ADALAR'da TARİHTE O GÜN:
11 Temmuz 1910 Pazartesi günlü,
Büyükada'da mukim Sofyalı Andon Davidof'un Temmuz'un otuz ve otuz birinci günleri Sofya'ya gitmek üzere tertib ettiği iki trenle Bulgaristan'a gidecek yolcuların bir pasaportla gidip gelmelerine müsaade edilmesi istirhamına dair...
* * *
ADALAR'da BİR GÜN:
Fotoğraf: Ugo Antonio Corintio, Büyükada'da, .2011.
* * *
ADALAR'da HAVA DURUMU:
21 Ekim 201 Cuma
Büyükada'da HAVA DURUMU*
A bulutlu
10-19ºC
%55-78 nem
Gündoğusu, D 13km/sa
Gündoğuşu 07:21... Günbatışı 18:15...
* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca
* * *
Cicely Mary Barker, The Crab-Apple Fairy.
* * *
1- Viktor Albukrek: "Baharın yaklaşmasıyla birlikte birden adada kiralık ev arayanlara simsarlık yapan emlakçılar türerdi. Tanık, Kemal, Negrin, Ner, Behar isimdeki aileler, aralarındaki akrabalık ve ortaklıkları sayesinde duruma son derece hakimdiler. Çantalarında taşıdıkları bir yığın anahtarla, müşterilerini vapur çıkışında karşıladıktan sonra..."
2- Handan Altıneller: "Adalar 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planları bugün itibariyle (21.10.2011) askıya çıkış ve 21.11.2011 askıdan iniş olmak üzere 30 günlüğüne askıya çıkmıştır..."
3- Safa Ziya Mutlusoy: "Bir fırtına sonrası Büyükada..."
4- Haber Hakkı: "Büyükada’da yıllardır yaşanmayan bir yürüyüş gerçekleştirildi. Çukurca’da 24 askerin şehit edilmesini protesto için Mavi Marmara iskelesi önünde toplanan 300 kişilik grup, Saat Meydanı’na yürüyüşe geçti..."
5- Tutku Aykutalp: "Burada!..."
6- Sibel Akkaşoğlu: "Adaevi'nde bu hafta..."
7- Roz Kohen: "Babam Isak Kohen, Büyükada vapurunda, 4 Haziran 1939..."
8- Adalar Belediyesi Eğitim, Kültür, Sanat ve Gönüllü Merkezi...
)O(
_______________________________________________________1
From: VİKTOR ALBUKREK
Subject: Teşekkür ve yazdıklarım...
Date: September 12, 2011 10:36:45 PM GMT+03:00
To: emine.cigdem.tugay@gmail.com
Adalar 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı
bugün askıda..
_______________________________________________________3
Facebook, Büyükada 18.10.2011
_______________________________________________________1
From: VİKTOR ALBUKREK
Subject: Teşekkür ve yazdıklarım...
Date: September 12, 2011 10:36:45 PM GMT+03:00
To: emine.cigdem.tugay@gmail.com
VİKTOR ALBUKREK’İN BÜYÜKADASI (1931-1961)
[XI]
Büyükada, Albukrek Evi (bahçe cephesi).
Baharın yaklaşmasıyla birlikte birden adada kiralık ev arayanlara simsarlık yapan emlakçılar türerdi. Tanık, Kemal, Negrin, Ner, Behar isimdeki aileler, aralarındaki akrabalık ve ortaklıkları sayesinde duruma son derece hakimdiler. Çantalarında taşıdıkları bir yığın anahtarla, müşterilerini vapur çıkışında karşıladıktan sonra sokak sokak peşlerinde koştururlardı. Müşteriyi hevessiz gördüklerinde ise onları yolda terk edip, gelecek vapurdan çıkabilecek taze bir kiracı kapmak için kan ter içinde iskeleye dönerlerdi.
Genellikle cemaatimizin Fransızca lisanını benimseyip konuşan frankofonlar, Nizam mahallesinde, Judeo-espanyol konuşan Sefaradlar ise Sinagog’un bulunduğu Maden mahallesi civarında oturmayı severlerdi. Değişik mezhep ve yöre insanları da aralarında birtakım ‘klan’lar oluşturmuştu. 1925'lerde İstanbul’a gelen Lehliler, Gürcüler, Çanakkaleliler, Ankaralılar, aralarında gruplaşıyorlardı. Taşradan gelen ve İstanbullulara nazaran daha tutucu olan bu gruplardan bazıları, Ada'nın Musevi cemaatinin yönetimini, İstanbulluları dışlayacak derecede ele geçirmek için cemaat nezdinde üstün bir caba sergilerdi. Bilhassa Eşkenazlar (doğu Avrupa Yahudileri), ihtirasları sayesinde dini mekânlarımızın gelişimine bir çok faydaları olmuştu.
