3 Mayıs 2010 Pazartesi

ADALAR POSTASI-2420: sizi gidi kurnazlar siziii!.. sizi gidiler siziiii!.. "yesinler sizin iskelenizi"...


* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

10 Mart 1900 Cumartesi günlü Büyükada ile diğer adaların çam ağaçlarına musallat olan tırtılların yokedilmesi için gerekli tedbirlerlerin alınmasına dair...


* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Büyükada, 25.4.2007.


* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

3 Mayıs 2010 Pazartesi
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Az bulutlu
9/22ºC
% 62-91 nem
Yıldız, K 18km/sa

Gündoğuşu 06:00... Günbatışı 20:02...

* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca


* * *

Cicely Mary Barker, The Fuchsia Fairy.


* * *

1- Engin Damcı: "Adalar Belediyesi'nin resmî veb sitesinde Kınalıada kaçak motor iskelesiyle ilgili duyuruda; yapılaşmanın yasak olduğu sahilde kaçakçı korsanların emr-i vakilerini meşru kılacak bahanelerine yer verdiği müşahede olunmaktadır. Çok yazık!..."

2- Yazar mezar... mezar yazar... 1944'ten beri Heybeliada'da yatar Hüseyin Rahmi Gürpınar...

3- Rezan Peya Gökçen: "Toplu taşıt tramvayda kadın erkek ayrımcılığı. İstanbul, Kabataş, Nisan 2010..."

ADALAR POSTASI'nın 2420. sayısında...

)O(

..........................................................1

From: ENGİN DAMCI
Subject: Alemi Kör Herkesi Sersem Sananlara
Date: May 2, 2010 4:27:03 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


“ONU ÖYLE DEMEZLER”


Adalar Belediyesi'nin resmî veb sitesinde Kınalıada kaçak motor iskelesiyle ilgili duyuruda; yapılaşmanın yasak olduğu sahilde kaçakçı korsanların emr-i vakilerini meşru kılacak bahanelerine yer verdiği müşahede olunmaktadır. Çok yazık!...

“5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 7. maddesi’nin “d” bendi uyarınca; Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan veya işletilen alanlardaki işyerlerine Büyükşehir Belediyesi'nin sorumluluğunda bulunan alanlarda işletilecek yerlere ruhsat vermek ve denetlemek” hükmü gereğince; Büyükşehir Belediyesi'ne ait olan yerlerle ilgili her türlü izin verme yetkisi Büyükşehir Belediyesi’ne aittir,” maddesine sığınıyorlarsa da… Büyükşehir’in buralarda imar faaliyeti için ruhsat verme yetkileri yok ki!.. O kadar yok ki! 5216 sayılı kanun mucibince sadece denetleme yetkisini kullanarak 15 Mart 2010 tarihinde kaçak korsan iskelenin zabıtlarını tutarak Adalar Belediyesi'ne İmar Kanunu’na müstenid işleme başla demiş. Bu arada V numaralı Bölge Koruma Kurulu da aynı doğrultuda Adalar Belediyesi'ni sorumlu tutarak kaçakçı ve korsanların yaptığı rezilliğin ve kepazeliğin simgesi (remzi) iskele hakkında bilgi istiyor. Kaldı ki, sığındıkları madde, Büyükşehir Belediyesi'ni "sorumluluğu bulunduğu alanlarda" diyerek soyutluyor (tecrit ediyor).

Bu kaçak iskelenin yapımını gerçekleştiren bizlerce meçhul kaçakçı ve korsanların, sizce malum olmaları icab ederken bunlar hakkındaki faaliyetleri de veb sayfanızda görmek istemez mi acaba, Adalar'ın seçmenleri?..

