1 Ağustos 2010 Pazar

ADALAR POSTASI-2476: dört belediye zabıtası aynı anda üzerime hücum ederek elimden fotoğraf makinemi almak istiyorlar, vermiyorum, boğuşuyoruz...


* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

10 Kasım 1902 Pazartesi günlü Haçin kazası ahalisinden olup Dersaadet'de ikamet eden Ermeni cemaatinden Karabet veled-i Agob'a usulsüz ilmühaber veren Büyükada Muhtar-ı Sanisi Nikolazis ile ilmühaberi kabul eden nüfus memuru hakkında gerekli tahkikatın yapılmasına dair...


* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Heybeliada'da, 28.7.2010.

* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

1 Ağustos 2010 Pazar
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Çok bulutlu
23/32ºC
% 71/96 nem
Poyraz KD 24km/sa
Gündoğuşu 06:00... Günbatışı 20:20...

* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca

* * *

Cicely Mary Barker, The Heather Fairy.


* * *

1- Serap Güre Şenalp: "Ulaşımın gittikçe içinden çıkılmaz bir sorun haline geldiği Adalar'da bir başka sorun ise çöpler. Sadece konteynerları boşaltmak ile Adalar'ın çöp sorununun çözülemeyeceğini Belediye eminim biliyordur..."

2- Selçuk Aral: "Geçen hafta Pazar sabahı, Kınalıada sahilinde olup-bitenlerin fotoğrafını çekiyorum (<<<- Ayedaş’ın bir teknisyeni 100 metre uzaktan <<<- ütü kablosuna benzeyen bir kabloyla <<<- kulübe vazifesi gören arabaya çekilmiş <<<- elektriği kesmek istiyor <<<- belediye zabıtaları mani oluyor), işte bu anda ne olursa oluyor, hiç beklemediğim (<<<- boş bulunduğum) bir an, dört belediye zabıtası aynı anda üzerime hücum ederek (<<<- makineye el koydum) diyerek elimden fotoğraf makinemi almak istiyorlar. Vermiyorum, boğuşuyoruz, elimden makineyi alamıyorlar. Herşey herkesin (<<<- şahitlerin <<<- yüzlerce insanın) gözü önünde olduğu için devam edemeyip bir tanesi beni sürükleye sürükleye karakola götürüyor. Karakol’da genç sivil polisin çektiğim fotoğraflardan 13 tanesini silmesinden sonra serbest kalıyorum. Oram buram çizilmiş, gömleğim kan içersinde, makinem zedelenmiş, eve geldiğimde, Nitrolingual (<<<- acil durumlarda kullanılan kalp ilacı) spreyimi ağzıma püskürtürken (<<<- başlarım ben bu işe diyip) pes ediyorum. Böyle devam edersem (<<<- Kınalıada sahilinin tamamını bana verseler faydası olmayacak) diye düşünürken: Yıllarca gerilerde gezinmeye başlıyorum..."

3- Neşe Mesutoğlu: "Prens Adaları, kültürel yapısının bozulmasıyla kimlik kaybı yaşıyor. Büyükada hakkında yazdığı kitaplarla tanınan ve Fıstık Ahmet olarak bilinen Ahmet Tanrıverdi, kaybolmakta olan Ada kültürünü anlattı..."

4- Oya İslimyeli: "Adalar Belediyesi'nin desteği ve Adalar Vakfı'nın katkılarıyla da 3 Ağustos Salı saat 20:30'da HEYBELİADA'da karşınızda olacaklar... Ömer Faruk Tekbilek, Adam Rudolph, Hacı Ahmet Tekbilek, Steve Gorn gibi ISCM yıldızlarının doğaçlamalarla cazdan öteye yol alacakları konser, İsmet Sıral (İsmet Aabi) anısına bir selam niteliğinde..."

5- 1. İstanbul Adalar Kültür ve Sanat Festivali'nde bugün...

6- Coloratura soprano Leyla Pekin ile organist Giuseppe Gandolfo'nun, 1 Ağustos 2010 Pazar günü saat 19:30'da Büyükada San Pacifico Kilisesi'nde verecekleri şan ve org konserine huzurunuzla şeref vermenizi rica ederiz...

ADALAR POSTASI'nın 2476. sayısında...