1948 yılından sonraki ergenlik çağımda Büyükada’da revaçta olan lokaller: Bay Mıgırdıç’ın Florida isimli bahçesinde piyanist Yaşar Güvenir veya Armağan Şenol’un çaldığı Latin müziği eşliğinde dans etmek, Mehtap Sineması'nda savaş sonrasının renkli Kodacolor Amerikan filmlerini seyretmek, Lunapark veya Palyo-ambelo’da (Viranbağ) şarap partileri ve Plaj Oteli sahnesinde sergilenen gösterilere gitmekti. Orta yaşlı zevat, Otel Kalipso veya Otel Splendit teraslarında oturup sosyetik beş çayına rağbet ederdi. Akşam ziyafetleri ise Selekt veya Façyo lokantalarında tertiplenirdi.
Olgun gençler Yekta Gece Kulübü’nün müdavimi olmuştu. Bay Yekta Isıtan ve sanatkâr eşi Selime Hanım, bu yaştakilere hitap eden değişik motif ve isimlerle çok güzel eğlenceler düzenlediklerinden, diğer üç adanın gençleri de akşamları Adamıza, Yekta’ya dans etmeye gelirdi. (İst. Ekspres Gazetesi, 18.09.1954). O yaşlardayken ben de arkadaş grubumla birlikte kız kardeşlerim Rita ve Nenet’i de dansa götürüp kavalyelik yapardım. Nenet'le güzel ve uyumlu bir dans stilimiz gelişmişti.
Büyüklerimiz, akşamlarını Anadolu Kulübü’nde geçirirdi. Güneş battıktan sonra oranın bahçe ve lokantasına hanımlar suare elbisesiz, beyler ise ceketsiz giremezdi. Gençler ve çocuklar o saatten sonra katiyetle demir kapıdan içeri alınmazdı. Gündüzleri ayrıca çocuklar için eğlenceler hatta güzellik müsabakaları tertiplenirdi. Bir keresinde tiyatro sanatçımız Ayla Algan, Adalar çocuk güzeli seçilmişti. Klüp yönetiminin her yaz mevsimi bahçede çaldırmak için dış ülkelerden getirttiği dünyaca meşhur orkestralarını, biz zibidi gençler, kaçak olarak dinlemek ve yeni çıkan şarkıları onlardan öğrenmek hevesiyle şimdiki girişin eskiden sokak olan yolun kaldırımında oturur, geç saatlere kadar hem müzik dinler, hem de aramızda sohbet ederdik.
Anadolu Kulübü'nün emektar baş kapıcısı, uzun boylu Ömer Efendi'ydi. Boyu sayesinde, etrafı tarassut kulesi gibi kolaçan eder, uygunsuz saatlerde veya uygunsuz giysilerle sızan çocukları enseleyip evlerine yollardı. Gecenin birinde Mehtap Sineması'nda gösterime giren müthiş bir film için tüm gençler oradaydı. Filmin en heyecanlı yerinde, birden bire Ömer Efendi'nin sesi duyulmaz mı? Gençleri, filmi yarıda bırakıp dans etmeleri için alelacele kulübün dans pistine çağırıyordu. Meğer Sayın Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Libya Devlet başkanı Şeyh Sünusi ve maiyetiyle Ada'ya teşrif etmişler ve Kulüp müdürü ortamı çok tenha ve hüzünlü gördüğünden gençleri vazifeye çağırıyordu o gece.
O yıllarda Anadolu Kulübü’nün tertiplediği, gençlerin de katıldığı ve Venedik Festivali'ni andıran kıyafet baloları, akıl almaz fikirlerin ortaya çıktığı bir şenlikti. Giysiler haftalarca evvel düşünülür, grup arkadaşları tarafından çok gizli bir sır olarak saklanırdı. Dekorasyon okumakta olan arkadaşım Ali Pasiner'le bir çok fikir üretirdik. Tasarımlar, hazırlıklar, aksesuar temini, süslenme, yarışma heyecanı ve dedikodusu, eğlence bittikten sonra dahi uzun müddet konuşulur, çok defa ertesi baloya kadar tartışılırdı.
Anadolu Klübü'nün ‘Kıyafet Balosu’ gününün gelip çattığı akşamlar, bekçi babalar, rengârenk giysilerle sokaklardan geçecek defileyi, halkın rahatça seyredilip alkışlanması için Anadolu Kulübü'ne giden yolların iki tarafında, çocuklar önde büyükler arkada olmak üzere hizaya sokardı. Seyirciler, bir karnavalı andıran şenlik ve çığlıklarla etrafı coşturan kıyafetlileri, beğeni nispetinde alkışlar, kimlerin derece alabileceği hususunda bahis tutuşulurdu. 1956 yılının kıyafet yarışmasında, ben ikinci seçilmiştim. (Tercüman Gazetesi, 19.08.1956)
Büyükbabamın evinde, Ermeni asıllı, ailesini şarkta kaybetmiş Meryem Teyze adında yaşlı bir hanım yaşardı. Yüzünün üzgün ve acı ifadesine ilaveten, her zaman simsiyah, karamsar giysiler giyerdi. Kadıncağız, elinden geldiği kadar büyükannemin ev işlerine yardım ederdi. Ada'da, dul kalan ve Ortodoks dinine mensup çoğu hanımlar da bu Gregoryan teyzemiz gibi hayatlarının kalan kısımlarını, yaz sıcağına rağmen simsiyah entari ve simsiyah çoraplarla geçirirlerdi. Eşini kaybeden birçok erkek ise kötü kaderin ve kederin bir işareti olarak kola sardıkları ve ‘brassard’ denilen siyah bir kurdeleyle üzüntülerini ifade ederdi. İşareti algılayan Adalılar, yakınlarını kaybetmekle ‘öbür dünya’yla tanışmış olan bu matem tutan kişilere özel bir saygı duyar, hafiften eğilerek selam verirdi.
