ADALAR'da TARİHTE O GÜN:
23 Ekim 1912 Perşembe günlü, Büyükada Nizam Caddesi'nin Franka Sokağında Yusuf Bey'e ait arazi-i mevküfenin bir kısmında bina yapılmasına ruhsat verildiğine dair...
* * *
* * *
9 Şubat 2012 Perşembe
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Kar yağışlı
-2/1ºC
%74-81 nem
Poyraz, KD 40km/sa
Gündoğuşu 07:07... Günbatışı 17:29...
1- İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği (İAKTVKD): "Gerek Büyükşehir Belediyesi'nin gerek Adalar İlçe Belediyesi'nin gerekse V Numaralı Koruma Bölge Kurulu’nun açık ve zımnen ve de el altından yaptıkları yardımlarıyla kanun ve kaideler zorlanarak Büyükada’nın toprağını, havasını, denizini, yeşilini, manzarası ile hak ve hukukunu pâymal ederek kendi lehine çevirmek isteyen bezirgânların pervasız ve kural tanımaz fiillerine dur denilmiştir. Yürürlükte olan imar pılânlarına aykırı kaçak yapılardan biri olan Lido-Terrace, İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nin kararıyla 02.11.2011 tarihinde kanun dairesine çekilmiştir..."
2- Serap Uzunlar: "Yüksel Özcan Beyefendi'ye sormak isterim; 'Adalar Orman İşletme Şefliği, Bakanlığın yaptığı bu düzenlemeyi uyguluyor mu? Neler yapıldı? İleriye dönük bu konudaki projeler nelerdir?..."
3- Jülide Simsoy Göğüş: "Büyükada fotoğraflarımdan..."
4- Ayşe Cemre Tatlıcı: "Adalar Belediyesi sakinleri alın da bir HaberTürk okuyun bugün!..."
5- Kınalıada Muhtarı Hüseyin Şahin’den örnek davranış...
6- Selin Kutucular: "Zaman Satan Dükkân'ın raflarından, hatıralara ve Ada yaşamına bakacağız..."
7- Yetvart Danzikyan: "Burgaz Adası'nın eski ve en güzel abilerinden, eniştem Ararat Amiroğlu, artık ebedi uykusunda..."
8- Selçuk Aral: "Kınalıada'nın en tanınmış simalarından birisidir, Ruhi..."
9- Onur Yazıcıoğlu: "Ada'ya kış gelirken yazdığım bir yazıyı paylaşayım madem, tam olsun..."
10- Yusuf Bahar: "Orman Bakanı'ndan beklediğimiz açıklama geldi, İsa Tepesi'nde bulunan stad alanı bildiğiniz gibi bir bölümü Milli Emlak diğer alan ise 2B kapsamında olduğu için mahkemelikti ve ..."
11- İvi Dermancı'nın anılarının tanıklığında İstanbul ve Büyükada'nın 1900lerin başına uzanan kültürel panoraması...
12- Can Atalay: "Heybeliada iskele meydanı ve yakın çevresi düzenlemesi çalışmalarından çıkan molozların Çam Limanı'na dökülmesi nedeniyle hukuka aykırı davranan ilgililer hakkında kamu davası açılması amacıyla suç duyurusunda bulunulmuştu..."
13- Ayşe Cemre Tatlıcı: "Geçmişini unutan bir nesil, geleceğe umutla bakamaz. Tarihimizi hatırlamak, sadece sözle değil, o günlerden kalan eserlere verdiğimiz değerle de doğru orantılıdır..."
14- Ogler Ghislain De Busbecq: "Üç ayımı büyük bir mutluluk içinde geçirdiğim [Büyük]adadan şimdi tekrar bahsetmek istiyorum..."
15- Cem Karaca: "Ben bir ceviz ağacıyım!..."
)O(
Terrace-Lido kaçağının
davası sonuçlandı!...
evveliyatı şu adreste:
"bir daha bakalım hele
(m)imar (s)inan ne ekmiş/dikmiş
ada sahillerine?..."
Kaçak TL!...
(Terrace-Lido)
rüzgâr eken fırtına biçermiş!... [*]
)O(
From: İSTANBUL ADALARI
KÜLTÜR ve TABİAT VARLIKLARINI
KORUMA DERNEĞİ (İAKTVKD)
Subject: LİDO
Date: February 8, 2012 9:58:18 PM GMT+02:00
İSTANBUL ADALARI
KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI
KORUMA DERNEĞİ
Sayı :
Konu: Lido ve mahkeme sonucu
Büyükada, 07 Şubat 2012
ADALAR POSTASI’na,
Gerek Büyükşehir Belediyesi'nin gerek Adalar İlçe Belediyesi'nin gerekse V Numaralı Koruma Bölge Kurulu’nun açık ve zımnen ve de el altından yaptıkları yardımlarıyla kanun ve kaideler zorlanarak Büyükada’nın toprağını, havasını, denizini, yeşilini, manzarası ile hak ve hukukunu pâymal ederek kendi lehine çevirmek isteyen bezirgânların pervasız ve kural tanımaz fiillerine dur denilmiştir. Yürürlükte olan imar pılânlarına aykırı kaçak yapılardan biri olan Lido-Terrace, İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nin kararıyla 02.11.2011 tarihinde kanun dairesine çekilmiştir. Şimdilik kaydıyla, adaletin tahakkuk etmesi bu durumdan zarar gören toplumun, biraz olsun kendilerini emniyette hissetmelerine vesile olmuştur.
Dikkat edilirse Lido inşaatıyla başlayan sorumsuz inşaatçılık, bilhassa Adalar Belediye Başkanlığı'nın nezaretlerinde gelişerek devam etmektedir. Sahil ve rıhtım işgalleri had safhaya varmış olup salaş, korsan kondu iskelelerle ve duygu sömürüsü yaratan adlarla belli kesimlerin istifadelerine peşkeş edilmiştir.
Büyük sermaye tahakkümüyle Seferoğlu gibi koruluklar yok edilmektedir. İtiraz ettiğimiz 1/5000 ölçekli Adalar'ın nazım pılânları, kıyı yağmacılığında bir belediyenin nasıl organize olduğunun somut işaretleriyle meşbudur.
Ne hüzün vericidir ki; bu gibi yapılaşmalarla mücadele edecek vazifeli kanun adamları vazifeleri başına gelmeleri için bu kaçak iskeleleri kullanma zorunda bırakılmışlardır. Ve ne hazindir ki bu kabil kanun ve hukuk dışı mafyöz usullerle elde edilmeye çalışılan devlete ve cemiyete ait kıyılar ve işgalleri hükümet partilerinde siyasete meraklı olanlarca savunulmaktadır!...
Derneğimiz çalışmalarına ara vermeden, kaldığı yerden süreci devam ettirecek ve fikri takipte de ısrarlı olacaktır. Çalışmalarımızın Adalılara yansıtılmasında aracı olan ADALAR POSTASI’na teşekkürlerimizle beraber ilgili mercilere verdiğimiz dilekçe örneklerini yayımlanması ricasıyla arz ediyoruz.
Engin DAMCI
(Başkan yardımcısı)
İSTANBUL ADALARI
KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI
KORUMA DERNEĞİ
Sayı : 110
Konu: Lido ve mahkeme sonucu
Büyükada, 07 Şubat 2012
ADALAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI’na,
İstanbul ili, Adalar İlçesi, Büyükada Yalı Mahallesi, 13 pafta, 21 ada, 27 parsel sayılı gayri menkule ilişkin olarak İstanbul V Numaralı Koruma Bölge Kurulunun 13 Ocak 2010 tarih ve 2260 sayılı puroje onayına dair kararı ve bu karara müsteniden Adalar Belediye Başkanlığı tarafından verilen 10 Mart 2010 tarih ve 392 sayılı inşaat ruhsatı, İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 2010/1707 Es. Ve 2011/2177 Karar sayılı 02 Kasım 2011 tarihli kararı ile iptal edilerek söz konusu yer ve müsebbibleri kanun dairesine çekilmişlerdir.
