ADALAR'da TARİHTE O GÜN:
5 Temmuz 1910 Salı günlü, Mesudiye Zırhlısı efradından Sivrihisarlı Halil tarafından Heybeliada Rum kabristanlığındaki bir kabrin parmaklıklarıyla istavrozunu kırdığı için tutuklandığı ve gerekenin yapıldığı. dair...
* * *
ADALAR'da BİR GÜN:
Fotoğraf: Ugo Antonio Corintio, Büyükada'dan Sedefadası'na bir bakış, 2011.
* * *
ADALAR'da HAVA DURUMU:
9 Ekim 2011 Pazar
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Kuvvetli sağanak yağışlı
15-22ºC
% 55-70 nem
Günbatısı, B 18km/sa
Gündoğuşu 07:07... Günbatışı 18:35...
* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca
* * *
Cicely Mary Barker, The Mountain Ash Fairy.
* * *
1- Viktor Albukrek: "Sabah uyandığımızda, gecenin neminden dolayı ve bilhassa her yağmur sonrasında yollarımız mis gibi lavanta çiçeği, yaban nanesi, adaçayı ve ıtır kokardı. Sayfiyede olmanın hazzıyla bu güzel kokuları daha iyi teneffüs edebilmek için biz çocuklar, merkepler gibi 'iha, iha,' diyerek, asfaltın dışındaki bakir toprak yollarında, ayakkabılarımızın ucunu batırarak yürür, toz bulutu yaratırdık. Toprakla yaşar, topraktan zevk alır, toprak kokardık..."
2- Avni Kurtuldu: "AKP Adalar İlçesi Teşkilatı çalışıyor(muş)!... Mini mini birler çalışkan AKP'liler!..."
3- Statis Arvanitis: "Atina'da İstanbullular Festivali kapsamında Büyükada Dans Grubu'nun dans gsterisi de büyük beğeniyle izlendi. Fotoğrarını ekte sizlere gönderiyorum..."
4- Ugo Antonio Corintio: "Yorumsuz!..."
5- HaberHakkı: "İDO’nun cumartesi günkü, Kabataş-Adalar seferinde, eşi benzeri görülmemiş bir skandal yaşandı. Saat 10:50′de Kabataş’tan kalkan denizotobüsü, Büyüküda iskelesine yanaşmak için manevra yaptı. Ancak..."
6- Kadir Topbaş: "Adalar'daki at arabalarıyla ilgili de İSPARK bir düzenleme yapacak. Orada ulaşım için en uygun formül bulunacak. Bugün buradan bu kadar sözünü veriyorum..."
7- İstanbul’da bugün [4.10.2010] 100′den fazla kişinin gözaltına alındığı KCK operasyonları şehrin en sakin ilçesi olan Büyükada’ya da sıçradı...
8- Baskın düzenlenen Büyükada'da bir avukata ait evde ise KCK'nın arşivinin saklandığı iddia edildi...
9- Terör örgütü KCK'ya yönelik operasyonlar kapsamında Büyükada'daki evinde arama yapılan İstanbul Barosu'na kayıtlı avukatlardan Gönül Erdem'in ilginç irtibatları dikkat çekti.
10- Adalar, 'En Tehlikedeki 100 Anıtı Listesi'nde...
11- Adalar, Binalar, Mimarlar kitabında aralarında Sabuncu Köşkü mimarı Fotiadis, Troçki'nin kaldığı ikinci köşk olarak bilinen Sivastopulos-Triandafilidis Köşkü mimarı Nikolaos Dimadis, Aya Nikola Kilisesi mimarı Gaitanakis, Otel Prinkipo Palas (Eski Rum Yetimhanesi) mimarı Alexander Vallauri, mimar Mehmet Vedat Tek, mimar Sedad Hakkı Eldem, mimar Aristidis Passadeos, mimar Edmond Sarfati, mimar Turhan Uyaroğlu, mimar Utarit İzgi'nin de bulunduğu çeşitli geç dönem Osmanlı ile erken ve geç dönem Cumhuriyet mimarları ve yapıları analiz ediliyor...
12- Suyla Çevrili Hayatlar adlı altı bölümlük belgeselde TRT kameraları bu kez adalara odaklandı ve adalar ile adalıları, yaşamları, tarihi ve ekonomileriyle kayıt altına aldı. Kışıyla, baharıyla, yazıyla, uğraşları, sorunları, geçmişleri, sevinçleri ve umutlarıyla hemen hepsinden bir şeyler bulabileceğiniz birçok zenginliğe yelken açacak..."
13- TRT Türk'ün yeni belgesel projesi Şehirler ve Yüzler’de, ünlü Türk öykü ustası Sait Faik Abasıyanık’ın hayatını geçirdiği Burgazada’daki izini Mehmet Altan sürüyor...
14- Tilda Levi: "Kipur’u Ada’da geçirmeye karar verdiğimiz için sonbaharı orada karşılıyoruz. Yazlıkçıların çoğu gidip, el etek çekildikten sonra..."
15- Yüksel Özcan: "İstanbul Adaları’nda yumurta hasadı yapılıyor..."
16- Haluk Direskeneli: "Yıl 2011, aşağıda anlatılan senaryo tamamen kurgudur, gerçeklerle bir ilgisi yoktur. Türk asıllı İtalyan yönetmen Ferzan Özpetek filme alsın diye yazılmıştır. İçinde yemek, şarap, gay, mimari unsurlar ve çevre vardır. Bahsi geçen Büyükada güneyindeki park alanı 10 dönümden azdır, buraya termik/nükleer santral kurulamaz, sadece küçük bir güneş santrali (en çok 10 MWe) kurulabilir, bu senaryo tamamen kurmacadır, yerel enerji/ çevre sorunlarına dikkat çekmek amaçlanmıştır.
17- Kriton Curi, Metin Albukrek: "Büyükada'da At Atıklarından Biyogaz Üretilmesi Olurluluk Etüdü..."
)O(
_______________________________________________________1
From: VİKTOR ALBUKREK
Subject: Teşekkür ve yazdıklarım...
Date: September 12, 2011 10:36:45 PM GMT+03:00
To: emine.cigdem.tugay@gmail.com
SAYIN BÜYÜKADALI DOSTLARIM,
SAYGIYLA SELAMLARIM,
_______________________________________________________1
From: VİKTOR ALBUKREK
Subject: Teşekkür ve yazdıklarım...
Date: September 12, 2011 10:36:45 PM GMT+03:00
To: emine.cigdem.tugay@gmail.com
VİKTOR ALBUKREK’İN BÜYÜKADASI (1931-1961)
[VIII]
Eskilerin, toprağının renginden dolayı Chemin Rouge (Kırmızı yol) adını taktıkları İsa tepesine giden yokuştan yukarı çıkarken, sol tarafta çok az ev vardı ve Anadolu yakası boydan boya gözlerinizin önüne seriliydi. Sonraları Yeni Yol, şimdi ise Yaver Bey Sokağı adını alan bu yokuştan yukarı çıktığımda, yükselirken, ayaklarımın altında Marmara Denizi’nin alçaldığını, ufuktaki Maltepe topraklarının ise derinlemesine büyüdüğünü fark ederdim. O manzara karşısında, inanılmaz bir güç benliğimi sarar, ilham ve güven verirdi bana. Bu görkemli ufku seyredip tümünü kucakladığımda ise dünyanın hakimi olduğumun hevesine kapılır, insan üstü kuvvetlere muktedir olduğumu zannedip şeytani fikirlerim doğardı. Çok kere, tasarladığım zor bir olayı gerçekleştirmek için tereddütsüz o yollara düşer, o muhteşem manzarayı bir müddet seyredip derin bir nefes aldıktan sonra oradan aldığım güçle, engelleri yendiğim olmuştur.
Bu bayırdan, bu görkemli ufku kucaklayıp kâinatın hakimi olduğuma inandığım bir gün, hayvanlara da hükmetmek azmi doğdu içimden. Yanı başımdaki ağaca uzunca bir ipe bağlı olarak otlanmakta olan munis bir merkebi, eğlenmek için yularından çekerek yanıma kadar getirmek ve aniden koy vermek hakkının bende olduğunu sanıyordum. İpi onuncu defa çektiğimde, hayvanın eşşekliği birden galebe gelerek şaha kalkıp beni tekmelemez mi? Devrildim ve toprağa yapıştım. Var gücümle gerisin geriye sürünerek, ipin etki alanından kendimi zor kurtarmıştım o gün. Hayvan son bir hamleyle şaha kalktığında, onu ağaca bağlayan kaytan kopsaydı, beni mutlaka altına alıp tepeleyecekti ve ben bugün, bu satırları yazamayacaktım.