Evimizin karşısında, çatısının üzerinde kırmızı tuğladan yükselen çift kemerli heybetli bir çan kulesi olan 1858 yılında Aziz Meryem Ana adına inşa edilmiş Katolik Ermeni kilisesi bulunur. Surp Asdvadzadzin diye anılan bu kilisede, her yılın 15 Ağustosu'nu takip eden ilk pazar günü dillere destan olan renkli, şen bir dini tören düzenlenir. Çocukluğumdan beri Katolik Ermeniler'in bu özel dini günlerinde biz de ailece bayramlık elbiselerimizi giyerek katılır, şahane koronun müziğiyle şenlendirilen ilahilere eşlik eder, tören sonunda dağıtılan birer salkım üzümle evlerimize döneriz. Bahçemizde bulunan asmanın meyvesini de ancak bu tören sonrasında, ağacımıza karşı saygıyla ayakta durarak söylediğimiz “Şihiyanu: . . . bore peri agefen” (İbranice ilk ürün) duasını okuduktan sonradır ki mevsimin ilk üzüm salkımını dalından koparıp yeriz.
Komşumuz İstepan Efendi, balıkçılığı kadar kuş avına da merağı vardı ve evinde kocaman bir av köpeği beslerdi. Sapanca Gölü'nden avladığı kazları, bıldırcınları, bahçesinde yolduğunda, üstü başı kan içinde kalırdı. Bu hevesine ilaveten günün birinde Tophane pazarından satın aldığı iki düzine canlı tavuğu bahçesine saldı. Arada bir pişirip yemek için de can havliyle kaçışan piliçlerini yakalayıp orta yerde acımasızca boğazladığında, etraf kan revan içinde kalırdı. Annem çok defa: “Senin de benim de çocuklarımız var, bunu görmeleri güzel değil,” dediğinde, İstepan Efendi kümesinden üç beş taze yumurta gönderip işi tatlıya bağlamasını bilirdi. Sinirli gününde ise: “Madam Albukrek, görmek istemiyorsan bahçe duvarını yükselt,” dediğinde, annemin “Duvarı senin yükseltmen gerek,” demesiyle ‘komşular arası’ fırtına kopardı.
Her bir sokağın sakinleri için tulumba basan, kuyudan su çeken, bahçe süpüren, karyola kurup söken, velhasıl evin ağır işlerini halleden bir ‘efe’si vardı. “Tulumbacı” olarak da adlandırdığımız bu seyyar işçilerin öğle yemeklerini, mahalle sakinleri karşılardı. Yemeklerini, konu komşu tarafından yeni bir işe arandığında kolaylıkla görünebilmek için genellikle sokak kapısının eşiğinde yerlerdi.
Bir keresinde komşu İstepan Efendi, kümesin pis kokusundan dolayı annemin Belediye’ye şikâyet götürmemesi için avladığı bir ördeği temizleyerek hediye olarak göndermişti bize. Büyükannem, koca kuşu evirdi çevirdi derisi üzerinde Şohet Efendi'nin (dini kurallara uygun kesim yapan din adamı) mor renkteki mürekkebinin koşer (dinen makbul) mührünün izini aradı, aradı ve bulamayınca, "Trefa," (dinen yasak) diye bağırarak, bunun derhal evden uzaklaştırılmasını istedi. Mecburen ve komşumuz görmeden koca hayvanı, bahçenin dış kapısının eşiğinde iş beklemekte olan tulumbacımız Şaban Efendi'ye yedirmiştik o gün.
Biz torunlar, büyükannemize ‘ayakkabı’ kelimesini bir türlü öğretememiştik ve Şaban Efendi evimize her girdiğinde, yerleri kirletmemesi için büyükannemiz ona: “Çabuk çık papuç, çık papuç,” diye seslenirdi. Biz torunlar, kapı ardından katıla katıla gülerken, büyükannemiz inadına “Çabuk çık papuç çık papuç,” teranesini sürdürürdü. Aslında ninemizin ayakkabı dememesinin sebebi, torunlarının şen kahkahalarını işiterek mutlu olmak istemesindendi.
Evimizin bulunduğu sokağın üst köşesinde Levanten bir aile olan dul bayan Koresi ve evlenmemiş kızları yaşardı. Onların da iri bir kurt köpeği vardı. Kürkündeki zebraya benzer paralel gri çizgilerinden ötürü ben ona kaplan derdim. Genç annelerimiz, Kanarya Sokağı köşesinden oynayan çocuklarını seyrederlerken ve her biri ‘karga yavrusu misali’ en akıllı çocuğun onunki olduğu inancyla yaptığı marifetleri fiyakalı bir şekilde birbirlerine anlatırken, Koresi’nin yaşlı kızları da geri kalmaz, köpeklerinin meziyetlerini sıralarlardı.
