* * *
ADALAR'da TARİHTE O GÜN:
16 Şubat 1903 Perşembe günlü Heybeliada'daki manastırların arazisi ihtilafına dair...
* * *
ADALAR'da BİR GÜN:
Fotoğraf: Ugo Antonio Corintio, Büyükada, 2010...
* * *
ADALAR'da HAVA DURUMU:
9 Ağustos 2010 Pazartesi
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Gök gürültülü sağanak yağışlı
24/32ºC
% 70-96 nem
Yıldız, K 15km/sa
Gündoğuşu 06:07... Günbatışı 20:10...
* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca
* * *
Cicely Mary Barker, The Yarrow Fairy.
* * *
1- ADALAR POSTASI'nın Adalar'da motorlu araçlara dair bildirgesi...
2- Belgin Yüksel: "Benim burada yazdığım sadece bir teşekkür yazısıydı. Bu yazdıklarım üzerinden yorum yapılmasına mahal verecek bir durum olmasını istemezdim ki bu durum beni çok üzdü. Ben bu yazıyı yazarken..."
3- Emine Çiğdem Tugay: "Çok rica ederim konuyu kişisel almayın, kişiselleşmesin diye de ne size hitaben ne de imzamla yazdım. Üzülmenizi ise doğrusu tüm samimiyetimle hiç mi hiç istemem. Ammavelâkin..."
4- Emre Özkanlar: "Halka açık en yakın ücretsiz plajı kırk dakika yürüme mesafesinde olan Heybeliada'da serinlemek için limana gittik. Senin geleceğini nereden bilebilirdik. Meğer günde 3-4 kere gelirmişsin. Her gelişinde de kamyonlar kamyonlar getirirmişsin adaya. Affet bizi çıkartma gemisi. Bir daha olmaz..."
5- Korhan Berzeg: "ADALAR POSTASI'na, Adalar'ın deniz kirliliğiyle alâkalı bir sürü yanlış bilgiler gönderildi. Ekte bu yanlış bilgilerin atfedildiği araştırma sonuçlarını yolluyorum. "Bilgi kirliğini" temizler ümidiyle..."
6- Bülent Baviker: "Deniz suyu analiz sonuçlarını tıklayın. Kendiniz görün..."
7- Temmuz 2010'a dair Deniz Suyu Analiz Sonuçları'ndan, Adalar'da 13 ve 27/7/2010 tarihinde ölçümleme yapıldığı ve dahi yalnızca Naki Bey Plajı'nda 'kötü kalitede su' tespit olunmuş olduğu anlaşılmakta dolayısıyla acep bu ölçümler uyarınca mı yasak ilan edilmiş yoksa 6.8.2010 tarihli haberde aynı gün veya 5 Ağustos'tan bahis olunduğundandır ki "Adalar Kaymakamlığı, İl Sağlık Müdürlüğü'nün Pendik Halk Sağlığı laboratuvarlarında yaptırdığı mikrobiyolojik analiz sonuçları"nın Ağustos 2010'a ait olduğu akla gelmekte... Tam bir muamma! Oysa...
8- Celal Karaca: "Koli basili adalarımızın etrafını şimdi sarmadı… Zaten vardı. Bunun nedeni..."
9- Velhasili deniz kustu ya da küstü galiba!
10- Sevinç-Erdal İnönü Vakfı'nın desteğiyle Hidrobiyolog M. Levent Artüz tarafından hazırlanan '09.09.2007-11.10.2007 tarihleri arasında Marmara Denizi genelinde gözlemlenen karışık alg patlaması konusunda rapor"...
11- Marmara Denizi'nde, kaldırabileceği yükün üzerine çıkmış olan kirlilik olgusu, tür çeşitliliğinin hızla azalmasına ve dolayısıyla da mevcut türlerin fert adetlerinde patlamalar şeklinde ifade edilebilecek anormalliklere yol açıyor: Denizde görülen Salya'nın temel nedeni bu! Levent Artüz'ün raporundan özet...
12- Reyhan Oksay: "İstanbul’un denizlerini derin deniz deşarjları kirletiyor..."
13- Marmara Denizi'ni kaybediyoruz... Marmara Denizi'nin Değişen Oşinografik Şartları Projesi (MAREM)- 2008 Yaz Ayağı Çalışması”nın sonuçları açıklandı. Yapılan çalışmaların ön değerlendirmesine göre Marmara Denizi kaldıramayacağı kadar yoğun bir kirlilik baskısı ile karşı karşıya. Zaten gecikmiş olan önlemlerin ivedilikle, belki de bir afet bölgesi statüsü içinde, bir an evvel devreye sokulması gerekiyor..."
14- Ada Ressamı Ayşegül Bayraktar'ın Resim Sergisi, 9-15 Ağustos 2010 Anadolu Kulübü Sergi Salonu'nda...
15- Selçuk Aral: "Sanırım bu sene bütün başımıza gelenler, sadece daha evvelki Adalar Belediye başkanı (<<<- rakip partiden ve aynı zamanda bize komşu) Coşkun Özden’e gıcıklık yapmak isteyenler tarafından organize ediliyor. Çünkü bir beladan kurtulmadan bir diğeri hazırda bekliyor..."
16- Gülüm Dağlı: "Çocukluğunu Burgazada’da geçiren Bercuhi Berberyan’ın yazdığı ‘Burgazada Sevgilim...’ kitabı, üçüncü baskıyı yaptı. 1950’lerde çekilen fotoğrafların ve tatlı anıların yer aldığı kitapta, İstanbul’da başlayıp Adalar’a yayılan radikal değişimden bahsediliyor. Yazar Bercuhi Berberyan, hem tiyatrocu, hem ressam, hem de yazar. Beş yaşında Burgazada’ya adım attı, iskeleye çıkar çıkmaz buraya aşık oldu..."
17- Adalar Kültür Derneği Etkinlikleri'nde bu hafta...
18- Adaevi'nde bu hafta...
19- Maria Thun: "Yaşam için Bahçecilik... Biyodinamik Yol..."
20- Ali Şenalp: "Nihayetinde Postamızda böyle bir “referandum bildirisi” yayınlandığına göre, susup ‘tavır almak’ yerine, konuşmanın daha anlaşılabilir (ve anlamaya açık) bir tavır olduğuna inanıyorum..."
21- Adalar Belediyesi 'zorba' zabıtasını esefle kınıyoruz!...
)O(
_______________________________________________________1
ADALAR POSTASI'nın Adalar'da motorlu araçlara dair bildirgesi...
İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 16.06.1999 tarihli 550 sayılı kararı uyarınca "[...] Adalar'daki bütün yolların prensipte de yaya yolu olması öngörüldüğünden, motorlu araçların kullanılamayacağı, ancak Belediye ve Kaymakamlığın sağlık, itfaiye, temizlik, orman hizmeti, emniyet hizmetleri için kullanılmak üzere kısıtlı miktarda araç kullanılabileceği [...]" belirtilmiş olmasına ve "[...] kamuya ait araçların zorunlu olmadıkça trafiğe çıkmaması, trafiğe çıktıklarında yerleşim alanlarında 30 km/saat, yerleşim bölgeleri dışında ise 50 km/saat hızla seyir etmeleri, yasak olan cadde ve sokaklara zorunlu olmadıkça giriş yapılmaması, yolcu ve eşya taşınmaması [...]" kaidesine rağmen;
Motorlu araçların kullanılmasının yasak olduğu Adalar'da kamu araçlarının mesai saatleri içinde/dışında, lüzumlu/lüzumsuz türlü usulsüz özel servis için kullanılmasına nasıl göz yumulabilir? Bu minvalde her türlü başvuru ve uyarıya aldırmaksızın tüm bu usulsüzlüklerin görmezden gelinmesi suretiyle gereğinin gereği gibi yerine getirilmedigi şartlarda "Adalar'da motorlu araçların kullanılamayacağı" yasağının ne hükmü kalır? İlgili yasağa rağmen sokaklarında sürekli arabaların turladığı üstelik de eşi benzeri görülmemiş bir aymazlıkla kamu araçlarının özel servis amacıyla kullanıldığı Adalarımız'daki tüm bu usulsüzlüklere göz yuman 'hizmet' kisvesi' altında 'hezimet'e neden olanlara bilmem ne demeli?
İstanbul Adaları'nı benzeri sayfiye yerlerinden ayıran emsalsiz özelliği motorlu araç trafiğinin dolayısıyla gürültüsü ve kirliliğinin olmayışıydı! Ancak bilinmelidir ki "araba sevdası"ndan muzdarip olanların gidecekleri pek çok yer varken, motorlu taşıtsız bir yaşantıyı tercih eden bizlerin Türkiye'de gidebileceği başka herhangi bir yer yoktur! Haliyle İstanbul Adaları sakinlerinin de Yunanistan'daki Hydra Adası, Almanya'daki Baltrum Adasi, Hollanda'daki Schiermonnikoog Adası, Fransa'nın güneyinde Toulon yakınındaki Ile de Porquerolles, Kanada'daki Torino Adaları, ABD'deki Mackinag Adası, Brezilya'daki Paqetá Adası, Çin'deki Gulangyu Adası ve benzeri çağdaş dünyanın motorlu taşıtsız yaşamı tercih eden tüm adalarının http://www.carfree.com/carfree_places_old.html mukimleri gibi motorlu taşıta izin vermeye hiç mi hiç niyetleri yoktur!
"Adalar'da motorlu taşıtların kullanılamayacağı" yasağına rağmen kamu araçlarının eşi benzeri görülmemiş bir aymazlıkla mesai saatleri içinde/dışında, lüzumlu/lüzumsuz türlü özel servis için kullanılmasına değin varan tüm bu usulsüzluklere karşı ivedilikle gereğinin gereği gibi yapılmasını önemle bir kez daha anımsatırız.
)O(
_______________________________________________________2
From: BELGİN YÜKSEL
Subject: üzüntü
Date: August 9, 2010 9:27:20 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Merhabalar,
Benim burada yazdığım sadece bir teşekkür yazısıydı. Bu yazdıklarım üzerinden yorum yapılmasına mahal verecek bir durum olmasını istemezdim ki bu durum beni çok üzdü. Ben bu yazıyı yazarken, hiçbiryere bağlı olmayıp, hiçbir kurumla ilişkisi olmayıp tamamen saf duygularla sade bir vatandaş edasıyla yaşlı insanların sakat, hasta insanların Tepeköy'ün, Kadıyoran’ın vs .yollarını Pazar arabalarıyla, ağır poşetleriyle çıkamadıkları için ve faytonların da çıkmadığı bir yer olduğu için Belediye’nin bu hizmetine o kişiler adına teşekkür ettim. Ben de istemez miyim faytonlarla çıkılsın. Gerekli araçların dışında araba olmasın. Ben de istemiyorum gereksiz arabaların kaldırılmasından yanayım.
O zaman siz düşünün nasıl bir hizmet verilebilir siz bir öneri getirin tepeköye ve ulaşılması güç yerlere bu güç durumda olan vatandaşlar nasıl gitsin. Rica ediyorum kendinizi onların yerine bir koyun bakalım.Yaşlı insan Pazar arabasıyla,ağır poşetleriyle nasıl çıkıyor,ayağı sakat insan,kalp ameliyatı olmuş insan nasıl çıkıyor.Burada sağlıklı insandan bahsetmiyoruz.
Bu arada Atatürk’ün durumu farklıydı gittiği yol çok yokuşu olmayan bir yoldu ve elinde de çekeceği bir Pazar arabası ,poşetleri yoktu.Lütfen bu tür basit şeylere Atatürk’ü karıştırmayalım.
Konuyu abartarak işi servisçiliğe ,dolmuşçuluğa bile döktünüz.Bu sitenin yanlı olmadığını düşünerek herkesin kendi görüşlerini hür bir şekilde açıklayarak burada yayınlanacağını umarak bende bu siteye üye oldum.Ama görüyorum ki burada durumlar farklıymış.Ben sadece bir teşekkür yazısı yazdım.Siz benim yazdığım konu üzerinde yorum yaparak işi başka yerlere çektiniz.O zaman kimse fikrini söylemesin.Yada her yazılan için bir yorum getirin olacak şey mi.Madem Belediyenin kötü yanları yazılıyor.O zaman iyi yanlarını da yazacaksınız(yorumsuz). Rica ediyorum sade bir vatandaşın yazdığı bir yazı üzerinden çalışmalar yapmayın.
İyi çalışmalar,
BELGİN YÜKSEL
_______________________________________________________3
From: adalar.postasi@gmail.com
Date: August 9, 2010 10:27:08 AM GMT+03:00
To: Belgin Yuksel
Subject: Re: üzüntü
Sevgili Belgin Hanım,
Çok rica ederim konuyu kişisel almayın, kişiselleşmesin diye de ne size hitaben ne de imzamla yazdım. Üzülmenizi ise doğrusu tüm samimiyetimle hiç mi hiç istemem. Ammavelâkin hakikaten pek hassas bir mevzu! Sizin hassasiyetlerinizi de gayetle iyi anlıyorum gerek belirttiğiniz minvalde insanlar gerekse hunharca koşulan atlar benim de içimi sızlatmakta... Bu nedenle de elzem olmadıkça faytonla dahi değil yayan gidip gelmekteyiz yokuşun taa tepesindeki evimize... Eh! Elbette kolay olmuyor dahası neredeyse tamamiyle münzevi olacağız bu gidişle... :) Ancak ADALAR POSTASI'nda daha evvel de pek çok defalar belirttigimiz üzere ülkemizde pek çok güzel yerler yanı sıra Adalar yegâne otomobilsiz yerleşim yeri demektir ki otomobilsiz yaşamı tercih edenlerin bir başka seçim şansı yok velhasılı ve Osmanlı'dan günümüze korunan bu özelliğin geleceğe taşınması da o denli önemli...
