15 Ocak 2009 Perşembe

ADALAR POSTASI-2224: gel yanaki mu, doğduğun toprağa gel...

ADALAR POSTASI
15 Ocak 2009


Heybeliada, 1893.
* * *

ADALAR'da TARIHTE O GUN:
8 Subat 1891 Pazar gunlu Padisahin Almanca tahsili hakkinda Fashion and Word Gazetesi'nin nesrettigi bendin tercumesi; Viyana sefiri Sadullah Pasa'nin vefati hakkinda Illustriete London News Gazetesi'nin nesrettigi bendin tercumesi; Kuds-i Serif Patrigi Nikodim'in Heybeli Ada'da ikametine dair Novye Vremya Gazetesi'nin nesrettigi bendin tercumesi; Selanik'te bulunan Arabi Pasa'nin ahval-i sihhiyesine dair Manchester Guardian Gazetesi'nin nesrettigi bendin tercumesi; Manchester Guardian Gazetesi'nin, Misir Adliye Islahati hakkinda nesrettigi bendin tercumesi; Rusya Devleti tarafindan Hive Hanligi'na tahmil olan savas tazminati hakkinda Manchester Guardian Gazetesi'nin nesrettigi bendin tercumesi; Almanya-Avusturya devletleri arasindaki ittifak meselesine dair Saint James Gazetesi'nin nesrettigi bendin tercumesi.

* * *
http://dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarinca
15 Ocak 2008 Persembe gunu Buyukada'da
HAVA DURUMU:
parcali bulutlu
3/13ºC
% 68-86 nem
GD 15km/sa
* * *
Cicely Mary Barker, The Wallflower Fairy.
* * *

1- Gel Yanaki mu, dogdugun topraga gel...

2- Kestane Karasi...

3- Son Eylul...

4- Yine Depresti Eylullerim...

5- Riza Tevfik Buyukada'da dayak yemisti...

6- Falih Rifki anlatiyor...

7- Hani Adalar'a sonradan getirilen yilan, sincap filan falan...

ADALAR POSTASI'nin 2224. sayisinda...
)O(

..........................................................1
http://yenisafak.com.tr/kitap/?t=14.01.2009&i=162629

Yeni Safak, 14.1.2009
Halime Biray

Gel Yanaki mu, dogdugun topraga gel

`Gel Yanaki mu, dogdugun topraga gel, bir gun olsun. Yanina Eleni`yi, Yorgo`yu, Manolaki`yi, de al.` `Son Eylul` dogduklari topraklardan, vatanlarindan surulen, goc etmeye zorlanan insanlarin hazin oykusu. Turklerle yuzyillar boyu birlikte baris icinde yasarken bir anda evleri ve isyerleri yagmalanan azinliklarin bir yaprak gibi oradan oraya savruluslarinin, tarihe utanc gunleri olarak gecen 6-7 olaylarinin gercek oykusu...

Daha once Kestane Karasi romaniyla 1940`li yilarin Burgaz adasinda gecen bir ask oykusunu anlatan gazeteci-yazar Engin Aktel, Son Eylul`de yine mekan olarak Burgaz Ada`yi seciyor. Yazar, bu kez 6-7 Eylul olaylarini, yasanmis hikayelere biraz kurgu katarak sunuyor okuyucuya.

RUM VE TURK DOSTLUGU

1955 yilinin Burgazada`si. Rum, Ermeni ve Turklerin bir arada yasadigi bir ortam. Ada'nin en hasari cocuklari Kemal ve Gogo. Kalafat Usta`nin oglu Kemal, dogumu esnasinda annesini kaybedince Elefteriya Ana onun sorumlulugunu ustune alir. Kemal, kendisini oz evladi gibi seven Elefteriya ve ada halkinin sevgisiyle buyur. Doktor Niko`nun oglu Gogo ile kardes gibi olan Kemal, adadaki hayatindan oldukca memnundur. Oysa onlarin cocuk dunyasini, bilmedikleri aci gercekler yikacaktir. Varlik vergisinin ardindan zor gunler yasayan azinliklarin uzerindeki baski her gecen gun artar. Kimileri tedirgin bekleyisini surdururken, olaylarin giderek buyumesinden korkanlar goc hazirligina baslar. Ataturk`un Selanik`teki evinin bombalanmasi haberinin ardindan firsat kollayanlar, sokaga dokulur ve Taksim Meydani`nda baslayan yagmalama olaylari adalara kadar uzanir. Bir kivilcim koca bir yangina donusmustur. Buyukada ve Heybeliada`yi yerlebir edenler Burgazada`ya yonelir. Fakat beklenmedik bir sey olur: Ada halki direnmektedir. Nihayetinde olaylardan zarar gormeyen tek ada Burgazada olur. Gogo ve ailesi de bircok azinlik gibi goc etmek zorunda kalir. Kemal ve Gogo`nun yolu ise yillar sonra Kibris Harekati`nda aci bir sekilde kesisir.

