9 Şubat 2011 Çarşamba

ADALAR POSTASI-2551: bütün adalılar birleşip protesto etmeliyiz ve motorlara binmemeliyiz! hatta...


* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

21 Eylül 1907 Cumartesi günlü, Burgaz Adası'nda kain Hristos adlı Rum Manastırı'nın müceddeden inşasına dair...

* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Fotoğraf: Ugo Antonio Corintio, Büyükada'dan, 2011.

* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

9 Şubat 2011 Çarşamba
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Sisli
5-10ºC
% 72-86 nem
Günbatısı, B 7km/sa
Gündoğuşu 07:06... Günbatışı 17:30...

* * *
Cicely Mary Barker, The Red Campion Fairy.

* * *

1- Talin Etyemez: "Bütün Adalılar birleşip protesto etmeliyiz ve motorlara binmemeliyiz. Hatta Ankara veya nereye gerekiyorsa oraya binlerce kişi birlikte yürümeliyiz. Şehri metrolarla donatanlar Adalara bunu reva görüyorlarsa elbet vardır bir sebebi..."

2- Deniz Bora: "Büyükada’da çekili durduğunu duyduğumuz Möwe’yi araştırıyorum..."

3- Viktor Albukrek: "Bay Orhan Brand’ın eskiden Von Papen’e ait olan emektar Möwe teknesi, oranın ihtişamlı demirbaşıydı..."

4- Adalar Kent Konseyi: "Adalar Kent Konseyi'nin 31.01.2011 tarihli Genel Kurulu'nda karar altına alınıp Adalar Belediye Başkanlığı'na bildirilen görüş ve öneriler..."

5- Oya İslimyeli: "Adalar Müzesi'nin 12 Şubat tarihinde düzenleyeceği "600 Milyon Yıl İçinde Adalar ve Deprem" konulu Yetişkin Atölyesi ve doğa yürüyüşüne katılmak isteyenler..."

6- Özel bir şirket tarafından Marmara'nın dibinden Adalar'a kadar döşenen ancak henüz faaliyete geçmeyen fiber optik kabloların yerini tespit eden sabıkalı hırsızlar, tekne sahibi bir balıkçyla anlaşarak yüzlerce kilo kablo çaldı.

7- Derman Saraçoğlu: "Kıbrıs’ı Marmara’nın Büyükadası'yla karıştırmayacaksınız..."

8- Havaların soğumasıyla birlikte yiyecek sıkıntısı çeken sokak hayvanları için yardım eli Adalar Belediyesi tarafından atıldı...

9- Adalar Belediyesi: "San Pacifico Kilisesi'nde Arp'ın büyülü tınıları ve Mali Llywelyn..."

10- Akın Ok: "Bana ilgisini esirgemeyen Mali LIywelyn'in el yazısı notası odamın baş ucuna asıldı./ Büyükada'nın deminde yıkanan tüm insanlık bayrağında/ Hayat notalarının okyanusunun aramızda akması için...

11- Sadi Özdemir: "Sonra Büyükada’nın kanalizasyon işini aldım. 1987’ye kadar sadece o işle uğraştım..."

12- Ahmet Mete Işıkara: "Adalar’ın güneybatısındaki depremi İstanbul yaşayacak. Bu deprem çok etkili olacak..."

13- Viktor Albukrek: "Adaları'n eski ulaşımı hakkında yazmış olduğum hatıralarıma, dik burunlu asil Heybeliada vapurunun fotoğrafını yakıştırarak yazıma değer kattığınızdan dolayı sonsuz teşekkürlerimi arz ederim..."

14- Selçuk Aral: "Bir martının kaç sene yaşadığını bilir misiniz? veya Martılara Serbest Seks..."

15- Asım Öz: "Heybeliada Ruhban Okulu kitabının yazarı Salih İnci ile kitabını konuştuk..."

)O(



_______________________________________________________1

From: TALİN ETYEMEZ
Subject: Pek yazık!
Date: February 7, 2011 11:11:35 AM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Pek yazık!


Aman Emine Çiğdem Hanımcığım, ben tarihi bir iskeleye bu kadar yakışan bir tabela görmemiştim. Siz niye beğenmediniz merak ettim doğrusu.
Pek yakışmış, hatta dört bir tarafına birer tane konulsa daha iyi olur, böylece her yönden görülebilir oranın Büyükada İskelesi olduğu. Motordan inenler de görür ve pek uygun olur.

Umarım yetkililer bunları okur da ihmal etmeden her tarafı tabelalarla donatırlar. Hatta bir tane büyük boy da çatıya konulursa taa uzaklardan görülebilir ki yol yakınken rota değiştirilebilsin.

[Sevgili Talin Hanım, Tarihi Büyükada İskelesi'nin dört bir yanına tabelaya âlâ lakin çatıya da dikey yerine boylu boyunca göğe bakar şekilde bir tabela daha koysalar keşke! Akıllara ziyan bir biçimde her nedense Adalar üzerini rota belleyip Adalar'ın sükûnetini katleden Sabiha Gökçen kalkış/inişli uçakların yolcuları görür de cumburlop diye Büyükada İskelesi'nden aktarma yapmak isteyebilirler hani belki! )O(...]

Maşallah diyorum, nazar değmesin bu yaratıcı görüş ve akıl sahiplerine ve de bu denli bilge zevata!

Motor tarifesinin azizliğine ben de uğradım yakın zamanda. Zaten ileriki tarihlerde belli ki kendi imkânlarımızla anakaraya ulaşacağız. 6 Şubat Pazar akşamı saat 17:50 motoru tıklım tıklım doluydu ve insanlar bu soğuk kış gününde yukarıda açıkta oturmak zorunda kaldılar. İçerisi ise havasızlık ve kötü kokudan durulmuyordu. Sağlam giren hasta çıkardı ancak oradan. Bizi bu hallere düşürenler utanmıyorlar ne yazık ki ve çok başarılı buluyorlar kendilerini.

Bütün Adalılar birleşip protesto etmeliyiz ve motorlara binmemeliyiz. Hatta Ankara veya nereye gerekiyorsa oraya binlerce kişi birlikte yürümeliyiz. Şehri metrolarla donatanlar Adalara bunu reva görüyorlarsa elbet vardır bir sebebi.

Talin Etyemez


_______________________________________________________2

From: DENİZ BORA
Subject: Möwe teknesi
Date: February 7, 2011 5:12:42 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Merhaba,
Deniz kültürü ve yatçılık dergimiz Naviga’da, geçmişi, hikâyesi olan tekneleri ele alıyoruz. Bu konuya çok uygun görünen, Büyükada’da çekili durduğunu duyduğumuz Möwe’yi araştırıyorum. Sizin sitenizdeki bir yazıda H. Viktor Albukrek’in bu tekneden kısaca da olsa bahsettiğini gördüm. Sizin bir bilginiz var mı? Möwe nerede durur? Şimdi kime aittir? Viktor Bey'e nasıl ulaşabilirim? Önümüzdeki günlerde Ada'ya geleceğim bunun için, ancak önden kimlerden bilgi alabileceğimi araştırmaya çalışıyorum ki geldiğimde bilgi alabileceğim birleriyle de görüşebileyim.

Saygılarımla,

Deniz Bora
Naviga Yazı İşleri
0216 418 51 91-118
Kalamış Fener Cad. İskele Sok. No:2 Kalamış 34025 Kadıköy/İstanbul


_______________________________________________________3

From: VİKTOR ALBUKREK
Subject: FW: Möwe teknesi
Date: February 9, 2011 1:01:29 PM GMT+02:00
To: adalarpostasi@gmail.com, deniz@navigamagazin.com

Sayın Emine Çiğdem Tugay,
Sayın Deniz Bora,
Viktor Albukrek’in Büyükadası başlığı altında derlediğim hatıralarımda Büyükada'nın Yürükali Koyu'ndan bahsederken yazdığım aşağıdaki cümleye, alttaki bilgilerimle açıklık getiriyorum.


“Bay Orhan Brand’ın eskiden Von Papen’e ait olan emektar Möwe teknesi, oranın ihtişamlı demirbaşıydı. Adalılar için deniz, yaşamın ayrılmaz hayat arkadaşı, tekneler ise yavrularımızdı.”

Möwe teknesi, Fransızların “Bateau Mouche” dedikleri, büyük gemiler arası irtibat temin eden veya yakın iskeleler arası yolcu taşıyan, bizim 'çatana' tabir ettiğimiz türden bir tekneydi. Almanya’daki Bremen tezgahlarında 12782 numarayla Lürssen firması tarafından inşa edilen bu tekne, İkinci Dünya savaşından evvel elçi olarak Türkiye’ye gelen von Papen tarafından İstanbul’a getirilmiş olup, sonraları Almanya’nın İstanbul Fahri Konsolosu ve posta pulları koleksiyoncusu Bay Orhan Brand’a intikal etmiş ve Orhan Brand’ın, Yürükali plajın arkasındaki (bugün Motel olan) büyük düzlükteki malikânesine yakın olduğu için, tekne yıllarca Yürükali koyunda demirliydi. Bay Brand, eşi ve kayınvalidesiyle devamlı teknede güneşlenirler veya adalar arası gezinirlerdi. O devirde, tekne son derece bakımlıydı. Tekne, sonraları Nizam Caddesi No: 66'daki köşkte oturan Ani ve Ara Kuyumcuyan tarafından kullanılmıştır. Bugünkü durumunu bilmiyorum.

Saygılarımla arz ederim.

Viktor Albukrek

Not: Naviga Dergisi'nden Bayan Deniz Bora Hanım’ı telefonla aradım. Yarın evime gelecekler. V. A.


_______________________________________________________4

From: BÜLENT MISIRLIOĞLU
Subject: 31.01.2011 - ADALAR KENT KONSEYİ
Date: February 8, 2011 11:51:59 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

ADALAR KENT KONSEYİ'NİN 
31.01.2011 TARİHLİ GENEL KURULU'NDA
KARAR ALTINA ALINIP 
ADALAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI'NA BİLDİRİLEN GÖRÜŞ VE ÖNERİLER...


ADALAR KENT KONSEYİ
Güzeller Sokak no:30 P.K:22
Büyükada/ADALAR
Faks: 0216 381 11 91
adalicom@adalarkentkonseyi.com

04/Şubat/2011

ADALAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI’NA
BÜYÜKADA

Adalar Kent Konseyi'nin 30.01.2011 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısı'nda gündem gereği görüşülen ve genel kurulca karara bağlanan konularla ilgili “oluşturulan görüşler” KENT KONSEYİ YÖNETMELİĞİ’NİN 6.maddesi (ı) bendi gereği değerlendirilmek ve aynı yönetmeliğin 14-(1) maddesi gereği olarak da yapılan değerlendirmenin Konseyimize bildirilmesi için arz olunur.