Anayasanın 138. maddesinde “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” Demekte ve buna paralel olarak;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 4001 sayılı Kanunla değişik 28. maddesinde “1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.
Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açabilir.” Hükümleri yer almış olup ayrıca;
Yargı kararının uygulanmaması ceza hukuku açısından da suç oluşturmakta ve kararı uygulamayan kamu görevlileri aleyhine cezai takibat yapılmaktadır. Danıştay’ın muhtelif kararları ile yargı kararını uygulamayanlar hakkında cezai takibat yapılması gerektiği yolunda kararlar verilmektedir. (Danıştay 2. daire 23 Mayıs 2000 E:2000/1718 K:2000/2577), (Danıştay 2. Daire 3 Aralık 1999 E:1998/692 K: 1999/2774) Yargı kararını yerine getirmeyen kamu görevlileri 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 257. maddesinde yerini bulan “görevi kötüye kullanma” suçunu işlemiş olacaklar ve maddede belirlenen duruma göre değişik cezalarla cezalandırılabileceklerdir.
Uygulama yönünden ise, yürütmeyi durdurma kararı ile iptal kararları arasında bir fark bulunmamaktadır. Gerek yürütmeyi durdurma kararlarına karşı gerekse iptal kararlarına karşı itiraz ve temyiz yoluna başvurulmuş olması kararın uygulamasını durdurmaz.İdare itiraz ve temyiz yoluna başvurmuş olsa da 30 günlük süre içerisinde söz konusu karar kaldırılmadıkça / bozulmadıkça / yürürlüğü durdurulmadıkça uygulanmak zorundadır.
Belediyeden alınan ruhsata dayanılarak ancak 4. İdare Mahkemesi kararı ile ruhsatsız ve izinsiz duruma düşen dava konusu namı meşhur “Terrace Lido” purojesi dahilinde, parsele verilen elektirik, su ve doğalgaz ve de telekomünikasyon hizmetlerinin TCK. 184. maddesine göre kesilmesi gerekmektedir. Mimari açıdan yok hükmünde olan hali hazır kaçak yapının kat mülkiyeti kanunu üzerinden yapılan kat irtifakının terkin edilmesi ve ilgililerine bildirilmesi aksi durumda oluşacak zarardan idarenin sorumlu olacağı da gözden kaçırılmamalıdır.
İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği, kendisini “dernek amacı” doğrultusunda vazifeli saymakta olup açmış ve kazanmış olduğu davanın sonuçlarını yakından takib edecekdir. Bu itibar ile:
Kaçak ve kanunsuz yapıya verilen belediye hizmetlerinin iptali ile; yukarıda bahse konu olan hususlarda, İlgili kanunlar ve mevzuatının adı geçen karar doğrultusunda tatbikini taleb ve keyfiyeti saygılarımızla arz ederiz.
Arif Çağlar
(Başkan)
Y. Bşk. Yardımcısı
Engin Damcı
Adres: İSTANBUL ADALARI KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA DERNEĞİ
Güzeller Sokağı No. 30 Büyükada - İstanbul
e-posta: adalarkoruma@adalarkoruma.org elektronik ağ: www.adalarkoruma.org
İSTANBUL ADALARI
KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI
KORUMA DERNEĞİ
Sayı : 111
Konu: Lido ve mahkeme sonucu
Büyükada, 07 Şubat 2012
ADALAR KAYMAKAMLIĞI’na,
İstanbul ili, Adalar İlçesi, Büyükada Yalı Mahallesi, 13 pafta, 21 ada, 27 parsel sayılı gayri menkule ilişkin olarak İstanbul V Numaralı Koruma Bölge Kurulunun 13 Ocak 2010 tarih ve 2260 sayılı puroje onayına dair kararı ve bu karara müsteniden Adalar Belediye Başkanlığı tarafından verilen 10 Mart 2010 tarih ve 392 sayılı inşaat ruhsatı, İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 2010/1707 Es. Ve 2011/2177 Karar sayılı 02 Kasım 2011 tarihli kararı ile iptal edilerek söz konusu yer ve müsebbibleri kanun dairesine çekilmişlerdir.
Anayasanın 138. maddesinde “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” Demekte ve buna paralel olarak;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 4001 sayılı Kanunla değişik 28. maddesinde “1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.
Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açabilir.” Hükümleri yer almış olup ayrıca;
Yargı kararının uygulanmaması ceza hukuku açısından da suç oluşturmakta ve kararı uygulamayan kamu görevlileri aleyhine cezai takibat yapılmaktadır. Danıştay’ın muhtelif kararları ile yargı kararını uygulamayanlar hakkında cezai takibat yapılması gerektiği yolunda kararlar verilmektedir. (Danıştay 2. daire 23 Mayıs 2000 E:2000/1718 K:2000/2577), (Danıştay 2. Daire 3 Aralık 1999 E:1998/692 K: 1999/2774) Yargı kararını yerine getirmeyen kamu görevlileri 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 257. maddesinde yerini bulan “görevi kötüye kullanma” suçunu işlemiş olacaklar ve maddede belirlenen duruma göre değişik cezalarla cezalandırılabileceklerdir.
Uygulama yönünden ise, yürütmeyi durdurma kararı ile iptal kararları arasında bir fark bulunmamaktadır. Gerek yürütmeyi durdurma kararlarına karşı gerekse iptal kararlarına karşı itiraz ve temyiz yoluna başvurulmuş olması kararın uygulamasını durdurmaz.İdare itiraz ve temyiz yoluna başvurmuş olsa da 30 günlük süre içerisinde söz konusu karar kaldırılmadıkça / bozulmadıkça / yürürlüğü durdurulmadıkça uygulanmak zorundadır.
Belediyeden alınan ruhsata dayanılarak ancak 4. İdare Mahkemesi kararı ile ruhsatsız ve izinsiz duruma düşen dava konusu namı meşhur “Terrace Lido” purojesi dahilinde, parsele verilen elektirik, su ve doğalgaz ve de telekomünikasyon hizmetlerinin TCK. 184. maddesine göre kesilmesi gerekmektedir.
İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği, kendisini “dernek amacı” doğrultusunda vazifeli saymakta olup açmış ve kazanmış olduğu davanın sonuçlarını yakından takib edecekdir. Bu itibar ile:
Adı geçen kararla, V numaralı Koruma Bölge Kurulu kararları ve buna müstenid Adalar Belediyesinin tasdik etmiş olduğu mimari purojeleri ile kat irtifakı tesisi ve listesi de yok hükmünde olduğundan kanun ve mahkeme kararlarının ve meşruiyetin hakim kılınması esasından hareketle delâletinize müracaat ediyor Adalar Tapu Sicil Müdürlüğünün bu konuda uyarılarak kat mülkiyeti irtifak tesisinin terkini ile alıcıların aldanmaması ayrıca ilgililerine bildirilmesi hususunun temin edilmesini saygılarımızla arz ve taleb ediyoruz.
Arif Çağlar
(Başkan)
Y. Bşk. Yardımcısı
Engin Damcı
Adres: İSTANBUL ADALARI KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA DERNEĞİ
Güzeller Sokağı No. 30 Büyükada - İstanbul
e-posta: adalarkoruma@adalarkoruma.org elektronik ağ: www.adalarkoruma.org
Eki: İlgili mahkeme karar sureti
İSTANBUL ADALARI
KÜLTÜR ve TABİAT VARLIKLARINI
KORUMA DERNEĞİ'ne,
TERRACE-LİDO kaçağı muharebesindeki
zaferi dolayısıyla
ADALAR MUHAFIZ BİRLİĞİ KOMUTANI
AYA YORGİ (SAINT GEORGE) HAZRETLERİ'nin
NİŞANINI TAKDİMLE...
TEBRİKLER!... TEŞEKKÜRLER!...