Merkebin azizliğinden başka, bir kere de ada beygirlerinin hışmına uğradım. Nazi Almanyası'ndan kaçıp yurdumuza sığınan profesörlerden Doktor Nissen’in oğlu, Ada'da düşerek yaralanmıştı. Tedavisi için bir faytonla, babama getirdiler. Arabacı, alelacele çocuğu kucaklayıp eve taşıdığında, o sırada kapı önünde oynayan ben, boş faytona binerek arka koltuğuna kuruldum ve kollarımı iki yana açarak arabayı salıncak gibi bir sağa bir sola sallamaya başladım. Birkaç saniye sonra esnek yayların etkisiyle, arabanın sallanması şiddetlendi ve durduramaz oldum. Okun —iki at arasındaki uzun tahta— hayvanlara olan etkisinden olsa gerek, atlar birdenbire parladı ve var güçleriyle Çankaya Meydanı’na doğru fırladı.
Atların biri sağa, diğeri sola doğru hırlayarak kabarıyor, dörtnala uçuyorlar. Sokaktaki insanlar çığlık atıyor. Araba Çankaya’ya vardığında aniden sağdaki caddeye saptı. Ben, bir tenis topu gibi arabanın içinde yuvarlanıyorum. Dışarıya fırlamamak için var gücümle tutunurken, Kaymakam Konağı’nın yakınında seyretmekte olan birçok faytoncu, süratle kendi arabalarından inerek, el kol hareketleriyle parlayan ateşli hayvanları yatıştırdılar ve tasmalarından yakalayarak zaptetmeyi başardılar. Onları zorlukla durdurttuktan sonra da boyunlarını şefkatle okşamaya başladılar. Halbuki o sırada, asıl okşanması gereken zavallı bendim!
Ana yolların yalınız orta şeridi bir at arabası genişliği kadar asfaltlıydı ve bu lüks yol, bir silindir makinesiyle ezilmiş toprak üzerine fırçayla sürülen sıcak katran ve üzerine serpilen kumdan ibaretti. Yolun iki tarafı ise toprak kalırdı. Bu kırmızı toprağın demir oksitli çamur lekesi, kumaştan zor çıkardı.
Tüm kaldırımlar ise Adamızın meşhur demir oksitli taşından, Arnavut kaldırımı şeklinde örülüydü. Döşenmiş taş aralarında kalan toprakta ve asfalt yolun iki yandaki geniş toprak yol şeritlerinde biriken at ve eşek gübresi sayesinde envai çeşit bitki kök salardı. Sabah uyandığımızda, gecenin neminden dolayı ve bilhassa her yağmur sonrasında yollarımız mis gibi lavanta çiçeği, yaban nanesi, adaçayı ve ıtır kokardı. Sayfiyede olmanın hazzıyla bu güzel kokuları daha iyi teneffüs edebilmek için biz çocuklar, merkepler gibi "iha, iha," diyerek, asfaltın dışındaki bakir toprak yollarında, ayakkabılarımızın ucunu batırarak yürür, toz bulutu yaratırdık. Toprakla yaşar, topraktan zevk alır, toprak kokardık.
Sokaklarda dolaşırken ağzımız kuruduğunda, susuzluğumuzu gidermek için ahşap köşklerin dış kapılarının üzerlerini süsleyen sarmaşıklardan mor salkım ağacının kokulu çiçeklerini aşırıp özünü yerdik. Bu da yoksa, adanın yollarının kaldırım kenarında gölgelik olarak bol miktarda ekilmiş olan robiniapseudoacacia (yalancı akasya) ağacının beyaz salkım çiçeğinin özünü arılar gibi emerdik. Bunun çiçeğine erişmek için uzun boylu olmamız veya birbirimizin sırtına binmemiz gerekti.
Bu iki mübarek bitkinin tadı ve kokusu inanılmaz derecede lezzetliydi. O kadar ki yaz mevsimi boyunca, merkep ve atlarımızın dışkı kokularını nötralize eder, kötü kokular fark edilmezdi. Ekşi ve keskin koku, kışın ortaya çıkardı. Medeniyet icabı kaldırım ve yollar boydan boya ve duvardan duvara çimento ve asfalt gibi zehirli maddelerle kaplandığında, topraktan nefes alamayan bu zavallı ağaçlarımızın kökleri atrofye oldu ve yıllarca süren bir agoni (can çekişme) devresinden sonra çoğu tarihe karıştı.
Bu vesileyle hatırladığım bir olayı naklediyorum. 1958 yılında, yeni evlendiğim günlerin birinde olsa gerek, Beylerbeyi'nden Çengelköyü'ne giden yolun sağ tarafında, çocukken annemin bize kullandırtmadığı Troçki’nin bambu koltuklarının benzerini gördüm. Heyecanlandım. Ev kuruyorum ya, satın alayım dedim. Satıcısıyla tanıştım, diğer çeşitlerini göstermek için beni kırmızı kamyonetiyle imalathanesine götürdü. Arabası, Yalıboyu’ndan ayrılıp Çamlıca sırtlarını tırmanırken yol bitti ve çayırlara daldık. Patika olması gereken yol, gri bir tozla kaplıydı. Araba feci bir toz bulutu arasında ilerlerken, artık nefes alamaz oldum. Arkamızdan fışkırıp dağılan toz, tüm ağaç ve bitkileri örtüyordu. Tabiat sanki gömülmüştü.
Fabrika dediği gecekonduya vardığımızda, kırmızı araba gri olmuştu. Atölyede, kadın erkek tüm aile efradı olan işçiler, kuzey Anadolu yöresinden getirttikleri kestane ağacı dallarını bambuya benzetmek için kaynar suda ısıttıktan sonra demir kalıplarda bükerek rüstik mobilya imal ediyordu. 6-7 Eylül olaylarından sonra İstanbul'a geldiklerini, evvelce bu işi memleketlerinde yapıp mallarını büyük şehirlere gönderdiklerini ve çok beğenildiğini anlatarak ürününün reklâmını yaparken, kadın-erkek sanatkârane bir şekilde el çabukluğuyla harıl harıl çalışıyorlardı. Tozun sebebini sordum. Cevap basitti: “Kardeş,” dedi, “taşradan geldik, yerleştik ama yol toprak, kamyonetim toz kaldırınca, mallarım bozuluyor, cila tutmuyor, yağmur mevsimi gelmeden yolu genişletelim dedik, kardeşlerimle patikanın iki tarafına kireç serptik ve ortasına on çuval çimento döktük. Bir yağmur yağdı mı, gel de gör beton yolumuzu!... Cam gibi olacak!... Hem de bizim taraflar hep yeşil!... Yeşili görmekten bıktık!... İstanbullu olmuşken artık beton görelim!... Öyle değil mi Kardeş?”
Benzer konuşmalar, Ada evimin bahçesini restore ettiğimde de cereyan etmişti. Bahçemdeki toprak üzerine çok sevdiğim adamızın orijinal demir oksitli temel taşını kullanarak, beş metre çap ve seksen santimetrelik dairesel yürüme yolunu Arnavut kaldırımı stilinde döşediğimde, inşaatta çalışan ve taşradan gelmiş olan kişilerin çoğu, toprağın görünmesinin çirkin olduğunu, beton, parke, kayrak taşı, granit, seramik, hatta katranlı asfaltla kaplamamı öneriyorlardı. Zamanla, yurdumuzun sahil kesiminden gelen, ve buna benzer ‘aynı rengi görmekten bıkmış’ başka kişiler de, mavi denizi görmemek için, akla hayale gelmeyecek yöntemlerle sırtlarını denize çevirdiler veya görüntüsünü örtecek perdeler diktiler.
Evlerine yürüyerek gitmek istemeyen yorgun çorbacıların, faytondan daha ucuz olan merkep sırtında yolculuk etme imkânları vardı. Hatta ertesi sabah vapura gitmek için evinden alınacak müşterisine randevu veren eşekçiler vardı. Akıllı olan merkepler, orta şeritteki asfaltta kaymamak ve güneşten kaçınmak ve de bilhassa kaldırım kenarında biriken gübreli funda toprağında biten otların cazibesine kapıldıkları için katranlı şeridin dışındaki toprak yollara basarak gitmekten hoşlanırdı. İşte o zaman, sırtında taşıdığı yolcunun kafası, çok kere kaldırım kenarında bulunan akasya ağacının dalına kütlerdi. Hayvan hiç umursamadan, hatta yükünden hınç almışçasına, keyifle zıplayarak, fütursuzca, boynundaki mavi nazar boncukları arasında serpiştirilen küçük çanların "çin-çiç-çin" sesi ve nalların "glaga-gluga glaga-gluga" tatlı vuruşlarının ritmiyle yoluna devam ederdi.