Ali Fuat TOLGA
Adalar Kent Konseyi Başkanı

* * *

EKLER: 

1. SAĞLIK VE HARCAMALARA KATILIM PAYI HAKKINDA OLUŞTURULAN GENEL KURUL ORTAK GÖRÜŞLERİ.

ADALAR KENT KONSEYİ'NİN 30.01.2011 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısı'nda gündemin 7. maddesinde görüşülen “ADALARIN SAĞLIK SORUNLARININ GÖRÜŞÜLMESİ VE ORTAK GÖRÜŞÜN TESPİT EDİLEREK BELEDİYE MECLİSİNE HAVALESİNE KARAR VERİLMESİ” maddesinin; katılımcı üyeler tarafından yapılan konuşmalar, sunumlar üzerine Genel Kurulca ortak kanaate dayalı “Oluşturulan Görüş;

A)Tespitler:
2010 yılı Haziran ayı başında Adalar Belediyesi ile Maltepe Belediyesi'nin ortak çalışmaları sonucu Maltepe Üniversite Hastanesi'yle müştereken akdedildiği söylenen sağlık hizmetinin, ilgili protokolün 6.maddesi (h) bendi ile Adalar'da sağlık hizmetinin 06/Haziran 2010 tarihinden başlayarak 7 gün 24 saat devam edeceği sözleşmede yer alarak ada halkına duyurulmuştu. Ancak uygulama 15/Ekim/2010 tarihinden sonra 08-17 saatleri arasında devam etmiştir. Adalarımızda akşam 17:00 saatlerinden sonra ve bilhassa gece saatlerinde ortaya çıkan acil vakalar ve ciddi sağlık sorunlarında hizmet verecek sağlık sisteminin olmamasının yanında deniz ambulansının da doktorun talebi olmadan hizmete gönderilmemesiyle ciddi sağlık olaylarının yaşandığı konuşmalardan bilinmektedir. Bu süre içinde devreye giren Aile Hekimliği sisteminin de yine mesai saatleri içinde çalışıyor olması hatta Kınalıada ve Burgazada'da sadece haftada bir gün aile hekiminin bulunması Adalılar için yeterli olmamakta ve bu Adalar'da gündüz saatlerinde dahi ortaya çıkan ambulans ihtiyacı ise doktor sevki olmadığı için sağlanamamaktadır. Adalar'ın tümünde acil ambulans hizmetinin 24 saat sağlıklı olarak temin edilemediği saptanan bir gerçektir.

B) GENEL KURUL GÖRÜŞÜ:
1) Yasaların elverdiği ölçüde, Adalar Belediyemiz, Maltepe Belediyesi ve Maltepe Üniversitesi arasında yapılan sağlık hizmetinin acil ambulans hizmeti de devreye sokularak 7 gün 24 saat hizmet verecek şekilde yenilenmesi veya;
2) Belediyemizin bir sağlık kuruluşuyla yukarıdaki şartları sağlayan yeni bir sağlık hizmeti sözleşmesi yapması.
3) Belediyemizin acil ambulans teknesinin ihtiyaç duyulan acil durumlarda sevkine ilişkin kararın verilmesi için doktor bulunmadığı yer ve saatlerde Kaymakamlığın da görüş ve yardımları alınarak mahalle muhtarlarına ve karakol amirliklerine bu yetkinin verilmesinin sağlanmasının gerekli ve yararlı olacağı kanaatine varılmıştır.

BU GÖRÜŞ GENEL KURUL GÖRÜŞÜ OLARAK OY BİRLİĞİ İLE KABUL EDİLMİŞTİR.


2. ADALAR BELEDİYESİ'NCE YAPILAN KALDIRIM ve BORDÜR YAPIM İŞİ HARCAMALARI İÇİN BU HİZMETTEN YARARLANAN GAYRİMENKUL SAHİPLERİNE TAHAKKUK ETTİRİLEN KATILIM PAYI UYGULAMASI HAKKINDA ADALAR KENT KONSEYİ'NİN 30.01.2011 TARİHLİ OLAĞAN GENEL KURUL TOPLANTISINDA ALINAN ORTAK GÖRÜŞ

"Adalar Belediyesi'nin Harcamalara Katılım Payı uygulaması hakkında" Genel Kurulumuz'da katılımcı üyeler tarafından gündem gereği yapılan konuşmalar, sunumlar, inceleme ve tespitler neticesinde;

2007-2009 yılları arasında Adalar ilçemizde Belediyesi'nce yapılmış olan Kaldırım ve Bordür yapım işi Harcamalarına Katılım Payı'nın 2464 sayılı B.G.K'nu 86. ve 89. maddeleri gereği bu hizmetten yararlananlardan tahsili amacıyla Belediye'ce yapılan hesaplamasında ihale bedellerinin ve kesin hak edişlerin iki katı oranında bedelin tahakkuk ettirilerek mükelleflere tebliğ edildiği, yine aynı yasanın 92. maddesinde öngörülen ilan ve duyuru usullerine uygun olarak ilan ve tebliğin yapılmadığı ve bu yönleriyle Harcamalara Katılım Payı'nın tahsiline ilişkin uygulamanın gerek kamu oyunda var olan gerekse genel kurulumuzda beliren "Yasaya Uygunluğu Hakkındaki Tereddütlerin" bir türlü bertaraf edilemediği görülerek; Adalar Belediyesi'nce tarh ve tahakkuk edilen harcamalara katılım payının yasasına uygun, doğru ve hakkaniyetli olarak yeniden hesaplanmasının ve bu hususta yasanın istediği açık anlaşılır bilgilerin kamu oyuna tekrar ilanının gerekli ve doğru olacağı kanaatine varılarak, konunun Adalar Belediye Başkanlığı'na bir kez daha iletilmesi amacıyla Adalar Kent Konsey'inin 30/Ocak/2011 tarihli Olağan Genel Kurulu'nda alınan 'Ortak Görüş'ün aşağıdaki açıklamalar doğrultusunda oybirliğiyle KABULÜNE ve alınan kararın Adalar Belediye Başkanlığı'na yazılı olarak bildirilmesine KARAR VERİLMİŞTİR:

GEREKÇELER, AÇIKLAMALAR-AMAÇ:
1- Harcamalara Katılım Payı uygulaması, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 86-93 maddeleri ile düzenlenmiş olup; ilgi yasanın, Yol Harcamalarına Katılma Payı'nın alınmasına ilişkin 86. maddesi ve kanunun diğer maddelerinde düzenlenen şartlara uyulmasıyla "Yol Harcamalarına Katılım Payı'nın Belediye'ce alınacağına hükmedilmiştir." Ancak yasa, harcanan bedellerin tahsilini uygun görmekte harcanandan fazla paranın toplanmasına ise cevaz vermemektedir. Adalar Belediyesi'nce başlatılan Harcamalara Katılım Payı tahsilatı uygulamasının ise 2464 sayılı B.G.K'na ve ilgili yönetmelikteki amir olan usul ve esaslara uyumsuzlukları bulunmaktadır.

Şöyle ki:
a. Adalar Belediyesi'nin resmi web sayfasında Belediye Başkanı imzasıyla yayımlanan bilgilendirme yazısında, yapılan kaldırım ve bordür işçilik maliyetinin 14.796.433,71 TL olduğu ilan edilmiştir. Bu rakam doğruyu yansıtmamaktadır.

2007 yılında,
KINALIADA'da yapılan, 9.969,69 metre bordür ile 14.196,99 m2 parke döşeme işi ile
BURGAZADA'da yapılan, 4.331,00 metre bordür ile 3404.00 m2 parke döşeme işlerine ait tamamı ödenmiş ihale hakediş bedeli 371.800,00TL+KDV+%10 artış bedeliyle = 438.724,00TL'dir.

2008 yılında,
KINALIADA'da 24.369,37 metre bordür ve 31764,60m2 parke döşeme işi ile
BURGAZADA'da 4.076,33 m2 parke döşeme işlerine ait ihaleyle ödenen toplam hakediş bedeli 1.573.000 TL+ KDV+%10 artış bedeliyle =1.856.140,00TL'dir.

b. Özetle;
2007 ve 2008 yıllarında Kınalıada ve Burgazada'da yapılan işlerin ihale toplam bedelleri 438.724,00TL+1.856.140,00TL= 2.294.864,00TL olmasına rağmen Adalar Belediyesi'nce 2464 sayılı B.G.K 89-94 maddeleri gereği olarak "yapılan hizmetten istifade eden gayrimenkul sahiplerine tahsil edilmek üzere gönderilmiş ihbarnameler toplamı" 5.476.365,00TL'dır. Bu durumda toplanmak istenen Katkı Payı tutarı ihaleyle yapılan harcamanın 2 katı miktarında olmaktadır. Belediye'ye yapılan itirazlar üzerine tekrar yapılan incelemeyle Kınalıada ve Burgazada için toplanacak katılım payı, İ.B.B'since yapılan malzeme yardımlarının indirimi de yapılarak 5.960.0069,35 TL olarak hesap edilmiş ancak Belediye'ce toplanacak pay 3.989.850,11 TL olarak ilan edilmiştir. Toplanacak katılım payı itirazlar üzerine indirilmiş olmasına rağmen bu miktar dahi harcanan paranın kat be kat üzerindedir. Bu durum 2464 S.B.G.K 89. maddesine aykırıdır.

c. 2008 yılında Büyükada Maden Mahallesi'nde 31.834 metre bordür ile 59.889 m2 parke döşeme işi yapılmıştır. Bu işler için açılan ihale bedelleri toplamı... 1.420.993,82+1.275.006,18=2.696.000,00TL
+KDV= 3.181.280,00TL'dır, ancak hakediş bedeli 3.074.418,94 TL olarak tahakkuk ettirilmişse de bu harcama tutarı yüklenici firmaya henüz ödenmemiş gözükmektedir.

d. Netice Olarak:
Kınalıada- Burgazada ve Büyükada Maden'de yapılan 3 ayrı İhalenin toplam bedeli KDV dahil 1.856.140+ 438.724+ 3.074.418,94= 5.369.282,94 TL olmaktadır. (a) şıkkında yazılan ve Belediye'nin işçilik maliyeti olarak ilan ettiği 14.796.433,71TL bedel neredeyse ihale ile esas harcanan bedelin iki katının üzerindedir. Bu nedenle 2464 sayılı B.G.K 89. maddesi uygulanmamış hatta ihlal edilmiştir.