)O(
From: DENİZ TOPRAK
From: SERAP UZUNLAR
Subject: Ormanlarda hayvan barınakları için yer veriyoruz.
Date: February 8, 2012 2:23:42 PM GMT+02:00
Ormanlarda hayvan barınakları için yer veriyoruz!...
Büyükada Barınağı'nın girişi, 1.11.2011.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın yapmış olduğu kanuni düzenlemeye göre, orman işletmelerinin —Ada'daki temsilcisi Orman İşletme Şefliği olsa gerek— belediyelerle işbirliği yaparak hem barınak için yer göstermesi, hem de yemleme, aşılama, küpeleme için destek göndermesi gerekiyor.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, "Kanuni düzenleme yaptık. Ormanlarda hayvan barınakları için yer veriyoruz. Aşı ve küpeleme için her türlü desteği gönderdik. Yaban hayatını da koruyoruz. Şehir içiyle değil, dağda, bayırdaki, ormandaki yaban hayatıyla da ilgileniyoruz. Ocak ayında 35 ton yaban hayatı için yem bırakmışız. Belediyelerde 2 milyon lira aktardık. Kısırlaştırmak, aşılamak ve küpe takılması için,” demiş. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=19848346
Ancak herkesin bildiği üzere Orman İşletme şefinin Belediye'yle sorunları var. Bu sorunları sebebiyle umarım olan Adalar'daki hayvanlara olmuyordur.
Yüksel Özcan Beyefendi'ye sormak isterim;
Adalar Orman İşletme Şefliği, Bakanlığın yaptığı bu düzenlemeyi uyguluyor mu? Neler yapıldı? İleriye dönük bu konudaki projeler nelerdir?
Soru sormak demişken;
Sülünler, Ada yaşamına uyum sağladı mı; çam kese ile Adalardaki mücadelede etkili oldu mu? Seferoğlu korusunda eksilen ağaç türleri tespit edildi mi?
Lido'nun selvileri nereye nakledilmişti?
Daha önce mahkeme kararlarını gönderdiğiniz, sizin temyiz ettiğiniz davalarınızdan sonuçlanan oldu mu?
Arada bunlara da cevap verirsiniz belki…
_____________________________________________
Twitter, 8.2.2012
_____________________________________________
Twitter, 8.2.2012
Büyük ihmalkârlık! Büyükşehir ya da Adalar belediyesi, kim ilgileniyor ise bir an önce bu tehlikeyi önlemeliler. [ADALAR POSTASI-2657/3 (8.2.2012)]
*
İşte rezaletin haberi! Dün paylaştığım fotoğraflar haber yapıldı sayemde!
*
Adalar Belediyesi sakinleri alın da bir Habertürk okuyun bugün! Rezaleti görün koltukta oturmakla hallolmuyor bazı şeyler!
HaberTürk, 8.2.2012
Esra Boğazlıyan
Burgazada’daki oyun alanının duvarı
çocukların üzerine yıkılacak!
Burgazada'daki oyun alanını çevreleyen duvarlar çocukların üzerine çöktü çökecek. Beton parçalarının oyun oynayan çocukların üzerine düşmesi an meselesi...
İşte yine bir ihmal, duyarsızlık, vurdumduymazlık haberi daha... Yer Burgazada... İlköğretim okulunun hemen yanındaki oyun alanı... Çamur ve çukur içinde olsa da çocukların yegâne oyun sahalarından biri... Ama fotoğraflarda da görüldüğü üzere bu oyun alanında çok büyük bir tehlike var... Alanı çevreleyen duvarlar çocukların üzerine çöktü çökecek. Beton parçalarının oyun oynayan çocukların üzerine düşmesi an meselesi...
NASIL KORKMASINLAR!
Peki nasıl oluyor da oyun alanının etrafındaki duvarlar böyle paramparça bırakılıyor? Aslında bu oyun alanı, futbol sahasının tam dibinde... Ve o futbol sahasında da şu günlerde bir çalışmavar. Yeni Bir tribün yapılıyor. Proje kapsamında da duvarlar yıkılıyor. Duvarların bir kısmı yıkılmış, tribün için iskeleler kurulmuş. Ne var ki bazı bölümler öylece bırakılmış.
Üstüne üstlük önüne herhangi bir koruma perdesi de çekilmemiş. Burgazada İlköğretim Okulu'nun öğrencileri de teneffüslerde, okulun bitişiğindeki bu alana gidip işte bu paramparça duvarların önünde oynuyor. Nasıl bir riskle karşı karşıya kaldıklarını bilmeden... Elbette aileleri de tedirgin. Çocuklarının can güvenliğinden endişe ediyorlar. Nasıl korkmasınlar! Ya bu betonlar çocukların üstüne yıkılsa... O zaman bu facianın hesabını kim verecek? Peki ya bu sorumsuzluğun sorumlusu kim? Acaba birileri cevap verebilir mi? Mesela Adalar Belediyesi...
_____________________________________________
AdaGazetesi, 8.2.2012
Kınalıada Muhtarı Hüseyin Şahin’den örnek davranış...
Kınalıada muhtarı Hüseyin Şahin’in sokak köpekleri ve kedileri için yaptığı çalışmalar meyvelerini veriyor. Kınalıada'nın sevilen isimlerinden ve evvel zaman Adalılar'dan, hayvansever Kirkor Mıhçı 20 kg mamayı muhtar Hüseyin Şahin’e teslim etti. Kirkor abimize bu örnek davranışından ötürü AdaGazetesi ve Adalı dostları adına teşekkür ederiz. Bu yardımdan sonra harekete geçen Hüseyin Şahin, yağmur, kar demeden tüm mamaları hayvanlara dağıttı. Hüseyin Şahin’in bu özverili çalışmaları Adalılar tarafından takdirle karşılandığı görülmektedir.
AdaGazetesi olarak tüm Adalı hemşerilerimizin, tüm adalarda bu çalışmalara ortak olmaya davet ediyoruz.
TRT
Büyükada Sofraları-2
Selin Kutucular
Zaman Satan Dükkân'ın raflarından, hatıralara ve Ada yaşamına bakacağız...
Twitter, 8.2.2012
@yozgatedirnetra
Burgaz Adası'nın eski ve en güzel abilerinden, eniştem Ararat Amiroğlu, artık ebedi uykusunda... Mekânı cennet olsun.
* * *
Burgazada sakinlerinden ARARAT AMİROĞLU'nun
ailesi ve yakınlarına sabırlar dileriz.
ADALAR POSTASI
)O(
_____________________________________________
Twitter, 8.2.2012
Burgaz Adası'nda rüzgar uğultusu ve Müslüm'den İstanbul Sokakları. Bir yandan laflıyorum, bir yandan çalışıyorum. Bu kış güzel anılar bırakıyor.
*
_______________________________
FaceBook, 8.2.2012
Ruhi S.
(Kınalıada)
Sevgili Okuyucularım!
Kınalıada'nın en tanınmış simalarından —onu herkes tanır— birisidir, Ruhi... Senelerdir Ada'nın telefon/internet —Türk Telekom— işleriyle uğraşır. Ada ahalisinin büyük bir kısmı 3 ay Ada'da gerisini İstanbul'da (veya baska bir yerde) geçirdigi için ya telefonlarını nakil ettirir, ya da kapatır açar. Her değişiklik bir problemi de beraberinde getirdiği için onun işi de hiç bitmez. Bütün gün motorsikletiyle (Arka bagajından yarım yüksek merdiveni hiç eksik olmaz) bir oraya bir buraya, yollarda gidip gelirken raslarsınız ona. Mesai bittimi —akşam-üstleri— çoğu zaman Dia'nın yanındaki kahvede arkadaşlarıyla pişpirik oynarken rastlasanız da, arada sırada bize de —kahveye— uğrayıp, en yeni şiirini sunup, Dimyat'tan haberler verir. Koyu Osmanlı'dır Ruhi, öyle Nestkayfe'ye falan rağbet etmez. Kahve dediğin kallavi ve köpüklü —bizimkisi, Türk Kahvesi— olmalı der ama içersine —üzüm şerbeti tadı verecek kadar— şeker atmaktan da vazgeçmez. Aslında Ruhi'yle oturup adam gibi kahve de içilmez: Telefonu hiç susmaz. Ya santral ya da abonelerden birinin arızasi, problemi vardır, rahat bırakmazlar. Ada'nın derdi hiç biter mi? Emekli olacaktı/kalacaktı tereddütleri vardı, Ruhi'nin. İnsallah daha uzun seneler yerli/yerinde kalır. 2500 Kilometre uzaktan selamlar, Ruhi.
