22 Mayıs 2011 Pazar

ADALAR POSTASI-2587: dün gece mopurla giderken, çok komik bir düş gördüm...

Le "Milo" de Halki


* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

14 Şubat 1910 Pazartesi günlü, Heybeliada'daki Çam ve Panaeya Manastırı'na ait olduğu iddia edilen arazinin bazı şahıslara dağıtılmak üzere manastır mütevelli heyeti tarafından yazılan arzuhalin tisyarine dair...

* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Fotoğraf: Ugo Antonio Corintio, Büyükada'da, Mayıs 2011.


* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

22 Mayıs 2011 Pazar
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Hafif sağanak yağışlı
13/23ºC
% 75-96 nem
Gündoğusu, D 14km/sa
Gündoğuşu 05:41... Günbatışı 20:20...
* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca

* * *

Cicely Mary Barker, The Apple Blossom Fairy.


* * *

1- Kent Bahçeleri Projesi Adalar Buluşması...

2- Tarık Konal: "Büyükada'da bir ağacı korumak, zor!..."

3- Murat Özkanca: "Ada'daki rantçıların artık işleri bitti bunu herkes bilecek..."

4- Tarık Konal: "Lido'nun Ağaçları..."

5- Viktor Albukrek: "Yalınız geçmişe ait olmadığımı göstermek için bir fantezi gönderiyorum. Herkes aynı olayı konuşuyorsa, olay var demektir!... Bir Fantezi: Dün gece mopurla giderken çok komik bir düş gördüm..."

6- Muhsin Durucan: "Yahya Kemal 1916 yılında Büyükada’dadır. Sevgilisi Celile Hanım da tüm yazı orada geçirir. Fakat..."

7- Avni Kurtuldu: "Adalar AKP nerede?... 2009 Yerel seçimlerini kaybettikten sonra AKP Adalar ilçesi adeta inzivaya çekildi..."

8- Hüseyin Eroğlu: "Bu vapurların hali ne olacak? Bostancı- Adalar arasına motor koydunuz, bırakın engelli insanı, sağlam insan bile binmekte zorluk çekiyor..."

9- Oya İslimyeli: "Martılar neden hep denizin üzerinde uçar, hiç düşündünüz mü?..."

10- Dilek Demirci’nin “Çocuklar, ağaçlar ve Burgazada” isimli sergisi...

11- Kınalıada Su Sporları, Anabilim 3. Yüzme Yarışmaları Swim Fest'teydi!...

12- 1939 yılında Büyükada'da doğan Türk turizminin değerli duayeni Saffet Yatağan'ı ebediyete uğurlarken...

13- Türk Edebiyatı Vakfı’nın bu haftaki “Çarşamba Sohbeti”nde Özer Kangür, “İstanbul Adaları”nı anlatacak...

14- İzak Adato: "1971 İstanbul, Büyükada doğumluyum..."

15- Kınalıada'da bisiklet kiralayan iki lise öğrencisi, virajı alamayınca 4 metrelik yükseklikten kayalıklara uçtu. Yaralanan iki öğrenci, deniz ambulansıyla hastaneye kaldırıldı...

16- Mustafa Farsakoğlu: "Burgazada ve Kınalıada'da doktor sıkıntısı çekiyoruz. Aile hekimleri haftada sadece iki gün gelebiliyor. Üstelik yaz sezonu başlıyor. Bu sorunun bir an önce çözülmesi gerekiyor..."

17- Mayda Saris’in Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’da doğmuş ya da İstanbul’da yetişmiş (Tebaa-i Osmani) Rum ressamlarını konu alan İstanbullu Rum Ressamlar/Greek Painters of Istanbul kitabından yola çıkılarak hazırlanan sergi için, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Yusuf Benli ve Yunanistan İstanbul Başkonsolosu Vasileios Bornovas’ın katkılarıyla, Topkapı Sarayı, Rum Ortodoks Patrikhanesi ve Heybeliada Ruhban Okulu koleksiyonlarının yanı sıra, İstanbul’daki Rum kiliseleri ve özel koleksiyonlarda yer alan eserler bir araya getirildi...

18- Hüseyin Akkaş: "Kemal Derviş eğitimine Büyükada İlkokulu'nda başladı..."

19- Topkapı, Ayasofya gibi İstanbul'un tarihi mekânları ile Büyük Ada'yı gezen, Türk kahvesi, nargile ve kebapların tadına bakan Arianne Cohen...

20- Şehir Hatları, Kabataş-Adalar hattına 14 Mayıs-19 Haziran tarihleri arasında hafta sonu ve tatil günleri de dahil olmak üzere yeni vapur seferleri ekleyecek...

21- Avcılar, Küçükçekmece, Fatih, Eminönü, Bakırköy, Bayrampaşa, Adalar, Beyoğlu, Zeytinburnu ve Bahçelievler en riskli 10 ilçe olarak belirlendi...

22- Nurdeniz Erken: "Fenerbahçe'nin "Ordinaryüs" lakaplı 85 yaşındaki efsane futbolcusu Lefter Küçükandonyadis, Büyükada'daki evinde Fenerbahçe'nin şampiyonluğu için dua ediyor..."

23- 19 Mayıs 2011 Perşembe akşamı 23:15'te Kütahya- Simav'da meydana gelen 5,9 şiddetindeki deprem İstanbul Adaları'nı da bir hayli salladı!...

24- Mustafa Oral: "Bir aşk kıssasının sırrını çözmek için Burgaz Adası'ndayım..."

)O(



_______________________________________________________1


KENT BAHÇELERİ PROJESİ'ni
http://www.yeryuzudernegi.org/kentbahceleri.asp
ADALAR POSTASI-2569/10 (7.4.2011)'




de




duyurmuştuk!

Kent Bahçeleri Projesi 
Adalar Buluşması...

21 Mayıs 2011 Cumartesi günü saat 14:00'te Büyükada 'kaçak' motor iskelesinin hemen karşısındaki Bahar Pastahanesi'nde yapılması planlanan Kent Bahçeleri Projesi'nin Adalar Buluşması, Yeryüzü Derneği'nden Ceyda Saygıner Falay vapuru kaçırınca ancak saat 15:00'te başlayabildi. Katılımcılardan Gunnar ve Yakup Koehne'nin toplantıya ayırdıkları süre dolmuştu bile! Toplantıya katılan Büyükada sakinlerinden Sinan Aktan, Mine Salor A., Gizem Altın Nance, Bryan Nance, Nurten Önen, Tuna Öztürk, Alev Tersakyan, Emine Çiğdem Tugay, Özlem Yüzak tanışarak "Kent Bahçeleri- Kendin Yetiştir, Kendin Pişir" Projesi'nin heyecanını paylaştılar. Domates, biber, salatalık, kapya, sivri biber, dolmalık biber, bamya, nane, maydanoz fideleri ile  fasulye tohumlarından alabileceklerini kaydettirdiler. Her ne kadar Büyükada bostanları tarumar edilmiş olsa da bu buluşma Adalar'a dair alternatif umutlar vaat etmekte... Pek yakında!...
)O(

* * *

http://www.yeryuzudernegi.org/haberdetay.asp?ID=102

Kent Bahçeleri Projesi Kapsamında 
Fide Dağıtımının Detayları


Kent Bahçeleri Projemize 180 bahçeci katıldı.

Bu bahçecilerle semtlerinde toplantılar düzenlendi/düzenlenecek. Projeye katılmak için bu buluşmalardan en az birine katılmak gerekiyorhttp://www.yeryuzudernegi.org/haberdetay.asp?ID=96

Bu buluşmalarda bir yandan her bahçecinin ihtiyacı olan fide sayısını ve çeşidini belirlerken, hiç ekim yapmayı bilmeyen katılımcıların olması, bizi bir eğitim verme fikrine götürdü. Önce eğitim tarihini 14 Mayıs olarak belirledik ve bu arada fideleri dağıtacaktık. Ancak havanın o gün yağmurlu olması, aynı zamanda İstanbul'da henüz toprağın ısınmaması bizi tarihi değiştirme kararına itti. Toprak ısınmadan ekilecek fidelerin donma riski çok yüksektir.

Bu nedenle hem fide dağıtım tarihlerini, hem de eğitimi erteledik.

Eğitimi 28 Mayıs Cumartesi gününe koyduk. (tam adresini duyurular bölümünde bulabilirsiniz)

Fide dağıtım tarihleri 24-25-26 Mayıs olacak. Fideleri nasıl ve nerede dağıtacağımızı bahçecilerle konuşuyoruz. Herkes için en kolay ve ulaşılabilir yöntemi birlikte belirlemeye çalışıyoruz.

Tuzla'dan, Bahçeşehir'e kadar uzanan büyük bir bölgede bu dağıtımı yapmak ancak el birliği vererek mümkün olacak. Bu nedenle bir mail grubu kurduk ve orada yazışmalar yaparak, birlikte fikir üretiyoruz. Kesinleşen her bilgiyi web sitemiziden duyurmaya devam edeceğiz.