Hatırlayacaksınız, Norveç yol/yokuşlarında ekte fotoğrafları görülen raylı asansör sistemi bir güzel örnek diye yayımlanmıştı ADALAR POSTASI'nda vaktiyle, hani yolun bir kenarına zemin altına yerletirilen mekanizmadaki pedala bastığınızda ister yayan ister bisikletli sizi yokuş yukarı çıkartan... Bildiklerimiz içinde Kentsel ve Doğal SİT Alanı bütünü olan Adalar'daki yokuşlu yollara uygulanacak en masum yöntem bu olacak... Oysa senelerden beri bildiğiniz gibi pek çok defa suistimal delilleriyle bizzat başvurup da hesap sormamıza rağmen benzerine az rastlanır bir aymazlıkla kamu araçları hâlâ ve daima keyfe keder servis yapmakta... Kanunsuz kere kanunsuz!
Bildiğiniz gibi biz de Ada'nın pek sarp yüksekliklerinde Kadıyoran cihetinde Hristos eteklerinde mukimiz dahası babam dönülmez akşamın ufkunda biçare çok ağır bir kemoterapi görmekte, geçen seans cehennem sıcağında öğleyin güneşin alnında Arap istilasından dolayı fayton bulamadığımızdan yayan çıktık Kadıyoran'dan Türkoğlu'na... Haliyle de çok ama çok bitap düştü, bu hal vaziyette hakkı olan hasta nakil aracını dahi talep etmedik bir kez bile daha oysa o ve nicesinin sudan sebeplerle ne denli keyfi kullanıldığını biliyoruz hepimiz... Anımsayınız lütfen daha düne kadar 101 yaşındaki 3 kuşak Adalı merhum Koço Kalfa'nın yaşına, kalbine, iki bastonlu olmasına rağmen gün aşırı Tepeköy'den Çarşı'ya tüm o vakarıyla dimdik yayan inip çıktığını... Atatürk misaline gelince sözde Atatürkcülerin etiğe dair tezatını öylesine çarpıcı bir biçimde ete kemiğe bürüyüp ortaya koymakta ki...
ADALAR POSTASI tamamiyle bağımsız ve de bitaraf olmasına, gayetle iyi bilindiği gibi "aslında hiç kimse... aynı zamanda siz... herkes... hepimiz! gerçekte 1 nisan 2005'ten beri sanal alemde bir haberleşme ağı sadece" serlevhasıyla yayımlanmasına ve bunu haliyle de yayınlarıyla vurgulamasına karşın —ki gayetle iyi bilindiği gibi Belediye'nin de faaliyetleri, birbirine düşmüş/küsmüş ve dahi ADALAR POSTASI'na sözde sırtlarını dönmüş vakıf/derneklerin de icraatleri yorumsuz verilmekte ve elbet gerektiğinde cümlesi methedilip gerektiğinde de yerilmekte— Adalarımızın menfaatine selefinin verdiği onca zarar/ziyan ertesinde canhıraş vaziyette kurtulup mümkün mertebe ideal olanının gelmesi için gayet tabii halefine desteğini de esirgememiştik ve fekat demek değildir ki sırf şu an yönetimdekilere oy verdik diye olan biten yanlışları görmezden gelelim, aksine selefine nazaran halefinin tüm bu olmadık icraatleri çok daha fazla dokunuyor adama zira pusuda bekleyen zarar/ziyan/talan falan ve asıl imar canavarı müridlerinin hiçbir propaganda yapmalarına lüzum dahi bırakmadan durduk yerde ekmeklerine yağ sürülmekte... Adaların neden sonra yakaladığı bu fırsatın bu denli ucuz harcanması ne feci! Dahası yapılan tüm eleştiriler de görmezden gelinmekte... verilen arzuhaller bile 'Bilgi Edinme Yasası'nı ihlalle cevapsız/takipsiz dosyaların derinliklerine gömülmekte!
Siz elbette hoşunuza giden bir konuda teşekkür edeceksiniz lâkin bizler de halihazırda geçerli kanun kaidenin alenen çiğnendiğini beyan edeceğiz, etmeliyiz müsadenizle...
Uzun lafın kısası istemeden sizi üzdümse şayet özür dilerim zira mektubumun başlangıcında da belirttiğim gibi bunu hiç ama hiç istememiştim...
Hristos eteklerinden selam ve sevgilerimle,
Emine Çiğdem Tugay
)O(
* * *
NORVEÇ'te BİSİKLET-YAYA ASANSÖRÜ
Norveç'te şehircilik anlamında muhteşem bir inovasyon yapılmış. Motorsuz araçları destekleyen yerel yönetim yokuşları dik olan ve sık kullanılan ana yolların kaldırımlarınaa çekme özelliği olan liftlerden yapmış. Böylece yokuşu bahane ederek bisiklet kullanmayan vatandaşları özendiren sistem sayesinde bisiklet ve diğer motorsuz taşıtları kullanmayı ikna olmuşlar.
Sistem sadece bisiklet kullanmayı değil aynı zamanda yayayı bile taşıyabilecek niteliklere sahip. Aşağıda fotoğraflarda tüm ayrıntılar mevcut. Şehircilik anlamında umarız böyle yarar sağlayan ve fark getiren inovasyonlar Adalarımızda da olur.
_______________________________________________________4
From: EMRE ÖZKANLAR
Subject: Affet bizi "çıkartma gemisi"
Date: August 9, 2010 10:26:39 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Bir haftasonu.. Yer Heybeliada Liman bölgesi...
Sıcaktan bunalan, çoğu günübirlikçi insanlar denize giriyor. (Resim 1)
Birden düdük sesleri duyuyorlar. Ne olduğunu anlayamıyor birbirlerine bakıyorlar. Sonra fark ediyorlar ki kendilerine doğru gelen çıkartma gemisi, "çıkın denizden çıkın" demek istiyor. Korkarak alelacele çıkıyorlar denizden (Resim 2)
Çıkartma gemisi gururla yanaşıyor Heybeliada'ya. İçinde kamyonlar, kamyonlar. (Resim 3)
Önce beyaz bir kamyon iniyor adaya. (Resim 4)
İnsanlar ilk defa şahit oldukları manzara karşısında merakla olayı izliyor (Resim 5)
Son kamyon da indikten sonra (Resim 6) insanlar tekrar aynı yerden denize girmeye devam ediyor.
Kusura bakma çıkartma gemisi. Seni biraz beklettik.
Bize korna çalmak zorunda bıraktık.
Oysa orda olmasaydık keşke.
Halka açık en yakın ücretsiz plajı kırk dakika yürüme mesafesinde olan Heybeliada'da serinlemek için limana gittik. Senin geleceğini nereden bilebilirdik. Meğer günde 3-4 kere gelirmişsin.
Her gelişinde de kamyonlar kamyonlar getirirmişsin adaya.
Affet bizi çıkartma gemisi.
Bir daha olmaz.
Emre Özkanlar
_______________________________________________________5
From: KORHAN BERZEG
Subject: Adalar'in suyu Batum'un mantigi
Date: August 9, 2010 1:43:56 PM GMT+03:00
To: emine.cigdem.tugay@gmail.com
ADALAR POSTASI'na, Adalar'ın deniz kirliliğiyle alâkalı bir sürü yanlış bilgiler gönderildi. Ekte bu yanlış bilgilerin atfedildiği araştırma sonuçlarını yolluyorum. "Bilgi kirliğini" temizler ümidiyle.
* * *
_______________________________________________________6
From: BÜLENT BAVİKER
Subject: deniz gitti, kavga bitti mi?
Date: August 9, 2010 4:51:53 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Adalar'da denize girme yasağına sebep olan raporlar aşağıdaki adreste;
http://www.istanbulsaglik.gov.tr
Ana sayfada, haber arşivi bölümünde,
Deniz suyu analiz sonuçlarını tıklayın.
Kendiniz görün...
Selamlar, sevgiler,
Bülent BAVİKER
_______________________________________________________7
Adalar denizinin kirliliğine dair
basında yer alan;
Hürriyet, 6.8.2010
Hasan Örnekoğlu, Uğur Can, Özgür Altuncu (DHA)
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15502236.asp?gid=373
Koli basili yüzünden Ada plajlarında yüzme yasaklandı
Milliyet, 7.8.2010
Hasan Örnekoğlu, Uğur Can, Özgür Altuncu (DHA)
http://www.milliyet.com.tr/ada-sahillerinde-kolibasili-alarmi/yasam/haberdetayarsiv/09.08.2010/1273460/default.htm
Ada plajlarında koli basili alarmı
künyeli haberlere ADALAR POSTASI-2479 (7.8.2010)'da yer vermiştik.
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/08/5-2479.html
Bilahare
Radikal, 9.8.2010
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1012188&Date=09.08.2010&CategoryID=77
Ada sahillerinde koli basili dolaşıyor!
haberine de tesadüf edildi.
Derken bugün Korhan Berzeg ve Bülent Baviker Beyefendilerin göndermiş oldukları Temmuz 2010'a dair Deniz Suyu Analiz Sonuçları'ndan, http://www.istanbulsaglik.gov.tr Adalar'da 13 ve 27/7/2010 tarihlerinde ölçümleme yapıldığını ve dahi yalnızca Naki Bey Plajı'nda 'kötü kalitede su' tespit olunduğu anlaşılmakta dolayısıyla da acep bu ölçümler uyarınca mı yasak ilan edilmiş yoksa 6.8.2010 tarihli haberde aynı gün veya 5 Ağustos'tan bahis olunduğundandır ki "Adalar Kaymakamlığı, İl Sağlık Müdürlüğü'nün Pendik Halk Sağlığı laboratuvarlarında yaptırdığı mikrobiyolojik analiz sonuçları"nın Ağustos 2010'a ait olduğu akla gelmekte... Tam bir muamma! Osya Adalar Kaymakamlığı ve 'Şeffaf' Adalar Belediyesi'nin sanal alemdeki sayfalarında da ne yazık ki şu ana kadar konuya dair herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş, ADALAR POSTASI'nı da okumuyorlar (!) ki lütfedip bir izah yollasalar...
)O(
_______________________________________________________8
From: CELAL KARACA
Subject: Deniz Hayattır 3. Köprü yerine Biyolojik arıtma yapın...
Date: August 9, 2010 10:45:57 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Deniz hayattır ama anlayana….
Koli basili adalarımızın etrafını şimdi sarmadı… Zaten vardı. Bunun nedeni tüm İstanbul ve çevresindeki illerden doğru dürüst biyolojik arıtma yapılmadan denize bırakılan evsel ve endüstriyel atıklar, dayan pompalara denizin diplerine boca et pisliği nasıl olsa deniz temizler mantığıyla bu günlere getiren yetkilileri cezalandırmak için kime başvurmak gerek…
Örnek verelim:
Büyükada’dan Kumsal mevkiinden açığa kanalizasyon borularla basılıyor…
Nereye Kartal-Sedef adası arasında derine…
Nereye gidiyor? Dip akıntılarıyla Marmara’ya...
Peki Marmara doldu… Bu pislik mikser gibi dönüp dolaşıp yine bize gelmiyor mu?
Mesele bu işte bunu yapan yaptıran mantığı yargılayacak ve acil çözüm üretecek adam gibi adam yok mu bu ülkede?
Yok mu bu belediyelerde, hükümette adam gibi bu konuları bilen birisi… Bırakın beyler bürokrasiyi, bunun kararını verenler lütfen bir kanalizasyonun yanında biraz durup baksınlar ne demek istediğimi anlarlar… Veya o kişileri yazın bize ki onların denize açılan kanalizasyon borularının yanından denize girmelerini sağlayalım…
Konuşmadan icraata başlarlar o zaman…
İşin özeti Marmara’nın gerekli yerlerine Biyolojik arıtmalar yaparak denizi temiz tut…
Şimdi deprem tartışması bitti KOLİ BASİLİ için çözüm yazıları başlar ama neticede olan MARMARA’ya olur…
Marmara gibi iç denizi ve üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede Denizcilik Bakanlığı kuramayacak kadar düşüncesiz ilkel bir topluluk olarak AB’ye girmeye çalışan zavallı bizler… Belediyeleri suçlamıyorum… 3.Köprüyü yapalım diyen ey baştakiler… Bırakın bu harcamaları sadece Marmara’yı kurtarmak için bir çaba gösterin bu yeter… Trafik sıkışıklığı insanı öldürmez… Ama SU gibi bir nimeti öldürürsen o senden intikamını alır… DENİZ HAYATTIR…
Nerede o İstanbul’u seven kişiler… Masallar bitti günaydın… Sabah oldu…
Mayosu olmayan idareciler bu işleri bırakmazsa bu denizler bu topluma fazla bile…
Önce çevremizi bile temiz tutamıyorsak, denizi temiz tutmamız bu şartlarda olanaksız sanırım…
Celal Karaca
_______________________________________________________9
ADALAR POSTASI-1926 (27.10.2007): deniz kustu ya da küstü...