“Ayrıca söz konusu iskele İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanmış olan Kınalıada Öngörünüm Projesi’nde de aynı alanda yer almakta ve İstanbul Valiliği’nin Ulaşım konulu 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu uyarınca yayımlanmış olan tebliğine göre Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın koordinatörlüğünde bulunmaktadır,” diyerek sığındıkları tebligatta ise bakın neler yazıyor:

“1- Denize kıyısı bulunan tüm Belediye Başkanlıkları'nca, Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın koordinatörlüğünde kıyıda (YENİ BİR İSKELE İNŞASINI GEREKTİRMEYECEK NİTELİKTE) deniz araçları için yolcu indirme ve bindirme yerleri tesbit edeceklerdir. (Gerekiyorsa YASAL PUROSEDÜR uygulanmak suretiyle iskele de kurulabilecektir.)”
Neymiş efendim? Yeni bir iskele olmayacak eğer gerekiyorsa; öz Türkçe ifadesiyle kanunî ve hukukî usul ve kaidelere riayet edilerek iskele kurulabilecekmiş. Onun da işlerine gelmeyeceği şimdiye kadar geçen süreçten anlaşılmaktadır… Adalar sıradan değil, SİT alanı, tabii ve koruma sahası, ayrıca sahil şeridi… Olmaz mı? Olur. Ama 2863 sayılı Kanun’un mevzuatında yazdığı gibi olur. İlmi ve meslekî gurupların nezdi ve mesuliyetinde… Sıradan olanların kararlarıyla değil…

Şimdi sıkı durun! Bakın ne diyor sığınmaya çalıştıkları tebligatında makam-ı vilâyet:

“2- Belirlenecek indirme bindirme yerleri TDY ve İDO’nun iskelelerine 500m.'den daha yakın mesafede olmayacaktır. (Kamu kuruluşu niteliğinde olan ve büyük bir yatırımla vücuda getirilmiş, geniş istihdam kapasitesine sahip bu kuruluşların korunması amaçlanmaktadır.)”
Salaş kaçak iskelelerin İDO iskelelerine mesafeleri kaç metredir?

“3- Belirlenecek bu indirme–bindirme yerleri arasında isteyen her tüzel ve özel kişiler (VAKIF, DERNEK, ŞİRKET, KOOPERATİF VEYA ŞAHISLAR) yasal şartlara sahib olmaları kaydıyla serbestçe yolcu taşımacılığı (TEKNE DOLMUŞ) yapabileceklerdir.)”
Nasıl olacak o iş? Sığındıkları bu tebliğe uymayan belgelere göre genelin hizmetinde olması gereken yerler bir ticari kooperatife yine ticari olarak kiralanmış. Kimin ”maçası” sıkacak da o iskeleye yanaşacak da, yolcu alacak da, yolcu indirecek. Geçin efendiler geçin!

Kınalıada sekenesinden mi yoksa Adalar'a günübirlik gelenlerden mi toplandığını bilemediğimiz imzaların Adalar Belediyesi'ne verildiği dilekçede iskele yerinin 2008'de kiralandığı ifade edilmiştir. Ancak kira kontratosunun aslına bakıldığında kiralama tarihinin 2010 olduğu görülmekte…

2008'de neresi kiralanmıştı? 2009'da neresi?.. Burada bilinçli bir hedef şaşırtması olmasın?... Ayrıca kiralanan şey iskele mi? İskele yeri mi?

Sizi gidi kurnazlar siziii!.. Sizi gidiler siziiii!.. “Yesinler sizin iskelenizi”


Engin DAMCI

2 Mayıs 2010



..........................................................2

Yazar mezar... mezar yazar...
1944'ten beri Heybeliada'da yatar Hüseyin Rahmi Gürpınar...


http://yazarmezar.com/Goster.php?y=92

yazarmezar.com
Edebiyatçıların Mezarları

HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR
(19 Ağustos 1864 - 8 Mart 1944)
Heybeliada Mezarlığı


Roman ve hikaye yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar, İstanbul’da doğdu. Hünkar yaveri Mehmet Sait Paşa'nın oğlu olan Hüseyin Rahmi, üç yaşında iken annesinin ölümü üzerine Girit'te bulunan babasının yanına gönderildi.