Selçuk Aral (8.02.2012, Pforzheim - Germany)
NOT: Evet yukarda görmüş olduğunuz Telekom-Car'ı emekli maaşıyla almadı. Alet-edavatını taşısın (yanına da çırağını) alsın diye ona verdiler.
@onuryazicioglu
*
Ada'ya kış gelirken yazdığım bir yazıyı paylaşayım madem, tam olsun...
Duygu'nun Yeri, 24.11.2011
Onur Yazıcıoğlu
http://duygununyeri.com/2011/11/24/onlar-beni-bulmadan
Onlar beni bulmadan
Onur Yazıcıoğlu
http://duygununyeri.com/2011/11/24/onlar-beni-bulmadan
Onlar beni bulmadan
Bir de bakıyorsun, en başa dönüvermişsin. Evin duvarları arasına…
Bir zaman önce hayalini kurduğumuz o kış geldi. Düşünürken, üzerine konuşurken, içindeki yaşamı tasarlamaya çalışırken bir masal gibi görünen o kış… İnsan düşlediği şeyin gerçek oluş şekliyle ilgili düş kurar mı? Ben kuramam; öyle ki düşlediğimle yaşadığım birbirinden oldukça uzak. Ama yaşadığım kışın daha güzel olduğunu itiraf etmek zorundayım. Hayatın ve dünyanın akışındaki yaratıcılık benim düş dünyamdakinden daha geniş kapsamlı bir konsept, kabul ediyorum.
Vapura binip Büyükada’nın yolunu tutunca Sait Faik’in Süt adlı öyküsünü okumaya başladım. Bağlam bizimkinin biraz dışında, ne olduğunu da şimdi anlatmayacağım. Fakat hangi bağlama koysanız takımın yıldızı olacak bir alıntı yapacağım öyküden:
“Seni bekliyoruz. Alıp götüreceğiz. Her şey, bütün insanlar seni bekliyor. Onların arasında oynadığın oyunu bitirmeye mecbursun. Yeniden doğulmaz. Doğulsa bile n’olacak? Seni iki senede, iki senede değil, iki günde aynı insan ederiz. Aynı kendini düşünen, aynı haris, aynı kıskanç, aynı kötü huylu, aynı sarhoş, aynı budala oluverirsin. Seni aynı hastalıkla yıkmak için elimizde her şey var. Hem nasıl bir dünya istiyorsun? Görülmemiş, işitilmemiş, tadılmamış, yazılmamış, yaşanmamış… Olur mu böyle şey?”
Belki de düş kurarken hayata kolayca mağlup olabilmemin analizi bu… Belki de hiç ilgisi yok. Lâkin şunu belirtmek zorundayım ki, düş dünyamın aldığı bu şerefli mağlubiyet beni ziyadesiyle mutlu ediyor. Yalan yok!
Metropolün güzel de olsa, ortayerindeki hayattan bakıldığı zaman daha romantik daha ütopik şeyler düşündüğümü kabul etmeliyim. Fakat penceremin önünde sonbahar biterken giysisini yere serivermiş olan güzel ağacın varlığını düşletecek bir şey de yoktu ki ortada. Sabah uyanıp pencerenden baktığında, her gün farklı bir kıyafetle karşına çıkan bir ağacın düşü kurulabilir mi? Kurabilene aşk olsun, helâl olsun.
Sonra Barbaros Bulvarı’nı baştan başa geçerken, sürekli dur-kalk yapan, insanların ruhunu yayık ayranı kıvamına getiren o sabah minibüslerinde, “keşke trafik tıkalı olsa da işe biraz geç kalsam” derken, ne ağacı ne kargası…
***
Büyükada’ya vardığımda lüzumsuz bir kalabalık bekliyordum açıkçası. Yeni hayatımda devlet dairesine girip-çıkma gerektiren işlerimi yapmak için bu adaya geldiğimden, eskilerdeki Büyükada tasavvurumun biraz dışına çıkıyorum. Baskıcı Müslüman krallıklardan kendini bu “özgürlükler adasına” atıveren Orta Doğulular’ın gürültüsü çekilir gibi değil. Vallaha ırkçılık, milliyetçilik yapmıyorum, çok kalabalık geziyorlar. Sakin olamıyorlar. Doğuştan böyle olunmaz, demek ki o topraklarda da insanı o hâle getiriveriyorlar. Sait Faik’in dediği gibi “iki senede, iki senede değil, iki günde” hallediyorlar işi demek. Aynı insan ediveriyorlar. Meydana doğru yürüdüğün zaman tüm benliğini kaplayan at boku kokusu da eklenince, öyle pembe ada tasavvurlarında dolaşmak pek de kolay olmuyor. Üstelik devlet dairesine gidilecek.
Fakat bu defa öyle değildi. Sanırım o düşlemeyi beceremediğim güzeller güzeli kış, Büyükada’ya da gelmiş. Akıl almaz bir rüzgâr sokakları bir ayağa kaldırıyor bir yere indiriyor. Devlet dairesi bomboş, işim beş dakika geçmeden halloluverdi. Yeni vapura da baya bir vakit vardı.
İçeride yaşı, beyazlamış bıyıklarını baya geçmiş insanlardan oluşan, dört tane iskambil masası vardı. Arka köşede ağzıma lâyık, tek başıma oturabileceğim, “kim bu parkalı, sakallı herif, gelip kahvenin ortasına oturuverdi” bakışları yemeyeceğim, yeşil çuhalı nefis bir masa. Gözümün biraz ucunda vapur saatini kollayabileceğim eşantiyon duvar saati… Masa genişçe; unutmamam gereken patates poşetimi rahatlıkla üzerine koyabileceğim kadar geniş, hatmetmeye yüz tuttuğum Mahalle Kahvesi elimde… İki cümle Sait Faik’ten, iki cümle kanlı bir iskambil mücadelesi sürdüren mor fularlı adamın arzulu sözlerinden… Nefis bir akşamüstü. Faytonlar işsiz, sokaklar sessiz, kahvehane tıklım tıklım dolu. Kış güneşi de göründü aradan, ısıtmıyor, uzaktan selam söylüyor.
Zamanı gelince, bir de sigara içecek kadar zaman aralığı bırakarak bu tuhaf ama güzel kışı yaşamayı sürdürüyorum. Vapurda Sinağrit Baba’nın takılacak olta arayışına tekrar şahit oluyorum. Keşke tanıdık bir oltaya karar verse bu defa, yapmıyor. Gidiyor yine aynı kalleş oltayı bir halt sanıyor. Yine debeleniyor. Vapurdaki İtalyanlar basbas bağırıyor, Büyükada’da karşılaşmadığımıza seviniyorum.
Şimdilik gözden uzağım, o tuhaf ama çok güzel kışı yaşamaya devam ediyorum. İki senede, iki senede değil, iki günde aynı insan edeceklerini bildiğimden, toprak kokusunun, soğuk ama temiz esen rüzgârın suyuna bandırıyorum. “Bir şeyi unutmuş olsam da, akşam akşam bakkalı bahane edip yine çıkıversem sokaklara” diyorum.
Adalar Spor, 8.2.2012
Orman Bakanı'ndan beklediğimiz açıklama geldi, İsa Tepesi'nde bulunan stad alanı bildiğiniz gibi bir bölümü Milli Emlak diğer alan ise 2B kapsamında olduğu için mahkemelikti ve nizami saha yapmak konusunda bürokratik engelleri aşamıyorduk.