Diğer Hususlar:
1-) Harcamalara Katılım Paylarının Hesaplanması'yla ilgili olarak 2464 S.B.G. Kanunu'nun 89. maddesi hükümleri doğrultusunda yapılan Harcamaların Toplamı'nın açıklaması ve (2464 S.B.G. Kanunu mad. 90) kapsamında hizmetten istifade edenlerin paylarının hesaplanmasında özellikle hizmetin yapıldığı yıl vergi değerlerinin dikkate alınması gerektiği,

2-) Hizmetten istifade eden gayrimenkul sahiplerine gönderilen ihbarnamelerin hazırlanmasında (2464 S.B.G. kanunu mad. 91) yasa hükümlerine riayet edilmesi,

3-) Uygulamanın gündeme gelmesinden bu yana çelişkiler içinde kalınmasının en önemli sebebi olarak ortaya çıkan 2464 S.B.G. Kanunu 92. madde hükümlerine uygun ilan ve duyuruların yapılmamış olmasıdır. İlan ve duyuruların bu yasa maddesine uygun şekilde yapılmasının sağlanması gerekmektedir,

Amaç: Bu Ortak Görüş ile; Kamuoyunda hasıl olan belirsizliğin giderilmesi, vatandaşların doğru olarak bilgilenmesi ve yasalara uygun hesaplamaların ve tahakkukların bir an evvel yapılması sağlanarak bu şekilde yargıya yönlenmelerin önünün alınması ve belediye gelirlerinin biran önce tahsilinin yapılabilmesi amaçlanmıştır.

ADALAR KENT KONSEYİ GENEL KURULU


_______________________________________________________5

From: OYA İSLİMYELİ
Subject: Adalar Müzesi Yetişkin Atölyesi "600 milyon yıl içinde Adalar ve deprem" konulu aktivite
Date: February 7, 2011 3:57:35 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Adalar Müzesi Yetişkin Atölyesi 
"600 milyon yıl içinde Adalar ve deprem" konulu aktivite


Adalar Müzesi'nin 12 Şubat tarihinde düzenleyeceği "600 Milyon Yıl İçinde Adalar ve Deprem" konulu Yetişkin Atölyesi ve doğa yürüyüşüne katılmak isteyenler linkteki http://www.adalarmuzesi.org/cms/index.php/etkinlikler/atolye-basvuru-formu?view=ckforms&id=4 formu doldurarak etkinlikte yer alabilirler.

Adalar Müzesi
Museum of the Princes' Islands
Aya Nikola Hangar Müze Binası
Aya Nikola Mevkii Büyükada Adalar-Istanbul
İletişim; 0216 382 64 30


_______________________________________________________6

From: HANDAN ALTINELLER
Subject: Adalara deniz dibinden döşenen fiber optik kabloları çaldılar!
Date: February 7, 2011 7:38:18 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

MyNet.com, 7.2.2011

Böyle hırsızlık ne görüldü ne duyuldu!


Sabıkalı hırsızlar Marmara Denizi'ne veri iletişimi için döşenen kabloları birçok kez dalış yaparak çaldı. Yüzlerce kilo kabloyu satan soyguncular polise "Biz balıkçıyız. Ağlarımıza takıldıkları için kestik, çalmadık" diyerek ifade verdi.

Özel bir şirket tarafından Marmara'nın dibinden Adalar'a kadar döşenen ancak henüz faaliyete geçmeyen fiber optik kabloların yerini tespit eden sabıkalı hırsızlar, tekne sahibi bir balıkçyla anlaşarak yüzlerce kilo kablo çaldı.

5 YIL HAPİS İSTEMİ
Sabah gazetesinde yer alan habere göre; Sık sık denize dalarak kablo kesen hırsızlar ihbar üzerine yakalanınca, "Takılan balık ağımızı kurtarmak için kestik" dediler. İki şüpheli hakkında 5'er yıl hapis istemiyle dava açıldı. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nca hazırlanan iddianameye göre, 7 Eylül 2010 akşamı saat 22.00'de Kumkapı Polis Merkezi'ni arayan ve adının "Serkan" olduğunu söyleyen bir kişi, Ulaş S.'nın denize dalarak Adalar'a giden fiber internet kablolarını kesip su yüzüne çıkardığını anlattı. İhbarda bu kişinin her dalışında çıkardığı kabloları 20-30 bin liraya sattığı, Selçuk K. isimli diğer şüphelinin de kendisine yardımcı olduğu belirtildi. İhbar üzerine Kumkapı Balık Hali içindeki mendireğin bulunduğu yere gelen polisler kalın kabloları kayalıklara dizilmiş olarak buldular. Çevrede arama yapan polisler, "Karakaş" adlı balıkçı teknesinin mendireğin yakınında bulunduğunu tespit ettiler. Teknenin sahibi Selçuk K. ve diğer şüpheli Ulaş S. gözaltına alınarak karakola götürüldü. Burada alınan ifadelerinde suçlamaları kabul etmeyen Selçuk K. ve Ulaş S., balık avlarken ağlarının takılması nedeniyle ağı kurtarmak için kabloları kestiklerini söylediler.

KUMAŞ GİBİ KESTİLER
Ancak yapılan araştırmada, özel bir şirket tarafından Adalar'a döşenen fiber optik internet kablolarının varlığını öğrenen hırsızlık suçundan sabıkalı Ulaş S. nın tekne sahibi olan diğer şüpheli Selçuk K. ile anlaşarak bu suçu işledikleri ortaya çıktı. Şüphelilerin kablonun yerini kaybetmemek için ucuna işaret koydukları ve zaman zaman gelerek kablodan 100-200'er kilo keserek sattıkları anlaşıldı. Soruşturmayı tamamlayan savcılık tarafından, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan şüpheliler hakkında TCK'nın 142/1-a maddesince "kamu yararına tahsis edilen eşyayı iştirak halinde çalmak" suçundan 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Şüpheliler İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak.

FİBER OPTİK NEDİR?
İnsanın saç teli kalınlığında ve çok hassas üretilmiş saf bir cam ip üzerinden ışığın iletilmesi prensibiyle çalışan bir kablo türüdür. Bu şekilde üretilmiş kabloların tercih edilmesinin en büyük sebebi, çevresel şartların ağır olduğu; nemli, rutubetli, elektriksel alan parazitlerinin yoğun olduğu yerlerden etkilenmemesi ve her zaman stabil bir bağlantı sunması. Fiber optik kablolar, iletimi ışık hızıyla yani saniyede 300 bin km'lik hızla gerçekleştiriyor.


_______________________________________________________7

Kıbrıs Postası, 7.2.2011

http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/35/news/46885/PageName/KIBRIS_HABERLERI

KTDD'den, Ankara'ya 
"Kıbrıslı Türkleri tanıyın" çağrısı

Kıbrıs Türk Demokrasi Derneği, yaptığı basın açıklamasıyla Ankara'yı, Kıbrıslı Türkleri tanımaya çağırdı. Açıklamanın tam metni şöyle:

[...] Kıbrıs’ı Marmara’nın Büyükadası'yla karıstırmayacaksınız. [...]

Derman Saraçoğlu

KIBRIS TÜRK DEMOKRASI DERNEĞİ
GENEL SEKRETERİ
Londra
06 Subat 2011

_______________________________________________________8





Adalar Belediyesi hoparlöründen duyurulur...


ADALARDA 
SOKAK HAYVANLARI 
GÜVENDE


Havaların soğumasıyla birlikte yiyecek sıkıntısı çeken sokak hayvanları için yardım eli Adalar Belediyesi tarafından atıldı.

Adalar Belediyesi Başkan Danışmanı Agop Sarıyan, Adalar Belediyesi Gönüllü Koordinatörü ve Sahipsiz Hayvanları Koruma Gönüllüsü Şahika Savran, hayvan severlerle birlikte Kınalıada’da sahipsiz sokak hayvanlarını beslediler. Yaz sezonunda duyarlı vatandaşlarca beslenen sahipsiz sokak hayvanları ne yazık ki sezonun sona ermesinden sonra beslenme sorunları baş göstermeye başlıyor. Bu amaçla yapılan çalışmada adaların belli yerlerine beslenme odakları kurularak sahipsiz sokak hayvanlarının beslenmesi sağlanıyor.


_______________________________________________________9


From: ADALAR BELEDİYESİ
Subject: San Pacifico Kilisesi'nde Arp'ın büyülü tınıları ve Mali Llywelyn...
Date: February 8, 2011 12:39:23 PM GMT+02:00

San Pacifico Kilisesi'nde 
Arp'ın büyülü tınıları ve Mali Llywelyn...


6 Şubat Pazar günü Büyükada San Pacifico Latin Katolik Kilisesi'nde harpist Mali Llywelyn konseri için hazırlıklar başlamıştı.

Pırıl pırıl güneşin tepede olduğu tertemiz bir havada Ada ziyaretine gelenlerin bir kısmı konser için bir kısmı da Adalar'ın efsanevi güzelliğini yaşamak için oradalardı.

Mali, içerde prova yaparken Kilise'den içeri ilk giren aynı mekânda bir önceki ''Noel Şarkıları'' konserini veren ve yöneten Coloratura Soprano Leyla Pekin oldu.


Adalar Belediyesi Kültür-Sanat Koordinatörü Oya İslimyeli'nin yakın dostu da olan Leyla Pekin'i karşılayan Oya Hanım, Galler'den gelen Mali ile istanbul''da yaşayan Leyla Hanım'ı tanıştırarak keyifli bir sanatçı sohbetine daldılar.

Hazırlıklar, provalar tamamdı, tek sorun kilisenin her zamanki gibi biraz soğuk olmasıydı. Yavaş yavaş gelenler artmaya başladı ve oturma düzenindeki sıralar yetmeyince en sonunda çok sayıda sandalye takviyesi yapılarak saat 15:00'de Oya İslimyeli açılış konuşmasına başladı.

Arp ve lir'den söz etti Oya İslimyeli. İki çalgının yeryüzündeki en eski telli çalgılar olup, mitoloji ve ikonalara bile konu olduğunu, Tanrılar'ın çalgısı, büyülü ve huzur veren sesiyle tanrıçalarınsa dans ettiği çalgı olarak anlattı arp ve lir'i. Mali Llywelyn'in genç yaşta kazandığı ödüllerini, başarılarını ve şiir gibi güzelliğini vurguladı ve ona ''O bir Galler Prensesi," dedi.