Saygılarımızla,

Yeryüzü Derneği

* * *

http://www.yeryuzudernegi.org/haberdetay.asp?ID=95

Kent Bahçeleri Projemize Katılımlar Sona Ermiştir


Kent Bahçeleri projesini duyurduğumuz Mart başından bu yana, büyük bir ilgi gördü...

Projenin duyurulmasında yayınladıkları haberlerle önemli bir ivme kazandıran Radikal, Hürriyet, Hürriyet Kampüs, Takvim, Cumhuriyet, Kadıköy Gazetesi, Yeni Çağ, Sabah, Milliyet gazetelerine ve projeyi ekranlarında duyuran Kanal A, Olay TV ve TRT ye teşekkür ediyoruz.

Basdığımız broşürleri finanse eden STGM'ye de bu iyi niyetli desteğindenden ötürü teşekkürü bir borç biliriz.

Bize başvuran bütün bahçecilerimizle gelecek haftadan itibaren irtibat kurmaya başlayacağız. Şimdi tanışma ve bahçelerimizi ekme zamanı.

Umuyoruz, web sitemizde bundan böyle bahçelerimizeden haberler verip fotoğraflar yayınlayacağız.

Başvurular sırasında derneğimize üye olmak isteyenlere kapımız sonuna kadar açık. Üye olmak, hem bu projede hem de başka projelerde bizimle birlikte çalışmak için, ana sayfadaki üyelik formunu doldurup bize mail atmanız yeterli.

Hep birlikte daha yaşanılır bir dünya oluşturmak dileğiyle,

Ceyda Falay, Devin Bahçeci, Aytaç Timur
Yeryüzü Derneği Sözcüleri
15 Nisan 2011

NOT: Projeye başvuruların en yoğunlaştığı dönemde, sevgili babasını kaybettiği halde, emeğini esirgemeyen Devin ayrıca bir teşekkürü hakediyor.


_______________________________________________________2

ADALAR POSTASI-2441(7.6.2010):

[...]

ADALAR'da BİR GÜN:
Vaktiyle 'bostan'dı... Peki ya şimdi?
'HerhangiBirYer'leştirilmeye çalışılan Adalar'dan bir böngörünüm...
Allah tamamına erdirsin diye pazardan evlere minibüs servisi de cabası!...
)O(

Büyükada, 26 Mayıs 2010.
[...]

Büyükada'nın bostanına asfalt döküp pazar yerine dönüştüren zihniyetin geçen sene hunharca budayarak kuşa çevirdiği ağaçları söküp de yerine gül diktiği yetmezmiş gibi bu yol kenarında adeta numune kalan kadim at kestanesini de imdadına yetişen mahir elin gönülden emeklerine aldırmaksızın yok etmeye çalıştığı anlaşılmakta! Ne günlere kaldık! Tiraje Hanım'dan dinlemiştim Füreya'nın çocukluğunda dedesi Şakir Paşa ile biraderi Sadrazam Cevat Paşa'nın hangi ağacı diksek de tam gölge değil yarı gölge versin diye hasbıhal ettiklerini!... 
)O(


* * *

From: TARIK KONAL 
Date: Mon, 9 May 2011 12:04:06 +0300
To: 
Subject: "BÜYÜKADA'DA BİR AĞACI KORUMAK, ZOR"


BÜYÜKADA'DA BİR AĞACI KORUMAK, 
ZOR!...

9 Mayıs 2011

Saygın Bursalı,
Geçen yıl Adalar Belediyesi'nde Belediye Başkanı'nın ricası üzerine kısa bir süre ―2010 yılı Nisan-Haziran ayları arasında― 'Fen İşleri ve Park Bahçeler Müdürü' görevinde bulundum. Sonra yönetimle anlaşamadım, ayrıldım. Bu süre içinde Büyükada'da Ada Camisi Sokağı'nda bir pazaryeri hazırladım. Pazaryerini hazırlarken pazarın üst sokağında, kaldırımda bulunan görkemli bir atkestanesi (Aesculus Hippocastanum) ağacının gövdesindeki geniş boşluk gözümden kaçmadı. Bu boşluk, ağacın dengesini bozacak ve kuvvetli bir rüzgârda devrilmesine neden olacak boyuttaydı. Oysa bu güzel ağaç için bir önlem alınabilir ve onun yaşam süresi uzatılabilirdi. Bunun için çaba harcamak, bir görevdi. Gövdenin bu yaralı bölümünü 'demirden kafes' benzeri bir destek yaparak sağlamlaştırdım.


Kafesin görüntüsünü, balçık benzeri bir karışımla sıvayacaktım ancak görev sürem izin vermedi. Günümüzde Adalar Belediyesi'nin Park Bahçeleri'nde görev yapan bir Ziraat Mühendisi (!) (Adı, Ersin'miş) benim yaptığım bu anlamlı koruma kafesini söküp atmış. Çünkü o iyi bilirmiş, o mühendismiş(!). Yeni Fen İşleri Müdürü Sayın Recep Çalı'yla telefonla konuştum. Konuyu inceleyeceğini söyledi. Ben, yaz aylarında bir süre Büyükada'dayım, oysa siz ―kanımca― uzun süre kalıyorsunuz. Bu olumsuzluğu dile getirmenizi, Adalar'ın olağanüstü bitki varsıllığının korunması görevinin ―önce― yerel yönetime düştüğünü vurgulamanızı çok rica ederim.

ERİNÇ içinde olmanızı dilerim.


Tarık KONAL
Cumhuriyet'in 56 yıllık okuru
(İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin
önceki ―1989/1993― Park ve Bahçeler
Müdürlerinden, Yük. Orman Müh.)

* * *

From: TARIK KONAL
Date: Wed, 11 May 2011 20:54:39 +0300
To: ORHAN BURSALI
Subject: Fotoğraf "AĞACIN DESTEK DEMİRİ SÖKÜLMÜŞ"

AĞACIN DESTEK DEMİRİ SÖKÜLMÜŞ!...



9 Mayıs 2011

Saygın Bursalı,
Bu fotoğraf bugün çekildi. Büyükada'da görkemli bir atkestanesinin gövdesini sağlamlaştırmak için ―geçen yaz yaptığım― koruma kafesi belediye görevlilerince sökülmüş. Bu ağaç, gövdesinde bir mantar hastalığı sonucu oluşmuş boşluk (kovuk) nedeniyle, gövde ağırlığını taşıyamayacak; güçlü rüzgârlara da direnemeyecek. 


Ondaki bu hastalık sonucu oluşmuş güçsüzlüğü görüp de onun direncini artırmak için önlem almak, ―her doğaseverin olduğu kadar― o konuda görevli kamu çalışanının da ödevidir. Ben, ödevimi iyi yapmıştım; ilçeye de bir örnek ve bir anı bırakmıştım. Benden sonraki kamu görevlisinin yapacağı, bu demir koruma kafesini sıvamak ve ağacın gövdesiyle bütünleştirmek olmalıydı. Oysa o ne yapmış? Yapılanı sökmüş. (ek:1-2) Nedenini soranlara da "Ben mühendisim ve ben bilirim," biçiminde konuşmuş. Adalar Belediye Başkanlık makamının bu ayıplı uygulamadan habersiz olduğu düşünülebilir mi? Tarihe not düşmek için bir yazınıza konu olmaya yakışır bir "Atkestanesi Olayı" olduğunu düşünüyorum.

ERİNÇ içinde olmanızı dilerim.

Tarık KONAL

İstanbul'da kamu mülkündeki ağaçları
koruyup kollamış bir emekli kamu görevlisi
Yük. Orman Müh.

* * *

From: TARIK KONAL
Date: Mon, 9 May 2011 23:36:12 +0300
To: ORHAN BURSALI
Subject: Çok Önemli... "ÇIRAĞAN ÇINARI" KAVGAM...

Saygın Bursalı,
Benim Büyükada'daki bir ağacı koruma çabalarıma Ada Belediyesi'ndeki bir sözde mühendisin engel
oluşunu kabul edemiyorum. Ben, Türk belediyecilik tarihinde "Çırağan Çınarı" adlı bir ağacı korumuş bir mühendis olarak anılırım. Olağanüstü bir kavga vermiş bir mühendisim. BU KAVGAMIN BELGELERİNİ EKTE SUNUYORUM.