Özel mamalarla aile ortamında ihtimamla beslenen bir çok kedi ve köpek, sonbaharın gelmesiyle şehirdeki kışlık evlerine taşınanlar tarafından sokağa terk edilmektedir. Ne yazık ki, okulların açılmasıyla tenhalaşan mahallelerden akın akın iskeleye inen bu öksüz kalmış hayvancıklar, çarşıda karınlarını doyurduktan sonra saat kulesi etrafında kümelenip aralarında dertleşirler, gelip geçenden şefkat beklerler. Bugün dahi, Koresi Ailesi'nin köpeğine benzer, Kaplan’ın torunları olabilecek gri çizgili köpeklere rastlıyorum. Saat meydanından geçişimde, bu tür köpeklerden birini “Ne haber Kaplan?” diyerek okşadığımda, sokaktaki toplantısını yarıda kesip, evime kadar peşimden gelir.
Kızlı, erkekli kalabalık gruplar halinde sokakta gezinirken genellikle yüksek sesle konuşurduk. Geceleri, açık pencereleriyle uyumakta olan ada sakinleri ise bundan rahatsız olur, bizi ikaz ederdi. Öfkelerini ana lisanlarıyla dile getirdiklerinde, pencereden savurdukları argo kelimeler sayesinde bilgimiz artıyor, yeni bir lisan öğrenme arzumuz kabarıyordu. Bu sayede birçok yabancı kelime öğrenmiştik. Uykularından ettiğimiz mağdurlara, iyi niyetimizi göstermek için çok defa grubumuzu, sokağın başka bir köşesine kaydırırdık. Bu sefer de başka bir evden değişik bir lisanda azar işitmekle, poliglot (çok lisan bilen) olmuştuk.
Akşamları, kız arkadaşımıza evinin kapısına kadar refakat etmek, centilmenlikti. Genelde tam ayrılırken de kapı eşiğinde yeni bir mevzu açılır, konuşmalar uzadıkça uzar, ayrılma zamanı unutulurdu. Çarkıfelek Sokağı'nda oturan ve bizi işitmekten sıkılan uykusu hafif bir vatandaş, ateşimizi söndürmek için olacak ki, zaman mevhumunu unuttuğumuz bir gece, üst kattan başımıza döktüğü bir kova dolusu suyla yeni bir günün başlamakta olduğunu hatırlatmıştı bize. Uzun müddet Çarkıfelek Sokağı'na uğramadım ve bugün halen yediğim o duşu anımsadıkça adamın döktüğü suyun musluk suyu olduğuna şükrediyorum.
Ada'da gezdiğimiz hanım evlatlarının çoğu rahibe okullarında terbiye görmüş, hislerini açıklamaktan utanan cici kızlardı. Günün birinde arkadaşım Davit, ailesiyle Beyrut’tan kaçıp İstanbul’a sığınan Yahudiler’den çok zarif ve güzel kuzinini grubumuza tanıştırdı ve gezilerimize de katılmaya başlamıştı ki bir akşam, Davit, benimle kavgaya tutuştu. Meğer kuziniyle Yekta’da ‘cheek to cheek’ (yanak yanağa) dans etmişim. Bir zamanlar küçük Paris diye adlandırılan modern Beyrut’ta herhalde bu olağandı. Halbuki burada bir erkek bir kızla uzun bir müddet görüştükten sonra dahi ‘cheek to cheek’ şeklinde dans ettiğinde ayıplanırdı. “Kız yanaştı, ne yapayım,” dedim. Kapıştık. Tam benim ‘birram de ruvyo’ (kızıl kızgınlığım) patlamak üzereydi ki araya girenler dövüşmemize engel oldu. Davit'le halen görüşürüz. Kuzini ise birkaç gün sonra ailesiyle birlikte Avrupa’nın bir şehrine yerleşmek üzere gözden kaybolmuştu.
Grubumuza yeni ve güzel kızlar katılınca genelde bizi selamlamaya dahi tenezzül etmeyen adamızın pişkin delikanlıları, bizlerle derhal arkadaşlık kurmaya girişirdi. Genellikle, sululuklarla veya sataşarak bizimkilere asıldıklarında, bu gözü doymaz kişileri, kızlarımıza, onları: “bunlar baba” (kart adam) veya “bob stil” (özenmiş züppe) veya “domestik avcısı” (hizmetçilere dadanan) olarak tanıştırırdık. Faaliyet sahamızda avlanmak için sızmak isteyenleri böylece tilki-kurt misali çevremizden uzaklaştırmak için amansız bir mücadele verirdik.
devam edecek...
_______________________________________________________2
From: HANDAN ALTINELLER
Subject: Fwd: Adalar 1/5000 plan bugün askıda...
Date: October 21, 2011 9:31:40 AM GMT+03:00
To: emine.cigdem.tugay@gmail.com
Adalar 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı
bugün askıda..
Adalar 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planları bugün itibariyle (21.10.2011) askıya çıkış ve 21.11.2011 askıdan iniş olmak üzere 30 günlüğüne askıya çıkmıştır.
