24 Kasım 2009 Salı

ADALAR POSTASI-2345: zombiler büyükada'da... birinin adı da seferoğlu marina!


http://urun.gittigidiyor.com/1933-1934-BUYUKADA-ILKOKULU-KARNESI_W0QQidZZ22037415


* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

28 Mayıs 1897 Cuma günlü tebrikinden dolayı teşekkür ettiğine dair Zarskoelon'den Nikola'nın Heybeliada Patrik Nikodum'a çektiği telgraf suretine dâir...


* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Büyükada, 17/11/2009.


* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

24 Kasım 2009 Salı günü
Büyükada'da HAVA DURUMU*
sisli
9-14ºC
% 68-96 nem
G 11km/sa

Gündoğuşu 07:00 ... Günbatışı 16:40

* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarinca


* * *

Cicely Mary Barker, The Blacthorn Fairy.


* * *

ADALAR POSTASI'nın 2345. sayısında neler var şöyle bir bakalım:


1- PINAR ÖRTEL: "Gün içinde ek sefer koymuşlar da akşam saatlerinde değişen birşey yok. Bu anketleri kime sorup da yapıyorlar çok merak ediyorum. Bana hiç denk gelmedi..."


2- İSTANBUL ADALARI KÜLTÜR ve TABİAT VARLIKLARINI KORUMA DERNEĞİ: "İstanbul Deniz Otobüsleri San. ve Tic. A.Ş.’nin Adalar ve Bostancı vapur iskelelerine, vapur yerine motorları yanaştırma girişimi karşısında, derneğimiz kanuni ve hukuki girişimleri başlatmak üzere ilgililerden kanuni mesnet teşkil edecek bilgi talebinde bulunmuştur..."


3- CEM EĞRİKAVUK: "http://www.iskelemeydani.org/ forum adresi yayına başladı..."


4- Beyin Film sunar! Türkiye'nin ilk zombi filmi... "Ada: Zombilerin Düğünü"


5- Milliyet- İBRAHİM EKİNCİ: Büyükada’da bir otel ve marina yatırımı. Büyük Anadolu Kulübü’nün yakınında Seferoğlu’nun 30 dönümlük yerini almış. Onaylar bekleniyor...


6- Hürriyet- DEMET CENGİZ BİLGİN: Boyner Holding Murahhas Azası Cem Boyner, perakendecilere çocukluk yıllarında Büyükada’daki komşuları Mösyö Behar’ın tavsiyelerini aktardı...


7- Radikal-KORHAN GÜMÜŞ: Bu tasvirde o tarihlerde hâlâ ayakta olan, adalardan ve denizden gözüken çok etkileyici bir anıt yapı bütün ayrıntılarıyla belli oluyor...


ADALAR POSTASI'nın 2345. sayısında...

)O(


.........................................................1

From: PINAR ÖRTEL
Subject:
Date: November 23, 2009 2:43:49 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Gün içinde ek sefer koymuşlar da akşam saatlerinde değişen birşey yok. Bu anketleri kime sorup da yapıyorlar çok merak ediyorum. Bana hiç denk gelmedi.

18:15'ten 19:00'a kadar arada sefer yok. İş çıkışı en yoğun saatler. İşten çıkmışsın, biran önce eve gitmek istiyorsun ama kafalarına göre yapılan motor tarifesi yüzünden iskelede bekle 40 dakika.

Geçen sene 18:40 vardı neden onu kaldırdınız? Hizmet içinse işe gidiş ve dönüş saatlerinde motor saatlerini sıklaştırın. Göstermelik işler yapıp, insanları kandırmayın.

Gündüz yarım saatte bir motor kaldır, akşam iş çıkışı yoğunluğunda iskelede beklemeye mahkum et insanları.

Hem 19:00 vapurdu ne oldu da gene motor oldu. İşten çıkmışsın, şöyle vapurun arkasına çıkıp çayını yudumlayarak, hafif üşüyerek, etrafı seyredip kafanı boşaltarak evine gitmek istiyorsun ama ne mümkün, konserve kutusunda gider gibi, havasız ve gürültülü bir ortamda oturacak bir yer buldum en azından diye sevinerek gidiyorsun Ada'na.

Dikkat ederseniz havasızlıktan herkes uyuyor motorda. Bir de çay, salep, nescafeee diye bağıran sevgili garsonlarımız olmasa bayılıp gidicez motorlarda:)) Ben çay içesim olmasa bile biner binmez istiyorum bir çay ki rahat bıraksınlar beni, göz göze geldik mi çay içmedim diye kötü kötü bakıyorlar sonra....

Saygılarımla...

