13 Ocak 2010 Çarşamba

ADALAR POSTASI-2371: heybeliada çam limanı mevkiinde yaratılan 'çöp dağları' isimli sergiyi açmak için teşriflerinizi rica ederiz...

http://www.karamitsos.com/preview.php?img=02590.jpg&item_id=5&auc=346


* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

1 Temmuz 1898 Cuma günlü Bank-ı Osmani Direktörü Edgar Vincent'in riyasetinde bir şirketin Büyükada'da inşa ettikleri oteli apartmana çevirdiklerine dair...


* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Heybeliada, 7/12/2009 11:48

* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

13 Ocak 2009 Çarşamba
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Yağmurlu
5/9ºC
% 79-97 nem
Kıble, G 14km/sa

Gündoğuşu 07:27... Günbatışı 16:58

* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarinca


* * *

Cicely Mary Barker, The Kingcup Fairy.


* * *

1- Melek Merdinyan: "Heybeliada Çam Limanı Mevkiinde yaratılan çöp dağları isimli sergiyi açmak için uygun bir zamanınızda sizleri Heybeliada'ya davet etmekteyiz. Davette maske ve eldiven mecburiyeti vardır..."

2- Dinçer Kaya: "Yıllar önce Büyükada'da iskeleden çıkınca meydana varmadan sağda Ankara Pastahanesi vardı. Matmazellerin Pastahanesi adıyla anılıyordu. Bu pastahane ve işleticileri matmazeller üzerine bilgi sahibi olanlar yardımcı olursa memnun olurum..."

3- Belgin Yüksel: "Ve bu motor sabah 10 dakika geç geldi. İskelede beklerken görevli kapıları açtı biz de tamam motorumuz geldi de binip gideceğiz diye düşünürken tam o sırada görevli demez mi "Kabataş yolcuları binebilir." Hepimiz hepbir ağızdan biz Bostancı yolcusuyuz zaten Bostancı salonunda duruyoruz. Kabataş’a binmek istesek Kabataş Salonunda bekleriz," dedik. Gerisin geriye döndük ve turnikelerin başında bekleyen görevliye sorduk "05:45 motoru niye hâlâ gelmedi," diye. Motorcu uykuya kalmış kendisi motorcuyu arayıp da uyandırmış. Tüm bunlar ne kadar acı değil mi, biz halen çağ atlamaya çalışırken çağın gerisinde kalmaya mahkum ediliyoruz. [...] Artık biz bu durumdan sıkıldık. Lütfen yeter artık bu duruma bir son verilsin. BİZ VAPURLARIMIZI GERİ İSTİYORUZ!.."

4- 'Fıstık' Ahmet Tanrıverdi: "Seçen yurtdaşları MAL gibi görerek, çağdaşlığa ve insan haklarına yakışmayan, hukukla bağdaşmayan bu ilkel uygulamanız yakanıza utanç rozeti olarak takıldı. Sizden bu utancın devamı ve tamamlayıcısı olarak, Kabataş-Adalar vapur hattını da kaldırmanızı, Adalar yolcusuna Kabataş'tan Bostancı aktarmalı seyahat etme eziyetini tattırmanızı bekliyoruz. Zaten Adalar'a yakışan da bu olmalıydı! Bizans döneminde sürgün yeri olan ilçemizin aslına rücu etmesinde emirlerinizi bekliyoruz. Ricamızın kabulünü ve gereğinin yapılmasını arz ettim. [...] VAPUR İSTEMİYORUZ!.."

5- Tudora Arnaut: "Büyükada’dan ayrılardım, bir yaş büüdü gözümde / 'sana sevdalıyım' sözü koptu kendiliinden…."

ADALAR POSTASI'nın 2371. sayısında...