Ada'nın değişik yerlerinde, taksi durağı gibi eşek kiralama noktaları vardı. Eşekçiler, tanıdık müşterilerine, üzengi ayarı yaptıktan sonra peşlerinden gelmeye gerek duymadan hayvanı onlara emanet ederdi. Mehtaplı gecelerde, boyunlarındaki çanlarını şakırdayarak, zıplar adımlarla koşuşan şen merkep gruplarının ve eğlenmeyi bağırmak ve çığlık atarak vazife edinen şen binicilerinin patırtısı, Ada'ya bir panayır havası yaratır, şikâyet eden olmadığı gibi bu şamatayı duyan Adalılar memnun ve mesut olurdu.
Sabah ve akşam işe gidip dönen insanların yoğun trafiği saatleri dışında, bazı eşekçiler, merkeplerinin üzerindeki deriden mamul parlak semeri söker, yerine sağa ve sola küfe asılacak kaba iş semerleri takardı. Küfelerine kum, taş, çakıl yüklenen üç-beş hayvancık, konvoy halinde eşekçi nezaretinde bir-iki kere, bir kervan düzeniyle malzeme deposundan inşaat alanına gidip geldikten sonra, başlarında kimse olmadan dahi işlerine ciddiyetle devam ederdi. "Glaga gluga, glaga gluga, glaga gluga" tatlı nal sesleriyle her vardıkları teslimat yerinde, gelecek yeni bir emre kadar, sessiz sedasız oracıkta beklerdi bu uysal ve akıllı insan dostu yaratıklar.
devam edecek...
_______________________________________________________2
From: AVNİ KURTULDU
Subject: Mini mini birler çalışkan AKPliler!
Date: October 6, 2011 10:53:55 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com
AKP Adalar İlçesi Teşkilatı çalışıyor(muş)!...
Adalar'da muhalefet, Büyükşehir Belediyesi'nde ve ülke yönetiminde iktidar olan AKP'nin Adalar ilçe yönetimi, bölgemizde yaşanan olumsuzluklara karşı anlamsız (!) pasif duruşlarına yapılan eleştirilere alınmışlar.
"Adalar AKP Nerede?" başlıklı yazımda, özellikle kaçak olarak yapımı süren LİDO inşaatının İlçe Belediyesi tarafından mühürlendiğini, ruhsatının iptal edildiğini ve gereğinin yapılması için İBB'yi göreve çağırdığını belirtmiştim. İBB'nin zabıta karakolu ve AKP Adalar İlçe binasının gözü önünde yaz sezonu boyunca kaçak inşaatın devam etmesi, yetmedi ruhsatsız MİGROS'un faaliyete geçmesi, hem ruhsatları veren hem mühür işlemlerini gerçekleştiren üstüne üstlük dalga geçercesine İBB'yi göreve davet eden ilçe belediyesi ve tüm olanı biteni sadece seyreden AKP Adalar ilçesi! Tıpkı son Belediye Meclis toplantısında CHPli Meclis üyesi arkadaşımızın bu konuyla ilgili verdiği yazılı ve sözlü soru önergeleri karşısında sus pus oldukları gibi. Maalesef muhalefetin yapması gerekenleri sağduyulu dürüst CHPliler yapmakta. Çok düşündürücü trajikomik bir durum.
İBB'nin hazırlayıp onayladığı 1/5000'lik planlara süresinde itiraz edeceğini ifade eden AKP Adalar, İBB'nin hangi partiyi temsil ettiğini unutmuşa benziyor. Adaları beceren kadı, kimi kime şikâyet ediyorsunuz?
Hükümetin ve ilgili kurumların görevleri dahilindeki rutin çalışmaları, AKP ilçe teşkilatı çalışması gibi göstermek maalesef çaresizlik göstergesidir.
Vapur seferlerini başlattığınızı iddia etmeniz, bu olayla ilgili mücadele veren binlerce kişinin emeğine saygısızlık olmuyor mu? Ayrıca vapur seferlerini başlatmaya gücünüz yetiyorsa, seferler kaldırılırken bu gücü neden kullanmadınız? "Önce kaybettir sonra buldur, sevinsin garibanlar" taktiğini mi uyguluyorsunuz?
Bir başka, "önce kaybettir sonra buldur" taktiği de Kınalıada ve Burgazada'ya atanan Aile Hekimleri. Sağlık ocağı sistemi döneminde zaten var olan her adada en az bir doktor bulunması şartı, Aile hekimliği uygulamasıla birlikte kaldırılmış ancak vatandaşların yoğun şikayetiyle Kınalıada ve Burgazada'ya aile hekimi atanmıştır. Bu olayda Adalar AKP'nin katkısı hangi aşamada olmuştur acaba?
Eğer canınız gerçekten çalışmak istiyorsa, ağaç katliamının yapıldığı ve yirmi dört saat yaz demeden kış demeden çalışan Seferoğlu inşatıyla ilgili İBB'yi harekete geçirirsiniz.
Adaların SİT geleceğini ele geçiren ve sizin süresi içinde itiraz etmeyi düşündüğünüz 1/5000'lik planlara karşı KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile önlemini alan AKP Hükümeti'ne tepki verme hazırlıklarına şimdiden başlarsınız, eğer gerçekten çalışmayı düşünüyorsanız!
AKP ilçe binası Büyükada sahilini görebilecek konumda! Yoğun çalışmalarınızdan fırsat bulduğunuz an, şöyle pencereden dışarıya doğru bir bakın bakalım ne göreceksiniz? Sakın sahil şeridindeki iskelelerden, motorlardan, seyyar satıcılardan, zabıta karakollarından, inşaatlardan, kamyonlardan, çıkarma gemilerinden, kaçak yapılardan bize ne demeyin. Çünkü yeri geldiğinde sahillerin yetki ve sorumluluğunun İBB'ye ait olduğunu söylüyorsunuz.
Hem başımıza bu kötü yönetimi getirmek için elinizden geleni yapıp, Adalar'ın perişan olmasına neden olacaksınız, hem de kendi partinizi değil de bizi çalışmıyor diye eleştireceksiniz diye sitem ediyorsunuz.
İyi niyetle yapılan işlerin kötü sonucundan sorumlu tutulmak ne kadar akılcı olabilir bilemem ama siz %50 oy vererek ülkenin başını nasıl bir derde soktuğunuzun farkında mısınız?
Neyse bütün bu olana bitene rağmen ben çalışmalarınız da başarılar dilerim.
AVNİ KURTULDU
_______________________________________________________3
From: STATİS ARVANİTİS
Subject: ATINADA ISTANBUL'LULAR FESTIVALI 2011
Date: October 7, 2011 2:54:05 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
ATİNA'DA
İSTANBULLULAR FESTİVALİ-2011...
İSTANBULLULAR FESTİVALİ-2011...
SAYIN BÜYÜKADALI DOSTLARIM,
1 VE 2 EKİM 2011'DE —YANİ GEÇEN HAFTASONUNDA—
ATİNA'DA ALIMOS SEMTİNDE BIZANTINO KENDRO SPOR KULÜBÜ'NDE
İSTANBULLULAR DERNEKLERİ'NİN HARİKA BİR FESTİVALİ OLDU.
İSTANBULLULAR DERNEKLERİ'NİN HARİKA BİR FESTİVALİ OLDU.
BU FESTİVALDE RESİM, FOTOĞRAF VE KİTAP SERGİLERİ TERTİP OLUNUP
İSTANBUL'LA İLGİLİ FİLMLER GÖSTERİLDİ. HER GECE DERNEK GRUPLARI TARAFINDAN ESKI RUM ŞARKILARI VE DANSLARI SUNULDU.
FESTİVAL KAPSAMINDA BÜYÜKADA DANS GRUBU'NUN DANS GÖSTERİSİ DE BÜYÜK BEĞENİYLE İZLENDİ. FOTOĞRAFLARINI EKTE SİZLERE GÖNDERİYORUM.
SAYGIYLA SELAMLARIM,
STATIS ARVANITIS
_______________________________________________________4
From: UGO ANTONİO CORİNTİO
Subject: Emailing: IMG_0138
Date: October 5, 2011 10:33:07 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
GÜNAYDIN,
YORUMSUZ!!!!!
GÜZEL BİR GÜN DİLEĞİMLE,
SEVGİYLE KALINIZ...
U G O
_______________________________________________________5
HaberHakkı, 3.10.2011
Skandal: İDO, görevli yok diye iskeleye yanaşamadı
İDO Büyükada iskelesinde şaka gibi olay
* * *
[Öyle anlaşılıyor ki
HaberHakkı,
ADALAR POSTASI'nın
ADALAR POSTASI'nın
adresinde okuyucuların daimi surette dikkatine sunulup asılı bulunan
"TÜM YAYIN HAKLARI SAKLIDIR!
