* * *
ADALAR'da TARİHTE O GÜN:
30 Temmuz 1905 Pazar günlü, Büyükada'da kiraladığı gazinolu tiyatroda kukla gösterimine mahalli hükümetçe izin verilmeyen Avusturyalı Petroçiçoviç'in gelecek mevsimde talebini yenilemesi halinde, izin verilmesi için Sadaret'e başvuruda bulunulacağına dair...
* * *
ADALAR'da BİR GÜN:
Fotoğraf: Ugo Antonio Corintio, Büyükada'da, Ağustos 2010.
* * *
ADALAR'da HAVA DURUMU:
17 Kasım 2010 Çarşamba
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Parçalı bulutlu
13/19ºC
% 83-90 nem
Lodos, GB 10km/sa
Gündoğuşu 06:53... Günbatışı 16:44...
* * *
Cicely Mary Barker, The Geranium Fairy.
* * *
_______________________________________________________1
From: KERİM SANCAR1- Kerim Sancar: "Geçen Pazar, Ada'ya gelip geri dönerken, bindiğimiz mopurda arka sıraya oturmak isteyenler sıranın çökmesiyle içine düştüler!..."
2- Oral Çalışlar: "Ada'nın çarşısında bayramlaşarak yürüyoruz. Çarşı, yaz günlerini aratmayacak düzeyde kalabalık. Adalar Belediye Başkanlığı danışmanı ve Belediye Meclisi üyesi Raffi Hermon çıkıyor karşımıza. 'Türkiye’de bir ilk' diyerek söze başlıyor..."
3- Adalar Turizm İşletmecileri Derneği: "Bayramınızı en içten dileklerimizle kutlar..."
4- Semiha Baltacı: "Sevgili ADALAR POSTASI okurlarının bayramını kutlar..."
5- Viktor Albukrek: "Bayram çıkışından sonra, 24 Kasım'da tüm yurtta Öğretmenler Günü ve Haftası'nı kutlayacağız. Bu vesileyle..."
6- Talin Etyemez: "Kınalı'daki sokağımdan en çok sevdiğim ağacın resmini yolluyorum..."
)O(
_______________________________________________________1
Subject: mopurda!
Date: November 15, 2010 4:15:22 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Geçen Pazar,
Ada'ya gelip geri dönerken,
Ada'ya gelip geri dönerken,
bindiğimiz mopurda
arka sıraya oturmak isteyenler
sıranın çökmesiyle içine düştüler!
Çare olarak görevliler çöp kovalarını sıranın içine koyup üstüne de sıranın tahtasını koydular.
Hani mopurların vapurlarla aynı kalitede olduklarını, her türlü güvenliğin vapurdan geri kalmadığını savunuyorlar ya daha adam gibi oturacak bir sırayı bile koyamamışlar mopurlarına! Mopurun ismi galiba Tellioğlu idi, tabii sıraların altında canyeleği filan da yoktu!
Haber ile selam ve sevgiler,
Kerim Sancar
Haber ile selam ve sevgiler,
Kerim Sancar
_______________________________________________________2
Radikal, 17.11.2010
Adalar'da bir Ermeni başkan ve Diyarbakır
Adalar'da Belediye Başkanı şehir dışına gittiği için başkanlık koltuğuna Raffi Hermon oturmuş.
Büyükada'nın simgelerinden üç ayaklı köpek, ciğerci Altan’ın dükkânının önünde günlük nevalesini bekliyor. Sokaklar rengârenk. Hafif hafif esen lodos, yeniden baharı müjdeliyor. Kızıl çınar yaprakları sokaklarda ıhlamur ağacı yapraklarına karışıyor.
Adanın çarşısında bayramlaşarak yürüyoruz. Çarşı, yaz günlerini aratmayacak düzeyde kalabalık. Adalar Belediye Başkanlığı Danışmanı ve Belediye Meclisi Üyesi Raffi Hermon çıkıyor karşımıza. “Türkiye’de bir ilk” diyerek söze başlıyor.