Kemal ve Gogo karakteri uzerinden Rum-Turk dostlugunu yansitan Aktel, romanin asil temasinin insanlik oldugunu soyluyor: `Uc kusak devam eden arkadasliklar varsa, o insanlar artik akraba sayilir. Kan bagi gozetilmez bu durumda. Ben kitabimda bunu vermeye calistim. Ayni topraklarda yasayan insanlarin kardes oldugunu hatirlatmak istedim insanlara.` Aktel dogma buyume Burgazadali babasi ve dedesi de oyle. Kitaptaki samimi ve icten dilin ozunde Engin Aktel`in gercek bir adali olusu yatiyor. Adanin her kosesini avucunun ici gibi bilen yazarin, kisisel deneyimleri romana ayri bir tat veriyor. Tarihi bir olay kadar adadaki yasama da nufuz edebiliyor okuyucu. Burgazada`ya gittiginizde Doktor Niko`nun evini, adaya yagmalamak icin gelenlerin puskurtuldugu kayaligi ve romana konu olan mekanlarin hepsini gorebiliyorsunuz. Cunku Aktel kucuk degisiklikler disinda tamamen gerceklikten beslenmis: `Kitapta Cavit Bey olarak gecen adam benim babam. Demokrat parti ilce baskani ve ilce baskanligi binasi bizim ev. Olaylar yasandiginda 13 yasindaydim ve her seye tanik oldum. Korkuyu ve dehseti tum ada halki yasadik.` Aktel, 40 yil suren gazetecilik mesleginin verdigi tecrubeyle cok titiz bir arastirma yapmis. Saglam bilgilere ulasmak icin Yunanistan ve Turkiye arasinda mekik dokumus, arsiv taramasi yapmis, taniklara ulasmis ve romanin mayasini da bu bilgilerden olusturmus. Olaylari oldugu saatleri dakika dakika bu kadar net anlatilmasinin nedeni de Aktel`in ozverili arastirmalarinin urunu. Olaylarin ardindan adadan ayrilip Yunanistan`a gidenlerin cektigi sikintilara da dikkat ceken yazar, topraklarindan koparilan azinliklarin dislandiklarina vurgu yapiyor. Yunanlarin `Turk tohumu` olarak adlandirdiklari gocmenler ne tam Turkiye`ye ne tam Yunanistan`a ait olabiliyorlar. Aktel, arastirmalari sirasinda Atina`ya yaptigi seyahatlerde son taniklarin icindeki Turkiye ozlemini de romandaki karakterler uzerinden veriyor. Gogo`nun Kemal`e yazdiklari mektuplarda Yunanistan`a gocenlerin uzerindeki baskilar tum ciplakligiyla aktariliyor. Varlik Vergisi, onun ardindan gelen 6-7 Eylul Olaylari ve Kibris Harekatinin ete kemige burundugu Son Eylul, tarihsel bir gercekligin insani boyutunu yansitiyor. Siyasi mekanizmalarin hastalikli isleyisine ve dis guclerin olaylarda oynadigi aktif role de deginen yazar, yasamlari alt ust olan azinliklarin gercegine ayna tutuyor. Asirlardir bir arada yasayan halkalarin bir anda dusman olmasinin altinda yatan nedenlere, olaylardan sonra kaybolan milli sermayeye dikkat ceken Aktel, Turkiye`de toplumsal bolunmelerin kaynagina gidilmesi gerektigini soyluyor. Aktel, 6-7 Eylul olaylarini ilk kez bu kadar icerden bir sesle anlatildigi romanin, gelecek kusaklara aktarilacak onemli bir tarihi belge niteligi tasidigina da vurgu yapiyor.