Daha sonra bu etkinliğin Şeb-i Arus ve Noel Şarkıları Konseri'nden sonra aynı mekânda kış sezonu içerisinde yaptıkları üçüncü etkinlik olduğunu, destekleri ve kültür-sanata olan katkıları nedeniyle emeği geçen tüm San Pacifiko Kilisesi yetkililerine ve Peder Makuta'ya teşekkür etti.


Konseri izlemeye gelenler arasında, Nepal Fahri Başkonsolosu Prof. Dr. Günseli Malkoç, Nepal Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Büyükelçi Gyan Chandra ve eşi, Atatürk'ün en yakın arkadaşlarından eski Başbakan Ali Fethi Okyar'ın torunu ve öğretim üyesi Fethi Okyar, emekli Büyükelçi ve CNN Türk'ün Diplomasi Danışmanı Yalım Eralp, yazar-şair ve öğretim üyesi Prof. Ataol Behramoğlu, (aynı zamanda Oya İslimyeli'nin ağabeyisi de olan ressam Prof. Balkan Naci İslimyeli'nin eşi) Prof. Sezen İslimyeli, Koç Holding CEO'su Bülent Bulgurlu, Coloratura Soprano Leyla Pekin, Türkiye Musevileri Hahambaşı İshak Haleva'nın kardeşi Nafi Haleva, işadamlarımızdan Teoman Göral, Agop Sarıyan, Harpist İrem Aktürk, Princess Otel Genel Müdürü Cenan Kılınç ve eşi, Prinkipo'yu temsilen Aynur Tanrıverdi ve birçok Adalı, yerli yabancı sanat ve bilim insanının dinleyiciler arasında olduğunu vurguladı ve tanıttı.

Daha sonra sözü Adalar Belediyesi Baş Danışmanı Raffi Hermon Araks'a verdi.

Adalar Belediye Başkanı, Başdanışmanı ve Meclis üyesi, Raffi Hermon Araks yaptığı konuışmada şunları söyledi: ''Sayın Başkanımız, sevgili misafirlerimiz, bu kış için inanılmaz bir hava, kırk yılda bir olan ağırlıkta geçecek dediler... Tıpkı birkaç yıl önce bütün dünyada var olan ekonomik krizden ülkemizin de payını ağır şekilde alacağı söyleniyordu. Ekonomik krizi bilmeyiz ama Adalarımızdaki kültür ve sanat etkinlikleri için hava şartları hakikaten teğet geçti galiba. İşte gördüğünüz gibi, yine belki soğuk, belki hakikaten tir tir titreyecek haldeysek bile, Adalarımızın semalarında müthiş bir güneş adeta bizi ısıtmak istiyor gibi... Ama bana sorarsanız, Belediyemizin amansız bir kültür - sanat emekçisi, sanatçı ve eski öğretim üyesi Kültür- Sanat Koordinatrisimiz, sevgili Oya İslimyeli tam bir 'kültür insanı ve sanatçı avcısı'. Organizasyonlarıyla Adalarımıza canlılık ve yeni heyecanlar getirdi. İşte yine Adalarımız'a Galler'den dinlenmeye gelmiş dünyaca tanınmış bir harp sanatçısını ikna edip, bu güzel konseri organize ettti. Dolayısıyla, gönüllerimizi ve ruhlarımızı, bir nebze de olsa hakiki anlamda kültürle ve sanat eserleriyle ısıtmak için toplandığımız bugün için, hepinize HOŞ GELDİNİZ diyoruz...''

Adalar Belediye Başkanı, Dr. Mustafa Farsakoğlu ise bu konseri tertipleyen ve Başdanışmanı'nın dediği gibi adeta 'Kültür insanı ve sanat avcısı' gibi çalışan Oya İslimyeli ve arkadaşlarına teşekkür ederek konser münasebetiyle orada hazır bulunan, yabancı misyon şefleri ve değerli konuklardan bazılarını tanıttı ve kış şartlarında da olsa, aynı kilisede önce Şeb-i Arus haftası, sonra Noel ve bugün de arp sanatçısı Mali Llywelyn'in adamızda bulunması münasebetiyle tertiplenen bu kültür- sanat etkinliklerine, gitgide artan ilgiden dolayı son derece gurur duyduklarını, Adalarımızın her anlamda çehresini değiştirmek ve eski günleri yad etmek yerine eski günlere dönüştürmek amacında olduklarını ve kültür- sanat etkinliklerinden sorumlu arkadaşlarından bu uğurda gayretlerini takdir etmemenin mümkün olmadığını' söyledi...


Konser büyük bir izleyici kitlesiyle nefesler tutularak büyük ilgi ve alkışlarla izlendi. Konser sonunda herkese teşekkür eden Oya İslimyeli, 10-13 Şubat tarihlerinde Beylikdüzü Tüyap Emitt Fuarı'ndaki Adalar standına herkesi beklediklerini ve 6 Mart'ta da Mimoza Şenlikleri ve Dünya Kadınlar Haftası etkinliklerinin başlama münasebetiyle herkesi Anadolu Kulübü'ne davet ettiklerini, Adalar Belediyesi Kültür-Sanat Etkinlikleri'ni takip etmelerini hatırlattı.


Güzel gün, sanatçılar ve Nepal'den gelen konuklara Başkan Mustafa Farsakoğlu'nun verdiği keyifli yemekle sona erdi.


_______________________________________________________10

From: AKIN OK
Subject: ARP KONSERİ SONRASI YAZIM...
Date: February 7, 2011 1:46:44 AM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

MALİ LLYWELYN KONSERİ VE 
BÜYÜKADA SAN PACİFİKO LATİN KATOLİK KİLİSESİ... 


İstanbul kendi baharından kalmış
Muhteşem güneşinin gülen yüzüyle
Sabahına bizi davet etti
O deniz kızının çağırdığı kıyılara çıkmamak olur mu?
Tarihin kokusunda yüzüyoruz
Ben biraz daha ormana yakın
Deniz kızı daha diplerden gelen mavi yüzüyle
Kaybolduğumuz yaprakların gövdesinden kaçarken yuvarlanmışız
Ve kapısına geldiğimiz aşk çocukluğunda
O yeryüzü kadını olmuş seramik sanatçısı Oya İslimyeli ışığı karşılıyor!
Renkler içinde akan görkemine diyecek yok.
İçeriye uzanan adımların karşısında
Bir yeryüzü masalına açılan seslerin usta sanatçısı
Tanrıyla konuşuyor, sessizlik diz boyu
Ve Mali LIywelyn parmakları uçuyor yanımızda ayaktayım
Birazdan dalgalanacak tınıların
Bizi sarhoş eden aurasında onun büyülü elleri durmayacaktı.
Etrafa bakıyorum kilisenin yılların tortusunda duran
İki yüzyıllık geçmiş canlanıyordu...
Arp sanatının tarihle tanıklığında Bach'tan eserlerle yüzleşiyor.
Mali LIyweIyn o kadar derin dokunuşların
Tarihi adaya uzatılan sevgi elçisi gibi oradaydı!
Gökyüzü görkemini sanatının köprüsü yaptığını
Arkaik enstrümana her dokunuşunda hissettiriyordu..
İçerisi biraz soğuk sancısını
Onun yürekli nefesiyle ısıtırken
Gözlerinde taşıdığı
Galler'den getirdiği toprak kokusu yok sayılmazdı!
Belli ki onun sanat çocukluğunda
Emek aşkında yandığı ormanların yaprağı
Ona yardım elini hep uzatmış ki o küçük yaşlarda aldığı ödüllerini saymıyorum!
Konser arasında hem deniz kızına hem de kendime bir ışık mumu yaktım!
Belediye Başkanı Dr. Mustafa Farsaksakoğlu,
Ataol Behramoğlu, Ragıp Zarakolu gördüklerim arasındaydı.
Ataol Behramoğlu ile bir kaç lafın belini kırarken
Deniz kızı etrafı kol açan ediyor ve rüzgârını bekliyordu.
Kilisenin tozunu heybetiyle alan Oya İslimyeli açılışıyla;
Mali LIywelyn akorları kilisenin duvarında yazan
Ortak inanç dokunuşunu selamlayarak başladı.
Ne olursa olsun kültürlerin kardeşlik dokusunda
İşte bir sanatçının yüz akında gördüğüm yeryüzü aşkı!
Arp virtüözü olmak ki böylesine kutsanacak bir çalgının
Bir kadının elinde ateş acılarından
Durmadan koşması kilisenin tarihinde alkışındaydı.
İstanbul'da gerçek kültür başkenti projesini hayat geçiren
Dr. Farsakoğlu'nu kutlamak gerek.
Kötü müziğin bahçemize girmemesine
En güzel cevap böyle bir sanatçıyla verilebilirdi...
Mali LIyweIyn'in coşkusu gelen kalabalığın içine akarken
Dünya insanlığına koşan seslerin
Mutluluğunda onun şefkati ve sabrı büyük bir vefa değil miydi?
Keşke ülkemizde müzik eğitiminde
Arp çalgısının daha fazla yeri ve icracısı olsa diyorum!
LIywelyn emeğinde bizleri buluşturanlara teşekkürlerimizi sunarken
Onun şu günlerin karanlığına kattığı sevdasını, alınterini çok yaşasın diye
Bi daha alkışlarken;
Bana ilgisini esirgemeyen Mali LIywelyn'in el yazısı notası odamın baş ucuna asıldı.
Büyükada'nın deminde yıkanan tüm insanlık bayrağında
Hayat notalarının okyanusunun aramızda akması için...

