8 Mayıs 2012 Salı

ADALAR POSTASI-2696: akasyalar açarken... ada çamlarının hazin hikâyesi...

Akasyalar açarken...

Yar yolunu kolladım
Beyaz mendil salladım
Ona çiçek yolladım
Akasyalar açarken

Yarim gelir yanıma
Kanı kaynar kanıma
Neşe katar canıma
Akasyalar açarken 

Girdim aşkın bağına
Erdim sevda çağına
Düştüm gönül ağına
Akasyalar açarken

Yesari Asım Arsoy


* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

17 Eylül 1916 Pazar günlü, bir askeri dövmesinden dolayı Divan-ı Harb-i Örfi'ce yetkisi dışında mahkum edilen Heybeliada polis memuru Muhiddin Efendi'nin affedilmesi talebine dair...

* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Fotoğraf: Aya Yorgi'de Çam ağacının dibinde, 5.5.2012. 
)O(

* * *


ADALAR'da HAVA DURUMU:

8 Mayıs 2012 Salı
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Az bulutlu
13/23ºC
%69-78nem
Gündoğusu, D 11km/sa
Gündoğuşu 05:54... Günbatışı 20:06...


* * *


Cicely Mary Barker, The Rose Fairy.


__________________________________________

1- İstanbul Adaları'nda Trafik Canavarının Usulsüz Seyrine Seyirci Kalmayacağız!...  Faytonlarımızı da Vermeyeceğiz!...

2- Atilla Dorsay: "Faytonlar ve atlar, adaların tarihiyle özdeştir. Sağlıksızlığı, bıraktıkları pislik, faytonculuğun kurum ve işletme olarak köhnemişliği, üzerinde durulması gereken konular. Ama bu sorunu çözmenin tek çaresi, o faytonları toptan kaldırmak değil..."

3- Özcan Yüksek: "Adayı atsız düşünme, denizi balıksız düşünmek gibi..."


4- Yılmaz Atılgan: "O zamanlar burası cennetti, Ada şimdi kabuk değiştirdi. Ada'nın eskiden bir sahibi vardı. Sahibi, halktı. O kabuğu soydular, ada çıplak kaldı şimdi. Yollar yapılıyor, binalar yapılıyor, hep taş yığını. Faytonları da kaldırırlarsa burası iyice şehirleşir. Ada yok olur...”


5- Deniz Toprak: "Adalar Kent Konseyi Fayton Çalışma Grubu???..."

6- Emine Çiğdem Tugay: "5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece gül ağacının dibinde gizlice bir buluşma..."

7- Nezih Uzel: "Ben bir şimşek gibi çakar giderim..."


8- Salahaddin Güngör: Büyükada'nın talihsiz çamları... Hastalıkla ve haşaratla 1916’da başlayan mücadelenin hazin tarihçesi..."

9- Büyükada 'gladyatör'lere emanet[miş!]...

10- Deniz Toprak: "Gladyatör böcekler de uçabiliyor mu ki?..."

11- Serap Uzunlar: "Ben inanmıyorum zaten bu [çam kese böceğiyle] mücadele masalına…"

12- Murat Başbay: "Peki bu katliamın en büyük sorumlusu olan Orman İşletmesi'yle ilgili ne yapılmıştır? Koca bir hiç!... Her zamanki gibi olan zavallı ağaçlara olmuştur..."

13- Deniz Toprak: "Göstermelik Adasever Derneğin menfaate bulanmış hukuksuz üyelerine…

14- Adalar Müzesi: "Adalar Yönetim Planı bilgilendirme çalışma gruplarından 'Tarihi ve Kültürel Miras Grubu' toplantısı 28 Nisan Cumartesi günü Müze Etkinlik Alanı'nda gerçekleştirildi..."

15- Deniz Toprak: "Av. Kemal Kil'in, Tarihi Kültürel Dokuya ve SİT Alanları'na yapılan müdahaleye ait plan notlarına koruma amaçlı olarak itirazı???..."

16- Kürşat Doğuhan: "Prens Adaları fena kaynıyor!..."

17- Selin Aygün: "Adalara değil elektrikli fayton getirilmesi, mevcut araçların azaltılması ve görev dışı kullanımın engellenmesi gerek..."

18- Ela Ergun: "Sait Faik, halktan biriydi ve onları severdi. Bu denli halk düşmanlığını, onun gözleri önünde yaparken utanç mı duydular acaba heykeli o yüzden mi söküp atmak istiyorlar?..."

19- Ayşe Özdem: "Heybeli Değirmen'deki basket sahası, olmuş halı saha... Koca Ada'da basketbol ya da futbol oynayacak bir yer yok. Olacak şey mi bu?..."

20- Murat Başbay: "Heybeliada'da dün gece meydana gelen olayda..."

21- Mehmet Gözgücü: "Dün davetli olarak Büyükada'ya gittim, evde ağırlandıktan sonra davet sahipleri beni Aya Yorgi Kilisesi'nin bulunduğu şahane mekâna çıkardılar. Her şey çok güzeldi. Fakat..."

22- Alp Aker: "Bir Buruk Nostalji başlıklı Oya [İslimyeli] Hanım'ın gönderdiği fotoğrafa keyifle baktım. Ama..."


23- Miraç Zeynep Özkartal: "Behçet Necatigil, 'Ne varsa parantezin içindeki, doğum ve ölüm yılının arasındaki çizgide,' der ya; Cüneyt Türel’in çizgisinde tiyatro vardı. İstanbul, Burgazada, leziz bir Türkçe, zarif bir edayla taşıdığı derin bir birikim vardı..."


24- Stathis Arvanitis: "Atina'daki Heybeliadalılar Derneği, 7 Nisan 2012 Cumartesi günü Atina'da Adalar Belediyesi'yle kardeş olan Paleo Faliro semtinin  merasim salonunda, Kasım ayında vefat eden Heybeliadalı Prof. Dr. Neoklis Sarris için bir anma töreni düzenledi..."

25- Serhan Yedig: "Büyükada hafta sonlarında ne kadar kalabalık olursa olsun iki büyük tepenin çevresinden geçen Âşıklar ve Manastır yolları tenhadır. İkisi birleştirildiğinde sekiz kilometreye ulaşan, deniz manzaralı, ormanlık, harika bir yürüyüş parkuru çıkar ortaya. Bu yılki gibi serin ve yağışlı geçen ilkbaharlarda biberiye, laden, püren çiçekleriyle süslenen yol boyunca bülbül, iskete, saka ve ispinozların aşk şarkılarını dinlersiniz..."

26- 007 James Bond serisinin yeni filmi Skyfall için İstanbul’a gelen Daniel Craig, önceki gün oyuncu eşi Rachel Weisz’le birlikte Ada turuna çıktı. Büyükada ve Burgazada’yı gezen çift...

27- Aslı Yalap: "Londra Olimpiyat Oyunları'na katılmaya hak kazanan Heybeliada Su Sporları Kulübü sporcusu milli yelkenci Mustafa Çakır Avrupa Şampiyonu olmuş. Sporcumuzu canı gönülden tebrik ediyoruz..."


28- Adalar Kültür Derneği: "1 Mayıs İşçnin ve Emekçinin Bayramı kutlu olsun..."


29- Sarıgazi Ticaret Meslek Lisesi öğretmen ve öğrencileri gördükleri karşısında hayrete düştüklerini bu ziyaretle Orman Teşkilatı'nı daha iyi tanıdıklarını belirterek, Adalar Orman İşletme Şefliği personeline ilgi ve alakalarından dolayı teşekkür ettiler...

30- Deniz Çiçek: "Henüz yasası çıkmadan belediyelerden kentsel dönüşüm için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na proje yağdı. İstanbul'da Büyükada ve Heybeliada için de dönüşüm istendi..."

31- Arif Çağlar: "Orhan Veli'nin İçinde şiirinden belki de tamamı... Ada ahalisi için yazılmış olabilir!..."

32- Ara Nubaryan: "Hıdırellez nedeniyle bağlanan birkaç kâğıt ve çaputta yazanlar..."

33- Ester Yannier: "Nino Varon ile Büyükada’ya ve geçmişe yolculuk..."

34- Aslı Yalap: "Çamlimanı top sahasından itibaren ormanlık alanın hastaneye kadar olan kısmını Kanlıca Orman İşletme Müdürlüğü Ada Beach'e kiralamış. Mesire Alanı olacakmış..."

35- Adalar Belediyesi: "Sait Faik'i Anma

36- Kuşlar Âlemi'nden...

37- Yüzler Defteri'nden...

)O(




_____________________________________________
_____________________________________________

Sabah, 28.4.2012

Atilla Dorsay 


Atları da vururlar 



Faytonlar ve atlar, adaların tarihiyle özdeştir. Sağlıksızlığı, bıraktıkları pislik, faytonculuğun kurum ve işletme olarak köhnemişliği, üzerinde durulması gereken konular. Ama bu sorunu çözmenin tek çaresi, o faytonları toptan kaldırmak değil 

Sydney Pollack'ın Jane Fonda'lı o unutulmaz filmi nereden aklıma geldi? 1969 yapımı o güzel film bizlere, koskoca ABD'nin büyük ekonomik bunalım yıllarında çektiğini ve de üç kuruş kazanmak uğruna bitmez tükenmez dans yarışmalarına katılıp helak olan genç-yaşlı ve de hepsi umutsuz insanların öyküsünü anlatıyor değil miydi? Horace MacCoy'un klasik olmuş romanından yola çıkarak. Bu gidişle, günün birinde, birinin çıkıp Büyükada'nın yok olan atlarının öyküsünü yazması da gerekecek. Çünkü o atlar ve o faytonlar da hayatımızdan çıkmak üzere. Sanki sihirli eller geziniyor, bu eski kentin üzerinde. Ve eskiye ait ne varsa yok etmeye çalışıyor. Yerine sözümona moderni, yeniyi, teknolojiyi, çağdaşı koymaya çalışarak... Belki hepsinde değilse de, bu niyetlerin ve çabaların çoğunda asıl motor, rant oluyor. Yani kent toprağının, arsasının, binasının daha çok para getirmesi ve bu uğurda eskinin gözden çıkarılması. En azından Emek, Dolmabahçe Stadı, silueti bozan yapılar gibi konularda bu kesinkes böyle. Kimi konularda ise ana düşünce rant değil. Örneğin Taksim parkındaki yeşilin sökülerek yerine eski kışlanın yapılması tasarısını, ben 'bir AVM daha' projesi olarak değil, yanlış bir 'eskiyi ihya etme' projesi olarak görüyorum. Eğer o park, o ağaçlar, o yeşil alan kentin gündelik yaşamında böylesine yer almışsa, artık hiçbir şey için ondan vazgeçemezsiniz. Ne kışla, ne de cami için... Çünkü artık kentin ve kentlinin daha yakın zamana ait, daha çok yaşadığı, daha çok benimsediği değerler sözkonusudur. Bu kadar basit... Adalar ve fayton ise bambaşka bir sorun. Genel yargılardan çok, özel olarak irdelenip çözülmesi gereken bir sorun. O faytonlar ve atlar eskidir, adaların tarihiyle özdeştir. Ama öte yandan, o atların zayıflığı ve sağlıksızlığı, bıraktıkları pislik, faytonculuğun kurum ve işletme olarak köhnemişliği de üzerinde durulacak konulardır. Peşinen ve külliyen karşı çıkılmaması gereken... Başta Balçiçek İlter, kimi köşe yazarlarının yazdıklarını izledim. Gerekçem önemli: Benim de Büyükada tepelerinde gidilmesi zor bir evciğim var. İşkolikliğim yüzünden gidemesem de... Tüm o sorunları ben de yaşadım, yine yaşayabilirim. 

KALDIRMAK YERİNE ISLAH EDELİM 
Ama bu sorunu çözmenin tek çaresi, o faytonları toptan kaldırmak değil. Atı tümüyle hayatımızdan çıkarmak değil. Vaktiyle hayatı at üzerinde geçmiş, at-avratsilah üçlemesini yaşamının temeli saymış bir halka yakışan çözüm bu mu? Yazıldı, çizildi: New York'un Central Park'ından Paris'in Luxembourg bahçelerine birçok kentte atlı arabalar hâlâ var; trafiğe çıkmak için değil, küçük nostaljik geziler için... Ama ne faytonlar, ne atlar! Faytonlarda lüks ve şıklık, atlarda sağlıklı ve bakımlı olmak temel koşul. Ama bu da yetmiyor. Bakınız, Paris Match dergisi geçen haftalardaki uzun bir yazısına ne başlık atmış: Atları Yeniden Paris Yaşamına Sokmalıyız! Ünlü dergi, atın Viyana'dan Brüksel'e, New York'tan Washington'a çeşitli kentlerdeki kullanımını örnek vererek, Paris'te de daha çok görülmesi isteğini dile getiriyor. İşte dünyadaki gidiş bu. Adaların attan ve faytondan yoksun kalarak çok şey yitireceğini düşünenlerdenim. Dolayısıyla, bu kurumu kaldırmak yerine ıslah ederek, iyileştirerek, denetim altında tutarak korumak, asıl çağdaşlık olacak. Bilmem farkında mısınız?