)O(


.........................................................1

From: MELEK MERDİNYAN
Subject: Heybeliada Çöplük Açılışı
Date: January 12, 2010 7:35:57 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com


CHP Adalar Belediye Başkanı Sn. M.Farsakoğlu, Belediye Başkan Yardımcısı Sn. Ercan Akpolat, Heybeliada'dan seçilmiş Meclis üyeleri Sn. Oktay Altın, Sn. Dursun Özdemir, İlçe Yönetiminden Sn. Selçuk Yavuz, Çam Limanı Plaj İşletmecisi CHP Gençlik Kolu Başkanı Sn. Rıza Çülban, Heybeliada Çam Limanı Mevkiinde yaratılan çöp dağları isimli sergiyi açmak için uygun bir zamanınızda sizleri Heybeliada'ya davet etmekteyiz.

NOT: Davette maske ve eldiven mecburiyeti vardır.



.........................................................2

From: DİNÇER KAYA
Subject: BÜYÜKADA ÜZERİNE BİLGİ
Date: January 12, 2010 7:45:23 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Yıllar önce Büyükada'da iskeleden çıkınca meydana varmadan sağda Ankara Pastahanesi vardı. Bu pastahane Matmazellerin Pastahanesi adıyla anılıyordu. Bu pastahane ve işleticileri matmazeller üzerine bilgi sahibi olanlar yardımcı olursa memnun olurum.

Dinçer Kaya

...

Subject: Re: BÜYÜKADA ÜZERİNE BİLGİ
From: adalar.postasi@gmail.com
Date: January 12, 2010 11:56:24 PM GMT+02:00
To: DİNÇER KAYA


Sayın Dinçer Kaya,
Hafızam beni yanıltmıyorsa şayet Büyükadalı fırıncı Niko Mundi'yle vaktiyle bir sohbetimizde gençliğinde bu pastahanede (bugünkü Prenses Oteli'nin köşesinde zemin katta sanırım hayli büyük bir salonmuş belki bir de asma kat) çalıştığından ve sahibesi matmazellerden ve pastahanenin mamulatının lezizliğinden bahsetmişti...
Niko Bey, kışları Yunanistan'da ancak bildiğim kadarıyla Büyükada Pastahanesi'nden Hüseyin Karayaprak'la (0216 382 43 03) her akşam telefonla görüşmekteler. Hüseyin Bey'den bu konuda yardım isteyebilirsiniz.
Ayrıca mektubunuzu ADALAR POSTASI'nda da yayımlayacağız.
Ada sahillerinden selam ederim,
ADALAR POSTASI adına
Emine Çiğdem Tugay
)O(



.........................................................3

From: BELGİN YÜKSEL
Subject: 05.45 motoru hk. (eskiden 05.55 vapuruydu)
Date: January 13, 2010 10:07:13 AM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Merhabalar,
Mağduriyet, mağduriyet yine mağduriyet...
Kusura bakmayın her seferinde yazıp da umarım sizleri rahatsız etmiyoruzdur.

[Dün sabah] 05:45 seferini yapan motor 10 dakika geç geldi. Motor diyorum çünkü eskiden 05:55 vapuruyken sırf seferleri motor seferleri olarak düzenlemek adına tarifeyi bile değiştirip yıllardır 05:55 vapuru olarak yapılan sefer birdenbire bu sene 05:45 olarak ve motor olarak yapılmaya başlandı. Çünkü motorlar vapurlardan daha geç gittiği için çareyi tarifeyi değiştirip seferi 10 dakika öne alarak açığı bu şekilde kapatmak istediler.

Ve bu motor sabah 10 dakika geç geldi. İskelede beklerken görevli kapıları açtı biz de tamam motorumuz geldi de binip gideceğiz diye düşünürken tam o sırada görevli demez mi "Kabataş yolcuları binebilir." Hepimiz hepbir ağızdan biz Bostancı yolcusuyuz zaten Bostancı salonunda duruyoruz. Kabataş’a binmek istesek Kabataş Salonunda bekleriz," dedik. Gerisin geriye döndük ve turnikelerin başında bekleyen görevliye sorduk "05:45 motoru niye hâlâ gelmedi," diye. Motorcu uykuya kalmış kendisi motorcuyu arayıp da uyandırmış.

Tüm bunlar ne kadar acı değil mi, biz halen çağ atlamaya çalışırken çağın gerisinde kalmaya mahkum ediliyoruz.

