültürümüzün her alanına dipten karışmış olan Bizans’ı, Rum, Ermeni, Yahudi özelliklerimiz yokmuş gibi yapıp, İstanbul’un tarihi ve doğal dokusunu yok edişimiz şehrimizi ve ülkemizi üçücü lige doğru aşağıya itmektedir. Cahilliğin cesareti ve taklitçi tembelliğiyle İstanbul’umuzun yüzeyini makyajlamakla kimi kandırıyoruz ki? Tam bir İstanbul aşığı olan rahmetli Çelik Gülersoy, İstanbulluların kendi şehirlerine karşı kıyıcı ve sevgisiz tavrına üzülerek, “Bu şehri bize bırakmazlar, değerini bilmiyoruz!” derdi. Tıpkı kadınlarımıza davrandığımız gibi kıyıcı ve sevgisiz davranıyoruz İstanbul’a!

Yabancı birine İstanbul’u nasıl anlatırdınız?
Başka şehirdeki bir Türk’e, “İstanbul, hâlâ taşı toprağı altın, kadınların geceleri yalnız eğlenceye gidip, eve salimen dönebildiği birkaç şehrimizden biri” derim. Yabancı kültürden birine ise “İstanbul dünyada içinden deniz geçen tek şehir” diye anlatırım.

İstanbul bir aşk kenti mi?
Olmaz mı? Ancak bunu romantik değil de gerçekci açıdan açıklayacağım. Yasakların ve baskıların en az olduğu yerde aşk daha çok soluklanıyor elbette.

İstanbul’da hangi yıllarda yaşamak isterdiniz?
Bir kadın olarak eğer Harem’de yaşamayı istemezseniz İstanbul zamanları içinde elinize ya Bizans ya da Cumhuriyet’in ilk yılları kalıyor. Ben şimdiki zamanı seçerim. Çünkü Osmanlı zamanında müslüman bir kadının sokağa çıkması bile yasaktı. O yıllarda kat kat örtünüp, saklanmanız gerekecekti. Ev içinde yaşamaya mahkum olmaksa hapistir. Özgür olmadıktan, kendi hayatını kazanıp, istediğin gibi yaşayamadıktan sonra cennette olsan ne işe yarar ki?

Vazgeçemediğiniz bir yer var mı?
Olmaz mı, hem de pek çok! Ama birinci sırayı şehir hatları vapurunda Kadıköy-Karaköy arasını denizden çay içerek geçmek alıyor. Yani beni İstanbul vapuruna koyun, yıllarca Asya ile Avrupa arasında gidip geleyim! Yeni romanım ‘Uyumsuz Bayan Defne Türker’ de böyle başlıyor zaten.

‘İstanbul’ deyince aklınıza ilk gelen sanat eserleri neler?
Ayasofya Kilisesi ve Sultanahmet Camii.

Sizce bu kentin simgesi nedir?
Tarihi Yarımada profili.

En sevdiğiniz kitapçılar?
Ben Kadıköylüyüm bu yüzden önce bizim Kadıköy’de Nezih Kitabevi, Alkım Kitabevi, Suadiye Remzi Kitabevi ve Moda Tarihçi Kitabevi’ni sayacağım. İstanbul yakasındaysa Pandora, Robinson ve Mepisto Kitabevleri’ne sık sık uğrarım.

Hangi restoranlara gidersiniz?
Klasik meyhane severim. Moda’da Koço, Asmalı’da Yakup, Büyükada’da Fıstık Ahmet’in Prinkipo’su meselâ. House Cafe’ler ve İstanbul Modern’in kafesi.



iSTANBUL’U EN iYi ANLATANLAR
Şair: Yahya Kemal ve
Orhan Veli.
Yazar: Sait Faik, Tomris Uyar, Orhan Pamuk.
Ressam: Kezban Arca Batıbeki (İstanbul kadınlarını), Gürbüz Doğan Ekşioğlu (İstanbul kedilerini).
Şarkıcı: Şebnem Ferah, Müzeyyen Senar.
Şarkı: ‘Ada Sahillerinde Bekliyorum’. Cazdan popa, Araplar’dan Azeriler’e, Yunanlar’dan Boşnaklar’a ve
fasılla gençlere ulaşan, onlarca farklı söylenişiyle rekor
kıran İstanbul şarkısıdır bence.

FAVORiLERi
En sevdiği filmler: ‘Zorba’, ‘Thelma ve Louise’, ‘Piyano’,’ Tiffany’de Kahvaltı’, ‘Arkadaş’.
En sevdiği kitaplar: ‘Bozkır Kurdu’ (Herman Hesse), ‘İnce Memed’ (Yaşar Kemal), ‘Ölmeye Yatmak’ (Adalet Ağaoğlu), ‘Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’ (Sevgi Soysal), ‘Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’ (Jose Saramago).
En beğendiği oyuncular: Kate Blanchett, Audrey Hepburn, Robert de Niro, Robert Downey Jr., Şener Şen, Okan Yalabık, Belçim Bilgin.
En sevdiği gruplar: Bulutsuzluk Özlemi, MFÖ, Manga, Duman.
En sevdiği müzik türü: Ege Türküleri, caz, klasik, Türk Sanat Müziği ve pop.