Bilginize sunarım.
Selamlarımla,
Handan Altıneller
_______________________________________________________3
Facebook, Büyükada 18.10.2011
Mustafa Türkyılmaz: "Dört saat uğraşıp altı kamyon yosun taşındı."
Bir fırtına sonrası Büyükada, 18/10/2011 08:34.
_______________________________________________________4
HaberHakkı, 20.10.2011
Büyükada’da bir ilk:
Teröre karşı protesto yürüyüşü yapıldı
Büyükada'da teröre tepki yürüyüşü yapıldı
Büyükada’da yıllardır yaşanmayan bir yürüyüş gerçekleştirildi. Çukurca’da 24 askerin şehit edilmesini protesto için Mavi Marmara iskelesi önünde toplanan 300 kişilik grup, Saat Meydanı’na yürüyüşe geçti. Dev bir Türk bayrağı taşıyan grup, PKK’yı ve terörü lanetleyen sloganlar eşliğinde çarşıda yürüyüşü sürdürdü. Polisin güvenlik çemberine aldığı kalabalık olaysız dağıldı.
Büyükada’da kendiliğinden gelişen protesto yürüyüşü, kulaktan kulağa yayılarak organize edildi. “Akşam 19:00’da Lido önünde buluşacağız,” diye birbirini arayan bir grup, bu saatte bayraklarıyla Mavi Marmara vapur iskelesi önünde buluştu. Küçük kız çocukları da Türk bayraklarıyla gruba katıldı. Yürüyüş sırasında yol kenarındaki bazı kişilerin grubu destek için alkışladığı görüldü.
SAAT MEYDANINDA SLOGANLAR
24 askerin şehit edilmesi olayına tepki Büyükada sokaklarına da yansıdı
"Şehitler ölmez, vatan bölünmez" diye slogan atarak Saat Meydanı önüne gelen kalabalık, burada da PKK aleyhine sloganlar attı.
Göstericiler arasından bir kişi, Çukurca’da şehit düşen 24 erin isimlerini ve memleketlerini okurken, kalabalık hep bir ağızdan “Burada,” diye bağırdı. Bu sırada Adalar Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı sivil polislerin sloganları not ettiği görüldü. Resmi polis memurları da çevrede güvenlik önlemi aldı.
ÇARŞIDAN YÜRÜDÜLER
Kalabalık grup, daha sonra çarşıya yöneldi. Recep Koç Caddesi üzerinden ilerleyen grupta, eski sendika yöneticisi Turan Uzun, bazı CHP ilçe yöneticileri, gençler, Adalar’da görev yapan öğretmenler yer aldı. Adalar belediyesi’nin önünden geçilirken herhangi bir politik slogan atılmadı.
Büyükada, yıllardır görülmeyen bir yürüyüşe tanıklık etti
Gruptakilerin birbirini taşkınlık yapmamaları konusunda uyardığı görüldü. Kumsal’daki Askerlik Şubesi’ne kadar yürüyen grup, ‘Büyükada susma, şehidine sahip çık,” sloganı attı. Askerlik Şubesi’nde şehitler anısına saygı duruşu yapan grup olaysız dağıldı.
_______________________________________________________5
Büyükada, 20.10.2011
Tutku Aykutalp
Video: http://www.facebook.com/video/video.php?v=10150360600476544From: SİBEL AKKAŞOĞLU
Subject: Fwd: ADAEVİ BU HAFTA
Date: October 18, 2011 1:59:30 PM GMT+03:00
To: emine.cigdem.tugay@gmail.com
SEVGİLİ ADAEVİ DOSTLARI,
BU HAFTA ADAEVİ'NDE 21 EKİM CUMA GÜNÜ SAAT 20:00'DE YÖNETMEN ENİS RIZA'NIN KATILIMIYLA 'KÜLLERİNDEN DOĞMAK'' İSİMLİ ÇERKESLERİN ANADOLU'YA GÖÇÜYLE İLGİLİ BİR BELGESEL İZLEYECEĞİZ.
22 EKİM CUMARTESİ GÜNÜ SAAT 19:00'DA İSE FOTOĞRAFÇI IŞIN KURUTLUOĞLU'NUN SUNACAĞI ''DÜŞ GÜNLER '' İSİMLİ BİR SLAYT GÖSTERİMİZ OLACAK.
HEPİNİZİ BEKLERİZ...
SELAMLAR SEVGİLER,
SİBEL AKKAŞOĞLU
ADAEVİ-BÜYÜKADA
0533 514 88 03
_______________________________________________________7
From: SELÇUK ARAL
Subject: Selcuk Aral senin Duvarında bir bağlantı paylaştı.
Date: October 21, 2011 11:22:24 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Selçuk Aral
http://www.kinaliada.net/index.php?news-1545
Roz Kohen
Bir zamanlar İstanbul’da Yahudiler ve Yasantilari #16
İstanbul'u Yeniden Keşfetme Hürriyeti
Avrupa II. Cihan Harbi'nin esigindedir...
