* * *
ADALAR'da TARİHTE O GÜN:
3 Mart 1906 Cumartesi günlü, Heybeliada Rum Mektebi muallimlerinden Yano Polo adına gelen ve Galata Emtia-i Ecnebiye Gümrük Nezareti'nde muayenesi yapılan stampanın sahibine verilmesinde sakınca olmadığına dair...
* * *
ADALAR'da BİR GÜN:
Fotoğraf: Ugo Antonio Corintio, Adalar vapurunda, 26 Kasım 2010.
* * *
ADALAR'da HAVA DURUMU:
2 Aralık 2010 Perşembe
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Çok bulutlu
17-23ºC
% 53-67 nem
Lodos, GB 40km/sa
Gündoğuşu 07:08... Günbatışı 16:37...
* * *
Cicely Mary Barker, The Burdock Fairy.
* * *
1- Yihannis Ktistakis: "Bu uzun bir süreç oldu. Bu dava süresince hukuk insanlarının önemli yardımları oldu. Bir kısmı Yunanistan’da İnsan Hakları Mahkemesi boyutu için, Türkiye’dekiler de buradaki yargılama için çok sıkı çalıştılar. Bu avukat grubu insan hakları için ve ekümenikal mahkeme için çalışmışlardır..."
2- Bartholomeos: "Bizden giden tapu tekrar bize döndü. Bu tapu bize Aziz Andreas'ın armağanıdır..."
3- H. Tahsin Fendoğlu: "AİHM'nin kararı "Büyükada Rum Yetimhanesi, Rum Patrikhanesi'nin üzerine değil de, ilgili vakıf üzerine devir edilmeliydi," şeklinde eleştirilebilir. Çünkü..."
4- Korhan Gümüş: "Öyleyse İstanbul’da vapurların bacalarından çıkan duman neyin göstergesi?..."
5- Emine Çiğdem Tugay: "Ey Türk milleti bir kez daha ispatladın ki doğrudur Aziz Nesin'in %60'lık hikmeti!..."
)O(
_______________________________________________________1
Hürriyet, 30.11.2010
Eyüp Serbest
Yetimhane tapusu artık Patrikhane’de
Avukatların dün öğlen saatlerinde Adalar Tapu Kadastro Müdürlüğü’nden aldıkları tapuyu Fener Rum Patriği Bartholomeos’a teslim etmeleriyle, Büyükada’daki Rum Erkek Yetimhanesi, resmen Patrikhane’nin oldu. Patrikhane avukatı, Bozcaada’da aynı durumda üç bina daha olduğunu söyleyip, karara Ankara’dan ‘siyasi destek’ olduğuna inandığını söyledi.
BÜYÜKADA’daki Rum Erkek Yetimhanesi’nin tapusu dün Fener Rum Patrikhanesi’ne verildi. Patrikhanenin avukatı Cem Murat Sofuoğlu, davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde takip eden Yunan meslektaşı Yihannis Ktistakis’le birlikte Büyükada’daki Adalar Tapu Kadastro Müdürlüğü’nden aldığı tapuyu, Fener Rum Patriği Bartholomeos’a teslim etti.
Sofuoğlu, dün saat 10.15’te Bostancı’dan vapurla Büyükada’ya geçti. Adalar Kaymakamlığı binasındaki Tapu Kadastro Müdürlüğü’ne saat 11.30’da giren Sofuoğlu saat 12.00’de elinde tapuyla dışarı çıktı. Sofuoğlu ve Yihannis Ktistakis daha sonra Rum Yetimhanesi’ne gitti ve dış kapıyı açtırdı.
Aynı durumda 3 bina var
Sofuoğlu burada yaptığı açıklamada, şunları söyledi: “Patrikhane’nin değil ama aynı durumda olan Bozcaada’da 3 tane yapı var. Oradaki vakfa ait gayrimenkuller var. İnsan hakları kararı ve mülkiyetin iadesi. Ben bunları mahkemeye teslim ettim. Benzer durumda olanlar bu karardan istifade edeceklerdir.”