_____________________________________________

Twitter, 3.5.2012 14:34
özcan yüksek
@ozcanyuksek

Photo: Adayı atsız düşünmek, denizi balıksız düşünmek gibi. 



_____________________________________________

BirGün, 4.5.2012
Olgu Kundakçı

http://www.birgun.net/lifes_index.php?news_code=1336132891&year=2012&month=05&day=04

Faytonlar kalkarsa ada ruhunu kaybeder 



“1955 senesiydi yanlış hatırlamıyorsam. Bir adam bindi arabama. Kayseri’den gelmiş. Yanında hanımı var. Bir de ufak çocuğu var. İlkbahar aylarıydı, nisan, mayıs zamanı. Onlara adayı gezdirdim, mesire yerlerini. Çiçekler açmış, yeşillikler... Adam, ‘Ben seni kıskanıyorum’ dedi bana. ‘Hayrola beyefendi’ dedim. ‘Niye beni kıskanıyorsunuz?’ ‘Siz nerede yaşıyorsunuz böyle, burası cennet’ dedi.” 

“O zamanlar burası cennetti, ada şimdi kabuk değiştirdi,” diyor yetmiş sekiz yaşındaki Yılmaz Atılgan. Hayatının altmış yedi senesini Büyükada’nın Fayton Meydanı’nda arabacılık, yemcilik, suculuk yaparak geçirmiş. “Adanın eskiden bir sahibi vardı. Sahibi, halktı,” diyor. “O kabuğu soydular, ada çıplak kaldı şimdi. Yollar yapılıyor, binalar yapılıyor, hep taş yığını. Faytonları da kaldırırlarsa burası iyice şehirleşir. Ada yok olur.” 

BU BİR RANT MESELESİ
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nin aldığı kararla Büyükada’da bulunan iki yüz yirmi altı faytonun seksen altısı kamulaştırılacak, yerine de kırk akülü araç getirilecek. Alınan kararın gerekçeleri olarak faytonların barınaktan yoksun olması, bisiklet ve yaya trafiğini bozması ve at pisliğinden kaynaklı çevre kirliliği gibi nedenler gösteriliyor. 


Fayton Meydanı’nın yirmi senedir idare amirliğini yapan Büyükada Faytoncu ve Esnaf Odası Başkanvekili Adnan Karsan ise karara öfkeli. Yetkililerin adada düzeni sağlamadığından şikâyet ediyor. “Torbaları yırtık, atları zayıf, arabacıları kötü diyorlar. Arabaları kaldırmak kolay. Biz kimiz ki? Büyükşehir’e kafa mı tutabiliriz ki?” diye isyan ediyor Adnan Bey. “Madem sen bu kadar güçlüsün, neden burayı iyileştirmiyorsun? Neden iki, üç tane zabıta koymuyorsun buraya? Neden trafiğine görev yaptırmıyorsun? Kimse gelip de elimizden tutmuyor. Kendi başımıza düzeni sağlamaya çalışıyoruz. ” 

Akülü araçların adaya girmesi ve yolların trafiğe açılmasıyla, adada faytonculuğun bitmesi kuvvetle muhtemel. Adnan Bey, bu kararın bir rant meselesi olduğunu dile getirerek şöyle konuşuyor: “Seksen altı arabayı alacak tanesine biçtiği 60.000 liradan. Kırk akülü aracı getirecek buraya. Kendi adamlarını koyacak başına. Geri kalan arabacıları da yukarıdaki Lunapark Meydanı’na atacak. O arabacılar orada iş yapabilir mi? Yapamaz. Arabalarını satmak isteyecekler. Belediye çok cüzi fiyat biçecek. Zamanında böyle şeyleri çok yaptı İstanbul’da. Üç, beş arabayı çok ucuza aldı. Öbürlerine de yasak koydu. Geldi, arabaları kepçeyle kırdı. Üç kuruş para ödemedi. Yarın, bir gün bize de aynısını yapacak.” 

DIŞARIDAN BURASI İYİ GÖRÜNÜYOR 
Büyükada’daki faytonlar kaldırıldığı takdirde bu işten geçimini sağlayan yüzlerce insan mağdur olacak. Arabacısından yemcisine, nalbandından sucusuna, seyisinden kâhyasına, kayışçısından fayton ustasına dek yüzlerce kişi çocukluklarından bu yana bu işle evine ekmek götürmüş; bu işle kendi çocuklarını büyütmüş. 


Bu işten para kazanıp ev döndürmek ise zaten oldukça zor. Çünkü yaz sezonunun dört ayında kazandıkları parayla bütün yıl aileleriyle geçinmeye çalışıyorlar. “Biz burada dört ay kazanırız. Ekim ayında sezon biter. Kasım, aralık, ocak derken o para suyunu çeker. Şubatı, martı borçla çıkarırız. Nisanda, mayısta başlarız borçlarımızı ödemeye. Aylık elimize 1.000 lira, 1.300 lira arasında para geçer” diyorlar. 

Fayton Meydanı’nda kâhyalık yapan yirmi beş yıllık arabacı Mehmet Şahin, ellerine geçen paranın da ceplerine kalmadığını söylüyor. Çünkü bu işin masrafı çok.“Dışarıdan burası iyi görünüyor. Bunlar çok para kazanıyor hesabından gidiyorsunuz” diyor. “ Ancak hayvanın yemi, hayvanın bakımı, hayvanın ilaç parası, ahırın kirası, seyis parası var. Bir de evliyseniz. Çoluk çocuğunuz varsa geçinmeniz zor.” 

‘TOPBAŞ EKMEĞİMİZLE OYNUYOR’ 
Mustafa Gürsözlü ise kırk yıldır arabacılık yaparak geçimini sağlıyor. “Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş bu arabaları kaldırmak istiyor. Nereden icap ediyor bilemiyoruz” diyor. Belediye kararının uygulanmasından endişeli: “Beş tane çocuğum var benim. Böyle bir durum olursa perişan olacağız, aç kalacağız burada. Bir arabadan en az beş aile geçiniyor. Burada iki yüz otuz tane araba var. Artık sen hesap et kaç aile boşa çıkıyor, aç kalarak, işsiz kalarak.” 


Ali Şirin de işsizlik kaygısında. Yirmi iki yıldır arabacılık yapıyor. “Biz bırakınca işi, bize kim iş verecek? O zaman bize iş versinler de çalışalım” diyor. “Kadir Topbaş yapıyor bu işi. AKP’ye oy verdik. Bizim ekmeğimizle oynadı o.” 

Yine otuz beş yıldır nalbantlık yaparak geçimini sağlayan Ali Dalma, mesleğini babasından devraldığını, çocukluğunun Fayton Meydanı’nda geçtiğini söylüyor. Belediyenin kararına ise şu sözlerle isyan ediyor: “Faytonlar kaldırıldığında geçimimi nasıl sağlayacağımı artık kaldıran düşünsün. Yedi çocuğum var. Sadece ben değil, buradan ekmek yiyen her ailede yine yedi, sekiz nüfus vardır. Bu insanların hepsi benim gibi ilkokul mezunudur. Bundan sonra herhangi bir iş yapacak durumumuz da yok. Bugüne kadar bu işle gelmişim buralara, olmuş yaşım elli iki. Bundan sonra ne iş yapabilirim? Fayton yoksa ben de yokum. ” 

İNSANA ATIN NAL SESİ YETİYOR 
Fayton Meydanı’nın sakinleri, faytonların kalkmasıyla, işsizlik ve geçim kaygısının yanında adanın canlılığını ve güzelliğini yitireceği endişesini de taşıyor. Çünkü onlar için Büyükada ve bu meydan, çocukluklarının geçtiği, anılarının biriktiği bir yaşam alanı aynı zamanda. “Burayı hayalet kente çevirmeyi düşünüyorlar” diyor Mehmet Şahin. “Ada tüm güzelliğini yitirir, canlılığını yitirir. Ada deyince fayton geliyor akla, atın nal sesi geliyor. İnsana o ‘şak şak’ sesi yetiyor.” 


Faytonların kalkmasıyla turizmin biteceğini, ada esnafının da bu işten zarar edeceğini söylüyorlar. Otuz yıldır yemcilik yaparak geçimini sağlayan Efe Ünal, “Buraya insanlar bir faytona bineriz, bir temiz hava alırız, bir balık yeriz diye geliyor. Çamlığa çıkıp piknik yapmak, plaja gidip denize girmek için geliyor. Adanın başka bir kültürel varlığı yok. Herkes zarar edecek burada” diyor. 

Belediyenin kararına karşı beş bin imza toplanmış durumda. Adada bulunan iki yüz yirmi altı fayton için, her bir fayton sahibi ayrı ayrı mahkemeye başvurmuş. “Alabilirsek yürütmeyi durdurma kararı alacağız” diyor Efe Ünal. “Bir vatandaş olarak üstümüze düşeni yapacağız. Hakkımızı arayacağız.”


_____________________________________________

From: DENİZ TOPRAK
Subject: FAYTON ÇALIŞMA GRUBU ???
Date: May 4, 2012 3:07:39 PM GMT+03:00

FAYTON ÇALIŞMA GRUBU???



Kuruluş : 2010 yılında kurulmuştur.
Onay : 16.09.2010 tarih, 2010 / 08 nolu Yürütme Kurulu kararı.
Organizasyon :
Başkan Özer KANGÜR
Başkan Yardımcısı Adnan KARSAN
Yazman Erdem DAMCI
Üye Rafet GARİP
Üye Bülent MISIRLIOĞLU
Üye Yüksel ÖZCAN
Üye Ferruh ERTÜRK
Üye İsmail DURMUŞ

FAALİYETLERİ!!!

_____________________________________________

ADALAR POSTASI-2422/5(5.5.2010):

5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece gül ağacının dibinde gizlice bir buluşma...


Zambakgiller'den Hidrellez Kamçısı / Asphodelus fistulosus
Büyükada, 25/04/2006.



Rumi (Jülyen) Takvimi'ne göre 23 Nisan, Miladi (Gregoryen) Takvimi'ne göreyse 5 Mayıs'a tekâbül eden Ruz-ı Hızır (Yeşeren Gün), mevsim döngüsü uyarınca 8 Kasım'a değin 186 gün sürecek olan yaz mevsiminin baslangıcı sayılır. 5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece Hızır ve İlyas'ın bir gül ağacının altında buluşarak doğaya can verdiklerine inanılır.

Al-Hazır, El-Hadır veya El-Hıdır olarak da geçen ve 'yeşil', 'yeşillik', 'yeşil dal' gibi manalara gelen Hızır, bitkilerin canlanışından; İlyas ise su ve hayvanların yönetiminden sorumludur. Hıdrellez gecesinde Hıdırlık denilen açık yeşil alanlara gidilir ve yakılan ateşlerin üzerinden atlanılmasının, arınma, şifa ve şans getireceğine inanılır. Toplanılan yerlerin su ve yeşille bağlantılı olmasına dikkat edilir, gül ağaçlarının dibine ve suya adaklar bırakılır. Hıdrellez'de yeşil dal, çicek veya ot kopartılmaması gerektiğine dair de bir inanç vardır.

Hızır genellikle bahar çiçekleriyle örtülü veya yeşil bir giysi giymiş, kırmızı ayakkabılı ve sakallı olarak; İlyas ise mavi giysili, keçi derisinden bir kaftan giymiş olarak elinde değnekle resmedilir. Hızır ile İlyas'ın ab-ı hayat'tan içerek ölümsüzlüğe kavuştuklarına inanılır. Hızır yardımına başvurulan ve bereket getirendir.

Gılgamış ile Enkidu, İskender-i Zü'l-karneyn ile Elyasa, Elijah ile Haham Yeşua Ben Levi, Hz. Musa ile Yuşa bin Nûn... ve kimbilir daha niceleri... Günümüze değin süregenen Hızır-İlyas kültünün nüveleri... Yahudi, Katolik, Hıristiyan ve İslami anlatımlarda çok geniş sembolizme sahip ve gerek Alevilik'te (Ya! Hızır! Sen bize yetiş Bozat'ın süvarisi!) gerekse Tasavvuf ve diger batınî inanışlarda benzer hikâye ve geleneklere sahiptir.

Sağlık şifa, bolluk bereket, mal mülk, servet... Taş taş üstüne konulur ve/veya sicim-çaputlarla birlikte nahıllara bağlanır tüm dilekler Hıdrellez'de...

Ahmet Yaşar Ocak, İslam Türk İnançlarında Hızır yahut Hızır-İlyas Kültü, İstanbul (2007) okunuyor gül ağacının altında şu günlerde...