From: adalar.postasi@gmail.com
Subject: ADALAR POSTASI-1926: deniz kustu ya da küstü...
Date: October 27, 2007 10:50:51 PM EEST
To: ADALAR POSTASI 1+2+3+4
Nicedir Marmara hani sanki kusmus gibi! Peki olup bitene dair bilgisi olan var mi?
Heybeliada aciklarinda, 9/10/2007 14:47
Marmara'da Adalar yani sira Izmit Korfezi, Cinarcik, Yalova civarindaki deniz de ayni dertten muzdarip!
TUBITAK Marmara Arastirma Merkezi'nde yapilan analizde henuz kesin bir sonuca ulasilmamasina ragmen TUBITAK-MAM baskan vekili Mehmet Onder Yetis (Prof. Dr.) tarafindan yapilan yazili aciklamada:
[...] On inceleme ve literatur arastirmalarina bagli olarak mukuslu kutlesel yapinin sucul ortamlarda yasayan ve fitoplankton olarak tanimlanan tek hucreli mikroskobik bitkisel organizmalardan diatomlarin zamansiz asiri cogalmasi ve bunu takip eden biyolojik dongunun sonucunda ortamda cozunmus organik maddenin artmasiyla olustugu dusunulmektedir. Bu olusumda bakterilerin de onemli rol oynayabilecegi varsayimlar arasindadir. Bunlar toksin urettigi icin, bu durum deniz canlilari icin tehlikeli olup, toplu balik olumlerine neden olabilmektedir. [...]*
denmektedir. Velhasili deniz kustu ya da küstü galiba!
*
http://www.hurriyet.com.tr/sondakika/7566968.asp?sd=2
_______________________________________________________10
ADALAR POSTASI-1929 (30.10.2007): rhizosolenia calcar-avis ve dinophysis caudata, dinophysis tripos...
Sevinc-Erdal Inonu Vakfi'nin destegiyle Hidrobiyolog M. Levent Artuz tarafindan hazirlanan "09.09.2007-11.10.2007 tarihleri arasinda Marmara Denizi genelinde gozlemlenen karisik alg patlamasi konusunda rapor"u, Sayin Orhan Bursali sayesinde ADALAR POSTASI'nda...
From: Orhan Bursali
Subject: Re: Yanlis adres
Date: October 29, 2007 10:44:38 AM EET
To: emine.cigdem.tugay@gmail.com
09.09.2007 - 11.10.2007 tarihleri arasinda Marmara Denizi genelinde gozlemlenen karisik alg patlamasi konusunda rapor
M. Levent Artuz / Hidrobiyolog
Giris: 09.09.2007 - 11.10.2007 tarihleri arasinda Marmara Denizi genelinde meydana gelen ve balikcilar tarafindan "salya", basin tarafindan da "deniz yuzeyinde gorulen beyaz sivi tabaka" olarak nitelendirilen olgu gercekte bir alg patlamasidir. Bu karisik alg patlamasi olarak nitelendirebilecegimiz olguyu yaratan turlerin Rhizosolenia calcar-avis ve Dinophysis caudata, Dinophysis tripos oldugu yaptigimiz calismalar sonucunda ortaya cikmistir.
Tartisma: Orneklemeler 09.09.2007 - 11.10.2007 tarihleri arasinda Marmara Denizi genelinde 20 adet istasyonda gerceklestirilmis ve tum istasyonlarda soz konusu olguya rastlanmistir. Marmara Denizi genelinde ozellikle deniz trafiginin yogun oldugu kesimlerde yuzeye yakin olarak olusan blooming'in gemilerin dumen sulari yardimi ile olusan karisimda mikroskobik hava kabarciklarini viskoz yapi sayesinde hapsettikleri ve bunun sonucunda da, dumen suyu boyunca su yuzeyinde iz ? yol seklinde olusumlara sebep olduklari gozlenmistir. Soz konusu olusumlarin akintilar ve veya ruzgarlar ile suruklenip, birleserek daha buyuk ve ada sekilli olusumlari olusturduklari ve suruklenerek liman, balikci barinagi ve/veya sahil seritlerinde biriktikleri gozlenmistir. Nihai birikme yerleri olan liman, balikci barinagi ve/veya sahil seritlerine suruklenme ve/veya burada bulunmalari sirasinda temas ettikleri diger yuzer her turlu madde ile karisarak ve surecin dogal sonucu olarak yesilimsi-beyaz renklerini kaybederek kecemsi bir gorunume burundukleri gozlenmistir.
Istasyonlarda ve bulgularin desteklenmesi amacli olarak birikim alanlarindan alinan orneklerde yapilan mikroskobik analizlerde;
1- Acik deniz istasyonlari ve blooming'in sonmemis oldugu bolgelerde R. calcar-avis turlerinin hucre yapilari bozulmamis hallerinin baskin bir sekilde oldugu, birikim alanlarinda ise Mukus yapi icersinde yogun bir sekilde parcalanmis R. calcar-avis hucre ceperlerinin bulundugu gozlenmistir.
2- Gerek acik deniz istasyonlarinda, gerekse birikim alanlarinda D. caudata, D. tripos turlerinin bozulmadan yogun Mukus yapisi ile karisik veya R. calcar-avis ile birlikte bulunduklari, dogu kesimde ise ek olarak Rhizosolenia delicatula turunun de soz konusu yapi icinde yogunlastigi gozlenmistir.
3- Istasyon bazinda yapilan orneklemelerde blooming baslangicinda 31.07.2007-15.08.2007 tarihleri arasinda (blooming oncesi) yapilan taramalarda elde edilen degerler baz alindiginda normal duzeylerde olan Zooplankton biyolojik kutlesinin, blooming ile birlikte hizli bir sekilde dusus gosterdigi,
a- Blooming baslangici olarak kabul edilebilecek 9 Eylul 2007 tarihinden itibaren hizli bir sekilde Zooplankton biomasinda azalmalar gozlenmis, 13 Eylul 2007 tarihinden sonra ise yapilan orneklemelerde neredeyse hic zooplanktere rastlanmamistir.
b- Baslarda birikim alanlarindaki orneklemelerde mukus icersinde hapsolmus cok sayida zooplanktere rastlanmisken, 15 Eylul 2007 tarihi ve sonrasinda yapilan orneklemelerde hic bir zooplanktere rastlanmamistir.
4- Soz konusu olgunun agirlikla termoklin uzerindeki su kutlesinde (0-25m.) etkili oldugu, ancak ozellikle Marmara Denizi'nin bati kesimi ile, Kapidag Yarimadasinin kuzey kesiminde cokerek tum su kutlesini etkiledigi gozlenmistir.
Istasyonlarda ve bulgularin desteklenmesi amacli olarak birikim alanlarindan alinan orneklerde yapilan osinografik olcumlerde;
1- Alg patlamasi sirasinda karakteristik olarak dusuk pH degerleri,
2- Alg patlamasi sirasinda karakteristik olarak dusuk DO degerleri gozlenmistir.
Olusumda gozlenen yogun Mukus yapisi tumu ile R. calcar-avis in parcalanma surecinde, buyuk bir ihtimalle de hucre ceperinin parcalanarak hucre ici sivinin ortama karismasi sonucunda olusmustur. 250cc. Kavanozlara konulan, yogun R. calcar-avis iceren plankton kepcesi ile elde edilen orneklerde, tekne guvertesinde kapagi kapali olarak 24 saat bekleme sonucunda sise muhteviyatinin viskozitesinin belirgin bir bicimde arttigi ve tekduze bir kutle olusturdugu gozlenmistir. Sisedeki viskoz muhteviyatin calkalanmasini takip eden 10 dak. sonunda calkalanan sivinin duraganlastigi ve su yuzeyinde mukus maddesinin icine hapsettigi kabarciklar sayesinde yuzen bir tabakalasmanin oldugu gozlenmistir. Bir anlamda bu olay 09.09.2007 - 11.10.2007 tarihleri arasinda Marmara Denizi'nde meydana gelen booming'in mikro olcekte bir simulasyonu seklinde gerceklesmistir.
Sonuc: Marmara Denizi'nde kaldirabilecegi yukun uzerine cikmis olan kirlilik olgusu tur cesitliliginin hizla azalmasina ve dolayisi ile de mevcut turlerin fert adetlerinde patlamalar seklinde ifade edilebilecek anormalliklere yol acmaktadir. Balikcilarin 'salya' ismini verdikleri ve balikcilik ekonomisini sarsacak boyutlardaki bu olusumun da sebebi budur.
Bu olusum kirliligin direkt bir gostergesi oldugu kadar, sonuclari ile de kirliligi arttirici bir unsur olarak karsimiza cikmaktadir. 09.09.2007 tarihinden 11.10.2007 tarihine kadar tarafimizdan yapilan olcumlerde Marmara Denizi genelinde soz konusu olgu biyolojik kutle (biomass) ortalama degerleri 0.5-15m. derinlikler arasinda 49.3% kadar ulasmistir. Soz konusu canlilarin suda erimis oksijen yetersizligi ve yogunluk sebebi ile olmeleri, canlilarin parcalanarak sumuksu bir yapinin olusmasina sebep olmustur. Bu olgunun olasi sonuclari soyle ozetlenebilir:
1- Olmus organizmalarin parcalanma surecinde organik girdinin artmasi ve tum su kutlesinde suda erimis oksijen degerlerinin kritik seviyenin altina dusmesi.
2- Icerdikleri biotoksin (biyolojik zehir) dolayisi ile diger denizel canlilarda kutlesel olum vakalari (ki, 01.10.2007 tarihinde lokal olarak Sivriada aciklarinda, Kapidag Yarimadasi kuzeyinde demersal baliklarinda soz konusu olum olaylari gozlenmistir.) olusmasi olasiligi,
3- Iritasyon ve diger uyaranlar dolayisi ile kimi pelajik turlerin olagandisi yer degistirmeleri (su urunleri istihsalini direkt olarak etkileyecektir),
4- Yogun mukus yapisi dolayisi ile diger balik yumurta, larva ve besin olarak degerlendirilen turlere direkt letal etkisi,
5- Besin zinciri yolu ile insana kadar uzanan bir cizgide saglik problemleri,
6- Av araclarina verdigi zarar dolayisi ile goreceli su urunleri istihsal dususu,
7- Rekreasyon acisindan istenmeyen goruntuler seklinde ozetlenebilir.
Uzunca bir suredir Marmara Denizi genelinde yasanan, farkli turlere ait fertlerin sayisal anomlalilerine (Noctiluca miliaris 'kizil sulari', Ceratium turlerine bagli 'yesil su' olgusu, Cnidaria turlerindeki artislar gibi anomalilere ek olarak ilk defa bu sene kamuoyunun da ilgisine cekecek boyutlarda Rhizosolenia calcar-avis ve Dinophysis caudata, Dinophysis tripos turlerinde yasanmistir. Bu yogun sumuksu olgunun ancak bir karisim ile hava kabarciklarini icine hapseden bolumunun su uzerinde gozlenebildigi, esas kutlenin tum su kutlesine yayilmis olarak bulundugu ve parcalanma ile birlikte cokerek cok daha derin katmanlari da etkileyecegi dusunulecek olursa, durumun vahameti daha net bir sekilde ortaya cikacaktir. Bu tip anomaliler Marmara Denizi'nde, ozellikle tur cesitliligine bagli hassa dengenin kopmak uzere oldugunun ciddi birer gostergesi olarak karsimiza cikmaktadir. Ozellikle de Dinophysis turleri gibi biotoksin iceren canlilardaki artis ciddi sonuclar dogurabilecek niteliktedir. Soz konusu olusumlarin sozde ve ozde iyi etud edilip acil olarak kalici onlemlerin hayata gecirilmesi geregi bariz bir sekilde ortaya cikmis bulunmaktadir. [...]
_______________________________________________________11
ADALAR POSTASI-1932 (4.11.2007): salya!
Bilim Teknik 02.11.2007
Marmara'daki "salya", karışık alg patlaması!
Marmara Denizi'nde, kaldırabileceği yükün üzerine çıkmış olan kirlilik olgusu, tür çeşitliliğinin hızla azalmasına ve dolayısı ile de mevcut türlerin fert adetlerinde patlamalar şeklinde ifade edilebilecek anormalliklere yol açıyor: Denizde görülen Salya'nın temel nedeni bu! Levent Artüz'ün raporundan özet...
Birikim alanlarında yığışmış yapıdan örnek (12.10. 2007 Burgazada)
>Hidrobiyolog M. Levent Artüz, Sevinç -Erdal İnönü Vakfı desteğiyle yaptığı araştırmalar sonucu, 09.09.2007 - 11.10.2007 tarihleri arasında Marmara Denizi genelinde meydana gelen ve balıkçılar tarafından "salya", basın tarafından da "deniz yüzeyinde görülen beyaz sıvı tabaka" olarak nitelendirilen olgunun gerçekte karışık bir alg patlaması olduğunu saptadıklarını açıkladı. Olguyu yaratan alg türleri ise Rhizosolenia calcar-avis ve Dinophysis caudata, Dinophysis tripos.