Bu esnada, bizimkiler ve yeni kusak, Türkiye'de "yeniden" kesfettikleri hürriyetin ve Istanbul'un tadini çikartirlar.
Sosyal / kültürel degisimin etkisiyle, eskilerin 19cu yüzyilin sonunda bildikleri Haliç'teki mesire yerleri ve Kagithane Deresi sefalari, artik Istanbul'un plaj sefalarina yerini birakiyordu. 1950 ve 60'lara dek Istanbul'un en çok gidilen plajlarina gitme aliskanligi, iste bu yillarda edinilir.
Annemle babam, yaslanana dek hafta sonlarinda Istanbul'u bir uçtan öbür uca gezmeye devam ettiler.
Florya'dan Kilyos'a; Bogaz'da çay sefalari, Hünkar ve Circir'da bahar piknikleri; Salacak'tan Moda, Bostanci, Pendik ve Kartal'a her firsatta gittiklerini ve bizleri de çocukken götürdüklerini hatirlarim.
Mali durumlari kisitliydi; ev ve toprak sahibi degillerdi ama güzel gezmeyi ve her Istanbullu gibi sehrin her kösesine uzanmayi bilirlerdi.
Gençliklerinde Kasimpasa'dan Polonez köye yürüyerek gittiklerini anlatirlardi. Bogazi, tabii ki çarkli vapurla kat ediyorlardi...
Babam Isak Kohen, Büyükada vapurunda, 4 Haziran 1939
(Yazan ve Çizen, Roz Kohen, St. Louis – USA)
_______________________________________________________8
Adalar Belediyesi, 2011
http://www.adalar.bel.tr/gonullumerkezi/default.html
AMAÇLARIMIZ
Adalılar arasındaki tanışıklık, birlik ve dayanışmayı arttırmak.
Adalılık bilincini geliştirmek.
Adaların kültür ve sanat yaşamına etkin katkılarda bulunmak.
Adalar’da çevre bilincini geliştirmek ve koruyucu önlemler almak.
Adalıların daha sağlıklı yaşayabilmesi için hizmet vermek, sağlık, eğitim ve spor çalışmalarını teşvik etmek. Bu hizmetler için gönüllü evlerinde eğitsel çalışmalar yapmak.
Adalar Belediyesi ve Adalılar arasındaki iletişime yardımcı olmak.
Belediye sosyal projelerinin halk tarafından bilinirliliğini arttırmak adına çalışmalar yürütmek.
Çocuk ağırlıklı ve öncelikli olmak üzere Adalılara hizmet vermek.
Adaların sosyal yaşamına etkin katkılarda bulunmaktır.
* * *
KURULUŞ ÖYKÜSÜ
Hamidiye Camii’ne çıkan yokuşun başında, sokağın hakimi olduğunu ispatlarcasına yapılmış çıkmasıyla meşhur bu metruk evin hikayesi dilden dile dolaşır Büyükada’da. Herkes farklı bir hikaye anlatır. Kimisi görkemli baloları, kimisi evin yapısını, kimisi ise her daim duyulan piyano seslerini hatırlar. Hepsinin ortak hikayesi ise köşedeki çıkma odada günlerini geçiren Melek Hanım ve kızının hikayesidir. Korkuyu, hüznü, özlemi, neşeyi barındırır küflü duvarlarının içinde.
Kendinden önce hikayeleriyle tanıştık biz bu evin. Paslı demir kapının ardında bizi bekleyen pireleri, labirenti andıran holleri, 24 farklı odayı ve her odanın sahibi kedileri bilmeden aldık anahtarı.
Önce gönüllülerimizi birer birer davet ettik heyecanla, gelen konuklarımızı büyük bir misafirperverlikle karşılayan pirelerimiz öyle sevgi doluydular ki bacaklarına sarılıyorlardı konuklarımızın. Gelen pirelendi bir daha gelmedi. Hatta bazıları Adayı bile terk etti. Çay içerken paylaşılan hayalleri gerçekleştireceğimiz eve girdiğimizde parıl parıl bakan gözler yerini “delirmiş mi bunlar”a bırakıyordu ve bir daha uğramamak üzere çıkıyorlardı kapıdan.
Biz ise ne evin kırık tavanlarına, ne akmayan suyuna, ne çökmüş tabanlarına, ne de rutubetli duvarlarına aldırmadan, gidip gelmeye başladık. O günlerde yol bakım ekibiyle kesişti yollarımız. Onlar bize biz onlara inandık. Önce her odası rengarenk olan evimizin duvarlarının boyamakla işe başladık, ardından tavanların kırık tahtaları tamir edildi ve boyandı. Neyle karşılaşacağımızı bilememenin korkusuyla yerlerdeki muşambaları çıkarmaya başladık. Kimi odalarda korktuğumuz başımıza gelmedi, yerleri zımparaladık ve vernikledik. Çalışmalar somut adımlarla gün be gün ilerliyor, boyanan, tamir edilen her köşeyle ev kendini göstermeye başlıyordu. Ama bir türlü musluklarımızdan su sesi gelmiyordu. Her derde deva yol bakım ekibi, kuruduğu iddia edilen kuyudan su çıkarmayı bile başardı. Baktık ki dökme suyla işler dönmüyor, klasik Adalı tavrıyla işimizi dostluk ilişkileriyle çözmeye karar verdik. Gittik görüştük ve 2 hafta içinde suyumuz da bağlandı. İşlerimiz hızla devam ederken ufak tefek kazalar da atlatmadık değil.