Pınar Örtel



.........................................................2

From: İSTANBUL ADALARI KÜLTÜR ve TABİAT VARLIKLARINI KORUMA DERNEĞİ
Subject: Vapur'dan Motor'a Rücu
Date: November 23, 2009 12:45:08 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com


22 Kasım 2009

VAPUR’dan MOTOR’a RÜCU

İstanbul Deniz Otobüsleri San. ve Tic. A.Ş.’nin Adalar ve Bostancı vapur iskelelerine, vapur yerine motorları yanaştırma girişimi karşısında, derneğimiz kanuni ve hukuki girişimleri başlatmak üzere ilgililerden kanuni mesnet teşkil edecek bilgi talebinde bulunmuştur. 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’na müsteniden İDO ve UKOME’ye ayrı ayrı dilekçe verilerek bilgi ve belge talebinde bulunan derneğimize bu tarih itibariyle yalnız İDO A.Ş.’nden ancak yanıltıcı, içeriği boş ve istenilen belgelerin olmadığı bir cevap verilmiştir. Tabiatıyla Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun amir hükümlerine uymayan İDO A.Ş. kanun dairesinde bilgi ve belgeleri vermeye zorlanmak üzere, Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu Başkanlığı delâletiyle kanunlara uymaya davet edilecektir.

Bu çalışmalarımızı ve şimdiye kadar takip edilen yol hakkında Adalıların bilgi sahibi olmalarını ve eksiklerimizi de bize hatırlatmalarını ayrıca beklemekteyiz.

...



...



...



...

İSTANBUL ADALARI
KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI
KORUMA DERNEĞİ


BİLGİ EDİNME DEĞERLENDİRME KURULU BAŞKANLIĞI’na

Sayı: 45
Konu: Bilgi saklamak


Büyükada, 21 Kasım 2009

İstanbul Deniz Otobüsleri San. ve Tic. A.Ş.’ nden 11.10.2009 tarih ve 42 sayılı yazımızla taleb etmiş olduğumuz bilgileri vermeyen adı geçen şirketten bilgileri saklama emareleri ihtiva eden bir cevap alınmıştır.

Özel hukuk tüzel kişisi olan ilgili firmanın bilgi verme yerine, bilgileri gizleme kast-ı mahsusu ile kanun ve yönetmelik maddeleri üzerinden manevra yaparak zaman kazanma gayreti içinde oldukları anlaşılmaktadır. Öne sürdükleri Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun 11. maddesini hiçe sayarak; “10. maddede belirtilen bilgi ve belgelere erişim için gereken maliyet tutarının idare tarafından başvuru sahibine bildirilmesiyle on beş iş günü içinde ücreti ödenmezse talebinden vazgeçmiş sayılır” diyen son paragrafı yok sayarak Kanun’a ve taleb sahiplerine karşı iyi niyetli olmadıklarını belgelemişlerdir.

Böylelikle İDO Bilgi Edinme Hakkı Yönetmeliği’nin 22. maddesine atıf yaparak ilk paragrafı maksatlı olarak eksik ifade ile postalanacak ilk on sayfanın ve postalama maliyetinden ücret taleb edilemeyeceği hükmünü saklamıştır. 22. maddenin 2. paragrafını yok sayarak verdiği cevap ile ilgili kanun ve yönetmeliğe muhalefet etmiştir.

İDO A.Ş.’nin 29.09.2009 tarihli basın açıklamasında yalan mı, yanlış mı, doğru mu olduğunu, taleb ettiğimiz bilgilerin elimize geçmesiyle öğrenip anlayabileceğimiz ifadeye baktığımızda; “filosundaki farklı tipteki deniz araçlarını, deniz koşulları, yolcu sayıları ve taleplerinin birbiriyle uyumunu esas alarak optimize eden İDO diğer hatlarda olduğu gibi Adalar hattında da öncelikle bir kamu oyu araştırması ile yolcu beklentilerini ölçümlemiştir. Bu saha araştırmalarında ada yolcuları yüzde 76 gibi yüksek bir oranla, seferlerin artırılarak vapur yerine yolcu motorlarıyla sefer yapmayı tercih eder misiniz? sorusuna olumlu yanıt vermiştir” gibi kendilerince malum, bizce meçhul ve meşkûk ifadeye devamla “Bu veriler ışığında İDO, Ada hattında hizmet veren 5 vapur hattını 4’e indirerek; söz konusu 1 vapur hattını, yolcu kapasiteleri 400 ile 600 olan yolcu tekneleri ile sık sefer yapılan bir hatta dönüştürmüştür.” dedikten sonra doğruluğu muhakkak araştırılması icab eden şu ifadeler kullanılmıştır: “40 metre uzunluğundaki büyük tekneler Denizcilik Müsteşarlığı tüzüklerine uygun inşa edilmiş, ehliyetli personel tarafından sevk ve idare edilen, yetkin ve kılâslı teknelerdir. Teknelerin her biri, İDO’nun diğer deniz araçları gibi konforlu ve güvenli olup, tüm hava koşullarında seyahat ehliyetine sahip, İDO’nun genel kıriterlerine ve kalite anlayışı ile tamamen örtüşen deniz araçlarıdır.” Bu ifadeyle İDO cürmü meşhud olmuştur.