Akın Ok
6 Şubat 2011 Pazar 


_______________________________________________________11


Hürriyet, 8.2.2011
Sadi Özdemir- EKOBİ


700 maddeden oluşan 
‘Türk çöpü’nü gaza çeviren sistem yaptı, 
elektrik de üretecek


Eski İSKİ Müteahhidi Ömer Salman, evsel ve endüstriyel atıklardan ‘gaz üretim sistemi’ geliştirdi. Baştan ayrıştırılamadığı için evsel atık değeri düşük ve tehlikeli endüstriyel içerik bakımından büyük problemleri olan ‘Türk çöpü’ anında gaza dönüştürülüp elektrik de üretilebilecek.
[...]
Ömer Salman, “Hayalimde babamın işlerini büyütmek vardı ama olmadı. 8 ay kadar mühendis olarak orada çalıştım sonra heyecansız geldi ve ayrılıp kendi başıma işler yapmaya başladım” diyor. Salman, şöyle konuşuyor: “Mutlaka İTÜ’de okumalıydım ve 1976’da kazandım. Ancak okul 1.5 yıl boykotlar yüzünden kapalı kaldı. Ben de kendimi işe verdim. 1981’de İSKİ yeni kurulmuştu, babama ‘bir iş al, devret, ben yapayım’ dedim. Önce kızdı ama 2 kamyon, 2 makine verdi, ‘hadi çalış’ dedi. İSKİ’nin tarihindeki ilk 11 ihalesinden birini aldım, bitirdim. Sonra Büyükada’nın kanalizasyon işini aldım. 1987’ye kadar sadece o işle uğraştım. Kartal Belediyesi’nin işleri, İSKİ’nin diğer işleri derken İstanbul’da Nurettin Sözen dönemi başladı.”


_______________________________________________________12

Hürriyet, 8.2.2011
Hilmi Duyar, Coşkun Yaman / Balıkesir DHA

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16967821.asp

Depremde riskli bölgeler


Türk Kızılayı Genel Başkan Başdanışmanı Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, Balıkesir’de depremde riskli bölgeleri açıkladı.
[...]
Prof. Dr. Işıkara, Balıkesir- Savaştepe, Gemlik ve Adalar’da olası depremlere de dikkat çekerek şöyle konuştu:

"Balıkesir’de 1898’den bu yana büyük bir deprem yok. Ama Savaştepe kıpır kıpır. Küçük depremlerin yoğunlaştığı bir yer, büyük bir depremin yeri olabiliyor. Balıkesir’i etkileyebilecek bir potansiyel kaynak orası var. Bir de Gemlik Körfezi var. Gemlik Körfezi de Kuzey Anadolu fay hattının güney kolu. Geyve’de ayrılıyor. Kuzeyinde 17 Ağustos depremi oldu. Güney kolu Gemlik Körfezi’nden Marmara’ya gidiyor. Gemlik Körfezi’nde de kümeleşme var. Gemlik’te olabilecek bir deprem hem tüm Marmara’yı, hem Balıkesir’i etkiler. İstanbul’da yaşayanlar Gemlik’teki bir depremi Gölcük depremi gibi hissedecek. Adalar’ın güneybatısındaki depremi İstanbul yaşayacak. Bu deprem çok etkili olacak. Özellikle Avrupa Yakası depremden çok etkilenecek" dedi.


_______________________________________________________13

From: VİKTOR ALBUKREK
Subject: 2550 sayılı yayın Hk.
Date: February 8, 2011 10:59:12 PM GMT+02:00
To: adalarpostasi@gmail.com

Sayın Emine Çiğdem Tugay,
2550 sayılı ADALAR POSTASI'nı yayınladığınıza göre her şeyin iyi gittiğini tahmin ve ümit ediyoruz.

Adaları'n eski ulaşımı hakkında yazmış olduğum hatıralarıma, dik burunlu asil Heybeliada vapurunun fotoğrafını yakıştırarak yazıma değer kattığınızdan dolayı sonsuz teşekkürlerimi arz ederim.

Saygılarımla,

Viktor Albukrek


_______________________________________________________14

From: SELÇUK ARAL
Subject: Heybeliada (Halki - Istanbul)
Date: February 9, 2011 8:34:49 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Bir martının kaç sene yaşadığını bilir misiniz?
veya
Martılara Serbest Seks...
http://kinaliada.net/index.php?news-1305

Selamlar,

Selçuk

* * *

Kinaliada.net, 21.6.2006
Selçuk Aral

http://kinaliada.net/index.php?news-1305

Bir martinin kac sene yasadigini bilir misiniz?
veya
Martilara Serbest Seks...



Sevgili Okurlarim!
Kinaliada Istanbul'la mukayese edildiginde hafta sonu bile dahil olmak üzere (bütün kalabalikligina ragmen) sessizligin hakim oldugu oldukca, sakin bir yerdir. Bu sukûneti adada bozan (daha dogrusu gürültü deyince akla gelen) iki ayri yaratik vardir. Bugün sizlere bunlarin (kendisi kücük sesi büyük) olanindan anlatima baslamak istiyorum. 

Bilmiyorum aranizdan kac Allah'in kulu (Bir martinin kac sene yasadigini) ayrica tabiyatta (Kac tane dogal düsmanlari var dir) bilir? Benim bildigim bir sey varsa: O da bizim Kinali'nin Martilari icin (dogum kontrol hapi) yoktur ve aynen Istanbul'un nüfusu gibi katlana-katlana, arttikca-artarlar. Bazen kendi kendime (Anadolu'dan) bircok kuslarin göc ederek Kinali'ya geldigini düsünür, göklerde (elinde valiz olan) martilar ararim. 

Eeee. Ne demisler (Martinin sesi uzaktan hos gelir!): Simdi mutlaka sizlerin icinden bir cogunuz, martilari sadece cizilen tablolarda veya cekilen fotograflarda süzülerek (gögü süsleyen kuslar) olarak veya Adavapuru güvertesinde havada kapmalari icin (simit veya ekmek atmaktan) taniginiz icin: Bu hayvanlarin bize cektirdigi cileyi, verdigi rahatsizligi bilemezsiniz. 


Valla, bizim Ada-Martisi kedilere (yandim Allah) dedirten, koskoca kargalari (pes ettiren), kumrulari (korkudan titreten), cöpcülere (illallah) dedirten bir hayvandir. Genel olarak, yemek-sebze-meyve-et-balik vs. artiklari basta olmak üzere (ne bulursa yiyen) yani cöple beslenen, diger kuslarin (yumurta, yavru, ciliz ve hasta olanlarini yiyen) adina aslinda (Sahil Kartali - Plaj Akbabasi) demek yakisan bir kustur. 

Ada’daki bütün evlerin cöp kutularinin yerlerini (adreslerini) teker teker ezbere bilir. Cöp tenekelerinin kapaklarini kaldirip-acar. Cöp dolu paket veya posetleri koskoca gagasiyla delik-desik edip, yirtar-parcalar. Bütün cöpleri etrafa (caddelere-sokaklara) yayar. Karinlari doyup gittiklerinde, isi biraktiklara yerden kedi-köpegin (ahlakini bozup) onlarinda devam etmesini saglarlar. 

Üstelik daha sabah ezani bile okunmadan, ilk vapur henüz hareket etmeden cok daha önce, bed sesleri (yaygaraci karakterleriyle) konser vermeye baslar, takilmis bir plak, bir CD gibi, saatlerce ayni müzik gibi tekrarlayip, bagirip-cagirip (gaklayip - gidaklayarak) bütün ada halkini uyandirirlar. Hatta rivayete göre bu (gaklayip-gidaklamalar) Kinaliada'daki son senelerde bariz bir sekilde göze batan (nüfus patlamasina) sebep olan en büyük faktör oldugu, agizdan agiza dolasir. Münasebetsiz bir zamanda uyanan ciftler (kalkmak icin henüz erken) ve (tekrar uykuya dalmak icin gec) olan bu zamani baska  (mesgalelerle) ugrasarak gecirdikleri (denenmis) bir gercektir. Hahaha... 

Kinaliadalilar martilar yüzünden cocuklarin artmasi ve buna paralel gelen (hayat pahalliliginin) yükselmesiyle artik bas edemez hale gelince: Iclerinden bir (yumurta kafali) cikarak: Gelin hepberaber, martilar yumurtaya yattigi zaman, (kuluckadan) iki veya üc yumurtadan birisini calalim, bu sekilde (hem marti nesli tükenmez, hem de biz biraz kafa dinleriz) der. Hahaha... 

Lâkin (ekmek parasini martilardan kazanan) bizim Cöpcü Riza olayi gidip (Hürriyet'e) anlatinca: kamuoyu olayi haber almis, yer-gök inlemis, (Marti Sevenler Kulübü'nün) üyeleriyle birlesen (Yenicami Önünde Misir Satanlar Cemiyeti) üyeleri, derneklerinde ne kadar eli ayagi tutan (evde kalmis kiz veya balik etinde sen dul) varsa hepsinin eline bir sopa vererek Kinali'ya cikartma yapip ellerinde (Martilara Serbest Sex) pankartlariyla (ücün biri) teklifini yapan kisiyi aramislardir. 

Herneyse artik sayfa doldu, lâfimi noktalamak istiyorum. Zaten sizlerin anlattiklarima (palavra) olarak baktigini ve (sadece sizlere saka olsun) diye yazdigimi düsündügünüzü biliyorum. Ne diyim ben, simdi?  

Dilegim sizin gibilerden (Ada'ya ayak basanlarin) ya yakalarina, ya da kafalarina bizim martilar saapsin emiii... *Hahaha... 

Hosca ve dostca kalin Sevgili Okuyucularim! 

Selcuk Aral (21 Hzr 2006 Crs) 

/
 Marti Bilgisi: 

 1) Martilar 30 yasina kadar gelebilirler. 
 2) 2-4 yumurta yaparlar. 
 3) Yumurtadan cikan yavrular hemen yürüyüp yüzebilmelerine ragmen ucabilmelerine kadar 3-9 hafta ana-baba tarafindan beslenirler.

Marti Yumurtasi: 

 1) Martilarin cinslerine göre (tavuklarda oldugu gibi) yumurta büyüklükleri degisse de (normal olarak acik yosun yesili veya gri-beige (bej) rengi karisimi lekeli) kaz-ördek yumurtasi büyüklügünde dir. 
 2) Yumurtalar 8 dakika'da (rafadan tavsiye edilmez) sert olarak piser (Hahaha...) ve hafif bir *balik kokusu* mevcuttur. Parasi olmayip balik yiyemeyenlere duyurulur. Hahaha... 
3) Iskandinav ülkelerinde (Almanya'nin Kuzey Denizindeki adalarinda) kahvaltida marti yumurtasi yemek adet oldugu gibi: aradan gecen zaman zarfinda Marti yumurtali karides salatasinin da methi de kulagima geldi. Rivayete göre onlarin marti yumurtalari karides kokuyormus. (yalancilar!!! Hahaha...)


_______________________________________________________15

DünyaBülteni, 8.2.2011
Asım Öz

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=146554

Heybeliada Ruhban Okulu üzerine
Heybeliada Ruhban Okulu kitabının 
yazarı Salih İnci ile kitabı hakkında konuştuk...


Heybeliada Ruhban Okulu, İstanbul'daki Fener Rum Patrikhanesi'ne bağlı olarak 1844 yılında kurulmuş ve 1971 yılına kadar Ortodoks teolojisi eğitimi vermiş önemli bir okuldur. Kuruluşundan itibaren kendine özgü eğitim ve öğretim anlayışı göstermiş olmasının yanısıra, yazılı ve sözlü Ortodoks geleneğinin korunup geliştirilmesini de üstlenmiştir. Gerilen Türk-Yunan ilişkilerinden de nasibini alarak 1971 yılında kapatılan okul, günümüzde her açılmaya hazır bir şekilde bekletilmektedir. Mezkûr okulun teolojik bakımdan misyonunu anlatmaya çalışan Heybeliada Ruhban Okulu kitabı okulla ilgili olarak şimdiye kadar Türkçe'de yayımlanan en önemli çalışmadır. Heybeliada Ruhban Okulu kitabının yazarı Salih İnci ile kitabını konuştuk.

Önce güncel bir soruyla başlayalım: Heybeliada Ruhban Okulu kamuoyunda niçin çok tartışılıyor?
Bu soruya cevap verirken konuyu kimlerin tartıştığına ve gündeme getirdiğine bakmak gerekiyor. Doğal olarak taraflardan ilki Fener Rum Patrikhanesi, çünkü onlar için okul hayati bir mesele ve okul kırk yıldır kapalı, açık olduğu zamanlarda Patrikhanenin kendi din adamlarını (ruhban ve ruhban sınıfına dahil olmayanlar) yetiştirebildiği tek kurumuydu. Patrikhanenin talepleri doğrultusunda konuyu gündeme getiren bir diğer taraf da AB, ABD, Yunanistan ile diaspora rumları. Bunların karşısında bu taleplere muhatap olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun ilgili kurumları. Bunun yanına basını, akademik camiası ve diğer ilgilileri ile Türk kamuoyununun konuya ilgisini, ayrıca diğer vatandaşların da dini özgürlük taleplerini göz önüne aldığımızda konunun doğrudan ya da dolaylı olarak bir çok kesimi ilgilendirdiğini görmekteyiz. Buna birde Heybeliada Ruhban Okuluna karşılık Batı Trakya'daki Türk azınlığın haklarının iyileştirilmesi taleplerini de ilave etmek gerekir. Kısacası meselenin hem ulusal hem de uluslararası boyutta tartışılıyor olması konuyu bu kadar gündemde tutmaktadır. Ancak son yıllarda giderek konunun daha az tartışıldığını hatırlatmak da yarar vardır sanırım.

Peki okul tartışılırken gündeme getirilen konular ne kadar önemli?
Okul tartışılırken göndeme getirilen konular genelde okulun hangi statüde açılıp açılamayacağı ile ilgili. Bu nedenle de önemli. Okul bir üniversiteye bağlı olarak mı açılacak, hukuken bunun olması mümkün, ama Patrikhane buna pek yanaşmıyor, bir takım rezervleri var bu konuda. Yoksa okul Patrikhanenin talebi doğrultusunda eskiden olduğu gibi doğrudan Patrikhaneye bağlı ama Milli Eğitim bakanlığınıun denetiminde mesleki eğitim veren bir Teoloji Okulu olarak mı açılacak? Bu konu hukuken biraz tartışmalı ve tartışmanın kağnağı 1971'de Anayasa Mahkemesinin verdiği karara kadar uzanıyor.

Okulun tarihi ile devam edelim: Okul ne zaman ve hangi amaçlarla açılıyor?
Okul, Fener Rum Patriği IV Germanos zamanında, Padişah Abdülmecit' in Cemazi-ül evvel 1259 tarihli iradesi ile 1 Mayıs 1844 Pazartesi günü açılır, ancak eğitim bir sonraki eğitim öğretim döneninde, 8 Ekim 1844'de başlar.

Okulun açılış sebeplerine gelince, öncelikle Patrikhane Ortodokslar arasında dini birliği muhafaza etmek ister, Yunanistan Kilisesi Patrikhaneden ayrılmıştır, diğerlerine de örnek olma endişesi vardır, Protestan ve Katoliklerin Ortodokslara yönelik misyonerlik faaliyetleri hızla artmaktadır. Ayrıca batıdan gelen din karşıtı propagandalar vardır, bunların önüne geçmek için Kilisenin ihtiyaç duyduğu kaliteli, Patrikhaneye ve onun misyonuna bağlı ortodoks dogmalarını günün ihtiyaçalarına göre yorumlayabilen Ortodoks Ruhaniler yetiştirmek için böyle bir okul açmak bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Ruhban Okulu'nun Ortodoks âlemi için önemi nedir?
Okulun tüm Ortodoks alemi için önemli olduğunu söylemek biraz aşırı bir iddiadır. Zira okulun etkisi, Fener Patrikhanesi'nin, Ortodoks dünyasındaki nüfuz ve etkisiyle paralellik arzeder. Bu bakımdan HRO'ya Yunanistan Kilisesi hariç, Balkanlar'daki ayrılıkçı kiliselerin itibar etmedikleri görülür. Türkiye Cumhuriyeti döneminde Patrikhanenin merkeze bağlı bölgelerdeki cemaati azalınca öğrenci kitlesini Yunanistan'la birlikte ABD'de ve Avrupa'daki diasporada yaşayan Rum cemaatinden gelenler oluşturmaya başlar. Bunların dışında sayıları oldukça az olmakla birlikte, zaman zaman Kudüs, İskenderiye ve Antakya Kiliselerine bağlı bölgelerden de az sayıda öğrenci gelmiştir. Okulun önemi kanaatimizce dışardan çok, kadim bir tarihsel mirasa sahip olan Patrikhanenin merkezinde bulunması ve bu yönüyle tek olmasında yatmaktadır. Zira okul, bu yazılı ve sözlü kültürel mirasın tek taşıyıcısı ve tanığı konumundadır.

Patrikhane, Heybeliada Aya Triada Manastırı ve Heybeliada Ruhban Okulu arasında nasıl bir ilişki var?
Patrikhanenin Ortodoks dünyası açısından önemi belli. "Kutsal Teslis" anlamına gelen Aya Triada Manastırının tarihi dokuzuncu yüzyıla kadar uzanmakta. Zaten burada Heybeliada Ruhban Okulundan önce de küçük bir manastır okulunun olduğunu biliyoruz. Okul bu manastır binasının içerisine yapılıyor ve ruhbanların yaşamı bu manastır ve okul arasında geçiyor. Okul da daha çok teorik bilgiler öğretiliyor, okul saati dışında kalan tüm zamanlar manastır da geçiyor, yemek, içmek, ayin vb günlük faaliyetler bir ruhbanın yaşam tarzına uygun şekilde burada yapılıyor. Ben bu üç kurum arasındaki ilişkiyi, Hıristiyanlıkta Baba, Oğul ve Kutsal Ruhu ifade eden "Teslis" arasındaki ilişkiye benzetiyorum. Burada okul, İsa'yı ve onun şahsında havarileri; Patrikhane, Baba'yı; Manastırı da teslisin bir diğer unsuru olan "Kutsal Ruh"u simgeliyor. Dolayısıyla İsa ve Havarileri temsil eden okul, Kutsal Ruh'tan, yani Aya Triada Manastırı'ndan aldığı ruhani, manevi yardımla Tanrı'nın ışığını (bu benzetme ile ifade edersek Patrikhane'nin düşüncesini ve teoloji anlayışını) bütün insanlığa ulaştırma ve öğretme misyonunu yerine getirmeye çalışmıştır diyebiliriz.

Müfredatında neler var?
Okulda okutulan dersler değişik zamanlarda yayımlanan yönetmeliklerle farklılık arz ediyor. Ancak teolojiye dair dersleri dört ana başlık altında toplayabiliriz. Bunlar; Tefsir Bilimi, Kilise Tarihi, Sistematik Teoloji, ve Pratik Teoloji den oluşmaktadır. Bu bölümlerin altında Hristiyan ilahiyatına dair çeşitli dersler okutulmaktadır. Okulun lise kısmında ise klasik liselerde okutulan dil, edebiyat, felsefe, tarih, matematik ve fizik gurubu derlslerinin okutulduğunu görüyoruz.. Ancak burada dil derlserinin oldukça çok çeşitli olduğunu görmekteyiz. Gerçekte bunların ne kadar öğretilip öğretilmediğini bilemiyoruz, ama başta Yunanca, Türkçe, Rusça, Slavca, Fransızca, Latince, İbranice, ve çok kısa bir dönem içinde Bulgarca dil derslerinin müfredatlarada yer aldığını biliyoruz.

İslam'la ilgili dersler okutuluyor mu okulda?
Okulda doğrudan İslam dini ile ilgili müstakil bir dersin varlığına rastlamadık. Ancak teoloji bölümünde "Din Tarihi" diye bir ders var, eğer bununla Dinler Tarihi kastedilmişse belki o dersin içerisinde bir bölüm olarak yer almış olabilir. Ayrıca okulun son sınıfında öğrencilere bitirme tezleri hazırlattırılmış, ben yapılan tüm tezleri ayrı bir makalede yayınladım. Bin küsür tezin içerisinde İslam Dini ile ilgili sadece üç teze rastlayabildim.

Okulun tarihi incelenirken nasıl bir bölümleme yapılıyor?
Genelde okul tarihi 4 bölüme ayrılır, biz buna bir de beşinci dönemi ilave ettik. Birinci dönem, 1844-1919 arası dört yıl ortaokul, üç yıl teoloji olmak üzere yedi yıl. İkinci dönem, Akademi Dönemi olarak bilinen 1919-1923 arası orta okulsuz beş yıl. Üçüncü dönem, 1923-1951 dört yıl orta, üç yıl da teoloji toplamda yedi yıl. Dördüncü dönem,1951-1971 yılları arası, üç yılı lise, dört yılı da teoloji ihtisas bölümü olmak üzere toplam yedi yıl. Beşinci dönem ise Heybeliada Rum Erkek Lisesi Dönemi olarak bilinen 1971-1984 arası teoloji bölümü olmaksızın azınlık liseleri statüsünde lise eğitimi verilen dönemdir.

Okul Osmanlı döneminde siyasetle içli dışlı olmuş mu?
Tek başına bir okul nasıl bir siyaset yapabilir ki, ancak işgal dönemlerinde okul öğrencilerinin civarda herhangi bir taşkınlık yaptıkları görülmemiş. Fakat bir de madalyonun öteki yüzü var. Özellikle Balkan savaşları ile başlayıp Türk Kurtuluş Savaşına kadar devam eden süre içerisinde Patrikhaneye bağlı olarak Anadoluda ve Karadenizde (Pontusçuluk mücadelesi) Osmanlı Devleti aleyhine faaliyetlerde bulunan ve işgal güçleri ile ittifak kuran Patrikhane mensuplarının neredeyse tamamı çeşitli dönemlerde Heybeliada Ruhban Okulundan mezun olmuş kişiler. Biz kitabımızda tek tek isim ve mezuniyet tarihleri ile bunlardan bahsettik. Tabii aralarında bu işlere bulaşmayanlar da olmuştur, ama maalesef özellikle İzmir, Trabzon, Kayseri, Amasya ve Bursa Metropolitleri bu dönemlerde devlet aleyhinde aktif faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Cumhuriyet döneminde okulun eğitim kalitesinin Osmanlı dönemine göre arttığını ifade ediyorsunuz. Sizi bu kanaate ulaştıran nedir?
Birincisi mevcut siyasi ortam, özellikle Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde Patrikhane ulusçuluk eksenli bir dizi gelişme ve mücadelelerin arasında kalmıştır. Patrikhane içerisinde farklı farklı gruplaşmalar ortaya çıkmış ve bunun okulda da yansımaları olmuştur. Bu kaos ortamının ardından gelen Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki sakinlikle birlikte Patrikhane, tüm enerjisini okuldaki eğitim ve öğretimin daha kaliteli hale getirilmesi için sarf etmiştir. Bir diğer sebep Osmanlı döneminde sık sık müfredat değişiklikleri olurken Türkiye Cumhuriyeti döneminde oturmuş bir program görmekteyiz. Bu dönemdeki tek müfredat değişikliği 1951 yönetmeliğidir ki okulun orta kısmının lise haline dönüşmesi, teooloji bölümünün de resmen devlet tarafından tanınan bir Teoloji İhtisas Bölmü haline getirilmesi okul tarihinin en önemli değişikliğidir. Bu süreç her ne kadar yirmi yıl sürse de eğitimin en kaliteli olduğu dönemdir diyebiliriz. Bir de Türkiye Cumhuriyeti döneminde okula öğrenci alınırken daha seçici davranıldığını söyleyebiliriz. Ayrıca Cumhuriyet döneminde 1964 Kıbrıs meselesine kadar Türk-Yunan ilişkilerindeki dostluk döneminin müsbet etkileri Patrikhane ve dolayısıyla Ruhban Okulu üzerinde de görülmüştür. Bir de bu dönemde Patrikhane dışa açılmaya başlıyor, Dünya Kiliseler Birliğinin aktif üyesi oluyor ve karşılıklı ziyaretler, öğrenci ve öğretmen değişimleri kaliteyi getriyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında patrikhanenin okulla ilgili olarak tek parti yönetiminden talepleri oluyor. Milli Eğitim Bakanlığı, 1947'de süresi dört yıl olan yüksek bölümü de resmen tanıyor. Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanan okul, bundan sonra eğitim ve öğrenimini 25 Eylül 1951 tarihli Eğitim Yönetmeliği'ne göre sürdürecektir vs. İkinci Dünya Savaşı snrasındaki siyasi ortam bu okulu nasıl etkiliyor?
İkinci Dünya Savaşının siyasi bakımdan etkisini okuldan ziyade Patrikhaneye olan bakış açısıyla değerlendirebiliriz. Bu dönemde Türkiye Yunanistan ve ABD aynı blokta yer alır, Amerika, Patrikhaneyi Rus Kilisesine karşı destekler, hatta meşhur Truman Doktirini çerçevesinde Komünist yanlısı" olmakla itham edilen Patrik V. Maksimos istifa ettirilerek yerine ABD Rum Kilisesi Başpiskoposu Athinagoras Fener Patriğikliğine seçilir. Bu dönemde tabiki Patriğin kişisel becerisi ile de ilgili olarak Patrikhane ve okul lehine çok büyük kazanımlar elde edilir. Savaşın okula doğrudan etkisini biz okuldaki öğrenci saysının düşmesiyle görüyoruz. Tabi birde yaşanan maddi sıkıntılar var.

Fener Rum Patriği Athenagoras 13 Temmuz 1953 tarihli Hronos gazetesine verdiği beyanatta, eski iktidar zamanında orta mektep sıfatını haiz okulun mevcut kanuni düzenlemelere rağmen üniversite eğitimi verebilen bir ilahiyat fakültesi haline getirildiğini belirterek hükümete teşekkür etmiştir. Bu bağlamda Adnan Menderes'in Patrikhaneyi ziyaret edişi de gündeme geliyor. Menderes niçin ziyaret ediyor Patrikhaneyi?
Menderes Cumhuriyet tarihi boyunca Patrikhaneyi ziyaret eden ilk ve tek Başbakandır. Doğrusu bunun nedenini tam olarak bilmiyoruz, ama basına yansıyan haberlere göre Menderes bu ziyaretinin ülkedeki demokrasi atılımının bir göstergesi olduğunu ifade etmiş, Patriğin şahsı ile ilgili övücü ifadeler kullanmıştır. Ayrıca araları da iyidir, değişik vesilelerle karşılıklı yazışmalar, tebrikleşmeler de olmuştur. Patrik, Patrikhane ve Ruhban Okulu tarihinde hakikaten etkili bir isimdir, uzun süre ABD'de kalmıştır. Bu ziyaret bir iyi niyet göstergesi de olabilir. Nitekim 1960 ihtilalinde Menderes, 6-7 Eylül 1955 olayları nedeniyle yargılanıp olay iktidarın bir tertibi gibi sunulurken ifadeye çağrılan Patrik Athinagoras, Menderes aleyhine ifade vermekten kaçınıp, olaylarda iktidarın suçu olmadığını söyleyecektir.

1960'lı yıllarda Kıbrıs özelinde yaşanan tartışmalardan Heybeliada Ruhban Okulu nasıl etkileniyor?
Türkiye Kıbrıs'da yaşanan olaylara bir tepki olarak belki de bir caydırıcılık unsuru olarak çoğunluğu Yunanistan'dan gelen yabancı öğrenciler için bir takım kısıtlamalara gider. Mesela HRO'ya gelmek için başvuran öğrencilerden soruşturma yapmaksızın vize verme uygulamasını kaldırır, bundan sonra ancak soruşturma yapılıp müracaatları uygun görüldükten sonra yabancı uyruklu öğrencilere vize verileceği bildirilir. Bu dönemde Türkiye, İstanbul'daki Rumların eğitim kurumlarına, dolayısıyla HRO'ya tanınan ve mevzuat hükümlerini aşan özel hakların kaldırılacağını, bu hakları Batı Trakya'daki Türk azınlığa tanınan haklarla mukayese ederek bundan sonra mütekabiliyet esasına göre hareket edeceğini bildirir. 1964-1965 eğitim öğretim yılından itibaren dışarıdan gelen öğrenciler için alınan bu sert önlemler, öğrencilerinin yüzde seksen beşini dışarıdan gelenlerin oluşturduğu bu okul için büyük bir darbe olur.

Heybeliada Ruhban Okulu ile İmam Hatip Liseleri arasında benzerlik mi kuruyorsunuz. Bunu biraz çar mısınız?
Burada İmam-Hatip Liseleri ile Ruhban Okulu arasında şöyle bir benzerlik var; Cumhuriyetin ilk yıllarında kısa süreli açılan ve kapanan İmam Hatip Mektepleri, 1949-1951 arasında "İmam-Hatip Kursları" adıyla yeniden açılır, bu kurslar 1951'de "İmam-Hatip Okulları" adını alır. Aynı yıl Ruhban Okulu için çok önemli olan Teoloji bölümü devletçe resmen tanınır. 1971'de ise İHL'lerin orta kısmı, Ruhban Okulu'nun da Teoloji bölümü kapatılır, ancak İHL'ler sonraki yıllarda"İmam-Hatip Liseleri" adıyla yeniden açılır, 2000'li yıllarda da malum bu sefer orta kısmı kapanır. Özellikle 1951 ve 1971 tarihleri iki kurum içinde önemli tarihlerdir.

Ruhban Okulu 1971'de kapatılmıştı. Vaktiyle Ruhban Okulu'nun hangi nedenlerle kapatıldı?
Göründüğü kadarıyla başlangıçta kapatma kararının doğrudan Ruhban Okulu ile bir ilişkisi yoktur. İzmir'deki Ege Özel Mimarlık ve Mühendislik Yüksek Okulu İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitiren öğrencilerin diplomalarının iptali ile ilgili olarak Danıştay'da MEB aleyhine dava açılır. Bu davada, 8 Haziran 1965 tarihli ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun 1 ve 13. maddelerinin Anayasaya aykırılık iddiası ile iptali istenir. Bunun sonucunda 12 Ocak 1971 tarihli Anayasa Mahkemesinin kararı ile Türkiye'deki tüm özel yüksek okulların kapatılmasını ve bir devlet üniversitesine bağlanmasını öngören bir yasa çıkartılır. Okul da bu kararın kapsamına girdiği gerekçesiyle okulun Teoloji bölümünün 9 Temmuz 1971 tarihinden itibaren hukuki geçerliliği kalmaz. Burada Bakanlık okulun bir Yüksek Okul statüsünde olduğu için kanunun kapsamına girdiğini söylerken Patrikhane ve avukatları Ruhban Okulu'nun lise seviyesinde olup kanunun kapsamına girmediğini söyleyerek itiraz ederler ve fakat sonuç alamazlar. Önlerinde iki seçenek kalmıştır, okul ya kapatılacak ya da Ankara Üniversitesi Senatosunun 1971 yılındaki kararına göre bir İlahiyat fakültesine bağlanarak üniversitenin çatısı altında devletleştirilecektir. Patrikhane bu durumda okulun Teoloji Bölmümün kapaıtlmasını tercih eder.

Okulun lise bölümü hukuken açık olmasına karşın öğrenci yok. Bunun nedeni nedir?
1971'den 1984'e kadar lise kısmı açık ve faal, ancak öğrenci sayısının azlığı, maliyetlerin fazla oluşu, açılan davalar, ayrıca liseyi burada bitirip dışarıda Teoloji okuduktan sonra beklentilerin aksine tekrar Patrikhaneye dönenlerin sayısının azlığı, birde Teoloji Bölümünün açılması ile ilgili umutların yok olması gibi nedenlerle Patrikhane lise kısmını fiilen kapatır, ancak Bakanlık biraz da "mütekabiliyet" esasına dayalı olarak hukuken lisenin kapatılmasını onaylamaz, bu gün okulun lise kısmı hukuken halen açıktır MEB'i temsilen okula bir Türk "müdür yardımcısı" ataması devam ettirilmektedir.

Okulun kapalı olması ne gibi sonuçları beraberinde getiriyor?
Patrikhanenin merkezinde ve ona bağlı ruhani bölgelerde görev yapacak eleman kalmıyor. Mevcutların da yaşı bir hayli ilerlemiş. Yurt dışından özellikle Atina, Selanik İlahiyat ve ABD'deki Holy Cross Teoloji okulundan da pek gelenler yok diye biliyoruz, varsa da bunların uyum ve Patrikhaneyi temsil sorunları olabilir. Patrikhanede en büyük sorun Sen Sinod Meclisine üye bulmak, mevcutlar çok yaşlı, yerlerine geçeceklerin de Türk vatandaşı olması gerekiyor. Sanırım bu sorun, geçen aylarda devlet yetkilileri ile gerçekleşen görüşmeler sonunda yapılan bir değişiklikle yabancı Metropolitlere de Türk Vatandaşlığı hakkı verilmesi ile aşılmaya çalışılıyor.

Heybeliada'daki Ruhban Okulu AB üyesi bir ülkenin üniversitesinin Türkiye'deki bir şubesi olacak yönündeki çözüm önerileri gerçekçi mi?
Doğrusu AB üyesi bir ülkenin üniversitesine bağlı olarak açılacağı ile ilgili bir bilgim yok. Ancak Türkiye, daha önce Okulun İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Bölümüne bağlı olarak açılması teklifini getirmişti. Bu nedenle İlahiyat Fakültesinde tüm diğer gayri müslim vatandaşları da düşünerek "Dünya Dinleri" adıyla bir bölüm açtmıştı, ama Patrikhane bunu o zamanlar kabul etmemişti. Gerekçelerinden biri de üniversite ortamında bir din adamı yetiştirmenin zorlukları, yani ortamın na müsait! oluşuydu, bir manastır havasının olamayacağı idi. Ancak bu, yabancı bir üniversiteye bağlı olarak açılınca aşılacak mı, o zaman bu bağlılık sembolik mi olacak, onu bilemiyorum.

Patrikhane'nin en önemli sorunlarından birisi de Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasına ilişkindir. Burada sorunu yaratan ise okulun açılıp açılmaması konusu değil açılması durumunda okulun tabi olacağı kurallara ilişkindir. Buradan hareketle şunu sormak istiyorum: Türkiye'nin, Heybeliada ruhban okulunu yeniden açma yönünde kendi sistemi içinde bir yol bulmasının önündeki en önemli engelin Müslümanların da özel din eğitimi veren bir okul açılması yönündeki olası talepleri olduğu söylenebilir mi?
Doğrusu bunun tek başına en önemli engel olduğunu söylemek zor, diğer nedenlerin yanında bunun da bir neden olabileceğini söylemek mümkün.

Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması ile Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin Ekümenik statüsünün kabul edilmesi arasında herhangi bir ilişki var mı?
Doğrudan bir ilişki yok. Bu güne kadar gelen tüm Patrikler "ekümenik" yani evrensel olduklarını, mesalarının tüm Hıristiyanlara (buradan Ortodoksluğu anlamak gerekir) yönelik olduğunu ifade etmişlerdir. Dolayısıyla konu Türkiye de, Türk Hukuk sistemi bağlamında tartışılmakla birlikte Patrikhane açısındasn bu tartışmasız böyledir, tarihten beri bu safatı hep kullanmışlar ve de kullanmaya devam edeceklerdir. Zira bu onların varlık nedenidir. Okulun açılması kendisini "ekümenik" olarak gören Patrikhanenin prestijini artıracaktır. Zira evrensellik iddianız var fakat daha kendi öğrencinizi yetiştirmekten acizsiniz.

Mütekabiliyet tartışmaları da yapılıyor.Mütekabiliyet açısından bakıldığında Heybeliada Ruhban Okulu ile Yunanistan'daki Müslümanların din dersleri vs. açısından kıyaslandığı görülüyor. Bazı yorımcular ise karşılıklılık arandığında bu karşılıklılık ''Atina'ya cami yapılması koşulu'' ya da ''Celal Bayar Lisesi'ne Türk öğretmen tahsisi'' anlamında olamaz. HRO'nun karşılıklılığı Yunanistan'da İslam ilahiyatı veren, yabancı ülkelerden öğrenci kabul eden, tedrisatı Yunan devletinden bağımsız olarak belirlenen bir özel okuldur, diyorlar. Karşılıklılık bakımından hangi yorum doğru?
Eğer tam karşılık kastediliyorsa bence ikincisi olmalıdır diye düşünüyorum. Zira Selanikte halihazırda devlete bağlı iki yıllık Selanik Pedagoji Akademisi var ama dini bir kurum değil bildiğim kadarıyla, belki yüksek dini tahsil veren bir bölüm ilave edilebilir. Bu gün Batı Trakya'da daha alt seviyede Medrese olarak bilinen ve bizdeki Kur'an Kurslarına tekabül eden bir iki kurs var, ama eğitimi yeterli değil.

Peki okulun Lozan Antlaşmasında yer alan azınlıklarla ilgili maddeler kapsamında değerlendirilmesi mümkün mü?
Bu tartışma aslında daha okulun 1949 tarihinde Teoloji Bölümünün resmen tanınması ve yabancı öğrenci alımına ilişkin talebi gündeme gelince Dışişleri Bakanlığında toplanan komisyonun raporunda da gündeme gelmiş, komisyon Lozanda hakları garanti altına alınanların Türkiyedeki azınlıklar olduğunu, dışarıdan öğrenci alımına dair Tüğrkiye'yi bağlayan bir karar olmadığını ve mevcut durumun (dört yıl orta okul, üç yıl da devletin tanımadığı teoloji bölümü) ihtiyacı karşıladığını bildirmiştir, buna rağmen iki yıl sonra Teoloji Bölümü resmen açılmıştır. Ben bir hukukçu değilim ama anladığım kadarıyla Eğer bu talepler Lozan'a istinaden dile getiriliyorsa, dışarıdan görüldüğü kadarı ile Lozan'da, hakları garanti altına alınanlar sadece Türkiye sınırları içerisindeki azınlıklardır ve yerine getirilmesi gereken bir haktır. Buna mukabil, 1951'de dışarıdan öğrenci talebine izin verilmiş olması ve Yüksekokul statüsü ile Teoloji bölümünün tanınmış olması, Lozan'dan çok daha sonra (1951'de) Patrikhane'ye verilmiş bir imtiyaz olup, 1971'de yapılanın ise, doğru veya yanlış bu imtiyazın geri alınması ve 1951 öncesine dönülmesi olarak da algılamak mümkündür. Nitekim 1971'de teoloji kısmı kapatılınca okulun lise kısmına dokunulmamıştır. Ayrıca kapatılan Teoloji Bölümüne bir alternatif de sunulmuştur. Ama tabiki problem çözülememiştir.

Ruhban Okulunun İlahiyat Fakültesi'ne bağlı olarak eğitimine devam etmesi teklifine Patrikhane niçin sıcak bakmıyor?
Patriğin basına yansıyan ifadelerine göre İslam Dini eğitimi verilen bir okulda papaz yetiştirilmesinin mümkün olamayacağı yönünde beyanları var. Ama mevcut İlahiyat Fakültelerinde de zaten din eğitimi verilmiyor, bu Türkiyede de aslında bir sorun, din sadece bilgi olarak öğretiliyor, eğitim daha farklı bir şey. Bu tüm dinler için de aynıdır diye düşünüyorum. Patrik bu eğitimin öğrenimle birlikte bir manastır oklulunda, helede tarihi bir deneyimi ve prestiji olan Heybeliada Ruhban Okulunda daha iyi yapılabileceğini düşündüğü için böyle söylemiş olabilir. Tabi bir de 1971'de de dile getirildiği gibi, Okulu bir Üniversiteye kaptırma ve belki de kaybetme endişesi de olabilir.

Hükümet 2009'da okulu açmak için girişimlerde bulunacağını ifade etmişti. Okulla ilgili tartışmların geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Doğrusu burada şunu belirtmem gerekiyor. Bu konuyu akdemik bir çalışma olarak seçtğimi duyan herkes aynı şeyi soruyordu, okul ne zaman açılıyor, belki de haklılar, siz de aynı şeyi soruyorsunuz. Ben ben çalışmada okul tarihi hakkında bilgi verirken kısaca bu konuda söylenenleri özetledim, zira bu konuda herkes az çok bir şey söyleyebiliyor. Asıl benim çalışma alanım, okulun kendisiydi, okul nasıl bir misyon üstlenmiş, Ortodoks teoloji eğitiminde yeri neresidir, hangi dersler okutulmuş, Patrikhane için önemi nedir, ne tür faaliyetlere öncülük etmiş, mezunlar hangi görevler de bulunmuşlar vs. Bunlar Türk kamuoyunda bilinmeyen şeylerdi. Bu bilgiler üzerine yapılacak değerlendirmelerin daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Okulun açılacağı ile ilgili bir beklenti var, doğrusu Türkiyede kimse açılmasın demiyor, sorun nasıl hangi şartlarda açılacağında düğümleniyor. Bunu en çok isteyenlerden birisi de Yunanistan. Buna karşılık Türkiye'nin de Batı Trakya Türkleri için beklentileri var. Ama bu günden bir şey söylemek zor gözüküyor.

Söyleşi için teşekkür ederim.

Ben de teşekkür ediyorum.

_____________________

Salih İnci Kimdir?
1975 yılında Kütahya'da doğdu. 1999'da Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu.2001'de yüksek lisansını 2007'de ise doktorasını tamamladı.Bir süre İlmi araştırmalar Merkezi'nde araştırmacı ve eğitimci olarak görev yaptı. 200-2006 yılında Selanik Aristotales Üniversitesi Yabancı Diller Bölümü'nde çağdaş Yunanca kurslarına devam etti.Ayrıca burada Patrikhane ve Ortodoksluk üzerine inceleme ve araştırmalarda bulunan yazar halen Kırıkkale Üniversitesinde öğretim görevlisi oılarak çalışmalarına devam etmektedir.

Sailh İnci, Heybeliada Ruhban Okulu,Yedirenk Kitapları, 2011, 456 sayfa.