Hıdrellez kutlu olsun hepimize!

Emine Çiğdem Tugay
)O(

* * *


Ahmet Yaşar Ocak, İslam Türk İnançlarında Hızır yahut Hızır-İlyas Kültü, İstanbul (2007).

İslam toplumlarında Hızır oldukça yaygın, köklü ve etkili bir külttür. Öyle ki tarih boyunca çeşitli kültür ve inançlarda, insanlar tarafından bu ölçüde anılan ve kültürel uygulamalara bu kadar işlemiş bir kişiliğe çok az rastlanır. Halk inançlarında ab-ı hayattan içerek ölümsüzlük mertebesine erişen Hızır, bütün ümit ve çarelerin tükendiği durumlarda yardıma çağırılan ve çağırıldığında mutlaka geleceğine inanılan semâvî bir kurtarıcıdır.

"Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez" benzeri deyişler bu inanışın bir ifadesidir. Bu kurtarıcı farklı kültürlerde farklı isimlerle anılır, ancak Türk inançlarında en çok Hızır, İlyas ya da iki karakterin özelliklerini kendinde birleştirmiş şekilde Hızır-İlyas olarak geçer. Hıdrellez ve Hızır Nebî gibi özel günler onun için kutlanır, şifa, bereket ve bolluk ondan talep edilir. Aslında sadece peygamberlere bile lütfedilmemiş ölümsüzlük mertebesine sahip olması bile, Hızır’ın inanışlardaki kudretine dair bir ipucudur.

Ahmet Yaşar Ocak’ın elinizdeki kitabı bize bu konuya dair en kapsamlı araştırmalardan birini sunuyor. Kitapta İslam-Türk inançlarında Hızır veya Hızır-İlyas kültünün ilahiyat, tasavvuf, folklor ve edebiyat kaynaklarına dayanan genel bir tahlilini bulacaksınız.


* * *

Musahipzade Celâl, Eski İstanbul Yaşayışı, İstanbul (1946)89:

Musahipzade Celâl, Eski İstanbul Yaşayışı'nda Hıdrellez'i şöyle anlatır:

[...] Daha geceden gul dallarina gumus kuruslar, ceyrekler bulunan kirmizi keseler baglanir. Hidrellez'in bereket getirmesi icin besmelelerle asilir. Gul dibine konan toprak comleklere, her genc kiz kendine ait yuzuk yuksuk, dugme gibi bir sey atar. Agzi bir yemeni ile baglanir. Hidrellez'in kirmizi pabuclarinin bastigi yerlerde renk renk cicekler acilir. Elindeki degnegin dokundugu gul fidanlarinda guller biter. Bulbuller aska gelir, dem ceker. Baharin feyzi cihani doldurur. Sabahleyin bir kizin yuzune burumcukten bir duvak orterler. Sesi guzel kizlar birer mani soyler, duvakli kizlar comlekten bir niyet ceker, kismeti cikmayan kizlarin basinda kilit acarlar. O gun kuzular doldurulur, sutler, yogurtlar, helvalar, peynirli pideler, dolmalar yenir. Bazilari kendi bahcelerinde bazilari da kirlara yayilirlar [...]


* * *

Sermet Muhtar Alus, Masal Olanlar, İstanbul (1997)48-52:

Eski İstanbul hatunlarından Tahire Hanım, Hıdrellez'de niyet çekmeyi anlatıyor:

[...] Hıdrellez, evvel zamanın, seyir, seyran bayramı demekti. Hıdrellez dedin mi akan sular durur, herkese evinin içi dar gelmeye başlar, cümle alem soluğu dışarıda alırdı.
İlkbaharın müjdecisi Nevruz, kılavuzları çaylakla, leylek, karşıcıları ahali, ayak bastığı gün de Hıdrellez'di.
Yeşillere bürünmüş, sürmüş, sürüştürmüş, edalı edalı bir gelirdi ki...
Bu nazeninin vücudu günü zengin fakir, kadın erkek, ihtiyar çocuk, herkes kırlara çayırlara dökülürler, alakulluhal (herkes kendine göre) bayram ederlerdi. Parası bulunan da ederdi, bulunmayan da. Hali, vakti yerinde olan için kolay; para tutan arabasını dağdan aşırır.
Fakat, kesesi dar olan da pek gam yemezdi. Hiç değilse sandığının bir köşesinde, elmas iğnesi, ya da salkım küpesi de yok mu?
Derhal onu bir yere emanet bırakıp üç, beş mecidiye dünyalık ister.
O da olmadı, yani nereye başvurduysa taş kesilmiş; ağustosta çaya girse balta kesmez buz oluyor. Ne yapsın?
Önü yaz; güze kadar Allah kerim! deyip bir âlâ damının kiremitlerini okutur, kesesini doldurur, seyirlerden seyir beğenmeye başlardı. Derhal bir kuzu kesilip doldurulur, dolmalar sarılır, helvalar bastırılır, herşey tamam yalnız kuş sütü eksik kalırdı.

O günkü didinip uğrasmaktan bitap bir halde yatağa serilmeye dikiş kalmış. İş daha bitmez; dananın bir kuyruğu daha var.

Akşamdan niyet çömleği hazırlığı. Zaten günlerce evvelden konu komşu sözleşir; mani ile niyet çekecekler. Civarda kimin evinin bahçesi, hangi bahçenin gül fidanı varsa orası peylenir. Bildiğimiz toprak çömleklerden bir büyükçesine su doldurulursa şayet çömlek yoksa kırık ağızlı bir testi de işi görür. İştirak edeceklerden herkes işine, kendine ait bir sey atar. Vekâleten atmak da makbuldur. Mesela: Ağa Baba'nın kulak kaşıyacak hilâli, büyükhanımın basur halkası, efendinin tesbih imamesi, ortanca hanımın çengelli iğnesi, damadın yaka düğmesi, küçük hanımın firuze yüzüğü (mezat malından yüz paraya alınmıştır), mahdumun yontulmuş yontulmuş da üç para boyunda kalmış kurşun kalemi, gelinin rengi kararmış şemsiye şeklindeki iğnesi (gene mezat malından alınma), Arap bacının meteligi ilh...
Komşular da hakeza.
Ne var ne yok, hepsi çöp!
diye atılıp tamam olduktan sonra çömleğin ağzi kırmızı bir gaz boyamasıyla ve kırmızı kurdela ile bağlanır; bir tarafına koca bir kilit takılıp kilitlenir: Üstune bir ayna da konup âlâhalihi (olduğu gibi) bırakılır.
Çömlek, tabesabah (sabaha kadar) bekler, durur.
Ertesi sabah, gün ağarır, horozlar öter, kuşlar cıvıldarken herkes ayak üstünde. Çömleğe kim bir şey attıysa içi içine sığmamakta: Ah! Bir yarın olsa da falımı öğrensem!
Yatakta gözler açılır açılmaz, daha yüz, surat yıkanmadan, yeldirmeyi veya çarşafı başa cçkerek etekleri bele doladın mı, ver elini gül ağaçlı hanenin kapısı: Çat, çat, çat!
Kapı aralanır aralanmaz, bahçede, çömleğin başına vaz-ı lenger (demir atma).
On beş, yirmi, hele o evin hatunları ahbap canlı kimseyseler otuz kırk komşu.
Kaç göç olduğu için bu iş ekseriyetle kadınlar mabeyninde yapılır ve yalnız onlar iştirak eder. Çok defa ailece, akraba ve teklifsiz ahbaplar arasında yapıldığı da vakidir. O zaman cemaat, bittabi erkekli, kadınlı.
Çömleğin ağzının açılmasının da usul ve erkanı var. Öylece hop! deyince olmaz.
Bakire bir kız intihab edilecek (seçilecek). Bu kızcağız, kısmetı çıkmamış yani epeyce yaşını almış da hâlâ başından nikâh geçmemiş kısımdan olursa daha biçilmiş kaftan.
Taze, saçını başını düzeltecek, tepeden tırnağa süslenecek ve çömleğin başında en şerefli mevkiye oturacak. Biraraya gelinip hazır vaziyeti alındı mı hazirundan bir hatun, kemal-i itina ile çömleği yakalayıp ve tazenin başının üstüne kadar kaldırıp, 'bahtının ve kısmetinin yakında böyle açılması niyetine!' kilidi çevirecek; çömleğin ağzındaki kırmızı kurdela ile gaz boyamasını çıkarıp kızın yüzüne örtecek; aynayı da eline verecek.
Artık biçarenin işi yoksa usanmadan çömleğe elini daldırsın, arka arkaya çeksin dursun.
Neler de neler, ne maydanozlu köfteler!.. Ne beyitler, ne maniler!..

Mesela: 70'lik büyük hanımın bahtı:

Bahçelerde gül müsün?
Gül değil sümbül müsün?
Dillerin yaktı beni,
Kafeste bülbül müsün?

Ağa babanınki:

Denizin dibi derin,
Yeşil seccade serin;
Erenler, evliyalar,
Yarimi bana verin.

55'lik ortanca hanımın efendisine tuttuğu:

Yağmur yağar inceden
Gül açılır goncadan
Yarimi esirgerim
Yerdeki karıncadan.

Efendisinin namına çektiği:

Ayvalar çiçeklendi;
Muşmula pürçüklendi;
Şaka maka derken
Sevdamız gerçeklendi.

Ortanca hanımın keyfine payan yok...

....

Fazla yarenlige de gelmez. Çünkü herkes alay alay gezmeye gidiyor. Alelacele giyinip kuşanılır, yemek sepetleri yüklenilir yüklenilmez Kağıthane'nin, Haydarpaşa çayırının, Kurbağalı'nın yahut Fenerbahçe'nin yolu tutulur.
 [...]


* * *

Kuru baklagiller bir torba içinde bahçede agaçlara asılır. Hıdır Baba’nın kamçısıyla bunlara dokunması ve bereket getirmesi dileği tutulur.

* * *

Bahar Şenlikleri : Walpurgisnacht, Beltane ve Hıdrellez

Hıdrellez'de Aya Yorgi'de...


Servisîmin
)O(



_____________________________________________


Nezih Uzel'in (1938-1.5.2012) 
aziz hatırasına...
)O(





NEZİH UZEL: "Ben bir şimşek gibi çakar giderim..." 


Nezih UZEL tarafından 27.4.2012 tarihinde gönderildi:
ölüm anı geldiğinde
can sona erdiğinde
zamanlar bittiğinde
şükür ki yeni bir hayat başlar

NEZİH UZEL: "Sanal mevtâ olsam..." http://www.nezihuzel.com/index.php/category/olurla-olmaz-muhabbeti

NEZİH UZEL: "Uzun yıllar hayal etmiştim Büyükada'da vapurdan çıktıktan sonra uzanan o gizemli ana caddenin sonundaki kilisede iki kişilik bir ilahi konseri yapmayı..."

NEZİH UZEL: "Gidenlerle gidilmiyor ki ama hatıralar mayalandıkça, yaşamdan geriye kalan yıllara devam için emsalsiz bir gıda oluşuyor.."


_____________________________________________

Sevgili Mukaddes Orçun'un geçenlerde ilettiği Adalar'ın yakın/uzak geçmişinde kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına dair Ada Dostları Derneği'nce verdikleri yaman mücadelenin —pek yakında ADALAR POSTASI'nda da yayımlayacağımız evrakını incelerken; 
30.4.1943 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde Ada çamlıklarına musallat olan çamkese böcekleriyle mücadeleye dair bir yazının neşrolunduğunu okuyunca not alıp evvelsi gün Cumhuriyet Gazetesi'nden sevgili dostumuz Osman Bahadır'a ricada bulunduydum; 
bugün Hızır misali arşivden bulup gönderdiği mezkur yazıyı ADALAR POSTASI'yla paylaşmamızı sağlayan Mukaddes Orçun ve Osman Bahadır'a 1001 teşekkürlerimizle...
ADALAR POSTASI adına
Emine Çiğdem Tugay
)O(


From: OSMAN BAHADIR
Subject: çamlar
Date: May 7, 2012 7:00:31 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Cumhuriyet Gazetesi, 30.4.1943
Salahaddin Güngör 

Büyükada’nın talihsiz çamları 


Hastalıkla ve haşaratla 1916’da başlayan mücadelenin hazin tarihçesi 


Ada çamlarının hazin akıbeti, ilgili makamlarda olduğu kadar Adaları seven vatandaşlar arasında da geniş akisler uyandırdı. Hala bu konu etrafında fıkralar, karikatürler, zaruri izahlar birbirini takip ediyor. Cumhuriyet’te geçen gün çıkan yazı ile – bilmeyerek – eski baytar umum müdürlerinden Cafer Fahri Dikmen’in de derdini tazelemişiz. 