Hazırlanan raporda şu görüşlere yer verildi: "Marmara Denizi genelinde araştırılan 20 adet istasyonun hepsinde söz konusu olguya rastlandı. Marmara Denizi genelinde özellikle deniz trafiğinin yoğun olduğu kesimlerde yüzeye yakın olarak oluşan blooming'in (patlama) gemilerin dümen suları yardımı ile oluşan karışımda mikroskobik hava kabarcıklarını viskoz yapı sayesinde hapsettikleri ve bunun sonucunda da, dümen suyu boyunca su yüzeyinde iz - yol şeklinde oluşumlara sebep oldukları gözlendi.
"Söz konusu oluşumlar akıntılar ve veya rüzgarlar ile sürüklenip, birleşerek daha büyük ve ada şekilli oluşumları oluşturdukları ve sürüklenerek liman, balıkçı barınağı ve/veya sahil şeritlerinde birikti. Nihai birikme yerleri olan liman, balıkçı barınağı ve/veya sahil şeritlerine sürüklenme ve/veya burada bulunmaları sırasında temas ettikleri diğer yüzer her türlü madde ile karışarak, yeşilimsi-beyaz renklerini kaybettiler ve keçemsi bir görünüme büründüler.
BİYOLOJİK KÜTLEDE DÜŞÜŞ
İstasyonlarda ve bulguların desteklenmesi amaçlı olarak birikim alanlarından alınan örneklerde yapılan mikroskobik analizlerde, alglerde saptanan özellikler sıralandı ve blooming öncesi yapılan taramalarda elde edilen değerler baz alındığında, normal düzeylerde olan Zooplankton biyolojik kütlesinin, blooming ile birlikte hızlı bir şekilde düşüş gösterdiği belirtildi.
* Blooming başlangıcı olarak kabul edilebilecek 9 Eylül 2007 tarihinden itibaren hızlı bir şekilde Zooplankton biomasında azalmalar gözlendi, 13 Eylül 2007 tarihinden sonra ise yapılan örneklemelerde neredeyse hiç zooplanktere rastlanmadı.
* Başlarda birikim alanlarındaki örneklemelerde mukus içersinde hapsolmuş çok sayıda zooplanktere rastlanmışken, 15 Eylül 2007 tarihi ve sonrasında yapılan örneklemelerde hiç bir zooplanktere rastlanmadı.
* Söz konusu olgu, ağırlıkla termoklin üzerindeki su kütlesinde (0-25m.) etkili olduğu, ancak özellikle Marmara Denizi'nin batı kesimi ile, Kapıdağ Yarımadasının kuzey kesiminde çökerek tüm su kütlesini etkilediği gözlendi.
* Birikim alanlarından alınan örneklerde yapılan oşinografik ölçümlerde; Alg patlaması sırasında karakteristik olarak Düşük pH ve DO değerleri gözlendi.
09.09.2007 - 11.10.2007 tarihleri arasında Marmara Denizi'nde meydana gelen booming'in mikro ölçekte bir simülasyonu şu şeklinde gerçekleştirildi:
* Oluşumda gözlenen yoğun Mukus yapısı, tümü ile R. calcar-avis in parçalanma sürecinde, büyük bir ihtimalle de hücre çeperinin parçalanarak hücre içi sıvının ortama karışması sonucunda oluştu. 250cc. Kavanozlara konulan, yoğun R. calcar-avis içeren plankton örneklerinde, kapağı kapalı olarak 24 saat bekleme sonucunda şişe muhteviyatının viskozitesinin belirgin bir biçimde arttığı ve tekdüze bir kütle oluşturduğu gözlendi.
* Şişedeki viskoz muhteviyatın çalkalanmasını takip eden 10 dak. sonunda çalkalanan sıvının durağanlaştığı ve su yüzeyinde mukus maddesinin içine hapsettiği kabarcıklar sayesinde yüzen bir tabakalaşmanın olduğu gözlendi.
SONUÇ
Marmara Denizi'nde, kaldırabileceği yükün üzerine çıkmış olan kirlilik olgusu, tür çeşitliliğinin hızla azalmasına ve dolayısı ile de mevcut türlerin fert adetlerinde patlamalar şeklinde ifade edilebilecek anormalliklere yol açmakta.
Balıkçıların 'salya' ismini verdikleri ve balıkçılık ekonomisini sarsacak boyutlardaki bu oluşumun da sebebi budur. Bu oluşum kirliliğin direkt bir göstergesi olduğu kadar, sonuçları ile de kirliliği arttırıcı bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaptığımız ölçümlerde, Marmara Denizi genelinde söz konusu olgu, biyolojik kütle (biomass) ortalama değerleri 0.5-15m. derinlikler arasında 49.3% kadar ulaştı.
Söz konusu canlıların suda erimiş oksijen yetersizliği ve yoğunluk sebebi ile ölmeleri, canlıların parçalanarak sümüksü bir yapının oluşmasına sebep oldu. Bu olgunun olası sonuçları konusunda da şu görüşlere yer verildi:
1) Tüm su kütlesinde suda erimiş oksijen değerlerinin kritik seviyenin altına düşmesi.
2) İçerdikleri biotoksin (biyolojik zehir) dolayısı ile diğer denizel canlılarda kütlesel ölüm vakaları oluşma olasılığı,
3) İritasyon ve diğer uyaranlar dolayısı ile kimi pelajik türlerin olağandışı yer değiştirmeleri (su ürünleri üretimini etkiler),
4) Yoğun mukus yapısı dolayısı ile diğer balık yumurta, larva ve besin olarak değerlendirilen türlere direkt letal etkisi,
5) Besin zinciri yolu ile insana kadar uzanan bir çizgide sağlık problemleri,
6) Av araçlarına verdiği zarar dolayısı ile göreceli su ürünleri istihsal düşüşü..
Parcalanmis Rhizosolenia calcer-avis ve parcalanip hucre ici sivisini ortama bırakmis bireylerin ceperleri. Bulanik yapi isigin mukus ortaminda kirilmasini gostermektedir.
ÖNLEM ALINMALI
Uzunca bir süredir Marmara Denizi genelinde yaşanan, farklı türlere ait fertlerin sayısal anomalilerine (Noctiluca miliaris "kızıl suları", Ceratium türlerine bağlı "yeşil su" olgusu, Cnidaria türlerindeki artışlar gibi anomalilere ek olarak ilk defa bu sene kamuoyunun da ilgisine çekecek boyutlarda Rhizosolenia calcar-avis ve Dinophysis caudata, Dinophysis tripos türlerinde yaşandı.
Bu yoğun sümüksü olgunun ancak bir karışım ile hava kabarcıklarını içine hapseden bölümünün su üzerinde gözlenebildiği, esas kütlenin tüm su kütlesine yayılmış olarak bulunduğu ve parçalanma ile birlikte çökerek çok daha derin katmanları da etkileyeceği düşünülecek olursa, durumun vahameti daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Bu tip anomaliler Marmara Denizi'nde, özellikle tür çeşitliliğine bağlı hassas dengenin kopmak üzere olduğunun ciddi birer göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.
Özellikle de Dinophysis türleri gibi biotoksin içeren canlılardaki artış ciddi sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Acil olarak kalıcı önlemlerin hayata geçirilmesi gerekiyor.
_______________________________________________________12
ADALAR POSTASI-2136 (3.8.2008): istanbul’un denizlerini derin deniz deşarjları kirletiyor!
Cumhuriyet- Bilim Teknik 01.08.2008
Reyhan Oksay
İstanbul’un denizlerini derin deniz deşarjları kirletiyor
İstanbul kanalizasyonunun İstanbul’u çevreleyen denizlerin su kalitesi ve canlı yaşam üzerindeki etkisini araştıran bilim insanları, kirlilik düzeyinin tehlikeli boyutlara ulaşmış olduğunu söylüyor. Ve bu durumu atıksuların büyük bir kısmının, biyolojik arıtmaya tabi tutulmamadan, derin deniz deşarjı adı verilen uygulama ile denizlere boşaltılmasına bağlıyor. Oysa İSKİ yetkilileri, son yıllarda İstanbul’un çeşitli semtlerinde devreye giren yeni atıksu arıtma tesisleri sayesinde, deniz suyu kirliliğinde eskiye oranla büyük düzelme sağlanmış olduğunu ileri sürüyor. İSKİ, biyolojik arıtma için önemli yatırımlar başlattı...
“Son yapılan revizyon ile, koleksiyon yani toplama anlamından gelen ‘kolektör’ kelimesi, yani toplayıcı kanallar İstanbullulara ‘arıtma’ olarak lanse edildi. Gerçekte ise, İstanbul atıksuyunun ve buna ek olarak toplayıcı kanallar (kuşaklama kolektörleri) aracılığı ile Haliç’in kirletici unsurlarının tümü, neredeyse hiç bir arıtmaya tabi tutulmaksızın Marmara Denizi’ne “derin deniz deşarjı” adı altında basılıyor.
İstanbul’un deniz suyu kirliliği konusu, daha çok insanların serinlemek için kent plajlarına akın ettiği yaz aylarında gündeme geliyor. Oysa denizde yüzerken beş duyumuzla algıladığımız kirlilik, aslında esas zararı mikroskobik ölçekte veriyor. Bu kirliliğin ana nedenlerinden biri, Hidrobiyolog M.Levent Artüz’e göre atıksuların gerektiği gibi arıtılmadan denizlere derin deniz deşarjı adı altında boşaltılması.
Derin deniz deşarjında atıksular, denizaltından giden 1000-2000 m. uzunluğunda borularla 25-70 m.derinliğe pompalanıyor. Örneğin Kadıköy ön arıtma tesisinde atıksular 2308 m. boru ile 51.5 m. derinliğe boşaltılıyor.
BOĞAZ AKINTILARININ ROLÜ
Artüz, “Marmara Denizi’nde Süregelen Karasal Kökenli Kirlenmenin Kökeni ve Boyutları” isimli makalesinde, üstte Karadeniz’den Marmara Denizi’ne, altta Marmara’dan Karadeniz’e yol alan bu akıntıların İstanbul kanalizasyon projelerinde çok önemli bir rol oynadığını belirtiyor. Atıkların alt akıntıya verilmesi prensibine dayanan bu projelerde, ön arıtması yapılan atıkların, biyolojik arıtma görmeden Karadeniz’e sevk edilmesi öngörülür.
Artüz, Boğaz akıntılarının bir çöp konveyörü gibi kullanılmasının sakıncalarını şöyle açıklıyor:
“Akdeniz’den Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi yolu ile Boğaziçi’ne ulaşan alt akıntı, tümü veya hiç değilse çok büyük bölümü ile Boğaz’ın Karadeniz’e açılan ağzındaki 50 metre dolayındaki eşiği aşarak Karadeniz’in hidrojen sülfürlü derinliklerine akıyor. Dolayısıyla bu akıntıya yüklenecek her türlü evsel ve endüstriyel atık, akıntı ile birlikte Karadeniz’in sularına taşınır. Oysaki daha 1950’lerde yapılan gözlemlerde bu akıntının zaman zaman durduğu ve zaman zaman yavaşladığı ve hatta bazen ters yönde akabildiği tespit edilmişti.”
Artüz’ün bildirdiğine göre daha sonraki araştırmalarda da alt akıntının ancak çok az bir kısmının Karadeniz’e ulaştığı ortaya çıkmış.
İstanbul kanalizasyon projelerinde öngörülen bir diğer parametrenin ise, üst ve alt akıntının taşıdığı su kütlelerinin hacim olarak sabit olması olduğunu açıklayan Artüz, bu konuda da şu bilgileri veriyor:
“Bu hacimler üst akıntı için 1260m3/saniye ve alt akıntı için 6100 m3/saniye olarak alınmış ve tüm projeler bu sabit rakamlardan hareket edilerek yapılmış. Oysa 1945’ten günümüze kadar yapılan ölçümler bu değerlerin düşünüldüğü gibi sabit olmayıp, aksine mevsim ve hava koşullarına göre değişiklikler gösterdiğini kanıtlamıştır.”
Artüz, kanalizasyon projelerinin bu parametreler üzerine dayandırılmış olmasından dolayı İstanbul’un atıksu sorunun bugünkü kanserleşmiş durumuna geldiğini belirtiyor.
ATIKSULAR BUGÜN NASIL ARINDIRILIYOR?
Artüz İstanbul Kanalizasyon Projesinin geçmişten bugüne nasıl geldiğini şöyle anlatıyor: “İstanbul Kanalizasyon projesinin (CAMP TEK SER- DAMOC) tartışıldığı 70’li yıllarda avan projede yeterli arıtma tesisleri öngörülmüştü. Ancak sonrasında yapılan revizyon ile, koleksiyon yani toplama anlamından gelen “kolektör” kelimesi, yani toplayıcı kanallar İstanbullulara “arıtma” olarak lanse edildi.
Merak edenler, bu tartışmaları o senelerin CBT eklerinde inceleyebilir. Gerçekte ise, İstanbul atıksuyunun ve buna ek olarak toplayıcı kanallar (kuşaklama kolektörleri) aracılığı ile Haliç’in kirletici unsurlarının tümü, neredeyse hiç bir arıtmaya tabi tutulmaksızın Marmara Denizi’ne ‘derin deniz deşarjı’ adı altında basılıyor.”