Yunan avukat da, “Büyükada’ya hoş geldiniz” diye başladığı açıklamasında, “Bu uzun bir süreç oldu. Bu dava süresince hukuk insanlarının önemli yardımları oldu. Bir kısmı Yunanistan’da İnsan Hakları Mahkemesi boyutu için, Türkiye’dekiler de buradaki yargılama için çok sıkı çalıştılar. Bu avukat grubu insan hakları için ve ekümenikal mahkeme için çalışmışlardır,” dedi.
Siyasi destek olmuştur
Sofuoğlu ve beraberindekiler Büyükada’daki işlemlerin ardından Deniz taksi ile Fener iskelesine geldi. Sofuoğlu, Fener Rum Patrikhanesi’ne girmeden önce gazetecilerin sorularını yanıtladı. Yaşanan sürecin hem Avrupa’da, hem de Türkiye’de bir ilk olduğunu söyleyen Sofuoğlu, Ruhban Okulu’nun bu kararla bağlantılı olmadığını özellikle belirtti. Sofuoğlu, “Karara siyasi destek var mıydı?” şeklindeki soruyu da şöyle yanıtladı: “Ben biraz var olduğuna inanıyorum. Hükümetin bu konuda aktif rol oynadığına inanıyorum. İçişleri Bakanlığı’nın, Adalet Bakanlığı’nın yazıları var mahkeme dosyasına giren. Ancak mahkeme siyasi bir karar vermedi. Hiçbir kuruluş mahkemelere emir veremez.”
Saat 14.15’te Fener Rum Patrikhanesi’ne giren Sofuoğlu, tapuyu Patrik Bartholomeos’a teslim etti.
_______________________________________________________2
Zaman, 30.11.2010
İlyas Koç, Gürkan Tuzlu
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1058702&title=rum-yetimhanesinin-tapusu-patrikhaneye-teslim-edildi
Yetimhanenin tapusu Patrikhane'ye teslim edildi
Fener Rum Patrikhanesi, 5 yıl aradan sonra Büyükada'daki Rum Erkek Yetimhanesi'nin tapusunu geri aldı. Tapuyu Fener Rum Patriği Bartholomeos'a ulaştıran Patrikhane'nin avukatı Cem Murat Sofuoğlu, iadeyle ilgili olarak, "Bu bir bayram değil bizim için, kaybolmuş bir hakkın dört sene sonra geri gelmesi." dedi.
Fener Rum Patrikhanesi'nin avukatı Cem Murat Sofuoğlu, teslim aldığı tapuyu Patrik Bartholomeos'a ulaştırdı. Konunun hukukun üstünlüğü ve insan hakları açısından önemli olduğunu belirten Sofuoğlu, "Bu bir bayram değil, bizim için kaybolmuş bir hakkın dört sene sonra geri gelmesidir." dedi. Adalar Asliye Hukuk Mahkemesi'nin vermiş olduğu kararın hüküm kısmında yetimhanenin "Rum Patrikhanesi adına kayıt ve tescil edilmesine" ifadeleri yer alıyor.
Bartholomeos'un "Bizden giden tapu tekrar bize döndü. Bu tapu bize Aziz Andreas'ın armağanıdır," sözlerini aktaran Sofuoğlu, iadeyi şöyle değerlendirdi: "Bu, hukukun üstünlüğü ve insan hakları açısından önemli bir başarı. Bu karar, benzer durumda olan mülkiyetlere de örnek teşkil edecek." Yetimhanenin, Çevre ve Araştırma Enstitüsü olarak düzenleneceğini belirten Sofuoğlu, buranın Dinler ve Kültürlerarası Diyalog Meclisi olarak da değerlendirilebileceğini açıkladı. Fener Rum Patrikhanesi'nin açtığı dava üzerine AİHM'nin Patrikhane'ye iadesine karar verdiği Büyükada'daki yetimhanenin tapusu Patrikhane adına tescil edildi. Avukat Cem Sofuoğlu dün sabah saat 10:15 civarında Büyükada'ya gitti. Buradan Adalar Tapu Müdürlüğü'ne geçen Sofuoğlu, AİHM'de davayı takip eden Yunanlı avukat Yannis Ktistakis tarafından karşılandı. İşlemlerin ardından iki avukat, Patrikhane adına kayıtlı tapuyu aldı.