Bu evdeki hareketliliği gören ve ilgilenen komşularımızın duyarlılıkları sayesinde duyurusu bile yapılmadan Gönüllü Evi’nde gerekli olan pek çok malzemeyi sağladık. Kıyafetlerden ev eşyalarına kadar pek çok malzemeyi göndermeye başladılar. Onları bir bir ayırıp tamire ihtiyacı olanları tamir ettik gücümüzün yetmediğinde de Adalı esnaftan destek aldık. Bazı arkadaşlarımızın yolunu bile bilmedikleri evi halk çoktan duymuş ve çalışmalara ortak bile olmuştu.
Gece gündüz demeden süren çalışmalar sırasında yorulduğumuz her anda düşlerimizi gerçekleştirme inancıyla motive olduk. Öyle zamanlar oldu ki bir malzeme için saatlerce bekletildik ama yılmadan çare üreterek işlerin üstesinden geldik. Odaların içinde birbirine karışan tiner, vernik, küf ve deterjan kokularının oluşturduğu alerji ve 30 kez tekrarlanan hapşırık krizlerinin ardından halimize bakıp bakıp güldük.
Bu süre içinde yaratıcılığını en üst noktaya taşıyan bulucu Kenan her an eksik bir malzemeyi bularak bizi hem şaşırtıyor hem de meraklandırıyordu. Nereden bulduğunu sormaya cesaret edemediğimiz bu malzemelerden biri eğer size tanıdık geldiyse bilin ki Kenan’ın sayesinde yer değiştirerek daha işlevsel hale gelmiştir.
Zaman içinde bedenimiz isyan etmeye başlasa da, yorgunluktan gitmeye dermanımız kalmasa da Kenan ve Oğuz’un yan yan bakışlarına rağmen son dakikada yeni bir iş yaratmayı becerdik. Tüm bu yorucu geçen günler içerisinde bahçemizde bir martı yavrusunu, odalarında rahatlarını bozduğumuz kedi yavrularımızı ve bahçede çıkan solucanları toplama görevini üstlenen 2 civcivi büyütmeye başladık. Civcivlerimiz büyüdü horoz oldu, martımız büyüdü yuvasından uçtu. Melek Hanım’ın kızının hüzünlü öyküsünün yerine cıvıl cıvıl çocukların yetişeceği bir evin öyküsünü yaratmaya devam ettik.
Ergün Sarıgül, Yusuf Aktaş ve Leyla Rosenberger’in başlattığı bu düşte, bize inancını hiç kaybetmeyen ve herkese rağmen desteğini bir gün bile esirgemeyen tüm çalışma arkadaşlarımıza, tüm zorlukları aşabileceğimize inanmamızı sağlayan ve her sorunumuza anında çözüm üreten Adalar Belediye Başkanımız Dr. Mustafa Farsakoğlu’na teşekkürlemizle.
* * *
ETÜTLER
MODEL UÇAK YAPIMI
Eğitimci: Semra Sönmez
Türk Hava Yolları Kurumu tarafından sağlanan maket uçak malzemeleri ile profesyonel eğitimci eşliğinde katılımcılarımız maket uçak yapımını öğrenmektedirler ve yarışmalara iştirak etmeleri sağlanacaktır.
RESİM
Eğitimci (Çocuk): Ali Naki İLHAN Eğitimci (Yetişkin) : Mikhail TCHERNEGA
Mesleki başarıları çok yüksek gönüllü eğitmenlerimiz gözetiminde yapılan çalışmalarımızda kara kalem, yağlıboya, suluboya, guaj teknikleri ile çalışılmaktadır. 7’den 70’e tüm katılımcılarımızın malzemeleri Gönüllü Evimiz tarafından karşılanmaktadır. Ayrıca bürokratik işlemler tamamlandıktan sonra Akademiye hazırlık bölümümüz hayata geçirilecektir.
EBRU SANATI
Eğitimci: Sevgi AYAZ
Osmanlı Türk el sanatlarından olan ve dünyada benzeri olmayan Ebru sanatını öğretmek, sevdirmek ve gelecek kuşaklara bu sanatı yayma olanağı sağlamak amacıyla, gönüllü uzman öğretmenlerimiz eşliğinde çalışmalar başlamıştır. Yetişkinler ve çocuklar tarafından büyük ilgi gören Ebru yapımı için gerekli tüm malzemeler Gönüllü Evimiz tarafından karşılanmaktadır.
BAĞLAMA
Türk Halk Müziğimizin vazgeçilmezi “Bağlama” derslerimiz başlamıştır. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı Çalgı Bölümü son sınıf öğrencisi Fatma Merve ERKAN tarafından verilen eğitimde amaç Türk Halk Müziği enstrümanı olan ve artık dünyada bir çok okullarda öğretilmeye başlanan bağlamayı çocuklarımıza ve gençlerimize sevdirmek ve öğretmektir.