Artüz, İSKİ sitesinde yer alan rakamlara dayanarak bugünkü durumu şöyle özetliyor:
“Atıksu hesaplaması genelde kabaca şebekeye verilen su miktarı baz alınarak yapılıyor. İSKİ rakamlarına göre bu miktar yaklaşık 2.5 milyon m3/gün. Her ne kadar yeraltı suları gibi bu rakamı yükselten etkenler olsa da, biz de bu rakamı baz alalım. Büyük bir iyi niyetle biyolojik arıtma tesislerinin maksimum kapasiteleri üzerinden bir hesap yapalım; araya karışmış olan içme suyu arıtma tesislerini elediğinizde;
ATAKÖY ATIKSU BİYOLOJİK ARITMA TESİSİ — Tesisin Kapasitesi : 7,650 m3/gün
TUZLA ATIKSU BİYOLOJİK ARITMA TESİSİ — 150,000 m>/gün (planlanan)
PAŞAKÖY ATIKSU İLERİ BİYOLOJİK ARITMA TESİSİ — 125.000 m3/gün
TERKOS ATIKSU İLERİ BİYOLOJİK ARITMA TESİSİ — 1,730 m>/gün
BAHÇEŞEHİR ATIKSU BİYOLOJİK ARITMA TESİSİ — 7,400 m>/gün
Yani toplamda; 291,750 m3/gün kadar atıksu arıtılıyor. Şebekeye verilen su ne kadardı? 2.5 milyon m3/gün.”
İSKİ Basın Müdürlüğ’nün 25 Temmuz tarihinde gazetemize gönderdiği rapora göre yukarıdaki biyolojik ve ileri biyolojik arıtma tesislerine ilaveten Çanta (1.600 m3/gün), Gümüşyaka (1.700 m3/gün), Ömerli (500 m3/gün); Kömürlük (125 m3/gün), Sahilköy (150 m3/gün) ve Yeniköy (150 m3/gün) Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisleri de 2008 yılında devreye girmiş bulunuyor.
İSKİ AÇIKLAMASI
İSKİ Basın Yayın Müdürü Ahmet Öz ise bütün bu çalışmaları insanların kafalarını karıştırmaya ve bulandırmaya yönelik değerlendirmeler olarak niteliyor.
Öz’e göre biyolojik arıtma tesislerinin yanı sıra Üsküdar (kapasitesi 78 bin m3/gün), Büyükçekmece (155 bin m3/gün), Kadıköy (833 bin m3/gün), Küçükçekmece (354 bin m3/gün), Küçüksu (640 m3/gün), Yenikapı (864 bin m3/gün), Baltalimanı (625 bin m3/gün) ön arıtma tesislerinin İstanbul’un atıksularının %85’inin arıttığını söylüyor.
Öz bu rakamın 1990’larda %9 civarında seyrettiğine dikkat çekiyor. Haliç başta olmak üzere pek çok bölgede canlı sayısında artış olduğunu belirten Öz, açılan plajların uygulamaların ne kadar başarılı olduğunun somut kanıtı olduğunu ileri sürüyor.
TURMEPA NE DİYOR
8333 kilometrelik sahil şeridini kapsayan bir alanda denizleri temizleme/yaşatma amacı ile kurulmuş olan DenizTemiz Derneği (TURMEPA- Turkish Marine Environment Protection Association) Genel Sekreteri Levent Ballar da Artüz ile aynı fikirde:
“Türkiye’nin en büyük ili olan İstanbul’da sadece 5 adet düşük kapasiteli biyolojik arıtma tesisi var, gerisi ise ön arıtma; o da sadece katı atıkları tutmaya yarar; diğer tüm tehlikeli atıklar denize geri veriliyor.”
İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü’nden Yrd.Doç.Dr.Ahsen Yüksel, Marmara’nın bir iç deniz olmasına karşın, boğazlar yoluyla Karadeniz, Ege ve Akdeniz’deki kirlilik yüklerinin geldiğini söylüyor.
1996 yılından bu yana İstanbul kanalizasyonunun İstanbul ve çevresine verdiği etkiyi ekibiyle birlikte araştıran Yüksel, İstanbul bölgesinde sadece 300’e yakın noktadan kaliform ve bakteriyel kirlilik ile ilgili parametrelere baktıklarını ve bu araştırmanın sonuçlarına dayanılarak, İstanbul kıyılarında insan kaynaklı deşarjların yok edilmesine çalışıldığını vurguluyor.
ÖN ARITMA YETERSİZ
Artüz, “ön arıtma” düzeninin nasıl çalıştığını şöyle açıklıyor:
“Ön arıtma pompalara ve atık suyu taşıyacak boru sistemlerine zarar gelmesini önlemek amacı ile, pis sudaki iri maddeleri ve görülebilir yüzen cisimlerin bir çoğunu ayırmak üzere kullanılan ve 2 cm ile 7.5 cm arasında değişen, aralıklı çubuklardan ibarettir”.
Boğaz dibine bırakılan ön arıtmadan geçen atıksuların gerçek anlamda herhangi bir arıtmaya uğramadığına dikkat çeken Artüz, “İstanbul Kanalizasyon Projesi Master Plan Revizyonu” projesinde de ön arıtmanın yeterli görülmediğini söylüyor.
Master Plan Revizyonu’na göre “Marmara Denizi’ne bırakılacak atıklar için bölgedeki çözünmüş oksijen miktarı ön arıtmadan sonra biyolojik arıtmaya da gerek görülmüştür.” Yani bu hali ile Boğaz’ın dibine bırakılacak pis sular, gerçek anlamda herhangi bir arıtmaya uğramayacaktır. Zaten “Ön arıtma” deyimi de, işlemin arıtılmadan önce geldiğini belirtiyor.
NORMAL BİR DENİZDE OKSİJEN
İstanbul Kanalizasyon Projesi Master Plan Revizyonu’nda ayrıca, normal bir denizde yaşam ve balıkçılık ortamının muhafazası için en az 5 mg/lt çözünmüş oksijen gerektiği şu paraf ile belirtiliyor:
“Çözünmüş oksijen değerinin 1.5-2 mg/lt’den az olması, balıkların çoğunun ölümüne sebep olacaktır. Çözünmüş oksijen yalnızca balıklar için değil, atık suların doğal olarak denizde çürüyüp, zararsız hale gelmesi bakımından da önemlidir. Ayrıca oksijensiz çürüme, hidrojen sülfür gazını meydana getirir ve bu gazın çok miktarı koku yarattığı gibi balıklara da zehirlidir. Doğal çözünmüş oksijen seviyesi 5mg/l’den az ise, atık su deşarjının bu seviyeyi %10’dan fazla azaltmasına müsaade edilmemelidir. Çözünmüş oksijen hiçbir şekilde 2mg/l’den az olmamalıdır.”
Artüz, çevre mevzuatında belirtildiği üzere alıcı ortamda 5mg/lt altında suda erimiş oksijenin bulunması durumunda herhangi bir şekilde deşarjın mümkün olmadığını söylüyor. Ekibiyle birlikte yürüttüğü araştırmada yaptıkları ölçümlerde şu sonuçları aldıklarını belirtiyor:
“Marmara Denizi’nde de alt su tabakasında (deşarjların yapıldığı tabaka) suda erimiş oksijen hiç bir zaman 3.5mg/lt üzerinde olmadı. Gerçekte bu deşarjlar çevre mevzuatına göre suç teşkil ediyor. Ve sorumluluk da en büyük mülki amirde. Bir ikinci unsur da, İstanbul’un bu uygulaması neredeyse tüm kentlere de kötü örnek oldu, şimdi önüne gelen atıklarını ben “derin deniz deşarjı” yapıyorum diye arıtmaksızın denize basıyor.
-----------------------------------
Tarih 0m 10m 25m 50m
1965 8.10 6.98 6.72 5.07
1971 8.24 8.27 7.79 5.89
1972 9.63 8.46 6.40 5.45
1973 8.25 7.95 6.18 4.32
1974 8.34 9.05 5.10 2.70
1977 8.94 8.17 6.29 2.81
1983 8.05 7.42 4.95 2.40
Kuzey esigi ile birlikte Bogazici'nin boyuna kesiti ve sulardaki geri donme durumu
Bogazici'nin boyuna kesiti (Noktalar ile gosterilen Akdeniz kaynali su, cizgilerle gosterilen kisim ise Kadaneniz kokenli suyu temsil etmektedir). K=Karadeniz, M=Marmara Denizi, F=Fener, U=Uskudar
Algarna.
MARMARA'NIN EKOSISTEMI CAN MI CEKISIYOR?
Marmara ve Bogazlar sistemi kisa denebilecek bir zaman dilimi icerisinde ciddi bir kirlenme yukuyle karsi karsiya birakilmis. Ortama birakilan ve dogal dengeyi etkileyen kirleticiler, ortamin bozulmasina ve bunun sonucunda da bulunan turlerin azalmasina yol aciyor. Ornegin 1975'lere kadar Marmara Denizi su urunleri endustrisinde onemli rol oynayan balik turleri bu gun 4-5'e kadar dusmus. Marmara'nin tum Turkiye su urunleri uretimindeki katkisi da %22'lerden %6'lara kadar inmis.
Levent Artuz ve ekibi plankton inceliyor.
Bir denizin kirlenmesinin 3 ana fazi oldugunu soyleyen Artuz, bu asamalari soyle anlatiyor:
"Bunlardan birincisi ortama kirletici unsurlar verildiginde dayanabilen, tolerans gosteren turler kaliyor, digerleri ya oluyor, ya da ortami terk ediyorlar. Biz bu durumu 6.10.1989 tarihinde, Kartal-Pendik hattinda balik olumleri seklinde, Halic kusaklama kolektorleri ve Istanbul atiksuyunun Ahirkapi onlerinden, 60m. derinlikten, o zaman bilim insanlarinin tum karsi cikmalarina ragmen, Marmara Denizi alt akintisinin konveyor (tasiyici) olarak kullanilmasinda yasadik. Sonucunda da 146 adet ekonomik oneme sahip balik turunu kaybettik. Bir envanter yok ama, tahmini tum turler bazinda kaybimiz binlerle ifade edilebilir.
Ikinci faz ise; tur cesitliliginin azalmasi ve buna bagli olarak mevcut turlerin fert adetlerindeki artis. Biz su anda bu ikinci fazin sonlarina dogru bir noktadayiz. Yaptigimiz olcumler acikca bunu gosteriyor. Zaten bilimsel calismalara bile gerek kalmayacak sekilde 5 duyunuzla bile bunu anlamak olasi. Marmara Denizi'nde yasanan kizil-su (Red-Tide) olaylari, kimi kez deniz analarinda, kimi kez lufer-palamut gibi baliklardaki anormal artislar, denizin zaman zaman cayir gibi yemyesil olmasi veya gecen sene baslayan, kamuoyuna 'denizde beyaz tabaka' olarak yansiyan, balikcilarin 'salya' olarak isimlendirdikleri, gecekte yogun bir bitkisel plankton patlamasi seklinde gelisen olgu. Bunlarin hepsi bu ikinci fazin tipik gostergeleri.
Ucuncu faz ise; ortama birakilacak hic onemsenemeyecek miktardaki bir ek kirleticinin bile ortami biyotik halden, abiyotikotik hale getirebilecegi durum. Kanimca bu da cok uzak bir durum degil. Kimi zaman Marmara Denizi'nin bazi bolgelerinde lokal olarak bu durumun yasandigini olcumlerimiz bize gosteriyor."
Bu ekosistemin yeniden kazanilip kazanilmayacagi sorumuzu ise Artuz soyle yanitliyor:
"Ben yitirildikten sonra tekrar kazanilmis bir ekosistem bilmiyorum. Onun icin bir tahminde bulunmak, ileri donuk bir projeksiyon yapmak cok zor. Hatta olanaksiz. Bizler bunun yerine kaybetmemek icin caba gostersek, bugun bile hic degilse elimizdeki mevcut durumu korumak icin caba gostersek sanirim daha akilci olacaktir."
Ahsen Yuksek ise geri kazanim konusunda Artuz'den daha iyimser: "Denizel ortami yok ettikten sonra geriye donusum son derece pahali rehabilitasyonlarla gerceklesmedir ki bu da ulke ekonomisi icin onemli bir yuktur. Ornegin Halic'in geri kazanimi. 1980'li yillarda yaptigimiz arastirmada Halic'te hicbir ture rastlamamisken, bugun yapilan rehabilitasyon calismalari sonrasi 36 balik turunun yumurtlama ve yavru gelistirme sahasi olmustur. Yanlis kullanim sonucu Istanbul buyuk bir ekonomik diyet odemistir."
ISTANBUL'DA DENIZE GIRMEK
Sarkoy-Inceburun'da deniz dibindem cikan kirliligin incelenmesi.
Yuksek, Istanbul'da denize girilebilecek en guzel yerin Adalar oldugunu soyluyor:
"Buyukcekmece'de tamamen olmasa da Yesilkoy biraz yoluna girmeye baslasa da, yine problemli alanlar var. Suadiye plajlarinin tekrar acilmasi, yuzey desarjlarinin kismen kesilmesi veya kontrol altina alinarak derin desarja verilmesi, Tuzla'da olsun, Atakoy civarinda olsun ileri derecede aritma sistemlerine gecilmesi ve Zeytinburnu'nun tamamen ortadan kaldirilmasi 'sadece koliform degil, bir suru toksik madde de geliyordu- Kurbagalidere'nin temizlenip tekrardan sisteme kazandirilmasi, Halic'teki butun yuzey akintilarinin tamamen engellenmesi, Kuzey-Guney Halic Projeleri ile derin desarja baglanmasi olumlu gelismeler."