İDO A.Ş. esasen kendisine rakip olan bir ticari şirketi ululayarak; kâr ettirmekle mükellef oldukları ve kendilerine emanet edilen İDO Anonim Şirketi’ni açıkça aciz duruma düşürmekte veya öyle göstermektedir. Ne idigü belli olmayan “saha araştırmaları” ile resmen ve alenen rakipleri karşısında mes’ul oldukları İDO A.Ş.’yi ticarî olarak acze düşmüş göstermek suretiyle vazifelerini su-i istimal ederek kime hizmet etmekte oldukları hakkında şüpheli duruma düşmüşlerdir. İDO A.Ş.’nin bu işgüzar yetkilileri kendi şirketlerini kamuoyu nezdinde zaaf halinde imiş gibi göstererek diğer rakip şirketlerin iştihalarını kabartmaya matuf olarak adeta jurnallemiştir. İçeriden bilgi vermek suretiyle diğer ticari şirketlerin haksız olarak güçlenmelerine amil olmuştur. Kanunlarımızda haksız rekabet şöyle ifade edilmektedir:

“Madde 56, Haksız rekabet: aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretle iktisadî rekabetin her türlü su-i istimalidir.” “Hüsnüniyet kaidelerine aykırı hareketleri” de madde 57 ile şöyle tarif etmektedir:

“1. Başkalarını veya onların emtiasını, iş mahsullerini yahut ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya lüzumsuz yere incitici beyanlarla kötülemek.” Bu maddeye göre kendilerine emanet olan şirketlerini dolaylı olarak, açıkça kötü ve yetersiz göstererek vazifeleri olmadığı halde rakip firma nitelikleri övülerek 3. şahıslara porapagandasını yapmıştır.

2. Başkasının ahlâkı veya malî iktidarı hakkında hakikate aykırı malumat vermek. Burada da İDO vapurlarla rekabet ve kılâsmanlarının eşit olması mümkün olmayan rakip motorları, kılâsmanlarını överek adeta vapurmuş gibi gösterme gayreti ile kendilerine emanet edilen haklardan sarf-ı nazar ederek vazgeçiyor; gerçekleri gizlemek için ise taleb edilen bilgileri vermemek üzere kanun maddeleri üzerinden manevra yapıyor.

3. Kendi şahsi durumu, emtiası, iş mahsulleri, ticari faaliyeti veya ticari işleri hakkında yanış ve yanıltıcı malumat vermek veyahut üçüncü şahıslar hakkında aynı şekilde hareket etmek suretiyle rakiplerine nazaran onları üstün duruma getirmek. İDO A.Ş.’nin hizmet alımı yaptığı şirketler ile ne gibi meçhul münasebetlerde bulunduğunun sorgulanması babında, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu mucibince bilgi talebinde bulunulmasına gerek görülmüştür.

4. Paye, Şahadetname veya mükâfat olmadığı halde bunlara sahip imişcesine hareket ederek müstesna kabiliyete malik bulunduğu zannı uyandırmaya çalışmak veya buna müsait olan yanlış unvan yahut mesleki adlar kullanmak. İDO A.Ş. üzerine vazife olmadığı halde rakip şirketlerin medh ü senasını yaparak kanun ve mevzuatı hilâfına yalan ve yanlış olduğu zehabını veren beyanattan da çekinmemektedir.

(….)

9. Hüsnüniyet sahibi kimseleri ( Yani bütün Adalar ahalisini ) iğfal edebilecek surette hakikate aykırı hüsnü hal ve şahadetnameleri vermek. Vapurlara kıyasen motorları aynı mikyas ve mukavemette göstererek aynı kılâsmana koymak. diyerek; kanunlarımız 58. madde ile haksız rekabetten zarar görenlerin haklarını, aşağıdaki ifade ile hukukî teminat altına almaktadır; Haksız rekabet yüzünden müşterileri, kendisi, meslekî itibarı, ticarî işletmesi veya diğer iktisadi menfaatleri bakımından zarar gören veya böyle bir tehlikeye maruz bulunan kimse;
a) Fiilin haksız olup olmadığının tesbitini;
b) Haksız rekabetin men’ini;
(………….)
Haksız rekabet yüzünden iktisadî menfaatleri haleldâr olan MÜŞTERİLER de birinci fıkrada yazılı davaları açabilirler.” Diyen kanun karşısında, 11.10.2009 tarih ve 42 sayılı dilekçemizde sormuş olduğumuz suallere cevap vermeyen İDO A.Ş.’nin yukarıda açıklanan kanun ve yönetmelik hükümlerine aykırı hareket ettiği görülmektedir. İstemiş olduğumuz bilgiler verilmeyerek dürüstlük ilkeleri çiğnenmiştir. Bu itibar ile bilgi ve belgeye erişime dair yapılan usulsüzlük hakkında ve taleb edilen bilgi ve belgelere ulaşabilmemiz için gereği hususunu saygılarımızla arz ederiz.