Türkiye’de bir ilk
Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu şehir dışına gittiği için başkanlık koltuğuna vekâleten Raffi Hermon oturmuş. “İlk kez Türkiye’de bir Ermeni bu koltuğa oturuyor. Üstelik bu, benim başıma dördüncü kez geliyor” diyor. Sonra, bir Türk belediyeciliği klasiği olan ‘esnafla bayramlaşma’yı gerçekleştirmeye devam ediyor.
Bizim mahallenin erkekleri bayram namazını Kumsal Camii’nde kıldılar. Vanlı Mehmet’in oğlu Halit takım elbiseleriyle camiden dönüp bayramlaşmaya geldi.
Hovsep, bayramlaşmanın ardından balığa çıkmaya hazırlanıyor. Komşumuz Vasil’in kızı Atina’dan izne gelmiş mi, onu birazdan öğreneceğiz. Janet, annesi bayan İro’nun sağlık sorunları nedeniyle şehirde kalmış. Kızı Deniz ile torunu Ege bayramın keyfini adada çıkarıyor. Adalar, Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin İstanbul’da görünür olduğu neredeyse son yerleşim yeri. Meri, Yani, Lili Hanım, Alexandra, kızı Kristina ada dostlarımızdan bazıları. Koço kalfanın oğlu kuaför Niko her zamanki kibarlığıyla koşarak geliyor. Lefter’le bayramlaşmak için Yüksek Kahve’ye gelmesini bekliyoruz.
Yolda rastladığımız Fatoş Hanım, Atina’da oturan Büyükadalı avukat İrini’nin oğlunun askere gideceğini haber verdi. Bir saat geçmeden İrini telefonla Atina’dan aradı. Oğlu için “Allah kavuştursun” dedik. Sesinde bir kırıklık hissediliyordu. Oğlundan ayrılmanın kırıklığı... Yunanistan’da zorunlu askerlik henüz sonlanmamış.
Göçle gelen renklilik
Adalar’daki bir başka renklilik kaynağı ise Doğu’dan ve Güneydoğu’dan alınan göçün yarattığı tablo. Erzincanlılar, Vanlılar, Malatyalılar, gayrimüslim azınlıkların göçüyle eksilen ada nüfusunu tamamlıyorlar.
Bir ayakları da doğup büyüdükleri Van, Diyarbakır gibi kentlerde olan Kürt dostlarımız, Kürt meselesiyle ilgili gelişmeleri doğal olarak çok yoğun bir duyarlılıkla izliyorlar. ‘Ateşkes’, ‘çözüm ve barış’ çabaları gibi konular etrafında görüş alışverişinde bulunuyoruz.
Örneğin, sokakta karşılaştığım Vanlı Ahmet, “Oral Ağabey, Diyarbakır’da dün neler olduğunu gördün mü?” diyerek endişeli bir şekilde yüzüme bakıyor...
Atatürk’ün Diyarbakır’a gelişinin 73. yıldönümü nedeniyle tören düzenlenmiş; törene katılan silahlı askeri birlik, şehrin içinde slogan atarak yürüyüşe geçmişti.
Bir gazetenin konuyla ilgili haberi şöyle: “İstasyon Caddesi’nde başlayan kortej yürüyüşünde 7. Kolordu Komutanlığı ile 2’nci Hava Kuvvet Komutanlığı’na bağlı askerler slogan ve marşlarla yürüdü. Anıt Park’a kadar 1.5 kilometre yürüyen kortejdeki askerler ‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez’, ‘Her Türk asker doğar’, ‘Ordu millet’, ‘güçlü ordu, güçlü Türkiye’, ‘Her şey vatan için’ sloganları ile yürüdü.”
“Her Türk asker doğar, tamam da peki her Kürt nasıl doğar” diye sorsaydı, Ahmet’e ne diyebilirdim?
Ahmet’e iyi bayramlar diledim... Koço kalfanın oğlu Niko’ya da...
_______________________________________________________3
From: ADALAR TURİZM İŞLETMECİLERİ DERNEĞİ
Subject:
Date: November 17, 2010 11:52:57 AM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Bayramınızı en içten dileklerimizle kutlar, sağlıklı mutlu günler dileriz.