Son Eylul
Engin Aktel
Everest Yayinlari
248 Sayfa

..........................................................2

Kestane Karasi

1940'larin sonunda Burgazada'da gecen Kestane Karasi, yillarca gazetecilik yapan Engin Aktel'in ilk romani. Dinlediklerinden ve tanikliklarindan yola cikarak yazdi Engin Aktel bu kitabi. Kestane Karasi denizin basrol oynadigi, baliklarin ve insanlarin yardimci rollerde hayatta kalma kavgasini surdurdugu bir roman ve okuru pesinden surukluyor.

Suruklendiginiz bu oykude adanin insanlariyla tanisacak, oykulerine konuk olacaksiniz. Onlarla birlikte baliga cikacak, kimi zaman eli kolu dolu, kimi zaman denizin gazabindan yorgun doneceksiniz. Burgazada'nin kahvelerinde oturup, sohbete dalacak, meyhanelerinde bir tek atacaksiniz. Ama her seferinde yasami elinde tutan asil gucun deniz oldugunu fark edeceksiniz. Cografi sinirlari boylesine kisitli olan bu adada, insanlarin ofkelerinin, nefretlerinin oldugu kadar, dostluklarinin, sevgilerinin de deniz gibi ucsuz bucaksiz olduguna tanik olacaksiniz. Bir de denizin her zaman payini aldigina...

Kestane Karasi... En korkunc firtinalardan biri. Burgazada... Kozmopolit ahalisi ve dogal guzellileriyle Marmara'nin en gozde adalarindan biri... Zaman ise 1940'larin sonu... Tanidik bir dunyanin bilinmeyen oykusu...

http://www.everestyayinlari.com/

..........................................................3
From: Engin Aktel
Subject: [antigone
Date: August 13, 2008 7:31:49 PM EEST
To: adalar.postasi@gmail.com


Son Eylul
Tum kitapcilarda...

Daha once Kestane Karasi adli romani okurlarin buyuk ilgisini goren Engin Aktel, yeni romani Son Eylul ile bir kez daha Everest Yayinlari'nda.
Uzun yillar gazetecilik yapan Aktel, gazetecilikten gelen birikiminin de etkisiyle gercek yasamdan izler tasiyan romanlara imza atiyor. Bir onceki romaninda Burgazada'nin cok dilli, cok kulturlu yapisini dile getirmisti.

Bu kez bizi Burgazada'dan 6-7 Eylul olaylari olarak anilan cehennemin icine surukluyor. Yuzlerce yillik yerlesik hayatlarin, dostluklarin yerle bir edildigi, koklerinden sokuldugu acili bir donemin yasli oykusu...

Son Eylul, Istanbul'un dostluklarina inanmis, sevmis herkesin keyifle okuyacagi; okurken zaman zaman gulumseyip zaman zaman huzunlenecegi bir roman...

"Bu kisi Ada'nin tutuncusu Yanko Efendi'ydi. Canakkale Savasi'nda, yakinina dusen bir top mermisinin sarapnelleri, sag ayagini kaybetmesine neden olmustu. Yasamini takma ayakla surdurmek zorunda kalmisti, Istiklal Madalyasi'ni her milli bayram gunlerinde gogsune itina ile yerlestirir, o madalyayla Ada'da gururla dolasirdi."

..........................................................4
yine depresti eylullerim