Sofuoğlu, tapuyu aldıktan sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, yetimhanenin 1903 yılında Rum Patrikhanesi adına tescil edildiğini, 1929'da yapılan kadastro işlemleri sırasında da yetimhanenin yine Patrikhane adına tescil edildiğini aktardı. Patrikhane'nin 5 sene önce yetimhanenin mülkiyetini kaybettiğini hatırlatan avukat, verilen hukuk mücadelesi sonrası kaybedilen hakkın geri kazanıldığını vurguladı.
Tamamen yasal bir sürecin işlediğini belirten Sofuoğlu, şöyle konuştu: "Bu bir bayram değil bizim için kaybolmuş bir hakkın dört sene sonra geri gelmesi. Çok abartılacak bir şey değil. Bir hak sahibine geri ulaşmış oldu. Tapumuzu aldık." Basın mensuplarının benzer sorunlu yerlerin durumunu hatırlatması üzerine ise şunları kaydetti: "Bozcaada'da da 3 tane gayrimenkul var. Oradaki Rum Vakfı'na ait kilise ve manastır, gayrimenkuller ve mezarlık. Aynı karar var. Yetimhaneyle ilgili karar emsal. Bu kararı o davalarda sundum. Benzer durumdaki azınlık vakıfları da bu örnek karardan faydalanacaklardır." Avukat Yannis Ktistakis de bu kararın benzer durumda olan mülkiyetler için emsal teşkil edeceğini söyledi. Ktistakis, bu davada Türk ve Yunan avukatların beraber çalışarak Avrupa'ya örnek olacak önemli bir işe imza attıklarına dikkat çekti.
'Patrikhane'nin tüzel kişiliği fiilen tanınmış oldu'
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2005 yılında yetimhanenin Büyükada Erkek Yetimhanesi Vakfı'na devri için dava açtı. 2005 Haziran'da mülkiyeti bu vakfa devredildi. Bunun üzerine Fener Rum Patrikhanesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne adil yargılanma, mülkiyet hakkı ve tazminat konularında dava açtı. AİHM ise Temmuz 2008'de yetimhanenin mülkiyetinin, eski sahibi Fener Rum Patrikhanesi'ne iade edilmesine karar verdi. Türkiye bu kararı temyiz etmediği için karar kesinleşti. Patrikhane, Eylül 2009'da Adalar Asliye Hukuk Mahkemesi'nde yargılamanın iadesi davası açtı. Vakıflar Genel Müdürlüğü, davaya Patrikhane'nin tüzel kişiliği olmadığı için karşı çıktı. Bu dava devam ederken 15 Haziran 2010'da AİHM, ilk verdiği kararın altını çizdi. Eylül 2009'da açılan davanın 3 Kasım 2010 tarihli duruşmasında ise davalı Vakıflar Genel Müdürlüğü, Patrikhane'nin davasını kabul etti. Bu kabule istinaden mahkeme davayı bitirdi. Tapunun tekrar Patrikhane adına tesciline karar verdi.
Patrikhane'nin avukatı Cem Murat Sofuoğlu, "Mahkeme, yetimhanenin 'Rum Patrikhanesi adına kayıt ve tesciline' hüküm vermekle Patrikhane'nin tüzel kişiliğini de tanımış oldu." dedi.
_______________________________________________________3
HaberAyrinti.com, 30.11.2010
http://www.haberayrinti.com/koseyazidevami.asp?devamkoseyazi=139
Büyükada Rum Yetimhanesi
Türk-Yunan ilişkileri, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne inişli-çıkışlı seyirler izlemekte, Kıbrıs Sorunu, FIR Hattı Sorunu, Ege Adaları, Batı Trakya Türkleri gibi alt başlıklara ayrılmaktadır. Türk-Yunan ilişkileri konusundaki sorunlardan biri de, Büyükada Rum Yetimhanesi meselesi idi.
Büyükada Rum Yetimhanesi sorunu 29 Kasım 2010 tarihinde, adı geçen yerin Patrikhane adına devir edilemesiyle çözülmüştür. Aslında sorunu çözen AİHM tarafından verilen 12 Haziran 2007 tarihli karardır. Patrikhane tarafından Nisan 2005 senesinde AİHM'e dava açılmış, AİHM de Patrikhane lehine karar vermişti. Bu yazıda Büyükada Rum Yetimhanesi sorununu irdelemek istiyoruz.