Bu zat, bana hayli ibret verici şeyler anlattı. Sözü burada kendisine veriyorum.: 

“1916 yılı içinde idi. Ada çamlarını muhafaza ve teksir maksadıyla bir cemiyet kurmaya karar verdik. Hatırımda kaldığına göre, müteşebbisler arasında şu zatlar vardı: Prens Abbas Halim ve eski defteri hakanı nazırı Ziya Paşalar, eski adliye nazırı Necmeddin Molla Bey (Kocataş), muhasebatı umumiye müdürü Faruk, saraylar müdürü Sezai beyler, Ada Belediye Reisi Anastaş ve Ada ileri gelenlerinden Sinyosoğlu. 


Cemiyet kuruldu. Büyükada Yat Kulübü’nde tertip ettiğimiz balolar hasılatından elimize 24 bin lira kadar bir para geçti. Bununla derhal işe başladık. İlk icraatımız, Ziraat Nezareti’nin orman mütehassısı sıfatıyla Avusturya’dan getirttiği profesör Fayt’ı, Ada çamlıklarında fenni tetkikler yapmaya memur etmek oldu. Fakat tam esaslı surette faaliyete geçeceği sırada Evkaf İdaresi, çamların sahibi sıfatıyla karşımıza çıktı. Çok geçmeden, harbin aleyhimize dönmesi ve mütareke ilan edilişi, bütün hayırlı teşebbüslerimizi suya düşürdü. Üstelik az kalsın bankadaki paraları da kaptırıyorduk. Fakat ben şahsen her şeyi göze aldım ve o günler içinde Ada’ya gönderilen Rum kaymakamla aylarca mücadele ettim. Bu sayede cemiyetin parası kurtuldu. Adalılardan çoğu, o zamanki Rum kaymakamla aramızda geçen hadiseleri hatırlarlar. Paramız bundan 12 sene evvele gelinceye kadar bankada duruyordu. Vali Muhiddin Üstündağ devrinde cemiyetin adını değiştirmek teklifiyle karşılaştık ve Ada Çamlarını Muhafaza ve Teksir Cemiyeti, her türlü hak ve vecibelerinden başka bankada biriken 24 bin lirasını da yeni cemiyete, Adaları Güzelleştirme Cemiyeti’ne devretti. 

Adaları güzelleştirme iddiasıyla ortaya çıkan bu yeni cemiyetin Ada’da güzel denilecek ne işler yaptığını hala merak edenler vardır. Fakat ben bu bahsi karıştırıp lüzumsuz birtakım münakaşaların yeniden alevlenmesine fırsat vermek istemem. Bildiğim şey şudur; Adaları Güzelleştirme Cemiyeti, çamlıklarla meşgul olmayarak onları kendi hallerine terk etmiştir. Ada çamlarının başlıca üç hastalığı olarak tırtıl, ballıbaba ve filizkıran kurtları vardır. O zamanki tecrübemle biliyorum: Çamlar için pek tehlikeli bir düşman olan filizkıranlar, kuru dallar arasına yerleşip kış devresini geçirirler. Yazın da kelebek haline gelerek etrafa dağılırlar ve yeşil filizlerin bütün hayat usaresini emip ağaçları yer yer kuruturlar. Biz vaktiyle büyük çam gövdeleri üzerindeki kabukları soydurur, tırtıllar içeriye girip yerleştikten sonra bunları toplatır, fırında yaktırırdık. 


Bu sayede haşerenin tahribatına her tarafta mani olmuş, çamları kurtarmıştık. 

Tırtıllara gelince; bunlar, çam dalları üzerinde keseler örer ve kış devrelerini bu keseler içinde geçirirler. Yaptıkları tahribatı önlemek için biricik çare, keseleri vaktinde toplayıp tırtılların etrafa dağılmasına meydan vermeden yakmaktır. 


Ballıbabanın tedavisi ise daha güçtür. Biz, hususi fırçalar ve birtakım ilaçlı sular kullanarak ballıbabaya tutulmuş dalları ayrı ayrı temizlemek suretiyle hastalığın önüne geçmiştik. Profesör Fayt, bize verdiği raporda Ada’nın muhtelif semtlerinde beş sene içinde üç metre boyunda çamlar yetiştirilebileceğini temin ediyordu. Bugün ve her zaman için bu imkan vardır.” Cafer Fahri Dikmen’in Ada çamları hakkındaki mütalaası burada bitiyor. Geçende de kaydettiğimiz gibi davayı artık Devlet Ormanları İdaresi bizzat eline almıştır. 


_____________________________________________

Sabah, 30.4.2012

Büyükada 'Gladyatör'lere emanet 


Gladyatör böcekler, başta kızılçam olmak üzere çok sayıda ağaç türüne zarar veren Çam Kese Böceği ile mücadele edecek. 

Büyükada Orman İşletme Şefliği Merkezi'nde laboratuvar ortamında çoğaltılan yaklaşık 10 bin ''gladyatör böcek'', başta kızılçam olmak üzere çok sayıda ağaç türüne zarar veren Çam Kese Böceği'nin imha edilmesi ve ekolojik dengenin sağlanması amacıyla Adalar'daki orman alanlarına bırakıldı. 

İstanbul Orman Bölge Müdürü İbrahim Çiftçi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Çam Kese Böceği popülasyonunun, küresel iklim değişikliğinin de etkisiyle son yıllarda geniş alanlara yayılma eğilimi gösterdiğini ancak gerekli ekolojik denge çalışmalarına vaktinde ilaçlanarak önlem alındığını söyledi. 

Çiftçi, bilim adamları tarafından yapılan çalışmalar değerlendirilerek, pilot bölgelerde Çam Kese Böceği'yle mücadele için ''gladyatör böcek'' üretimiyle ilgili deneme uygulamalarına başlandığını anlattı. 

Adalar Kültür Derneği Yönetim Kurulu üyelerinin girişimiyle ilk olarak 2003 yılında Eski Orman Kampı'nda ''Gladyatör böcek'' adı verilen ''Calosoma Sycophanta L.'' üretiminin gerçekleştirildiğini ifade eden Çiftçi, bu çalışmaya daha sonra 2004-2005 yıllarında İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü'nde kurulan laboratuvarda, 2006 yılından bu yana da Büyükada da kurulan laboratuvarda devam edildiğini belirtti. 

Çiftçi, Büyükada Orman İşletme Şefliği Merkezi'ndeki laboratuvar kurulduğu günden bu güne, 70 bin adet ''gladyatör böcek'' üretildiğini söyledi. 

Önceki yıl, Avcılar ve Uğur Mumcu ormanları için de ''gladyatör böcek'' ürettiklerini ancak belediyelerin ilaçlama yapmaları nedeniyle bu bölgeler için artık üretim gerçekleştirmediklerini anlatan Çiftçi, ''gladyatör böceklerin'' yalnızca Büyükada, Heybeliada ve Burgazada'daki orman alanlarına ekolojik dengenin sağlanması amacıyla bırakıldığını dile getirdi. 

Çiftçi, ''gladyatör böceklerin'' üretim maliyetlerinin yıllık 20 bin TL olduğunu belirtti. 

BİLİMSEL OLARAK KANITLANDI 
Çiftçi, Prof. Dr. Mehmet Kanat ile Prof. Dr. Torul Mol tarafından yararlılığı 2000 yılında kanıtlanan bu yöntemin, Büyükada ormanlarındaki Çam Kese Böcekleri'ne karşı uygulandığını anlattı. Büyükada Orman İşletme Şefliği Merkezi'ndeki laboratuvarda üretimine devam edilen ''gladyatör böcekler''in, 22 derece sıcaklık ve 60-65 nem derecesindeki ortamda, ormandan toplanan Çam Kese Böcekleri'yle beslendiğini aktaran Çiftçi, aşırı derecede iştahlı olan ''gladyatör böcekler''in, devamlı çiftleşerek günde 1-2 yumurta bıraktığını, yumurtaların laborantlar tarafından toplanarak özel kaplarda kuluçkaya alındığını belirtti. 

Kuluçka döneminin birkaç gün sürdüğünü anlatan Çiftçi, kuluçkadan çıkan yavru böceklerin, tek tek seçilerek özel kaplara alındığını ve beslenmeye başlandığını, bir müddet beslenen yavrular birkaç santimetre büyüklüğe eriştiğinde ormanlara transfer edildiğini söyledi. /Büyükada da 2007 yılında başlatılan diğer yöntemle, yumurta paraziti sinekler yardımıyla Çam Kese Böcekleri'nin yumurtalarının parazitlendiğini ifade eden Çiftçi, toplanan yumurta koçanlarının adacıklarda ve orman boşluklarında biriktirildiğini, Çam Kese Böceği yumurtalarının, parazit sinek ''Anastatus bifasciatus L.' tarafından parazitlenerek popülasyonunun artmasının önlendiğini belirtti. 

Yapılan bu uygulamalarla, Çam Kese Böceği'nin yer altı ve yer üstü rezervleri azaltılarak, doğal dengenin sağlandığını belirten Çiftçi, bu uygulamalar başladığından bugüne kadar, Adalar'da orman alanları ve yakın yerlerde her türlü ilaçlamanın orman idaresi tarafından yasaklandığını ifade etti. 

Kimyasal ve biyolojik ilaçlamaların yapılmaması sayesinde, tüm uygulamaların başarılı olmasının sağlandığını dile getiren Çiftçi, bu yöntemlerin kombineli olarak kullanılması sayesinde, Adalar'daki kızılçam ormanlarının kurtarıldığını, günümüzde özellikle Büyükada ve Heybeliada ormanlarında Çam Kese Böceği popülasyonunun en az seviyeye indiğini kaydetti. 

AĞAÇLARI FOTOSENTEZ YAPAMAZ HALE GETİRİYOR 
Çam ağaçları üzerindeki beyaz ve pamuksu keseleriyle kendini belli eden Çam Kese Böcekleri, çam yapraklarıyla besleniyor. Çam Kese Böceği beslenirken yaprağı azalan ağaçlar, özellikle ilkbahar dönemine rastlayan bu dönemde fotosentez yapamadığından büyümesi duruyor. 

Üst üste birkaç yıl bu böceğin tahribatına uğrayan ağaçlarda, boy büyümesi geriliyor ve hacim kaybı oluşuyor. Çam Kese Böceği'nin yoğun ve arka arkaya birkaç yıl devam eden tahribatı, ağacı zayıf düşürüyor.

Başta kızılçam olmak üzere karaçam, sarıçam, fıstık çamı gibi çam türleri ile Toros sediri ve bazen de boylu ardıçlarda büyüme kaybına yol açarken, ağaçların ölmesine neden olan diğer böceklerin arız olmasına olanak sağlıyor.


_______________________________

From: DENİZ TOPRAK
Subject: Gladyatör böcekler de uçabiliyor mu ki?
Date: May 4, 2012 11:49:47 AM GMT+03:00

Gladyatör böcekler de uçabiliyor mu ki? 

Çamkese ağacı

Çam keselerle mücadele için Ada ormanlarına bilmem kaç tane gladyatör böcek salınmış!!!

Ne mücadelesi, ne gladyatörü???

Yahu çam keselerin onbinlercesi Adalar’ı kemirdi. Şimdi hepsi çoktan kelebek oldu zaten. Kelebekle mi mücadele edeceksiniz???

Şimdi “bakın, gladyatörleri saldık, çam keseler bitti,” derlerse sadece gülerim ben.

Doğası gereği kelebek oldu uçtu tırtıllar.

Bugüne kadar neredeydiniz?

______________________________

From: SERAP UZUNLAR
Subject: Ne güzel de anlatılmıştı!
Date: May 4, 2012 12:27:42 PM GMT+03:00

Ne güzel de anlatılmıştı! 


Büyükada’da, Yüksel Özcan’ın Ada'ya yeni tayin olduğu dönemlerde Orman İşletme Şefliği'nin düzenlediği bir ekotura gittiğimde, çam keseyle mücadele ne güzel anlatılmıştı. Hatta öyle bir anlatılmıştı ki, sadece Adalar'da uygulandığı, bu biyolojik mücadelenin Adalar Orman İşletme Şefi Yüksel Özcan tarafından keşfedildiği havası bile vardı anlatımlarda... Sonra birkaç sene başarılı sonuçlar alındı gibi gözüken yazılar çıktı çeşitli yerel hatta ulusal yayın organlarında... Bu açıklamalar hep Yüksel Özcan tarafından yapılmış, gururla başarısını anlattığı yazılardı… Sonra birden ne oldu?… Bir şeyler uygulanırken ya devamı getirilmediğinden ya da yanlış uygulandığından tam tersi bir durum ortaya çıktı… Adalılar'ın yıllardır görmediği kadar çok çam kese tırtılı üredi!… Bu baharda Adalılar ve ziyaretçiler çam kese’nin alerjisinden muzdarip... Üstüne üstlük çamların çoğunda çam kese kozası var…

Halkın ve ziyaretçilerin şikâyetleri olunca, 30 Nisan tarihli Sabah gazetesi ve başka diğer yayın organlarında çıkan haberde ''Gladyatör böcek''lerin adaya çam keseyle mücadele için bırakıldığı İstanbul Orman Bölge Müdürü İbrahim Çiftçi beyanıyla bildirilmiş...