İskeledeki çımacı sıfatıyla bulunan görevli daha sefer saatlerini bilmiyor, Bostancı/Kabataş diye ayrılmış salonlardan haberi yok, motorcunun keyfine kalmışsın, gerçi bunu sadece motorcular yapmıyor, biz kaç kere İDO görevlilerini kapılarını çalarak uyandırdık. Tabiiki insanlık hali bunlar olabilir. Umarım tekrarı olmaz.

Biz de rahat koşullarda gitmek istiyoruz. Koltukta oturmak istiyoruz, başımızı koltuğa dayayıp arkamıza yaslanarak gitmek istiyoruz. Arkadaşımızla konuşmak istediğimizde bağırarak ve söylediklerimizi defalarca tekrarlayarak konuşmak istemiyoruz, insanlarla akraba olacak şekilde oturmak istemiyoruz, motorların yaydığı gürültüden dolayı rahat rahat telefonla konuşmak istiyoruz. Telefonu kapatıp 45 dakika sonra konuşmaya mecbur edilmek istemiyoruz. Affınıza sığınarak; hastaların, yaşlıların motora binmeme hesabı yapıp vapuru tercih etmelerindeki "yolda motorun tuvaleti yoktur ya da motorun tuvaleti küçüktür, ben 45 dakika nasıl kendimi tutabileceğim," diye hesap yapmalarını istemiyoruz.

Artık biz bu durumdan sıkıldık. Lütfen yeter artık bu duruma bir son verilsin.

Biz vapurlarımızı geri istiyoruz!

Saygılarımla,

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş.
BİREYSEL HAYAT SİGORTALARI MÜDÜRLÜĞÜ

BELGİN YÜKSEL
SERVİS YETKİLİSİ
TEL: 0212 317 71 55



.........................................................4

From: 'FISTIK' AHMET TANRIVERDİ
Subject: RE: ADALAR POSTASI-2370: birileri vatandaş duyarlılığı konusunda bir deney yapıyor olmalı... adaları da pilot bölge seçtiler zaar...
Date: January 13, 2010 10:34:13 AM GMT+02:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com


VAPUR İSTEMİYORUZ!

İBB'nin süreli yayın organı, İstanbul Bülteni'nin Kasım ayı sayısında başkan Kadir Topbaş'ın "Sevgili İstanbullular" başlığıyla kaleme aldığı giriş yazısını okurken bir cümlesi dikkatimi çekti; "Tamamen Türk mühendis ve işçilerinin ürünü olan yeni vapurlar la Türk denizciliğine örnek bir adım attığımıza inanıyorum."

Biz inanmıyoruz sayın başkan! Anket yaptırarak [sözde] onayımızı aldığınız ve imal ettirdiğiniz vapurları Adalar yolcusu olarak her nedense ne görüyor, ne de kullanabiliyoruz. Bırakınız yeni vapurları, eskilerine de hasret kaldık Kadir bey, hasret...

Bostancı-Adalar hattındaki İDO'nun vapurlarını seferden kaldırıp, yerel seçimde mensubu olduğunuz partinin adayını seçmeyen Adalılar'a ceza olarak reva gördüğünüz "motorlarla seyahat edeceksiniz," uygulamasının kılıfını açıklar mısınız? Ada'daki iskele memurlarına sorduğumuzda "bilmiyoruz," diyen sorun dolu cevaplarını duyuyorız. Motorculara sorduğumuzda ise, "vapurun yerine ikame edilen motor seferleri bize para kazandırmıyordu, rest çektik, hattı tamamen aldık," doyurucu cevabını duyuyoruz.

Seçen yurtdaşları MAL gibi görerek, çağdaşlığa ve insan haklarına yakışmayan, hukukla bağdaşmayan bu ilkel uygulamanız yakanıza utanç rozeti olarak takıldı. Sizden bu utancın devamı ve tamamlayıcısı olarak, Kabataş-Adalar vapur hattını da kaldırmanızı, Adalar yolcusuna Kabataş'tan Bostancı aktarmalı seyahat etme eziyetini tattırmanızı bekliyoruz. Zaten Adalar'a yakışan da bu olmalıydı! Bizans döneminde sürgün yeri olan ilçemizin aslına rücu etmesinde emirlerinizi bekliyoruz. Ricamızın kabulünü ve gereğinin yapılmasını arz ettim.