)O(



_______________________________________________________1

From: SERAP GÜRE ŞENALP
Subject: Re: ADALAR POSTASI-2474: kartal belediyesi, büyükada sahillerine kazık çaktı...
Date: July 31, 2010 6:13:21 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


ulasimin gittikce icinden cikilmaz bir sorun haline geldigi adalarda bir baska sorun ise copler. sadece koyteynerlari bosaltmak ile adalarin cop sorununun cozulemeyecegini belediye eminim biliyordur. sokaklarda, sahillerde, ara yollarda, orman civarinda biriken copler sagligimizi tehdit ediyor. bu copler adalarda yasayanlarin yanisira adalara gunu birlik gelenlerin copleri, denizin ve ruzgarin getirdigi copler. Istanbulda yasayanlarim copleri.

belediyenin yuzu zabitanin "bu copler nasil toplaniyor" sorusuna verdigi yanit ise, "yeterli eleman ve arac yok. ancak koyternerlari bosaltabiliyoruz" .......

insana yarasir bir adaya hepimizin hakki var.
adalar belediyesi bu sorunu ve digerlerini cozmek icin adalilarla isbirligine ne zaman girecek acaba.

selam ve sevgilerimle,

serap gure senalp



_______________________________________________________2

Kinaliada.net, 30.7.2010
Selçuk Aral

http://www.kinaliada.net/index.php?news-1070


En Sonunda Karakola Düsüyorum veya
Belediye Zabitalariyla Ebecilik Oynamak



Sevgili Okurlarim!

Gecen hafta Pazar sabahi, Kinaliada sahilinde olup-bitenlerin fotografini cekiyorum (<<<- Ayedas’in bir teknisyeni 100 metre uzaktan <<<- ütü kablosuna benzeyen bir kabloyla <<<- kulübe vazifesi gören arabaya cekilmis <<<- elektrigi kesmek istiyor <<<- belediye zabitalari mani oluyor), iste bu anda ne olursa oluyor, hic beklemedigim (<<<- bos bulundugum) bir an, dört belediye zabitasi ayni anda üzerime hücum ederek (<<<- makinaya el koydum) diyerek elimden fotograf makinemi almak istiyorlar.

Vermiyorum bogusuyoruz, elimden makineyi alamiyorlar. Hersey herkesin (<<<- sahitlerin <<<- yüzlerce insanin) gözü önünde oldugu icin devam edemeyip bir tanesi beni sürükleye sürükleye karakola götürüyor. Karakol’da genc sivil polisin cektigim fotograflardan 13 tanesi silmesinden sonra serbest kaliyorum.

Oram buram cizilmis, gömlegim kan icersinde, makinem zedelenmis, eve geldigimde, Nitrolingual (<<<- acil durumlarda kullanilan kalp ilaci) spreyimi agzima püskürtürken (<<<- baslarim ben bu ise diyip) pes ediyorum.

Böyle devam edersem (<<<- Kinaliada sahilin tamamini bana verseler faydasi olmayacak) diye düsünürken: Yillarca gerilerde gezinmeye basliyorum.

* * *

Ilk-orta-lise’ye gittigim devirlerde simdiki gibi Bodrum-Marmaris-Kusadasi vs. dolasmak moda olmasa da gene yaz tatili mevzuunda oldukca sansliydik. Cünkü hemen hemen yaz’in tamaminda (<<<- en az 3 ay) okullar kapanirdi: Sorarim size bu yeterli degil mi, bundan daha iyi tatil mi olur?

Karneler dagitilip (<<<- yaz basinda <<<- yani Haziran’da hemen kalmak yoktu, zayif olan dersler icin Eylül-Ekim aylarinda <<<- yeni sene baslamadan bir hafta önce <<<- yeniden bir imtahan vardi <<<- sayet onda da yeterli notu alamazsan o zaman cakar <<<- cift dikis’e aday olurdun) kapilarin kapatilmasiyla birlikte, cuzi bir haftalikla (<<<- halen bile
Istanbul’da kücük esnafin calistigi is yerlerinde aylik yerine haftadan haftaya ücret verilir <<<- aslinda ay 4,5 haftadir <<<- yani iscinin kâri olur <<<- ay sonunu beklemek zorunda kalmaz) herhangi bir iste veya yerde calisilirdi.

Aslinda bu calismalarin amaci para kazanmaktan cok, egitici ve ögretici olmasiydi. Üc ay boyunca calisma hayatina atilan bir ögrenci (<<<- hayatin öyle sanildigi kadar kolay ve toz-pembe olmadigini <<<- yani anyayi-Konyayi ögrenir) is hayatinin zorluklariyla tanistigi icin okullar tekrar acilip yeni sene basladiginda derslerine bir baska elan ve hevesle sarilirdi.