Arif Çağlar
(Başkan) yerine
Engin Damcı
(Başkan yardımcısı)


Ekler:

1) 11.09.2009 / 42 tarih ve sayılı dilekçe örneği

2) 04.11.2009 / HK/695-4539 tarih ve sayılı İDO A.Ş. yazısı örneği

3) 20.10.2009 ve 29.09.2009 tarihli İDO’nun “Bilgi” ve “Basın açıklaması” yazıları


Adres:

İSTANBUL ADALARI
KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI
KORUMA DERNEĞİ
e-posta: adalarkoruma@adalarkoruma.org
elektronik ağ : www.adalarkoruma.org
Güzeller Sokağı No. 30 Büyükada - İstanbul



.........................................................3

From: CEM EĞRİKAVUK
Subject: iskele meydani
Date: November 23, 2009 10:57:07 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Bir süredir ADALAR POSTASI'nı keyifle takip ediyorum. (Hoş, son zamanlarda konular pek keyifli olmasa da...) Adalılar arası iletişim açısından çok önemli bir açığı kapatıyorsunuz.

Aslında Adalılar'ın internet üzerindeki iletişim kanallarını araştırdığımda oldukça hayal kırıklığına uğramıştım. Hem ortak bir sevdayı paylaşan, hem de ortak sorunları olan böyle bir grubun çok daha fazla yazışma grubuna, foruma vs... sahip olacağını düşünmüştüm.

Böyle bir ihtiyacı çevremdeki insanların da duyduğunu fark edince bir forum altyapısı kurmaya karar verdim. (Neden forum? Konular sınıflandırılmış başlıklar altında tartışılıyor. E-posta kutunuz şişmiyor. Sadece ilgilendiğiniz konuları takip edebiliyorsunuz. Herşey düzenli bir şekilde arşivleniyor. Yıllar sonra bile aynı konuya devam edebiliyorsunuz. Farklı gruplar için farklı yetkiler içeren alt forumlar kurabiliyorsunuz. Örneğin sadece bir derneğin üyelerine yönelik bir alan yaratabilirsiniz. Bir yandan normal üyeler sansürsüz ve sınırsız mesaj yayınlarken, bir yandan rahatsız edici üyelere sınırlamalar getirebiliyorsunuz. vs... vs...)

Geçtiğimiz günlerde forumun altyapısını kurdum ve bugün http://www.iskelemeydani.org/forum/ adresinde yayına başladı. Tabi şu ana kadar işin kolay kısmını hallettim. Forumun canlı bir iletişim ortamına dönüşmesi ancak Adalılar'ın ve ada dostlarının katılımıyla gerçekleşecektir.

ADALAR POSTASI'nda bu girişimi duyurursanız çok sevinirim.

Bunun yanında, forum umduğum şekilde gelişirse yönetim ve moderasyon konusunda yardıma ihtiyacım olacaktır. Bu konuda desteğinizi bekleyebilir miyim? Posta'daki tecrübeleriniz çok kıymetli olacaktır.

Tabi forumla ilgili her türlü görüş ve önerinizi paylaşırsanız çok sevinirim.

Saygılarımla,

Cem Eğrikavuk




.........................................................4

HaberTürk, 22.11.2009

http://www.haberturk.com/haber.asp?id=188205&cat=190&dt=2009/11/22

Bir daha Büyükada'ya gidemeyeceksiniz!



Büyükada'da geçen ilk yerli zombi filminin fragmanı yayımlandı

Talip Ertürk ve Murat Emir Eren’in yazıp yönettiği 'Ada: Zombilerin Düğünü' filminin fragmanı yayınlandı. 29 Ocak’ta gösterime girmesi plânlanan ve “Türkiye’nin ilk zombi filmi” olma özelliğini taşıyan filmde yakın bir arkadaşlarının düğününe katılmak üzere Büyükada’ya giden ancak burada zombi istilâsıyla karşılaşan beş arkadaşın öyküsü anlatılıyor. Filmin başrollerinde Ozan Ayhan, Esra Ruşan, Rüya Önal ve Onur Buldu yer alırken, Cansel Elçin, Nihat İleri ve Sırrı Süreyya Önder gibi isimler de filmin konuk oyuncu kadrosunda yer alıyorlar.