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com adresli bu sayfada yayımlanan yazı ve resimlerin tüm hakları saklıdır; tamamı ya da bir bölümü yayıncı ve yazarından izin alınmadan, fotokopi dahil, optik, elektronik ya da mekanik herhangi bir yolla kopyalanamaz, çoğaltılamaz, basılamaz, yayımlanamaz."
ibaresi dolayısıyla da telif hakkını yok saymış!
Aslen ADALAR POSTASI-2520 (1.12.2010)'de
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/12/1-2520.html
yayımlanan bu fotoğrafı,
3.10.2011 tarihli "Skandal: İDO, görevli yok diye iskeleye yanaşamadı" başlıklı haberinde http://www.haberhakki.com/genel/skandal-ido-gorevli-yok-diye-iskeleye-yanasamadi.html
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/12/1-2520.html
yayımlanan bu fotoğrafı,
3.10.2011 tarihli "Skandal: İDO, görevli yok diye iskeleye yanaşamadı" başlıklı haberinde http://www.haberhakki.com/genel/skandal-ido-gorevli-yok-diye-iskeleye-yanasamadi.html
kullanabilmek için gereken izni ADALAR POSTASI'ndan almadığı gibi
lütfedip kaynak da belirtmemiş!
lütfedip kaynak da belirtmemiş!
Dahası fotoğrafa da bakmış ama görememiş zira sözkonusu fotoğraf,
habere konu olan 1.10.2011 Cumartesi günlü 10:50 sefer saatli 'denizotobüsü'nün değil,
29 Kasım 2010 Pazartesi günü 15:35 Büyükada'dan hareketle Heybeliada-Bostancı seferini yapacak olan "İDO’nun genel kriterleri ve kalite anlayışıyla tamamen örtüşen deniz araçları"ndan Demokan 'motoru' ve yolcularının başına gelenlerin resmidir!
Fotoğrafta 15:47:19'da hafif bir Lodos çalkantısında yolcu tahliyesi esnasında iskeleden uzaklaşıp tekrar yanaşmaya çabalayan Demokan motoru görülmektedir.
habere konu olan 1.10.2011 Cumartesi günlü 10:50 sefer saatli 'denizotobüsü'nün değil,
29 Kasım 2010 Pazartesi günü 15:35 Büyükada'dan hareketle Heybeliada-Bostancı seferini yapacak olan "İDO’nun genel kriterleri ve kalite anlayışıyla tamamen örtüşen deniz araçları"ndan Demokan 'motoru' ve yolcularının başına gelenlerin resmidir!
Fotoğrafta 15:47:19'da hafif bir Lodos çalkantısında yolcu tahliyesi esnasında iskeleden uzaklaşıp tekrar yanaşmaya çabalayan Demokan motoru görülmektedir.
)O(]
HABERHAKKI.COM( BÜYÜKADA) (ÖZEL HABER)
İDO’nun cumartesi günkü, Kabataş_Adalar seferinde, eşi benzeri görülmemiş bir skandal yaşandı. Saat 10.50′de Kabataş’tan kalkan Deniz Otobüsü, Büyüküda iskelesine yanaşmak için manevra yaptı. Ancak, bir süre sonra, gemi Büyükada’da inecek yolcularıyla Heybeli’ye doğru hareket etti. Büyükada’da inecek yolcular, şaşkındı. Bir açıklama, bir anons beklediler. Görevlilere sordular, cevap alamadılar. Heybeli’ye gelen gemi, Büyükada yolcularını indirdi.
Şaşkın yolcular, Şehir Hatları gemisiyle Büyükada’ya geçme telaşına düştü. Ücretsiz olarak, turnikelerden geçmek istteyenlere görevliler izin vermeyince gerilim yaşandı. Sonradan izin çıktı Büyükada’ya gidecekler ücretsiz gemiye alındı.
Ve gerçek sonradan ortaya çıktı. Büyükada İDO iskelesindeki tek görevli rahatsız olduğu için, iskelede değildi. Deniz Otobüsünün halatını bağlayacak, kapıyı açacak kimse yoktu. Şaka gibiydi her şey; bir ilçenin en büyük adasına cumartesi günü gemi yanaşamadı. Şimdi Adalılar, İDO’nun bu konuda açıklama yapmasını ve özür dilemesini bekliyor.
_______________________________________________________6
ntvmsnbc.com, 4.10.2011
http://www.ntvmsnbc.com/id/25285427
Hayvanseverlere 3 müjde!
Türkiye'ye getirilen kaçak hayvanlarla ilgili düzenleme yolda, İstanbul'daki yunus parkı kaldırılıyor ve Adalar'daki at arabaları için çalışma yapılacak.
[...]
ADALAR'DAKİ AT ARABALARI
[...] Topbaş, hayvan itlafına asla izin vermeyeceğini, bunun ne kadar büyük bir vebal olduğunu bildiğini vurgulayarak, ''Arkadaşların bahsettiği hayvan itlafı bir ilçe belediyesinde yapıldı ve gecenin bir yarısı Sağlık Daire Başkanımı oraya gönderdim, gerekli müdahaleyi yaptı. Böyle bir itlaf bizden bir kere tespit etsinler, gereğini yaparız. Ancak dönemimizde asla böyle bir şey olmadı. Adalar'daki at arabalarıyla ilgili de İSPARK bir düzenleme yapacak. Orada ulaşım için en uygun formül bulunacak. Bugün buradan bu kadar sözünü veriyorum'' şeklinde konuştu. [...]
_______________________________________________________7
NationalTurk, 4.10.2011
KCK operasyonu Büyükada’ya sıçradı!
İstanbul’da bugün 100′den fazla kişinin gözaltına alındığı KCK operasyonları şehrin en sakin ilçesi olan Büyükada’ya da sıçradı.
İstanbul terörle mücadele ekipleri, Büyükada’da terör örgütü KCK’ya yönelik operasyon yaptı. Daha önce otel olarak kullanılan lüks bir binaya giren polis, birçok kişiyi gözaltına aldı. Polisin binadaki aramaları devam ediyor.
_______________________________________________________8
Sabah, 05.10.2011
146 kişi gözaltında
İstanbul, Diyarbakır ve Mardin'de yapılan KCK operasyonunda 146 kişi gözaltına alındı. Baskın düzenlenen Büyükada'da bir avukata ait evde ise KCK'nın arşivinin saklandığı iddia edildi
Terör örgütü PKK'nın şehir yapılanması KCK'ya yönelik operasyonlar sürüyor. İstanbul, Diyarbakır ve Mardin'de, dün yapılan baskınlarda 146 kişi gözaltına alındı. İstanbul'da gözaltına alınan zanlıların, Kandil'den aldıkları talimatla sokaklarda terör eylemleri organize ettikleri öne sürüldü. Büyükada'da KCK'nın arşivinin de saklandığı iddia edilen bir avukata ait deniz manzaralı ev de basıldı. Operasyonlara sert tepki gösteren BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş "Tutukladıklarının tamamı BDP'li arkadaşlar. Eğer KCK buysa, genel başkanı ben oluyorum" dedi. [...]
_______________________________________________________9
Zaman, 6.10.2011
Serkan Sağlam, Fazlı Mert
Ergenekon sanığının avukatı KCK'dan gözaltına alındı
Önceki gün yapılan KCK operasyonunda gözaltına alınan avukat Gönül Erdem'in, Ergenekon sanığı Albay Cengiz Köylü'nün de avukatı olduğu öğrenildi. Erdem'in KCK'nın İstanbul yapılanmasında üst düzey yönetici olduğu ileri sürüldü.
Terör örgütü KCK'ya yönelik operasyonlar kapsamında Büyükada'daki evinde arama yapılan İstanbul Barosu'na kayıtlı avukatlardan Gönül Erdem'in ilginç irtibatları dikkat çekti. İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde sorgusu süren Avukat Erdem'in, Karargâh Evleri soruşturmasında adı geçen Ergenekon davası sanıklarından Hava Kurmay Albay Cengiz Köylü'nün de avukatı olduğu ortaya çıktı.
KCK'nın İstanbul yapılanmasında üst düzey yönetici olduğu ileri sürülen Gönül Erdem, Albay Köylü'nün üçüncü iddianamede avukatı olarak yer aldı. Erdem, Ergenekon sanığı Hava Albay Cengiz Köylü'nün yargılandığı Ergenekon davasında savunma da yapmıştı. Balyoz darbe planının Hava Kuvvetleri ayağı olan Oraj Harekât Planı'nın hazırlanmasında görev aldığı öne sürülen Köylü'nün MİT'in ortaya çıkardığı 'İP/Karargâh Evleri' yapılanmasında da adı 'askerî kanat sorumlusu' olarak geçiyor.