Genel olarak sadece yaz aylarinda calisan bu genclerin haftaliklari, paranin tadini alip (<<<- heveslenip) okulu birakmamalari icin (<<<- bu esnafin da isine gelirdi) haftaliklar oldukca düsük olurdu. Cogu zaman babamin bana (<<<- öglen yemegi ve yol parasi) icin verdigi harclik haftalik kazancimdan daha fazla olurdu.

Yanilmiyorsam ilk olarak 4. siniftayken calismaya baslamistim. Tahtakale, Aktar Han’daki patronum Mahmut Abi (<<<- Akyüz) o zamanlar Türkiyede ilk yerli dolmakalem imalati (<<<- Pelikan taklidi) yapan kisiydi. Bana adeta bir baba sefkatiyle muamele eder cogu zaman öglen yemeklerinde, benim karnimi da beraber doyururdu.

Bir sonraki sene okul defter imalatinda calisiyordum. Aslinda bütün defterler elektrikli giyotinle kesilirken ben sabahtan aksama kadar iki elle (<<<- zar-zor cevrilen) bisiklet tekerlegi benzeri manuel bir giyotinle bogusuyordum.

Artik yavas yavas benim icin (<<<- eti senin kemigi benim) devri basliyordu. Nitekim yillar sonra patronumun verdigi cevabin (<<<- elini-parmagini giyotine kaptirmayasin diye manuel) aslinda dayim tarafindan bilhassa (<<<- bende okulu birakma emareleri sezdigi ve notlarin asagi düsmüs olmasindan dolayi <<<- kit-kanaat <<<- Allah Kabul etsin) yaptirildigini ögreniyorum. Hedef anami (<<<- yani kendi kizkardesini) aglatmak. Hahaha…

Daha sonraki yillarda ic camasiri (<<<- bisiklet yaka veya atlet), etek, kazak ve trikotaj, plastik imalati yapan is yerlerinde calisiyorum.

Dayim Istanbul piyasasinda calisan serbest bir muhasebeci ve 70’e yakin is yerinin defterlerini tutup vergi islemlerini yapiyor. Bu yüzden bana is bulabilmek hic zor olmuyor.

Piyasada Yahudilerden (<<<- onlarin kendi cocuklarina uyguladiklari taktikleri) ögrendiklerini bende test ediyor (<<<- sadece büyüdügüm zaman is yeri acmam icin milyon’u cebime koymayi unutuyor <<<- o zamanlar bir milyonu olana milyoner deniyor).

Ondan (<<<- muhasebenin kurallarini) yani: Bir isin karli olabilmesi icin önce maliyeye kar getirmeyen bir is oldugunun ispat edilmesi gerektigini ögreniyorum (<<<- Ne bicim tarif degil mi? Hahaha…) Insallah bu gercegi yüksek sesle söyledim diye cogunluga kötü ilham (<<<- örnek) olmam.

Yasim ilerledikce yavas yavas mizikcilik (<<<- grev) yapmaya basliyorum. Artik tek bir takim (<<<- Altinyildiz) elbiseye (<<<- o tarihlerde henüz konfeksiyon kimse giymezdi) veya bir cift (<<<- Beyoglundan alinmis <<<- günlük harcliklarimi boyaciya yatirdigim) Lord siyah ayakkabiya yaz boyu calismak (<<<- 1968 yillarina yaklasiyoruz) istemiyorum.

Bir gün (<<<- Dayi ben, Mahmutpasa, Sultanhamam, Yenicami civarinda isportacilik yapmak istiyorum…) diyorum. Bunu duyan annemin itirazlarina ragmen benden yana cikip (<<<- artik erkek-erkege ittifak kuruyoruz <<<- dayim zaten bekar <<<- üc nesil ayni evde beraber yasiyoruz) beni alarak defterini tuttugu imalatcilarindan birisine götürüyor.

Götürdügü yerde erkek ic camasirlari kesilip-bicilip, dikiliyor. Aslinda benim icin ne satacagim önemli degil (<<<- itiraz etmiyorum) hemen kabul ediyorum.

Bana üc-bes düzine normal pamuklu kumastan bir o kadar da fileli olanindan erkek atleti satin aliyor (<<<- gerci dayimin böyle kendi is yerlerine para ödeme adeti yoktu ya <<<- o zamanlar aklim pek ermiyordu).