1. Osmanlı Dönemi: Büyükada Rum Yetimhanesi, 1898-1903 yılları arasında Fransız Societe des Grandes Hotel Europeens şirketi tarafından Prinkipo Palace ismiyle Hotel olarak mimar Alexander Vallaury tarafından inşa edilmiştir. Babıali "böyle bir yapıya açılış izni vermek, örf-adetimize uymaz" denilince satışa çıkarılmış, binayı 15.000 Osmanlı Lirası"na satın alan Rum zengini Andreas Syngros Vakfı, binayı Büyükada Rum Yetimhanesi olarak tapuya tescil ettirmiştir. Bir başka Rum zengini Leonidas Zarifis 3.700 Osmanlı altını ve 2nci Abdülhamit de 1180 Osmanlı Altını bağışlamıştır. IInci Abdülhamid, binayı "Rum Ortodoks Cemaatine mensup, İstanbul, Bozcaada, Gökçeada gibi bölgelerdeki yetim çocukların yetimhanesi" olarak kullanımı için, bir Ferman ile Rum Patrikhanesi'nin himayesine vermiştir. Bununla da yetinmemiş, binayı, 21 Mayıs 1903 tarihinde Büyükada Rum Yetimhanesi olarak hizmete açmıştır. IInci Abdülhamid ayrıca, Büyükada Rum Yetimhanesi'ni vergiden muaf tutmuş, iaşe yardımında bulunmuştur. Büyükada Rum Yetimhanesi, 1903 tarihinde açılışından 1915'e kadar hizmet vermiş, Inci Dünya Savaşı yıllarından Cumhuriyetin kuruluş yıllarına kadar (1915-1925) yaklaşık 10 yıl, Kuleli Askeri Lisesi öğrencileri, Alman askerleri ve Beyaz Rus göçmenleri tarafından kullanılmıştır. Beyaz Rus göçmenleri, binaya en büyük zararı vermiş, ısınmak için kışın binadaki bazı ağaçları sökerek ısınmışlardır. Nihayet 1925 yılında bina, yeniden Büyükada Rum Yetimhanesi olarak kullanıma açılmıştır.
2. Cumhuriyet Dönemi: Büyükada Rum Yetimhanesi'nin yeniden hizmete açıldığı 1925'den 1964 tarihine kadar yaklaşık 39 yıl yetimlere hizmet etmeye devam etmiştir. Cumhuriyet döneminde, Vakıflar Genel Müdürlüğü binanın Büyükada Rum Yetimhanesi olduğunu belirten yazı vermiştir. 21 Nisan 1964 tarihinde Vakıflar Genel Müdürlüğü, 'mail-i inhidam' olduğu gerekçesiyle, Büyükada Rum Yetimhanesi'ni kapatan ani bir karar vermiştir. İşte bu karar yaklaşık 46 yıl uygulanmış ve 2010 yılına kadar devam etmiş, bu arada belirttiğimiz AİHM kararı verilmiştir.
3. Bina: Büyükada Rum Yetimhanesi, Avrupa kıtasının en büyük, Dünyanın Japonya'daki Todaiji Budist Tapınağı'ndan sonra 2nci en büyük ahşap binasıdır. 206 odalı, mutfak, kütüphane, ilkokul ve meslek atölyelerinden oluşmaktadır. Bina, Büyükada'daki İsa Tepesi'ndedir (164 metre). Restore edildikten sonra, önemli bir çevre merkezi olabileceği konuşulmaktadır. Konuya ilişkin soruları yanıtlayan Devlet Bakanı Egemen Bağış, "Patrikhaneye ait olduğu söylenen binayı Sayın Başbakanımız'la, Başbakan Yardımcımız Sayın Arınç'la beraber gezdik. Böyle bir karar bekleniyordu. O binanın uluslararası bir çevre enstitüsü olarak yeniden ele alınması konusunda şu an görüşmelerimiz devam ediyor. Bu zaten uzun süredir üzerinde çalıştığımız bir konu," demiştir.
4. Türkiye'nin Tezi: Türkiye'ye göre, "Bina Patrikhane'ye değil, ilgili azınlık vakfına ait olduğundan dolayı, Bina Patrikhane'ye değil ilgili vakıf üzerine devir edilmelidir". Türkiye'nin belirtilen bu tezini sonuna kadar sürdürdüğü görülmektedir. Neticede Vakıflar Genel Müdürlüğü Meclisi, Adalet ve Dışişleri Bakanlığı'nın, AİHM kararından sonra, binanın Patrikhane üzerine tescilinden başka bir yol olmadığına karar verdikleri anlaşılmaktadır.