Tarık KONAL
26 Nisan 2011

* * *

EKTE ÖZETİNİ SUNACAĞIM BİR KAVGA VERMİŞTİM, DOĞASEVMEZ RANTÇILARA KARŞI... YILLAR SONRA ANIMSADIM VE SİZLER SEVGİLİ DOSTLARIMLA PAYLAŞMAK İSTEDİM... BEN İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ PARK VE BAHÇELER MÜDÜRÜYKEN (1989-1992) ÇIRAĞAN'DA BİR YABANCI ŞİRKET ―OTELİN KAPISININ ÖNÜNÜ KAPATTIĞI GEREKÇESİYLE― GÖRKEMLİ BİR ÇINAR AĞACINI KESMEK İÇİN ―sözde― İZİN İSTEDİ. "HAYIR" DEDİM. KAYMAKAMLIĞA SAVCILIĞA BAŞVURDUM... ÖNLEYEMEDİM. GÜZELİM ÇINARI KESTİLER... YERİNE ―İVEDİ― BİR GENÇ ÇINAR DİKTİM... TEHDİTLERE, TEKLİFLERE ALDIRMADIM. VE... TÜRK BELEDİYECİLİK TARİHİNDE ―BİR AĞACI KESENLERE YAZILMIŞ― EN YÜKSEK CEZAYI YAZDIM... ENFLASYONA KARŞI ÖNLEM OLSUN DİYE, CEZANIN 250 CUMHURİYET ALTININA (250x550tl= 128.000tl.) EŞDEĞER OLDUĞUNU DA EKLEDİM... BU CEZA TUTARI BENİM O GÜN ALDIĞIM MAAŞIN 100 KATIYDI. YARGIYA GİDİLDİ... İNANAMACAKSINIZ AMA ORMAN FAKÜLTESİ'NDEN 3 PROF. BİLİRKİŞİ OLDULAR VE "BU AĞAÇ BU KADAR DEĞERLİ DEĞİL," DİYE RAPOR YAZDILAR!... Ben görkemli bir "Çırağan Çınarı"nı kesenlere dava açtığımda, Fakültemin Prof.ları (Boydak, Yaltırık, Seçkin) "kesici"lerin yanında yer aldılar. Hiç utanmadılar. YARGI, ONLARI DEĞİL BENİ HAKLI BULDU VE YAZDIĞIM CEZA, ÇIRAĞAN OTELİNDEN ZORLA ALINDI... BU KARAR, TÜM BELEDİYELERE KESİNLEŞMİŞ BİR ÖRNEK KARAR OLARAK GÖNDERİLDİ VE TÜM TÜRKİYE BELEDİYELERİNDE ―BUNA DAYANILARAK― CEZALAR YAZILMAYA BAŞLANDI. SAYIN HASAN PULUR, KÖŞESİNDE ÇINAR KESİLMEDEN ÖNCE DE SONRA DA  ÇABALARIMDAN ÖVGÜYLE SÖZ ETTİ...

ERİNÇ İÇİNDE OLMANIZI DİLERİM,

TARIK KONAL
Yük.Or. Müh.
(Güzel dil "Türkçe" bize. Başka dil "gece" bize...)





_______________________________________________________3

From: MURAT ÖZKANCA
Subject: ada gönüllüsü
Date: May 15, 2011 7:19:22 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Selam,
Adım Murat ÖZKANCA,
Yayınlarınızı takip etmek istiyorum. Şu an kısa yazabiliyorum. Yayınlarınız zaman zaman doğru fakat eksik bilgilerle hatalı yazıyorsunuz arzu etmeniz halinde konularınıza eksik bilgilerinizi tamamlayabilirim. Adalı olmak için engellerle, dikenli yollarda yürüyorum ama artık Adalıyım diyorum. Ada'daki rantçıların artık işleri bitti bunu herkes bilecek.

Saygılarımla,

+ Kusura bakmayın yeni ameliyat oldum parmaklarımı kullanamıyorum.

_______________________________________________________4
From: TARIK KONAL
Subject: "LİDO'NUN AĞAÇLARI"
Date: May 12, 2011 1:12:14 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Lido'nun Ağaçları...












Ben, Belediye Başkanı'nın ricasıyla memuriyete geri dönmüş 










ve Adalar Belediyesi'nde Fen İşleri müdürü olarak 
Nisan 2010 tarihinde göreve başlamıştım. 
Sonra Belediye başkanıyla anlaşamadım. (Bana kabalık yaptı.) 
20 Haziran 2010 tarihinde oradan ayrıldım. 
Doğaya ne denli sevgiyle yaklaşan biri olduğumun 
kanıtı iki fotoğrafı size ek'te sunuyorum. 
Lido'daki ağaçlar. 
Ben bunların sökülüp atılacağını anlamış ve geçen yıl 
fotoğraflamıştım. 
Adalar'dan Sayın Begüm Yavuz ve Nazife Akgün 
Hanımefendileri, Dr. Erhan Şuben Beyefendiyi, 
Sayın Perihan Ergun'u, Sayın Uluç Yurtduru'yu da tanırım. 
Adını belirttiğiniz derneğin (İAKTVKD'nin) bana ne gibi gereksinimi olursa 
―bildiklerim kadarıyla― katkı sunmaya hazırım.

ERİNÇ içinde olmanızı dilerim.

Tarık KONAL




_______________________________________________________5

From: VİKTOR ALBUKREK
Subject: Kaybolan manzaralar
Date: May 16, 2011 4:42:12 PM GMT+03:00
To: adalarpostasi@gmail.com

Sayın ADALAR POSTASI,
Yalınız geçmişe ait olmadığımı göstermek için bir fantezi gönderiyorum.
Herkes aynı olayı konuşuyorsa, olay var demektir!

Selam ve saygılarımla,

Viktor Albukrek

* * *

Bir Fantezi:
Dün gece mopurla giderken,
çok komik bir düş gördüm...

Akşam Mopur’da uyuklarken, birden ‘Küçük Sahne’nin unutulmaz sanatçısı merhum Altan Erbulak, omzuma vurarak beni uyandırdı ve Ulu Yaratan’ın yarattığını kurtarmam için benden bin lira istedi. Meğer Büyükada’nın Yirmi üç Nisan Caddesi'nden geçen her bir kişiden bin lira toplanıyormuş. Toplanan yüz binlerce lirayla eski Lido’nun yerinde yükselen yapının üst katları satın alınmış, yol hizasına kadar indirilmiş ve alçaltılan çatı üzerine bir buz pateni pisti yapılmış.

Zaman tünelindeyim. Çoluk çocuk genç yaşlı, karşıdaki Avrupa yakasının ‘Tekstil Kent’ kulelerinden, Anadolu sahillerinin Tuzla’sına kadar uzanan o muhteşem manzarayı kucaklayıp seyrederek bale müziği eşliğinde buz pateni kayıp spor yapıyor. Sahada, sandalye koltuk çadır tesis filan hiçbir şey yok, etraf açık, millet kendini müziğe kaptırmış, geniş daireler çizip kayıyor, dans ediyor, figürler yapıp zevkten uçuyor.

‘Yirmi üç Nisan Caddesi’nin karşı tarafında mevcut metruk-viran ahşap köşk de satın alınmış, orası da ıhlamur ve akasya ağaçlı bir çay bahçesine dönüştürülmüş.

Paten kaymak istemeyen Adalılar ağaç gölgesindeki hasır iskemlelerde oturmuş, uzun güllü lokum eşliğinde çay- kahve yudumluyor. Ballıbaba ve gelinciklerle örtülü toprağı, etraftaki yaşlı ıhlamurları, yoldaki akasyaları, paten kayan gençleri, denizde yüzenleri, renkli sandalları, uzaktaki yelkenli mavnaları, diğer adaları, ufuktaki mavi denizi, martıları, şen ve mutlu olarak seyrederek mest oluyor.

Sanatçı Altan Erbulak, bembeyaz ‘Romalı tuniği’ (entarisi) ve uzun asasıyla tekrar gözüktü. Elinde altın dolu bir kese var. Kır bahçesinde oturan herkese, evvelce aldığı bin lirayı, faiziyle birlikte geri dağıtıyor. Meğer çevre dostu bir hakim sayesinde, görüntüyü kapatanlardan maddi ve manevi tazminat alınmış.

Yıl birdenbire 1938 oluyor ve ben yedi yaşındayım. Başımda ay yıldızlı kasket, üzerimde beyaz yakalı siyah önlük var. Cici kızların saçları beyaz kırmızı kurdelelerle süslenmiş. 23 Nisan Caddesi'nin ortasında serili yeşil bir halı üzerinde sınıfa girecekmişiz gibi çift sıra halinde yürürken bir marş okuyoruz:

BURASI YİRMİ ÜÇ NİSAN
NEŞE DOLUYOR İNSAN
KAMUTAY BUGÜN DOĞDU
VE SALTANATI BOĞDU.

BUGÜN YİRMİ ÜÇ NİSAN
NASIL SEVİNMEZ İNSAN
ADA KURTULDU BUGÜN
YURTTA DÜĞÜN VAR DÜĞÜN!

Şarkının sonrasını hatırlayan yaşıtlarım varsa, söylesin...
Ben rüyamın devam etmesi için, uyumaya devam ediyorum...

Viktor Albukrek


_______________________________________________________6


MilliyetBlog, 14.5.2011
Muhsin Durucan

http://blog.milliyet.com.tr/Celile_Hikmet_in_kirik_bir_ask_oykusu/Blog/?BlogNo=306383

Celile Hikmet’in kırık bir aşk öyküsü


[...]

19. yüzyılın sonlarında Celile Hikmet, resimleri ile olduğu kadar güzelliği ile de tüm İstanbul’un diline destandır. İstanbul sosyetesinin en çok konuşulan kadınıdır. 1900 yılında ise bu dillere destan güzellik, Osmanlı’nın meşhur valilerinden Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey ile evlenir. Türk şiirinin önemli isimlerinden Nazım Hikmet de bu beraberlikten doğacaktır.