hayatimda yasadigim 64 eylulden 65`ncisi kapimi caldi.
adanin eylulu baskadir.
once kasik adasi garip bir kizilliga burunur.
gunes sariya yakin kilikta dogar.
sonbahar`in rengarenk yelpazesi acilmistir.
mihal kuslari, garip cigliklariyla suya dalar.
adanin arka tarafi terkedilmislige ilk adimini atar.
ve lodos kapiyi caldi mi, kisa hazirlik olarak ilk ofkeli notalarini uflemege baslar.
goc hurclari kol kola dizilir motor iskelesinin ustune.
bir telas alir adayi. kis telasi.
yalnizliga, issizliga iten bir telas.
kestane agaclari, islikla cilgin bir koncertoya cevirmeye baslar ruzgari.
deniz, yasadigi miskinligin ofkesini cikartircasina cosar.
sahili, kayalari ayaklarinin altina alip ustunde tepinir adeta.
kayiklar dinlenmeye cekilir.
karada bas basa kis uykusuna dalmaya hazirlanirlar.
genelde terkedilmisligin huznu yasanir eylul`de.
artik sokaklarda cilgin kahkahalarin yerini, issiz ayak sesleri almaktadir.
tek tuk adimlar sayilmaya baslanir.
vapurlarin kalabaligi kimsesizlige burunur.
iste, sirkeci 21.15 vapuru, isteksiz, sessiz iskeleye yanasiyor.
icinde bes kisi.
biri sarhos, biri disi.
digerleri telas icinde evlerine kosuyor.
onlar da gitti mi, iskele meydani kopeklerle, kedilere kalacak.
sahildeki kahveler, meyhaneler kimsesiz.
garsonlar dusunceli, buram buram huznun servisini yapiyorlar.
cocukluk yillarimi aniyorum bir pencerenin ardindan.
eylul`u hatirliyorum.
kayiklarin limanda sevinc icinde dans ettiklerini.
mavromati`nin evinden gelen kisik sesli bir rumca sarkiyi.
"anapse to cigaro, dose mu fotia"
madam levi`nin bahcesinden yukselen "hava nagila"yi
bekci halit amcanin oglu cetin`in kisik sesle soyledigi sarkiyi;
"gezdigim dikenli ask yollarinda. elimden bir kirik saz geldi gecti"
bakkal niko`yu, kasap kiryako`yu .
hele aret`in hohler marka akerdeonundan cikan bir comparsita, ayaklarimiza hirsla dolanirdi.
genctik, kipir kipirdik, toyduk.
bir kizin elinden tutacagiz diye ne ugrasir dururduk.
sarabin ayri bir lezzeti vardi.
raki desen kadehlerimizde aglardi.
hava atardik ama beceremezdik icmesini.
omeros`u izlerdik raki ictikce, ogrenelim diye.
eylul`de bir baskaydi burgaz.
nese ve sevinc dudak dudaga opusurdu.
simdi onlarin hic biri yok.
6- 7 eylul tepemize coktu.
kimi gitti, kimi goctu.
yelpazenin kanatlari koptu.
bir ani olarak asildi duvarlara, tablo misali.
gitmeselerdi, burada olsalardi ya.
bu yalniz, issiz, huzunlu gecen eylulleri bizlere birakmasalardi ya.
gel yanaki mu, dogdugun topraga gel,
bir gun olsun.
yanina eleni`yi, yorgo`yu, manolaki'yi de al.
yalniz gelme sakin.
cocuklugunu da yaninda tasi.
biliyorum kalbin hala burada atiyor.
biliyorum, icin icin agliyorsun,
hayallerinle yasiyorsun.
bak poyraz esmege basladi
deniz senin biraktigin gibi ofke kusuyor
vortanos feneri eskisi gibi, dokuz kisa bir uzun cakiyor
ardina bakmadan gittigin kirmizi tuglali ev hala ayakta.
kagittan kayiklarin, dizi dizi seni bekliyor;
iskelenin yaninda.
karpuzdan yaptigin fenerler, hasretine dayanmayip sondu.
sapanin karyolanin bas ucunda, tel cemberin
artik yuvarlak degil,
ozleminin altinda ezilmis.
olmuyor yanaki mu, olmuyor.
sensiz olmuyor.

engin aktel

..........................................................5
Yeni Safak, 4.1.2009
Burak Bera

[...] Secim tarihine `Sopali secim` olarak gecen 1912 secimleri de sergideki [Sine-i Millet Sergisi/Taksim Maksemi] tarihi anekdotlar arasinda yerini aliyor. Ittihat ve Terakki Firkasi ile Hurriyet ve Itilaf Firkasi`nin katildigi secimler, ilk erken genel secim olarak da biliniyor. Ittihat ve Terakki`nin iktidarini korumak icin vargucuyle cabaladigi bu secimlerde, HIF`ten Riza Tevfik Buyukada`da dayak yemisti. [...]

...