5. Hukuki Tartışma: AİHM'nin kararı kanaatimize göre kısmen yerindedir. Çünkü olay bir açıdan özel hukuk sorunu, mülkiyet meselesidir. Mekânın baştan itibaren maliki ve tahsisi belli olduğuna göre, bazı nedenlerle mekânı malikinden uzak tutmak yanlıştır. Karar bu açıdan yerindedir. Bu nedenle de 29 Kasım 2010 tarihinde, Vakıflar Genel Müdürlüğü Meclisi, Adalet ve Dışişleri tarafından verilen karara göre, bina ilgilisi üzerine devir edilmiştir. Binanın tapusu belirli amaca tahsisli olduğundan rıza dışında, bir başka amaç için kullanılamayacaktır. Bununla birlikte bina, Rum Patrikhanesinin üzerine değil de ilgili vakıf üzerine devir edilmeliydi. Bilindiği gibi, İstanbul'da 26 adet azınlık vakfı daha bulunmaktadır.
6. Değerlendirme: AİHM'nin kararı "Büyükada Rum Yetimhanesi, Rum Patrikhanesi'nin üzerine değil de, ilgili vakıf üzerine devir edilmeliydi," şeklinde eleştirilebilir. Çünkü bazı çevrelerin, uzun süredir, sistematik biçimde, Rum Patrikhanesi'ne ekümenizm sağlamaya çalıştıkları bilinmektedir. AİHM yaklaşık altı ay önce Türkiye`den istenen tazminat talebini reddetmiş ve yetimhanenin mülkiyetinin Rum Patrikhanesi`ne iade edilmesini kararlaştırmıştı. Adalet Bakanlığı Adalar Cumhuriyet Başsavcılığı`na yazdığı metinde "Yetimhane`nin Fener Rum Patrikhanesi adına yeniden tapu siciline kaydettirilmesi haricinde bir alternatif bulunmadığı,"na vurgu yapmıştı. Ayrıca AİHM kararının yerine getirilmemesi durumunda konunun Delegeler Komitesi`nde gündeme getirileceği ve bu durumun da diğer devletler tarafından siyasi bir baskı aracı olarak kullanılarak ülke adına olumsuz sonuçlar doğuracağına dikkat çekilmektedir. AİHM`nin Türkiye aleyhindeki kararını açıklamasının ardından toplanan Vakıflar Genel Meclisi, devrin Patrikhane`ye değil de Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi`nin vakfına yapılması için direnmişti. Ancak Vakıflar Meclisi, daha sonra, yerinde olarak, kesinleşen kararın uygulanmasını ve devrin Fener Rum Patrikhanesi`ne yapılması için oybirliğiyle karar almıştı. AİHM`den kazanılan davalarda böylece ilk kez vakıf yerine, dini bir cemaate tapu devri yapılması için karar alınmış oldu.
From: KORHAN GÜMÜŞ
Subject: Dumanlı hava sahası!
Date: December 1, 2010 3:56:28 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com
İBB’den dumanlı hava sahası!
Vapurların bacalarından çıkan duman neyin göstergesi?
Vapurları sanki canlı yaratıklarmış gibi seviyorum.
Her ne kadar şu yeni yapılanlar içimi hiç ısıtmasa da. Ama son zamanlarda vapurlara bir şeyler oluyor. Sanki içimden sonlarının geldiğini hissediyorum. Ne oluyor vapurlara? Bir kere giderek azmanlaşan, homurtuları artan “motor”lara karşı sanki daha savunmasız, daha dirençsiz gibi kaldılar. Halbuki ben eskiden motorları da severdim. Özellikle şimdi emekliye ayrılıp Haliç’te son günlerini geçirmekte olanlarını. Belki de o gün geldi.