Marmara Denizi kiyilarinda denize girilebilecek temizlikte yerlerin bulunup bulunmadigi yonundeki sorumuzu Artuz soyle yanitliyor:
"Bu konu benim disiplinimin disinda. Yaz aylari geldiginde insanlarin aklina bu sorular geliyor. Ancak sorun denize girip-girmeme sorunu degil. Bizi besleyen, bolgede tur cesitligini arttirmasi gereken bir ortami kaybediyoruz. Zamaninda Turkiye su urunleri istihsalinin %25'ini karsilayan bir deniz, son yillarda %5'ini zar-zor karsiliyor. AB ulkeleri 80'li senelerden beri Marmara Denizi menseli cift kabuklularin ulkelerine girisini yasaklamis durumdalar. Sebebi de insan sagligina zarari. Biz elimizdeki ciddi bir degeri kaybediyoruz."
TURMEPA'dan Levent Ballar'in bu soruya verdigi yanit kisa ve oz: "Bu konuda defalarca aciklama yaptik. Istanbul'da denize girilmez. Atik aritma sistemi tumuyle biyolojik hale gelmeli."
TURMEPA ATIK YAG TOPLUYOR!
TURMEPA DenizTemiz Dernegi Genel sekreteri Levent Ballar ev ve lokantalarda kullanilan yaglarin doganin en buyuk kirleticilerinden biri olmasina ragmen tuketiciler tarafindan lavaboya dokuldugunu soyluyor. Ballar: "Bu yaglar hem denizleri kirletiyor, hem de kanserojen. Evlerden, lokantalardan kullanilmis yaglari 90 aracla toplayacagiz. 5 kilo bile olsa bizi cagirdiklari her yere gidip yaglari alacagiz. Yaglar Istanbul'daki biyodizel yakit uretim merkezlerine tasinacak" dedi.
Ev ve lokantalarda kullanilan yaglarin toplanmasi calismalari hangi boyutta oldugu sorumuzu Ballar soyle yanitladi: "Yogun bir sekilde toplamaya devam ediyoruz, cesitli basin toplantilari ve ilanlarla duyurma gayreti icindeyiz. Buyuk tuketici, oteller ve restoranlarin 4442845 no'lu atik hattimizi arayarak, mutlaka ulke icin bize destek verip atik yaglarini vermeleri gerekiyor."
ATAKOY ILERI BIYOLOJIK ARITMA TESISI
ISKI'nin Marmara Denizi'ni atiksulardan korumak icin son yaptigi yatirimlar soyle:
Ayamama Deresi Marmara Denizi'ni kirleten en buyuk kaynak. Sanayi ve evsel atiklarin aktigi dereden gunde 400 bin metrekup zehirli atik Marmara'ya akiyor. 2002 yilinda projesi tamamlanan tesisin ihalesi, 22 Subat 2007 tarihinde sonuclandirildi.
Tesis tamamlandiginda toplam 2,5 milyon insanin yasadigi bolgenin tum atik sulari bu tesiste aritilacak. Gunde 600 bin metrekup su aritilarak park ve bahcelerin sulamasi ile sanayide kullanilacak. Bu Terkos Golu'ne esdeger bir su miktari ve Istanbul'un su ihtiyacinin 5'te birini olusturuyor. Atakoy Ileri Biyolojik Aritma Tesisi'nin ilk etabinin acilisi 2009 Mart ayinda duzenlenecek 5. Dunya Su Forumu'na yetistirilecek. Isin tamami ise 2010 yilinda bitirilecek.
ISKI, Atakoy Biyolojik Aritma Tesisi'nin de icinde bulundugu Atakoy Cevre Koruma Projesi icin toplam 450 milyon YTL'lik bir yatirim yapmis olacak. Proje kapsaminda; Atakoy Ileri Biyolojik Aritma Tesisi, 10 bin 730 metre dere islahi, 200 ile 2 bin 400 milimetre caplari arasinda toplam 65 bin 349 metre atiksu ile yagmursuyu kolektor ve sebekesi insa ediliyor. Proje kapsaminda bugune kadar 4 bin 550 metre dere islahi, 200 ile 2 bin 200 milimetre caplari arasinda toplam 37 bin 970 metre atiksu ile yagmursuyu kolektor ve sebekesi insa edildi.
PASAKOY'E YENI ARITMA TESISI
Kartal, Umraniye, Sultanbeyli, Pendik Bolgeleri'nin atiksularini ileri biyolojik olarak aritan Pasakoy Atiksu Aritma Tesisi tam kapasite calisiyor. Nufus artisiyla birlikte artan ihtiyaci karsilamak icin 100 Bin m3'luk ikinci kademesi insa ediliyor.
Istanbul'da uretilen atiksu kapasitesine gore insa edilen Atiksu Aritma Tesisleri, artan nufusa bagli olarak tuketilen su miktarinin da artmasina sebep oluyor. Surdurulebilir Cevre Yonetimi icin artan ihtiyaca bagli olarak Aritma Tesisleri'nin kapasiteleri artiriliyor.
2000 yilinda insa edilen ve 100 Bin m3 kapasiteye sahip olan Pasakoy Ileri Biyolojik Atiksu Aritma Tesisi, Kartal, Umraniye, Sultanbeyli ile Pendik Bolgeleri'nin atiksularini toplayarak ileri derecede arittiktan sonra Riva Deresi'ne desarj ediyor. Istanbul'un ilk Ileri Biyolojik Aritma Tesisi olma ozelligine sahip proje sayesinde Pendik ve Kartal Sahilleri ile Omerli Baraji'na kontrolsuz olarak dokulen atiksular onlenmisti.
Tesis bugun yuksek kapasiteyle calisiyor ve gunluk 80 Bin m3 atiksuyu aritmaya tabi tutuyor. Bolgenin artan atiksu debisinin aritilarak cevreye zarar vermeden uzaklastirilmasi icin Aritma Tesisi'nin 100 Bin m3'luk ikinci kademesi insa ediliyor. Yaklasik olarak 27.5 Milyon Euro'ya mal olacak ek unite Proje kapsaminda ayrica insa edilecek sistemle gunluk 15 Bin m3'luk atiksuyun geri donusumu saglanarak elde edilen su cevre sulamada ve sanayide kullanilabilecek.
Kaynaklar:
www.yildiz.edu.tr
www.iski.gov.tr/web
Marmara Denizi'nde Suregelen Karasal Kokenli Kirlenmenin Kokeni ve Boyutlari isimli makale
www.turmepa.org.tr
DenizTemiz Dergisi, Temmuz 2008,
www.ibb.gov.tr
_______________________________________________________13
ADALAR POSTASI-2155 (20.9.2008): salya sumuk aglamakta marmara...
Cumhuriyet- Bilim Teknik 19.09.2008
Marmara Denizi’ni kaybediyoruz
“Marmara Denizi'nin Değişen Oşinografik Şartları Projesi (MAREM)- 2008 Yaz Ayağı Çalışması”nın sonuçları açıklandı. Yapılan çalışmaların ön değerlendirmesine göre Marmara Denizi kaldıramayacağı kadar yoğun bir kirlilik baskısı ile karşı karşıya. Zaten gecikmiş olan önlemlerin ivedilikle, belki de bir afet bölgesi statüsü içinde, bir an evvel devreye sokulması gerekiyor.
“Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi” ana projesi bir deniz için yapılmış en uzun soluklu izleme (monitoring) projelerinin başında geliyor. Olav Aasen ve İlham Artüz yöneticiliğinde 1954 yılında başlatılan proje, bugüne dek Marmara Denizi ve Boğazlar’da, yatayda 50 adet istasyonda yaklaşık 25 parametrenin, derinliğin elverdiği kesitlerde (0.5m-1200m) ölçümlemesi ni gerçekleştirildi.
M.Levent Artüz ve O.Bülent Artüz’ün çabaları ile kesintisiz olarak devam eden proje 2006 yılından bu yana Sevinç-Erdal İnönü Vakfı bünyesinde sürdürülüyor. Bu yıl Alet –Ekipman desteğini sağlayan i-marine deniz teknolojileri ve araştırmaları A.Ş. ve maddi destek sağlayan Nortel Networks Netaş Telekomünikasyon A.Ş. ve HEDEF Bilgisayar Sistemleri Kablolama Sanayi Ltd. sponsorluğunda, 12 Temmuz 2008 tarihinden başlamak üzere izleme çalışmaları başlatıldı. 01 Ağustos 2008 – 15 Ağustos 2008 tarihleri arasında ise tüm Marmara Denizi’nin, (Boğaziçi Karadeniz çıkışından-Çanakkale Boğazı Ege Denizi çıkışına kadar olan bölge) Oşinografik Biyolojik ve Sedimantolojik etüdü yapıldı.
ÇALIŞMA ÖN SONUÇLARI:
Yaz ayağı çalışmasının 1. bölümünü oluşturan ve geçtiğimiz sezon kamuoyuna “salya” veya “denizde beyaz köpüklenme” olarak yansıyan olgunun olası sonuçları 02-22 Temmuz 2008 tarihleri arasında izlendi.
MAREM projesinin tüm Marmara Denizi çalışması ise 1 Ağustos 2008 günü başlatıldı ve 14 Ağustos 2008 günü fiilen sonlandırıldı.
1- Marmara Denizi’nde geçtiğimiz dönem oluşan ve balıkçıların “salya” adını verdikleri bitkisel plankton patlamasına bağlı musilaj agregat yapının Marmara Denizi’ne çok ciddi zararlar verdiği sonucuna varıldı;
a- Söz konusu yapının çökerek özellikle midye, istiridye, yumuşak mercanlar gibi yer değiştiremeyen çanlıları neredeyse tümü ile yok ettiği,
b- Bu yok oluşa bağlı olarak, Marmara Denizi’nin dip yapısında köklü bir değişimin gerçekleştiği ve buna bağlı olarak denizyıldızı, denizkestanesi, denizhıyarı gibi derisidikenlilerde anormal artışların yaşandığı,
c- Değişim kapsamında ekonomik öneme sahip “yerli” olarak nitelendirilebilecek türlerin neredeyse tamamen yok oldukları,
d- Tür çeşitliliğinin vahim ölçülerde tahribata uğradığı,
2- Salya oluşumunun tüm Marmara Denizi genelinde 20m. derinlikte ve 10-15m. kalınlıkta bir tabaka olarak mevcut bulunduğu ve bu tabakanın birçok noktada yeni oluşan materyalden olduğu,
3- Salya oluşumu ve geçen sezon oluşmuş salyanın efektlerinin yanı sıra, tür çeşitliliğinin azalmasına bağlı olarak mevcut türlerin fert adetlerindeki artışın tipik bir göstergesi şeklinde taraklı medüzlerde (kay-kay) çok ciddi patlamalar şeklinde artışlar tespit edildi.
4- “Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi” MAREM projesi kapsamında, Marmara Denizi’nin başta en önemli gösterge olan suda erimiş oksijen değerlerinde geçmiş seneler baz alındığında çok düşük, hatta sıfıra yakın değerlere rastlandı,
5- Marmara Denizi’nin alt su tabakasında sürekli 14.2°C ortalama değere sahip Akdeniz kökenli su kütlesinin sıcaklığının ortalama değerinin 14.8-15.0°C yükseldiği saptandı,
6- Özellikle 1000m. derinliğin altında yürütülen çalışmalarda 9 adet Marmara Denizi için yeni ve 1 adet de tamamen yeni bir türe rastlanmıştır. Tahminimiz, hâlihazırda süren örneklerin tasnif ve değerlendirme çalışmaları bittiğinde, bu sayının özellikle mikroskobik formlar ve 1000m. derinliğin altında alınan çamur numunelerinde artacağı yönündedir.
7- Proje kapsamında yapılan ölçümlerde, özellikle Marmara Denizi’nin doğu kesiminde besleyici materyalde ciddi artışlar tespit edilmiş, ancak ön çalışmalara göre bitkisel plankton tür çeşitliliği ve genel toplam miktarlarında ciddi düşüşler saptandı. Bu da Marmara Denizi’nin birincil üretime bağlı olarak ciddi bir verim düşüklüğü göstereceğinin anlamlı bir sinyali olarak algılanmalıdır.
8- Marmara Denizi genelinde, geçmiş senelere oranla ciddi bir bulanıklılık saptanmıştır. İlk bulgulara bulanıklılığın başlıca nedeni olarak askıda partiküller (sarı madde) saptandı.
9- Marmara Denizi batısında, Karabiga Burnu – Şahmelek Limanı’ndaki fok mağaralarında her şeye rağmen hayatiyetin devam ettiği saptanmış, 2 adet Akdeniz foku (Monachus monachus) görsel olarak tespit edildi (teknik imkanlar ve tecrübeli personel olmadığından görüntü alınamamış). Doğanaslan Bankı – Kazanağzı mevkiinde ise son kalan Marmara Denizi deniz kaplumbağalarının (Caretta caretta) bütün olumsuzluklara rağmen soyunun tükenmediği saptandı.