İlkokula başladı, ancak babasının evlenmesi üzerine altı yaşında tekrar İstanbul'a anneannesinin yanına gönderildi ve eğitimine burada devam etti. Yakubağa mektebi, Mahmudiye Rüşdiyesi ve idadide okuyan Hüseyin Rahmi, tarihçi Abdurrahman Şeref Bey'in himayesiyle 1878’de Mekteb-i Mülkiye'ye girdi. Okulun ikinci sınıfında iken ciddi bir hastalık geçiren Hüseyin Rahmi buradaki öğrenimini yarıda bıraktı.

Kısa bir süre, Adliye Nezareti Ceza Kalemi'nde memur, Ticaret Mahkemesi'nde azâ mülazımı olarak çalışan Hüseyin Rahmi, hayatını kalemiyle kazanmaya çalıştı. 1887'de Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yazmaya başlayan Hüseyin Rahmi, ardından İkdam ve Sabah gazetelerinde mütercim ve muharrir olarak çalıştı.

İkinci Meşrutiyet döneminde Ahmet Rasim ile birlikte 37 sayı süren "Boşboğaz ve Güllâbi" adlı bir gazete çıkardı. İbrahim Hilmi Bey ile birlikte çıkardığı "Millet" gazetesi de uzun ömürlü olmadı. Bundan sonra çalışmalarını İkdam, Söz, Zaman, Vakit, Son Posta, Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerine neşretti.

Hüseyin Rahmi Gürpınar eserlerinde eski İstanbul hayatını son derece canlı tasvirlerle ve kıvrak bir üslupla hikayeleştirdi. Hikaye, oyun ve roman türündeki eserlerinin sayısı 54'tür.

Şık, İffet, Metres, Tesadüf, Gulyabani, Efsuncu Baba, Deli Filozofi, Dirilen İskelet, Kaderin Cilvesi, Utanmaz Adam, Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Nimetşinas, Hakka Sığındık, Namusla Açlık Meselesi, Gönül Ticaret, Melek Sanmıştım Şeytanı, Namuslu Kokotlar, İki Hödüğün Seyahati, Kaynanam Nasıl Kudurdu?, Ölümüne Sevgi isimli eserleri vardır.

1924'te Son Posta gazetesinde tefrik edilen "Ben Deli miyim" romanı ahlaka aykırı bulunarak yargılandı, beraat etti. Ömrünün son otuz yılını Heybeliada’daki köşkünde yazarak geçirdi.

Hüseyin Rahmi’nin hiç evlenmemiştir. Evlenmeyişinin sebebi bilinmemekle beraber bu konudaki tahminler de farklıdır. Nitekim Refik Ahmet “Hüseyin Rahmi’nin ilk gençliğinde sıhhatinin biraz bozuk gitmesi evlenmesine mani olmuş, sonraları da üstat bekârlığa alışmış ve yaşayış şeklini değiştirmek istememiştir.” derken Şevket Rado “Hüseyin Rahmi yanına eldiven almadan asla sokağa çıkmazdı. Sokakta el sıkmasını sevmez, evdeki kapıları entarisinin eteği ile tutarak açardı. Belki de hayatında hiç evlenmemesinin sebebi bu idi.” demektedir.

5. ve 6. dönemlerde Kütahya milletvekili olan Hüseyin Rahmi, ömrünün son otuz bir yılını geçirdiği Heybeliada'daki köşkünde 8 Mart 1944 tarihinde öldü ve oradaki Abbas Paşa Mezarlığı’na defnedildi. Mezarı girişten yirmi otuz metre ilerde ve sağ taraftadır.




..........................................................3

From: REZAN PEYA GÖKÇEN
Subject: kadınlar kadınlarla erkekler erkeklerle otursun, İstanbul tranvayında..
Date: May 3, 2010 12:29:09 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


TOPLU TAŞIT TRAMVAYDA KADIN-ERKEK AYRIMCILIĞI, İSTANBUL, KABATAŞ, NİSAN 2010...