Gönül Erdem, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mah-kemesi'nde görülen 'Hayata Dönüş' operasyonu davasında BDP adına müdahil olma talebinde bulundu. Erdem'in talebi reddedildi. Aynı zamanda BDP üyesi olan ve hukuk komisyonunda bulunan Avukat Erdem'in Büyükada'daki evine on beş günde bir gidip geldiği belirlendi. Arama yapılan evin komşuları, Erdem'in yaklaşık 7 yıldır Büyükada'da yazlık evi bulunduğunu, herhangi bir şüpheli hareketine rastlamadıklarını söyledi. Adalar İlçe Emniyet Müdürlüğü binasına yaklaşık iki yüz metre yakınlıktaki lüks evde Erdem'in bilgisayarlarına soruşturma kapsamında el konuldu. Komşuları, Erdem'in 1 kız, 1 erkek çocuğunun zaman zaman evde içkili parti vererek arkadaşlarını da getirdiğini anlattı. Erdem'in, daireye 2 bin 500 lira kira ödediği öğrenildi. Öte yandan terör örgütü KCK'ya yönelik operasyonda aralarında BDP'lilerin ve KCK İstanbul sorumlusu Mümtaz Aydeniz'in de bulunduğu 99 kişinin gözaltına alındığı belirtildi. İstihbarat Şube Müdürlüğü ve Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, önceki sabah erken saatlerde Bağcılar, Esenyurt, Arnavutköy, Üsküdar, Beyoğlu, Şişli, Gaziosmanpaşa, Bayrampaşa ve Sultangazi ilçelerinde tespit edilen adreslere eşzamanlı operasyon düzenlemişti. Yapılan aramalarda ele geçirilen örgütsel doküman ve belgelere de el konuldu. Şüphelilerin İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ndeki sorguları devam ediyor.
KCK'nın yeni hedefi Peygamberimiz'in aile hayatı
Terör örgütü KCK'ya yönelik 6 ilde düzenlenen ve 151 kişinin gözaltına alındığı operasyonda ele geçirilen örgütsel dokümanlar dikkat çekti. KCK bürolarında yapılan baskınlarda, Peygamber Efendimiz'le ilgili hazırlanan iftiralarla dolu CD'ler ele geçirildi. BDP il yöneticilerinin bilgisayarından çıkan iftiraların ateist yayın yapan sitelerden derlendiği belirlendi.
_______________________________________________________10
Hürriyet, 6.10.2011
Nafiz Albayrak / NEW YORK (DHA)
Haydarpaşa ve Adalar
'En Tehlikedeki 100 Anıtı Listesi'nde...
Haydarpaşa ve Adalar tehlikede
New York merkezli Dünya Anıtlar İzleme Kurulu, 'En Tehlikedeki 100 Anıtı Listesi'ni açıkladı. Listede Türkiye'den Türkiye'den Haydarpaşa Garı ve Adalar'ın yanı sıra Erzurum'un Çamlıyamaç Köyü ile Büyükada Rum Yetimhanesi yer alıyor.
Haydarpaşa Garı ve Prens Adaları olarak bilinen Adalar, dünyanın 'En Tehlikedeki 100 Anıtı Listesi'nde yer aldı. Dünyanın doğal, çevresel ve mimari miraslarını korumak için çalışmalar yürüten New York merkezli Dünya Anıtlar İzleme Kurulu, Türkiye'den Haydarpaşa Garı ve Adalar'ın yanı sıra Erzurum'un Çamlıyamaç Köyü ile Büyükada Rum Yetimhanesi'ne de dünyanın en tehlikedeki 100 anıtı listesinde yer verdi.
Dünya Anıtlar İzleme Kurulu (World Monuments Watch), 2012 yılı itibariyle dünyanın 'En Tehlikedeki 100 Anıtı Listesi'ni yayınladı. New York merkezli kurulun listesine, Türkiye'den bugüne dek gördüğü hasarlara karşın onarılmadığı ya da iyileştirilme çalışması yapılmadığı için yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan dört yer girdi. Dünyanın kültürel, tarihi çevresel ve mimari değerlerine sahip çıkmak, onları gelecek kuşaklara aktarabilmek icin çalışmalar yürüten Dünya Anıtlar İzleme Kurulu, Türkiye'de Haydarpaşa Garı, Adalar, Erzurum'un Çamlıyamaç köyü ile Büyükada Rum Yetimhanesi'nin dünyanın en tehlikedeki 100 anıtı içinde olduğunu açıkladı.
_______________________________________________________11
Haberler.com, 6.10.2011
UPM'nin
Adalar Müzesi'ne
Kâğıt Desteği Devam Ediyor...
Adalar Müzesi, "Adalar, Binalar, Mimarlar" isimli dördüncü süreli sergisinin kitabını yine UPM'nin kâğıt sponsorluğunda yayınladı.
İstanbul'un tarihinde önemli bir yere sahip olmaları nedeniyle dikkat çeken Prens Adaları, Adalar Müzesi tarafından düzenlenen "Adalar, Binalar, Mimarlar" sergisinde konu ediliyor. Müze tarafından 2011 yılına ait ilk sergi olarak düzenlenen ve önümüzdeki Temmuz ayının başlarına kadar Çınar Müze Alanı'nda gezilebilecek olan serginin kitabı UPM'nin kâğıt sponsorluğunda yayınlandı.
Ücretsiz olarak ziyaret edilebilen "Adalar, Binalar, Mimarlar" sergisinde Adalar'ın mimari mirasını oluşturan yapılara imza atmış mimarlara, kalfalara ve onların Adalar'daki önemli eserlerine ışık tutuluyor. Sergiden yola çıkan kitapta da, barınma amacı ile yapılan konutların yanı sıra kilise, cami, sinagog, okul, otel, lokanta, kulüp gibi dinden eğitime, spordan eğlence ve hizmete kadar çeşitli sektörler için inşa edilmiş binaları da bulunduran Adalar yerleşimlerinin mimari kurgusu ele alınıyor. Neo-grek, neo-klasik, art-nouveau ve art-Deco tarzındaki binalara seyrek de olsa rastlanan bu mimari dokunun oluşumuna katkısı olan mimar ve kalfaların hayat öyküleri ile binaların fotoğrafları da "Adalar, Binalar, Mimarlar" kitabında yer alıyor. Aralarında Sabuncu Köşkü mimarı Fotiadis, Troçki'nin kaldığı ikinci köşk olarak bilinen Sivastopulos-Triandafilidis Köşkü mimarı Nikolaos Dimadis, Aya Nikola Kilisesi mimarı Gaitanakis, Otel Prinkipo Palas (Eski Rum Yetimhanesi) mimarı Alexander Vallauri, mimar Mehmet Vedat Tek, mimar Sedad Hakkı Eldem, mimar Aristidis Passadeos, mimar Edmond Sarfati, mimar Turhan Uyaroğlu, mimar Utarit İzgi'nin de bulunduğu çeşitli geç dönem Osmanlı ile erken ve geç dönem Cumhuriyet mimarları ve yapıları analiz ediliyor.
UPM kâğıtları ile basılan "Adalar, Binalar, Mimarlar" kitabı, Adalar'ın mimari zenginliğini ortaya koyarken uğradığı erozyonu ve vandalizmi de gözler önüne sermeyi amaçlayan aynı adlı sergiden yola çıkarak hazırlandı. UPM Türkiye Genel Müdürü Gülay Akkuş, Türkiye'nin tarihinin gelecek kuşaklara aktarımı konusunda faaliyet gösteren kurumlara destek vermekten mutluluk duyduklarını belirterek, "bu doğrultuda gerçekleştirilen her türlü basılı kültürel çalışmanın kaliteli ve kalıcı zeminlerde hayat bulması" gerektiğine dair olan inançlarını kurum genelinde koruduklarını ifade etti.
_______________________________________________________12
YeniAsır, 5.10.2011
http://www.yeniasir.com.tr/Sarmasik/2011/10/06/hayata-isik-tutan-belgeseller-ekranda
Hayata ışık tutan belgeseller ekranda
TRT Belgesel, yeni yayın döneminde de her biri, aylar süren araştırmalara dayanan belgesel dizileriyle, ekranda kalite arayan izleyiciye, birbirinden özel yapımlar sunuyor
[...]
SUYLA ÇEVRİLİ HAYATLAR
Adalar... Kınalı, Burgaz, Heybeli, Büyükada, Paşalimanı, Ekinlik, Avşa, Marmara, Bozcaada ve Gökçeada... Altı bölümlük belgeselde TRT Kameraları bu kez adalara odaklandı ve adalar ile adalıları yaşamları, tarihi ve ekonomileriyle kayıt altına aldı. Kışıyla, baharıyla, yazıyla, uğraşları, sorunları, geçmişleri, sevinçleri ve umutlarıylaHemen hepsinden bir şeyler bulabileceğiniz "Suyla Çevrili Hayatlar" adlı belgesel dizi, birçok zenginliğe yelken açacak. [...]