1916’ya gelindiğinde Hikmet Bey ve Celile Hanım arasında şiddetli bir geçimsizlik başlamıştır. Tam da o günlerde Celile Hanım, ünlü şair Yahya Kemal ile karşılaşır. Kısa sürede aralarında büyük bir aşk başlamıştır. Yahya Kemal kısa bir süre sonra genç Nazım Hikmet’in şiir hocası olarak eve gelip gitmeye başlar. Bir süre sonra da Celile Hanım eşinden boşanır.

Yahya Kemal 1916 yılında Büyükada’dadır. Sevgilisi Celile Hanım da tüm yazı orada geçirir. Fakat gelen sonbaharla Nişantaşı’ndaki evine yerleşir. Telefonlaşmalar, buluşmalar, bazen şairin İstanbul’a bazen Celile’nin Adaya gelişleri. Celile Hanım’ın uzaktan akrabası olan Berlin Sefiri Hakkı Paşa İstanbul’a gelir. Çapkın bir sefir olan Hakkı Paşa İstanbul’a her geldiğinde yaptığı gibi İstanbul’un en güzel kadınlarının davetli oldukları akşamlıklar düzenler. Yahya Kemal, Berlin Sefiri’nin İstanbul’a geleceğini duyduğu zaman sevgilisinden bu akşamlıklara katılmaması için söz almıştır. Bir gün Ada Oteli’nde otururken, yan masadaki iki kişinin Hakkı Paşa’dan ve Nişantaşı’nda o gece vereceği akşamlıktan bahsettiklerini duyar.

Son vapur çoktan kalkmıştır ve sert bir lodos esmektedir. Yahya Kemal Maltepe’ye geçmek için bir sandalcıyı bol parayla ikna eder. Sandalcının havayı süzen gözlerine cevap olarak da “hastam var” yanıtını verir. Denize açılırlar, bir müddet sonra lodos artar ve deniz şiddetle çalkalanmaya başlar. Sandalcı sürekli küfreder. Ölüm üçüncü bir yolcu olarak aralarına sızmaya çalışıyordur. Şair ise Hakkı Paşa akşamlığını ve Celile Hanım’ı düşünüyordur. Aşk pimpirikli Yahya Kemal’den gözü kara bir Yahya Kemal inşa etmiştir.

“Güç bela Maltepe’ye gelebildik. Dalgalar öyle bir çarpıyordu ki, sahile çıkmak buraya gelmekten daha tehlikeli idi. Zar zor bir hayli uğraştıktan sonra kendimi sahile attım. Sırılsıklam olmuştum. Hemen Maltepe’deki kahvelere uğradım. Bir araba istedim. Yok… yok…Bostancı’ya kadar yaya gitmeye karar verdim. Tren yoluna çıkarak koşmaya başladım. Maltepe’yle Bostancı arasındaki mesafenin uzun olduğunu o zaman fark etmişimdir. Kan ter içinde Bostancı’ya geldim. Vakit hayli geçti. Karakola gittim. “Bana bir araba bulunuz hastam var” dedim. Aradılar taradılar birini buldular. Yine bir sürü para verdim. Arabayla yola koyuldum. Kadıköy, oradan Üsküdar… Karşıya geçtim. Doğru Nişantaşı! Sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. Penceresini vurarak onu uyandırdım. ‘Benimki evde mi diye sordum?’ Adam halime bakıp şaşırdı: ‘Evde bu akşam çıkmadı!’

dedi ‘Ne diyorsun diye bağırdım?’ Bütün kat ettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı. Eve kaçta geldiğini tahkik ettim. Sözüne inanamıyordum. ‘Çık bir bak! Evde mi?’ diye adamı zorladım. Adam çarnaçar çıktı. Bir münasebetle hizmetçisine sormuş: uyuyor! Demiş. Geldi haber verdi. Sanki dünyalar benim oldu.

Apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı. Orada sabaha kadar içtim. Sabahleyin doğru eve çıktım. Benim halim berbat. Toz toprak içinde olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı. Sarmaş dolaş olduk”


_______________________________________________________7

From: AVNİ KURTULDU
Subject: Derin AKP
Date: May 16, 2011 8:54:33 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com

ADALAR AKP NEREDE?

2009 Yerel seçimlerini kaybettikten sonra AKP Adalar ilçesi adeta inzivaya çekildi.

Seçim çalışmaları sırasında "Hükümet ve Büyükşehir Belediyesi kimdeyse o partinin adayına oy verin ki, ilçenize hizmet gelsin," söylemini adeta bir tehdit ve koz olarak kullanan AKP Adalar ilçe yönetimi ve örgütü seçimi kaybettikten sonra sanki "Biz size söylemiştik," dercesine ortalıktan kayboldu.

Arkasında Hükümet ve Büyükşehir Belediyesi olmasına rağmen, AKP Adalar ilçe teşkilatının, ilçemizin hiçbir yarasına merhem olmak istememesi, "Ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca," düşüncesinin intikam fikriyle harmanlanmasını akıllara getiriyor.

Hizmet getirmemekle ilgili en başından beri söylediklerinizin arkasında durduğunuz için fazla söyleyecek bir lafımız yok. Ancak Adaların ırzına geçilirken sessiz kalmanız ne anlama geliyor? İlçe Belediyesi için "Bırakın hata yapsın, biz hiçbirşey yapmadan oyları toplarız yönetimi tekrar ele geçiririz," ilkel taktiğini mi uyguluyorsunuz? Yoksa sizleri by-pas eden; ilçenin, ilin hatta İBB'nin üzerinde 'Derin AKP' gücü mü var? Aşamadığınız bu derin gücün sağdan ve soldan işbirlikçileri kimlerdir?

'Kör kör parmağım gözüne' inşaatı devam eden LİDO'yla ilgili olarak ilçe Belediyesi'nin İBB'yi göreve davet etmesi ancak hiçbir işlem yapılmaması akıllarda soru işaretleri oluşturmuyor mu?

Seferoğlu katledilirken ve Kaşıkadası'yla ilgili kirli emeller hayata geçirilmek üzereyken de bu derin gücün altında ezilecek misiniz?

Bostancı-Adalar hattında vapurlar kaldırılıp motorlara geçiş yapılırken bu derin gücün etkili olduğuna ve bu güçle işbirliği içinde olan ―sağdan ve soldan― tarafların varlığına  inanıyor musunuz ve nasıl bir mücadele yöntemi düşünüyorsunuz?

İBB Meclis toplantısının 148. maddesinde yer alan Adalar 1/5000'lik planların hayata geçirilmesi sürecinde 'Derin Güce' karşı nasıl bir tavır almayı düşünüyorsunuz?

Aslında AKP Adalar ilçe yönetimi ve örgütü modernlik ve ileri görüşlülük anlamında klasik AKP anlayışının çok önünde olmasına rağmen, bilerek ya da bilmeyerek Türkiye'yi uçuruma götüren okyanus ötesi politikalara hizmet etmektedir.

2010 KPSS soruları ' İNDİRAGANDİ ' yapılırken, Adalar ilçesinden kaç kişi 'GANDİ'ci diye mağdur edildi hiç düşündünüz mü?

YGS'ye katılan 1.700.000 öğrenciden kaçı Adalar ilçesinden ve bunların kaçı şifre 'MAĞRURU' kaçı şifre ' MAĞDURU ' araştırmayı düşünüyor musunuz?

TOKİ'nin 1+1 dairelerinin talipleri çoğunlukla AKP'li mebuslar! Nedeni TOKİ inşaatlarının Unkapanı'na uzak olması mı ? Yoksa siz de mi 'kaset siyaseti'ni etik buluyorsunuz?

Partinizden aday yapılmayan eski bakan ve milletvekillerinize niçin tekrar aday olamadıklarını sordunuz mu?

Ne Kanalİstanbul, ne ikinci İstanbul ne de yapay ada! Başka İstanbul yok, başka Adalar yok!

Rant uğruna İstanbul'u da, Adalar' ı da yok etmeyelim.