...

http://www.adafilmi.com

Beyin Film sunar

Türkiye’nin İlk Zombi Filmi

ADA: Zombilerin Düğünü




Bir Korku-Komedi

Talip Ertürk ve Murat Emir Eren’in yazıp yönettiği ilk Türk zombi filmi Ada: Zombilerin Düğünü, 29 Ocak 2010’da vizyonda! Filmde Türkiye’nin ilk zombileri İstanbul’da, Büyükada’da bir düğünde ortaya çıkıyor ve bizler de olan biten her şeyi düğünü kaydetmeye çalışan amatör bir kameramanın bakış açısıyla izliyoruz!

“DÜĞÜNE GELDİK YEDİLER!”

Sinopsis

Birbirlerini uzun süredir tanıyan beş kişilik bir arkadaş grubu, ortak bir arkadaşlarının düğününe katılmak üzere Büyükada’ya gider. Erhan, düğünü ve uzun aralıklarla bir araya gelebilen ekibin mutlu anlarını kayda alabilmek için yanında bir kamera getirmiştir ve sürekli çekim yapmaktadır. Film boyunca tüm izlenenler, bu kameraya yansıyanlardır. Düğünün ilerleyen saatlerinde davetlilere saldıran bir grup zombi, ortalığı kan gölüne çevirir.

Künye

Oyuncular:

Esra Ruşan – Gamze
Erol Ozan Ayhan –Murat
Rüya Önal – Selen
Onur Buldu – Ömer
Kaan Keskin – Deniz
Gülüm Baltacıgil –Ekin
Canan Güven - Betül
Biğkem Karavus –Davetli
Tülay Bekret - Sevin
Taner Birsel – Usta

Konuk Oyuncular:
Cansel Elçin
Nihat İleri
Sırrı Süreyya Önder

Yönetmen: Talip Ertürk, Murat Emir Eren
Yapımcılar: Cem Öztüfekçi, Murat Emir Eren, Çiçek Kahraman, Talip Ertürk
Ortak Yapımcılar: Zümrüt Burul, Ali Pınar
Prodüksiyon Amiri: Cesur Akyüz
Görüntü Yönetmeni: Meryem Yavuz
Yardımcı Yönetmen: Ahmet Katıksız
Ses Teknisyeni: Orçin İnceoğlu (Zeplin Sound)
Kurgu: Çiçek Kahraman
Sanat Yönetmeni: Serdar Yılmaz
Kostüm Tasarımı: Tuğba Ataç
Plastik Makyaj: Dükkan-ül Hayal SFX Studio
Işık Şefi: Halil Demir (İstanbul Kamera Işık)

İletişim: zombi@adafilmi.com

ADA: Zombilerin Düğünü from mfa on Vimeo.



...

Radikal, 1.9.2009
Haşmet Topaloğlu

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=952337&Date=23.11.2009&CategoryID=113

Çek faytoncu, zombilerin düğününe

Filmde zombi olmak için yaYaklaşık 500 kişi gönüllü olmuş. İçlerinden ‘en uygun olanlar’ seçilmiş...
FOTOĞRAF: HAŞMET TOPALOĞLU

Talip Ertürk ve Murat Emir Eren'in 'ilk Türk zombi' filmi olma özelliğine sahip 'Ada'sı Büyükada'da çekiliyor. Filmin zombi saldırı sahnesi, bir düğün gecesi tam halay çekilirken gerçekleşecek

İSTANBUL - Vapur iskelesinin önünde, Büyükada’nın her yöne aynı ağırlıkta akan mahşeri kalabalığının ortasında bekleşiyoruz. Dondurmalı waffle dükkânlarına iştahla sürüklenenlerin, faytonlara doğru pazarlık gardını alarak ilerleyenlerin, vapura binmeden ince son bir bardak çay içmek için boş masalara hamle edenlerin orta yerinde bizi adanın diğer ucuna götürecek ekibi bekliyoruz. Hepimiz bir düğüne davetliyiz. Ancak birbirimize ‘oğlan tarafı mısın kız tarafı mı?’ diye sormak yerine daha saf belirleyici bir soru yöneltiyoruz: “Düğün misafiri misin, zombi mi?”

Minibüs bizi gruplar halinde Maden yolunun sonundaki Orman Kampı’na götürüyor. Hafif meyilli yoldan deniz manzaralı geniş alana giriyoruz. Bizi düğün sahipleri Talip Ertürk ve Murat Emir Eren karşılıyorlar. Bu isimleri sinema yazılarından hatırlayacaksınız ki zaten yazdıklarının dumanı hâlâ tütüyor. Film çekmek istiyorlardı ve işte buradalar, ‘Ada’ filminin setinde. Şahsi ilişkilerini ve kişisel maddi imkânlarını kullanarak biraz da imece usulü çekiyorlar. Tam anlamıyla bağımsız sinema.