(<<<- Git bunlari sat, sonra gel, parasini öde, gene al…) diye beni tembihliyor. Atletlere ne kadar para verdigimizi artik hatirlamiyorum. Sadece aklimda kalan: File atletin fiyatinin (<<<- cünkü pamugu yani gramaji daha az oldugu icin) normal atletten 50-100 kurus daha ucuz oldugu.

Atletlerimi yatak carsafina benzer bir kumasin üzerine yatirip, dört kösesinden iple bagliyorum. Yani bez’den mamul tezgahim ters dönmüs bir semsiye veya parasüt görünüsünde.

Tezgahimi Mahmutpasa’da bazen yolun kenarina (<<<- vitrinin önüne isportaci kondurmayan dükkanlar yüzünden), bazen yolun ortasina serip (<<<- Batan geminin mallari <<<- Fabrikasi top atti <<<- Ihracaat fazlasi <<<- calan vermez… Hahaha… <<<- ögrenilmis-ögrenilmistir!!!) en davudi ve gür sesimle, pazarcilar makaminda sakramaya basliyorum.

Nedendir bilmem, müsterilerin hemen hemen tamami (<<<- maliyeti daha düsük olmasina ragmen, daha pahalliya sattigim) file atleti satin almak icin benimle pazarlik yapmaya calisiyorlar.

„Bak delikanli, sayet file atleti ayni paraya verirsen, bir cift alacagim“ ne dersin, olur mu? Valla, teyze kurtarmaz (<<<- aslinda canima minnet) zaten elimde az mal kaldi, bitsin de eve gideyim diye satiyorum. Hadi sana 50 kurus daha ucuza yapayim diyerek ne tutturursam veriyorum.

Acaip satiyorum, iki-üc saat’te bir imalathaneye gidip yeni mal aliyorum. Atletleri aldigim yer bile nasil sattigimi merak ediyor. Dogruyu anlatiyorum, inanmiyorlar. Kisa zamanda babamdan daha fazla para kazanmaya basliyorum: Bu sefer de onlar süpheleniyorlar.

Yalniz yaptigim is rizikosuz degil. En büyük tehlike belediye zabitalari. Adeta biz isportacilarla, belediye zabitalari kendi aramizda bayrak yarislari yapiyoruz.

Satis yaparken bir gözümüz müsteride olursa, ötekisi her zaman (<<<- Akarcesmelerin karsisinda kücük bir kulübede oturan) belediye zabitalarinda. Disariya birisinin cikmasiyla birlikte cil yavrusu gibi dagilmamiz ayni anda oluyor. Herkes yanindakine haber veriyor. Bazen bu baskinlar tam satis yaparken (<<<- hesap keserken) olursa müsteriyi de beraber cekip kaciyoruz. Hahaha…

O aralar zaten basketbol oynamaya basliyorum ve bana hersey biraz oyun, biraz antreman gibi geliyor. Hicbir müsabakayi kaybetmiyor (<<<- zabitalar yakaladiklarinin elinden malini aliyorlar) daha dogrusu yesillilere (<<<- o zaman öyle denirdi) mal kaptirmiyorum.

* * *

Sanirim iste bu yüzden, yasadiklarim (<<<- basimdan gecenler <<<- saci basi agarmis, benim yasimda bir adamin, <<<- bütün komsu-es-dost önünde sürüklenerek, <<<- küfür yiyerek karakola götürülüsünün utanci) beni etkileyip, moralimi bozuyor: Ilk ucakla geriye dönmeyi düsünüp pes ediyorum. Sizlere de utancimdan tek kelime anlatamiyorum (<<<- oysa yazinin tamami bitmis <<<- sadece admin’in görecegi sekilde <<<- hatta internete yüklenmis vaziyette).

Bütün hafta es-dost-etraftan “Gecmis olsun” dilekleri aliyorum. Herkes sasirmis adeta sok olmus vaziyette. Aralarinda bu isin tesadüf olmadigini, belediye zabitasini üzerime saldirtan kisilerin uzaklarda oturdugunu söyleyenler bile var.

Bir anda 30 seneden beri oturdugum Kinaliada (<<<-belki de tüm Adalar) bir bulut gibi yavas yavas göge dogru yükseliyor, artik benim icin yasanacak bir yer olmaktan cikiyor.

Hosca ve dostca kalin sevgili arkadaslarim. Hayirli Pazarlar!!!