_______________________________________________________13
StarGazete, 8.10.2011
Nil Özer
Günün ünlüsü geçmişin ünlü izlerini arıyor
‘Şehirler ve Yüzler’, adını unutulmazlık duvarına yazdıran isimler ve olayların izini bugünün ünlüleriyle aramaya çıktı.
TRT Türk, yeni belgesel projesi ‘Şehirler ve Yüzler’de özlenen yüzlerin ve seslerin, unutulmayan tümcelerin yazarlarının, yol gösteren düşüncelerin sahiplerinin izini takip eden büyük bir program için kolları sıvadı.
İlk 4 bölümü tamamlanan, N. Cem Hamuloğlu’nun yönettiği, İrep ve Ersin Çakır’ın program koordinatörlüğünü üstlendiği ‘Şehirler ve Yüzler’in ilk bölümü, Türk sinemasına önce güzelliği ve beyazperdede parlayan oyunculuğu, ardından da dramıyla damgasını vuran Cahide Sonku’nun izlerini Yeşilçam’da sürecek olan Hülya Avşar’a ayrıldı.
Sait Faik’in rüzgârıyla...
Ünlü Türk öykü ustası Sait Faik Abasıyanık’ın hayatını geçirdiği Burgazada’daki izini ise Mehmet Altan sürüyor. Bölüm, klasik bir Abasıyanık belgeseli değil, Altan’ın hayatında iz bırakan, onun gençliğinin, küskün zamanlarının limanı bir kahramanın öyküsünü ekrana getiriyor.
Can Yücel ise şairin Datça’da yaşayan ressam kızı Su Yücel tarafından seyirciye hatırlatılıyor. Kızı, şairi bir sanatçı, bir baba ve bir duruş simgesi olarak kendi hayalindeki Can Yücel’ini anlatıyor.
Ekranda tarih programlarında izlediğimiz Pelin Batu ise tarihçi ve yazar Reşat Ekrem Koçu’nun hatırasını İstanbul’un saklı köşelerinde aramaya çıktı.
_______________________________________________________14
Şalom, 5.10.2011
Tilda Levi
Genç evlilikler
Birkaç sayı önce kütüphanemin bir bölümünü hibe edeceğimle ilgili bir yazı yazmıştım. Gerçekten duyarlı okurlarımız var. Birkaç kişi e-postama değişik adresler gönderdi. Adalar Müzesi Vakfı başkanı Halim Bulutoğlu, Büyükada’da Gönüllü Evi’ni önerdi. Eşimle gidip görüştük. Sadece kitap değil, giysi, ev eşyası v.s. de kapınızdan gelip alıyorlar. Mekân da çok bildik yerde. Çınar Meydanı’nda Kastoryano’ların evinden yukarı sapar sapmaz sol koldaki ikinci ev.
[...]
Kipur’u Ada’da geçirmeye karar verdiğimiz için sonbaharı orada karşılıyoruz. Yazlıkçıların çoğu gidip, el etek çekildikten sonra inşaatlar, iskele kurulup tadilatlar yapılmaya başlanıyor. Dolayısıyla sokaklarda en çok işçilerin Kürtçe sohbetleri duyuluyor. Son gelen turistlerin yerini Yunanlılarla Fransızlar almış. Bilinçli, kültürlü misafirler. İnsan sohbet edip, yardımcı olmaktan keyif alıyor. Çeşit çeşit yerli turist kafileleri de var. Bir zamanların deyimiyle ‘Alamancılar’ Türkiye’ye geldiklerinde beraberlerinde getirdikleri ‘teknoloji’ harikası radyolarla dolaşırlardı. Şimdilerde ‘Alamancılar’ın yerini başkaları aldı; onların da ellerinde fotoğraf makineleri var. Öyle küçük filan da değil, ciddi boyutta objektifleri olan makineler. Anlaşılan karmaşık makineler artık moda. Çoğu da sanatsal amaçlı değil, günün anısını belgelemek için kullanılıyor. Olsun bu da kültürün bir parçası.
[...]
_______________________________________________________15
OGM, 3.10.2011
İstanbul Adaları’nda Yumurta Hasadı Yapılıyor
Yakın ve sıkı takip altındaki Çamkeseböcekleri'ne ait yumurta koçanları bu dönemde de zamanında tespit edilip toplanmaya başlandı.
İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü Adalar Orman İşletme Şefliği'ne bağlı kızılçam ormanlarında, 2007 yılından bu yana uygulanan bu yöntem sayesinde parazit sinek popülasyonu artırılıp Çamkeseböceği popülasyonunun çoğalması engelleniyor.
İlkbahar döneminde kızılçam yapraklarında önemli zarar yapan çamkeseböceğiyle en etkili ve ekonomik mücadele yöntemi yumurta parazitleridir. Çamkeseböceği Temmuz-Ağustos döneminde ergin haline dönüşerek kelebek olup uçar. Ergin erkek ve dişiler çiftleşir erkek böcek çiftleştikten hemen sonra ölür.
Dişi böcek döllenen yaklaşık 300 yumurtayı iki çam ibresini birleştirip mısır koçanı şeklinde sarmal yapı oluşturacak şekilde dizerek 1mm çaplı yumurta koyar ve her yumurtanın üzerini yaprak kınlarıyla kaplayarak korumaya alır. Yumurta koyma işleminden sonra dişi kelebek te ölür. Bu durumdan haberdar olan parazit sinekler bu yumurta koyma işlemi sırasında kendi neslinin devamı için yumurtaları kuluçka olarak kullanmak ister ve kendi yumurtalarını mısır koçanı şeklinde dizilmiş olan Çamkeseböceği yumurtalarının içine zerk eder.
Güneş ışığı alan yerlerdeki yumurtalarda parazit sinek yumurtası daha çabuk kuluçka dönemini tamamlar. 2mm büyüklüğündeki parazit sinek (Anastatus Bifasqiatus) yumurtayı delerek çıkar ve birkaç dakika sonra uçarak ormana yayılır. Ancak güneş ışığı yeterli olmayan ortamlardaki yumurtalarda parazit sinekten önce 2mm büyüklüğündeki Çamkeseböceği kuluçkasını tamamlayarak yumurtadan çıkar. Bu nedenle tespit edilen yumurtalar toplanıp gün ışığı daha fazla olan açıklık alanlara konur. Böylelikle hem parazitlerin çoğalması sağlanır hem de Çamkeseböceğinin çoğalması engellenmiş olur.
_______________________________________________________16
From: HALUK DİRESKENELİ
Subject: http://yuvakuran.blogspot.com/2011/10/bir-prinkipo-hikayesi-devam-episod-2.html
Date: October 5, 2011 10:45:11 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Bir Prinkipo hikâyesi...
Devam... Episod-2
YIL 2011, aşağıda anlatılan senaryo tamamen kurgudur, gerçeklerle bir ilgisi yoktur. Türk asıllı İtalyan yönetmen Ferzan Özpetek filme alsın diye yazılmıştır. İçinde yemek, şarap, gay, mimari unsurlar ve çevre vardır. Bahsi geçen Büyükada güneyindeki park alanı 10 dönümden azdır, buraya termik/nükleer santral kurulamaz, sadece küçük bir güneş santrali (en çok 10 MWe) kurulabilir, bu senaryo tamamen kurmacadır, yerel enerji/ çevre sorunlarına dikkat çekmek amaçlanmıştır.
* * *
Film, NewYork'ta yaşayan mimar Ayşe ile eşi/kocası İtalyan asıllı Amerikalı Al (Aldo) Fretelli'nin Bostancı-Büyükada seferi yapan şehirhatları vapuru güvertesindeki görüntüleriyle başlar. Kamera bavul etiketlerine yönelir. THY JFK- İstanbul uçağından inmişler, Bostancı'dan Büyükada'ya gidiyorlar. Yanlarında 5-7 yaşlarında iki küçük sevimli kızları vardır. Büyükada iskelesinde onları, Ayşe'nin annesi ve babası karşılar. Kalabalık günübirlikçi yurdum insanları arasında tekerlekli bavullarını çekerek Saat Meydanı'ndaki fayton sırasına girerler; Ayşe, annesi ve küçük kızıyla bir faytona; Aldo, kayınpederi ve büyük kızıyla öbür faytona biner. Faytonlar, fayton alanından çıkar, Splendid Palas ve Anadolu Kulübü önünden Nizam yoluna girer, yol boyunca 1900'lü yıllarda İtalyan ve Rum mimarların yaptığı 100 senelik taşyapı güzel köşklerin önünden geçeriz.