Sevgili Adalılar, önümüzde hafta Ankara'da gerek Orman Bakanımız gerekse Spor Bakanımızla görüşme periyodunu başlatıyorum. Hakkımızda hayırlı olması ve vereceğimiz mücadelenin sonunda stadımıza kavuşmak dileğiyle.
Adalar Spor Kulübü Başkanı
Yusuf Bahar
_______________________________
Twitter, 8.2.2012
@yasayan_bellek
İvi Dermancı'nın anılarının tanıklığında İstanbul ve Büyükada'nın 1900lerin başına uzanan kültürel panoraması bu aksam 22:00'da TRT Türk'te
İvi Dermancı'nın belleğinden İstanbul ve Büyükada'nın kültürel panoraması...
TSİ 22:00 tekrarı 03:40 pic.twitter.com/kEDNj5IX
_______________________________
Son Liman Gazetesi, 8.2.2012
Twitter, 8.2.2012
@yasayan_bellek
İvi Dermancı'nın anılarının tanıklığında İstanbul ve Büyükada'nın 1900lerin başına uzanan kültürel panoraması bu aksam 22:00'da TRT Türk'te
@ TRT TÜRK
TRTTURK
İvi Dermancı'nın belleğinden İstanbul ve Büyükada'nın kültürel panoraması...
TSİ 22:00 tekrarı 03:40 pic.twitter.com/kEDNj5IX
_______________________________
Son Liman Gazetesi, 8.2.2012
Murat Başbay
Geçmişini unutan bir nesil, geleceğe umutla bakamaz. Tarihimizi hatırlamak, sadece sözle değil, o günlerden kalan eserlere verdiğimiz değerle de doğru orantılıdır. Kolay para kazanma hırsının, açgözlülüğün ya da değerlerinden bîhaber yetişmiş insanlarımızın tarihe balta vurması kaçınılmaz bir durumdur.
DANIŞTAY 2. DAİRESİ BAŞKANLIĞI'na,
ulaştırılmak üzere...
İSTANBUL NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞI'na,
Dosya No : 2008/762 2008/762
MUHABERE No : 14.01.2008
Makbuz Trh.
İTİRAZ EDEN : TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi
VEKİLİ : Av. Ş. Can Atalay Yıldız Sarayı Dış Karakol Binası Beşiktaş İstanbul
TEBLİĞ TARİHİ : 04.01.2008
KONU : İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü'nün 11.09.2007 tarihli B050MAH00710003 tarihli işleme konulmama kararının kaldırılmasına ilişkin itirazlarımızın sunulmasıdır.
AÇIKLAMALAR :
I- HEYBELİADA ÇAM LİMANI'NDA KIYIYA MOLOZ DÖKÜLMESİ MÜVEKKİLİN 05.02.2007 TARİHLİ SUÇ DUYURUSU VE YARGILAMA KONUSU İDARİ İŞLEM
Müvekkil TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından 05.02.2007 tarihinde Ak Yapı T.A.Ş. tarafından sürdürülen "Heybeliada İskele Meydanı ve Yakın Çevresi Düzenlemesi" çalışmalarından çıkan molozların Çam Limanına dökülmesi nedeni ile hukuka aykırı davranan ilgililer hakkında kamu davası açılması amacı ile suç duyurusunda bulunulmuştur. (Ek1)
İstanbul Valiliği'nin 01.06.2007 tarih ve 17983 sayılı yazısı ile İçişleri Bakanlığına iletilen dosyayı İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü ise
".............mezkur firmanın inşaata 14.11.2006 tarihinde başladığı, bu tarihten sonra atıkların ada dışına taşınmasının gerek gemi yetersizliğinin ve gerekse kış şartlarının olumsuz etkilerinden dolayı yapılamadığı hususunu ilgili belediyeye bildirmek suretiyle kendilerine atıkların geçici olarak depolanabileceği bir yer gösterilmesini istemesi üzerine belediye başkanlığınca kendilerine ait böyle bir yerin olmadığını ............. 05.01.2007 tarihinde ilgili belediyeye tekrar başvuruda bulunularak Nisan 2007 tarihi sonunda tamamen temizlenip eski haline getirilmesi koşulu ile Heybeliada Çam Limanını atık depolama yeri olarak tahsis edilmesini istediği, belediyesince söz konusu talebe yazılı olarak olumlu ya da olumsuz herhangi bir cevap verilmediği, ancak, gerek ilgili firmanın Heybeliada Çam Limanını atıkların tahliye edilmesinden sonra eski haline getireceğini taahhüt etmesi ve getireceğini taahhüt etmesi ve gerekse belediye yetkililerinin ihale edilen işin bitirilmesi için Heybeliada Çam Limanını geçici atık toplama yeri olarak kullandırmalarının meri mevzuat açısından mümkün olmamakla birlikte sonuç itibari ile burada toplanan atığın Nisan 2007 sonuna kadar bertaraf edilmesine yönelik faaliyetlerin devam ettiği gecikmeli olarak da olsa devam edildiğinin çevre fotoğraflarının incelenmesinden anlaşılması ile Heybeliada Çam Limanının atıklardan temizlenmesi ve halkın sağlığı yanında çevrenin olumsuz etkilenmesi durumunu ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlerin devam ettiği, Heybeliada Çam Limanının geçici atık yeri olarak kullanılmasında, gemi yetersizliği ve hava şartlarının olumsuzluğunun mücbir sebep olarak değerlendirilebileceği...." gerekçesi ile iddiaların işleme konulmamasına kararı vermiştir. (Ek2)
II- İÇİŞLERİ BAKANLIĞI'NIN İTİRAZA KONU 11.09.2007 GÜNLÜ "İŞLEME KONULMAMA" EKSİK İNCELEMEYE VE HUKUKA AYKIRI BİR YORUMA DAYANARAK VERİLMİŞTİR. KARAR HUKUKA AYKIRIDIR, KALDIRILMASI GEREKMEKTEDİR.
Davalı idare, yukarıda ayrıntısı ile andığımız gerekçeye dayanarak işleme anılan işleme konulmama kararını vermiştir.
Davalı idare, yargılama konusu karar metninde Heybeliada Çam Limanın geçici atık toplama yeri olarak kullandırılmasının ilgili mevzuata açıkça aykırı olduğunu belirtmekte ancak aşağıda ayrı ayrı ele alacağımız gerekçelerle bu aykırılığın "hukuka uygun" olduğu sonucuna varmaktadır.
Geçici Atık Depolama Alanı
Dava konusu idari işlemde Heybeliada Çam Limanı'nın "geçici" atık toplama yeri olarak kullanıldığı özellikle vurgulanmaktadır.
Ancak, atık depolama alanlarının geçici ya da kalıcı olmasına bakılmaksızın hangi koşullarda ve hangi alanlarda tesis edilebileceği, bu kararların hangi makamlarca verilebileceği yasalarca düzenlenmiştir. Yargılama konusu idari işlemin gerekçesinde de belirtildiği gibi bir arazinin depolama alanı olarak tahsis edilmesi işleminin ilgili belediye tarafından yapılması yasalara aykırıdır. Depolama işleminin süresinin işlemin yasalara aykırı olması açısından bir önemi yoktur.
Arazinin Eski Hale Getirilmesi
Dava konusu idari işlemde, söz konusu arazinin eski hale getirileceği meselesi üzerinde çeşitli kereler durulmuştur. Önemle belirtmek isteriz ki, yargılama konusu işlemin gerekçesinde de belirtildiği gibi ilgili arazinin atık depolama alanı olarak tahsis edilmesi işlemi hukuka aykırıdır ve hukuka aykırı olarak yapılan bir işlemin daha sonra ortadan kaldırılacak olmasının bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabulü olanaklı değildir.