Ahmet Tanrıverdi



.........................................................5

Açık Gazete, 16.8.2006
UKRAYNA'dan...
Tudora Arnaut


http://www.acikgazete.com/yazarlar/tudora-arnaut/2006/08/16/ukrayna-dan-buyukada-da-tarih-yazildi.htm?aid=1348


Büyükada’da tarih yazıldı

Uzun bir ayrılıktan sonra yeniden gazetemize, okurlara kavuşmak ne kadar da güzelmiş! İnsan, devamlı okurları, meslektaşları, köşe yazarları ile birarada olmanın özlemini bile yaşamış oluyor. “Açık Gazete”nin payı büyüktür, o bizi bir araya getirip bir dostluk ailesi oluşturdu.. Ne mutlu bizlere, ne mutlu gazete yöneticilerine!

Evet , son yazımda da yazdığım gibi hem iş amacıyla hem de uzun ve yorucu bir eğitim yılından sonra soluğu Türkiye’de almak için yola çıktım.uçağa biner binmez kalbimin attığını hissetmeğe başladım. Hostes tatlı bir Türkçe ile bize Türkiye’ye yaklaştığımızı söylerken Türkiye’yi uçaktan seyretmeğe başladım; “ne kadar da özlemişim seni Türkiye’m”- koptu içimdeki çığlık!

Türkiye’ye gidiş amacım İstanbul’un su yüzerinde gözüken güzel lotos çiçekleri gibi adalarda 3.Uluslararası Adalar Festivali’nin (08-29 Temmuz 2006) yapılması olmuştu. Daha önceden planlanan bu festivalde yer almak ve üzellikle edebiyat kısmında bildirilerle katılmak üzere benimle birlikte Ukrayna Yazarlar Birliği Başkanı, BÜT Milletvekili Sayın Volodimir Yavorivski de geldi. Ukrayna’dan ikimiz katılırken Beyaz Rusya’dan da muhalifette olan Belorusya Yazarlar Birliği Başkanı Aleks Paşkeviç’in de katılması planlanıyordu, hatta bileti bile alınmıştı, fakat son gün almış olduğumuz haber yazarın bizimle birlikte olamıyacağını gösterdi.(1)

Bizi Atatürk Havalanında Ukraynalılar’ın da eserlerinden yakından tanıdığı, Ukrayna dostları olan şair Metin Turan ve yazar Alper Akçam karşıladılar. Bizden bir gün önce gelen Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı, ünlü yazar Anar ise bizi otelde bekliyordu. Uçaktan indikten sonra taksiye binip otele doğru hareket ettik. İstanbul adeta doğanın yaz prensesi gibi süslenmişti çiçeklerle!

İstanbul’un Taksim meydanı yakınlarında bulunan Green Otele (Yeşil Otel) yerleştikten sonra yelimizi yüzümüzü yıkayıp hemen Büyükada’ya hep beraber hızlı vapurla hareket ettik.. İstanbul yavaş yavaş yaza merhaba demişti. Sıcaklık artıyor ve güneşli hava kalplerimizin taa derinliklerine kadar girebiliyordu. Buna sebep ise tabii ki, insanların güzel yüzleri, dostlarımızın yanımızda olmaları, festival komitesinin bizi güler yüzle ve candan karşılamaları olmuştu.

Festival Sedefadası, Kınalıada, Burgazadası, Heybeliada ve Büyükada’da paralel olarak aynı anda gerçekleşiyordu. Bizim edebiyat etkinliğimiz ise Büyükada’da yapıldığı için vapur bizi Büyükada’ya yaklaştırırken adadan bize el sallayan kişileri gördük. Burada bizleri Türkiye Edebiyatçılar Derneği Başkanı Gökhan Çengizhan, Yaşar Bodur Genel Sekreter , Büyükada Halkla İlişkiler’den Sorumlu Mürüd Hatice Karakaş diğer edebiyatçı arkadaşlarımız karşıladılar.