Bu gidişle nasıl bir zamanlar “İstanbul’da tramvaylar vardı” dendiği gibi “bir zamanlar vapurlar vardı” denecek. İstanbul topografik özellikleri nedeniyle 19. yüzyılda metrosu, yani metropoliten ulaşım sistemini denizde kurmuş olan bir kent. Bu yüzden bir zamanlar dünyanın en güzel vapurlarının olduğu bir kentmiş. Tarifeli seferler sayesinde İstanbul modern bir şehir olmuş.
'Vapur' sözcüğü biliyorsunuz, buhardan geliyor. Buharlılar gideli çok oldu. Şimdi sıra dizellere geldi. İlk önce Fenerbahçe Haliç’e çekildi. Bir sene önce de Paşabahçe. Diyeceksiniz ki dünyanın bir kentinde örnekleri var, acaba restore edilemezler miydi? “Hayır edilemez,” diyeceklerdir hemen. Çünkü yeni tasarım yapmayı bilmeyenler eski güzelliklerin de nasıl korunacağını bilemezler.
Başka bir deyişle vapurlar sahipsiz!
Bu yüzden son zamanlarda vapurlar çok öfkeli. O kadar öfkeliler ki, gözleri İstanbulluları dahi görmüyor. Üstelik Sağlık Bakanlığı vatandaşları sigara dumanından korumak için kampanya yürütürken, vapurlar kenti simsiyah bir zehir tabakasıyla kaplıyorlar. Üstelik bir de bu yetmiyormuş gibi neredeyse iki misli yakıt tüketiyorlar. Halbuki bakımları yapılsa, onlar da bunu yapmaktan vazgeçecekler. Ama farkında değiller. Biraz sonra eskidikleri söylenecek ve işten atılacaklar. Oysa zehir saçmalarının nedeni ilgisizlik. Hatta sevgisizlik. Motorlarının bakımının yapılmamasını havaya duman püskürterek protesto ediyorlar. Birçok kentte bu vapurlardan çok daha eskileri çalışıyor ama bakımlı ve teknolojileri yenilenmiş olduğu için havayı kirletmiyorlar. Çünkü kent içi ulaşımda çevre sağlığını korumak için her kentte artık belli çevre normları uygulanıyor. Araçlar egzoz muayenesine tabi tutuluyor. Peki vapurlar bu uygulamadan muaf mı? Bu sorumsuzluğun ve halkın sağlığıyla oynanmasının nedenini sorduğunuzda aldığınız asıl cevap ilgisizlik.
Geçmişte kamu ulaşım sistemi kurulduğunda İstanbul’da hareketlilik bir anda artmış ve kentin her köşesi ulaşılabilir olmuştu. Bu büyük bir yenilikti ve insanlar bu sayede bir ulaşım konforu yaşamıştı. Kamu ulaşım sisteminin dışında ne vardı? Atlı arabalar —bugün otomobillere benzetilebilir— ve kayıklar. Başka bir deyişle kamu ulaşım sistemi metropoliten hareketliliğin neredeyse tamamını oluşturuyordu. Bugün nereye geldik? İstanbul’da şu anda kamu ulaşımı yüzde dörtlerde. Bu nedenle İstanbul’da kişi başına yolculuk miktarı modern metropollerin yarısı kadar. İnsanlar otomobille ulaşmaya çalışıyorlar. Demek ki tekrar başa döndük. İstanbul'la aynı zamanlarda metropoliten ulaşım sistemini kuran Tokyo kentinde bu oran yüzde doksanların üstünde... Öyleyse İstanbul’da vapurların bacalarından çıkan duman neyin göstergesi?
Eğer doğru teşhis koymak gerekirse, İstanbul’un yöneticileri nasıl İstanbul Surları, Gazhane, Sütlüce Mezbahası, Tersane gibi tarihi eserlerin nasıl restore edileceğini bilemediyse, kentin en önemli kültür varlıklarından biri olan vapurlarının da nasıl restore edilebileceğini bilemedi. Gemiler yalnızca bir ulaşım aracı olarak değerlendirildi ve bir zamanlar dünyanın en gelişmiş kent içi deniz ulaşımı şebekesine sahip olan İstanbul işin kültür mirası boyutunu kaybetti. Geçmişten birkaç örneği dahi koruyamadığı gibi, önemli bir tasarım konusu olan gemiler eski iddiasını kaybetti. Tersaneler çökertildi. Gemi yapımı neredeyse bir müteahhitlik uğraşı olarak değerlendirildi.