Diğer bir söyleyişle, yasalarca öngörülen usullere aykırı olarak gerçekleştirilen bir idari işlem sonucunda ortaya çıkan sonucun ileriki bir tarihte "eski hale getirileceği" gerekçesi ile kamu görelilerin eyleminin hukuka uygun olduğunun kabul edilemeyeceği açıktır.
Hava Şartları ve Gemi Eksikliğinin Mücbir Sebep Olarak Kabul Edilmesi
Dava konusu idari işlemin gerekçesinde gemi yetersizliği ve hava şartlarının olumsuzluğunun mücbir sebep olarak kabul edilebileceği değerlendirmesine de dayanılmıştır.
Söz konusu atıkların ortaya çıkmasına neden olan işin planlanması, ihale edilmesi ve inşaata başlanılması aşamalarının tümünde öngörülmesi mümkün olan gemi yetersizliği ve hava şartlarının olumsuzluğu gibi hususların nasıl olup da mücbir sebep olarak kabul edilebileceği tarafımızdan anlaşılamamıştır.
Diğer bir söyleyişle, atıkların ortaya çıkmasına neden olan işin planlanması ve ihale edilmesi aşamalarında öngörülebilecek, yapılacak teknik hazırlıklarla kolayca giderilmesi sağlanabilecek sorunların "mücbir sebep" olarak nitelenmesi kanımızca olanaksızdır. İlgili kamu görevlilerinin görevlerini –en azından- savsaklamaları nedeni ile ortaya çıkan sorunların mücbir sebep olarak kabul edilmesi olanaksızdır.
Öte yandan, dava konusu idari karar 11.09.2007 tarihini taşımaktadır ve kararın gerekçesinde de belirtildiği gibi "eski hale getirme" çalışmaları karar tarihi itibarı ile henüz tamamlanmamıştır.
Kötü hava koşullarından söz edilemeyecek bir yaz mevsimi süresince gemi yetersizliği giderilememiş ve Heybeliada Çam Limanı'nda meydana gelen çevre kirliliği sonlandırılamamıştır. Yukarıda açıkladığımız gerekçelerle ilgili "işleme konulmama" kararı hukuka aykırıdır.
KANITLAR: İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü'nün 11.09.2007 tarihli itiraza konu karar örneği, Adalar Cumhuriyet Başsavcılığının ilgili soruşturma dosyası
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan ve resen gözetilecek diğer nedenlerle İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 11.09.2007 tarihli işleme konulmama kararının kaldırılmasına ilişkin itirazlarımızın kabul edilerek anılan kararın kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı idare üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ederiz. 14.01.2008
Davacı
TMMOB Mimarlar Odası
İstanbul Büyükkent Şubesi
Vekili Av. Can Atalay
Üç ayımı büyük bir mutluluk içinde geçirdiğim [büyük]adadan
şimdi tekrar bahsetmek istiyorum...
http://alisveris.iskulturyayinlari.com.tr/tanim.asp?sid=NGC2TX156M5MRICW4ZN7
Türk Mektupları
(Kanuni Döneminde Avrupalı Bir Elçinin Gözlemleri 1555-1560)
Ogler Ghislain De Busbecq
Anı
Etiket Fiyatı: 14,00 TL (KDV Dahil)
İndirimli Fiyatı: 11,02 TL + KDV 11,90 TL (KDV Dahil)
Türk Mektupları, Kanuni dönemindeki Osmanlı İmparatorluğu'nu tanımak ve anlamak isteyen Avrupalıların yüzyıllar boyunca başvurduğu bir kaynak eser... Başta İstanbul olmak üzere Osmanlı ülkesinin dört bucağında uzun zaman geçiren bir hümanistin keskin gözlem gücüyle kaleme aldığı benzersiz bir kaynak... Hürrem Sultan'ın entrikalarından Şehzade Mehmed ile Beyazıd'ın hazin sonlarına, Rüstem Paşa'nın rüşvetçiliğinden Yeniçerilerin ordugâh ve savaş düzenlerine, tantanalı alaylardan sokak hayvanlarına, Türk kadınlarının meziyetlerinden İstanbulluların hamam âdetlerine dek kayda geçtiği her konu, bir belgesel film kadar renkli ve bir öykü kadar akıcı... Üstelik Busbecq'in heyetinde yer alan ressam Melchior Lorichs'in aynı dönemde yaptığı çizimler, yüzyıllar sonra bu baskıda Türk Mektupları ile bir araya geliyor. (Tanıtım Bülteninden) 159 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm ISBN : 9786053602842 Resimleyen : Melchior Lorichs Çeviri : Derin Türkömer
[...] En uygun yer Prinkipo Adası (Büyükada) görünüyordu. Burası şehirden tekneyle 4 saatlik mesafedeydi ve İstanbul yakınındaki bir çok küçük adanın en güzel olanıydı. Ada'da iki köy vardı, diğer adalarda ise sadece tek bir köy bulunuyordu veya hiç köy yoktu.[1]
[...]
Büyükada
Üç ayımı büyük bir mutluluk içinde geçirdiğim adadan şimdi tekrar bahsetmek istiyorum. Burası kalabalıktan ve gürültüden uzak pek sakin bir yerdi. Adada pek az Rum vardı. Ben de onların yanında kalacak bir yer buldum. Neyse ki burada kendimi nasıl eğlendirdiğimi devamlı gözetleyen tek bir Türk yoktu. Oldukça alıştığım Türk hizmetkârlar da bana karışmıyorlardı. İstediğim her yere gitmekte ve adaların arasında yelkenliyle dolaşmakta serbesttim. Ada'da bir çok muhtelif cinslerden bitkilere rastladım; lavantalar, dikenli mersinler ve saire. Deniz türlü balıklarla doluydu. Bazen olta bazen de ağ ile balık tutmayı denedim. Rum balıkçılardan kayık bulmak mümkündü. Bana yardımcı olmaları için bedeli karşılığında onlardan faydalanıyordum.
Çevresi güzel manzaralı ve sularında mebzul balık olacağını tahmin ettiğim yerlere giriyordum. Bazen üç çatallı bir mızrakla uğraşarak berrak ve sığ sularda sıvışmaya çalışan bir yengeci veya ıstakozu vurup kayığa almak pek keyifliydi. Ama en zevkli ve verimli olanı dip ağı veya salma ağ ile balık tutmaktı. Balıkçılar bol balık olduğunu tahmin ettikleri bir yeri tespit ettikten sonra burasını geniş bir alanı kuşatacak şekilde dip ağı ile çevirttim. Ağ iki ucuna bağlı halatlarla sahile çekiliyordu. Balıklar ürksün ve derin sulara kaçmasın diye balıkçılar halata üstü yapraklı dallar dolamıştı. Ağ iki ucundan çekilince balıklar dar bir köşeye toplaşıyor ama kadere teslim olmuyorlardı. Her biri insiyaki olarak kurtulma çareleri arıyordu. Bazıları cesaretle sıçrayıp ağın üstünden atlayarak kaçmaya çalışıyor, bazıları da ağa dolanmamak için kendini kuma gömüyordu. Balıkların bir kısmı da kalın örgü ipleri kemirme çabasındaydı. Bunlar daha ziyade karagöz ve mercan gibi güçlü dişleri olan cinslerdi. Gayeleri ipi yeterince kemirip bir tanesinin geçeceği kadar bir delik açmaktı. Ardından bütün sürü bu ncüyü takip ediyor ve balıkçılara bir şey kalmıyordu. Böyle olabileceğini söyledikleri için kaçmalarından korkarak elimde bir sırıkla kayığın baş tarafında durup ağı kemirmeye çalışanların çenelerine vuruyordum. Gösterdiğim bu çaba yanımdakiler için çok eğlenceliydi. Yine de pek azının kaçmasını engelleyebildim. Balık bile tehlike anı gelip çattığında çok kurnaz olabiliyor. Buna rağmen diğer cinslerden bir hayli balık tutuldu —iskorpitler, kaya balıkları, deniz levreği, kikla ve karagözler. Çeşitli balıkların bir arada görüntüsü pek hoş bir manzaraydı. Onların isimlerini ve hususiyetlerini öğrenmek büyük keyif veriyordu. Akşam olunca kayığın burnunu defne dallarından çelenklerle süsleyip konak yerimize ganimetlerle yüklü olarak döndüm. Ertesi gün bunların bir kısmını Ali Paşa ve maiyetine gönderdi. Bana hediyeyi büyük memnuniyetle kabul ettiğini bildirdi.