Büyükada tıpkı bir gelin gibi süslüydü! Dalar Kaymakamı sayın Mevlüt Kurban’ın ve Adalar Belediye Başkanı sayın Coşkun Özden’in bu denli harikulâde hazırlıkları ilk adaya attığımız adımdan kendini belli etti!

Taşıma aracı olarak Büyükadanın önemli üzelliklerinden biri fayton taşımacılığı. İnsanlar eylence alanlarına ulaşmak veya yerliler kendi evlerine gitmek için faytonlara binip gidiyorladı.Kısa bir yokuş çıktıktan sonra biz de faytona binme sırasına girdik ve o eski Osmanlı havasını andıran faytonlardan birisine binip edebiyat panelinin yapılacak olan yeri Turing Kültür Evi’ne yola çıktık. Panelin konuşu“Kültürlerarası Uyumda Edebiyatın Rolü ve İşlevi” idi.

Paneli dinlemek için gelen edebiyatçılar bizleri çoktan bekliyorlardı. Fakat benim için sevindirici bir durum vardı-sırf bizleri dinlemeye gelen, benimle birlikte Açık Gazete’de yazan köşe yazarı dostumuz Mete Karakaş’ın bu panele katılmasıdır. İnsan böyle durumlarda kendini daha da mutlu ve sevinçli hisseder! Kendisine katılmasından dolayı ve bu festival hakkında bilgi vermesinden, benim için yazmış olduğu güzel ve insancıl duygularından dolayı kendisine çok çok teşekkir ederim! Sağolun, varolun değerli meslektaşım, sevgili dostum!

Güzel bir çay molasından sonra asıl konumuza geçtik. Paneli yöneten yazar Metin Turan ilk açılış sözünü Edebiyatçılar Derneği Başkanı Gökan Çengizhan’a verdi. Gökan Çengizhan edebiyatın işlevini ve gücünü belirtirken, savaşlarla içiçe yaşadığımız bir dünyada bunu önlemek için edebiyatın asıl amacını ve rolünü açıkladı.

Konuk yazarlardan Anar konuşmasında ise ülkeler arasındakı edebiyatın fonksyonunu belirtirken, Sovyetler döneminde kendi içerisinde Sovyet çemberinde olan halkların azçok birbirinden haberdar olduklarını ve yazarların zaman zaman biraraya geldiklerini söylerken, artık zamanların değiştiğini ve bu dostluğu daha geniş tutup yıllarca bizlerden uzak tutmaya çalıştıkları kardeş Türk edebiyatını da yakından tanımaya başlamak için zamanın gelip geçtiğini bildirdi. O şöyle devam etti : “Allaha şükür bu dönemler geride kaldı ve biz şimdi Türk edebiyatını yakından ve derinden inceleyebiliriz, istediğimiz esere de ulaşabiliriz.”

Anar’dan sonra sözü alan Volodimir Yavorivski Ukrayna’da Türk edebiyatının tanınması için Ukrayna Yazarlar Birliği kollarını sıvadığını ve ilk adım olarak da “Sınırsız Söz” adlı Ukrayna Yazarlar Birliği ve Türkiye Edebiyatçılar Derneği arasında yapılan protokolün olduğunu belirtti. “Biz asırlarca kapı komuşuyuz, birbirimize gidip gelmemiz gerek, fakat biz yine de siyasetçilerin üzünden bunu her zaman gönül rahatlığı ile yapamıyoruz. Bence bunu yapacak olan tek bir kültür dalı vardır- o da edebiyattır. Eserlerimizin karşılıklı tercüme edilmesi ve okurlara sunulması, bizlere yeni ufuklar açacaktır. Bizim Skovoroda’mız, Taras Şevçenko’muz var, sizim Yunus Emre, Mevlana’nız. Halk bunları bilmeli.”