Avni KURTULDU


_______________________________________________________8
BiaNet, 13.5.2011İstanbul - BİA Haber MerkeziHüseyin Eroğlu
http://www.bianet.org/bianet/insan-haklari/129979-secimlere-bahar-geldi
Seçimlere Bahar Geldi...
Bu vapurların hali ne olacak? Niye engelli dernekleriyle değil de sadece Maliye Bakanlığı'nın görüşünü alıyorsunuz? Hem soruyor, hem anlatıyorum. AKP'li milletvekili adayı dinliyor, ben de dinlenmekten memnun oluyorum.
Büyükada'ya bahar geldi. Ada ve bahar deyince, mimozalardan bahsetmemek olur mu? Olmaz tabii, mimozalar çiçeklerini açtı. Hatta erguvanlar, papatyalar, akasyalar da... Herkes baharın kokusuyla sarhoş olmuş gibi...
Ya biz? Biz de çok mutluyuz, esnaf mutlu, faytoncu mutlu, balıkçılar mutlu... Esnaf, yıllardır ödeyemediği vergi borçlarını "af" sayesinde, ―hadi seçim yatırımı demeyelim― yeni yapılandırmayla ödemeye başladı. Hatta vergi dairesinden çıkan herkes, hayatında yeni bir sayfa açıldığını düşünerek büyük bir mutluluk yaşamaya başladı.
Bahar da geldi, her şey güzel olmaz mı? Olur tabii...
Mutluluk, iki tane ağacın çiçek açmasına bağlı, ne güzel... Hayatlarının başlangıcına şahane bir kazık yiyerek başlangıç yapan lise öğrencileri de mutlu.
Ama bizim yaş grubuna inat, haklarını çatır çatır arıyorlar. Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) eylemlerinden arta kalan zamanlarda üzerlerine karabasan gibi çöken Ali Demir'in stresini bisiklet sürerek atmaya çalışıyorlar.
Haziran ayında yapılacak seçimler de adaya ayrı bir hava getirdi. Herkes, sevinçli bir telaş içinde. Bütün partiler seçime hazırlanıyor. Parti temsilcileri her seçim öncesi olduğu gibi tril tril.

Erkekler takım elbiseli, kadın partililer de en yeni elbiselerini giymiş seçmenleri yani bizi dolaşmaya çıktılar bile. Seçim büroları açılırken, büroların etrafı partilerin bayraklarıyla süs püs.

En hoşuma gidense, seçmenlerin şımarıklığı, yani bizim veya benim şımarıklığım...
Böyle bir keyif dört yılda bir yaşanıyor. Beş yıl mıydı acaba... Olsun, keşke daha az aralıklı seçim olsa. Geçen Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) İsmail aradı. İsmail bahçıvan, süper yoksul, ama umutlu, en çok da AKP'den.
Neyse "Abi, bu seçimde bizim partinin gösterdiği engelli bir milletvekili adayı var, onu seçim bürosunda ağırlayacağız, O da, adada yaşayan engellilerin sorunlarını dinlemek istiyor, sen engellilerin sorunlarını anlatır mısın," dedi.

Düşünebiliyor musunuz benim sevincimi? Yıllardır engelli derneklerinde çalışırım, sürekli Ankara'ya gideriz, sürekli mecliste milletvekili kovalarız, bakan kovalarız. İki satır dert anlatabilmek için ne taklalar atarız ama bir türlü bu önemli şahsiyetlere ulaşamayız. İşte fırsat ayağıma geldi.

Hemen mahalle muhtarım Rafet Garip'i, balıkçılar kooperatifinden Fatih'i yanıma alarak irtibat bürosuna gittim. Sağolsunlar, ayakta karşıladılar, milletvekili adayını yakalamışken hemen anlatmaya başladım.
Bu vapurların hali ne olacak? Bostancı- Adalar arasına motor koydunuz, bırakın engelli insanı, sağlam insan bile binmekte zorluk çekiyor...

Ve genel sorunlar, Niye engelli dernekleriyle değil de sadece Maliye Bakanlığı'nın görüşünü alıyorsunuz? Hani açıklık, nerede katılımcılık, demokratik ortamın yaratılmasını en çok siz istemiyor muydunuz?

Sayın aday, bütün ciddiyetiyle beni dinledi, notlarını aldı. Ben de görüşlerimin dinlenilmesinden memnun oradan ayrıldım. Dışarıya çıktığımda kendime olan güvenim muhteşemdi, derin bir nefes aldım.


_______________________________________________________9

From: OYA İSLİMYELİ
Subject: Martıların Öyküsü
Date: May 19, 2011 8:05:53 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com

MARTILAR NEDEN HEP DENİZİN ÜZERİNDE UÇAR, 
HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?...

 ―mitolojik alıntı―


Bundan yüzyıllar önce denizaşırı çok güzel bir ülke varmış. Tabi her masalda olduğu gibi bu masalda da o ülkenin bir kralı ve bir de prensesi varmış. Prenses dünyalar güzeli bir kızmış. Bu güzel prenses her gün dolaşmak için saray muhafızlarıyla birlikte sarayın dışına çıkarmış ama ona bakmak yasakmış. Halk onun dolaşmaya çıktığı ilan edildiğinde eğilir ve gözlerini kapatır ya da evlerine kaçışırmış. Çünkü onu görmenin bedeli ölümle cezalandırılmakmış.

Günlerden bir gün yine prenses dolaşmak için çıktığında yoksul bir köylü delikanlı iradesini yenememiş ve yavaşça başını kaldırıp prensese bakmış, işte o anda delikanlı ile prenses göz göze gelmişler. Tabi tahmin edeceğiniz gibi yoksul delikanlı pensesin güzelliğini görünce inanılmaz bir sevdaya tutulmuş. Prensesin de o derin bakışlarının boş olmadığını düşünen delikanlı günlerce uyuyamamış ve ölümü bile göze almak pahasına prensesi bir kez daha görmek için uğraşmış durmuş.

Bu arada yoksul delikanlıya tutulan güzel prenses de onun zarar görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış. Sonunda dayanamayan delikanlı her şeyi göze alarak gizlice sarayın bahçe duvarına tırmanmış ve prensesle bir kere daha göz göze gelmişler. Yoksul delikanlı hemen duvardan atlamış prensesle konuşacağı anda saray muhafızlarına yakalanmış. Kralın karşısına götürülen delikanlı nasıl olsa ölümle cezalandırılacağını bildiğinden krala prensese duyduğu aşkını anlatmış. Kral ölüm emrini vereceği anda prensesin yalvarışlarına dayanamayarak delikanlıya başka bir ceza vermeyi kabullenmiş.Hemen bir gemi hazırlattıran kral gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener yaptırmış ve delikanlıyı da o adada yanlız yaşamaya mahkum etmiş...

Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan yoksul delikanlı ona olan aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış... Artık bütün martılar delikanlının prensese olan aşkından haberdarmış. Sonunda martılar bu delikanlıya yardım etmeye ve yazdığı mektupları prensese götürmeye karar vermişler... Prensesin de yazmış olduğu mektupları delikanlıya getiren martılar aracılığıyla aşkları iyice büyümüş. Taa ki, bir sabah sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin odasının penceresine ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine dek. Ama neyse ki korkulduğu gibi olmamış...

Ağlayarak kızına sarılan kral, hayvanlar bile bu aşkı anlarken kendisi anlayamadığı için çok utandığını söyleyerek hemen bir gemi gönderip yoksul delikanlıyı getirtip kendisiyle evlendireceğini söylemiş. Buna çok mutlu olan prenses büyük bir sevinçle hemen delikanlıya bir mektup yazmış ve olanları anlatmış. Tabi bu arada mektubu götürmek için bekleyen martıya da her şeyi anlatarak bütün martıları düğünlerine çağırmış. Buna çok sevinen martı mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için yola çıkmış. Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek için gagasını açtığında mektubun düştüğünü farketmiş. Ve mektubu tüm martılar hep birlikte aramaya başlamışlar... Fakat bir türlü bulamamışlar. Bu arada prensesten mektup alamayan delikanlı yazmış olduğu mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamaz olmuş... Biraz ilerisinde uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar, çünkü mektubu arıyorlarmış... Prensesin kendisini unuttuğunu yahut istemediğini sanan delikanlı martıların onun için gelmediğini düşünerek fenerden kendisini kayaların üzerine atarak intihar etmiş. Ve malesef kralın gemisi adaya vardığında yoksul delikanlının soğuk bedeniyle karşılaşmışlar...

İşte o gün bugündür martılar hep o mektubu arar dururlar. Çünkü mektubu bulurlarsa o inanılmaz sevgiyi ve her şeyi geri getiriceklerine inanırlar.

İşte bu yüzden de martılar hep denizler üzerinde uçarlar.

Oya İslimyeli


_______________________________________________________10

Cumhuriyet Haber Portalı, 16.5.2011

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=243966


[...] ■ Dilek Demirci’nin “Çocuklar, ağaçlar ve Burgazada” isimli sergisi 9 Hazirana kadar Ürün Sanat Galerisi’nde devam edecek. (0216 363 12 80) [...]


_______________________________________________________11

Son Dakika, 16.5.2011

http://www.sondakika.com/haber-anabilim-swim-fest-te-256-yuzucu-yaristi-2729159/

Anabilim Swim Fest'te 256 Yüzücü Yarıştı

Anabilim Eğitim Kurumları Tarafından Düzenlenen "Anabilim 3. Yüzme Yarışmaları Swim Fest" Okulun Ataşehir Kampusu'ndaki Yarı Olimpik Yüzme Havuzunda Yapıldı.

Anabilim Eğitim Kurumları tarafından düzenlenen "Anabilim 3. Yüzme Yarışmaları Swim Fest" okulun Ataşehir Kampusu'ndaki yarı olimpik yüzme havuzunda yapıldı. Mini bir Türkiye Şampiyonası olarak değerlendirilen yarışmaya Fenerbahçe, Galatasaray, Enka Spor Kulübü başta olmak üzere 12 spor kulübünden toplam 256 yüzücü katıldı. Yarışmaya katılan 9-10 yaş grubundaki öğrenciler farklı yüzme stillerinde mücadele verdi.