Şimdi ise topu birden bir şirkete devredilmiş. Peki nasıl yönetilecek? Bu soru cevapsız.
Basit bir örnek: İstanbul’un Inkilap, Kalmaz gibi sağlam ve konforlu vapurları devre dışı bırakılmak yerine motorları yenilenerek daha yıllarca kullanılabilirdi. Böylece İstanbullular daha az bir maliyetle daha konforlu gemilere sahip olurdu. Bu görüşü dile getirdiğimde en yetkili kişilerden “bu gemiler perçinli, kaynakla tamir edilemiyor onun için devre dışı bıraktık,” cevabını aldık. Peki perçinli ve çok daha eski olan Paşabahçe nasıl oldu da bugüne kadar kullanıldı? Daha perçinli gemi ile 60’lı yıllardan sonra kaynak teknolojisiyle inşa edilmiş gemiyi ayırt edemeyenlerin, doğru karar verebileceklerini, kentin en önemli anıtlarından biri olan vapurları iyi yönetebileceklerini zannetmiyorum. Çünkü kâr elde etme mantığıyla bakıldığında işin tasarım, istihdam yapısı, kültür mirası boyutu arka planda kalıyor.
İDO, sermayesi İBB’ye ait bir kamu şirketi. İBB önümüzdeki günlerde İGDAŞ ve İDO gibi şirketlerin hisselerini blok satış yoluyla ―yani halka arz etmeden― satmayı planlıyor. Blok satış yöntemiyle elden çıkarılmaları daha da büyük bir sorun yaratabilir. Satılması planlanın, rekabete açık bir özel şirket olmadığını hatırlamakta yarar var. Örneğin özelleştirilecek olan TEKEL’in bir sigara fabrikası falan olsa bir sorun olmayabilir. Ulaşımda eğer mümkünse hizmet alımları rekabete açık olarak özelleştirilebilir. Ama kamu ulaşımını rekabete açık bir biçimde özelleştirmiş de olsanız, teşvik edecek bir şekilde bir politikanın uygulanması gerekir.
Ulaşım kâr amaçlı olduğu takdirde politika yok demektir. Bu nedenle yönetimi özelleştirilemez. İBB’nin blok satış yöntemi bu açıdan bakıldığında gözden geçirilmelidir. Hatta bu konuda İBB’nin ilk defa kent planlamasıyla ilgili bir konuyu katılıma açması için zorunlu bir durum ortaya çıktığı da söylenebilir.
Bu konunun önce şirketlerle değil, kentliler adına kurulacak bir sendika ve uzman STK’larla müzakere edilmesi ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bunun nasıl olacağını bilmiyorum ama hükümet ve kent yönetimi, kentin bütün kamusal alanlarını ve hizmetlerini özelleştirmeye çalışıyorsa, bunun karşısında da kent halkının sendika kurmasından başka çözüm kalmıyor.
Söylemeye bile gerek yok: Kâr amaçlı bir özelleştirme uygulaması kamu ulaşımını ortadan kaldırır, onu özel ulaşıma çevirir. Dünyanın bir çok kentinde araç trafiğini azaltmak için kamu, vatandaşların ödediği vergilerden metro ve vapurların işletim maliyetine katkı koyuyor. İstanbul’da ise gidiş tam tersine. İBB blok satıştan yalnızca kâr elde etmeyi planlıyor. Bunun bedelini vatandaş ödeyecek.
K.G.
_______________________________________________________5
Adalar'da ulaşım trajikomedisi-2!
29 Kasım 2010 Pazartesi günü 16:10'da Büyükada'dan hareketle Bostancı seferini yapacak olan "İDO’nun genel kriterleri ve kalite anlayışıyla tamamen örtüşen deniz araçları"ndan Mavi Marmara'nın Yeni Ahmet Kaptan motoru ve yolcularının başına gelenler...
)O(
16:14:24
Büyükada'daki Mavi Marmara iskelesine yanaşamadığından ,
hareket saatinden 4 dakika gecikmeli olarak yanpi yanpi ancak geliyor Yeni Ahmet Kaptan!
Türk milleti dakiktir!
hareket saatinden 4 dakika gecikmeli olarak yanpi yanpi ancak geliyor Yeni Ahmet Kaptan!