Yolun sonunda kayınpederin sahip olduğu yine İtalyan mimarisi köşke geliriz. Bahçe kapısında yardımcı koşar bavulları alır. Hep beraber denize bakan balkona geçilir, soğuk beyaz şaraplar açılır, mutfakta akşam yemeği telaşı başlar, Ayşe ve annesi mutfakta koşuştururlar. Beylere ekmek kesmek, salata yapmak, kavun karpuz kesmek görevleri verilir. Beyler görev olarak verilen işleri yaparken mutfak önlüğü takarlar, fonda çalan Puccini opera aryalarına eşlik ederler.
Mimar Ayşe'nin Amerikali kocası, damat (İtalyan/Amerikalı AL/Aldo Fretelli), Uluslararası HedgeFund yöneticisidir. İyi eğitimlidir, çok zengin ve çok entellektüeldir. Ayşe, Mimarlık Post-Doc eğitimini İtalya Frinze Üniversitesi'nde yaptığından İtalyancası da çok iyidir, ortada İtalyanca, İngilizce, Türkçe konuşmalar döner.
Ayşe'nin babası TIP doktorudur, muayenehaneden kazandığı parayla sağlık/ hastane sektöründe yatırım yapmış çok zengin olmuştur. Akşamüstü oğlu Ayşe'nin kardeşi Ali ve onun genç karısı gelir. Hanımlar mutfak telaşını abartırlar. Ali salata yaparken yeni yatırım sektörü bulmaları gerektiğini, çoktandır Bilişim sektöründe çalıştıklarını ancak çok rekabet olduğunu, enerji sektörünün yeni fırsatlar getirdiğini gece boyunca anlatır.
Soğuk şaraplar biter, balkondaki uzun masada yemeğe geçilir, Aldo gelirken yaninda İtalyan Barbero/ Barberesko sarapları getirmiştir, önce İtalyan şaraplar açılır, her şişeden bir yarım bardak içilir, üstünde konuşulur, sonra yerli kırmızı şaraplara geçilir, 4-5 yıllık Öküzgözü, Boğazkere, KalecikKarası... Prinkipo adasında yaşayan diğer komşular, misafirler gelir, aralarında akademisyen GAY çiftler, zengin Türk/Musevi genç/yaşlı işadamları ve onların Fransızca/İngilizce/ Türkçe konuşan eşleri vardır. Sisyphu da eşiyle ortama girer, gelirken yanında bir kap da taze fasulye yemeği getirir!
Aile'nin, Prinkipo adasında oturduğu 100 yıllık taş yapı köşk yine bir İtalyan mimarın eseridir. Trotsky köşkü olarak bilinen Arap İzzet Paşa Köşkü'ne (mimarı Nikolas Dimadis, inşaatı 1885) komşudur. Misafirler, Trotsky hakkında, onun Prinkipo'da kaldığı 1929-1933 yılları üstüne konuşurlar. "Trotsky köşkünü orijinal yapıyı bozmadan kim yenileyebilir?" sorusunu tartışırlar.
Ortamda devamlı Puccini/ Verdi operalarının müziği çalmaktadır. Yakın akraba bir genç kız odaya girer, CD-çaları kapatır, Beethoven'nın 3. piyano konçertosunun piyano partisyonunu ezber çalmaya başlar. Biter bir daha çalar, yakında Adalar Vakfı ortamında konser verecektir.
Amerikali karı/koca Ayşe ve AL, ertesi gün sabah ağırdan alırlar, pencere açıktır, orman ve deniz kokusu, çocuklar odada keyifle koşuştururlar. Büyük geniş balkonda yerel ürünlerle, beyaz peynir, zeytin, çay kahvaltı yapılır. Yardımcılar ailedenmişcesine akraba gibi rahat davranmaktadırlar. Bahçede yaşlı ama zinde bir bahçıvan/bekçi vardır.
Karı/koca öğleye doğru köşkten çıkarlar. Çınar meydanındaki Adalar- Binalar- Mimarlar sergisini gezerler, Ada'daki eski taş binaların çoğunu İtalyan/ Rum/ Musevi mimarlar 20. yüzyıl başlarında (1900 yıllarında) yapmışlardır. Müteahhit kalfaların çoğu yerli Rum'lardır. Sergide binaların durumlarını incelerler, çok güzeldirler ama çoğu bakımsızdır, yenilenme gerekmektedir. Mütekabiliyet/ reciprocity/ karşılık ilkesi olmayan ülkelerin vatandaşlarına gayrimenkul satışı yoktur. Sultan Abdulhamid'in saray mimarı İtalyan Raimondo T. D'Aronco'nun tasarladığı Mizzi Köşkü'ne hayran kalırlar.
Yeni uygulamayla çok sayıda eski harap bina/ köşk satış yerine 49-yıllığına kiraya verilmektedir. Çok sayıda Saudi/ Körfez sermayesi sahibi zengin aile bu köşkleri uzun dönem kiralamak istemektedir. Binaların renovasyon/ restorasyon/ yenileme işi mimarlik / müteahhitlik/ yerli işçilik/ yerli istihdam potansiyeli çıkarmaktadır.
Öğle vakti Prinkipo San Pacifico İtalyan-Katolik Kilisesi'nde (mimarı İtalyan Giorgio Domenico Stampa, inşaat bitimi 1862) haftalık ayine gelirler, karşılarına İtalyan papaz Padre Don Felice çıkar, onları taktis eder, dua okur, günah çıkartır, beraber org/ kilise müziği dinlerler, San Pacifico kilisesinin orgcusu Türk/ İtalyan/ Levanten genç Renato, kilisede ayin esnasında "Je t'aime, moi non plus"den pasajlar çalar, Don Felice yarı kızarak, yarı anlayışla onu gözleriyle azarlar.
Ayşe, çok yeni olarak Fener Rum Patrikhanesi'ne devredilen Eski Rum Yetimhanesi (mimarı Fransız Levanten Alexander Vallauri) restorasyonu (New York architect, Nicholas Koutsomitis) işini almıştır. Bu konuda yaz aylarında NewYork Times gazetesinde bir haber çıkmıştır.
Akşamüstü güneş batarken Kadıyoran Yokuşu, Yılmaztürk Sokağı rotasından Aşıklar Yolu'na, ordan eski Rum Yetimhanesi'ne giderler, dışardan etrafını dolaşırlar, ahşap bina harap vaziyettedir, Patrikhane mülkiyeti geri almış ancak renovasyon için gerekli tahmini bütçe 50 milyon US Dolar fonu henüz bulunamamıştır.
Daha sonraki gün erken saatte bisikletle ADA etrafinda 8 km'lik büyük-tur yapmayı planlarlar, yolda Lunapark meydanında başkalarının karıştığı bir bisiklet/ fayton kazası olur, bisiklet kaskı takmayan yaralı yurdum insanı bir gençkız ambulansla Büyükada Devlet Hastanesi'ne kaldırılır, ambulans geçerken yol üstünde çöp (plastik pet/ cam/ metal kutu) toplayan Prinkipolu Sisyphus görünür.
Bisikletleri Lunapark alanında ızdırap yokuşu girişinde elektrik direğine kilitleyip bırakırlar. Izdırap yokuşundan yavaş yavaş AyaYorgi Manastırı'na (mimarı Rum Kapetanakis, inşaat bitimi 1906) çıkarlar.
Çıkarken arkalarına hiç bakmazlar, hiç konuşmazlar, herbiri kendi inaçlarına göre dua eder. Ayşe nedenini anlatır, "Gelecek beklentilerle şekillenir, iyi şeyler iste/ dile herşey iyi olsun," der. AL, onaylar "Çok doğru, aynı ekonomi gibi bu konuda 1995 yılında Robert E. Lukas adına verilmiş Nobel ekonomi ödülü bile var, " der.
Manastırın içinde mum dikerler. Papaz dua okur, onlar dua eder. San Pacifico Kilisesi'ndeki Pazar Don Felice ile Aya Yorgi Manastırı'ndaki papaz Yorgi Efendi ayni kişidir/ aynı aktördür. Manastırdan çıktıklarında uzakta Avrupa'dan gelip Afrika'ya giden göçmen kuşların Rum Yetimhanesi üstünden geçişlerini seyrederler.