Falih Rifki Atay anlatiyor:

[...] Ittihatcilarla arasi acildiktan sonra muhalefetine devam ediyor. Firsat buldugunda acikca elestiri oklarini savuruyordu. Yine boyle bir gunde Riza Tevfik bir arkadasiyla birlikte Buyukada iskelesine yakin bir otelin giris merdiveni uzerinde, buyuk sacaginin altinda yonetime muhalefet ediyorlar, yuksek sesle nutuk veriyorlardi. Ancak yonetiminin aldigi kararlar dogrultusunda konusma yapacak, nutuk atacak kimse sadece kapali mekanlar icinde bunu gerceklestirebilecekti. 'Dam altinda' konusabilecekti. Bu durumun acik ucunun oynakligina uyanmayan muhalifler soz konusu tarifeye itiraz etmeyi akil edememislerdi. Ogle gunesi aci degistirip Riza Tevfik'in fesinin golgesi de bahceye dusuverince dinleyiciler arasindaki sivil giyimli ittihatci uyanik bir polis durumu kivrakca fark ediyor ve bu firsati degerlendirip Riza Tevfik'i ihbar ediyordu. Bu ihbarin degerlendirilmesi uzerine Riza Tevfik 25 gun hapis cezasina carptirilacakti. [...]

...

[...] Buyukada'da doneminin korkulu hastaligi tuberkulozdan olen Ayse Sidika Hanim, ardinda uc, dort ve yedi yasinda uc kiz cocugu birakir. Riza Tevfik Bey, karisini kaybettigi gunlerde annesini soran kizi Selma'ya cevap niteliginde bir siir yazar: "Selma! Sen de unut yavrum!" Bu siirde kizina aci cekmemesi icin annesini unutmasini onerir:
O talihsiz bicareyi, bak ben bile unuttum!
Gonlumdeki iniltiyi ninnilerle uyuttum!
Unut kizim!..sen de unut!.. Anma artik adini
Yabancidir bize!.. Sorma o zavalli kadini. [...]

...

Riza Tevfik, Buyukada'da yemek de yemisti!
)O(

Neyzen Tevfik (1879-1953), Riza Tevfik (1869-1949), Ziya Gokalp (1876-1924), Buyukada'da bir evvel zeman sofrasinda...


..........................................................6
Falih Rifki Atay anlatiyor:

[...] Genc Mustafa Kemal arkadaslari ile Beyoglu eglence yerlerine giderdi. Iyi giyinmeyi ve yasamayi severdi. Istanbul'a gelinceye kadar biradan baska icki kullanmamisti. Bir gun arkadasi Ali Fuad'la (Cebesoy) beraber Buyukada'ya gitmisler. Ne lokantada yiyip icecek, ne de otelde geceliyebilecek paralari yok. Ali Fuad bir sise raki, bir sise bira, ekmek ve yemis alip camliga yurumusler. Mustafa Kemal bir sise birayi bitirince:

- Simdi ne yapacagim? demis.

Ilk defa rakiyi o aksam denemis. Basi bir hos donmus. Gunes batmak uzere; sigara paketinin altina resimler cizmis, sonra:

- Fuad, demis, ne iyi icki imis bu... Insanin sair de olasi geliyor.

Bu agir ve sert icki bir daha yakasini birakmamisti.

...

[...] Aksam ustu gene beynimizin icinde ayni burgu, kalbimizin icinde ayni agri Buyukada'ya gidiyordum. Aydinlik, ferah bir Agustos aksami... Kopuklu, uyanik ve neseli bir deniz. Guverte, tika basa dolu... Turkce konusmiyanlarda, birbirinin sozunu kapan bir sevinc var. Sadece bu sevinc, bizi yikmaya yeterdi. ''Ne olmustu?'' diye sormaktan korkuyorduk.

Bir fena sey vardi. Kimseye bir sey sormaksizin onu zihnimizde de hafifletmiye ugrasiyorduk. Ihtimal durmustuk. Belki de bir iki noktada gerilemistik. Ordu bozulmamissa bundan ne cikardi? Yunanlilar da artik bitkin bir halde degil mi idiler? Asagi yukari bir uzlasma yapabilirdik. Bu da, elbette Sevres Antlasmasindan daha iyi olurdu.

Fakat icimizdeki sorunun, kimseden aramaya cesaret edemedigimiz cevabi kendiliginden yayiliverdi: Baskomutan Mustafa Kemal Pasa butun karargahi ile beraber esir olmus...

Keder insanlari oldurmez derlerse, bu soze inaniniz. Kalp denen seyin ne dayanikli bir maddeden yapilmis oldugunu ben, o aksam ustu Buyukada vapurunun guvertesinde ogrendim.