PROJENİN HEDEFİ
Söz konusu bu proje ile aşağıda belirtilen ana amaçlara ulaşma hedeflendi:
1. Marmara Denizi’nin alt ve üst su katmanlarındaki genel durumun saptanması,
2. Söz konusu bölgenin oşinografik özellikleri hakkında bir veri tabanı oluşturmak,
3. Uzun yıllardan beri Marmara’da gerçekleştirilmiş çalışmaların sonuç ve verilerinden yararlanılarak, değişim hız ve trendinin saptanması,
4. Marmara Denizi’nde çeşitli amaçlarla ele alınacak projeler ve tasarımlar için gerekli bilimsel veri tabanı ve öneri paketlerinin oluşturulması,
5. Bu kapsamda yer alan alt proje konuları ile ilgili öğrencilere eğitim ve öğretim amaçlı uygulamalar yaptırılarak bu konularda verimliliğin sağlanması,
6. Yapılacak gözlem, analiz ve bunlara dayalı orijinal yorumlar içeren ve her biri başlı başına değer taşıyacak orijinal bilimsel ve teknik yayınların meydana gelmesini sağlamak.
Deniz dibinden çıkan kirlilik.
Jeolojik Deformasyonun yarattığı habitat
Marmara Denizi birbiri üzerinde yer almış, hidrografik özellikleri açısından son derece farklı iki su kütlesinden, iki ayrı denizden oluşan bir yapıya sahip. Karadeniz’den gelen su miktarına ve özellikle de mevsimsel atmosferik değişimlere göre kalınlığı 50-75m. arasında değişen Karadeniz kökenli üst su kütlesinde, su sıcaklıkları ortalama değerler olarak 6°C ile 27°C arasında değişime uğrarken, alt su kütlesinde sıcaklık değişimleri hemen hemen hiç bir farklılık göstermez ve bütün bir yıl boyunca 14.6ºC~14.2ºC arasında, 0.4ºC gibi bir salınım yapar.
Marmara Denizi, bağlı olduğu Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz gibi yarı izole denizlerle olan madde alış-verişinde, dar ve sığ eşiklerle donatılmış Boğazlar nedeni ile son derece kısıtlı bir konuma sahip. Bunun sonucunda da farklı katmanlarda, farklı biyolojik olayların geliştiği, farklı katmanlarda farklı formların yer aldığı zengin bir biyolojik yapı ortaya çıkmış.
Bu farklılığı oluşturan etmenlerden birisi de, Marmara Denizi’ni boydan boya kat eden fay hattının özelliklerine bağlı olan bölge. Bu bölgede fay hattı boyunca farklı mineral konsantrasyonları, fay hattının aktivitesine bağlı farklı gaz konsantrasyonları, fay hattı boyunca yüzeye çıkan sıcak suyun yol açtığı mikro-kozmos bölgeleri ve fay hattı bölgesindeki farklı jeolojik deformasyonun sonucu oluşmuş olan habitat, diğer bölümlerden bir hayli farklılık gösteriyor.
İNSAN GÜCÜ
Söz konusu projede esas itibarı ile 6 araştırmacıdan oluşan bir ekip ve ek olarak teknenin sevk ve idaresi ile operatörlerden oluşan 4 kişilik bir ekip çalıştı. Bu ekibin sağladığı örnek ve ölçümler eş zamanlı olarak bilgisayar ortamında depolanarak, bu proje için özel olarak geliştirilmiş bir veri tabanı (data-base) ve bilgisayar işleme (prosessing) programı ile değerlendirildi.
Projeye katılanlar: M. Levent Artüz (Proje lideri)-O. Bülent Artüz (Proje koordinatörü)- Prof. Dr. Dinçer Gülen- Doç. Dr. Erdal Üzen Biyolog Barış Sönmez
Çev. Müh. Atilla Aydemir Teknik ekip: Muzaffer Aktay (Kaptan) Muharrem Tilki (Usta Gemici)- Mehmet Arabacı (Gemici) İsmail Aktay (Gemici)
PROJENİN ORTAYA ÇIKARTTIĞI TABLO
Yapılan çalışmaların ön değerlendirmesine göre ne yazık ki Marmara Denizi genelinde tarafımızdan ölçülen parametrelere bağlı ciddi ve gerçek anlamda önlem alınmasını gerektiren vahim bir durum söz konusu. Marmara Denizi kaldıramayacağı kadar yoğun bir kirlilik baskısı ile karşı karşıya. Zaten gecikmiş olan önlemlerin ivedilikle, belki de bir afet bölgesi statüsü içinde, bir an evvel devreye sokulması gerekiyor.
_______________________________________________________14
From: NEZİH BAYRAKTAR
Subject: SERGİYE DAVETİYE
Date: August 7, 2010 7:52:53 PM GMT+03:00
To: ADALAR POSTASI
ADA RESSAMI
AYŞEGÜL BAYRAKTAR
RESİM SERGİSİ
9-15 AĞUSTOS 2010
ANADOLU KULÜBÜ SERGİ SALONU
BÜYÜKADA
GELEBİLİRSENİZ MUTLU OLURUZ.
AÇILIŞ: 9 AĞUSTOS PAZARTESİ SAAT 17:30
_______________________________________________________15
From: SELÇUK ARAL
Subject: Techno Zulmü
Date: August 8, 2010 4:59:52 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
http://www.kinaliada.net/admin.php?news-edit-1077
Görmemisin Arabasi Olmus – Tutmus Egsozunu Kopartmis!
(<<<- Bu bir Hahaha… degildir)
Foto: Selcuk Aral ©
Sevgili Okurlarim!
Iki günden beri beni görseniz, gülmekten yerlere yatarsiniz: Evin icinde (<<<- kücük kiz cocuklarinin saclarina taktiklari tokalar gibi) basima ilistirilmis iPod’umla dolasmaktayim.
Simdi icinizden birisi cikip (<<<- baska takacak yer bulamadin mi, Selcuk?) diye sorsa: Sormasina hakli olsa da durumu bilmedigi icin haksizlik ediyor olacak.
Eski bir Türk atasözü’dür (<<<- hepiniz bilirsiniz) „Görmemisin arabasi olmus, tutmus egsozunu kopartmis!“ (<<<- Hahaha… <<<- aklimda biraz yanlis kalmis da olabilir. <<<- Hahaha…).
Onu bilmesenizde yollarda, caddelerde (<<<- ayni seyi memleketindeki köy kahvesi önüne cekerek uygulamaya alisik olan) arabasinin pencerelerini dibine kadar asagiya indirip radyo, teyp veya CD’sinin sesini (<<<- Allah ne verdiyse sonuna kadar acarak) bangir-bangir bagirtarak (<<<- kismen arabesk, kismen rock veya benzeri gürültülü müzikle) hava attigini zanneden kazmalar vardir.
Iste onlardan birisi bizim sahili (<<<- Halk plajini) istila etti artik bizim buralarda Luna Park rüzgarlari esmeye basladi. Techno müzigin sesini sonuna kadar acan (<<<- kim davulun sesi uzaktan hos gelir demis se <<<- yemin ediyorum <<<- valla, yalan söylemis) bizde ne huzur birakti, ne de sinir.
Yazin ortasinda, kapiyi-pencereyi kapatip oturamiyorsun, disarda 32-38°C sicaklik (<<<- nem orani nerdeyse düdüklü tencereninkisiyle ayni ayarda <<<- hissedilen 50°C nin üzerinde) var, oturmaya kalksan bütün gün yam-yam’larin davul seslerinden fIrttIracak hale geliyorsun.
Isin kolayini iPod’um dan kendi müzigimi dinlemekle (<<<- bu yüzden telefonlari duymamisim <<<- aksam bütün gün nerdeydin diye soranlar oldu) buluyorum.
Esasinda ben müzigimi dinlerken iPod’u ya gömlegimin yakasina, yahutta fötr’ümün kenarina sIkIstIrIrIm. Fakat bu havada belden yukarisi sivil (<<<- ciplak) dolastigim icin sacima toka (<<<- napim burnuma takmayi gözüm yemedi <<<- kulak memesi ise cok acidi) olarak taktim artik öyle dolasiyorum.
Sanirim bu sene bütün basimiza gelenler, sadece daha evvelki (<<<- Ex.) Adalar Belediye baskani (<<<- rakip partiden ve ayni zamanda bize komsu) Coskun Özden’e gIcIklIk yapmak isteyenler tarafindan organize ediliyor. Cünkü bir beladan kurtulmadan bir digeri hazirda bekliyor.
Olan tamamen bize (<<<- halka) oluyor. Iki ates arasinda kaldik, biri sagdan digeri soldan vurdukca doymadiklari gibi istahlari da, acildikca aciliyor.
Iyi bir Pazar (<<<- geriye kalan) günü dilegiyle hosca ve dostca kalin.
Selcuk Aral (8. Agustos 2010, Kinaliada)
NOT: Bundan bir ay önce Ayayorgi dönüsü faytoncu’nun ettigi bedduayi konu alan bir makalemi (<<<- baskanin hanimi ve kizinin <<<- resmen üye olmasalar da <<<- yazilarimi okuduklarini bildigim icin) bence moral acisindan dogru bulmadigim (<<<- efham yapip <<<- check up yaptirmamasi) icin yayinlamamistim.
Böyle giderse fikrimi degistirmem yakindir.
NOT²: Yemin ediyorum su an Techno (<<<- agresif) bizim oturma odasinda caliyor. Bilmem ayni sey Büyükada’da kendi evinin önünde olsaydi ne kadar (<<<- Müzik Ruhun Gidasidir!!!) diyebilir di.
NOT³: Bu yazi buraya konulduktan 10 dakika sonra müzik kesildi. Bakalim bu sükunet ne kadar devam edecek?
Dünya varmis?
Bütün gün techno = Guantanamo iskencesi...
NOT: Yanilmisim! Ezan okunurken devam etmeye cesaret edemedikleri icin kesmisler. Biraz evvel gene basladi.
Otorite boslugundan istifade eden (<<<- yari sarhos) gencler, Efes refakatinda Belediye arabasinin (<<<- büfe) yanina koyduklari, (ve oradan aldiklari elektrikle) koskoca hopörlerle, yüzmeye gelen kizlara hava atiyorlar.
Isin kötüsü Arabin Ya-lelli’si gibi sabahtan aksama kadar hic bitmek bilmedigi gibi bir kilometre uzaktan duyuluyor.
_______________________________________________________16
Milliyet- Cadde 34, 9.8.2010
Gülüm Dağlı
http://cadde.milliyet.com.tr/2010/08/09/HaberDetay/1273745/eski-guzel-gunlerde-burgazada
ESKi GÜZEL GÜNLERDE BURGAZADA
Çocukluğunu Burgazada’da geçiren Bercuhi Berberyan’ın yazdığı ‘Burgazada Sevgilim...’ kitabı, üçüncü baskıyı yaptı. 1950’lerde çekilen fotoğrafların ve tatlı anıların yer aldığı kitapta, İstanbul’da başlayıp Adalar’a yayılan radikal değişimden bahsediliyor
Yazar Bercuhi Berberyan, hem tiyatrocu, hem ressam, hem de yazar. Beş yaşında Burgazada’ya adım attı, iskeleye çıkar çıkmaz buraya aşık oldu. “Aslında ailece aşık olduk” diyor, “Taşına, toprağına, ağacına, denizine... 50’li yılların başındaydık daha. Amcamlar o yaz, Mıgır amcalarla birlikte, kasap Kiryako’nun, Ay Yani Kilisesi’nin karşısındaki evinin üst katını kiralamışlardı. Eskiden çocuklu aileler birleşip kocaman evler tutardı Adalar’da.”
Burgazada’daki sosyal ve gündelik hayatın anlatıldığı kitapta, Bercuhi’nin kişisel hatıraları da işin içine giriyor. Böylece okuyucu tebessümlerle eşlik ediyor hikayelere. Rumların, Ermenilerin, Türklerin, birbirleriyle hoşgörü içinde yaşadığı, dostluklar kurduğu, birbirlerinin yardımına koştuğu o zamanlara özlem duyuyorsunuz. Burgazadalı öykücü Sait Faik Abasıyanık’ın doktoru Selahattin Savaşkan da bu kitapta, Su Sporları Kulübü’ndeki diskoda yaşanan büyük aşklar da, Açık Ada Sineması’nda ‘Avare’ izlenirken birden bastıran yağmur da... Ayrıca ada iskelesinin eski halinden, diğer birçok kahramana kadar farklı farklı fotoğraflar da yer alıyor.
“Aynı keyfi paylaşırdık”
İstanbul’da başlayan ve Burgazada’da devam eden hem sosyal hem fiziksel değişim de eleştiriliyor anılarda. 1950’li yıllardan günümüze değişimden bahsederken Bercuhi Berberyan İstanbul için şu sözleri kullanıyor: “Sanki şehir daha pembeydi o günlerde. Sonraları hafif mora çaldı ve gittikçe de karardı... Hadi kara değil de koyu gri diyelim...” İstanbul’dan sonra Adalar’daki değişimi de betimleyen yazar, benzer bir değişimi ifade ediyor: “Zaten Adalar önce leylak rengi, sonra mor değil de yeşil oldular, çünkü hava ne renk olursa olsun, yeşili bastırması zordur. Ve çok uzun süre yeşil kaldılar. Şimdi oralar da grileşiyor. Nasılsa doğal yeşil de azaldı ya...”