Çam Kese'yle mücadelede başarı olduğunda, başarı bizim Orman İşletme Şefi'nin… İşler sarpa sarınca, çam keselerin artmasıyla ilgili savunma, İstanbul Orman Bölge Müdürü tarafından yapılıyor. Belli ki bizim Orman İşletme Şefi başarı oldu mu üstleniyor, başarısızlığını ise örtbas etmeye çalışıyor…

Ben inanmıyorum zaten bu mücadele masalına…


______________________________

From: MURAT BAŞBAY 
Subject: [SON LİMAN GAZETESİ] ADALAR ORMAN KATLİAMI! 
Date: May 2, 2012 12:06:41 AM GMT+03:00 
To: 

Son Liman Gazetesi, 2.5.2012 00:06 
Murat Başbay 

ADALAR ORMAN KATLİAMI! 

Bugüne kadar defalarca yazılıp çizilmesine, yüzlerce başvuru yapılmasına rağmen başta kızılçam olmak üzere çok sayıda ağaç türüne zarar veren çam kese böceği ilçede onbinlerce ağaca büyük zarar vermiştir. Bugün aldığımız bir habere göre 10.000 gladyatör böcek, çam kese böceğiyle mücadele amacıyla ADALAR’daki orman alanlarına bırakıldı. İyi de bu biraz düğün bittikten sonra kına yakmaya benziyor. Peki bu katliamın en büyük sorumlusu olan Orman İşletmesi'yle ilgili ne yapılmıştır? Koca bir hiç!... Her zamanki gibi olan zavallı ağaçlara olmuştur. Daha önce Büyükada ahılarında çıkan yangının da sorumlusu olan Orman İşletmesi tereyağından kıl çeker gibi yine sorumluluğu üzerinden atarak o koltukları işgale devam edeceklerdir. Ne diyelim böyle iktidara böyle bürokratlar...


______________________________



From: DENİZ TOPRAK
Subject: Göstermelik Adasever Derneğin Menfaate Bulanmış Hukuksuz Üyelerine…
Date: May 3, 2012 3:54:45 PM GMT+03:00

Göstermelik Adasever Derneğin menfaate bulanmış hukuksuz üyelerine…


Ee? SEFEROĞLU ya da FAYTON konusunda neden bu kadar cılız tepkilerle yetindiğinizin bir açıklaması vardır elbet.

SEFEROĞLU’na karşı mısınız gerçekten? Mangalda kül bırakmayan anlı şanlı derneğin tepkisi, yapabileceği bu kadarcık mı? Sus pus oturmak mı yani? Yoksa aynı anda iki tarafta da olmak mı?

Aslında açıklayamadığınız, mesela hukuksuzluklara tepki gösterenlere, mesela SEFEROĞLU'yla ilgili verilen tepkilere, derneğinizin bazı kendini bilmez üyelerince gösterilmeye çalışılan, aslında nazarımda bir b.k da ifade etmeyen sonuçsuz ve zavallı susturma çabalarının altında yatan gerçek yüzler.

Dernek dışı sahtekârlardan, dernek yalakası piyonlara göstermelik destekler… Bu kamuflajla da zavallı piyonları artıklarla yemleyerek, sülüklerin midelerini şişirmeler…

Mesela SEFEROĞLU KORUSU'NUN YOK EDİLMESİNE KARŞIYIZ ya da DEĞİLİZ, mesela FAYTONLARIN KALDIRILMASINA KARŞIYIZ ya da DEĞİLİZ dahi DİYEMEYECEK KADAR basiretsiz ve beceriksiz bir dernek ya da vakıf hangi Adalar’da kimin temsilcisidir ki???

Ya da,

Karşıyım dediği meselelere aslında perdeler ardındaki arsız çıkarları için destek olan, bu arada da gerçekten karşı olanları susturmaya çalışan ikiyüzlü üyelere sahip olan dernek ya da vakıf hangi haysiyetli davanın savunucusudur ki???

Müstesnalar hariç olmak kaydıyla; elini taşın altına sokmayan, en önde koşar gibi görünüp boğazına kadar rant pisliğine bulaşmış ikiyüzlülerin çıkarları uğruna, var oluş sebepleri olan Adalar’ı yok etme senaryosuna gönüllü bulaşan Adalar’ın Tabela Dernekleri:

ŞİMDİ SUSACAKSANIZ, NE ZAMAN KONUŞACAKSINIZ?

Ya da,

İKİYÜZLÜLER HEP SAKLI KALACAK MI SANACAKSINIZ?

SİZ GERÇEKTEN NE ZAMAN ADALAR’IN ADAM GİBİ DERNEĞİ OLACAKSINIZ?


______________________________

From: ADALAR MÜZESİ 
Subject: Adalar Müzesi Bülteni - Mayıs 2012 
Date: May 3, 2012 4:55:28 PM GMT+03:00 

Adalar Yönetim Planı "Tarihi ve Kültürel Miras Grubu" toplantısı 28 Nisan'da yapıldı... 


Adalar Yönetim Planı bilgilendirme çalışma gruplarından "Tarihi ve Kültürel Miras Grubu" toplantısı 28 Nisan Cumartesi günü Müze Etkinlik Alanı'nda gerçekleştirildi... 

Adalar Yönetim Planı için Sivil Girişim Grubu’nun 25 Mart’ta fiilen başlattığı inisiyatifin devamı olan gruplar çalışmalarına hızla başladı. 

Adalar Müzesi ekibi tarihi ve kültürel mirası koruma, sosyal yaşam ve turizm gruplarında aktif olarak çalışmalara katılıyor. Amaç İstanbul Adalar ilçesinde mevcut sorunların katılımcı yöntemlerle çözümü için yol haritasını da içeren sivil bir yönetim planı oluşturulmasını teşvik etmek...



Adalar Alan Yönetim Planı için ilk Hazırlık Toplantısı Halki Palas Oteli'nde yapıldı. 

Çalışmalarına 2012 ocak ayında başlayan Adalar Alan Yönetim Planı İçin Sivil Girişim grubu, halka açık ilk toplantısını 25 Mart 2012 Pazar günü Heybeliada Halki Palas otelinde gerçekleştirdi. 

Toplantıya 150'ye yakın kişi katılım gösterdi. Girişim grubundan Orhan Silier'in konuşmasıyla açılan ve Betül Tanbay'ın kolaylaştırıcılığında başlayan toplantı yapılan sunum, tartışma ve katkılarla 7 saatte tamamlandı. Alan Yönetim Planı'nın temel altbaşlıkları olarak belirlenen Sağlık konusunda Adalar Sağlık Grup Başkanı Güliz Ulu, Ulaşım konusunda Heybeliada Gönüllüleri Derneği Başkanı Ömer Faruk Berksan, Çevre başlığında İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof.Dr. Bayram Öztürk, Girişim grubundan Sevgi Mutlu ve Selma Atabek, Sosyal Yaşam başlığında yazar Ari Çokona ve girişim grubundan Dr. Savaş Çömlek, İmar-Kıyılar Başlığında İnsan Yerleşimleri Derneği'nden Korhan Gümüş, Turizm başlığında Adalar Vakfı'ndan Teoman Göral, Tarihi-Kültürel Miras başlığında Adalar Müzesi'nden Deniz Koç ve Yerel Yönetimler başlığında da Adalar Belediyesinden Sumru Süslü 15'er dakikalık sunum yaptılar. Her sunumun ardından konuyla ilgili katılımlcılar değerlendirmelerini ve önerilerini dile getirdiler. 

Toplantı sonrası Alan Yönetim Planı taslağının hazırlanması için 9 ana başlıkta çalışma grupları oluşturuldu. Çalışma gruplarının isteyen herkese açık olduğu ve www.adalaryonetimplani.org adresindeki formu doldurarak sürece dahil olunabileceği ve yine aynı web sitesinde toplantının notlarının ve yapılacak etkinliklerin duyurulmaya başlanacağı bildirildi. 

Yönetim planı taslağının Haziran 2012 ortasına kadar tamamlanması ve yine herkese açık bir toplantıyla kamuoyuyla paylaşılması planlanıyor.



Dr. Güliz Ülkü, TC Adalar Kaymakamlığı Toplum Sağlığı Merkezi, Adalar Alan Yönetim Planı için ilk Hazırlık Toplantısı, Heybeliada Halki Palas (25.3.2012).



Ulaşım: Ömer Faruk Berksan'ın sunumu


Faruk Berksan Sunum Özeti 

Adalar İlçesi, önce İstanbul’un yaşanılan bir semtidir. Turistik Bölgelerden ve benzetilmeye çalışılan Yunan Adaları'ndan tamamen ayrı karakterdedir. ULAŞIM konusu önce ikiye ayrılır. Deniz Ulaşımı ve Adaiçi Ulaşım. DENİZ ULAŞIMI konusunda görüşülecek başlıklar Şehir Hatları İDO Yolcu Motorları (Mavi Marmara, Kartal, Kabataş, Yalova, diğer) Tarifeler Yaz-kış gibi tarifede sezon farklılıkları Haftaiçi-haftasonu gibi tarife farklılıkları Tarifelerde birbirini desteklemeyen hareket saatleri Plaj Motorları, Deniz Taksi Nakliye Motorları Çıkartma Gemileri Yatlar Diğerleri (Balıkçı, ve sair) İskeleler Yolcu Motorlarındaki asgari standartlar (gürültü, egzos dumanı vs) Çalışan personelin asgari vasıfları, disiplin, terbiye ADAİÇİ ULAŞIM konusunda görüşülecek başlıklar Faytonlar (Büyükada, Heybeliada, Burgazada) Motorlu araçlar Yük nakliyesi Eşekler Elektrikli Kişisel Araçlar, toplu nakil araçları Güzergâhlar, Duraklar Taşıma ücretleri Çalışan personelin asgari vasıfları, disiplin, terbiye Fayton Standartları (asgari kalite) Çevre kirliliği Ahırlar Atların bakımı (serbest dolaşan atlar, ölenler) Alternatif Toplu Taşıma İmkanları Sunumumdan sonra bana göre kurulmasını teklif edeceğim komisyonlar şunlar: 

1- Deniz Tarife Komisyonu Toplu deniz araçlarının tarifeleri, fiyatları, güzergahlarını tavsiye için (Adalılardan) 
2- Deniz Araçları Güvenlik, Eğitim, Konfor Standart Kom. Bilhassa motorların emniyet kapıları, iskeleden olan yükseklikleri, koltukların asgari kalitesi, tuvaletler ve sair konulardaki şartları tespit edecek bilimsel bir komisyon. 
3- İskele Master Planı Kom. Üniversiteden, mimarlardan, çevrecilerden ve sair önemli görevlilerden oluşmalı (Oşinograf, meteoroloji vs dallardan da) 
4- Fayton tarife, fiyat ve güzergah Kom. Adalılardan meydana gelmeli. (Her ada için ayrı) 
5- Fayton Güvenlik, Eğitim, Konfor Standart Kom. 21. yüzyılın seviyesine uygun faytonlar 
6- Fayton Atları, Çevre ve Ahırlar Kom. Mimar, şehirci ve sair arkadaşlar bulunmalı 
7- Motorlu, Elektrikli Araç Komisyonu ve Diğer Alternatifler Yine ada sakinleri katılabilir. 



Çevre: Sevgi Mutlu'nun sunumu



Sosyal Yaşam: Savaş Çömlek'in sunumu



Turizm: Teoman Göral'ın sunumu

Teoman Göral, 25 Mart 2012

Turizm Sunumu Notları 

TURİZM YÖNETİMİ (KİM-LER TARAFINDAN-NASIL?)
ÇEKİM NOKTALARI NELER?
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK AÇISINDAN TEHLİKELER?

ADALAR ve TURİZM 
* ADALAR SON 2 YÜZYILDIR SAYFİYE YERİ OLMUŞ. ÖZELLİKLE ANAKARAYLA, BUHARLI VAPURLARIN DEVREYE GİRİP GİDİŞ GELİŞLERİ KOLAYLAŞTIRMASIYLA BİRLİKTE...ONDAN ÖNCE KÜÇÜK KÖYLER – MANASTIRLAR- YA DA BİZANSIN SÜRGÜN YERLERİ İMİŞLER

* YAKLAŞIK 100 YILDIR TURİZM BELDESİ OLMUŞ. HEM GÜNÜBİRLİK ZİYARETÇİLER HEM KONAKLAMALI ZİYARETÇİLER İÇİN.. BU YANIYLA BAKILDIĞINDA 20. YY’İN İLK YARISINDA İSTANBUL’UN EN GELİŞKİN TURİZM BELDESİ OLDUĞU SÖYLENEBİLİR.