‘Ada’ bir zombi filmi. İstanbul’dan bir grup arkadaş bir düğün için Büyükada’ya gelirler. Biri sürekli her şeyi kamerayla kaydetmektedir. Aralarında gönül meselelerinden dolayı kırgın olanlar da vardır. Düğünün orta yerinde zombiler saldırır.
Murat Emir Eren (izninizle Murat olarak hitap edeceğim) “Tam halay çekilirken saldırıyorlar. Zaten düğünlerde halay sırasında illa bir maraz çıkar,” diyor. ‘Neden vampir değil?’ diye merak ediyorum, Murat gideriyor: “Zombiler vampire nazaran daha halktan insanlardır. Vampir asaletlidir zombi biraz daha leş. Hem bizim sinemamızda zombi yok. O yüzden daha çekici geldi”.
Peki ama kim bu zombiler? Neden saldırıyorlar? Talip Ertürk (yine izninizle) metaforik olarak bu kişilerin sinirlendikleri, sabırları taştıkları için zombi olduklarını söylüyor ve ekliyor: “Ancak nereden geldikleri hakkında hiçbir enformasyon yok. Karakterlerimiz ve seyircilerimiz aynı oranda bilgiye sahip olacak”.

İlk çekim misafirlerin düğüne gelişleri sahnesi. Görüntü yönetmeni Meryem Yavuz, kamerayla nerdeyse her yöne dönecek. Sığınılacak tek nokta, sesçinin kayıt cihazının dibi. Çekim başlıyor; Onur Buldu kameraya bakarak hem makara yapıyor hem de arkadaşı Ozan Ayhan’ı eski sevgilisini hatırlatarak kızdırıyor. Ana platformdaki arkadaşlarının masasına gidiyorlar. Oradan bir arkadaşlarını alıp ayakta tartışıyorlar. Hepsi bir plan. Filmin temel özelliklerinden biri, sinema jargonuyla, ‘plan sekansların’ kullanılması. Meryem Yavuz çok titiz ama bir yandan da ‘daha rahat’ olmak zorunda, çünkü bütün filmi düğündeki amatör kameranın gözünden göreceğiz. “Amatörce kullanılıyormuş havasında olması için ben de birkaç aydır kendimi hazırlıyorum,” diyor Meryem, “Örneğin biraz önceki çekimde Talip ‘biraz daha kontrolsüz olsun’ diye beni uyardı. Tabii bazen ‘izlemede çok mu yorucu olur?’ diye düşünüyorum ama dengelemeyi başarıyoruz”.

Yönetmenler zombileri nereden buldular? Talip anlatıyor: “Biz bu işe başlarken etrafımızdakilerle yapalım diye bir planımız yoktu. Ancak “Ben de zombi olayım” talepleri artınca mail attık, Facebook’ta grup açtık. 500’den fazla başvuru oldu; elemek zorunda kaldık. Anadolu’dan bile birçok insan geldi. Şartları da önceden anlattık: uykusuz kalacaksınız, üstünüz batacak...”
Her şeye razı zombiler aşağıda, havuz başında bekliyorlar. Birbirlerini korkutarak zaman geçmiyor haliyle. Arada sigara aldıracak adam bulmaya çalışıyorlar. Bakkala kendileri gitmeye kalksalar bazı ada sakinleri fücceten gider, film de bir haber programa doğru yelken kırar maazallah. Onların ürkütücü görünümünü tasarlayan ve uygulayan Dükkan-ül Hayal. Uygulayıcı ekipten Emre Özçaylan öncelikle oyuncunun yüz kalıbını alıp modelleme yapıldığını söylüyor: “Sette ilk oyuncunun zombiye dönüştürülmesi iki saat kadar sürüyor sonrakilerin çalışması 15 dakika civarında bitiyor”.

Zombilerle henüz kimseyi ısırmadıkları dakikalarda konuşuyorum. En etkileyici görünümlerden birine sahip Murat Mahmutyazıcıoğlu 13 kişilik ‘ana zombi’ grubuna dahil. “Şahika Tekand’ın Stüdyo Oyuncuları’nda eğitim alırken bu filmden haberdar olduk. Beraber hareket etmeyi başarabilmek için 3-4 gün prova yaptık. Zombi filmi olarak sadece 28 Gün Sonra’yı izlemiştim ve bayağı ürkmüştüm”. Leyla Genç ‘20 zombi aranıyor’ mailini görünce çok sevinmiş çünkü çocukluğundan beri zombi ve vampir filmlerini çok severmiş. “İlk tercihim vampir olurdu ama zombi olmak da çok güzel” deyip gülerek ekliyor: “Bana bütün tanıdıklarım ‘seni nasıl tanıyacağız?’ diye soruyorlar. Belki el sallarım”.