Selcuk Aral (<<<- 30 Temmuz 2010, Kinaliada)



_______________________________________________________3

Milliyet- Cadde, 1.8.2010
Neşe Mesutoğlu

http://cadde.milliyet.com.tr/2010/08/01/HaberDetay/1270752/hos-kokulu-ve-sik-insanlari-ozledik


Hoş kokulu ve şık insanları özledik

Prens Adaları, kültürel yapısının bozulmasıyla kimlik kaybı yaşıyor. Büyükada hakkında yazdığı kitaplarla tanınan ve Fıstık Ahmet olarak bilinen Ahmet Tanrıverdi, kaybolmakta olan Ada kültürünü anlattı...

Çocukluğunuzdaki ‘Adalı’ profilini anlatır mısınız?
Eski Adalıları anlamak için fotoğraflarını görmek yeterli. Bir defa giyim kuşam çok farklıydı. İnsanlar temiz giyinirdi. Kadınlar tiril tiril beyaz elbiseler giyerdi. Ellerinde muhakkak dantel işlemeli eldivenler olurdu. Hasır şapkalar takarlardı. Günde üç defa kıyafet değişirdi. Sabah, beş çayı ve akşam için kıyafet ayrıydı.

Erkekler nasıl giyiniyordu?
Sabahları şort, beş çayı için Borsalino ayakkabı ve Panama keteni pantolon, akşam yemeği için ise bir başka kıyafet giyilirdi. Çok terzi vardı. Takım elbise giyilirdi. Bir moda zenginliği vardı. Bugün aynı kıyafetle 24 saatini geçirenler var. Evvelden insanlar mis gibi kokardı. Mesela nebati rozetler vardı.

Nebati rozetler nereden alınıyordu?
Yaşlı bir Rum vardı. “Mis kokulu yasemin” diye bağırırdı. Çiçekler dalından koparılıp ince kurumuş çam dallarına takılırdı. Onlar da bir patlıcana sokulurdu. Patlıcan, içi çiçek dolu bir stant olurdu. Ücreti yoktu. 3-5 kuruş verip alırdın. Para vermeyen de olurdu. Yasemin, mimoza ya da karanfil, doğal rozet olarak yakaya takılırdı. Bu bir ritüeldi.

Kış aylarında hayat farklı mıydı?
1960’lara kadar kışın nüfus 19-20 bin gibiydi. Hatırı sayılır bir Musevi grubu vardı. Fazla zengin değillerdi. Kravatsız dışarı çıkmazlardı. Bizim Müslüman Türkler de aynı şekildeydi. Lokomotif olan Rumlardı, onlar çoğunluktaydı. Özellikle pazarları kiliseye ibadete giderken tertemiz giyinirlerdi. Özledik o günleri.

Güzel kokular çok önemliydi anlaşılan.
O zaman bugünkü kadar çok parfüm yoktu. Esans sürülürdü. Sokaklarda esansçılar gezerdi. En büyük lüks limon kolonyasıydı. Hatta bazen ispirtonun içine limon kabuğu, defne yaprağı atılarak kolonyaları yapılırdı.

Adalar’da eğlence hayatı nasıldı?
Gece elde gitar veya akordeonla turlara çıkılırdı. Arabayla, eşekle ya da yaya gidilirdi. Senfonik müzikler gelirdi dışardan. Seranatlar yapılırdı. Dans müsabakaları yapılırdı. 30 Ağustos’larda Anadolu Kulübü’nde maskeli balo olurdu. Golf kulubü vardı. ‘Florida’ ve ‘Kankan’ isimli kulüpler vardı. Rıfat Telgezer isimli bir akrobat cambazhane kurardı. Hamiyet Yücesesleri, Ahmet Üstünleri dinledik. Tiyatro oyunları oynanırdı. Sinemalar vardı.

Adalıların geçim kaynağı neydi?
Ada’nın ekonomisi kendi kendine yetiyordu. Küçük esnafı, sanatkârı ve zanatkârı vardı. Gitar imalatçısı, piyano akortçusu, laterna tamircisi, terzi, ayakkabıcı, marangoz bulmak mümkündü. En fazla Kartal’daki bostanlardan mal gelirdi.