Daha sonra söz Alper Akçam’a verildi. Yazar, halkların arasındakı köprünün söz olduğunu belirtirken İngilizler’in kurdukları PEN kuruluşu gibi bizlerin de kendimize özgü kuruluşumuzun olması gerektiğinin altını çizdi.

Panelin kapanış kısmında ben Ukrayna dilinden Türkiye Türkçesine ve Gagauzçaya tercüme etmiş olduğum Ukrayna’nın ünlü şairi Taraş Şevçenko’nun şiirlerini okudum. Şöyle diyordu gagauz dilinde şair:

Düşünce

Ne yapayım kara kaşları
Kara gözleri
Genç yaşları
Genç kız sözleri?
Genç yaşlarım
Gücenik kaybeler
Gözlerim yaş dolu
Lüzgärdän çatlêr.
Cancazım gücenik
Şavku sünmüş
Kapanda bir kuş gibi
İçindä gömülmüş.
Ne yapayım gözelii
Açan kısmetim ölmüş?
Üüsüz yaşamaa
Dünnääda pek zor
Senselelerin –kär yabancı
Git ta bir laf sor...;
Kime annadıım
Neçin yaşlı gözlerim
Kime annadıım
Ne ister can yerim.
Neçin o guguş gibi
Gece gündüz öter.
Of, suuk bakışlar
Yalnızlıktan beter.
El insanı hatır sormaz-
Hem neçin sorsun?
Ko aalasın zavalıcık
Gençliini harcasın...
Aala canım, yaşlar aksın
Gözlerimdän
Taa uyku akınca
Sözlerimdän
Aala, da ko can acısından
Lüzgärlär essin
Mavi deniz aşırı
Karagöz olanda
Kahırcıım sensin!

Taras Şevçenko
Ukrayna şairi
(1838, S-Peterburg)

Panelden sonra dinleycileri müzik ve şiir dinletisi bekliyordu. Ferruh Tunç, Halim Şafak bizlere Ahmet Erhan’ın şiirlerini antatırken ,güzelliği ve sesi ile bizleri büyüleyen sanatçı Başak İnanç da şairin şiirlerini bestede okudu.

Festivalin ikinci günü KKTC’den katılan KIBATEK Başkanı, yazar İsmail Bozkurt ile birlikte bizim kalplerimizi güzelliği, eşilliği ve insanları ile fetheden Büyükada’ya yeniden gittik. Adanın en yüksek tepesinde “Ay Görgi” adında kilseye çıkacaktık. Bir yere kadar faytonlarla çıktıktan sonra faytonların yerini araba aldı.

“Ay Görgi” kilsesine girdikten sonra kilseye bir miktar para baaşında bulunduktan sonra biz Volodimir Yavorivski ile birkaç tane mum aldık ve dua edip mumları yaktık. Bir ara V.Yavorivski yanıma gelip “Tudora hanım bir tane mumu bizim “Sınırsız Söz” protokol anlaşmamız için yakıyorum. Edebiyatın inanç gücüne inanıyorum!”diye fısıldadı. Evet, ilk temel taş atılmıştı, şimdi çalışma zamanı gelmişti.

Büyükadada tarih yazıldı.

2006 yılın başında Ukrayna Yazarlar Birliği Volodimir Yavorivski Belorusya Yazarlar Birliği Başkanı Aleks Paşkeviç’le, Mart ayında KKTC KIBATEK (Kıbrıs Balkanlar ve Avrasya Edebiyatçılar Kurumu) Başkanı İsmail Bozkurt’la, Nisan ayı içerisinde ise Türkiye Edebiyatçılar Derneği Temsilcisi, Genel Sekreter Metin Turan’la “Sınırsız Söz” adlı protokol imzalarken sırada daha bir ülke vardı; bu Birliğe gururla katılmak isteyen ünlü yazar Anar’ın Başkanlığında Azerbaycan Yazarlar Birliği vardı.