Üsküdar'dan Kabataş'a rıhtıma 40 cm. yüksek yanaşan o acaip motorla geçtim. Eminönü'ne gitmek için tramvaya bindim, vagonun en önünde soldaki 2 kişilik sıranın pencere kenarına oturdum. Sağ tarafımda diğer boş sıraya biri kadın biri erkek iki genç kişi oturdu, aralarında rahatça konuşuyorlardı. O sırada arkadan beyazlar giymiş, başında beyaz takkeli, miyop gözlüklü, beyaz sakallı yaşlı biri peydah oldu ve genç adamın omzuna dokunarak, herkesin duyacağı şekilde :

"KADINLAR KADINLARLA, ERKEKLER ERKEKLERLE OTURSUN," dedi.

Genç adam şaşırdı, başını yukarı çevirip "O benim eşim," diye yanıtladı. Bu kez beyaz kıyafetli, takkeli adam bozuldu, durdu, sonra eliyle genç adamın saçını okşayarak,

"İYİ KULLAN," buyurdu.

Ben artık bu adiliğe dayanamadım, yerimden fırladım. Baktım bu çürük ahlaklı yanıma oturmaya yelteniyor. Bu sefer beyaz takkeli, bana:

"KALKMA, KALKMA, NEDEN KALKIYORSUN?"

diye sordu. Ben de,

"GERİ KAFALI BİR ADAMIN YANINDA OTURMAK İSTEMİYORUM,"

dedim ve arka dörtlüde boş bir yere geçtim. Aynı zamanda,

"HER KADIN VE ERKEK DOĞUŞTAN ÖZGÜRDÜR - İNSAN HAKLARININ EN ÖN ŞARTI,"

diye duruma tepkimi yüksek sesle ifade ettim. Beyaz takkeli, baktım, tırıs tırıs çıktı, ön vagona ―belki orada da aynı rezaleti denemek üzere― yürüdüğünü gördüm. O gidince, genç kadın bana döndü teşekkür ederce gülümsedi ve de "yaşına bakmasam öyle bir cevap verecektim ki, bir de iyi kullan," diyor, dedi. Doğru, hiç utanmadan!

Şimdi, ne diyeyim? Taşıtlarda yanyana oturunca, İstanbul'da erkekler kadına şehvet duygusu mu besler? Şirket-i Hayriye vapurlarında 1900'lerin başında, 100 yıl önce kadınlar erkeklerden ayrı oturuyorduysalar, vücudunu ve ruhunu terbiye edememiş bu sahte dindar adamcağız 2010'da biz kadınları da o kadar geriye çekeceğini mi sanıyor... Zavallı!

Cumhuriyet devrinde doğan kadınlar erkeklerle, beraber, aynı sıralarda okudu, oynadı, gezdi. Ben de sayısız kadın gibi bu özgürlüğümün değerinin bilincinde büyüdüm. Son yıllarda yukarıdaki dengesiz kişi gibi kadınlara çağdışı "şuraya oturacaksın, böyle giyineceksin, şöyle düşüneceksin," diye tepinen, baskıcı pek çok erkek, kafa yapılarındaki kusurlu ölçüleri başkasına yüklemeye çalışmak yerine, kendilerine çeki düzen versinler; samimi dini hisler tevazu konusunda yardımcı olabilir. Sürekli, bedensel zevklerini tatmin etmek için kadınları alet gibi görmeye çalışmasınlar. "Sevgi ince kalplere sığınır," diyor Dante 1250 civarında. Kadınlar, inceliği severler ve doğanın hediyesi doğurgandırlar. Hergünkü hayatta kadınların varlığı hele de vücudu hakkında kararlar almanın erkeklere bırakılması tamamen saçmalık.

"Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım," mısraını biz duyguyla ezberlemiştik, okurduk. Hâlâ okuyoruz. Özgürlük, yalnız erkeklere ait olmayan, hepimizin ismimiz gibi bildiğimiz evrensel temel hakkımızdır.

Rezan Peya Gökçen