Kimlik kaybı ne zaman başladı?
1964’de Yunan tebalı Rumların gönderilmesiyle gidenlerin yerine gelenler uyum sağlayamadı. Burayı atlama taşı olarak kullandılar. Sonra gecekondular yaptılar. İş yerleri yavaş yavaş kapandı. Çocuklar Fransızca bilen dadıların elinde büyürdü. Bugün Moldovalı dadılar ya da Anadolu’dan gelen hizmetçi kadınlar var. Bir neslin yetişme şekli değişti. Kayboldu bazı değerler.

Bu kültürde azınlık vatandaşlarımızın etkisi nedir?
Buradaki Rumlar, Bizans döneminden gelenler değil. 175 sene önce, Yunanistan’daki iç savaştan kaçanlar. Ayrıca burada asırlardır Ermeniler, Museviler ve Müslümanlar birlikte yaşar. Buradaki kültür karma bir kültür. Biz buna ‘Ada kültürü’ dersek daha doğru olur.


Açık hava müzesi
Ünlü yazar Reşat Nuri Güntekin’in Maden Mahallesi’ndeki evi Ada’yı ziyaret edenlerin uğrak yerlerinden. Lev Troçki’nin Sovyet lider Stalin tarafından sürgün edildikten sonra 1929-1933 yılları arasında yaşadığı ev ise Nizam Mahallesi’nde.

TARiH TURU
Bizans’taki taht kavgaları, siyasi ve dini içerikli anlaşmazlıklar sonucunda din adamları, prensesler ve prensler Adalar’a sürgün edilirdi. Bu nedenle ‘Prens Adaları’ adıyla anıldı.

İstanbul’un fethinden kısa bir süre önce 17 Nisan 1453’te Osmanlı topraklarına katılan Adalar 16’ncı yüzyıla kadar boş kaldı. Sonrasında Rum balıkçılar, rahipler, keşişler ve yabancı sefaret mensupları bölgeye yerleşti.

1846’dan itibaren Adalar’la İstanbul ve Kadıköy arasında düzenli vapur seferleri başladı.

1908 yılında Meşrutiyet sonrası II.Abdülhamid’in yakın çevresi Adalar’da mecburi ikamete zorlandı. Adalar’a gelen son sürgün Sovyet Devrimi’nin ünlü ismi Troçki’dir.

1928 yılında Heybeliada’da Deniz Harp Okulu’na öğrenci yetiştiren Deniz Lisesi açıldı.

8-9 Ağustos 1928’de Mustafa Kemal Atatürk, Sarayburnu’nda halka yeni latin harflerini öğretirken motorla Büyükada’ya geldi. Sonraki yıllarda ziyaretlerini sürdürdü.

PRENS ADALARI
Adalar ilçeşi Prens Adaları adıyla bilinen Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedef Adası, Sivriada, Yassıada, Kaşık Adası ve Tavşan Adası’ndan oluşur.

PLAJ KEYFİ
Büyükada’da Nakibey, Kumsal, Yörükali ve Prenses plajlarında yüzebilir, Dil Burnu’nda piknik yapabilir, köşkler arasında yürüyebilir, Büyükada ve Lale Sinemaları’na gidebilir, sahil lokantalarında yemek yiyebilirsiniz. Anadolu Kulübü’nün kapısındaki dondurma arabasından dondurma yemek ise Ada’ya has bir keyiftir. Bizden söylemesi.

YARIN: ADALAR MÜZESi



_______________________________________________________4

From: ADALAR BELEDİYESİ
Subject: Yaratıcı Müziğin Starları Heybeliada'da buluşuyor.
Date: July 31, 2010 4:26:10 PM GMT+03:00


Türkiye'nin dünyaca ünlü ilk caz orkestrası şeflerinden İsmet Sıral (1927-1987) Creative Music Studio'da(ISCMS) verdiği dersler ve konserlerle dünya çapında iz bıraktı.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın desteklediği ve Argos Kültür Sanat tarafından Kadıköy Gitarcafe’nin katkılarıyla düzenlenen İsmet Sıral Yaratıcı Müzik Atölyesi (İsmet Sıral Creative Music Studio, ISCMS), bu yaz dünyaca ünlü Türk ve yabancı sanatçılarla 29 Temmuz-8 Ağustos tarihleri arasında Santralistanbul, Sepetçiler Kasrı ve Eminönü Meydanı'nda izleyicilerle müziklerini buluşturuyor.

Adalar Belediyesi'nin desteği ve Adalar Vakfı'nın katkılarıyla da 3 Ağustos Salı saat 20:30'da HEYBELİADA'da karşınızda olacaklar.