Zombileri fiziksel olarak, kendisi de bahtsız damat rolünü oynayan Ali Pınar hazırlamış. Koreografiyi Amok hastalığından esinlenerek belirlediklerini söylüyor. Tam o sırada yönetmen yardımcısı gelerek kalabalığa kısa bir brifing veriyor: “Birinci, ikinci ve üçüncü gruplar düğün alanına çıkıyorlar ekip başlarıyla. Çekimlerle ilgili üç altın kuralımız var. Bir kameraya bakmıyoruz, iki gülmüyoruz, üç reji asistanlarının verdikleri direktif dışında bir şey yapmıyoruz”.

Hep birlikte yukarıya, düğün alanına çıkıyoruz. Nikâh kıyılacak. Kamera nikâh masasından dönüp arada, arkadaşlarının kavgasına müdahale eden genç kadını izliyor. Alkış tutan figüranların arasında sinema üzerine kalem oynatan birçok isim var: Müge Turan, Gözde Onaran, Yeşim Tabak, Fırat Yücel, Olkan Özyurt, Zeynep Dadak, Senem İşmen, Nadir Öperli, Gülengül Altıntaş, Elif Tunca... Çekim birçok kez tekrar ediliyor. Ben hiçbir gruba dahil olmamanın verdiği rahatlıkla oğullarının filmine gönüllerini koyan anne-babalara yaklaşıyorum. Memnune Eren’e şimdi büyük bir iştahla zombi filmi çeken oğlu Murat’ın küçükken nelerden korktuğunu soruyorum. Herkes kadar karanlıktan ve büyücülerden korkarmış ama onu çocukken asıl etkileyen Küçük Emrah’mış. “Emrah filmlerinde çok üzülür, çok ağlardı” diyor Memnune hanım. Talip’in babası Nusret bey senaryoyu okumadan ‘evet’ demiş: “Okuyunca çok absürd geldi. Esprileri, dili gençlere hitap ediyor. Sinemada ayrım yapmam. İnsana mesajı olan, konusu senaryosu sağlam filmleri severim”.

Tam gece yarısına doğru fayton yolundan koro halinde bir ses yükseliyor: “Zooombiee! Zooombiee!” Cranberries’in dillere ve zihne acımasızca yapışan 90’lar hitini kaba bir mizah anlayışıyla hatırlatanlar bir grup bisikletli genç. Ardından pedallara asılıp arkalarında bir bomba daha bırakıyorlar: “On bin satacak, onbiiin!”. Gülüşmeler arasında kastedilenin dvd satışı olduğuna kanaat getiriliyor.

Tutar mı bu film gerçekten de? Yönetmenlikten yazarlığa dönüş olacak mı? “Biz artık film çekmek istiyoruz” diyor Talip, “Bu film tutarsa ya da birileri bize güvenirse devam ederiz”. “Yanlış anlaşılmasın, dört başı mamur bir film oluyor ve seyirci konusunda da iddiasız değiliz” diyor Murat ve yazma sevdası için de açık kapı bırakıyor: “Yani... Aralarda yine yazarız herhalde. Ondan da geri duramayız”.

Göreceğimi gördüm, duyacağımı duydum, hadi bana müsaade. Ancak gecenin o saatinde iskeleye yürüyecek ne mecalim ne de cesaretim var. Sağolsun yapım sorumlusu Cem Öztüfekçi arada birkaç figüranı kaybetmeyi göze alarak beni minibüsle iskeleye yolluyor. Saat bire gelirken tıklım tıklım dolu bir vapurda bütün adaları ağır ağır dolaşıyoruz; zombiler henüz buralara ulaşmamış.

KÜNYE
Filmin Adı: Ada
Yönetmen: Talip Ertürk, Murat Emir Eren
Yapımcılar: Talip Ertürk, Murat Emir Eren, Çiçek Kahraman, Cem Öztüfekçi
Senaryo: Talip Ertürk, Murat Emir Eren
Görüntü Yönetmeni: Meryem Yavuz
Yönetmen Yardımcısı: Ahmet Katıksız
Kurgu: Çiçek Kahraman
Oyuncular: Ozan Ayhan, Esra Ruşan, Kaan Keskin, Gülüm Baltacıgil, Rüya Önal, Onur Buldu, Taner Birsel
HD formatta çekiliyor

Untitled from mfa on Vimeo.





.........................................................5

Milliyet, 20.9.2009
İbrahim Ekinci
Ekonomi Konuşmaları

http://www.milliyet.com.tr/Ekonomi/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetayArsiv&KategoriID=3&ArticleID=1141341


Patronluğu oğluna bıraktı parayı okula, bursa yatırdı

[...]

[TBMM’in verdiği Üstün Hizmet Ödülü sahibi Yozgatlı işadamı, Yibitaş’ın eski patronu Erdoğan Mustafa Akdağ’ın oğlu] Bahri Akdağ, 2008’de Ankara’da Doğaner Alçı fabrikasını kurmuş. İstanbul’da 2 işi var. Turizm ve gayrimenkul sektöründe. [...] Şirketin 3 yatırımı daha var. Hepsi gayrimenkul sektöründe. Bunlar hakkında şimdilik fazla açıklama yapılmıyor. Ama birisi biraz ilerlemiş durumda. Büyükada’da bir otel ve marina yatırımı. Büyük Anadolu Kulübü’nün yakınında Seferoğlu’nun 30 dönümlük yerini almış. Onaylar bekleniyor. [...]



