7 Şubat 2011 Pazartesi

ADALAR POSTASI-2550: yapılan değişiklikleri takip edebilmek için elinizdeki tarifeleri sık sık değiştirmeyi ihmal etmeyiniz!...



* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

20 Eylül 1907 Cuma günlü, Padişah'ın cülus yıldönümünde İstanbul'da muayyen kiliselerde ayin ve dua yapıldığı ve Büyükada'da kaymakamın kalabalık Rum kilisesi yerine katolik kilisesine gitmesinin Rumlar üzerinde üzüntü meydana getirdiğine dair...


* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Fotoğraf: Ugo Antonio Corintio, Büyükada'dan, 2011.

* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

7 Şubat 2011 Pazartesi
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Az bulutlu
5-11ºC
% 70-92 nem
Günbatısı, D 17km/sa
Gündoğuşu 07:08... Günbatışı 17:28...

* * *
Cicely Mary Barker, The Crocus Fairies.

* * *

1- Mavi Marmara: "Yapılan değişiklikleri takip edebilmek için elinizdeki tarifeleri sık sık değiştirmeyi ihmal etmeyiniz!..."

2- Emine Çiğdem Tugay: "Tarihi Büyükada İskelesi'nin üst kat teras balkonunun —üstelik deniz değil ada tarafındaki— parapetlere Şehir Hatları'nca heyyula bir tabela asılmış! Büyükada İskelesi! Sahi Büyükada'dakiler karıştırıp da Kınalıada İskelesi'nden vapura binmesinler diye!..."

3- Viktor Albukrek: "Deniz ulaşımıyla ilgili olarak 1940 yıllarına ait Büyükadam'dan bir demet daha sunuyorum...

4- İsmail Baysal: "Aslen Urfa eşrafından Mahmut Nedim Kürkçü ailesinin torunu olan merhum Orhan Terzioğlu, 25 Ocak 2011 tarihinde vefat etmiş olup cenazesi 4 Şubat 2011 Cuma günü Bebek Camiinden öğle namazını mütakip özel bir gemiyle çok sevdiği Büyükadası'na getirilip defnedilecektir..."

5- Ela Nur Tezel: "Ne kadar güzel ki bir çok seveni olan ve O'nu hep güzel hatıralarla anacak sevgi dolu dostları varmış Ango' nun..."

6- Adalar Müzesi: "Prens Adaları kitabı çıktı..."

7- Mustafa Farsakoğlu: "Gallerli Arp sanatçısı Mali Llywelyn'in konserine katılımınızdan onur duyarız..."

8- [Ahmet Rasim'in] Geç kaldığı bir gecenin sabahında eşi Heybeliada'daki evinden uğurlarken 'Sakın geç kalma erken gel, artık tahammül edemiyorum, bu gece gün batmadan gel' ricasında bulunur...

9- Selçuk Aral: "Kınalı şanssız ada, yeşili en az olanı, Adalar vapurunun hepsi de ugramaz nedense, Burgaz, Sait Faik; Heybeli, Hüseyin Rahmi'nin; Büyükada, Troçki'nin mekani olmus ya bi zaman. Kinali kimsenin olmamis, en guzeli bu bence, bundan sonra Kinali da Selcugun diyecegim..."

10- Adalar Belediyesi'nden yapılan açıklamada, Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu'nun ilçede bir dizi inceleme yaptığı belirtildi... İncelemeler kapsamında...

11- Belediye Başkanları da eğitim almalı!...

12- Yüksel Özcan: "32. EKOTUR Burgazada'da..."

13- Lena Schulte: "Sanırım "Bir zamanlar İstanbul'da... Apokria Karnavalı bu yazıyı enteresan bulacaksınız..."

14- Adalar Belediyesi: "Dünyanın en büyük turizm fuarlarından EMITT'e davetlisiniz!..."

)O(



_______________________________________________________1


yapılan değişiklikleri takip edebilmek için 
elinizdeki tarifeleri sık sık değiştirmeyi 
ihmal etmeyiniz!...



31 Ocak 2011 Pazartesi günü saat 10:35 motoruyla Büyükada'dan Bostancı'ya geçmek üzere vakitlice çarşıya inerek işlerimi halledip 10:23'te Büyükada İskelesi'nin akıllara ziyan tabelasının (bkz. 2. bölüm) fotografını da çektikten sonra 10:25'te 'kaçak-ucube-kondu' motor iskelesine gittiğimde karşılaştığım garip ama gerçek manzara şöyleydi:


Büyükada, 31.1.2011 10:28.

Zutuesemce motoru, Büyükada sahilinden hareketle rotasını Heybeliada'ya çevirmiş seyretmekte bendeniz de şaşkın bakışlarla Zeutuesemce'yi seyretmekte!...

Kaçak iskelenin 'kondu' kulübelerinden birine doğru o hışımla hamlettim! 10:35 seferini yapacak motor nerede?



Belli ki açıklama yapmaktan hayli bezmiş biri bir zahmet taksit taksit şöyle dedi:

— 3 hafta önce bu sefer saati değiştirildi; iskeleye asılan bir afişle de ilan edildi. Kaymakamlık tarafından imza toplanıp duruşmalara yetişilemediğinden sefer saatinde değişiklik talep edilmişti!

09:45 Bostancı - 10:20 Heybeliada - 10:35 Büyükada - 11:10 Bostancı
seferi yerine
09:45 Bostancı - 10:20 Büyükada - 10:35 Heybeliada - 11:10 Bostancı
konulan bu sefer değişikliğine dair yapılan açıklaMA kapsamında neyin niye değiştirildiğine bir türlü aklım ermedi!


Büyükada, 31.1.2011 10:28.

Yalnız da değildim! 10:30 sularında 10:35 motor seferiyle Bostancı'ya geçmek sevdasında olup benim gibi değişiklikten bihaber olanlar da iskelede toplanıp gişeye hamletti!


Büyükada, 31.1.2011 11:01.

O ayazda ada sahillerinde biçare 11:05 seferini bekleyip bu sefer de 11:20'de Heybeli'ye uğrayıp Bostancı açıklarına gelince Demokan duruverdi! Dümeni kilitlenmişmiş meğer! 11:10 yerine 12:00'de vardığım Bostancı'dan 12:00 Göztepe randevuma bir hayli geciktim dolayısıyla da!

Gişedeki memura, tarifenin her akla estiğinde değiştirilemeyeceğini, olmaz a ola ki değiştirildiyse de duyurusunun türlü kanaldan gereğince yapılması gereğini aksi halde böylesi gayri ciddi bir işletmenin mağduriyetlerden mesul olup tazmininin söz konusu olacağını, nafileliğini bile bile izah ettikten neden sonra memur da Mavi Marmara 2011 Kış Tarifesi'ndeki AçıklaMAlar'ın 5. maddesini işaret etti...


MAVİ MARMARA 2011 KIŞ TARİFESİ
AçıklaMAlar:
[...]
5- Mavi Marmara yolcu talepleri yada [ya da] diğer sebeplerle [?!] mevcut tarifelerde değişiklik yapabilir. Tarife değişiklikleri sebebi ile [sebebiyle] yaşanabilecek sorunlardan Mavi Marmara sorumlu değildir. [Peki ya sorumlusu kimdir?] Yapılan değişiklikleri takip edebilmek için elinizdeki tarifeleri sık sık değiştirmeyi ihmal etmeyiniz.
[...]





_______________________________________________________2


Büyükada İskelesi!


Büyükada, 31.1.2011 10:23.

ADALAR POSTASI 2547/5 (27.1.2011):
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2011/01/27-2547.html

[...] İskelelerden söz açılmışken kaç gündür bir türlü fotoğrafını çekip yazamadım, içime sıkıntı oldu az daha yazmazsam çatlayacağım yahu! Fotoğrafsız da olsa yazayım da bir de siz bakın bari! Kimseler görüp isyan etmedi mi? İnanılır gibi değil! Geçenlerde alışılageldiği üzere son anda vapura doğru hızlı adım yoldayken bir de ne göreyim? Tarihi Büyükada İskelesi'nin üst kat teras balkonunun —üstelik deniz değil ada tarafındaki— parapetlere Şehir Hatları'nca heyyula bir tabela asılmış! Büyükada İskelesi! Sahi Büyükada'dakiler karıştırıp da Kınalıada İskelesi'nden vapura binmesinler diye! Akıllara ziyan vesselam! Tabelanın yersizliğiyle gereksizliğine mi asanların kifayetsizliğine mi şaşmalı!
Emine Çiğdem Tugay
)O(

Büyükada, 31.1.2011 10:24.



_______________________________________________________3

From: NİMET VİKTOR
Date: January 31, 2011 8:01:45 PM GMT+02:00
To: adalarpostasi@gmail.com

Sayın Emine Çiğdem Tugay,
ADALAR POSTASI yayınınızı büyük bir ilgiyle takip etmekteyim. Bu vesileyle yılbaşı tebrikinizin ekinden, Sayın eşiniz Mehmet Selim Bey’le birlikte yazmış olduğunuz kitapları gördüm. Tarih sevenler için kıymetli dokümanlar. Ciddi araştırma gereken çok zor bir uğraş, tebrikler ve teşekkürler.

Yine ADALAR POSTASI'ndan Sayın Beybabanızın rahatsız olduğunu okudum. Geçmiş olsun der ve acil şifalar dilerim.

En çok dert edilen konular, Adalarımızın değişen deniz ulaşım sistemi ve denize açık olan manzara görüntülerinin kapatılmasıdır. Her ikisi de zamanla hallolacak şeyler.

Fakat geçen haftalardan beri mahallemizde kırk yıl muhtar olan efsanevi Bilal Ağa’nın oğlu mümtaz insan ressam-yazar Ferruh Ertürk ve nefes alma tekniklerini bize öğreten Sermed Tezel Hocamızın beklenmedik vefatının üzüntüsünü yaşıyoruz. Ulu Tanrı'dan rahmet, yakınlarına ve tüm Adalılara baş sağlığı dilerim.

Deniz ulaşımıyla ilgili olarak 1940 yıllarına ait Büyükadam'dan bir demet daha sunuyorum. Uygun bulursanız, yayınlayabilirsiniz.