Ömer Faruk Tekbilek, Adam Rudolph, Hacı Ahmet Tekbilek, Steve Gorn gibi ISCM yıldızlarının doğaçlamalarla cazdan öteye yol alacakları konser, İsmet Sıral (İsmet Aabi) anısına bir selam niteliğinde.

Tüm sanatseverler davetlimizdir.

Adalar Belediyesi Kültür-Sanat Koordinatörü
Oya İslimyeli



_______________________________________________________5

http://www.adalar.bel.tr/festival/program.html


İstanbul'un Avrupalı Kardeşleri
I. ADALAR KÜLTÜR ve SANAT FESTİVALİ'nde BUGÜN...


1 AĞUSTOS 2010, PAZAR

10:30 – 23:00 – BÜYÜKADA ATATÜRK MEYDANI
GASTRONOMİ:
Festivalde İstanbul , Ada ve Kardeş ülke Yunanistan yemeklerinden , mezelerinden örnekler yer alacak. Fetival katılımcıları bu ortak kültürün tadına varacaklar.


11:00 – 23:00 – BÜYÜKADA TURİNG İSKELE KAFE
FOTOĞRAF SERGİSİ:
Nikos Manginas


13:00 – 15:00 – BÜYÜKADA TURİNG İSKELE KAFE
SÖYLEŞİ:
Prof.Devrim Erbil “Resmin Şiiri”


14:00 – 18:00 – BÜYÜKADA ATATÜRK MEYDANI
ÇOCUK ETKİNLİKLERİ:
Çiğdem Aksoy - Resim Atölyesi: Adalı çocukların Barış Bayrakları


14:00 – 18:30 – BÜYÜKADA SAAT KULESİ MEYDANI
BÜYÜKADA BAHÇELERİ GEZİSİ:
Bahçe Tarihçisi Gürsan Ergil
Büyükada'da yer alan 19. yüzyıl ve erken cumhuriyet dönemine ait mimari eserlerin bahçelerinin tanıtımı aracılığı ile Türk Modernleşmesi'nin Batı ile kurduğu empati ve Batı'yı yorumlama biçimi üzerine birlikte düşünmek.


14:00 – 17:00 – BÜYÜKADA FAYTON DURAĞI
MÜZİKLİ BÜYÜKADA FAYTON TURU:
İstanbul'un geçmiş yaşantılarında Adalar’ın eğlence ve müzik hayatının yeri ve önemi, kentin tarihi ve kültürel mirasının önemli parçalarından birisini oluşturmaktadır. Geçmişten bu güne kültürlerarası diyalogun adeta kurucu bir öğesi olarak görebileceğimiz geleneksel Ada eğlencelerinde, farklı kültür ve inanışları paylaşan Adalaılar’ın, geleneksel çalgı ve müzikleri ile birlikte söyledikleri şarkılar, Adalar'ı sokak sokak dolaşmaktadır. Edebiyatta da örneklerine sıkça rastlanan Ada eğlenceleri, bir arada yaşayan farklı kültürlerin diyalogunun bir göstergesi olarak İstanbul ve Ada kültürünün önemli bir öğesidir. Bu etkinlik bağlamında geçmişte yaşanan geleneksel Ada eğlenceleri yeniden canlandırılacak, farklı kültürlerin geleneksel müzikleri, faytonlarla ve yürüyüşlerle ada sokaklarını dolaşacaktır. Fayton durağından hareketle 6 faytonda bir faytona müzisyenler grubu yerleştirilecek katılımcılara küçük tur yaptırılacaktır.


19:00 – 20:00 – BÜYÜKADA ATATÜRK MEYDANI SAHNESİ
KONSER: APOSTROPHE
Rock grubu "Apostrophe", blues ve rock parçalardan oluşan bir repertuar sunacak.


20:30 – 22:00 – BÜYÜKADA ATATÜRK MEYDANI SAHNESİ
KONSER:
BUZUKİ ORHAN OSMAN “İSTANBUL REBETLERİ”
Orhan Osman, Türkiye ve Yunanistan arasında kurduğu köprüyü; Rebetiko müziği yapan müzisyenlere verilen "Rebet" ismi ve başına getirdiği "İstanbul" ile tanımlıyor.