Havanın durumu denize açılmama mani olduğu zamanlar nadir bulunan veya hiç tanımadığım bitkiler arayarak vakit geçiriyordum. Bazen de idman yapmak olmak için yanıma Fransisken mezhebinden bir keşişi alıp adanın etrafını dolaşırdım. Tombul olmasına rağmen genç keşiş kolay kolay yorulmazdı. Kendisi Pera'daki bir manastırdan bana refakat için gelmişti. Bir defasında ısınmak için adımlarımı açarak yürüdüğümde bana yetişmekte zorlandı. Burnumdan soluyup "Bu aceleye ne lüzum var?". "Kaçmaya mı çalışıyoruz yoksa birini mi takip ediyoruz? Önemli mektuplar mı taşıyoruz? Yahut birisine haberci olarak mı kiralandık?" Sonunda üstündekiler terden sırılsıklam oldu ve arkasında, kalkan balığı kadar büyük bir leke oluştu. Eve dönünce etrafı feryat ve figanlarla doldurarak kendini yatağın üstüne atıp yorgunluktan bittim, dedi. "Size hiç zararı dokunmamış birini perişan etmek uğruna neden bu kadar acele ettiniz?" diye de sordu. Ancak üst üste davet ettikten sonra sofraya gelebildi.
Zaman zaman İstanbul ve Pera'dan dostlarım ile Ali'nin aile halkından bazı Almanlar ziyaretime geliyordu. Veba salgını azalıyor mu diye sorduğumda aralarından biri "Hiç kuşkusuz" dedi.
" Peki, günde kaç kişi ölüyor?" diye sordum.
"500 kadar."
"Aman Tanrım," diye bağırdım, "buna rağmen bana hiç kuşkusuz diyorsunuz. En kötü döneminde kaç kişi ölüyordu?"
"1000 veya 1200 dolayında" diye cevap verdi.
Türkler vebaya karşı kayıtsız kalmalarını ve bu hastalıktan korunmalarını engelleyen bir düşünceye sahip. İnsanın ne zaman ve ne şekilde öleceğinin Tanrı tarafından alınlarına yazılmış olduğuna inanıyorlar. Bundan dolayı bir kimsenin kaderinde ölmek varsa bundan kurtulmaya çalışması boşunadır, eğer yoksa o zaman korkması budalalıktır. İşte bu düşünceyle vebadan ölen birinin elbisesini, çarşafını henüz hastanın teri kuramadan ellemekten kaçınmazlar hatta bunlarla yüzlerini bile silerler. "Eğer Tanrı bana ölümü takdir ettiyse öleceğim, etmediyse bir zarar gelmez" derler. İşte salgın böylece her yanı sarmış ve bazı ailelerin tamamamını silip süpürmüştü.
Adalarda yaşarken Halki'deki (Heybeliada) manastırının başında olan Metropolit Metrophanes ile tanıştım. İyi yetişmiş ve bilgili biriydi. Latin ve Rum kiliselerinin birleşmesinden yanaydı. Bu nedenle bizim kilisemize bağlı olanları murdar ve Tanrı'ya saygısız addeden dindaşları ile aynı fikirde değildi —her insan kendi düşünce tarzının en mükemmeli olduğundan öylesine emin ki!
Paşalardan bazıları nerdeyse iki aydır adada oturup uzun zaman ortada görünmeyişimden rahatsız olmuşlar. Bundan Ali'ye bahsederek ona şehre dönmemin daha uygun düşeceğini söylemişler. Ya kaçmaya kalkarsam ne olacakmış? Elimde kaçmamı mümkün kılacak tekneler bulunduğuna bundan istifade edecek imkâna sahip olduğuma dikkat çekmişler. Ali de onlara endişe duymamalarını, benim iyi niyetimden şüphesi olmadığını söylemiş. Yine de bunları anlatması için bana bir çavuş yolladı. Gelen adam hiç belli etmeden etrafı kolaçan etti. Kaçmaya niyetli olduğuma dair hiçbir emare bulamayınca benden bir hediye ve bir de Ali'nin gösterdiği itimada aykırı bir davranışta bulunmayacağımdan emin olmasını bildiren mektubumu alarak döndü. Böylece adadaki ikametim üçüncü ayına girmiş oluyordu. Sonra da çağrılmadan, uygun bir zamanda şehre döndüm. [...]
__
[1] Osmanlı dönemi boyunca İstanbul'da çıkan büyük salgınlar sırasında Adalar en çok tercih edilen sığınak olmuşlardır.
Türk Mektupları
(Kanuni Döneminde Avrupalı Bir Elçinin Gözlemleri 1555-1560)
Ogler Ghislain De Busbecq
Anı
Etiket Fiyatı: 14,00 TL (KDV Dahil)
İndirimli Fiyatı: 11,02 TL + KDV 11,90 TL (KDV Dahil)
Türk Mektupları, Kanuni dönemindeki Osmanlı İmparatorluğu'nu tanımak ve anlamak isteyen Avrupalıların yüzyıllar boyunca başvurduğu bir kaynak eser... Başta İstanbul olmak üzere Osmanlı ülkesinin dört bucağında uzun zaman geçiren bir hümanistin keskin gözlem gücüyle kaleme aldığı benzersiz bir kaynak... Hürrem Sultan'ın entrikalarından Şehzade Mehmed ile Beyazıd'ın hazin sonlarına, Rüstem Paşa'nın rüşvetçiliğinden Yeniçerilerin ordugâh ve savaş düzenlerine, tantanalı alaylardan sokak hayvanlarına, Türk kadınlarının meziyetlerinden İstanbulluların hamam âdetlerine dek kayda geçtiği her konu, bir belgesel film kadar renkli ve bir öykü kadar akıcı... Üstelik Busbecq'in heyetinde yer alan ressam Melchior Lorichs'in aynı dönemde yaptığı çizimler, yüzyıllar sonra bu baskıda Türk Mektupları ile bir araya geliyor. (Tanıtım Bülteninden) 159 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm ISBN : 9786053602842 Resimleyen : Melchior Lorichs Çeviri : Derin Türkömer
Ogler Ghislain De Busbecq
Legationis Turcicae Epistolae quatuor : Quarum Priores Duae ante aliquot annos in lucem prodierunt sub nomine Itinerum Constantinopolitani & Amasiani ; Adiectae Sunt Duae Alterae. Eiusdem De re militari contra Turcam instituenda consilium. Cum indice omnium locupletissimo. - Francofurti : apud heredes Andreae Wecheli, Claud. Marnium & Ioann. Aubrium, 1595. - 360, [24] S. ; 8o. - Satzspiegel 13,6 x 6,9 cm - Signatur: Sch 047/092]
Ogler Ghislain De Busbecq (çev. Derin Türkömer), Türk Mektupları (Kanuni Döneminde Avrupalı Bir Elçinin Gözlemleri 1555-1560), İstanbul (2005)201-204:
[...] En uygun yer Prinkipo Adası (Büyükada) görünüyordu. Burası şehirden tekneyle 4 saatlik mesafedeydi ve İstanbul yakınındaki bir çok küçük adanın en güzel olanıydı. Ada'da iki köy vardı, diğer adalarda ise sadece tek bir köy bulunuyordu veya hiç köy yoktu.[1]
[...]