GİTAR, KEMAN, PİYANO
Uzun zamandan bu yana Adalı çocuklarımıza ve gençlerimize Belediyemizin toplantı salonunda gönüllü olarak gitar, keman ve piyano eğitimi veren Sebastian Curiel tarafından artık Gönüllü Evimiz de kendileri için düzenlenmiş sınıflarda çok daha rahat bir şekilde ders yapmaktadırlar. Enstrüman derslerimizde yaş sınırı aranmamaktadır.
Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği koro çalışmalarımız için başvurular alınmış olup, konusunda uzman gönüllü öğretmenlerimiz eşliğinde koro çalışmaları da başlatılmak üzeredir.
Ayrıca, Adalar Belediyesi Türk Halk Oyunları Ekibi kurulması planlanmış ve kayıtlarımız başlamıştır.
CAM ÜFLEME
Cam sanatındaki en önemli ilerleme üfleme yönteminin bulunmasıdır. Bu tekniğin İ.Ö. 1.yüzyıl ortalarına doğru Fenikeliler tarafından bulunduğu söylenmektedir fakat bu teknikten tam olarak yararlanılması ancak, pipo adı verilen ortası boş metal bir üfleme çubuğunun kullanılmaya başlamasıyla gerçekleşmiştir. (tahminen İ.Ö. 1.yüzyılın son çeyreğinde). Üfleme çubuğu ile havayla şişirme yönteminin birleşmesi, cam yapımı konusundaki en önemli kilometre taşlarından biridir. Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı camlarının ortak özelliği hepsinin üfleme tekniğiyle yapılmış olmasıdır.
Cam üfleme tekniğinin kullanıldığı durumlarda, fırından alınan ve fıska olarak tabir edilen sıcak cam biraz üflendikten sonra soğumaya başlar ve bu noktada tekrar erimiş cama batırılarak daha büyük bir form verilebilir. Kepçeleme yönteminde ise cam, kepçede küre haline getirilirken soğutulur ve pipo sürekli olarak döndürülerek cama kepçe içinde istenilen form verilir. Uygun sıcaklığa ulaşıldığında ise üfleme işlemi gerçekleştirilir. Üfleme işlemi sonrasında ya serbest şekil üzerinde çalışılır ya da cam bir kalıp yardımıyla (kalıp içine üfleyerek) şekillendirilir.
Tüm bu aşamalar sırasında tercihe bağlı olarak kristal haldeki özel cam boyaları kullanılarak cama renk verilebilir. Üfleme ve serbest şekillendirme dışında yaygın olarak kullanılan yöntemlerden biri de döküm yöntemidir. (camın bir kalıp içine dökümü) Camın sıcakken şekillenebilme özelliği, bu malzemeyle çalışanlara ustalıklarını sergileme imkanı tanımıştır. Böylece değişik şekillerde, renklerde ve bezemede birçok parça üretilmiştir. Cam yapımındaki en önemli unsurlardan biri saydamlıktır. Bu unsur belki de hiçbir malzeme için bu kadar önem taşımaz. Çünkü cam saydamlığı nedeniyle diğer malzemeler kadar görünmez.
Evet kısaca tanımaya çalıştığımız cam üfleme sanatının unutulmaması ve öğretilmesi amacı ile konusunun uzmanı Medeni YILDIZ tarafından derslerimiz başlamıştır. Kayıtlar alınmaya devam etmektedir.
ORİGAMİ
Origami - Kağıt Katlama Sanatı Origami, Japonca bir kelime olup “katlanmış kâğıt” anlamına gelmektedir. Origami, kâğıdı yapıştırıcı ve makas kullanmadan sadece katlayarak çeşitli figürler oluşturma sanatıdır. Origami “klasik origami” ve “parçalı origami” olmak üzere iki çeşittir.
Klasik origami genellikle tek parça kağıttan yapılır. Çok fazla olmasa da iki veya üç parçanın kullanıldığı klasik origamiyle çeşitli hayvan veya eşya figürleri yapılır. “Modüler origami” olarak da adlandırılan “parçalı origami” birbirinin benzeri parçaların birleştirilmesiyle oluşturulur ve hayvan veya eşya gibi somut figürlerden çok , üç boyutlu geometrik figürler yapılmasında kullanılır.
Parça sayısında bir sınır olmayan parçalı origami tak-çıkar oyuncaklarına benzer ve aynı parçalar kullanılarak birçok değişik figür üretilebilir. Origamide genel olarak kare şeklinde kâğıt kullanılsa da kâğıdın şeklinde bir sınırlama yoktur.
Günümüzde origaminin birçok değişik türleri ortaya çıkmıştır. Mimari origami, pop-up origami, kirigami ( kağıt kesme sanatı) bunlara örnek verilebilir. Modern origami olarak da adlandırılan bu tür origami türlerinde yapıştırma ve kesme serbest bırakılmıştır.
* * *
Gazi Mihal Sokak No:11 Büyükada
Telefon: 0216 382 66 38
E-posta: gonulluevi@adalar.bel.tr