Aşağı inerler, bisikletleri alırlar, Fethi Okyar Evi (mimarı Sedat Hakkı Eldem, inşaatı 1938) tarafına saparlar, ViranBağ'ı geçerler, eski çöplük, yeni Park alanında mola verirler, Prinkipo'nun güneyinde, Aya Yorgi tepesinin deniz kıyısında güney yönünde masmavi Marmara denizini seyrederler, NewYork’ta önemli bir HedgeFund yöneticisi Aldo'nun kafasında o anda bir şimşek çakar, “Burası boş, yani devlet arazisi, yani Hazine'nin”. Karısına sorar "Burası ne kadarlık bir alan?", Ayşe cevap verir "Herhalde 100 dönüm" (Aslında 10 dönüm). AL cevap verir "Buraya guzel bir nükleer santral kurulur", gözlerinde para kazanma pırıltıları oluşur.
Ayşe, "Saçmalama," der, "Sana en az 400 dönüm lâzım, hem burda sana izin verirler mi, İstanbul'un dibi". AL, cevaplar, "Harika olur, burası sert kaya zemin, biraz dolgu yaparız, ağır yükü 100 dönüm sert ada toprağına yerleştiririz, kalan hafif inşaatı dolgu üstüne koyarız, 1000 MWe elektrik üretiriz, karşı kıyı en fazla 3km, HVDC ile kolayca (300 USDolar/metre) geçeriz, Kartal kıyısına bir iletim trafosu kurarız, bütün İstanbul'u 15 milyon insanı burdan elektrikle besleriz, arz güvenliği, harika, daha dün kardeşin anlattı, yeni olarak elektrik fiyatlarına zam geldi, Rus dogalgazı çok pahalı. Çevre kirliligi de yok".
Devam eder... "Türk enerji/ teşvik mevzuatını iyi öğrenmek lâzım, Enerji Bakanı ve Enerji Piyasaları Denetleme Kurulu başkanyla konusmak lâzım, bize yardımcı olacak işbilir tecrübeli bir yerli ortak bulmak şart. Baban sağlık/hastane sektöründe çok iyi, kardeşin Ali'yle birlikte büyük sağlık sektörü/hastane yatırımları yaptı. Kardeşin Ali ayrıca bilişim sektörune girdi, şimdi baba-oğul enerji sektöründe yatırım yapabilirler, finansmanı bizim İngiliz ortaklara anlatayım, aileden baba tarafından uzak amcam Lord Humprey (İngiliz finans grubu başkanı) ve enerji yatırımlarından sorumlu Sir Barnard 'tamam,' derse bu iş olur. [İgiliz isimlerini, Yes Minister dizisinden aldım, bugünlerde çok seyrediyorum.]
Riski bizimle paylaşacak bize yardım edecek iyi bir yerli ortak bulmak mutlaka lâzım, babanın bir arkadaşı benzer bir termik santral işine girmiş, çevreciler itiraz etmiş, onunla konuşalım, tecrübesi var, bu tip yatırım nasıl yapılır, hazineden arazi tahsisi nasıl alınır, gerektiğinde kamulaştırma nasıl yapılır, herhalde iyi bilir."
Adalar Vakfı başkanı ve Elektrik Fakültesi Termodinamik dersi hocası olan Profesör, aynı zamanda Anadolu Kulubü üyesidir. Makalelerinde, konuşmalarında "Bize elektrik lâzımdır," der, yeterli parası olmadığı için bir türlü onarılamayan aileden kalma Maden tarafında eski bir köşkte oturur, internette enerji konulu yazılar yazar, eski ögrencilerine bahçesinde partiler verir, köpeğiyle sabah akşam deniz kıyısında gezer, yolda Sisyphus'la selamlaşır.
Zaman içinde EPDK basvurusu yapılır, EPDK Başkanı ve Enerji Bakanı'ndan randevu alınır görüşülür, yeni yatırımı Çevre Örgütleri de öğrenirler, MMO Enerji Komisyonu başkanı "İnsaf, enerji ihtıyacımız var, tamam da bu kadarı da çok fazla," der, GreenPeace durumu şiddetle protesto eder, EMO sözcüsü "Ne oluyoruz arkadaşlar, İstanbul'un ortasında bu iş olur mu? Ne alâka?" der, itiraz eder.
ETKB ve EPDK üst yetkilileri, Ada'ya gelirler santral yatırım yerini görürler, Bakan gelir "Vatana millete hayırlı olsun," şeklinde demeç verir. Yabancı yatırım yetkilisi İngiliz yatırımcı, ağır/ağdalı/ eğitimli İngiliz aksanıyla konuşur, bir anlamda "Para bende, istediğim yatırımı yaparım işte size iş-aş, daha ne?" der.
Hamidiye Camii (inşaatı 1895, mimarı 'herhalde' [???] Raimondo T. D'Aronco?) imamı (papaz rolünü oynayan aynı aktör) Mesut Bahtiyar Hocaefendi, genellikle cami bahçesinde koşusan, top oynayan çocuklara kızmaz, kendisi de cami bahçesinde çocuklarla top/ futbol oynar. Hatta cami bahçesine bir de basket potası kurdurmuştur. Kendisine bu konuda kızan olursa "Ulu Allah çocuk seslerinden rahatsız olmaz!" der. Cuma namazı öncesi verdiği vaazda çevre duyarlılığından bahseder, müslüman erkek rollerin çoğu cuma namazına giderler. Yerli halktan bir yazar/lokantacı, camide (ne alâka?) başlayan yerel çevreci örgütlenmesi yapar. Yazar/Lokantacı, Ayşe'nin gençlik aşkıdır. /Episode-1.
"...tüm Anadolu'yu gezip kötü enerji politikalarına karşı- yenilenebilir ve yerli enerji kaynaklarını desteklemek adına bir nevi Kuvai-Milli başlatmak çabasındaki Çevreci Dernek üyeleri teknelerin fuel oil yakmasını da protesto etmek için yüzerek (!?) Ada'ya gelirler ve karşıt gösteri düzenlerler".
Büyükada Belediye başkanı olayı şiddetle kınar, "Santralin ismi kesinlikle Büyükada NPP olacaktır, Prinkipo NPP olamaz, Proje baştan yanlış," diyerek açıklama yapar.
Adalar Vakfı başkanı, Adalar Çevre Dayanışma Derneği ayrı ayrı "Büyükada 'turizm' merkezidir, nükleer santral gelirse turist gelmez, olsa olsa yenilenebilir enerji güneş/ rüzgâr yapılabilir," şeklinde açıklama yapar.
Filmin sonu: Ada'nın güney sahili çok derindir, dolgu yapmaya imkân yoktur, park alanı yetmez çok küçüktür. Burada nükleer/ termik santral kurulamaz, en çok 10-MWe kapasiteli bir güneş santrali kurulabilir.
Rüzgâr enerjisi santrali de yapılamaz, çünkü Prinkipo Adası, Avrupa'dan Afrika'ya giden göçmen kuşların binlerce belki de milyonlarca yıldır devam eden doğal rotası üstündedir. Rüzgâr türbinleri tepelere konursa binlerce kuş pervanelere çarpar, hem kuşlar telef olur, hem rüzgâr türbinleri bozulur çalışamaz. Aya Nikola plajı önündeki boş şantiye sahasına güneş panelleri konulabilir, burada kurulacak güneş santrali Ada halkının iç elektrik ihtiyacını karşılayabilir.
Ferzan Özpetek ustamızdan henüz bir ses çıkmadı!
Acaba İtalyan ALDO karakterini "Musevi Aaron" yapsam, Sefarad Musevi kökenli ailesi 1900 yıllarında Prinkipo'dan NewYork'a gitmiş olsa. Akrabalar hâlâ Prinkipo'da otursa.
Cumartesi günü Prinkipo'nun 1904 yılında inşaa edilmiş "Hesed Le'Avraam Sinagogu"na gitseler (mimarı Gabriel Tedeschi, müteahhiti Behor Parali) karşılarına aynı aktör Haham olarak çıksa onlar için dua etse. Büyükada Musevi kültürü detaylarına ağırlık versem, acaba Woody Allen senaryoyla ilgilenir mi?
Midnight in Paris benzeri bir filmi Prinkipo için yapar mı? Mesela A Tale of Prinkipo.
Belki İsrail- Türkiye arasında gereksiz oluşan gerginlik ortamının kalkmasına ortam sağlar. Senaryoyu İngilizceye de çevirdim, öbür blog sayfama koydum. "Zoru hemen yaparız, imkânsız biraz zaman alır," lâfını hatırladım.
Kurgu nasıl devam edecek bilemiyorum. Arkasını yazacağım... Ama nasıl olacak? İmdaaaaaaaat!..
Prinkipolu Sisyphus
_______________________________________________________17
From: VİKTOR ALBUKREK
Subject: Büyükada'da At Atıklarından Biyogaz Üretilmesi Olurluluk Etüdü...
Date: October 8, 2011 05:00:00 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Büyükada'da At Atıklarından
Biyogaz Üretilmesi Olurluluk Etüdü...