Adalar Turizm İşletmecileri Derneği
Yönetim Kurulu
_______________________________________________________4
From: SEMİHA BALTACI
Subject:
Date: November 17, 2010 11:57:28 AM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Sevgili ADALAR POSTASI okurlarının bayramını kutlar, sağlık ve mutluluklar dilerim.
Semiha Baltacı
_______________________________________________________5
From: VİKTOR ALBUKREK
Subject: Kurban Bayramı ve Öğretmenler Haftası
Date: November 17, 2010 12:44:46 PM GMT+02:00
To: adalarpostasi@gmail.com
Kurban Bayramı
ve Öğretmenler Haftası
Sayın ADALAR POSTASI Ailesi,
Eşim Nimet ve ben, ADALAR POSTASI’nın tüm yazar-okurlarının Kurban Bayramı'nı kutlar, huzurlu nice neşeli bayramlar ve esenlikler dileriz.
Bayram çıkışından sonra, 24 Kasım'da tüm yurtta Öğretmenler Günü ve Haftası'nı kutlayacağız. Bu vesileyle liseden mezun oluşumun altmışıncı yıldönümü töreninde, okulda yapmış olduğum konuşmamın bir bölümünü —her ne kadar Adalarımızla ilişkili değilse de— bir Adalı'nın öğretmenlerine olan vefa borcu olarak ekte sunuyorum.
Derin saygılarımla,
Viktor Albukrek
* * *
[...] Fransızca öğretmenimiz Bayan Behar'ın sesini, halen duyar gibiyim: “Günün birinde, çalışma sahanızın değişmesi durumunda, başka bir mevzuya kolaylıkla geçebilmeniz için her birinizin diğerinizden üç kere daha çok şey öğrenmeniz gerekir. Sakın kazanılan paraya güvenmeyin. Güveniniz, her koşulda ortaya koyabileceğiniz, burada, sınıfta kafanızın içine yüklemek istediğimiz, bilgidir,” derdi.
İş hayatımda, biri bitmeden diğerine başladığım, birbirinden farklı ve her biri otuz yıl kadar süren üç mesleğim oldu. Tenteli Jeep arabanın yedek parça ticareti, bunlar yerini karoserli otolara bırakıp modası geçtiğinde camdan tıbbi enjektör imalatı. Cam enjektör de piyasayı tek kullanımlık plastik tipine bıraktığında turizm işi.
Bu son mesleğimdeki muvaffakiyetimi, sebatkar Fransızca ve İngilizce öğretmenlerime ve de çocukluğumda aile büyüklerimden öğrendiğim, bir zamanlar hor görünen, İstanbullu Sefaratlar'ın konuştuğu İspanyolcası'na borçluyum.
Bilindiği gibi turizm işi, çeşitli lisanlardan başka tarih ve coğrafya bilgilerini de gerektirir. Çocukken sırf ezberlemeye dayandığını sandığım bu iki dersi, hiç sevmemiştim. Taa ki sınıfımıza, güzel mi güzel, tatlı mı tatlı, yeşil gözlü, tatar yüzlü, prenses endamlı, Melike Tamacan adında bir hanım öğretmen atanana değin.
İlk zamanlar, ders sırasında Melike Hanım'ın huzur veren beyaz tenli kare yüzünü hayranlıkla seyreder, güzel sesini bir ninni gibi dinlerdim. Anlattıklarını kavramak için dikkatimi derse odaklamak gereğini duymaz, zihnimi yormazdım. Düşüncelerimi boşluğa, uzaklara, sonsuzluğa terk ederdim. Belki de ona vurulmuştum.
Hoca Hanım, daha ilk günlerinde bunu fark etmiş olacak ki rüyalarda olduğum bir anımı fırsat bilip yakaladı ve aniden: “178 Viktor Albukrek, tahtaya lütfen,” diyen sesini duydum.
Birden irkildim, sağıma soluma baktım acaba sınıfta başka bir Viktor Albukrek mi vardı? Hayır, yoktu! Hoca Hanım, zümrüt yeşili gözlerini dikmiş, bana bakıyordu. Çağrılan kişi benden başkası değildi.