Büyükada’da bu anlaşmanın imzası atılacaktı; ve bugün gelip çatmıştı. Adanın en yüksek tepesine çıkıp, “Ay Görgi” kilsesini de ziyaret ettikten sonra, Ukrayna ve Azerbaycan Yazarlar Birliği arasında “Sınırsız Söz” anlaşması imzalandı.

Bu protokoller esasında bu yıl Ekim ayın sonunda Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Ukrayna Yazarlar Birliği Belorusya, KKTC, Türkiye, Azerbaycan, Polonya, Karadağ, Pribaltik Cumhuriyetleri, Romanya, Moldova, Bulgaristan, Macaristan, Makedonya gibi ülkeleri biraraya getirecek ve “Sınırsız Söz” adlı edebiyat Birliğini kuracak. Bu ülkelerin Yazarlar Birlikleri ile ikili anlaşmalar daha inceden yapılmıştı.

Bu Birliğin amaşlarını şöyle sıralayabiliriz:1. Bu Birlikte varolan milletlerin edebiyatlarının karşılıklı tanıtımı; 2. çevirilerin yapılması; 3.genç yetenekleri destekleme ve ödüllendirilmesi; 4. en iyi eserin yaşayan yazarına ödül verilmesi; 5.kura çekimi ile her ülkede her yıl edebiyat şölenin yapılması vs. Bu maddeler yapılacak olan toplantıda tabii ki çoğalacaktır.

Bu ve diğer konular Büyükadanın en yüksek tepesinde konuşulurken diğer yandan da adaya özgü karışık izgara ve mezeler soframıza gelmişti. Bu, güzel sorfayı bizim için Büyükada’nın Halkla İlişkiler Müdürü sevgili Hatice Karakaş organize etti ve unutulmaz bir akşam yaşattı. Onun, ada hakkında verdiği bilgiler ise bizleri bu yeşil ve gizemli adaya daha da aşık olmamıza neden oldu.

Ukrayna-Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanları protokol imzalarını atmışlar, adadan ayrılık zamanı gelmişti. Ada’da gün batıyordu. Ağaçların yeşilliği dağlara tıpkı gizemli örtü gibi serilmişti sanki… Denizdeki suların rekgârenk ışıltısı ayrılık semfonisini söylüyordu bizlere. Dıdaklarımda birkaç mısra dökülüverdi aniden:

Büyükada’ya aşk.

Bir büyük ürek saklardın içinde sen,
Sanki asırları kaplamıştın saklıdan
Dev gibi üüseklärä geriliydi güüsün
Pelivannarnan güreşe hazırdın aslıdan
Meydana çaarardı kahraman sözün!..

Bir ana gibi sıcaktın uşaklarına
Türk, Yunan, Ermeni, Musevi
Senin kucaanda büyümüştü kuytuda…
Bir asker gibi koruyardın kendini
Cellatlar korkardılar senden uykularında da...

Sen kaplamıştın güneş tellerinin şavkunu,
Faytonnarnan gezdirerdin sevdalı cannarı
Martılar’sa arardılar benim yavklumu…
“Ay Görgi’”nin sevda türküsünü çalardı çannarı.
Te, mavi deniz yalpak bakardı yüzüme
Sessiz kalmıştı avşamın dinginniiindän
Büyükada’dan ayrılardım, bir yaş büüdü gözümde
“sana sevdalıyım” sözü koptu kendiliinden….

Kalın saalıcakla. Şen olun.

____________

(1).Belorusya Devlet Başkanı Ü.Lukaşenko hükümeti ele geçirmesinden sonra tüm aydınları da kendi menfaatine çalıştırmak ve o eski Sovyet sisteminden kalma “övgü politikasını” sürdürmesi sonucu Belorusya Yazarlar Birliği bu “isteğe” tepki gösterip muhalifet oluşturdular. Malesef , devlet etkilileri onları rahat bırakmadı ve her tür baskıya maruz bıraktı. Son yaptıkları ise ellerinden asırlarca kurulan halk hazinesi olan Milli Yazarlar Birliği Kütüphanesini almak oldu. İşte bu nedenle de Aleks Paşkeviç böyle bir anlamlı mücadeleyi bırakıp da gelemedi.