Büyükada
Üç ayımı büyük bir mutluluk içinde geçirdiğim adadan şimdi tekrar bahsetmek istiyorum. Burası kalabalıktan ve gürültüden uzak pek sakin bir yerdi. Adada pek az Rum vardı. Ben de onların yanında kalacak bir yer buldum. Neyse ki burada kendimi nasıl eğlendirdiğimi devamlı gözetleyen tek bir Türk yoktu. Oldukça alıştığım Türk hizmetkârlar da bana karışmıyorlardı. İstediğim her yere gitmekte ve adaların arasında yelkenliyle dolaşmakta serbesttim. Ada'da bir çok muhtelif cinslerden bitkilere rastladım; lavantalar, dikenli mersinler ve saire. Deniz türlü balıklarla doluydu. Bazen olta bazen de ağ ile balık tutmayı denedim. Rum balıkçılardan kayık bulmak mümkündü. Bana yardımcı olmaları için bedeli karşılığında onlardan faydalanıyordum.
Çevresi güzel manzaralı ve sularında mebzul balık olacağını tahmin ettiğim yerlere giriyordum. Bazen üç çatallı bir mızrakla uğraşarak berrak ve sığ sularda sıvışmaya çalışan bir yengeci veya ıstakozu vurup kayığa almak pek keyifliydi. Ama en zevkli ve verimli olanı dip ağı veya salma ağ ile balık tutmaktı. Balıkçılar bol balık olduğunu tahmin ettikleri bir yeri tespit ettikten sonra burasını geniş bir alanı kuşatacak şekilde dip ağı ile çevirttim. Ağ iki ucuna bağlı halatlarla sahile çekiliyordu. Balıklar ürksün ve derin sulara kaçmasın diye balıkçılar halata üstü yapraklı dallar dolamıştı. Ağ iki ucundan çekilince balıklar dar bir köşeye toplaşıyor ama kadere teslim olmuyorlardı. Her biri insiyaki olarak kurtulma çareleri arıyordu. Bazıları cesaretle sıçrayıp ağın üstünden atlayarak kaçmaya çalışıyor, bazıları da ağa dolanmamak için kendini kuma gömüyordu. Balıkların bir kısmı da kalın örgü ipleri kemirme çabasındaydı. Bunlar daha ziyade karagöz ve mercan gibi güçlü dişleri olan cinslerdi. Gayeleri ipi yeterince kemirip bir tanesinin geçeceği kadar bir delik açmaktı. Ardından bütün sürü bu ncüyü takip ediyor ve balıkçılara bir şey kalmıyordu. Böyle olabileceğini söyledikleri için kaçmalarından korkarak elimde bir sırıkla kayığın baş tarafında durup ağı kemirmeye çalışanların çenelerine vuruyordum. Gösterdiğim bu çaba yanımdakiler için çok eğlenceliydi. Yine de pek azının kaçmasını engelleyebildim. Balık bile tehlike anı gelip çattığında çok kurnaz olabiliyor. Buna rağmen diğer cinslerden bir hayli balık tutuldu —iskorpitler, kaya balıkları, deniz levreği, kikla ve karagözler. Çeşitli balıkların bir arada görüntüsü pek hoş bir manzaraydı. Onların isimlerini ve hususiyetlerini öğrenmek büyük keyif veriyordu. Akşam olunca kayığın burnunu defne dallarından çelenklerle süsleyip konak yerimize ganimetlerle yüklü olarak döndüm. Ertesi gün bunların bir kısmını Ali Paşa ve maiyetine gönderdi. Bana hediyeyi büyük memnuniyetle kabul ettiğini bildirdi.
Havanın durumu denize açılmama mani olduğu zamanlar nadir bulunan veya hiç tanımadığım bitkiler arayarak vakit geçiriyordum. Bazen de idman yapmak olmak için yanıma Fransisken mezhebinden bir keşişi alıp adanın etrafını dolaşırdım. Tombul olmasına rağmen genç keşiş kolay kolay yorulmazdı. Kendisi Pera'daki bir manastırdan bana refakat için gelmişti. Bir defasında ısınmak için adımlarımı açarak yürüdüğümde bana yetişmekte zorlandı. Burnumdan soluyup "Bu aceleye ne lüzum var?". "Kaçmaya mı çalışıyoruz yoksa birini mi takip ediyoruz? Önemli mektuplar mı taşıyoruz? Yahut birisine haberci olarak mı kiralandık?" Sonunda üstündekiler terden sırılsıklam oldu ve arkasında, kalkan balığı kadar büyük bir leke oluştu. Eve dönünce etrafı feryat ve figanlarla doldurarak kendini yatağın üstüne atıp yorgunluktan bittim, dedi. "Size hiç zararı dokunmamış birini perişan etmek uğruna neden bu kadar acele ettiniz?" diye de sordu. Ancak üst üste davet ettikten sonra sofraya gelebildi.
Zaman zaman İstanbul ve Pera'dan dostlarım ile Ali'nin aile halkından bazı Almanlar ziyaretime geliyordu. Veba salgını azalıyor mu diye sorduğumda aralarından biri "Hiç kuşkusuz" dedi.
" Peki, günde kaç kişi ölüyor?" diye sordum.
"500 kadar."
"Aman Tanrım," diye bağırdım, "buna rağmen bana hiç kuşkusuz diyorsunuz. En kötü döneminde kaç kişi ölüyordu?"
"1000 veya 1200 dolayında" diye cevap verdi.
Türkler vebaya karşı kayıtsız kalmalarını ve bu hastalıktan korunmalarını engelleyen bir düşünceye sahip. İnsanın ne zaman ve ne şekilde öleceğinin Tanrı tarafından alınlarına yazılmış olduğuna inanıyorlar. Bundan dolayı bir kimsenin kaderinde ölmek varsa bundan kurtulmaya çalışması boşunadır, eğer yoksa o zaman korkması budalalıktır. İşte bu düşünceyle vebadan ölen birinin elbisesini, çarşafını henüz hastanın teri kuramadan ellemekten kaçınmazlar hatta bunlarla yüzlerini bile silerler. "Eğer Tanrı bana ölümü takdir ettiyse öleceğim, etmediyse bir zarar gelmez" derler. İşte salgın böylece her yanı sarmış ve bazı ailelerin tamamamını silip süpürmüştü.
Adalarda yaşarken Halki'deki (Heybeliada) manastırının başında olan Metropolit Metrophanes ile tanıştım. İyi yetişmiş ve bilgili biriydi. Latin ve Rum kiliselerinin birleşmesinden yanaydı. Bu nedenle bizim kilisemize bağlı olanları murdar ve Tanrı'ya saygısız addeden dindaşları ile aynı fikirde değildi —her insan kendi düşünce tarzının en mükemmeli olduğundan öylesine emin ki!
Paşalardan bazıları nerdeyse iki aydır adada oturup uzun zaman ortada görünmeyişimden rahatsız olmuşlar. Bundan Ali'ye bahsederek ona şehre dönmemin daha uygun düşeceğini söylemişler. Ya kaçmaya kalkarsam ne olacakmış? Elimde kaçmamı mümkün kılacak tekneler bulunduğuna bundan istifade edecek imkâna sahip olduğuma dikkat çekmişler. Ali de onlara endişe duymamalarını, benim iyi niyetimden şüphesi olmadığını söylemiş. Yine de bunları anlatması için bana bir çavuş yolladı. Gelen adam hiç belli etmeden etrafı kolaçan etti. Kaçmaya niyetli olduğuma dair hiçbir emare bulamayınca benden bir hediye ve bir de Ali'nin gösterdiği itimada aykırı bir davranışta bulunmayacağımdan emin olmasını bildiren mektubumu alarak döndü. Böylece adadaki ikametim üçüncü ayına girmiş oluyordu. Sonra da çağrılmadan, uygun bir zamanda şehre döndüm. [...]
__
[1] Osmanlı dönemi boyunca İstanbul'da çıkan büyük salgınlar sırasında Adalar en çok tercih edilen sığınak olmuşlardır.
_______________________________
Cem Karaca'nın
(5.4.1945-8.2.2004)
aziz hatırasına...
)O(