.........................................................6

HÜRRİYET, 14.10.2009
Demet Cengiz Bilgin

http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=12683933

Kadını avucunda bir kelebek gibi tut müşterini de öyle

Boyner Holding Murahhas Azası Cem Boyner, perakendecilere çocukluk yıllarında Büyükada’daki komşuları Mösyö Behar’ın tavsiyelerini aktardı: “Mösyö Behar, ‘Kadını avucunun içinde bir kelebeği tutar gibi tut. Fazla sıkıştırırsan ölür, açık bırakırsan kaçar. Hem sıkmayacaksın hem de kaçırmayacaksın’ derdi. Biz bugün bu taktiği müşteriyi tutmada kullanıyoruz” ded

BOYNER Holding Murahhas Azası Cem Boyner, kriz döneminde müşteri tutmanın inceliğini çocukluk yıllarında Büyükada’daki komşuları Möysö Behar’ın kadınlarla ilgili verdiği tavsiyelerden öğrendiğini söyledi. Perakende Liderler Platformu’nun konuk konuşmacısı Cem Boyner, şu sözlerle Mösyö Behar’dan öğrendiklerini anlattı: “O zamanlar yazları Büyükada’da kalıyoruz. Möysö Behar bir gün bana ‘Kadinin var mi’ dedi. Çapkınlık yapıp yapmadığımı sordu yani. Çok utandım, kızarıp bozardım. ‘Kadinini nasil tutarsin’ sorusu beni daha çok utandırdı. Başladı anlatmaya. ‘Kadını kelebeği tutar gibi tutarsın. Avucuna koyarsın fazla sıkıştırırsan kanatları kırılır, ölür; açık bırakırsan kaçar. Hem sıkmayacaksın hem de kaçırmayacaksın.’ Biz kriz döneminde bunu müşteri tutmada kullanıyoruz.”

[...]



.........................................................7

Radikal 2, 22.11.2009
Korhan Gümüş

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=965674&Date=23.11.2009&CategoryID=42

Küçükyalı'da keşfedilen gelecek

Alessandra RRicci ve ekibi Küçükyalı’daki kazılarıyla tarihi gün güzüne çıkarıyor.

Küçükyalı'daki arkeolojik park projesi, kültür mirasının korunmasıyla gelişmenin birbirini destekleyebileceğini gösteriyor
Türkiye’de tarihe hep kazma vurulur, bilgisizlik ile çıkar hırsı atbaşı gider ve imar meselesi kentlerin yağmalanması ile özdeşleşir, değil mi? Hayır, bu defa öyle olmadı. Bugünlerde Küçükyalı’da gerçekleştirilen bir proje, kültür mirasının korunması ile gelişmenin birbirini destekleyebileceğini gösteriyor. İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Koç Üniversitesi tarafından yönetilen, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti programı tarafından desteklenen arkeolojik araştırmalar, İstanbul’da örnek bir kent deneyimi oluşturuyor. Semt halkının, uzmanların, destekçilerin ve kamunun biraraya geldiği ve birlikte iş kotardığı bu kent arkeolojisi çalışması, koruma ile kentsel gelişmenin birbiriyle çelişmediğini ortaya koyuyor.
[...]

Patriğin mezarı bulundu

Kazıda bugüne kadar örneği bulunmayan 9. yüzyıla ait mimari kalıntılar, gümüş Bizans sikkeleri bulundu. Aynı zamanda gündelik yaşama ait bilgiler veren ilginç mühürler, seramikler,

kandiller, hatta yiyecek kalıntıları ortaya çıktı. Bu keşifler önümüzdeki günlerde kazı ekibi tarafından bilimsel sunumlarla tanıtılacak. Bunlardan biri de hiç şüphesiz şimdiye kadar örneği

olmayan bir patrik mezarının da ortaya çıkarılmış olması. İmparator I. Mikhael’in oğlu olan ve 877 yılında ölen Ignatius’un mezarı bu arkeolojik kazılarda bulundu. Vatikan arşivinde bulunan

11. yüzyılda yapılmış olan bir tasvirde, Patrik Ignatius’un Ayasofya’da gerçekleşen defin töreninden sonra Küçükyalı’ya getirilip burada bulunan limandan mezara nakledilmesi yer alıyor.

Bu tasvirde o tarihlerde hâlâ ayakta olan, adalardan ve denizden gözüken çok etkileyici bir anıt yapı bütün ayrıntılarıyla belli oluyor.

[...]