Türk milleti dakiktir!
16:14:32
O da ne? Neredeyse iskeleyi ıskalayıp çarpacak...
Türk milleti cessurdur!
Türk milleti cessurdur!
16:14:38
Son anda yanaşıyor bodoslama...
Türk milleti isabetlidir!
Türk milleti isabetlidir!
16:14:43
Tamam da yolcular nasıl binecekler mopura!
Merdiven falan da yok ki!
Türk milleti atletiktir!
Türk milleti atletiktir!
İDO Müşteri Hizmetleri (14 Ekim 2009 16:27): Teknelerin her biri, İDO’nun diğer deniz araçları gibi [!?] konforlu [!?] ve güvenli olup [!?], tüm hava koşullarında [!?] seyahat ehliyetine sahip, İDO’nun genel kriterleri ve kalite anlayışı ile tamamen örtüşen deniz araçlarıdır.
16:15:06
Yeni Ahmet Kaptan hoparlörden komut veriyor:
"Koşun, şuradan bir yerden sandalye buluverin hemen,"
Türk milleti yaratıcıdır!
Türk milleti yaratıcıdır!
16:15:24
Mürettebat, Gözde Cafe'ye koşup uyduruk bir-iki iskemle kapıyor...
İnecekler teknede, binecekler iskelede, aralarındaki uçuruma bulunur belki bir çare diye beklemekteler...
Türk milleti sabırlıdır!
Türk milleti sabırlıdır!
16:16:40
İskemleye tek tek basaraktan Yeni Ahmet Kaptan'ın yolcuları iskeleye inmeye başlıyor!...
Türk milleti sportiftir!
16:17:31
İnenler... Binmeyi bekleyenler... Adım atacak yer yok iskelede! Denize düşmemek mucize!
Türk milleti cessurdur!
Türk milleti cessurdur!
16:19:31
Derken en nihayetinde sıra bineceklere geliyor!...
Türk milleti atiktir!
Türk milleti atiktir!
16:19:57
Türk milleti azimkârdır!
Türk milleti azimkârdır!
16:20:11
"Ha gayret tutun kolundan Hanım Teyze'yi!"
Türk milleti yardımseverdir!
"Ha gayret tutun kolundan Hanım Teyze'yi!"
Türk milleti yardımseverdir!
İDO Müşteri Hizmetleri (14 Ekim 2009 16:27): Yine aynı şekilde hasta, yaşlı ve engelli vatandaşlarımızın bu seferlere zorlanmadan geçiş yapabilmeleri için iskelelerimizde iyileştirme çalışmaları gerçekleştirilmiş ve rampalar eklenerek yolcularımızın seferlere kolaylıkla dahil olmaları sağlanmıştır.
16:20:18
"Ver amca elini, gel hadi.. Tutup çekeriz biz seni, korkma canım öyle düşerim diye..."
Türk milleti korkusuzdur!
"Ver amca elini, gel hadi.. Tutup çekeriz biz seni, korkma canım öyle düşerim diye..."
Türk milleti korkusuzdur!
16:21:54
Hâlâ Yeni Ahmet Kaptan iskelede! Yürüyün gidelim içmeye!
Bu rezaleti daha fazla seyreylemeye kalmadı mecalim!
Türk milleti efkârlıdır!
Hâlâ Yeni Ahmet Kaptan iskelede! Yürüyün gidelim içmeye!
Bu rezaleti daha fazla seyreylemeye kalmadı mecalim!
Türk milleti efkârlıdır!
İDO Müşteri Hizmetleri (14 Ekim 2009 16:27): [...] Bunun yanında söz konusu motorların tarifeye uyumda da vapurla benzer performans gösterdiği ve sefer saatlerine tarifeye uygun bir şekilde uyum gösterdiği tarafımızca saptanmıştır. [...]
16:22:20
Peki ya tüm bu olup bitenler karşısında Adalar Belediyesi ne yapıyor?
16:22:28
Adalar Belediyesi seyrediyor!
SON
değil ne yazık ki!
SÜRECEK...
Bu akıllara ziyan mopur cinneti...
Bu çağda vapurdan inip mopura binen
Ey Türk milleti
bir kez daha ispatladın ki doğrudur Aziz Nesin'in %60'lık hikmeti!
)O(