* SON YILLARDA, ÖZELLİKLE İSTANBUL’UN BÜYÜMESİ VE 70’LERDEKİ DEMOGRAFİK DEĞİŞİKLİKLERDEN SONRA, YEREL HER TÜRLÜ ÜRETİM TERKOLMUŞ. ÇİÇEKÇİLİK, TARIM VEYA YEREL BAŞKA ÜRETİMLER DURMUŞ. YERİNİ SADECE SAYFİYECİLERDEN VE TURİZMDEN ELDE EDİLEN GELİRLERE, TİCARETE BIRAKMIŞ. *TURİZM EN ÖNEMLİ GELİR KAYNAĞI HALİNE GELMİŞ VE OLMAYA DEVAM EDİYOR 2011 YILINDAKİ ZİYARETÇİ SAYISI (YAKLAŞIK 2,5 - 3 MİLYON KİŞİ..KAYNAK BELEDİYE)

* ZİYARETÇİLERİN AMAÇ VE KALIŞ SÜRELERİNE BAKTIĞIMIZDA : GÜNÜBİRLİK ZİYARETÇİLERİN ÇOK BÜYÜK KISMININ ZİYARET SEBEPLERİ ŞÖYLE SIRALANABİLİR:
- Yeşil: ADALAR’IN % 55’i Ormanla kaplı.
- Deniz: Hâlâ büyük ölçüde temiz
- Fosilli yakıt kullanan araçlar yasak : Hava temiz . Oksijen oranı yüksek
- Trafik yok: Rahat serbest dolaşılabiliyor.
- Son 130 yılın insanı ezmeyen sivil mimari örnekleri, evler, konaklar arasında dolaşmak serbest ve rahat. Yasak, sınır yok.
- Aya Yorgi’nin Hristiyanlar dışında Müslüman halk arasında da ziyaretgah yeri olarak kabulü.
- Sahillerdeki restoranlarda deniz karşı yemek yeme –Gurme

Ziyaretçilerin bir kısmı ise Konaklamalı Geliyor. Küçük, sessiz, butik otel-pansiyonlara ya da eskiye uzanan tarihiyle hala yaşayan Splendid tarzı otellere

HALEN: 
PEK ÇOK BAŞKA İŞLETME GİBİ OTELLER DE ESAS OLARAK BÜYÜKADADA TOPLANMIŞ 40 BUTİK OTEL VE PANSİYONDAN 34 TANESİ BÜYÜKADA’DA. 8 TANESİ HEYBELİADA’DA , 2 TANESİ BURGAZADA’DA KONAKLAMA SEKTÖRÜNDE TOPLAM 500 CİVARI ODA VAR..

1970’LER ÖNCESİ DE BÖYLEYMİŞ. DAHA SONRASINDA ÜNLÜ OTELLER , ÇANKAYA, ANGLETERRE, KÜÇÜK LİDO, LİDO, AKASYA VB. APARTMANLAŞMAYA KURBAN GİTMİŞ.

BUNDA, 70’LERDEN ÖNCE YAZ TATİLİ İÇİN ADAYA GELEN İSTANBULLULARIN GİDEREK YENİ GELİŞEN EGE VE AKDENİZ SAHİLLERİNİ TERCİH ETMESİNİN PAYI DA ÇOK BÜYÜK.

GÜNÜBİRLİK ZİYARETÇİLER İÇİN ADA SAHİLLERİ , BALIK LOKANTALARI HALA ÇEKİCİ. ADALARDAKİ TOPLAM 47 LOKANTANIN 22 TENSESİ B.ADA, 13 TANESİ HEYBELİADA;5 TANESİ BURGAZADA;7 TANESİ KINALIADADA.(KAYNAK ADALAR BELEDİYESİ BELEDİYE RUHSAT DAİRESİ)

PLAJLAR: B. Ada 6-7 , HEYBELİADA 3 , Burgaz 2 , Kınalı 3 OLMAK ÜZERE TOPLAM 15 PLAJ YAZ AYLARINDA DOLUP TAŞIYOR.

ÜYE İLE GİRİLEBİLEN SU SPORLARI KULÜPLERİ, ÖZELLİKLE YAZLIKÇILARA HİZMET VERİYOR. TOPLAM KULÜP SAYISI ANADOLU KULUBÜ DAHİL 9. DÖRDÜ BÜYÜKADA’DA, İKİSİ BURGAZ’DA, DİĞER İKİSİ KINALI VE HEYBELİ’DE.

ADALARIN % 55'İ ORMAN. KORUMA VE YÖNETİMİ ORMAN MD.DE.

ADALARIN KARAKTERİSTİK ÖZELLİĞİ OLAN FAYTONLA DOLAŞMA BAŞLICA ÇEKİM MERKEZİ. HALEN 270 CİVARINDA FAYTON VAR AMA BUNLARDAN 86 TANESİNİN BARINAĞI YOK. ORMANLARIN İÇERSİNDE YAŞAMAYA ÇALIŞIYORLAR.

MOTORLU TRAFİĞİN OLMAYIŞI VE DOĞAL HAYAT BİSİKLETLE DOLAŞMAYI, BİSKLET SPORUNU GELİŞTİRDİ. YAZ KIŞ BİNLERCE ZİYARETÇİ BİSİKLET KİRALAYIP DOLAŞIYOR. (BİSİKLETÇİ VEYA BİSİKLET SAYISI=?)

KÜLTÜR TURİZMİ: SERVET SAYILACAK BİR MİRASIN VARLIĞINA RAĞMEN ÇOK ZAYIF..

YAT TURİZMİ: HERTARAF SU, MARMARA YAT,YELKENLİ KAYNIYOR. ANCAK KÜÇÜK BALIKÇI BARINAKLARI DIŞINDA YAT BAĞLAMA YERLERİNİN VEYA KÜÇÜK MARİNALARIN OLMAYIŞI SONUCU YAT TURİZMİ YOK GİBİ..

NE - NELER YAPMALI? 

EN BÜYÜK GÜÇLÜK: HALEN KIŞ NÜFUSU: 14.000 YAZ TAHMİNİ 70-80.000.. YAZIN BAZI GÜNLER ZİYARETÇİ SAYISI 50.000 NİN ÜZERİNDE. KIŞ NÜFUSUNA GÖRE ALINAN İLLER BANKASI PAYIYLA HİZMETLER KARŞILANMAYA, GÜZELLİKLER KORUNMAYA, SÜRDÜRÜLMEYE ÇALIŞILIYOR.

OYSA PEK ÇOK EKSİK VAR: VAROLAN ZİYARETÇİ SAYISININ YÜKSEKLİĞİ, DOĞAYI, DENİZİ, MİMARİ MİRASI EROZYONA UĞRATIYOR. KORUMA VE SÜRDÜRME İÇİN BİLİNÇLENDİRME PROGRAMLARI ŞART. HEM ADALILARA YÖNELİK HEM ZİYARETÇİLERE YÖNELİK OLARAK

** GÜNÜBİRLİK ZİYARETÇİLER İÇİN:

* ADALARA ULAŞIM, ADALAR ARASI ULAŞIM, ADALARIN KENDİ İÇİNDE (en azından Büyükada’da) ULAŞIMDA İYİLEŞTİRMELER GEREKİYOR. ZİYARETÇİLERİN ADALARA AYAK BASTIĞI YERLER , İSKELELER ETRAFININ HEM BEKLEME NOKTALARI (DİNLENME VB) HEM ULAŞACAKLARI, YÜRÜYECEKLERİ İSTİKAMETLER, NOKTALAR AÇISINDAN DONATILMASI

* MİMARİSİ YA DA TARİHİ AÇISINDAN KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLER TAŞIYAN BİNALARIN ÜZERİNE BİLGİLENDİRİCİ TABELALAR, İŞARETLER KONMASI *YEŞİLE, PLAJLARA ULAŞIM GÜZERGAHLARINA YÖN VE BİLGİ TABELALARI, İSTİRAHAT NOKTALARI KONMASI, YOK DENECEK KADAR AZ OLAN UMUMİ TUVALET SAYISININ ARTIRILMASI LAZIM

* YİYECEK İÇECEK ÜNİTELERİNİN KALİTESİNİN ARTIRILMASI, GÖRÜNTÜLERİNİN ISLAHI *ORMANİÇİ PİKNİK ALANLARINININ DÜZENLENMESİ, ÇÖP KOVASI VB. SAYISININ ÇOK ARTIRILMASI, KİRLİLİĞE KARŞI BİLİNCİN GELİŞTİRİLİP, ZİYARETÇİLERLE ORTAK DAVRANIŞ VE SORUMLULUK BİLİNCİNİN GELİŞTİRİLMESİ, YANGINA KARŞI TEDBİRLERİN SIK SIK KONTROLU *PLAJLAR VE DENİZ KIYILARI: DENİZ TEMİZLİĞİ İÇİN TÜM MARMARA VE ADA SAHİLLERİNDE BİYOLOJİK ARITMA ŞART. PLAJLAR ÇAĞDAŞ NORMLARA UYGUN HALE GETİRİLMELİ, SOYUNMA, DİNLENME ALANLARI, İLKYARDIM ÜNİTELERİ , TUVALETLER, YİYECEK İÇECEK HİJYEN KONTROLU, *YAT TURİZMİNİN GELİŞTİRİLMESİ: HER ADADA YAT BAĞLAMA YERLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ, DENİZ KİRLİLİĞİNE YOL AÇMAYACAK ŞEKİLDE DÜZENLENMESİ

* KÜLTÜR TURİZMİNİN GELİŞTİRİLMESİ: BU TURİZM DALI KENDİ BAŞINA ELE ALINACAĞI GİBİ HER ZİYARET BİÇİMİNDE DE HATIRLATILAN, TABELALARLA VERİLEN BİR HUSUS OLMALI. GEREK MİMARİ STİLİNİN ÖZGÜNLÜĞÜYLE, GEREKSE İÇİNDE YAŞAMIŞ OLAN KİŞİLERİN ÖZGÜNLÜĞÜYLE , ÖNDE GELEN SİVİL YAPI ÖRNEKLERİNİN VE/VEYA DİNİ YAPILARIN KORUNMASI, TANITILMASI, İÇİNDEKİLER VE ÇEVREYLE BİRLİKTE YAŞATILMASI İÇİN ÇABALAR / HER ADA İÇİN TEK TEK ELE ALINMALI, BUNUN İÇİN KAMUOYU DESTEĞİ VE KAYNAK ARAŞTIRILMALIDIR.

* DOĞA TURİZMİ, BAHÇE, YEŞİL: MÜMKÜN OLDUĞUNCA ÖZEL TUR AKTİVİTELERİNE İLAVETEN, FİDANLIKLAR, ÇİÇEKLİKLER DE GELİŞTİRİLMELİ, DESTEKLENMELİDİR. ADALAR MÜZESİ’NCE BAŞLATILAN ÖZEL İLGİ TURLARI (BAHÇE TURU, JEOLOJİ TURU, ADALI YAZARLAR-EDEBİYATÇILAR TURU..) GELİŞTİRİLMELİ, TANITILMALI VE YENİ TÜRLER EKLENMELİDİR.

* SPOR TURİZMİ: DENİZ SPORUNUN YANISIRA, TRİATLON GİBİ SPOR AKTİVİTELERİNDE EV SAHİPLİĞİ ÜSLENİLMELİ

* OTANTİK, YEREL KÜLTÜRÜN HEM YEME İÇMEDE HEM DE KÜÇÜK EL ZANAATLARINDA YAŞANIR KILINMASI, HALK EĞİTİM MERKEZLERİNİN AKTİVİTELERİ ÇOĞALTILMALI, GURME TURİZMİ İÇİN ÖZEL ATÖLYELER, KURSLAR AÇILMALI 

* FAYTONLARA, FAYTON YAPIMINA, FAYTONCULUĞA VE ATLARA SAHİP ÇIKILMALIDIR

** KONAKLAMALI TURİZMİN GELİŞTİRİLMESİ: 

* ESKİ KONAK VE KÖŞKLERİN İÇİNDE YAŞAYANLARLA BİRLİKTE TURİZME AÇILMASI- YATAK OLARAK DA EVENTLERE EV SAHİPLİĞİ OLARAK DA ADALARDA YAŞAYAN ÜNLÜLER ADINA KURULACAK YEME İÇME- KAFE GİBİ ÜNİTELERLE DE ( REŞAT NURİ EVİ, YAHYA KEMAL MEHTABİYESİ KAHVESİ GİBİ) ÖZELLİKLE TEMATİK TURİZM TÜRLERİNDE NE YAPMALIYA BAKMALI

* HER ADADA 1 VEYA 2 BÜYÜK SAYIDA YATAĞI BARINDIRAN, DOĞAYI ZEDELEMEDEN, İMAR BÜYÜMELERİNE YOL AÇMADAN YAPILACAK YENİ TESİSLERDE TOPLANTI –KONGRE TURİZMİ GELİŞTİRİLEBİLİR; ???
YÜKSEK OKSİJENLİ, SESSİZ ORTAMDAKİ ADALARIMIZDA SAĞLIK, SPA,WELNESS TURİZMİNDE SERVİS VERECEK TESİSLER YAPILABİLİR.