Festival süresince Pazart: Sanat ve Tasarım Pazarı
Konserler Ücretsizdir



_______________________________________________________6

Coloratura soprano Leyla Pekin ile organist Giuseppe Gandolfo'nun,
1 Ağustos 2010 Pazar günü saat 19:30'da
Büyükada San Pacifico Kilisesi'nde verecekleri şan ve org konserine huzurunuzla şeref vermenizi rica ederiz.
ADALAR POSTASI
)O(



"Bir Yaz Gecesi Rüyası III..."
ŞAN ve ORG KONSERİ


Coloratura Soprano: Leyla Pekin - Harmonista: Fra Giuseppe Gandolfo O.P.


1 Ağustos 2009 Pazar saat 19:30
Büyükada San Pacifico Kilisesi



PROGRAM

1) A. STRADELLA Pietà, Signore (Soprano e harmonium)

2) A. VIVALDI Domine Deus (Soprano e harmonium)

3) F. CHOPIN Preludio in Mi minore n. 4 op. 28 (Solo harmonium)

4) G. BIZET Agnus Dei (Soprano e harmonium)

5) R. SCHUMANN Sogno - Träumerei (Solo harmonium)

6) C. FRANCK Panis angelicus (Soprano, baritono e harmonium)

7) J. S. BACH Celebre Toccata in Re minore BWV 565 (Solo harmonium)

8) G. PERGOLESI Salve Regina (Soprano e harmonium)

9) B. GODARD Berceuse de Jocèlyn (Solo harmonium)

10) C. SAINT-SAËNS Sub tuum praesidium (Soprano, baritono e harmonium)

11) F. CHOPIN Nocturne en Mib n. 2 op. 9 (Solo harmonium)

12) BACH-GOUNOD Ave Maria (Soprano e harmonium)

13) G. QUIRICI Suonata per la Consumazione (Solo harmonium)

14) G.F. HAENDEL Let the bright Seraphim —Samson operasından— (Soprano e harmonium)


GİRİŞ SERBESTTİR
HEPİNİZ HOŞGELDİNİZ!


COLORATURA SOPRANO LEYLA PEKİN
Müzik çalışmalarına 5,5 yaşında piyano çalarak başlamıştır. Türk ve yabancı şan pedagoglarıyla çalışmış ve bugüne kadar 55'i aşkın konser gerçekleştirmiştir. Kendisi şan, solfej ve piyano derslerinin yanı sıra İstanbul Lions Kulübü Dünya Müzikleri Korosu'nu ve Kasdav Müzik Gönüllüleri Dünya Müzikleri Korosu'nu çalıştırmakta, 3 yıldır Kadıköy Belediyesi Dünya Müzikleri Korosu'nun da şefliğini yapmakta ve bu korolarla başarılı konserler vermektedir. 4,5 Oktav sese sahip olan Sn. Pekin, Cemal Reşit Rey Müzik Dostları Derneği üyesi, KASDAV Opera Komitesi Başkanı ve Kadıköy Belediyesi Müzik gönüllüsüdür.


ORGANIST GIUSEPPE GANDOLFO
Galata Sen Piyer ve Paolo Katolik Kilisesi papazlarındandır. 1982 yılında Bologna Devlet Konservatuarı'ndan org maestro diplomasını almıştır. İtalya'nın pek çok kenti yanı sıra Londra ve Prag'da da konserler vermiştir. En sevdiği müzik türü 19. yüzyıl besteleridir. Sen Piyer Kilisesi, Sent Espri Kilisesi, Santa Maria Draperis Kilisesi, Ankara Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve Polonezköy Kilisesi'ndeki orgların restorasyonlarını gerçekleştirmiştir.
Son yıllarda soprano ve mezzo sopranolarla çalışmaları ve konserleri olmuştur.


BÜYÜKADA SAN PACIFICO KİLİSESİ'NİN,
PARİS'TE, V. MUSTEL (1815-1890) TARAFINDAN İMAL EDİLEN 309 NUMARALI BU TARİHİ ARMONİUMU,
Flüt, Klarnet, Fifr, Obua, Muzet, Vua, Selest, Bariton, Korangle, Burdon, Kleron, Basson, Harp Eolien seslerine sahip olup çok kalitelidir. Galata Sen Piyer ve Paolo Kilisesi papazlarından Saygıdeğer Bay Giuseppe Gandolfo, 17.7.2007'de büyük bir emek ve uğraşıyla tamir, temizlik ve akordunu yaptığı Büyükada San Pacifico Kilisesi'nin bu tarihi armoniumuyla 30.7.2007, 31.8.2008, 26.7.2009 tarihlerinde kilise sıralarını dolduran dinleyicilere unutulmaz konserler vermiştir.