Swim Fest - Anabilim 3. Yüzme Yarışmaları'nda, madalya mücadelesine Anabilim, Fenerbahçe, Galatasaray, Enka, Kınalıada Su Sporları, Arel Koleji, Fevziye Mektepleri Erenköy Işık, Marmara Koleji, Kartal Olimpik, İstanbul Yıldızları, İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları, Denizkızı Yüzme spor kulüpleri 2001-2002 doğumlu yüzücüleriyle katıldı. Yüzücüler 25 ile 50 metrede kelebek, sırtüstü, kurbağalama, serbest, ferdi karışık ve 8 x 50 metre serbest bayrak kategorilerinde mücadele ettiler. [...]


_______________________________________________________12

Turizm Haberleri,

http://www.turizmhaberleri.com/HaberAyrinti.asp?ID=19731

TÜRK TURİZMİNİN BÜYÜK KAYBI...

ATİD Anadolu Turizm İşletmecileri Derneği kurucularından değerli turizm duayeni Saffet Yatağan vefat etti. Turizm camiası yasta....

16 Mayıs 2011 Pazartesi - ATİD Başkanı ve TUROFED 2.Başkanı Seçim Aydın yayınladığı mesajında büyük üzüntüsünü dile getirerek şu açıklamalara yer verdi:

Derneğimizin kurucularından Saffet YATAĞAN ın vefatını büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. 1939 yılında Büyükada'da doğan Türk turizminin değerli duayenini ebediyete uğurlarken [...]


_______________________________________________________13

Star, 21.5.2011

http://www.stargazete.com/kultursanat/ah-guzel-istanbul-ah-guzel-adalar-haber-352313.htm

Ah güzel İstanbul... 
Ah güzel Adalar...


Türk Edebiyatı Vakfı’nın bu haftaki “Çarşamba Sohbeti”nde Özer Kangür, “İstanbul Adaları”nı anlatacak.

Yahya Kemal’in “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer” dediği İstanbul’da yaşayıp da Adalar'ın dünden bugüne macerasını, içerilerinde sakladıkları maddî ve manevî, tarihî ve kültürel zenginlikleri öğrenmek isteyenler için kaçırılmaması gereken bir sohbet. Başlama saati: 17.00 Yer: Türk Edebiyatı Vakfı. Tel. (0212) 526 16 15 / 527 50 32


_______________________________________________________14

Şalom, 18.5.2011

http://www.salom.com.tr/news/detail/19751-Israildeki-Turkiyeli-Cocuklar-galibiyet-yolunda.aspx

İsrail’deki ‘Türkiyeli Çocuklar’ galibiyet yolunda


Türkiye göçmeni ailelerin çocuklarının İsrail’de kurduğu futbol takımı, geçtiğimiz ay gazetelerde geniş yer buldu. YYT takımının kuruluşunu, takımın fikir babası ve yardımcı antrenörü Sami Gerşon’dan dinledik

[...]
ANTRENÖR İZAK ADATO: “Belki de bir rüyanın temellerini attık”

1971 İstanbul, Büyükada doğumluyum. [...]


_______________________________________________________15

HaberX,19.05.2011

http://www.haberx.com/bisikletleriyle_kayaliklara_ucan_ogrenciler_yaralandi%2817,n,10679538,586%29.aspx

BİSİKLETLERİYLE KAYALIKLARA UÇAN ÖĞRENCİLER YARALANDI

19.05.2011 20:19 İSTANBUL (İHA) - Kınalıada'da bisiklet kiralayan iki lise öğrencisi, virajı alamayınca 4 metrelik yükseklikten kayalıklara uçtu. Yaralanan iki öğrenci, deniz ambulansıyla hastaneye kaldırıldı.

Alınan bilgiye göre, Kağıthane İTO Anadolu Meslek Lisesi öğrencilerinden Oğuzhan Batak ile Onur Sarıkan, gezmek içtin Kınalıada'ya gitti. Burada bisiklet kiralayan iki genç, daha sonra adada tur atmaya başladı. Gezinti sırasında Taşocakları Mevkisine gelen ve viraja sert giren iki genç, yaklaşık 4 metre yükseklikten kayalıkların üzerine düştü. Çevredeki vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine gelen itfaiye ekipleri, yaralanan iki genci kayalıklardan kurtardı. Yaralılar, olay yerinde bekleyen ambulansla deniz ambulansına götürüldü. Yaralılar daha sonra deniz ambulansı ile Bostancı İDO İskelesine getirildi. Burada yaralıları bekleyen ambulanslar bilinci kapalı olan Oğuzhan Batak'ı Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne, Onur Sarıkan'ı ise Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk etti. Yaralıların hayati tehlikelerinin bulunmadığı öğrenildi.

Öte yandan, yaralılarla birlikte deniz ambulansı ile Bostancı'ya kadar gelen Adalar Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu, "Çocuklar çift sürücülü bisiklete binmişler. Sanırım biraz acemilikleri de var. 3-4 metrelik bir yükseklikten kayalıklara düşmüşler. Bulundukları yerden çıkarılmalarında itfaiye yardımcı oldu" dedi.

Kınalıada ve Burgazada'da en büyük sorunun doktor yokluğu olduğunu ifade eden Farsakoğlu, "Burada üzücü olan şu ki, aile hekimliği uygulamasından sonra maalesef ki Kınalıada ve Burgazada'da hekimin bulunmaması. Şuanda herhangi bir şekilde hekim yok. Haftanın iki günü aile hekimleri gelerek yardımcı olmaya çalışıyorlar. Adaların en büyük sıkıntılarında bir tanesi bu. Biz de deniz ambulansı ile acil olarak yetiştirmeye çalışıyoruz" diye konuştu.
(HÖ-AS-OK-Y)
19.05.2011 20:16:33 TSI
NNNN


_______________________________________________________16

Sabah, 20.5.2011
Erdoğan Yapık

http://www.sabah.com.tr/Yasam/2011/05/20/liselileri-doktora-baskan-yetistirdi

Liselileri doktora başkan yetiştirdi


Kınalıada'da bisikletle gezerken kayalıklara düşen iki lise öğrencisi ağır yaralandı. Liseliler, Adalar'da doktor olmadığı için deniz ambulansıyla önce Bostancı İskelesi'ne oradan da hastaneye taşındı. Bisikletleriyle beş metrelik uçuruma yuvarlanan Oğuzhan Batak ve Onur Sarıkan, sıkıştıkları kayalıklardan itfaiye ekipleri tarafından çıkarıldı. Liseliler, Adalar Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu eşliğinde deniz ambulansıyla Bostancı İskelesi'ne getirildikten sonra iki ayrı hastaneye kaldırıldı. Adalar'da doktor olmamasına isyan eden Farsakoğlu, "Burgazada ve Kınalıada'da doktor sıkıntısı çekiyoruz. Aile hekimleri haftada sadece iki gün gelebiliyor. Üstelik yaz sezonu başlıyor. Bu sorunun bir an önce çözülmesi gerekiyor" dedi.


_______________________________________________________17

Cumhuriyet, 19.5.2011

http://www.cumhuriyet.com.tr/?kn=12&hn=244988

İstanbullu Rum ressamlar Topkapı Sarayı'nda


Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü ve Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu işbirliğinde hazırlanan İstanbullu Rum ressamlar Topkapı Sarayı'nda başlıklı sergi, Topkapı Sarayı Has Ahırlar Sergi Salonu'nda 23 Mayıs Pazartesi günü açılıyor.

Mayda Saris’in Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’da doğmuş ya da İstanbul’da yetişmiş (Tebaa-i Osmani) Rum ressamlarını konu alan İstanbullu Rum Ressamlar/Greek Painters of Istanbul kitabından yola çıkılarak hazırlanan sergi için, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Yusuf Benli ve Yunanistan İstanbul Başkonsolosu Vasileios Bornovas’ın katkılarıyla, Topkapı Sarayı, Rum Ortodoks Patrikhanesi ve Heybeliada Ruhban Okulu koleksiyonlarının yanı sıra, İstanbul’daki Rum kiliseleri ve özel koleksiyonlarda yer alan eserler bir araya getirildi.

Osmanlı kültürüne önemli katkıda bulunan, ancak Osmanlı kaynaklarında ve günümüz kaynaklarında ayrıntılı bilgiye rastlayamadığımız İstanbullu Rum ressamların özgün eserlerinin gün ışığına çıkacağı sergide, Topkapı Sarayı Müzesi Koleksiyonu’nda yer alan Kapıdağlı Konstantin’e (Konstantinos Kizikinos) ait tablolar ve onun resimlediği kitapların yanı sıra, Armenopulos, Andreadis, Andoniadis, Flora-Karavia, İgum, İkonomidis, Ksantopulos, Mihelidakis, Petridu, Platonidis, Savidis, Skarlatos, Sofroniadis, Stavrakis, Vakalopulos gibi, 19.yy ve 20.yy’ın başında belge niteliğinde eserler üretmiş olan ressamların tablo ve ikonaları ziyaretçilerin beğenisine sunuluyor.

Tematik ve kendi içinde kronolojik olarak bölümlendirilen sergi, Padişah ve Osmanlı ileri gelenlerinin portreleri, Heybeliada Ruhban Okulu koleksiyonundaki Patrik portreleri, kiliselerden seçilen ikonalar, İstanbul manzaraları ve natürmortların yer aldığı yaklaşık 100 eserden oluşuyor.


_______________________________________________________18

t24, 19.5.2011
Hüseyin Akkaş

http://www.t24.com.tr/turkalman-dervis-veto-yedi-merkel-saf-avrupali-istedi/haber/145974.aspx

[...] Kemal Derviş eğitimine Büyükada İlkokulu'nda başladı. [...]


_______________________________________________________19

PcHayat, 12.5.2011

http://www.pchayat.com/Haber/Internet/15775/Istanbulu-internetten-kesfetti

İstanbul'u internetten keşfetti



[...] İstanbul'da sadece arkadaşları ve onların paylaşım sitelerindeki Türkiye'de yaşayan arkadaşlarıyla bağlantı kurarak, Topkapı, Ayasofya gibi İstanbul'un tarihi mekânları ile Büyük Ada'yı gezen, Türk kahvesi, nargile ve kebapların tadına bakan Cohen, yazısında Taksim Meydanı'nı, New York'taki Times Meydanı'nın "İstanbul versiyonu" olarak niteliyor ve Sultanahmet Camisi'ni gezmeden İstanbul'dan ayrılmamayı tavsiye ediyor. [...]


_______________________________________________________20

Hürriyet, 12.5.2011

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/17774110.asp

İstanbul'da Kabataş-Adalar hattına ek vapur seferi

A.A
Şehir Hatları, Kabataş-Adalar hattına 14 Mayıs-19 Haziran tarihleri arasında hafta sonu ve tatil günleri de dahil olmak üzere yeni vapur seferleri ekleyecek.

İstanbul Şehir Hatları'ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, yeni vapur seferleri, Kabataş'tan Cumartesi günleri saat 09.30'da, Büyükada'dan saat 17.00'de yapılırken, pazar ve tatil günleri Kabataş'tan 09.30-11.00 saatlerinde, Büyükada'dan ise saat 17.00 ve 17.45'te gerçekleşecek.

Yeni uygulamayla Kabataş- Kadıköy- Kınalıada- Burgazada- Heybelida- Büyükada hattındaki mevcut tarife de güçlendirilecek. Sefer saatleri hakkında ayrıntılı bilgiye, Şehir Hatları'nın “www.sehirhatlari.com.tr” web adresiyle 444 1851 numaralı çağrı merkezinden ulaşılabilecek.


_______________________________________________________21


Star Gazete,

http://www.stargazete.com/istanbul/tarihin-en-buyuk-deprem-donusumu-haber-350883.htm

[...]

EN RİSKLİ 10 İLÇE BELİRLENDİ

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, depreme karşı dayanıksız binaların yıkılıp yenilerinin yapılması için her ilçeye göre ayrı plan hazırladı. Avcılar, Küçükçekmece, Fatih, Eminönü, Bakırköy, Bayrampaşa, Adalar, Beyoğlu, Zeytinburnu ve Bahçelievler en riskli 10 ilçe olarak belirlendi.


_______________________________________________________22


Sabah, 21.5.2011
Nurdeniz Erken

http://www.sabah.com.tr/Yasam/2011/05/21/lefter-totem-yapiyor-mac-oncesi-konusmuyor

Lefter 'totem' yapıyor


F.Bahçe'nin "Ordinaryüs" lakaplı efsane futbolcusu Lefter, yarınki Sivas maçı öncesi sadece dua ediyor. Torunu Özlem Katmer, "Uğur getirsin diye maç öncesi yorum yapmıyor" diyor

Fenerbahçe'nin "Ordinaryüs" lakaplı 85 yaşındaki efsane futbolcusu Lefter Küçükandonyadis, Büyükada'daki evinde Fenerbahçe'nin şampiyonluğu için dua ediyor. Hayatı boyunca maç sonuçları hakkında büyük konuşmayan dev çınarın torunu Özlem Katmer, "Dedem erken konuşmayı sevmez. Hele şampiyonluk öncesi hiç fikir beyan etmez, bu onun totemi. Ama duaları Fenerbahçe için, Alex kupayı getirirse çok mutlu olur" dedi. Ocak ayında, Atina'da geçirdiği rahatsızlık sonucu herkesi endişelendiren efsanevi futbolcunun sağlık durumu iyiye gidiyor. Büyükada'daki evinde dinlenen "ordinaryüs", 2 yıl önce Alex'ten aldığı kupa sözünün gerçekleşmesi için dua ediyor.

İKİ HAYAL KIRIKLIĞI, LEFTER'İ SUSTURDU
Şampiyonluk maçı öncesi tahmin yapmasını istediğimiz usta oyuncunun torunu Özlem Katmer şunları söyledi: "Dedem hayatı boyunca erken konuşmayı sevmemiş. Özellikle daha önce iki kez hayal kırıklığına uğradığı için böyle kritik maçlardan önce hiç konuşmaz, bu onun uğuru." Doktorlarının Lefter'e heyecanı yasakladığını da söyleyen Katmer, "Maalesef maçları izleyemiyor. Bu maçı da izleyemeyecek ama biz maç biter bitmez sonucu söyleyeceğiz, inşallah şampiyonluk haberini veririz" dedi. Lefter'le tanışmak istediğini belirten Alex, 2009'da Fenerbahçe dergisinin ekim sayısında yer alan bir röportaj için "Ordinaryüs" ile Büyükada'da bir araya gelmişti. Efsane futbolcunun elini öpen Alex, "Şampiyonluk kupasını aldığımızda kupayla birlikte adaya geleceğim" deyince Lefter'in cevabı, "Siz şampiyon olun, ben gelip o kupayı kaldıracağım. Omuzlarıma alacağım. Ama vaat yetmez, sözünüzü tutun" olmuştu.


_______________________________________________________23


Kütahya Depremi'nde 
İstanbul Adaları da sallandı!

19 Mayıs 2011 Perşembe akşamı 23:15'te Kütahya- Simav'da meydana gelen 5,9 şiddetindeki deprem İstanbul Adaları'nı da bir hayli salladı!...
)O(

http://www.koeri.boun.edu.tr/sismo




_______________________________________________________24


Risale Haber, 21.5.2011

Mustafa Oral

http://www.risalehaber.com/author_article_detail.php?id=10308

Yuşa Lahikası

Bir aşk kıssasının sırrını çözmek için Burgaz Adasındayım. Gökler kitabının şirazesi denizin kamçılarında duruyorum. Nasırlı yüreğime çarpan rüzgar, bana bir orman serinliği veriyor. Dalgalar, Nuh’un gemisi gibi beni aşk tufanlarından kurtarmak için uzun yolculuklara çağırıyor. Bense öylece kumların üzerine oturmuş, ne yapmam gerektiğini, nereye gitmem gerektiğini düşünüyorum.

Uzun yolculuklara çıkacak gücüm yok. Yedeğime alacağım ekmeğim, suyum, tuzum yok. Elmam, armudum yok. Bir tüfek gibi omzuma asacağım şiirlerim, bir hançer gibi belimde taşıyacağım şarkılarım yok. Onun için düşlerimin yankısını kuma çizmeye çalışıyorum. Hayalimi kuma getirip, ruhuma kuma getiriyorum. Buradan, aşkın kum saatinden toprak aşırmaya çalışıyorum. Kalbim eleğe dönmüş, güneşi eliyor, eliyor. Zaman eriyip gidiyor köpük köpük, duman duman. Ardından anılarımın tozundan o saate kum koyuyorum. Sanki ruhum buharlaşıyor. Ruh göçü yaparak, bir anda iki bedende yaşamanın hayalini kuruyorum.

Güneş acı kırmızı rengiyle kendini örten ufukların ardına doğru toynağa kalkmış bir at misali, aheste aheste ufuklara doğru başını uzatıyor. Denizin ufkunda, yalnızlığın kıyısında çırılçıplağım. Gecenin, ilerleyen bir düşün salıncağı olacağı umuduyla, ikindinin akşama devrini sabırla bekliyorum. Güneşe yalnızlığımdan bir saat yapıyor, ikide bir, bir ikindi kadar yorgun ve soluk olan göğsüme, yüreğimin oralara bakıyorum. Hiçbir at güneşin arabasını çekemiyor. Hiçbir yürek gerçek aşkın yükünü kaldıramıyor. Sanki ikindi, uzun bir koşudan dönen at gibi ufuklarda güneş diye duruyor. Şu ömrün sonbaharında, vaktin ikindisinde şu yüreğim kışa, akşama dönmek istiyor.

Arzuladığım şeye ulaşamazsam, akşam bir ölüm meleği olup, beni örtecektir. Bunu bilerek tedbirli davranıyorum. Kumların üzerine şiirler yazıyor, onları şarkılarla bileyliyorum. Ölüm meleği ve aşk bir bela gibi gelince, kendimi güzel şekilde savunmak istiyorum. Bazen susuveriyorum, bazen susayıveriyorum. Sustukça şiirlere koşuyor, susadıkça denize dayanıp, denizi içiyorum. Deniz beni emziriyor. Ağzım bir süt denizi oluyor.

Susadıkça ibrikteki suyun emilerek azalması gibi, zamanı kemire kemire hatıraların dudaklarından sızan köpüklerle vakti eritmeye çalışıyorum. Dalgaları ayağıma kadar çağırıyorum. Zaman buralarda bir bayrak gibi dalga dalga dalgalansın istiyorum. Dalgalar içimdeki açık denizde tutuldukları fırtınadan mıdır, bağ bıçağı misali bedenimi ve sersemliğimi biçiyor. Kesiliyor, kırılıyor, yarılıyor, yarılıyorum. Ama ikindiyi bir türlü yarılayamıyorum. Aniden aklıma bir şey geliyor. Kumları bir bağ, ellerimi bir bıçak yapıp, kumsalda düşümdeki dünyayı, evimi kuruyorum. Kumlardan saraylar, denizanalarından sultanlar, denizkızlarından çocuklar, deniz kabuklarından padişahlar yapıyorum. Sonra deniz taşlarından Ferhat gibi dağlar, Mecnun gibi cinnetten cennete çıkılan bahçeler yapıyorum. Gökyüzüne güneş yapmak gibi bir şey bunlar; biliyorum. Biraz sonra bir bulut gelip, güneşin önünü kapatabilir. Ya da güneş akşam olunca çekip gidebilir. Zaten “İşte tamam.”, derken sele serpe bir dalga ufacık ümidimi denizin dibine çekiyor, ben de kendimi içime çekiyorum.

Gece için ayırdığım azıcık azığı, umudumu denizin sofrasına seriyorum. Yeniden kumların üzerinde yeni bir dünya kurmanın heyecanına kapılıyorum. Defalarca aşka kapılan birisi için pek de zor olmuyor bu heyecana kapılmak.

Heyecanım artıkça artıyor. Düşlerim bir çığ, bir çığlık oluyor. Zamansa bir çığlık oluyor da, bir çığ olmuyor. Şöyle güneşten kendine bir kartopu yapıp, göklerde yuvarlana yuvarlana ufukların ardına doğru bir çığ misali akıp gitmiyor. Yine de ben, düşlerimin yankısı olan dünyamı kurmaya devam ediyorum. Oysa hayal kurmak ne kadar kolaymış. Bir dünya kurmak ne kadar zor. Sevdiklerimizle bir bağ kurmak, onlara bir bağ, bir bahçe kurmak ne kadar zor. Şimdi güller deviniyor bir yerlerimde, bağ bir bahçeye dönüyor. Bir bahçe oluyor her yanım, güller açıyorum. Kendime denizde güllerden yollar açıyor, yürüyorum, yüzüyorum.

Aşk kıssamın kahramanı olan sen de dünyanı kurmak isterdin Edremit kıyısına. Kitaplardan kaleler kurardın kumların üzerine. Her kum tanesi bir harf, her harf bir kitap, her kitap bir mesnevi olurdu. Mesnevi mesnevi dökülürdün denize. Ne var ki sen de o kumlar üzre istediğin şekilde bir dünya kuramadın.

Sen sık sık aşka gelir, Emirdağ’a giderdin. Aşka geldikçe kendine gelirdin. Senin dizlerine yatıp uyuduğun annen, her halini kendine açtığın baban, senin için gül gül gözyaşları derleyen kardeşlerin vardı. Görüyorsun ya ben yapayalnızım. Nasıl kurarım yepyeni bir dünya, nasıl çıkarım sonu sana çıkan yollara.

Kıyıda, kumlar üzerinde ikimizde dünyamızı istediğimiz şekilde kuramadık. Kurduk, yıkıldı dünyamız defalarca. Bana deniz, sana zaman engel oldu. Ben sana ulaşmak istemiştim. Sense benden de öte bir şeye ulaşmak istemiştin. Ben denizde zamanı vurmak istemiştim. Sense zamanda beni ve ötesini. Seni zamanla anmak ne kadar kolaysa benim için, benim zamanın bir Bediüzzaman’ı olmam da o kadar zor. Sızım sızım zamana dağılmışsın. Sana ulaşmak o kadar zor ki. Sızım sızım ağlıyorum. Bana ulaşman o kadar kolay ki.

İşte, yine bende gözyaşları sürgün verecek bir dalga daha kum kalelerime doğru geliyor. Kumsalda kurduğum evler bir bir yıkılırken, içimde kaç dünya yıkılıyor bir bilsen.

Her ikindi vakti buraya, bu kıyıya geliyor, her yeni ikindiye elifle başlıyor, bitiremiyorum. Elif gibi dimdik ayakta durabilmek o kadar zor ki, dimdik başlasam da, aynı şekilde bitiremiyorum. Kumdan temel, aşktan emel olmaz biliyorum.

Ufuklar kanlanıyor. Rengini gecenin rengine devirmek üzere denizin hayal çizgilerinde. Akşam oluyor. Yıldızlar gökte duaya başlarken sana ulaşmalıyım. Dünyamı gemilerle taşımalıyım bir süt denizi olan göklerine.

“Yıldızlar gece büyürler. Yapayalnız kişilerin vefalı dostlarıdır onlar. Onlara ulaşmak zor olsa da, yıldızların aynasında insanın kendini seyretmesi mümkündür. Sen de yıldızların içinde ruhunu görene dek onların içinde kendini aramalısın.’, diyecek sesin akıntısına bırakıyorum kendimi. “Ben kendim için değil, onun için gelmiştim. Yıldızlar aşkıma ayna olamaz ki.”, diyemiyorum, diyemiyorum.

Eskiden güneşli günlerden çok korkardım. Seni ararken gölgeler oluşacağını, böylece seni kaybedeceğimi zannederdim. Akşam olunca güneşin emzirdiği yıldızların ışığıyla beraber Yuşa’daki evinin resmini kalbime asar, karşılıksız ve saf sevginin er-geç hedefine ulaşacağını umardım. Denizle karanın kesiştiği kum dağlarında, sanki ateşle oynadığım o anlarda, o anı durdurmak için yüreğimin alazını kumlardan denizlere doğru sürüklerdim.

Mavi bir geceye, sarı bir sonsuzluğu giden yolların yol ayrımı olan bu sahillerin ebedi bir dünyaya açılan kırma kapılar olduğu kesindi. Şimdi akşamın kapısını deniz tutmuş, kapı ne de zor açılıyor. Hatıraların kullanılmış

eşya gibi atıldığı yer olan deniz yine de yeni hayatların çekirdeklerini taşıyor. Şimdi ise gelin arabasının önündeki bir çocuk gibi nazlı nazlı, bir gelin arabası kadar güzel güneşin önünde durmuş, ‘dur gitme yar’ deyip duruyor. Ama hayır. Artık güneş gidiyor elveda diyerek bütün renklere, bütün denizlere. Akşam oluyor. Artık ben gideceğim. Güneşin atına eğer vuruyorlar. Artık ben gideceğim.

İşte kayığımı hazırlıyorum. Yuşa’ya gidiyorum. Zamanı damla damla içmek, denizleri yara yara varmak istiyorum sana.

Zamanı denizle birlikte içime sığdırmanın bir yolunu arıyorum. Gözyaşlarımı çiçeklere boşaltıyorum. Hiçbir şey kalmıyor içimde. Her şeyimi terk ediyorum. Bütün dünyayı süregelen uykusundan uyandırıyorum. Kendimi kainata, kainatı kendime ayna yapıyorum. Bütün varlığın sırrını gözlerimde açığa çıkıyorum. Sırlarımı ifşa ediyorum. Dünyayı gözlerime, gözlerimi dünyama, dünyamı kalbime taşıyor, evimi yüreğime kuruyorum. Yuşa’yı evim yapıp, kalbimi sana kapı, gönlümü pencere yapıp, ‘bu ev senin, senin’ diyorum. Aynaları evime çeviriyorum. Biliyorum ki sen içimde engin aşktan gizlenmişsin. Gizlerini yine yeniden tekrar be tekrar ifşa ediyorum.

İçinde yalnızlık taşıyan bir yolculukta insan sırlarını ifşa eder. Şimdi insanı olgun kılan bir yalnızlık seferindeyim. Dalgaların “Çek git, Çek git...” diyen sesini işitiyorum. Kumsaldaki dünyamın son kalıntılarını da dalgalarla yıkıyorum, yakıyorum, eritiyorum.

Dünyam buharlaşıp evime dönüyor.

Burgaz adasından kalbime dönüyorum.

Kalbime döner dönmez Emirdağ’a gideceğim.