* Adalarda marina tartışmasının başlaması *HER ADADA VAROLAN SU SPORLARI KLÜPLERİ DE BU TİP YENİ TURİZM TÜRLERİNİ GELİŞTİREREK ÜYE SAYISINI ARTIRABİLİRLER.AYRICA BAZI ETKİNLİKLERLE 3 AYLIK YAZ SEZONUNU UZATABİLİR; İLKBAHAR VE SONBNAHARDA EN AZINDAN AKTİF OLABİLİRLER.

** BÜTÜN BUNLAR İÇİN 1 MASTER PLAN HAZIRLANMALI. ADALILARIN – İŞLETMECİLERİN BELEDİYE VE KAYMAKAMLIĞIN İÇİNDE YER ALDIĞI BİR BERABERLİK UZMANLARDAN DESTEK ALARAK BİRLİKTE ÇALIŞMALI VE KOORDİNE EDİCİ ROL OYNAMALI .. Ön plan hazırlayacak bir çalışma grubu (kimlerle ne çalışmalar yapacak)



Kültürel ve Tarihi Miras: Deniz Koç'un sunumu



Yerel Yönetim: Sumru Süslü'nün sunumu



Deniz ve Balıkçılık: Bayram Öztürk'ün sunumu


______________________________

From: DENİZ TOPRAK
Subject: Av. KEMAL KİL’in Tarihi Kültürel Dokuya Ve Sit Alanlarına Yapılan Müdahaleye Ait Plan Notlarına Koruma Amaçlı Olarak İtirazı ???
Date: May 4, 2012 3:03:49 PM GMT+03:00

Av. KEMAL KİL’in, Tarihi Kültürel Dokuya ve SİT Alanlarına yapılan müdahaleye ait plan notlarına koruma amaçlı olarak itirazı???


[...] Hukuk işlerinden sorumlu yürütme kurulu üyemiz Av. Kemal KİL özet olarak sizleri itiraz konularında bilgilendirecektir, diye bilgi vererek sözü Kemal Kil’e verdi.

Kemal Kil, Adalar uzun zamandır beklediği 1/5000 ölçekli planlar bir şekilde çıktı. 15 yıldır bekliyoruz. Uygulama planımız yoktu. Adalar Kent Konseyi Yürütme Kurulu olarak oturduk tüm plan üzerinde inceleme yaptık. Adaları genel olarak inceledik parsel bazında değil, tarihi kültürel dokuya ve SİT alanlarına yapılan müdahaleye ait plan notlarına koruma amaçlı olarak itiraz ettik. Özellikle sahil alanlarında kıyı kullanım alanları yetkisinin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın yetkisinde olmasına karşın, kanuna aykırı olarak belediye ve kurul makamına yetki verilmesine dair plan notuna, kanuni maddelere dayanarak itiraz ettik…


______________________________

Radikal, 1.5.2012
Kürşat Doğuhan 

Prens Adaları fena kaynıyor!  

Adalar Belediyesi, çağdaş plaj hizmeti sunmaya çalışıyor. Ancak kıyı işgalcileri 'eski köye yeni âdet gelmesine' kaba kuvvet kullanarak karşı çıkıyor. 

En uzun kıyı şeridine sahip, yani doğrudan denize girmeye en müsait ada, tarihten bugüne ‘Ermeni Adası’ olarak da bilinen Kınalıada’dır adalar arasında. İstanbul’dan gelirken yol üzerindeki ilk ada olması hasebiyle, Rumca/Yunanca ‘ilk’ anlamına gelen ‘Proti’ denmiş aslında bu adaya... 2009’da, yaz-kış Adalar’da yaşayanlarla kışın İstanbul’da yaşamalarına rağmen ikameti Adalar’da olanlar 11 bin 700 kişiydi; şimdiyse 14 bin 600 kişi… Bu sayı, 15 Mayıs–29 Ekim arası 80 bine çıkabiliyor her yıl. Yazın, hafta sonları gelen 200 bin günübirlikçinin büyük bir bölümü Kınalı’ya ‘dökülüyor’ adeta. 

En şanssız ada Kınalıada 
Kınalıada halkı, son 25 yıldır hafta sonları “Tuvaletinizi kullanabilir miyiz?” ile başlayan, “Bizim çocuğa evinizde bir kenarda yer açın uyusun” ile devam eden ve “Biraz domates ve etimiz var, buzdolabınıza koysaydınız!” ve sonra “Ya ne dil konuşuyorsunuz, siz Türk değil misiniz?” gibi replikler duymaktan bıkmıştı. Hafta sonları kapıları kapatıp başka bir yere gidiyorlardı. Hele “Bunca zaman siz yaptınız, şimdi biz keyif yapalım!” deyip, balkona atlayıp, masaya oturmaya kalkmalar, ‘münferit’ olmayan vakıalardan... ‘Kedi yumağı’ halindeki ülkemizin kadastro mevzuatından payını alan Adalar’daki araziler, Hazine, Milli Emlak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Adalar Belediyesi arasında dağılmış durumda... Artık zaman ‘nihai karar verme’ zamanıydı! Adalar Belediyesi’ne devletin birimleri, bu yapılar için “Yıkmayarak suç işliyorsunuz, neden yıkmıyorsunuz?” baskısı yaparken, öte yandan Mustafa Farsakoğlu ve ekibinin kıyıları halka açması için yaptığı tüm çabalarına da aynı devletin başka birimleri engel oluyordu... Nisan 2009’da seçilmiş belediyenin tecrübesi yoktu; 2010 yazında ise demonte çitler koyması karşısında ‘Kamuya ait kıyılara çit çekiliyor!’ diye eleştiriler aldı. Oysa kıyılar yıllarca zorla şezlong kiralayan, insaniyet dışı davranan, üç ay içinde 90 ila 160 bin TL kadar vergisiz kazanç sağlayan bir avuç çapulcuya peşkeş çekilmişti. 2010’da Kınalıada’da dört genç boğulmuş, yıkım yapılamamıştı. 2011’de ise başarısız bir ‘hizmet kiralaması’ yapıldı. Fakat kanunun emrettiği, kaçak plajların yıkımları yarıda kalmıştı; bunu devam ettirmek gerekiyordu. İşte 2012 kışında, bu yarım kalmış işler bitirilmeye başlandı... Halka açık alanlarda işgalciler, ‘plajcı’ diyorlar kendilerine. İşlemler, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 5237 sayılı TCK ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu kapsamında uygulanıyor. Aldığımız duyumlar ve çok güvenilir kaynaklara göre, belediyeye çok yakın bazı ‘plajcılar’ bile, fuzuli şagil (fuzuli işgal eden) olmuş... 

Bugüne dek Büyükada Aya Nikola Mevkii’ndeki 8 gecekondu, 3 tüpgaz, 3 kum deposu, Heybeliada Çam Limanı’nda birçok baraka, Kınalıada’da Ayazma, Jarden, Kamos, Teos, Kumluk plajları, Burgazada’da 6 No’lu plaj ve daha 117 kaçak yapıya son verilmiş. 

Kıyı işgalleri nasıl oluştu? 
1986’dan beri kıyılar işgal edilmiş ve haksız kazanç kaynağı olmuş. Maalesef belediye yönetimleri, görevlerini yerine getirmemiş, hiçbir işlem yapılmamış... Yasalarda kıyılar için, ‘(…)Tescil dışı, halka açık alanlar’ denmekte. Doğrudur, zira 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nda da belirtildiği üzere ‘(…) Kıyılar, herkesin eşit, serbestlikle yararlanmasına açık, hiçbir yapının yapılamayacağı; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engellerin oluşturulamayacağı yerlerdir’. ‘Ecrimisil’ bir ‘izin bedeli’ değil, sadece bir tazminat! İşgalcilerle konuştuğunuzda, “Yapılaşmamız, Kıyı Kanunu’na uygun veya işgaliye harcı ödüyoruz” diyorlar... Halbuki işgaliye veya ecrimisil, asla bir ‘izin bedeli’ değildir! Bir malın sahibinin rızası dışında kullanmakla, bir zarara uğrayıp uğramayacağına bakmaksızın işgal, tasarruf veya yararlanması sebebiyle, fuzuli şagil tarafından ödenen veya idarece talep edilen bir tazminattır, o kadar!

Valilik, Kaymakamlık, Defterdarlık, Milli Emlak, 5 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü Kurulu ve İBB, işgallerle ilgili olarak belediyeye, tahliye ve sair yasal işlemlerin yapılması talimatını vermiş. O da 775 sayılı kanun gereğince yıkıyor... Ancak şimdi de sadece ‘hizmet kiralaması’ formülüyle, ada halkını her tür tacizden koruyacak ve kıyılarda belediye adına hijyen, tuvalet ve duş imkânları yaratacak olan insanlara karşı, kaba kuvvetle, tehditle, demir çubukla ve hatta bıçakla saldırılar başladı. ‘Kangren’ olmuş bir başka sorun da ‘faytoncular’dı. Faytonların, Adalar Belediyesi’nin, 38 kere başvurmasına rağmen, kendilerinin değil de hâlâ İBB’ye bağlı Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) İstanbul motorlu taşıtlar birimine bağlı olduğunu kimse bilmiyor. Bu sorun, rötuşlara ihtiyaç duyulsa da, çözüme ulaşıyor gibi... Şimdi sıra plajlarda... Ama acilen; zira durum vahim; uyarıyoruz! 

Yoksa Vatikan, Avusturya Sen Jorj Pederler Yazlıkları, ABD’den gelen eski/hâlâ yurttaş olan insanlar; Alman, Hollandalı, Rus, Fransız diplomat ve gazeteciler sayesinde; işgalcilere Emniyet, İBB, Hazine yani hükümetle organik bağları bulunan idari bazı birimlerin koruması altında olduklarına dair bir intiba doğabilir ki inanın hiç hoş olmaz dünyada... 

(KÜRŞAT DOĞUHAN: Araştırmacı Yazar, Heybeliada sakini)


______________________________

From: SELİN AYGÜN
Subject: Büyükada'daki araç sayısı?  
Date: May 1, 2012 7:47:07 PM GMT+03:00 

Büyükada'daki araç sayısı? 


En az 5 tane Büyükada motorlu motorsuz araç kooperatifinin, 1 ambulans, 1 itfaiye, 1 karakol, 1 İSKİ, 1 Orman Şefliği, 1 Ayedaş, 1 Zabıta, 3 belediye desek... Aracı olan hatırlayamadığım diğer kurumlar da olabilir. 

Bir de akülü araçlar var tabi... Büyükada ne yazık ki trafik yönünden çok aktif. Benim Ada'daki çocukluğumda, evin önündeki yolda ve ada içi yokuşlarda bisiklete binmek güvenliydi, trafik yoktu. Şimdiyse çocuklar bahçenin dışına oyuncak düşürse elini tutmadan, önce sola sonra sağa sonra tekrar sola bakmadan bahçeden çıkamıyoruz. Adalara değil elektrikli fayton getirilmesi, mevcut araçların azaltılması ve görev dışı kullanımın engellenmesi gerek... 



______________________________

From: ELA ERGUN
Subject: burgazada
Date: May 3, 2012 12:29:45 AM GMT+03:00

Burgazada'dan...


Belediye başkan ve yardımcısının Burgazada'ya duyduğu nefret bir türlü tükenmedi. Önce halkın denize girdiği bakir sahiller, kimbilir hangi inşaatın —tahmin etmek çok da zor değil— hafriyatıyla doldurularak Burgaz mendireğine dönüştürüldü, adına "plaj" dediler. Şimdi ordan denize giremiyoruz. 

Eski hayvanat bahçesinin, erik, muşmula, kavak ağaçları, böğürtlenler, papatyalar, sarmaşık gülleri ve daha bir dolu otlarla bezeli, tavuk ve güvercin kümeslerinin de bulunduğu, gelip geçenin "köy yolumuz" dediği bir bölümünü, dozerlerle, üç gün uğraşarak dümdüz ettiler. Bu nasıl bir yeşil nefretidir, anlayamadık. Şimdi burası kocaman, kıpkırmızı bir kusmuk gibi yola doğru akıyor. İnsanların barındığı, ekmek teknesinin bulunduğu, Ada'da marina hizmetlerinin verildiği en az elli yıllık, modernize edilmiş barakalar ile balıkçı kooperatifinin güvenlikli çekek yerinin duvarını, Adalılar olarak direnmemize rağmen, usulsüz yıktıktan sonra, koca dozer homurdana homurdana, sahile —6 numara plajına—yöneldi. İnanılmaz bir manzaraya tanıklık ettik: üstü ot bürümüş, zakkum ağaçları dikilmiş, hiçkimseye, hiçbir şeye ilişken olmayacak yarım metre genişliğinde, bir karış yüksekliğindeki tretuvarlar söküldü! Yıkıma gelen dört Ada karakolunun desteklediği, dört Ada zabıtasının oluşturduğu kalabalık, muzaffer bir edayla dimdik duruyordu karşımızda, alkışladık!...