Şuursuzca, sıramdan süzüle süzüle sıyrılıp tahtaya doğru ilerliyordum ki...
— Anlat bakalım çocuğum, söylediklerimi dinledin, değil mi?
Bende tıs yok. Sınıfta korkunç bir sessizlik. Sessizlik uzadıkça uzuyor. Bütün öğrenciler alacağım cezayı merakla bekliyor. Çünkü her hocanın, kendine has bir azarlama usulü vardı ve bu yeni hocanınkini görmek fırsatı, şimdi doğacaktı.
Çocuklar endişeyle, benim ilk kurban olacağımı beklerken, Melike Hanım, tatlı ve müşfik sesiyle sorusuna devam edercesine:
― Dinledin tabi, ne diyorduk? Türkiye’nin en çok yağmur alan bölgesi neresi?
Bende gene tıs yok! Öğretmen, hiç kızmadan aynı rahatlıkla devam ediyor:
—Doğu Karadeniz bölgesidir değil mi çocuğum, neden? Çünkü Karadeniz’i geçtikten sonra Kuzey Anadolu dağlarına çarparak yükselen ve denizden geldiği için nem taşıyan hava, yükselirken soğudu, yoğunlaşan nemi de su haline dönüşerek yağmur oldu. Bak ne güzel takip ettin dersi, aferin! Ve bu yağmurlar sayesinde bölgede ne yetişir? Suyu çok seven pirinç ve çay dedik, değil mi? Bravo Viktor’a,
Ne kadar da çok seviyorsun coğrafya dersini... Şimdi otur yerine ve her zaman böyle güzel çalış. Tamam mı!
Gözlerim öyle nemlenmişti ki önümü göremiyordum. Yalpalayarak sıramı aradım. Neredeyse yere yıkılıyordum, arkadaşlarım yardım etmeselerdi sınıftaki yerimi asla bulamazdım.
Evet sayın konuklar, Beyoğlu Musevi Lisesi, bana, Coğrafya’da da Tarih’te de mantık yürütebileceğimi öğretti. Her şeyin sebebini sorgulamakla, araştırmacı ruhumu geliştirdi. Güvenimi artırdı. Birbirlerine zıt, değişik mesleklere, kolaylıkla intibak etmemi sağladı. Bilhassa turizm alanındaki muvaffakiyetimi, öğrendiğim yabancı dillere ve Tatar güzeli Melike Hanım'ın, beni tahtaya çağırdığı günkü, azarlama üslubuna borçluyum. O günden sonra evvelce hiç sevmediğim, tarih, coğrafya, edebiyat gibi ezberlenecek tüm derslere, mantık yürüterek çalışmış ve iyi notlar almıştım. Melike Tamacan Hanımefendi'yi, daima saygı ve sevgiyle anarım.
Bugün, burada hatıralarımı tazelerken, sevinç ve hüznü birarada yaşıyorum.
On yıl evvel aldığım elliyinci yıl mezuniyet beratından sonra, bugün bana tevdi edilen, bu altmışıncı yıl beratını, hak edecek hiçbir şey yapmadım, Ulu Tanrı bana ömür verdi. O kadar!
Ve ben, vefat etmiş olan sevgili sınıf arkadaşlarımın adına kabul ediyorum bu beratı. Onların aziz hatıralarıyla birlikte, hayatıma yol gösteren Büyükanne ve Büyükbabam'ın, Anne ve Babam'ın, Beyoğlu Musevi Lisesi’nin vefakar öğretmenlerimin aziz hatıralarını bugün, burada, huzurunuzda, bir kez daha saygıyla anıyorum.
Teşekkür ederim.
178 -Viktor Albukrek
15 Mart 2009.
15 Mart 2009.
_______________________________________________________6
From: TALİN ETYEMEZ
Subject: iyi bayramlar
Date: November 17, 2010 3:55:53 PM GMT+02:00
To: emine.cigdem.tugay@gmail.com
İyi Bayramlar...
[...] Kınalı'daki sokağımdan en çok sevdiğim ağacın resmini yolluyorum.
Sevgilerimle,
Talin