Derin saygılarımla,

Viktor Albukrek

* * *


Ada vapuruna giren birçok erkek çocuğunun ilk işi, annesinin elinden kurtulup makine dairesinin açık pencerelerinin kaollle parlatılmış bronz çubuklarına asılarak, içeride olup bitene bakmaktı. İskeleye bağlı bir geminin, rölantideyken çalışan buhar makinesinin, supap ve piston kollarının ağır hareketinin seyrine dalmak, benim için son derece büyüleyiciydi. Kaptan, tepedeki köşkünden, bodrumdaki haki renk üniformalı makiniste, "yarım yol-tam yol-ileri-geri" gibi komutları, aşağıya kadar inen bir telin ucuna bağlı çanın “didong- didong” sesleriyle ihbar ederek iletirdi. Her “didong”la yeni bir emir alan makinist, gemiyi körü körüne, buhar vanalarıyla oynayarak seyrettirirdi. İskeleden kalkış için kaptandan “didong” ‘yarım yol ileri’ emri için çan sesi duyulmadan ve siyah kalın elbiseli çımacılar, halatlarını gemiyi iskeleye bağlayan babalardan sökmeden, beni katiyen vapurun kamarasına sokamazlardı. Ayazda da olsam, vapurun kalkışına nezaret etmemin gereğine inanırdım.

İkinci Dünya Savaşı'nın hüzünlü senelerinde, yaz mevsimi için kiralık evlere rağbet azalmıştı. Erkeklerin çoğu Aşkale’de veya askerlik vazifelerindeydiler.

Ada'ya yalınız kendi evleri olan yaşlılar ve çocuklular geliyordu. ‘Karartma’ gereği, akşamları pencereler siyah perdelerle örtülür, panjurlar sıkı sıkıya kapatılır ve içeride düşük ışık kullanılırdı. Geceleri zayıf yanan sokak lambaların ampullerinin üst yarısı dahi, siyaha boyalıydı.

O günlerin birinde, arkadaşlarla Maden tarafındaki Naki Bey plajındayken aniden alarm sirenleri çalmaya başladı. Yüzerek sahile döndük. İnsanlar bir an evvel ‘sığınak’larına yetişmek için elbise ve ayakkabılar elde, yarı çıplak koşuşmaya başlamıştı ara sokaklarda. Yokuştan yukarı caddeye çıktık. Mahallede görülmemiş bir telaş var. Herkes başka yöne doğru gidiyor! Evim epey uzakta olduğu için var hızımla koşuyordum ki tepemde alçaktan uçan iki uçak belirdi. Sonradan öğrendiğimize göre yolunu şaşıran bu iki yabancı savaş uçağı, Ege sahilimizin bir yerlerini, düşman toprağı sanarak bombalamışlardı o gün.

Yıl 1943, 12 yaşındayım. Babamın Dıyarbakır’da askerlik vazifesinde olduğu ve savaş rüzgârlarının estiği karanlık günlerden bir akşam üstüydü. Büyükada’ya dönmek üzere, tek başıma Galata Köprüsü iskelesinden vapura bindim ve genelde yorgun yolcuların ‘kestirmek için’ yatakhane olarak kullandıkları geminin alt bodrumuna indim. Yarı dertli yarı uykulu, çanın çaldığı “didong” seslerini takip ederek geminin rotasını tahmin ederken kendimden geçmişim. Bir müddet sonra yeni bir “didong” çan sesiyle uyandığımda, iskelemize vardığımızı düşünerek bodrum katından yukarı çıktım. Donakaldım. Gemimiz az evvel Yalova’ya gitmek üzere Büyükada iskelesinden ayrılmıştı. Utancımdan sustum. “Didong”un azizliğine uğramıştım. Biraz sonra ise derdimi lacivert üniformalı kamarot amcaya anlattığımda, gemi artık Sedef Adası açıklarında seyrediyordu.

Yalova’ya vardığımızda, geminin beyaz üniformalı, yaldız düğmeli ve sırma dekorasyonlu yaşlı-başlı kaptanı telefonla annemi arayarak durumu anlattı ve beni iskeleye yakın bir otele yerleştirdi. Ertesi sabahın ilk seferinde de Büyükada iskelesine yanaştığımızda, orada beklemekte olan anneme teslim etmişti beni.

Minnetle anıyorum çocukluk devrimin, ‘O’ babacan kaptan ve kamarotlarını! Her zaman taptaze ütülenmiş sırmalı üniformalarıyla, çapraz çapa kabartmalı yaldız düğmeleriyle, güven telkin eden hareketleriyle, bir denizcinin terbiye ve nezaketiyle...

Bu hallerinden dolayıdır ki, sevgi ve saygıyla onlara bağlanan biz yolcular, hiç çekinmeden teslim ederdik kendimizi teknelerine!

Viktor Albukrek


_______________________________________________________4

From: İSMAİL BAYSAL
Subject: Ada sevdalılarından bir hüzünlü veda daha
Date: February 2, 2011 12:02:10 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Ada sevdalılarından bir hüzünlü veda daha...

Aslen Urfa eşrafından Mahmut Nedim Kürkçü ailesinin torunu olan merhum Orhan Terzioğlu 25 Ocak 2011 tarihinde vefat etmiş olup cenazesi 4 Şubat 2011 Cuma günü Bebek Camiinden öğle namazını mütakip özel bir gemiyle çok sevdiği Büyükadası'na getirilip defnedilecektir. Kabristan işlemlerindenden sonra çok sevdiği köşkte Galata Mevlevihanesi semazenleri eşliğinde anma töreni ve duası yapılacaktır, isteyenler katılabilirler.

Merhuma rahmet, çok sevgili eşi Ümit Hanım'a, sevgili kızı Esra ve Berra ile değerli oğlu Taylan TERZİOĞLU ailesine ve sevenlerine başsağlığı, sabırlar diliyorum.

Gerçek ada ve insanlık dostu Orhan Terzioğlu'nun mekânı cennet olsun .

Adalar Kültür Derneği adına İsmail Baysal



_______________________________________________________5

From: ELA NUR TEZEL
Subject: Re: Sermed TEZEL
Date: February 4, 2011 1:14:20 PM GMT+02:00
To: Emine Cigdem Tugay


Merhaba Çiğdem Hanım,
Hayatımdaki bu köklü değişiklik ve ardından gelen duygu karmaşası sonunda bağışıklık sistemimi çökertmeyi başardı ve ben de grip salgınından nasibimi aldım. Kusura bakmayın size geri dönüşüm biraz geç oldu. Adresimi ADALAR POSTASI'na eklerseniz çok sevinirim. 

Ne kadar güzel ki bir çok seveni olan ve O'nu hep güzel hatıralarla anacak sevgi dolu dostları varmış Ango' nun...

Tarçın, Ango'nun bisikletindeydi bir dem... )O(

Cenaze günü amcamın bisikleti bıraktığı yerde, karakolun karşısında kilitli duruyordu, sonra haber geldi yerinde yok diye... Çarşamba günü kontrole gittim, gerçekten de yoktu. Tanıyan biri çalınmasın diye eve çıkartıp oraya bırakmıştır diye bir heyecan gittim baktım, ama orada da yoktu... :( Alan kişi bir şekilde ailesine haber verir diye hâlâ bekliyorum.Bisikleti koruma altına almayı düşünen kişi, amcamın telefonundan bize ulaşmaya çalışır diye telefonu yanımdan ayırmıyorum... Özetle amcamın ardından bisikleti de birden uçtu gitti galiba :) 

Karakol, zabıta, belediye... Her yere gittim ama çalınmıştır diyorlar... Umarım bir an önce bulabiliriz.

Sevgiler,

Ela Nur TEZEL


_______________________________________________________6

From: ADALAR MÜZESİ
Subject: Adalar Müzesi Bülteni - Şubat 2011
Date: January 30, 2011 10:14:24 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com




Prens Adaları kitabı çıktı. Adalar Müzesi yayını olarak hazırlanan büyük boy, 240 sayfa kuşe kağıda basılmış kitapta, 2010'da çekilen hava fotoğrafları ve müze arşivinden gravür ve kartpostallar eşliğinde tarihten bugüne Prens Adaları anlatılıyor. Kitabı tüm kitapçılarda ve Müze Dükkânı’nda bulabilirsiniz.


_______________________________________________________7

From: OYA İSLİMYELİ
Subject: Adalar Belediyesi'nden MALİ LLYWELYN Arp Konseri
Date: January 31, 2011 2:52:39 PM GMT+02:00
Bcc: adalar.postasi@gmail.com

Gallerli Arp Sanatçısı Mali Llywelyn'in konserine katılımınızdan onur duyarız.

Adalar Belediye Başkanı
Dr. Mustafa Farsakoğlu


6 Şubat 2011 Pazar
Saat 15:00
San Pacifiko Latin Katolik Kilisesi
Büyükada




_______________________________________________________8

Akşam- Pazar, 30.1.2011

http://www.aksam.com.tr/500-yillik-keyfin-ve-muhabbetin-ansiklopedisi--16007h.html

500 yıllık keyfin ve muhabbetin ansiklopedisi


Eğlenceli hikayeleriyle, ünlü isimleriyle, meyhaneleriyle rakının 500 yıllık renkli tarihi, 1775 maddelik Rakı Ansiklopedisi'nde anlatılıyor.

[...]

- Ahmet Rasim; 1865-1932 yılları arasında yaşamış yazar aynı zamanda klasik Türk müziğine besteleri ve güfteleriyle önemli katkı vermiştir. Rakı içme konusunda bir üstattır; 'Rakı kadehe konulur ama kadehle içilmez, yudum yudum içilir' der. Belki de tek kusuru muhabbet meclislerinden eve geç gitmesidir. Geç kaldığı bir gecenin sabahında eşi Heybeliada'daki evinden uğurlarken 'Sakın geç kalma erken gel, artık tahammül edemiyorum, bu gece gün batmadan gel' ricasında bulunur. Ahmet Rasim bu sözlerden güfte çıkarır, dostu Tatyos Efendi besteler; 'Bu akşam gün batarken gel/ Sakın geç kalma erken gel/ Tahammül kalmadı artık/ Sakın geç kalma erken gel.'

[...]


_______________________________________________________9


From: SELÇUK ARAL
Subject: Bize Kinali'yi anlat...
Date: February 2, 2011 12:03:56 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Selamlar...

Selcuk...

* * *

Kinaliada.net, 1.2.2011
Selçuk Aral

http://www.kinaliada.net/index.php?news-1296

Bize Kinali'yi anlat...

Foto: Selcuk Aral ©

Cem Benli yazmis:

Dostum, ziyaret edemedigim tek prens adasi Kinali, sayende taniyorum. Proti, Bizans zamanindan kalan ismi degil mi, daha önce Akoni denirmis, yaniliyor muyum? Proti, Bizans prenslerinin ilk sürgün yeri degil mi, bunlari da bize anlat!

Kinali sanssiz ada, yesili en az olani, Adalar vapurunun hepsi de ugramaz nedense, Burgaz, Sait Faik; Heybeli, Hüseyin Rahmi'nin; Büyükada, Troçki'nin mekani olmus ya bi zaman. Kinali kimsenin olmamis, en guzeli bu bence, bundan sonra Kinali da Selcugun diyecegim.

Epey bi sene yazlari Bostanci'daydim, sayarlardi bana Kinali Ermeni, Burgaz Musevi, Heybeli Türk, B.ada Rum dostlarin diye, 30 sene oncesi yerlesimlerine göre dogru muydu? Arkadakileri de bilirim, Sivri,Yassi.

Bize Kinali yi da anlatirsan sadece özgün gözlemlerin,bilginle en azindan ben cok memnun olurum.

Rüzgar Kinali ya essin, esenlikler sana, iyi geceler.

Sevgili Cem!

Proti Rumca birinci demektir. Bu isim Kinali‘ya Istanbul’dan gelirken varilan ilk ada oldugu icin verilmistir.

Adalarin her birisinin Rum’ca ayri bir adi vardir. Yeni Istanbul’lularin (<<<- hakikisi haric) cogunlugu bunlari tanimadigi gibi adalarinda bugünkü isimlerini bile bilip birbirlerinden ayirt edemezler. Zaten Istanbul’da, hayatinda bir defacik bile olsun Adalardan birisine ayak basmamis bir cok insan vardir.

Internet Adalar hakkinda yalan-yanlis, cogunlugu kopyalama (<<<- baskalarindan calma) bilgi ve fotograflardan olusan sitelerle doludur.

Fotograflarin cogu birbirine karismis (<<<- mesela Burgaz Ada fotografinin altinda Kinali yazar veya tersi) aciklamalar gercegi yansitmaz (<<<- kalkip Kinali’da bindigi faytondan veya kizila calan kumundan bahseder, <<<- aslinda Kinali’da ne fayton vardir ne de kum).

Bu hatayi yapanlar her kesimden insanlar oldugu kadar aralarinda büyük gazetelerin yazarlari da dahildir. Yani Adalarin cazibesi insanlari kendine ceker, kaptirir yalan-yanlis davranislarda bulunmalarina sebep olur.

Sedef‘ dahil olmak üzere Vapurlarin calistigi (<<<- toplam 9 Ada, <<<- bazi kitaplarda Prensada’lari olarak gecerse de, <<<- Orada yasayan halk bu terimi pek kullanmaz) 5 adanin da kendine münhasir özellikleri vardir. Iskeleleri bile birbirine benzemez.

Aslinda ben de senin gibi yillarca vapurla Kinali’nin önünden gecip diger adalara yüzmeye-gezmeye gittim. Hala bircok Istanbul’lu tarafindan henüz kesfedilmemistir. Aslinda Adalar denildimi akla ilk gelen Büyükada’dir. Buna ragmen bizim ada da yazlari bilhassa hafta sonu mahseri kalabalik olur. Insanin kafasindan ister-istemez bu adanin bu kadar insani tasiyamayacagi (<<<- batacagi) gecer. Bu yüzden Kinali’da oturan yerli ahali Pazar gününü daha cok Istanbul’da gecirir.

Aslinda Kinali ada gibi ada‘dir. Diger adalara mukayese ile hemen hemen her tarafindan denize girilir. Öbür adalarda insanlar denizin ortasinda olmalarina ragmen kendilerine suya girecek bir yer bulamaz, kulüp veya plajlara (<<<- tekneleri icin kayikhane veya marinlara) ayrica bir ücret ödemek zorunda kalirlar.

Kinali’da durum ise tamamen aksidir. Insanlarin rüzgarin esisine göre (<<<- Lodos veya Poyraz) bile secim yapabilme imkanlari vardir. Cünkü rüzgarla birlikte sahile, yosun, deniz anasi vs. de gelir, deniz kirlenir, yüzmenin zevki kacar.

Onun icin sayet Poyraz (<<<- Bostancidan) esiyorsa arka taraftan (<<<- Manastir Koyu, <<<- Ülker veya Kamos vs.) Lodos (<<<- Marmara, Yassi veya Sivriada’dan) ön taraftan (<<<- iskeleden ciktiktan sonra saga veya sola dogru Ada’nin ön yüzü ) denize girilir.

Adalarin nerdeyse tamaminda yerlesim Istanbul’a (<<<- Anadolu Yakasi, yani kuzey‘e) dogrudur. Cogunluk yazlik olarak kullandigi icin etrafi kavuran yaz günesinden kacilir. Bu yüzden evlerin yüzleri genel olarak Maltepe’den Kartal-Pendik’e dogru cevrili olduklari icin ögleden sonra (<<<- günesin tepeye cikmasiyla birlikte) gölgelik olur.

Gene ayni sebepten (<<<- bilhassa sezon yeni acildiginda, <<<- iyi bir sekilde bronzlasip, yanmak isteyen hanimlar) sabahleyin önden, ögleden sonra arkadan denize girmeyi tercih ederler. Bu sekilde günesi hep önden alirlar.

Arka tarafa gidis 3 sekilde olur.

a) Yürüyerek veya bisikletle: (<<<- vapurdan ciktiktan sonra iskeleden itibaren sayet sahili takip ederseniz, <<<- saga veya sola dogru yürümeniz bir seyi degistirmez, <<<- her iki yol da ayni yere cikar, <<<- plajlar adanin arka tarafinin tam ortasindadir, yani yol uzamaz, <<<- sadece sagdan gidis biraz daha diktir).

Ama kisa yolu secmek isterseniz. Önce sola (<<<- carsi istikametine) dogru yürüyüp, dükkanlarin bitiminde saga kivrilarak dosdogru (<<<- bu yol Manastira gider) yokusu cikarsaniz adanin zirvesine varirsiniz. Oradan gene bir yol (<<<- bu defa yokus asagi) direk sizi Manastir koyuna getirir.

Bu yol (<<<- bisikletle gelenlere veya ada’da kiralayanlara tavsiye edilmez. Sayet bisiklet yariscisi veya sporcusu degilseniz kolay-kolay yokusla bas edemezsiniz. Üstelik inisler (<<<- bilhassa toprak, patika dik yolda) oldukca tehlikelidir.

b) Yaz aylarinda, vapurun iskeleye ugradigi saatlerde, iskele civarindan (<<<- motorlarin yanastigi iskeleden) kalkan tekneler yolcularini cüzi bir ücretle arka tarafa tasirlar. Gene aksamüstü ayni sekilde geriye getirirler. Arkadan denize girmek (<<<- semsiye veya sezlong alinmadigi takdirde) ücretsizdir.

c) Ada’da calisan bir de belediye münübüsü vardir. Aslinda yasli-hasta-sakatlar icin tahsis edilmis olsa da pek ayirim yapmazlar. Yalniz daha cok ön tarafta (<<<- kisa mesafelere) calisir. Ona pek güvenmeyin derim: Cünkü ben daha (<<<- Kadiköy-Bostanci gibi) arka tarafa yolcu tasidigina sahit olmadim.

Hosca ve dostca kal. Simdilik bu kadar.

Selcuk Aral (<<<- 2. Februar 2011, Pforzheim - Germany)

NOT: Evet, söyledigin dogrudur: Kinali daha cok Türk Ermenilerinin biraraya geldigi bir ada'dir. Aslinda onlarda son yillarda yavas yavas azinlik olmaya basladilar. Cünkü son yillarda ada'ya büyük bir Süryani akimi vardir.

Esasen uzaktan bakildiginda Müslüman'la, Ermeniyi birbirinden ayirabilmek mümkün olmadigi gibi: Ermeni ve Süryani'leri de birbirlerinden ayirt etmek mümkün degildir.

Sadece bizim Istanbul Ermenilerimiz Istanbul sivesiyle (<<<- yani sivesiz) konusurlar. Süryaniler'de biraz Arap'ca nüanslar isitilir. Ermeniler kendi aralarinda kendi lisanlarini kullanirken (<<<- hepsi degil) Süryaniler Arapcayi tercih ederler. Cocuklara gelince zaten onlar tam bir Istanbul'lu (<<<- ve gerektigi gibi oturup-kalkmasini ve konusmasini bilirler) durlar. Her iki halk gurubu da cocuklarinin yetismelerine egitimlerine son derece önem verirler. Cogunluk yüksek tahsil görmüs insanlardir.

Ermeni'lerle, Süryani'ler arasindaki en büyük fark: Ermeni'ler (<<<- Ne de olsa daha eski Istanbul'lu) balik'ci, Süryaniler se et'ci (<<<- cig köfteci) dir.

Tabiki her ikisinin de birlesme noktasi her zaman Raki masasidir. Hahaha...


_______________________________________________________10

Haber 3, 3.2.2011

http://www.haber3.com/adalarda-ataturk-anitlari-yeniden-duzenlenecek-664484h.htm

ADALAR'DA 
ATATÜRK ANITLARI 
YENİDEN DÜZENLENECEK

Adalar'da meydanlarda bulunan Atatürk anıtları yeniden düzenlenecek.

Adalar Belediyesinden yapılan açıklamada, Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu'nun ilçede bir dizi inceleme yaptığı belirtildi.

İncelemeler kapsamında Kınalıada İDO İskelesi'nin önünde bulunan Atatürk Anıtı'nın kaidesinin yeniden düzenlenerek cephesinin yola bakacak şekilde yeniden yapılmasını isteyen Farsakoğlu'nun, Burgazada'daki anıtın ise çevre düzenlemesi yapılarak daha güzel bir görünüme kavuşması talimatını verdiği bildirildi.

Farsakoğlu'nun, halkın sorunlarını da dinlediği belirtilen açıklamada, kuvvetli rüzgarların yaratmış olduğu dalgaların aşındırmasıyla sık sık çökme yaşanan Burgazada sahil yolunun da Kıyı Taş Tahkimatı (Anroşman) çalışmasıyla düzenlendiği kaydedildi.

Burgazada Gezinti Caddesi üzerindeki kıyı şeridinde yapılan çalışmayla, kış aylarında lodos ve poyraz rüzgarlarının yaratmış olduğu dalgalar sonucu çöken yolların da Anroşman çalışmasıyla düzenlendiği ifade edilen açıklamada, Kınalıada ve Burgazada'daki sahillerin yeniden düzenleneceği dile getirildi.

Açıklamada, birim amirleriyle birlikte yaptığı denetimlerde çöp konteynerlerinin yer altına alınmasını isteyen Farsakoğlu'nun, ayrıca kaldırma çıkartılan kayıkların çekçek yerlerine taşınması talimatını verdiği, yol boyunca bulunan izinsiz tabelaların kaldırılmasını, izni alınan tabelaların da tek tip olması gerektiğini belirttiği ifade edildi.

Sahil kesimlerinde oluşan çukurların ve olumsuz görüntülerin de gerekli önlemler alınarak kapatılmasını isteyen Farsakoğlu'nun, dalgalar sonucu çökme yaşanan yolların da kıyı şeridine yapılacak taş bloklarla sağlamlaştırılmasını istediği açıklandı.


_______________________________________________________11


From: DENİZ TÜFEKÇİ
Subject: Fw: “Belediye Başkanları da Eğitim Almalı”
Date: February 3, 2011 1:13:59 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

“Belediye Başkanları da Eğitim Almalı”




Marmara Belediyeler Birliği’nin organizasyonuna katılan Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek, eğitimin yaşı, zamanı ve makamı olmadığını; belediye başkanlarının, rektörlerin ve tüm üst düzey yöneticilerin de eğitime ihtiyacı olduğunu söyledi.

Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek, Marmara Belediyeler Birliği’nde düzenlenen “Yerel Yönetimlerin Eğitim Sürecinde Üniversitelerin Rolü” ana başlıklı organizasyonda önemli konulara değindi. Birlik Genel Sekreteri Doç. Dr. Recep Bozlağan’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen programı, YTÜ mezunu olan Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı ve İBB Ulaşım A.Ş. Genel Müdürü Ömer Yıldız’la birlikte çok sayıda başkan yardımcısı ve daire başkanı da takip etti.

“BAŞKANLAR KADROLARINI DEĞİŞTİRMEK YERİNE, GELİŞTİRMELİ”
Belediye Başkanlarına, kadrolarını geliştirmesini öneren Rektör Yüksek, “Üniversite olarak, kişilerin değil sistemin sorunları çözdüğü bir yapı oluşturduk. Bu yapıda kişiler sistemi manipüle edemiyor, aksine sistem kişileri çalıştırıyor. Sorumluluk ve yetkileri alt kadrolara paylaştırmak, sistemi denetlemek ve gerekli düzenlemeleri yapmak, süreci etkin bir şekilde yönetmek açısından çok önemli. Alt kadroların kişisel gelişimi desteklenmeli ve kadro değişimi yerine, öğrenen organizasyon çerçevesinde mevcut kadroların performansı artırılmalı” diyerek sözlerine başladı.

“EĞİTİMİN YAŞI, ZAMANI VE MAKAMI YOK”
Açıklamalarının devamında belediye başkanlarının da personel eğitimlerine katılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. İsmail Yüksek, “Belediye Başkanları göreve başlarken analiz yapmalı ve personelini doğru eğitimlere yönlendirmeli. Belediyecilikte başarı, personel eğitimiyle gelir. Eğitimin zamanı, yaşı ve makamı yok. Belediye Başkanları da eğitim almalı. Yalnızca başkanlar değil, rektörler, genel müdürler, üst düzey yöneticilerin de eğitim alması, her alanda güncel gelişmeleri takip etmesi gerekiyor” diye konuştu.

“BELEDİYELERE DESTEĞE HAZIRIZ”
Üniversitelerde verilen derslerin, uygulamaya dönük olması gerektiğini de ifade eden Rektör Yüksek, “Üniversitemizin Sürekli Eğitim Merkezinde 125 ayrı eğitim programı düzenliyoruz. Üniversitemizdeki bütün akademik programları belediyelerin ihtiyaçlarına göre yapılandırmamız ve onlar için proje üretmemiz mümkün. Belediyeler ne talep ediyorsa YTÜ olarak desteğe ve eğitime hazırız” dedi.

“ÖĞRENCİ KULÜPLERİNE TAM DESTEK”
Öğrenci kulüplerine verdiği önemi açıklayarak sözlerini sürdüren Prof. Dr. İsmail Yüksek, “Öğrenci kulüplerimize büyük destek veriyoruz. Mesleki ve teknik çalışmaların yanında çok önemli sosyal projeler de gerçekleştirdik. Örneğin, Maltepe Cezaevi’ndeki vatandaşlarımıza öğrencilerimiz aracılığıyla eğitimler düzenledik ve bu projeyi daha yaygın hale getirmeye çalışacağız” diye konuştu.

“SERTİFİKA, DİPLOMADAN ÖNEMLİ HALE GELDİ”
Programın moderatörlüğünü yapan Birlik Genel Sekreteri Doç. Dr. Recep Bozlağan ise, “Mesleki sertifikalar, diplomadan daha değerli hale geldi. Şirketler işe alacağı personele, diplomadan önce, mesleki güncel gelişme ve sertifika programlarını takip edip etmediğini soruyor. Bu noktada eğitim kurumlarına ve üniversitelerin sürekli eğitim merkezlerine büyük görev düşüyor” derken, Marmara Belediyeler Birliği olarak, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe başkanlığında 2010 yılı içerisinde 16.165 belediye çalışanına eğitim verildiğini, bu rakamın belediyeler açısından büyük bir rekor olduğunu söyledi.

--------------------------------------
Marmara Belediyeler Birliği
Fatih SANLAV
Basın Yayın Danışmanı
0532 728 33 41 - 0212 514 10 00



_______________________________________________________12

From: YÜKSEL ÖZCAN
Subject: Fwd: 32. EKOTUR Burgazada'da Yapılıyor....
Date: February 4, 2011 3:05:11 PM GMT+02:00

Adalar Orman İşletme Şefliği'nin geleneksel olarak düzenlemiş olduğu ve 32.’si gerçekleştirilecek Ekotur, Burgazada’da yapılıyor.

06.02.2011 tarihinde saat 11:00’da Burgazada iskelesinde toplanacak grup, Burgaz ormanlarına yürüyüşe geçerek hem temiz bir hava alacaklar, hem de Burgazada’nın Doğa Ekolojisi hakkında bilgilendirilecekler.

Yürüyüş yaparak Bayraktepe yoluna gelen gruba, Çam kese Böceği'yle mücadelede önemli bir yere sahip kuşlar için Orman İdaresi tarafından tedarik edilen kuş yuvaları verilecek.

Bayraktepe Mevkii'nde kendilerine dağıtılan Kuş yuvalarını asacak katılımcılar, 2003 yılında çıkan yangın neticesi kaybedilen ağaçladan geriye kalan Gençleştirme Sahasında gözlem yapacak,Adalar Orman İşletme Şefi Yüksel Özcan önderliğinde ,yapılan çalışmalar hakkında bilgilendirileceklerdir.Daha sonra Adalar Orman İşletme Şefliğince yürütülen ekolojik denge çalışmaları kapsamında Orman Zararlılarına karşı yürütülen Biyolojık-Mekanık ve Bıoteknık çalışmalar hakkında kısa bilgi verilecek olup,katılımcılara Çamkeseböceği toplatılarak ,uygulamalı olarak Ekolojık Dengeye katkı sağlanacaktır.
Ekolojik gezının son saatlerınde ıse ,Eskı Copluk Mevkııne gıdılerek,daha oncekı Ekoturlarda dıkımı yapılan fidanlar yerınde tespit edilerek,katılımcılar tarafından dağıtılan fidanlar toprakla buluşacaktır.
Dönüş yolunda ise özellikle denize girip, piknik yapmak için yazın Adalara gelen günübirlikçilerin, arkalarında bıraktıkları çöpleri (Plastik, Poşet, Gazetet, Pet Şişe... vs.) toplayarak çevre temizliği yapılacaktır..
Katılımcıların yanlarında, ihtiyaçlarını giderebilecekleri yiyecek ve içecek getırmelerı,ayrıca doğadan atık toplama işlemi için battal boy cop poşeti getirmeleri rıca olunur.

Çevre temizliğininde bitmesi ile birlikte katılımcılar Kalpazankayada bulunan Kır gazinosuna geçerek,. Burada gazino sahiplerinin ikram ettiği çayla birlikte, yanlarında getirdikleri börek ve kekleriyle piknik yapacak , sıcak bir sohbetle, günün yorgunluğunu üstlerinden atacaklardır.
İlginize teşekkür eder,aramızda olmanızdan mutluluk duyarız.

* * *

Çam Kese Böceği Thaumetopoea pityocampa (Denis & Schiffermüller, 1775) Çam ağaçları üzerindeki beyaz pamuksu tırtıl keseleriyle kendini belli eden Çam Kese böcekleri, aslında bir kelebek türüdür ve bu kelebeklerin tırtılları ülkemizdeki orman zararlısı böcekler açısından önemli bir yer işgal etmektedirler. Üst üste birkaç yıl bu zararlının tahribatına uğrayan ağaçlarda boy büyümesi gerilemekte ve hacim kaybı olmaktadır... Çamkese böceğinin tahribatı kış aylarında, yani ağacın gelişme dönemi dışında olduğu için herhangi bir ölüm söz konusu değildir. Ancak yoğun ve arka arkaya birkaç sene devam eden tahribat ağacı zayıf düşürerek kabuk böcekleri ve diğer sekonder zararlıların gelmesine zemin hazırlamış olur. Bu böcekler başta Kızılçam (Pinus brutia) olmak üzere Karaçam (Pinus nigra), Sarıçam (Pinus silvestris), Pinus maritima, Pinus halepensis, Fıstık Çamı (Pinus pinea), Lübnan Sediri (Cedrus libani) bazen de Juniperus excelsa'larda tahribat yapmaktadır. Böcek yoğunluğu az olduğu zaman genellikle orman açıklıklarının kenar şeridinde veya münferit ağaçlarda görülür. Fakat yoğunluk arttıkça arız olduğu ağaç adedi çoğaldığı gibi her ağaçta görülen kese adedi de çoğalır. Çamkese böceği kitle üremesi yaptığında ibrelerin tamamını yok ederek ağacı çıplak hale getirir. Tırtıllar keselerini genellikle tepe sürgünlerine yakın dallara veya tepe sürgününün bulunduğu dal çatallarına yapar. İlk 3 gömlek değişimine kadar devamlı sürgün değiştiren zararlı kışlık kesesini ördükten sonra bir daha kese değiştirmez ve onu barınak olarak sonuna kadar kullanır. Zararını bu keseden çıkıp dolaşarak yapar ve aynı keseye döner. Çamkese böceği Anadolu'nun güney, batı ve kuzey kısımları, batı ve orta Karadeniz bölgesinin güney kesimlerinde yayılış gösterir. Yoğunluk genellikle rakım yükseldikçe ve bakı kuzeye kaydıkça azalmaktadır. Çamkese böceği yumurtalarını 2 veya daha fazla ibreyi birleştirmek suretiyle, genellikle ağacın alt dallarına bir mısır koçanını andırır şekilde dizeler halinde bırakır. Koçanlarda enine 10, boyuna ise 20-30 adet yumurta olmak üzere toplam 150-300 adet yumurta bulunur. Yumurtaların üzerleri dış etkenlere karşı korumak için pullarla kaplanır. 25-40 gün süren yumurta dönemi sonunda yumurtadan çıkan tırtıllar gövdesine nazaran büyük başlı, 6 sı torosid olmak üzere 16 ayaklıdır. Olgun tırtılların boyu 35-40 mm ye ulaşır. Karnının alt tarafı sarı renkli olan tırtılların üzerinde bol miktarda yanlarda beyaza yakın sarı, sırtta ise açık kahverengi kıl mevcuttur.

Tırtılın iki dönemi vardır. Birincisi yumurtadan çıkışı ile ilk soğukların başladığı ve kışlık keselerini örmeye başladıkları, üçüncü deri değiştirmesine kadar geçen Ekim-Şubat dönemdir. Bundan sonra ikinci dönem başlar. Bu da üçüncü deri değişiminden, krizalitleşme için toprağa inmeye başladıkları zamana kadar geçen dönemdir. Bu dönem­de keseleri ağızlarından salgıladıkları ipeğimsi bir madde ile devamlı takviye ederler. Bu madde ilk zamanlar parlak bir görünümde olup sonra matlaşırlar. Tırtıllar genellikle geceleri beslenirler. Kapalı havalarda gündüz de beslendikleri görülmüştür. Isı 6 °C nin altına düştüğü zaman yuvalarından çıkmazlar.

Olgunlaşan ve krizalitleşmek için mutlaka toprağa inen tırtıllar, kendilerine kestane renginde oval birer koza örerler. 4 ay devam eden krizalit dönemi sonunda, yani Eylül ayında ergin.hale geçerek topraktan çıkarlar. Ancak bu krizalitlerin tamamı aynı senede ergin hale gelmez, diyapoz halinde 4 yıl toprak altında kalabilir. Bu yüzden çamkese böceği ile mücadele projeleri dört yıllık periyotlara göre yapılır. Ağustos sonu ve Eylül başlarında kelebekler kozayı delerek topraktan çıkar. Bu zamanda dişi kelebeğin abdomeni yumurta ile dolu vaziyettedir. Çiftleştikten sonra erkek ölür. Dişi kelebek ise çiftleşmeden sonra bir gün içersinde yumurtalarını koyarak yumurta koçanını meydana getirir. Kısa bir müddet sonra oda ölür. Parazit ve yırtıcıları: Çamkese böceğinin parazitlerinin bazılarının isimleri aşağıdadır. 1- Yumurta parazitleri: Bu parazitler yumurtalar içersinde gelişip onunla beslenen bö­ceklerdir. Bunlar: Anastatus bifasciatus, Ocencyrtrus pityocampa, Tetrastichus servadeii 2- Tırtıl parazitleri: Bu parazitler çamkese böceğinin tırtılının üzerine yumurta­larını koyup tırtılın iç organlarım yemek suretiyle gelişip, onların ölümünü sağlayan parazitlerdir. Önemlileri; Mteorus versicolor, Phyrix caudata 'dır 3- Krizalit parazitleri: Bu parazitler ise gelişimlerini krizalitler üzerinde yapan ve onun içersini yiyerek beslenen faydalı böceklerdir. Önemli olanlar : Villa brunea (Diptera bombylide), Ichneumon rudis (Hymenoptera ıchneumonidea), Conomorium eremita, (Hymenoptera pteremalido) dır. 4- Yırtıcıları: Çamkese böceğinin 8 adet yırtıcısı vardır. Bunlardan; Vespa germanica ve Calosoma sycophanta en önemlisidir. Calosoma sycophanta 'nın kurtları Çamkese böceğinin krizalitlerini ve tırtıllarını parçalamak suretiyle yerler.

Adalar Orman İşletme Şefliği Çamkeseböceği ile Biyolojik Mücadele Orman zararlılarıyla mücadele kapsamında 2005 yılında Adalar Orman İşletme Şefliği bodrum katında yaklasık 60m2’lik alanda kapsamlı olarak kurulan laboratuarda Mart ayı başlarında getirilen Predatör Böcek Calosoma sycophanta anaçları ,özel olarak dişi ve erkek oranı gözetilerek azami 20 bireyli yumurtlama kaplarına koyularak çiftleşmesi sağlanmaktadır.

Bu süreçte ergin Calosma sycophanta anaçları periyodik olarak yine araziden toplanan ergin Thaumetopoea pityocampa (Çamkeseböceği ) tırtıllarıyla beslenerek ,üreme faaliyetleri devam ettirilmektedir. Calosoma erginleri ölmüş çam keseböceği larvalarını yememekte, canlı larvalarla beslenmektedirler. Erginler, henüz kitinleşmemiş çam keseböceği pupalarının zar kısmını parçalayarak beslenmektedirler. C. sycophanta erginleri ortalama günde 10 adet çam keseböceği larvasını parçalamakta, bunlardan 7 tanesini de yemektedirler. Calosoma larvaları da ortalama iki günde bir adet çam keseböceği larvası yemekte, birkaç adedini de parçalamakta, ayrıca Calosoma larvalarının da çam keseböceğinin yeni oluşmuş pupaları ile beslenmektedirler.Calosoma erginlerinin günlük ortalama 7 adet çam keseböceği larvasını yediği ve yılda 30-40 gün aktif olduğu dikkate alındığında, bir ergin yıllık ortalama 210-280, 3-4 yıllık ömrü boyunca ise 840-1120 civarında çam keseböceği larvası ile beslenmektedir

Yumurta ve larvalar için toprak nemi yeterli olmalı, hemen her gün yumurta saklama kapları ve larva besleme kapları kontrol edilerek kaplardaki küflenme ve nem azlığı giderilmelidir. Toprak tanelerinin birbirinden rahatça ayrılabileceği düzeydeki nem en uygun nem miktarıdır. Kuru toprakta yumurtalar kristalleşmekte, çok nemli toprakta ise toprağa yapışarak küflenmektedirler. Besleme kaplarındaki erginlerin yumurta bıraktığı en uygun nemli toprak derinliği 2.5-3 cm olmalıdır. -Larvalar kannibalistik olduklarından birinci larva döneminden itibaren besleme kaplarına tek tek yerleştirilmelidirBiyolojisi Yumurta Dönemi C. sycophanta yumurtalarının 4-6 mm uzunlukta, 1,5-2 mm genişlikte ve ortalama 0,01 gr ağırlığındadır. Elipsoidal şekilli sarı-beyaz veya açık sarı renklidirler. Yumurtaların açılabilmeleri için uygun bir neme sahip toprağa (ortalama …-90) ihtiyaç vardır. Yani topraktaki nem ne toprağı yumurtaya yapıştıracak kadar nemli, ne de yumurtayı kurutup kristalleştirecek kadar kuru olmalıdır. Yumurtlama süreleri erginlerin iyi beslenmeleri ile orantılı olarak 20-25 gün sürmektedir. Yumurtlamadan önce erginler çiftleşmekte ve bu süre 2-5 dakika arasında değişmektedir. Çitleşmeden bırakılan yumurtalardan larva çıkmamaktadır. Erginlerin bıraktığı yumurtaların toplanması için toprak derinliği en ideal 2,5-3 cm dir. Az derin toprakta yumurtalar kristalleşmekte, daha derin topraklarda ise yumurta toplama güçlüğü oluşmaktadır. Günlük toplanan yumurtalar, 3 cm x 5 cm ebatlarında yuvarlak şekilli ve kapaklarında delikler bulunan plastik fotoğraf film kutularına bırakılmaktadır. Plastik kutular içerisindeki yumurtaların nemini muhafaza etmesi için kutu içine orta nemlilikte toprak konulmaktadır. Her bir kutuya en fazla 20-25 adet yumurta bırakılmaktadır. Yumurta bırakılan plastik kutular, yumurtaların kuruyup kristalleşmesi veya fazla nemden dolayı oluşacak küflenmeyi önlemek amacıyla günlük kontrol edilmektedir. Toprak kurumuş ise bir miktar nemli toprak; fazla nemli ise bir miktar kuru toprak ilavesi yapılarak karıştırılmaktadır. Yumurta saklama kaplarındaki yumurtalardan larva çıkma oranı yaklaşık € civarındadır. Larva dönemi Yumurta kaplarına bırakılan yumurtalardan kap içerisindeki toprağın nemine bağlı olmak üzere ortalama 9.5 gün içerisinde larvalar çıkmaktadırlar

Yeni çıkan larvaların en kısa zamanda çam keseböceği veya sedir keseböceği larvaları ile beslenmeleri gelişimlerinde önemli rol oynamaktadır. Besin olarak verilen un güvesi larvalarının boyutları küçük olduğundan kaplardan rahatlıkla dışarılara gitmektedirler.-Laboratuvarda elde edilen larvaların pupa olmaları için yine aynı nem koşullarına ihtiyaç bulunmaktadır. Arazide ise pupa olmaları için son dönem larvalar yaklaşık 30-50 cm derinliğinde nemli toprağa gömülmeleri uygun olmaktadır.Laboratuvarda çalışma esnasında allerji etkisinden en az etkilenmek amacıyla yumurta toplama, larva kontrolleri mümkünse laboratuvar dışında bir masada yapılmalıdır.Adalar Orman İşletme Şefliği laboratuarlarında bu koşulların sağlanması amacıyla 2009 yılında ayrıca yumurta ayıklama ünitesi oluşturulmuştur.

Larva morfolojik bakımdan kampodeid larva tipindedir Pupa Dönemi Larvalar toplam 3 gömlek değiştirmekte, son gömlek değiştirmelerini takiben pupa dönemine geçmektedirler. Oluşan pupa tipi serbest pupadır. Bu pupa tipinde anten, bacak ve kanat izleri vücut üzerinde serbest olarak bulunmaktadırPupa dönemini toprak içerisinde geçirmektedirler. Pupanın baş ve göğüs kısmı hafif şekilde karın kısmının üzerine doğru katlanmış durumdadır. Pupaların boyları 2,0-3,5 cm arasında değişmektedir. Pupalar genel olarak kirli açık sarı renktedirler. Sırt kısımlarında 5 sıra segmentlere ve birbirine paralel şekilde açık kahverengi tüycükler bulunmaktadır.

Calosoma sycophanta üç larva dönemi geçirmekte,birinci larva dönemi,7-11 gün,ikinci larva dönemi 8-12gün ,üçüncü larva dönemi 15-18 gün ve pupa dönemi,9-16 gün sürmektedir.

Adalar Orman İşletme Şefliği laboratuarlarında üretimi yapılan Calasoma Sycophanta larvaları 3. larva döneminden sonra özellikle ergin Thaumetopoea pityocampa (Çamkeseböceği ) zararlısının etkin olduğu tahribat sahalarına transferi yapılmaktadır.Üretimi yapılan bireyler tahribat sahalarında 25-30cm derinlikte yumuşak toprağa ,hektar başına 250-300 birey salınarak ,transferleri yapılmaktadır.Üretilen larvaların adaptasyon sürecine katkıda bulunması amacıyla yapılan bu işlemler,Calosoma populasyonunun artmasında etkin rol oynamaktadır.

Adalar Orman İşletme Şefliğinde üretimi yapılan Calosoma sycophanta larvaları gelişim aşamasındaki evreleri tamamlandıktan sonra kontrolllü olarak doğaya salınma işlemi.(Resim 19 ve 20) .Larvaların laboratuar ortamından doğaya transferi aşamasında ,adaptasyon sürecinin zorlukları dikkate alınarak, toprağın işlenerek yastık şekline getirilmesi işleminden sonra ,larvalar salınmakta ayrıca besin ihtiyacının karşılanması amacıyla her salınan noktaya ,tahribat sahalarından toplanan çamkeseböceği erginlerinden yem olarak bırakılmaktadır.Transfer noktalarına bırakılan çamkeseböceği larvalarıyla birkaç gün beslenen Calosoma sycophanta larvaları bu süreçte pupa dönemine geçerler.

Predatör böcek (Calosoma sycophanta) larvalarının doğaya salınması( Resim 21 ve 22) Özellikle taransfer sonrasında üretilen böcekelrin yırtıcı kuşlardan korunması amacıyla repikaj alanlarını üzerleri çalıyla kapatılmaktadır.(Resim 22)

Adacık Yöntemi: Adacıklar, ağaçlama ve tabii tensil sahalarına bitişik, böcekle bulaşık, mekanik mücadele yapılması zor, boylu ve yaşlı meşcere sınırlarında, bol güneş görebilen, yola yakın açıklıklara tesis edilmektedir. Tesis edilecek adacığın büyüklüğü, böcek populasyonuna ve piyasada bulunabilecek sera naylonuna göre ayarlanmaktadır. Adacık dikdörtgen şeklinde olup, 1.5x4, 2x4 vs ebatlarında olabilir. Piyasada 1.5, 2, 2.5, 3, 3.2 vs metre ebatlarında çift katlı sera naylonu bulunabilmektedir. Karar verilen ebattaki dikdörtgen şeklindeki adacığın etrafında, 30-40 cm genişliğinde, 30-40 cm derinliğinde hendek açılır. Bu hendekten çıkan toprağın bir kısmı adacığın içine atılarak hafif bir bombe yapılacak şekilde tesviye edilir. Adacığın yüzeyinde bombe yapılmasında maksat, adacık açık havada tesis edildiği için yağacak yağmurlar nedeniyle adacık üzerinde su birikmesini önlemek ve suların hendeğe akmasını sağlamaktır. Adacıkta toplanan materyalin (keselerin) uzun süre ıslak ve nemli kalması halinde, üretilecek olan parazit sinek krizalitleri çürümekte veya erginleşmeleri gecikmekte, buda amaçlanan sonucu engellemektedir. Tesviye işlemi bittikten sonra, adacık ve hendeklerin yüzeyi çift katlı sağlam ve deliksiz sera naylonuyla, naylon hendekten dışarı taşacak şekilde örtülür. Adacık üzerine naylon sermedeki amaç, tırtılların toprağa girişini engellemek ve hendeklerdeki suyun toprak tarafından emilmesine mani olmaktır.

Naylon serme işinden sonra hendeklere 20-25 cm yüksekliğinde su doldurulur. Su doldurmadaki maksat; adacık içindeki çam kese böceği tırtıllarının çevreye yayılmasını önlemektir. Adacığa daha fazla kese koymak ve keselerin su dolu hendeğe yuvarlanmasını engellemek için adacığın kısa kenarına 15-18 cm çapında maden direkleri konarak, bunların uçlarına da naylon değmeyecek bir şekilde 15-20 cm ebadında tahta çakılmak suretiyle adacık tesisi tamamlanmış olur. Kısa kenarına maden direği koymaktaki maksat; adacığa konan keselerin karıştırılması esnasında üzerine basılması içindir. Eğer buralara da tahta konup üzerine basıldığı taktirde naylon delinmekte ve tırtıllar bu deliklerden toprağa geçerek krizalit olmaktadır.

Adacık içine konan keseler en az haftada 2-3 defa karıştırılmalıdır. Karıştırılmadığı taktirde alt kısımda kalan keseler devamlı yaş kalmakta, bundan dolayı adacıkta üretilecek tırtıl parazitlerinin krizalitleri çürümekte veya geç erginleşmektedir. Adacığı ve su hendeğini dış etkenlerden korumak için (ormanda yayılan hayvanlar vs) adacık etrafında 3 sıralı dikenli tel çitle çevrilmesi uygun olacaktır. Eğer o civarda hayvan yayılması yoksa böyle bir tel çite gerek yoktur. Bu tesisler çam böceği tırıllarının krizalit olmak üzere toprağa inişlerinden 4-5 hafta önce tamamlanmalı ve mekanik olarak toplanan 250-300 adet kese her adacığa konulmalıdır

Adacık tesis edilip keseler konduktan sonra, haftada en az 2-3 defa keseler karıştırılmalıdır. Adacık açık sahada olduğu için yağacak yağmurlardan ıslanabilir. Karıştırılmak suretiyle keselerin güneşlenmesi sağlanarak Phryx caudata krizalitlerden erginlerin çıkması hızlandırılır. Burada en önemli nokta, çevredeki boylu meşçerelerde bulunan çam kese böceği tırtılları krizalit olmak üzere toprağa girmeden önce üretilecek Phryx caudata erginleri çiftleştikten sonra yumurtalarını çam kese böceği tırtıllarına koyabilsin. Adacıktaki keseler karıştırılırken adacıktan kaçmak isteyen ve suda ölen çam kese böceği tırtılları plastik bir kepçeyle su içinden alınarak, adacığın bir kenarında keselerden açılan bir yere, naylon üzerine serilmeli, adacık dışına atılmamalıdır. Bundan maksat, ölen tırtıllar üzerinde bulunan faydalı parazit yumurtalarından da faydalı parazit üretebilmektir.

Çam kese böceğinin tırtıl paraziti Phryx caudata ile çam kese böceğinin yaşam biçimi bir uyum içindedir. Tırtıl parazitinin yılda 2 generasyonu vardır. Çiftleşen ergin parazitler, 3. Gömlek dönemindeki çam kese böceği tırtılları üzerine 200-250 adet yumurtayı, her kese böceği tırtılına teker teker bırakabilirler. Yumurtadan çıkan parazit tırtılı, çam kese böceği tırtılının derisini delerek içine girer, iç organlarını yiyerek hem gelişirler, hem de onların ölümüne neden olurlar. (1. Generasyon) Gelişen parazit tırtılları kese içerisinde veya adacık içinde ikinci kez krizalite geçerler.

Pupadan çıkan parazit erginler çiftleştikten sonra, keseleri terk edip katarlar halinde toprağa inmek üzere olan çam kese böceği tırtılları üzerine yumurtalarını bırakırlar, onlarla birlikte toprak altına ineler. Çam kese böceği tırtılının toprak altında krizalit döneminde bu parazit, zararlı tırtıl krizalitinin iç organlarını yiyerek beslenirler. Böylece faydalı parazit bu ikinci generasyonunda da toprak altında çam kese böceği krizalitlerinin ölümüne neden olurlar. Buradan da anlaşılmaktadır ki çiftleşen ergin bir parazit ortalama olarak I. Generasyonunda 200 kadar çam kese böceği tırtılını öldürmektedir. II. Generasyonunda toprak altında yine ortalama olarak 200 kadar çam kese böceği krizalitinin erginleşmesine manii olmaktadır.

Oluşturulan Böcek Havuzundan Görüntü.

Çamkeseböceği İle Mekanik Mücadele Çamkeseböceği ile Mekanik mücadele kapsamında Adalar Orman İşletme Şefliğinde Şubat ve Mart aylarında Yüksek Dal Makasları yardımıyla çamkeseböceği pupaları toplatılarak mekanik mücadele yapılmakta,ayrıca toplanan keselerin havuzda toplanmasıyla Biyolojik Mücadele aşamasına katkı sağlamaktadır.Ayrıca Temmuz ve Ağustos aylarında Çamkeseböceğinin yumurta dönemine rastgelmesi sebebiyle özellikle Kızılçam meşcerelerinden Çamkeseböceği yumurta koçanı toplatılarak mekanik mücadele yapılmakta ve zararlı populasyonu azaltılmaya çalışılmaktadır.

Tırtılın iki dönemi vardır. Birincisi yumurtadan çıkışı ile ilk soğukların başladığı ve kışlık keselerini örmeye başladıkları, üçüncü deri değiştirmesine kadar geçen Ekim-Şubat dönemdir. Bundan sonra ikinci dönem başlar. Bu da üçüncü deri değişiminden, krizalitleşme için toprağa inmeye başladıkları zamana kadar geçen dönemdir. Bu dönem­de keseleri ağızlarından salgıladıkları ipeğimsi bir madde ile devamlı takviye ederler. Bu madde ilk zamanlar parlak bir görünümde olup sonra matlaşırlar . Mekanik Mücadele yöntemlerinden biri olan Çamkeseböceği Yumurta Koçanlarının toplatılması Adalar Orman İşletme Şefliğimizde görevli teknik eleman ve orman isçileri çabalarıyla yürütülmekte olup,özellikle çamkeseböceğinin populasyonunun azaltılmasında, biyolojik mücadele kadar öneme sahiptir.(Resim 1-2)

Çamkese böceği yumurtalarını 2 veya daha fazla ibreyi birleştirmek suretiyle, genellikle ağacın alt dallarına bir mısır koçanını andırır şekilde dizeler halinde bırakır. Koçanlarda enine 10, boyuna ise 20-30 adet yumurta olmak üzere toplam 150-300 adet yumurta bulunur. Yumurtaların üzerleri dış etkenlere karşı korumak için pullarla kaplanır. 25-40 gün süren yumurta dönemi sonunda yumurtadan çıkan tırtıllar gövdesine nazaran büyük başlı, 6 sı torosid olmak üzere 16 ayaklıdır. Olgun tırtılların boyu 35-40 mm ye ulaşır. Karnının alt tarafı sarı renkli olan tırtılların üzerinde bol miktarda yanlarda beyaza yakın sarı, sırtta ise açık kahverengi kıl mevcuttur.

Biyoteknik Mücadele: Bu mücadele yöntemi kullanım kolaylığı olan ve çevreye zarar vermeyen bir mücadeledir. Böcek türleri için geliştirilen cinsel koku maddelerinin (Feromon) tuzaklar içinde ormana asılmak suretiyle uygulanmaktadır. Tuzaklarda toplanan böcekler imha edilerek böcek popülasyonunun azaltılması amaçlanmaktadır. Yılda ortalama Türkiye’de 80 bin hektar alanda uygulama yapılmaktadır.

2010 yılı Orman Zararlılarıyla Mücadele kapsamında İşletme Şefliğimizde yürütülen Biyoteknik Mücadele neticesinde 30 adedi deneme feromonu olmak üzere toplam 60 adet feromon Ormanlara asılmış ve bunun sonucunda 74.257 kabuk böceği yakalanarak imha edilmiştir.

2010 yılı Orman Zararlılarıyla Mücadele kapsamında İşletme Şefliğimizde yürütülen Biyoteknik Mücadele neticesinde 30 adedi deneme feromonu olmak üzere toplam 60 adet feromon Ormanlara asılmış ve bunun sonucunda 74.257 kabuk böceği yakalanarak imha edilmiştir.

Ayrıca Biyoteknik Mücadele kapsamında özellikle Adalar Orman İşletme Şefliği tarafından düzenlenen Ekolojik gezilerde katılımcılara Kuş Yuvası astırılarak,özellikle yırtıcı kuş populasyonunun artışı sağlanmaktadır.

Özellikle kuşların üreme dönemlerine yakın aylarda ,düzenlenen Ekolojik Gezilerde katılımcılara kuş yuvası dağıtılmaktadır.


_______________________________________________________13

From: LENA SCHULTE
Subject: FW: Bir zamanlar İstanbul'da... Apokria Karnavalı
Date: January 31, 2011 12:25:03 AM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Sanirim bu yazıyı enteresan bulacaksınız.

İyi gunler!

Lena

* * *

Popüler TARİH, Şubat 2003
Devrim Çakır




Hazırlayanlar : merakediyorum grubu üyeleri merakediyorum@googlegroups.com
Kaynak : Popüler Tarih Dergisi / Şubat 2003 / Devrim ÇAKIR "Apokria Karnavalı" başlıklı yazıdan alınmıştır. Resim ve başlıklar yazıya eklenmiştir.




Bir zamanlar İstanbul'da...

Apokria Karnavalı


İstanbullu Rumların 'Apokria' adını verdikleri ve her yıl, şubat ayından mart başına, üç hafta süren karnaval eğlenceleri, bir zamanlar, Tatavla ve Beyoğlu sokaklarını ayağa kaldırırdı.

"Dünkü bahar güneşi karnaval eğlencelerine güç verdi. Akarca Yokuşu'ndan ve Kurtuluş Caddesi'nden binlerce insan Tatavla'ya aktı. Pangaltı Katolik Mezarlığı'ndan, Kurtuluş'taki Ayios Dimitrios Kilisesi'ne kadar, yol kalabalıktan geçilmiyordu. Eğlencenin merkezi her zamanki gibi Ararat Gazinosu civarıydı. Kilisenin önündeki meydan, oynanan kasap havaları ile panayır yerine dönerken; kilisenin duvarına dayanarak hatıra fotoğrafı çektirecek müşteri bekleyen seyyar fotoğrafçılar da iyi iş yaptılar."


Her yıl 'Büyük Perhiz'den ön ce düzenlenen Tatavla Kar navalı, 8 Mart 1938 tarihli 'Apoveymatini' gazetesinin sayfalarında böyle yer alır...


İstanbullu Rumların çok sevdiği karnaval eğlenceleri nin sahnesi, genellikle Galata ve Pera semtleridir. Buna rağ men, İkinci Dünya Savaşı yıl larına dek, İstanbul'da 'kar naval' denilince akla ilk gelen yer, Tatavla (bugünkü Kurtu luş) olmuştur. Yani Tatavla semtinin asıl şöhreti, gelenek sel karnaval eğlencelerinden gelir.

İstanbullu Rumların 'Apok ria' adını verdikleri ve üç hafta süren karnaval eğlenceleri, de ğişken takvime göre, Şubat so nu veya Mart başında çeşitli eğ lencelerle kutlanır; bu eğlence ler, mutlaka pazartesi gününe rastlayan 'Kathara Deftera' gü nü doruğuna ulaşır ve son bu lur.

İstanbulluların 'Baklahorani' günü de dedikleri, bu günden sonra, kentin Rum halkı evlerine kapanır, zamanı perhiz ve ibadetle geçirerek Büyük Paskalya Yortusu'nun gelmesini bekler.


Masum bir eğlence mi?

Türkler, artık belli bir ya şa ulaşmış İstanbulluların bile belleklerinden yavaş yavaş si linmekte olan 'Apokria' kar navallarını pek fazla yaşama mış ve bu 'cümbüşe' uzak dur muşsalar da, yanı başlarında sürüp giden 'eğlencelere, alay lara ve tuhaflıklara' pek de kayıtsız kalmamışlardır.

Karnaval eğlenceleri, ki milerine göre, halkın yılın bir kaç günü biraz taşkınlık yaparak rahatlamasını sağlayan masum bir eğlence; kimilerine göre ise dini ve toplumsal ku ralları hiçe sayan bir 'felaket' idi! Nitekim, Karamanlı yazar Evangelinos Misailidis, bu 'taşkınlık dolu günleri' şöyle yorumluyordu:

"Bu tür eğlencelere ibret almak için hayatta bir kere gi dilmeli, ancak tekrarından ah laki ve toplumsal açıdan sakı nılmalıdır. Gençler veya kır kından sonra azanlar, çeşitli kılıklara girerek, yüzlerine maskeler takarak eğlencelere katılırlar. Herkes maskeli ol duğu için tanınmadan kaça mak yapmak isteyenler için bulunmaz bir fırsattır."

Yine de 'Kathara Deftera' günü, Tatavla halkı kadar, İs tanbul'un diğer semtlerinden akın akın gelen Rumlar da Ararat, Panorama, Akropolis, Paris, Lemonia gibi meyhane ve gazinolarda gönüllerince eğlenirler; boy boy, renk renk maskeleriyle, karnaval kıya fetleriyle, laternaların eşliğin de, güle oynaya Dolapde re'den Akarca Yokuşu yoluy la Tatavla'ya tırmanırlardı...


Alus'un kaleminden

Bir İstanbul âşığı olan ya zar Sermet Muhtar Alus; eser lerinde, Cumhuriyet sonrası çok hızlı bir de ğişim geçiren bu kentin insanlarını, cadde ve sokakları nı, köşk ve yalılarını, mesire ve bayram yerlerini, geleneklerini ve eğlencelerini anlatmış; İstanbul'daki 'gün delik hayatı' yazılarında ölümsüzleştirmişti.

Alus, 50'li yıllara ait bir derginin sayfaları arasında unutulmuş 'Apukurya' başlık lı yazısında da (Resimli Tarih Mecmuası, Sayı 72, Aralık 1955), bu 'gündelik hayat' kayıtlarına bir yenisi daha ekler; bir zamanlar, Tatavla ve Be yoğlu'nu 'sallayan' karnavalları, renkli bir üslupla bizlere aktarır...

O günleri,

"Karnaval mevsimi girdi mi Beyoğlu çalkala nıp durur, maskaralar ortalık ta dolaşır, geceleri Cadde-i Kebir'den sokaklara taşarlar dı"

diye dillendiren Aius, "Apukurya, doğrusu 'Apokri ya..." diyerek başlattığı yazısı nı şöyle sürdürür:

"Karnaval, Romalılar dev rinden kalma imiş; Hıristiyan lığın zuhurundan sonra Noel bayramı ile beraber yapılır mış; bilhassa İtalya'da alıp yü rümüş. Venedik'inkiler adlı şanlıdır. Fransa'da XV. Louis'nin tahta çıktı ğı 1715 senesinde, Paris Opera sı'nda maskeli ve gayet şaşaalı balolar verilme ye başlanmış. Bugün de Ni ce'inkiler mev cut ve meşhur..."

Alus daha son ra lafı İstanbul'a ge tirip, Rumların 'Apu kurya' zamanı neler yaptık larına anlatır:

"Rumların Apukuryası üç hafta sürüyor. Birinci hafta sında 'Tirini' yani peynirliyi, ikinci haftasında 'Kreatini' yani etliyi geçtikten sonra 'İs tiridye' panayırı olunca perhi ze giriyorlar; kırk gün sonra da büyük Paskalya..."


Bonmarşe'nin vitrinleri

"Karnavalın yaklaşması en evvel mahut 'Bonmar şe'den" belli olur Alus'a gö re... Bugünün büyük alışveriş merkezlerinin eski versiyonu diyebileceğimiz 'bonmarşe'le rin vitrinleri ve duvarları, 'Apukurya' zamanından gün ler önce, boydan boya 'maskareta'larla, yani maskelerle kaplanır:

"Bizlerin 'yüzlük' veya 'maskareta', Rumların 'muçu na' dedikleri bu kağıttan nesnelerin çeşit çeşidi, renk rengi, boy boyu; inek, keçi, kuş yüz lüleri; pamuk ipliğinden, ince telden örmeleri ve başka da teferruat: İğreti saçlar, bıyık lar, sakallar, mukavva külah lar, şapkalar, borular..."

'Apukurya' zamanı, başka semtlerde de, maskara kıyafet lerine özenenler, Alus'un deyi miyle 'maskaromenos olmaya yeltenenler' bulunsa da, bu işin asıl erbabı, 'Beyoğlu Ya kalılar'dır. 'Beyoğlu Yaka sı'nın berber kalfaları, meyha ne miçoları, 'modistra' çırağı kızlar ve çocuklar, karnaval günleri ekseriyetle gündüzün görünürler. 'Daniskalar' ise, gece meydana çıkar; 'bilhassa saat epey ilerledikten' sonra...

'Daniskalar', yani o zama nın 'kötü şöhretli sokakları nın, hafif meşrep dilberleri', 'Kathara Deftera' günü Tatav la'ya gelirken, diğer kadınlar dan kendilerini ayırmak için özel kıyafetler giymek zorun dadırlar. Üzerlerinde genellik le kadife tayyör, kısa kadife pantolon, aynı kumaştan ya pılmış sim ve sırma işli deniz ci şapkaları ve siyah ipek ço rap bulunur. Yüzlerini, mutla ka kadife ve ipekten yapılmış bir maske süsler...


Laternacının peşinde...

Büyük Perhiz'den önceki Baklahorani günü gelince, İs tanbul'un her köşesinden ge len Rumlar, şarkılar, türküler söyleyerek Tatavla'da topla nır. Genç kız grupları şarkılar söylerken, Tatavla'nın deli kanlıları, o zamanların çok se vilen müzik aleti laterna eşli ğinde, 'sirto' ve 'kasapiko' gi bi, İstanbul Rumlarına has dans ve oyunlar sergiler. La ternalardan, o zamanların moda şarkılarının neşeli na meleri işitilir:

'Karoçeri Trava, na pame sta Tatavla / Posa Talira yire vis, ya na pas ke na mas feris!'

Çek arabacı Tatavla'ya gide lim / Bizi oraya götürüp getir mek için kaç beşlik istersin!


Sermet Muhtar da, 'Apu kurya' zamanının laternacıla rına ve diğer çalgıcılarına de ğinir yazısında... Tatavla'ya toplanan kalabalığın, Beyoğ lu'nda ortalığı nasıl toza du mana kattığını, bakın nasıl anlatır:

"Sökün eden bir kafilenin en önünde güldür güldür late rina; arkasında sipsivri bir kü lah giymiş, yüzünü una, ya naklarını galibederdaya, kaş larını, bıyıklarını karaya bula mış; ceketini ters giymiş, cep lerinin içi dışarıda bir palya ço, türlü şaklabanlıklarda... Peşinde erkekli, kadınlı, soy tarı kılıklılar..."

"Saymakla tükenmeyen bu kafileler caddeleri, sokak ları dört dönsünler, kar yağa dursun, çivi kesiversin, kimin umurunda. Hepsi kafayı çek miş, vapur gibi olmuş... Bu so ğukta içki tutar mı, uçtu gitti. Bereket ki boyuna maya taze lenmede..."


Odeon'da maskeli balo

Beyoğlu sokaklarının altı nı üstüne getiren; laternalar la, mandolinlerle ve 'kitara larla' ortalığı inleten kalaba lıklar, gece iyice ilerledikten ve 'kurtlar döküldükten' son ra soluğu, Odeon'daki maskeli baloda alır. Alus, bu ba loları sınıflandırırken,

"O za manlar en lüks balolar Pera Palas'ta, kibarcaları Tepebaşı kışlık tiyatrosunda, harcı alem ve civcivlisi de Ode on'da olurdu" diyor.

İtalyan mimar G. B. Bar borini tarafından 1875'te inşa edilen, ilk adı 'Varyete Tiyat rosu' olan ve zaman içinde El dora, Verdi, Odeon adlarını alan bu yapı, daha sonra Ecla ir (Ekler) adıyla sinemaya dö nüştürülmüş; en son da 'Lüks Sineması' adıyla faaliyet gös termişti.

Tatavla'daki 'Ayo Tanas' ve 'Ayo Lefteri' kiliselerinin önündeki sahada kutlanacak olan 'İstiridye Panayırı'ndan bir gece önce, Odeon'da, 'iğ ne at, yere düşmez' diyor Ser met Muhtar... Ve bu 'civcivli' mekanı bize şöyle anlatı yor:

"Parterin koltuklan, sırtları yok; sahnenin perdesi kalkık; masalar, sandalyeler dizili; or kestra yerinde; lo calar yükünü al mış... Kara kışta sıcaktan börten börtene, havasızlıktan buna lan bunalana; toz dumandan göz gözü görmüyor. Tefarik lavantası, Kaloderma pudrası, ispirtolu ne fes, sası sası ter, ekşi ekşi ayak kokuları birbirine karışıyor... Polka, mazurka, vals, kadri!, hora gırla; localardan ser pantinler, konfetiler boca... Patırtı, gürül tü, çığlık; kenarlarda, koridorlarda kovala macalar..."

Bu kadar coşkulu eğlence lerin sonunda, 'çingar da ek sik değil' tabii...

"Müşteriler kör kütük ya" diyor Alus, "Yoktan yere bir maraza çıkı verir, sürahiler, karafakiler, bira bardaktan havalanıp şan gır şungur lambaları, camları aşağı alırlar... Akabinde de, haydi Galatasaray Karako lu'na!.."


Balo, sokaklara taşıyor

Balo faslı bittikten sonra, dönüş yolundaki kalabalık, yi ne önde laternalar, zurna ve çifte naralarla, Tarlabaşı'na, Tiyatro Sokağı'na ve Balıkpa zarı'na uğruyor. Burada da, meyhane garsonlarının sundukları rakıları içen neşeli top luluk, sabaha karşı evlerine dağılıyor...

Ertesi gün, Tatavla'da 'İsti ridye Panayırı' var... Alus'a göre, burada da "akşama ka dar içki, çalgı, ahenk, oyun, keyif, cümbüş" var...



Savaş yılları gelince...

Tatavla'nın 'Apokria'sı, Birinci Dünya Savaşı'na kadar bütün hızıyla sürer; savaş yıl larındaki duraklamasından sonra, Mütareke ve İşgal dö nemlerinde, (1918-1923) iyice 'çılgın' bir tempoya bürünür. Cumhuriyet'ten sonra İstan bul Rumlarının bu sokak eğ lenceleri pek hoş karşılanma sa da yine anlayışlı bir tutum içinde, İkinci Dünya Savaşı yıllarına dek sürer.

Tüm dünyayı derinden et kileyen savaş yılları, Tatavla ve Beyoğlu'nun 'Apokria' geleneğini de sarsar. Savaş yılla rının karartma geceleri, asker sevkiyatı ve 'Varlık Vergisi' günlerinin atmosferi içinde, sokaklara sığmayan bu eğlen celer, gazino ve meyhanelerin içlerine çekilir.

Günümüzde, İstanbul'daki Rum cemaati bu eski geleneği, bazı tavernalarda toplanıp eğlenerek sürdürmeye çalışır.



_______________________________________________________14

From: OYA İSLİMYELİ
Subject: Dünyanın En Büyük Turizm Fuarlarından EMITT'e Davetlisiniz!
Date: February 5, 2011 11:46:10 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

ADALAR BELEDİYESİ 
SİZLERİ 
EMITT TURİZM FUARI'NA 
DAVET EDİYOR!

Sevgili Adalı Dostlarımız,

Sizi ve sevdiklerinizi, EMITT Turizm Fuarı ve Adalar standına davet ediyoruz.

Dünyanın en büyük turizm fuarlarından EMITT, İstanbul’da 10-13 Şubat 2011 tarihlerinde açılıyor.

60 ülkeden 4000’e yakın katılımcı, TÜYAP Beylikdüzü Fuar Alanı’nın 10 salonunda birden ziyaretçilerle buluşacak. Adalarımız da, bu önemli fuarda yer alıyor.

Brezilya’dan Rusya’ya, Kore ve Japonya’dan Mozambik’e, Türkiye ve Dünya’nın her yerinden turizm merkezleriyle aynı anda tanışmak, kültür alışverişinde bulunmak ve seyahat acentelerinin fuara özel rezervasyon indirimlerinden yararlanmak için tam fırsat!

Katılımcıların renkli gösterileri, yeni tat ve promosyonları stantlarda sizleri bekliyor.

EMITT 10-13 Şubat 2011 tarihlerinde TÜYAP ’ta.
Adalar, 3. Salon, 3723 nolu standda.

10 Şubat 2011 Perşembe günü saat 16.00'da Adalar Müzesi'nin de yer aldığı standımıza ve kokteylimize mutlaka bekliyoruz!

Fuara ücretsiz giriş için;
http://services.atiktuk.com/emittNew/EmittSpecialInvitation/Davetli/Davetli.aspx?fid=94800&lan=tr
sitesinden formu doldurarak çevrimiçi davetiyenizi edinebilir, davet etmek istediğiniz dostlarınıza da bu fırsatı tanıyabilirsiniz.

(Fuar alanına, Avcılar Metrobüs istasyonundan İETT otobüsleriyle, düzenli seferler olduğunu da bildirmek isteriz)

ADALAR BELEDİYESİ