Yetmedi... Burgazada küçük, hepi topu bir tane iskele meydanı var. Bu meydanın (bir hayırseverin, yazın gelenler su içsin diye yaptırdığı) bir hayratı, Sait Faik heykeli ve Kaşıkada manzaralı bankları vardı. Ya şimdi? Usulsüz İDO iskelesi yüzünden, ucube bir manzara ve koca bir bankmatik var ama küçük meydanı kaplıyor diye, hayrat yıkıldı. denize nazır bankmatik kurup, hayratı yıkan zihniyet, yani sevgili belediye (!) Darüşşafaka'ya haber vermiş:
―Sait Faik heykelini kaldırıyoruz... 
Evine mi, civarına mı artık nereye koyacaklarsa... 
Sait Faik, halktan biriydi ve onları severdi. Bu denli halk düşmanlığını, onun gözleri önünde yaparken utanç mı duydular acaba heykeli o yüzden mi söküp atmak istiyorlar? 



______________________________

From: AYŞE ÖZDEM 
Subject: Sahasız kaldık 
Date: May 1, 2012 1:15:19 PM GMT+03:00 

Sahasız kaldık!


Heybeli Değirmen'deki basket sahası, olmuş halı saha... Koca Ada'da basketbol ya da futbol oynayacak bir yer yok. Olacak şey mi bu? Haa Halki'nin karşısında bir yer var, kapısı çok zaman kilitli... Adalı sadece futbol mu oynamak zorunda? Büyük bebekler kendilerine top oynayacak yer arıyorlar. 

Ayşe Özdem 

_____________________________

From: MURAT BAŞBAY 
Subject: [SON LİMAN GAZETESİ] ADALARDA TECAVÜZ! 
Date: May 1, 2012 11:45:23 PM GMT+03:00 
To: 

Son Liman Gazetesi, 1.5.2012 23:45 
Murat Başbay

ADALARDA TECAVÜZ! 


Heybeliada'da dün gece meydana gelen olayda 1 bayan, 3 erkek birlikte içki içtikten sonra uyuşturucu madde kullanmaya başladılar. Daha sonra gençkız ve erkekler birlikte ormanda içmeye devam ettiler. Kısa süre sonra kendinden geçen kıza C. adlı sapık iki defa tecavüz ederek orada bırakıp kaçtı. Sabah kendine gelen E. isimli kız derhal polis merkezine giderek kendisine tecavüz edenden şikâyetçi oldu. Polisin operasyonu sonucu yakalanan C. mahkemeyesevkedildikten sonra tutuklanarak cezaevine gönderildi. 

_____________________________

From: MEHMET GÖZGÜCÜ
Subject: Fw: AYA YORGI YONETICILERINE VE BIANET'E ACIK MEKTUP..
Date: April 28, 2012 11:09:34 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com

AYA YORGİ YÖNETİCİLERİNE VE BİANET'E AÇIK MEKTUP...


Sayın Nadire Mater,
Başkanı olduğunuzu internetten öğrendiğim Bianet'te yayımlanmış olan Aya Yorgi Yollarında başlıklı alttaki yazıyı okudum. Aynı dertten şikâyetçi bir kişi olarak Aya Yorgi Kilisesi yöneticilerine yazmış olduğum mektubu sizinle de paylaşmak istedim. Bu mektubu, Agos gazetesi yöneticileriyle de paylaşmanızı dilerim.

Saygılarımla,

Lâle Gürman

Sayın yetkililer,
Dün davetli olarak Büyükada'ya gittim, evde ağırlandıktan sonra davet sahipleri beni Aya Yorgi Kilisesi'nin bulunduğu şahane mekâna çıkardılar. Her şey çok güzeldi. Fakat faytonlardan inip yukarı doğru yürüyüşe geçtiğimizde yollara atılmış kâğıtlar, pet şişeleri, vb, ayrıca ağaçlara bağlanmış çaputlar, bezler, iplikler gördüm! Oysa etrafa oldukça sık, uyarıcı yazılar yazılmıştı Aya Yorgi yönetimi tarafından, fakat aldırış eden pek yoktu. Yanımdaki dostlarla ortak akıl çerçevesinde durumu irdelediğimizde çok çabuk belirginleşen neden şuydu: Uyarı yazıları Türkçe yazılmıştı, Türkçe bilen bunları okuyor, anlıyor, uyguluyordu fakat Türkçe bilmeyen yabancılar anlamadıkları için bu görüntüler ortaya çıkıyordu! Sizlerden ricam; Türkçe uyarıların yanında özellikle Yunanca, İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak da bu uyarıları yazmanız.

Teşekkür ve saygılarla,

Mehmet Gözgücü 

_____________________________


From: ALP AKER 
Subject: bir nostaljik fotoğrafın yansımaları 
Date: April 30, 2012 2:04:07 PM GMT+03:00 
To: adalar.postasi@gmail.com 


Bir nostaljik fotoğrafın yansımaları... 



Bir Buruk Nostalji başlıklı Oya [İslimyeli] Hanım'ın gönderdiği fotoğrafa keyifle baktım. Ama aklıma başka sorular da geldi. Evet, 1920'li yıllarda dahi Avrupa'nın gelişmiş ülkelerindeki şehir ve şehirli manzarası Adalarımızda ve İstanbul'un kimi semtlerinde varmış. Ama bunlar imparatorluk coğrafyasında ne kadarlık bir yüzdeymiş? Nüfusun kaçta kaçı medeniyetin imkânlarından faydalanabiliyormuş? 

Fotoğrafta bir tane bile başı kapalı, çarşaflı kadın, sarıklı veya fesli erkek olmaması size garip gelmiyor mu? Bu insanlar hiç yok muydu, yoksa köylerine veya şehirlerin kenar mahallelerine kapanmış olduklarından, fotoğraf karelerine giremiyorlar mıydı? 

Aslında daha kötüye gidiş yok. Sadece memleketimizin her türlü insanı yaşam alanlarımıza dahil oldukça, günlük hayatta daha fazla; kabalık, kültürsüzlük, ilkellik diye nitelendirdiğimiz davranış şekilleriyle karşılaşıyoruz. Zamanın, ekonomik gelişmenin, okullaşmanın insanlarımızın büyük bir bölümünü 'medeni', daha doğrusu birbirinin dilinden anlayan, birbirini sayan, hoşgörülü bireyler haline getireceğine inanıyorum. 

Saygılarımla,

Dr. Alp Aker

_____________________________

Milliyet, 1.5.2012 
Miraç Zeynep Özkartal 


Ve perde kapandı 


Cüneyt Türel, 11 Mayıs’ta İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapacak “Elin Elimde” oyunu için “Prova yapalım” diyordu. Hastalığı onu tüketse de “perdeyi kapatmaya” hazır değildi. Ancak dün 70 yıllık hayat paranteziyle birlikte perde de kapandı... 

Has bir tiyatrocu için perde kapanmaz. Ne olursa olsun. İster böbrek taşı düşürsün, ister annesini kaybetsin. O kadife perdenin iki ucu, ancak kendi son nefesiyle gelir yan yana... Cüneyt Türel de artık tükendiğini, sona gitgide yaklaştığını bile bile direndi perdeyi kapamaya. 11 Mayıs günü İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapacak “Elin Elimde” oyunu için “Prova yapalım” diyordu sürekli... Oyunun biletleri çoktan tükenmişti, heyecanlıydı. Üstelik festivalde Onur Ödülü alacaktı bu yıl. 

Ama çevresindekiler, hem hayatı hem de sahneyi paylaştığı Tilbe Saran, dostları, kardeşi, eski Milli Takımlar Teknik Direktörü Metin Türel biliyorlardı; o güne “yetişmesi” zordu. Oysa o hep “Ezber yapmam gerek” diyordu; “Ezberim yok, çalışalım”. Laf aramızda, Cüneyt Türel’in “ezberi” meşhurdu. Oyun sırasında ışıkçının kan ter içinde oyun metnini karıştırdığı, Türel’in doğaçlama cümlelerini bulamayıp pes ettiği anlatılırdı. “Elin Elimde”nin perde açmasına on gün kala, dün sabah Amerikan Hastanesi’nde yaşam parantezini kapadığında 70 yaşındaydı Cüneyt Türel. Planlar değişti. Artık sahneye son kez 10 Mayıs değil 3 Mayıs saat 11.00’de Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde düzenlenecek törenle çıkacak. Teşvikiye Camii’nde öğle namazını takiben kılınacak cenaze namazının ardından son durağına gidecek, Zincirlikuyu Mezarlığı’na... 

‘Kronik bir dert’
Behçet Necatigil, “Ne varsa parantezin içindeki, doğum ve ölüm yılının arasındaki çizgide” der ya; Cüneyt Türel’in çizgisinde tiyatro vardı. İstanbul, Burgazada, leziz bir Türkçe, zarif bir edayla taşıdığı derin bir birikim vardı. Tiyatroya İstanbul Erkek Lisesi’nde okurken sevdalandı. İlk adım attığı sahne, 16 yaşındayken Yeşil Sahne oldu. Sonra da Gençlik Tiyatrosu... Arkasından sosyoloji okuduğu İstanbul Üniversitesi’nin Türk Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu geldi. İlk profesyonel sahnesi Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’ydu, ikinci durak ise Lale Oraloğlu Tiyatrosu. 1965 yılında “Benim yerim ticari tiyatro değil” kararını verdi ve Muhsin Ertuğrul’un kapısını çaldı. 1996’da Mimesis dergisine verdiği söyleşide “O dönem İstanbul Şehir Tiyatrosu kronik derdi olan belediyeyle sürtüşme halindeydi” demişti. 1965 yılını, 2012’de de geçerli olan bir cümleyle tarif ettiğini o gün bilemezdi. 

Moreau ile oynadı 
Zaten bu söyleşiyi yaptığında, 30 yıl emek verdiği Şehir Tiyatroları’ndan yeni ayrılmıştı. Bu sayfalara sığmayacak kadar çok oyun, başarı, ödülle... “Bahar Noktası”ndan “Tartuffe”e, “Montserrat”dan “Vanya Dayı”ya unutulmaz oyunları geride bırakarak... Sebep, malum kronik dertti. 1995 yılında Tilbe Saran ve Işıl Kasapoğlu ile birlikte Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu’nu kurdular ve Türk tiyatrosuna dört başı mamur oyunlar armağan ettiler: “Abelard ve Heloise”, “Alacaklılar”, “Molly S.”, “Tek Kişilik Şehir”... Tiyatrosu 2007 yılında kapanınca başka tiyatrolara “misafirliğe” gitti. Kent Oyuncuları’na, DOT’a, hatta daha uzaklara... 2007’den başlayarak rol aldığı Robert Wilson’un yönetimindeki “Rumi”(In the Blink of the Eye) oyunu Atina’da, Varşova’da ve Ravenna Festivali’nde sergilendi. 2009 yazında İstanbul Tiyatro Festivali’nin özel projesi kapsamında efsanevi Fransız aktris Jeanne Moreau ile birlikte Amos Gitai’nin yönettiği “Işığın Oğulları ile Karanlığın Oğullarının Savaşı” adlı oyunda rol aldı. Sinemada ve televizyonda da gördük onu; ama “Sen kimsin?” diye sorsalar, o bir daha kimselerden duyamayacağımız kadar güzel sesi ve Türkçesiyle, hiç kuşkusuz “Tiyatrocuyum” derdi. 

İstanbul beyefendisiydi 
“Has” olmak zordur. Hep bulanır sular. Oysa Cüneyt Türel has bir tiyatrocuydu. Has bir İstanbul beyefendisi, has bir entelektüel, has bir adam... Yokluğu, tiyatroyu da İstanbul’u da biraz daha yalnızlaştırdı. 


_____________________________

From: STATHIS ARVANITIS
Subject: HEYBELIADALI UNIVERSITE PROFESORU NEOKLIS SARIS VEFATI ICIN ANMA TORENI
Date: April 29, 2012 8:36:50 PM GMT+03:00

HEYBELİADALI Prof. Dr. NEOKLIS SARRIS'i ANMA TÖRENİ


Sayın ADALAR POSTASI,
Atina'daki Heybeliadalılar Derneği, 7 Nisan 2012 Cumartesi günü Atina'da Adalar Belediyesi'yle kardeş olan Paleo Faliro semtinin  merasim salonunda, Kasım ayında vefat eden [ADALAR POSTASI-2622/5(20.11.2011] Heybeliadalı Prof. Dr. Neoklis Sarris için bir anma töreni düzenledi. