5 Mayıs 2010 Çarşamba

ADALAR POSTASI-2422: prenses galitzine büyükada'daydı...

Prenses Galitzine'in, Rus Kraliyet gemisiyle Büyükada'ya varışı, 31 Temmuz 1920.

http://cgi.ebay.com/TURKEY-PRINKIPO-RUSSIA-PRINCESS-GALITZIN-ROYAL-SOVERIGN-/390190142724?cmd=ViewItem&pt=UK_Collectables_Postcards_MJ&hash=item5ad9251504#ht_1457wt_1167

...

Prens Dimitri Galitzine, 29.3.1920'de Büyükada'da vefat etmişti.
)O(

http://www.almanachdegotha.org/id17.html


Pr Dimitri Vladimirovich Galitzine (Yaropolitsi 29.11.1771-Paris 27.3.1844)
+
Tatiana Vassilievna Wassiltchikov (Paris 7.1.1783-Moscow 28.1.1841)
/
Boris (St.Petersburg 17.5.1818-Paris 10.12.1878)
+ St.Petersburg 2.11.1846
Css Catharine Vassilievna Levachov (St.Petersburg 9.9.1826-Tsarskoie Selo 24.6.1853)
/
Dimitri (1.11.1851-Prinkipo, Turkey 29.3.1920)
+St.Petersburg 15.1.1882)
Css Catharine Vladimirovna Moussine-Pouchkine (St.Petersburg 24.11.1861-Ste.Geneviève-des-Bois 12.9.1944)


* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

21 Mart 1900 Çarşamba günlü Büyükada'da müslümanların defnine mahsus bir kabristanın tahsis edilmesi isteğine dair...


* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Büyükada, 4.12.2005.


* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

5 Mayıs 2010 Çarşamba
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Az bulutlu
10/22ºC
% 65-87 nem
Poyraz, KD 19km/sa

Gündoğuşu 05:57... Günbatışı 20:04...

* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca


* * *
Cicely Mary Barker, The Rose Fairy.


* * *

1- Celal Karaca: "Mesnevi'den bir alıntı..."

2- İpek Yagal: "Tam ohh demiştik ki şimdi de..."

3- Zafer Ataylan: "Ekteki kartpostalların ADALAR POSTASI'nda yayımlanıp yayımlanmadığını anımsamıyorum..."

4- 5 Mayıs 2010 Çarşamba günü saat 19:00'da Büyükada'da Hıdrellez Şenliği...

5- Emine Çiğdem Tugay: "5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece gül ağacının dibinde gizlice bir buluşma..."

ADALAR POSTASI'nın 2422. sayısında...

)O(


..........................................................1

From: CELAL KARACA
Subject: Mesneviden bir alıntı
Date: May 4, 2010 5:01:59 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Ada Dostları,

Daha başlangıçta söze kulak vermeyen, anadan doğma sağırsa, dilsiz olur; nasıl coşsun da söz söylesin? Çünkü söz söylemek için, önce duymak, dinlemek gerek. Sen de söze, dinlemek yolundan gir. Mevlana « Mesnevi'den »

Celal Karaca


..........................................................2

From: İPEK YAGAL
Subject: Burgazada meydaninda takikondu
Date: May 4, 2010 7:13:50 PM GMT+03:00
To: adalarpostasi@gmail.com


Daha önceden deniz otobüsünün önünde köfteci vardı. Bu sene onu başka yere taşıdılar.
Tam ohh demiştik ki şimdi de küpe-bilezik-kolyelerin satılacagi takıkondu yapılıyor.
Bu çile asla bitmeyecek galiba.

Sevgiler,

İpek Yagal Gül
Burgazada



..........................................................3

From: ZAFER ATAYLAN
Subject: Kartpostal
Date: May 5, 2010 12:42:05 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com>


Ekteki kartpostalların ADALAR POSTASI'nda yayımlanıp yayımlanmadığını
anımsamıyorum. Uygun bulduklarınızı yayımlayabilirsiniz.
Kaynak: www.sihirlitur.com

Sevgiler,

Zafer.











..........................................................4

BÜYÜKADA HIDRELLEZ ŞENLİĞİ

5 Mayıs 2010 Çarşamba günü saat 19:00-6 Mayıs 2010 00:00.
Büyükada Atatürk Meydanı'nda...




GENÇ ADALILAR BAHARI BÜYÜKADA'DA KARŞILIYOR...

* ROMAN ORKESTRASI
* DANS GÖSTERİLERİ
* DİLEK AĞAÇLARI
* CANLI MÜZİK
* HIDRELLEZ ATEŞİ
* DİLEK KUYUSU
* ÇEŞİTLİ ETKİNLİKLER

* 00-00'da DÖNÜS İÇİN BÜYÜKADA DAN ADALAR BOSTANCI SEFERİ YAPILACAKTIR.



..........................................................5

5 MAYIS'I 6 MAYIS'A BAĞLAYAN GECE
GÜL AĞACININ DİBİNDE GİZLİCE BİR BULUŞMA...



Zambakgiller'den Hidrellez Kamçısı / Asphodelus fistulosus
Büyükada, 25/04/2006.


Rumi (Jülyen) Takvimi'ne göre 23 Nisan, Miladi (Gregoryen) Takvimi'ne göreyse 5 Mayıs'a tekâbül eden Ruz-ı Hızır (Yeşeren Gün), mevsim döngüsü uyarınca 8 Kasım'a değin 186 gün sürecek olan yaz mevsiminin baslangıcı sayılır. 5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece Hızır ve İlyas'ın bir gül ağacının altında buluşarak doğaya can verdiklerine inanılır.

Al-Hazır, El-Hadır veya El-Hıdır olarak da geçen ve 'yeşil', 'yeşillik', 'yeşil dal' gibi manalara gelen Hızır, bitkilerin canlanışından; İlyas ise su ve hayvanların yönetiminden sorumludur. Hıdrellez gecesinde Hıdırlık denilen açık yeşil alanlara gidilir ve yakılan ateşlerin üzerinden atlanılmasının, arınma, şifa ve şans getireceğine inanılır. Toplanılan yerlerin su ve yeşille bağlantılı olmasına dikkat edilir, gül ağaçlarının dibine ve suya adaklar bırakılır. Hıdrellez'de yeşil dal, çicek veya ot kopartılmaması gerektiğine dair de bir inanç vardır.


Hızır genellikle bahar çiçekleriyle örtülü veya yeşil bir giysi giymiş, kırmızı ayakkabılı ve sakallı olarak; İlyas ise mavi giysili, keçi derisinden bir kaftan giymiş olarak elinde değnekle resmedilir. Hızır ile İlyas'ın ab-ı hayat'tan içerek ölümsüzlüğe kavuştuklarına inanılır. Hızır yardımına başvurulan ve bereket getirendir.

Gılgamış ile Enkidu, İskender-i Zü'l-karneyn ile Elyasa, Elijah ile Haham Yeşua Ben Levi, Hz. Musa ile Yuşa bin Nûn... ve kimbilir daha niceleri...
Günümüze değin süregenen Hızır-İlyas kültünün nüveleri... Yahudi, Katolik, Hıristiyan ve İslami anlatımlarda çok geniş sembolizme sahip ve gerek Alevilik'te (Ya! Hızır! Sen bize yetiş Bozat'ın süvarisi!) gerekse Tasavvuf ve diger batınî inanışlarda benzer hikâye ve geleneklere sahiptir.


Sağlık şifa, bolluk bereket, mal mülk, servet... Taş taş üstüne konulur ve/veya sicim-çaputlarla birlikte nahıllara bağlanır tüm dilekler
Hıdrellez'de...

Ahmet Yaşar Ocak, İslam Türk İnançlarında Hızır yahut Hızır-İlyas Kültü, İstanbul (2007) okunuyor gül ağacının altında şu günlerde...

Hıdrellez kutlu olsun hepimize!

Emine Çiğdem Tugay
)O(

* * *

http://www.kitapambari.com/ambar/product.php?productid=54768&cat=442&page=1

Ahmet Yaşar Ocak, İslam Türk İnançlarında Hızır yahut Hızır-İlyas Kültü, İstanbul (2007).

İslam toplumlarında Hızır oldukça yaygın, köklü ve etkili bir külttür. Öyle ki tarih boyunca çeşitli kültür ve inançlarda, insanlar tarafından bu ölçüde anılan ve kültürel uygulamalara bu kadar işlemiş bir kişiliğe çok az rastlanır. Halk inançlarında ab-ı hayattan içerek ölümsüzlük mertebesine erişen Hızır, bütün ümit ve çarelerin tükendiği durumlarda yardıma çağırılan ve çağırıldığında mutlaka geleceğine inanılan semâvî bir kurtarıcıdır.

"Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez" benzeri deyişler bu inanışın bir ifadesidir. Bu kurtarıcı farklı kültürlerde farklı isimlerle anılır, ancak Türk inançlarında en çok Hızır, İlyas ya da iki karakterin özelliklerini kendinde birleştirmiş şekilde Hızır-İlyas olarak geçer. Hıdrellez ve Hızır Nebî gibi özel günler onun için kutlanır, şifa, bereket ve bolluk ondan talep edilir. Aslında sadece peygamberlere bile lütfedilmemiş ölümsüzlük mertebesine sahip olması bile, Hızır’ın inanışlardaki kudretine dair bir ipucudur.

Ahmet Yaşar Ocak’ın elinizdeki kitabı bize bu konuya dair en kapsamlı araştırmalardan birini sunuyor. Kitapta İslam-Türk inançlarında Hızır veya Hızır-İlyas kültünün ilahiyat, tasavvuf, folklor ve edebiyat kaynaklarına dayanan genel bir tahlilini bulacaksınız.


* * *

Musahipzade Celâl, Eski İstanbul Yaşayışı, İstanbul (1946)89:

Musahipzade Celâl, Eski İstanbul Yaşayışı'nda Hıdrellez'i şöyle anlatır:

[...] Daha geceden gul dallarina gumus kuruslar, ceyrekler bulunan kirmizi keseler baglanir. Hidrellez'in bereket getirmesi icin besmelelerle asilir. Gul dibine konan toprak comleklere, her genc kiz kendine ait yuzuk yuksuk, dugme gibi bir sey atar. Agzi bir yemeni ile baglanir. Hidrellez'in kirmizi pabuclarinin bastigi yerlerde renk renk cicekler acilir. Elindeki degnegin dokundugu gul fidanlarinda guller biter. Bulbuller aska gelir, dem ceker. Baharin feyzi cihani doldurur. Sabahleyin bir kizin yuzune burumcukten bir duvak orterler. Sesi guzel kizlar birer mani soyler, duvakli kizlar comlekten bir niyet ceker, kismeti cikmayan kizlarin basinda kilit acarlar. O gun kuzular doldurulur, sutler, yogurtlar, helvalar, peynirli pideler, dolmalar yenir. Bazilari kendi bahcelerinde bazilari da kirlara yayilirlar [...]


* * *

Sermet Muhtar Alus, Masal Olanlar, İstanbul (1997)48-52:

Eski İstanbul hatunlarından Tahire Hanım, Hıdrellez'de niyet çekmeyi anlatıyor:

[...] Hıdrellez, evvel zamanın, seyir, seyran bayramı demekti. Hıdrellez dedin mi akan sular durur, herkese evinin içi dar gelmeye başlar, cümle alem soluğu dışarıda alırdı.
İlkbaharın müjdecisi Nevruz, kılavuzları çaylakla, leylek, karşıcıları ahali, ayak bastığı gün de Hıdrellez'di.
Yeşillere bürünmüş, sürmüş, sürüştürmüş, edalı edalı bir gelirdi ki...
Bu nazeninin vücudu günü zengin fakir, kadın erkek, ihtiyar çocuk, herkes kırlara çayırlara dökülürler, alakulluhal (herkes kendine göre) bayram ederlerdi. Parası bulunan da ederdi, bulunmayan da. Hali, vakti yerinde olan için kolay; para tutan arabasını dağdan aşırır.
Fakat, kesesi dar olan da pek gam yemezdi. Hiç değilse sandığının bir köşesinde, elmas iğnesi, ya da salkım küpesi de yok mu?
Derhal onu bir yere emanet bırakıp üç, beş mecidiye dünyalık ister.
O da olmadı, yani nereye başvurduysa taş kesilmiş; ağustosta çaya girse balta kesmez buz oluyor. Ne yapsın?
Önü yaz; güze kadar Allah kerim! deyip bir âlâ damının kiremitlerini okutur, kesesini doldurur, seyirlerden seyir beğenmeye başlardı. Derhal bir kuzu kesilip doldurulur, dolmalar sarılır, helvalar bastırılır, herşey tamam yalnız kuş sütü eksik kalırdı.

O günkü didinip uğrasmaktan bitap bir halde yatağa serilmeye dikiş kalmış. İş daha bitmez; dananın bir kuyruğu daha var.

Akşamdan niyet çömleği hazırlığı. Zaten günlerce evvelden konu komşu sözleşir; mani ile niyet çekecekler. Civarda kimin evinin bahçesi, hangi bahçenin gül fidanı varsa orası peylenir. Bildiğimiz toprak çömleklerden bir büyükçesine su doldurulursa şayet çömlek yoksa kırık ağızlı bir testi de işi görür. İştirak edeceklerden herkes işine, kendine ait bir sey atar. Vekâleten atmak da makbuldur. Mesela: Ağa Baba'nın kulak kaşıyacak hilâli, büyükhanımın basur halkası, efendinin tesbih imamesi, ortanca hanımın çengelli iğnesi, damadın yaka düğmesi, küçük hanımın firuze yüzüğü (mezat malından yüz paraya alınmıştır), mahdumun yontulmuş yontulmuş da üç para boyunda kalmış kurşun kalemi, gelinin rengi kararmış şemsiye şeklindeki iğnesi (gene mezat malından alınma), Arap bacının meteligi ilh...
Komşular da hakeza.
Ne var ne yok, hepsi çöp!
diye atılıp tamam olduktan sonra çömleğin ağzi kırmızı bir gaz boyamasıyla ve kırmızı kurdela ile bağlanır; bir tarafına koca bir kilit takılıp kilitlenir: Üstune bir ayna da konup âlâhalihi (olduğu gibi) bırakılır.
Çömlek, tabesabah (sabaha kadar) bekler, durur.
Ertesi sabah, gün ağarır, horozlar öter, kuşlar cıvıldarken herkes ayak üstünde. Çömleğe kim bir şey attıysa içi içine sığmamakta: Ah! Bir yarın olsa da falımı öğrensem!
Yatakta gözler açılır açılmaz, daha yüz, surat yıkanmadan, yeldirmeyi veya çarşafı başa cçkerek etekleri bele doladın mı, ver elini gül ağaçlı hanenin kapısı: Çat, çat, çat!
Kapı aralanır aralanmaz, bahçede, çömleğin başına vaz-ı lenger (demir atma).
On beş, yirmi, hele o evin hatunları ahbap canlı kimseyseler otuz kırk komşu.
Kaç göç olduğu için bu iş ekseriyetle kadınlar mabeyninde yapılır ve yalnız onlar iştirak eder. Çok defa ailece, akraba ve teklifsiz ahbaplar arasında yapıldığı da vakidir. O zaman cemaat, bittabi erkekli, kadınlı.
Çömleğin ağzının açılmasının da usul ve erkanı var. Öylece hop! deyince olmaz.
Bakire bir kız intihab edilecek (seçilecek). Bu kızcağız, kısmetı çıkmamış yani epeyce yaşını almış da hâlâ başından nikâh geçmemiş kısımdan olursa daha biçilmiş kaftan.
Taze, saçını başını düzeltecek, tepeden tırnağa süslenecek ve çömleğin başında en şerefli mevkiye oturacak. Biraraya gelinip hazır vaziyeti alındı mı hazirundan bir hatun, kemal-i itina ile çömleği yakalayıp ve tazenin başının üstüne kadar kaldırıp, 'bahtının ve kısmetinin yakında böyle açılması niyetine!' kilidi çevirecek; çömleğin ağzındaki kırmızı kurdela ile gaz boyamasını çıkarıp kızın yüzüne örtecek; aynayı da eline verecek.
Artık biçarenin işi yoksa usanmadan çömleğe elini daldırsın, arka arkaya çeksin dursun.
Neler de neler, ne maydanozlu köfteler!.. Ne beyitler, ne maniler!..

Mesela: 70'lik büyük hanımın bahtı:

Bahçelerde gül müsün?
Gül değil sümbül müsün?
Dillerin yaktı beni,
Kafeste bülbül müsün?

Ağa babanınki:

Denizin dibi derin,
Yeşil seccade serin;
Erenler, evliyalar,
Yarimi bana verin.

55'lik ortanca hanımın efendisine tuttuğu:

Yağmur yağar inceden
Gül açılır goncadan
Yarimi esirgerim
Yerdeki karıncadan.

Efendisinin namına çektiği:

Ayvalar çiçeklendi;
Muşmula pürçüklendi;
Şaka maka derken
Sevdamız gerçeklendi.

Ortanca hanımın keyfine payan yok...

....

Fazla yarenlige de gelmez. Çünkü herkes alay alay gezmeye gidiyor. Alelacele giyinip kuşanılır, yemek sepetleri yüklenilir yüklenilmez Kağıthane'nin, Haydarpaşa çayırının, Kurbağalı'nın yahut Fenerbahçe'nin yolu tutulur.
[...]



* * *

http://www.odekkoyu.com/hidrellez.htm
Kuru baklagiller bir torba içinde bahçede agaçlara asılır. Hıdır Baba’nın kamçısıyla bunlara dokunması ve bereket getirmesi dileği tutulur.

* * *

http://www.anatoliancraft.org/content/view/1534/31/1/2/
Bahar Şenlikleri : Walpurgisnacht, Beltane ve Hıdrellez