Burgazada’nın sevgi ve güvenle perçinlenen, hoşgörünün en yüksek seviyelerde kol gezdiği sosyal ilişkilerinin de özlemle anıldığı kitapta yazar; “Burgazadalı olan herkes Rumca bilir, Rumca şarkılarla eğlenir, Ayazmalara gider, koliva severdi. Ahmetler Ametaki, Mehmetler Memetaki olmaktan hiç gocunmaz, Türkler Ermeni, Rum ve Yahudi’yi karıştırmaz, ‘gavur’ sözcüğü adada hiç duyulmazdı,” ve “Bir kere sınıf farkı yoktu. Zengini, fakiri, balıkçısı, doktoru, sanatçısı, çımacısı... İstediğiniz kadar çoğaltın... Beraber balığa çıkmak gibi, aynı meyhanede içmek gibi, karşılıklı oyun oynamak gibi, sokaklarda şarkı söylemek gibi... Büyük bir içtenlikle aynı keyfi paylaşabilirdi” satırlarıyla bu durumu okuyucuya aktarıyor.
Kitabı yazmaya başladığı sırada babasını kaybeden Bercuhi Berberyan’ın ona atfettiği ‘Burgazada Sevgilim...’, ada sevenlerin ve meraklılarının kütüphanelerini süsleyebilecek bir anı kitabı. 13 TL’den satışa sunulan kitap, okuyucuların yüzlerinde tebessüm yaratarak ada hayatı hakkında pek çok bilgi sunuyor.
_______________________________________________________17
From: ADALAR KÜLTÜR DERNEĞİ
Subject: [adalarkulturdernegi] BU HAFTAKİ ETKİNLİKLERİMİZ
Date: August 9, 2010 10:53:48 AM GMT+03:00
To: adalarkulturdernegi@yahoogroups.com
_______________________________________________________18
From: SİBEL AKKAŞOĞLU
Subject: ADAEVINDE BU HAFTA 9-15 AGUSTOS
Date: August 9, 2010 1:23:35 PM GMT+03:00
To: emine.cigdem.tugay@gmail.com
SEVGILI ADAEVI DOSTLARI,
ADAEVI'NDE BU HAFTA 9 AGUSTOS PAZARTESI GUNU 1968 YAPIMI ABD FILMI ''MAYMUNLAR CEHENNEMI'NI'' 13 AGUSTOS CUMA GUNU ISE
SINEMALARDA ''ASKIN SON MEVSIMI'' ADI ILE GOSTERILEN 2009 YAPIMI YANI COK YENI ''LAST STATION'' FILMINI GOSTERECEGIZ.
14 AGUSTOS CUMARTESI AKSAMI SAAT 20.30 DA FLAMENCO TRIO ADAEVI'NDE FLAMENCO RUZGARLARI ESTIRECEK.
15 AGUSTOS PAZAR GUNU SAAT 20.30 DA YAZAR LIJI PULCU CIZMECIYAN'LA KITABI ''ISTANBUL'DA KAYIP ZAMANLAR'' UZERINE SOHBET EDECEGIZ.
HEPINIZI BEKLERIZ
SELAMLAR SEVGILER
SIBEL AKKASOGLU
ADAEVI-BUYUKADA
TEL : 0216 382 52 80
GSM : 0533 514 88 03
_______________________________________________________19
http://www.imeceevi.org/index.php?option=com_content&task=view&id=288&Itemid=1
_______________________________________________________20
From: ALİ ŞENALP
Subject: Re: ADALAR POSTASI-2479: deniz gitti, kavga bitti mi?
Date: August 9, 2010 9:39:43 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com
Şu Anayasa meselesini, daha doğrusu ‘evet/hayır-boykot’ kutuplaşması problemini, Prof. Süheyl Batum’un “bildirisinin” Postamızda tefrika edilerek iki sayıdır yayınlanmasıyla ister istemez konuşur hale geldik. Belki daha önce de bu konuda burada yazanlar olmuştur, ben farkında değilim.
Üstünde yazsak da yazmasak da tüm ülkenin bağıra çağıra tartıştığı bir konunun dışında kaldığımız anlamına gelmez. ‘Konuşmamak’ da bir açıdan tartışmaya katılmaktır. Nihayetinde Postamızda böyle bir “referandum bildirisi” yayınlandığına göre, susup ‘tavır almak’ yerine, konuşmanın daha anlaşılabilir (ve anlamaya açık) bir tavır olduğuna inanıyorum.
Konu hakkında her gün hemen her tür medyada o kadar çok yazıldı, çizildi, konuşuldu ki, işi Eylül’e dek uzatmadan, daha fazla zaman kaybına yol açmadan, bir an önce oylamayı yapıp, bu işi geride bıraksak, yeridir diye düşünüyorum… Öyle olmuyor tabii ki, bir nizamı var bu işin ve anlaşılan o ki, biz bir ay daha bu söylenenlerin değişik versiyonlarını tekraren dinleyeceğiz. Bazı gözü dönmüşlerin çılgın provokasyonlarının ülkeye yıllara malolacak, yeni bir zaman kaybına yol açmadan, serinkanlılığımızı koruyarak ve demokrasiden ödün vermeden bu badireyi atlatacağımızı umuyorum…
Niyetim yeni bir “bildiri” yazmak değil, yapabilirsem değişikliklerin bizatihi içeriği ile ilgili ve “evet/hayır-boykot” eksenindeki giderek bir toplumsal yarılmaya evrilebilecek kutuplaşma üzerine düşündüklerimi/kanaatlerimi anlatmaya çalışacağım.
*** *** ***
Anayasa değişikliği tartışmalarında temelde farklı olan iki yaklaşım var. Birincisi, işin tekniğini ve içeriği merkeze alanlar. İkincisi ise siyaseti merkeze alanlar. Bu ikinci yaklaşımda görüldüğü kadarıyla kendi içinde ikiye ayrılıyor: Siyasetin odağına demokratikleşmeyi koyanlar ve “AKP karşıtlığını” koyanlar.
Anayasa değişikliği metodolojisi ve anayasa yapma tekniği ile ilgili olan ve hukuk bilgisine dayanan, özel bir uzmanlığa bağlı olan tartışmalar doğal olarak pek ilgi çekmiyor. Öte yandan tartışmanın merkezine siyaseti alan konuşma ve yazılar rahatlıkla popülarize oluyor. Bizlerin de yazılı ve sözlü medyada en çok duyduğumuz, büyük gürültülerin çıkartıldığı alan işin bu yönüdür.
*** *** ***
Önerilen değişiklik paketi ile gerçekte nelerin değişip değişmediği konusunu yazının sonuna bırakıp, Postamızda da yayınlanan ve “AKP karşıtlığını” merkeze alarak siyaseten “hayır” diyenlere iyi bir örnek teşkil eden Prof. Süheyl Batum’un “bildirisi” üzerinden şunları söyleyebiliriz.
Bir siyasetçi ve akademisyen olan Süheyl Batum, iki versiyonu da Postamızda yayınlanan “bildirisinde” öyle anlaşılıyor ki ‘siyasetçi’ yanı ağır basarak kullanmış kalemini. Ancak yukarıda da söylediğim gibi siyasetinin merkezine ‘demokrasiyi’ değil, ‘AKP karşıtlığını’ koyarak yapmış bu işi. Genel olarak da ‘hayır kampanyası’nın, MHP ve CHP’nin başı çekmesi ve elbirliği ile referandum sürecini ‘AKP oylamasına’ çevirmek üzerine kurulu olduğu görülüyor. Tabii böyle bir yol izlendiğinde değişiklik paketinin gerçekte neyi değiştirdiği değil, paketin kim tarafından getirildiği daha önemli oluyor. Aslında bu durum AKP’nin de işine geliyor. Böylelikle kendisini ‘tek başına 12 Eylül faşizmi ile hesaplaşan bir parti’ olarak sunmak imkânına sahip oluyor. Özellikle CHP, siyasetinin merkezine demokrasiyi koymayarak, başka bir deyişle, demokrasiyi derinleştiren ve genişleten bir politik kulvar yerine salt AKP karşıtlığı yaparak, AKP’nin ‘kendine demokrat yanını gizlemesinin’ önünü açıyor.
Sadece AKP karşıtlığı üzerine kurulu olan ve Süheyl Batum’un her iki “bildirisinde” somut bir şekilde görülen popülizme ve demagojiye dayalı siyaset tarzı, demokrasiyi, özgürlükleri, çoğulculuğu, katılımcılığı, hukukun üstünlüğünü kalıcı bir şekilde güvence altına alacak olan sivil bir anayasanın tartışılmasını da engelliyor. Bu sayede, darbe ürünü olan ve yamalı bir bohçaya dönüşen bu anayasa yerine yeni anayasa yapma yöntemini de, ilkelerini de tartışamıyoruz…
‘Anayasa’ denildiğinde gündemimizi oluşturması gereken bu konular, AKP, CHP ve MHP’nin politik zihniyetlerinin zımni işbirliği sonucu gündemimizde yer bulamıyor. Onun yerine, cuntanın zindanlarında idam edilenlerin son sözlerine karışan gözyaşları, diğer yanda değişiklik önerilerinin içeriği ile hiç alakası olmayan kaba bir AKP düşmanlığı tüm gündemi işgal ediyor…
*** *** ***
Bu sıcaklarda sizlere uzun bir yazıyı okutabilecek maharet ve tekniğe sahip olmadığımı biliyorum. Buraya kadar okuduysanız teşekkürler. Başta söz verdiğim gibi Süheyl Batum’un “bildirisinin” birinci versiyonu üzerine birkaç kısa not yazıp, yazıyı kapatacağım. İkinci versiyonu ve değişikliklerin içeriği ile ilgili olarak Postamıza bir başka yazı göndereceğim. Yani bende, Batum’un yazılarını gönderen arkadaşlarla aynı taktiği kullanarak ‘tefrika’ durumuna geçiyorum… Sabrınız için tekrar teşekkürler…
*** *** ***
Batum’un yazdığı ve Postamıza düşen “bildirinin” birinci bölümünde, anayasa değişiklik önerilerinin içeriği ile ilgili tek bir cümleye rastlamıyoruz. Popülist bir parti sözcüsünün meydan nutku mantığı ile kaleme alınmış, nesnellikten uzak, duygular ve özellikle ‘karşı olmak’ fikri üzerine inşa edilmiş, kısaca bir ‘istemezük’ yazısı…
Daha girişte “ekmeğini çalanlara HAYIR deme” fırsatından ve “HAYIR” demenin özgürleştirmesinden, zenginleştirmesinden, adalete kavuşturmasından bahsederek tipik bir demagoji üslubu kullanıyor. Tarih boyunca varolan tüm sosyal, siyasal, kültürel problemlerin bu değişiklik paketi ile çözülüp çözülemeyeceğini soruyor ve cevabını veriyor: tabii ki, Hayır!
Sosyal, siyasal sistemin tüm sorunlarının bu değişiklerle çözülemeyeceğini gösterip, tipik bir gözbağcılığı lafazanlığı ile yöneltmek istediği sonucu söylüyor; Hayır! İçerikle ilgili tek bir söz, yerine önerdikleri ile ilgili tek bir kelime yok. Kısaca Hayır!
Çünkü AKP kötüdür!
*** *** ***
Benim ise, böylesi bir yazıdan öğrenmek istediğim şudur; “paketin kabul edilmesi ile bugüne nazaran daha “kötü” olacak nedir?”
AKP’nin kötülüğü veya iyiliği ile ilgili her birimizin fikirleri var. Yukarıda da yazdım ‘kendine demokrat’ tavrını biliyoruz. AKP politikaları ile ilgili fakat bu yazının konusu olmayan birçok olumsuzluklar var… Ancak, “daha demokrat” ne öneriyorsunuz?
Bu soruların cevabını Batum’un yazısında ve genel olarak “hayır”cıların söylediklerinde bulamıyoruz…
*** *** ***
Son olarak şuna dikkatinizi çekmek istiyorum; referandumda AKP değil, demokrasinin sınırlarını yetersizde olsa genişletebilmek oylanacaktır…
Farkına varmışsınızdır ama yine de ben tavrımı açıkça deklare etmeden yazıyı bitirmek istemiyorum. Ben “yetmez ama evet” diyorum. Evet, yetmez. Bu değişiklikler yetmez. Yeni sivil ve demokrat bir anayasaya ihtiyacımız var. Fakat değişim, bütünsel bir nitelik sıçraması olarak yürümüyor. Git gelli ve küçük adımların ısrarlı takibi ile oluyor. İlk kez, seçilmişler vesayetin sinir uçlarına dokunuyor. Bu önemli bir şeydir. Devamında, yeni bir anayasa konusunda ısrarlı takipçiler olmalıyız...
Yetmez ama evet!
Söz verdiğim gibi değişiklik paketinin içeriği ve S.Batum’un ikinci “bildirisi” ile ilgili yazacağım.
Burgazadası’ndan bu sıcak günlerde serinlikler ve serinkanlılıklar diliyorum…
Ali Şenalp
08.08.2010
_______________________________________________________21
ADALAR BELEDİYESİ
'zorba' zabıtasını
ESEFLE KINIYORUZ!...
ADALAR POSTASI
adalar.postasi@gmail.com
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com
http://adalar-postasi-guncel.blogspot.com/2010/08/3-2477.html
Emine Çiğdem Tugay, Ali Şenalp, Talin Etyemez, Hayati Önel, Handan Altıneller, Mehmet Selim Tugay, Serap Güre Şenalp, Canan Alioğlu, Yusuf Ziya Özcan, Semiha Baltacı, Işık Meriç, Esen Çamurdan...(9 Ağustos 2010 Pazartesi günü saat 00:13 itibariyle 12 imza...)