Turkleri Buyukada Yat Kulubu'nden kovmuslardi. Yalniz bir iki sirnasik, yolunu bularak iclerine sokulabilmislerdi. Bunlar, o aksam cezalarini cekmislerdir. Cunku kulupte, Mustafa Kemal'in esir olmasi serefine kulubun butun sampanyalari patliyor ve Turkler de dagitilan kadehleri icmeye zorlaniyordu. Ada sokaklari, coluk cocugun cigliklariyle gecilmez bir hale geldi.

Olumu bir uyku, rahat bir uyku gibi ariyarak sabahi ettik. Ilk vapurun en gorunmez kosesine siginarak, iki buklum kopruye indik.

Butun Turkleri, yas icinde bulacagimi saniyordum. Meger ne kadar soysuzluga ugramissiz. Acaba sokaktakilerin hepsi, su veya bu muhipler cemiyeti uyeleri mi idi? Bizimkiler utanclarindan evlerinde mi kalmislardi? Bu gulusler, bu cirpinislar, bu el sikislar ne idi?

Meger butun karargahi ile Baskomutan Mustafa Kemal degil, Yunan Baskomutani Trikopis esir olmus...

Size, kalbin ne kadar dayanikli bir maddeden yapilmis oldugunu yukarida soylemeseydim, burada soylerdim. Bir cocuk gibi sicramaya basladim. Habere, havadise, telgrafa kosuyorum. Hani dun kizdigimiz o surum gazetesi yok mu, meger resmi tebliglerin kilometrelerce gerisinde imis. Yunan ordusunu yok etmisiz ve Izmir'e iniyormusuz.

Ben, omrumde hicbir edebiyat eserinde, ordulara ilk hedeflerinin Akdeniz oldugunu bildiren gunluk emri okurken duydugum zevki duymadim. Bu, butun heyecanlarin ustunde bir heyecan veren, butun siirlerin ustunde bir siirdi. Ne olmustuk, biliyor musunuz? Kurtulmustuk.

Ah Mustafa Kemal, Mustafa Kemal, sana olunceye kadar o gunun sevincini odeyebilmekten baska bir sey dusunmiyecegim. [...]


..........................................................7
sana soyluyorum kizim, gelinim sen anla!
hani adalar'a sonradan getirilen
yilan, sincap filan falan...
)O(

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=916823&Date=14.01.2009&CategoryID=85

Radikal, 13.1.2008

Ekosistemle oynarsan boyle olur!

Macquarie Adasi'nda denuzkuslarini korumak icin kediler temizlendi. Bunun sonucunda nufusu patlayan tavsanlar kuslarin yiyeceklerini bitirdi. Tabribatin duzeltilmesi 16.2 milyon dolara mal olacak

BANGKOK - Avustralya'nin unlu adasi Macquarie'de, dogal hayata mudahale, ekosistemi bozarak cevre tahribati yaratti.

Dunya Mirasi listesine dahil olan Macquarie'deki denizkuslarini korumak icin adanin kedilerden arindirilmasi onerisi baslangicta guzel bir fikir gibi gorunuyordu. Ancak bu proje, adada yasayan tavsan nufusunda patlama ve kuslarin besini icin gerekli sebzelerin imhasiyla sonuclandi.

Ingiliz Ekoloji Dernegi'nin dergisinde Dana Bergstrom ve arkadaslarinin kaleme aldigi makalede, Macquarie adasinin kedilerden arindirilmasinin "cevresel tahribata neden oldugu" ve bu tahribatin duzeltilmesinin 16,2 milyon dolara mal olacagi belirtildi.

Bergstrom, aciklamasinda da 2000-2007 yillari arasindaki arastirmalarinin yaygin bir ekosistem tahribati oldugunu gosterdigini soyledi.
Arastirmanin, adanin kedilerden arindirilmasi projesinin beklenmeyen sonuclarinin, iyi niyetli olsa bile uzun sureli dusunulmeden ekosisteme yapilan mudahalenin tehlikelerini gosterdigi kaydedildi.

Ada'dan sorumlu olan Tazmanya Parklar ve Yaban Hayati Dairesi sozcusu Liz Wren, baslangicta kedilerin yok edilmesinin tavsan nufusunu artiracaginin farkinda olundugunu, ancak arastirmacilarin kedilerin denizkuslarina verdigi zarari karsilamak icin bu riskin deger oldugunu belirttigini aktardi.
Wren, 2010'da baslayacak yeni planlarinin da kedilerden sonra adanin fare ve tavsanlardan temizlenmesi oldugunu soyledi. (aa)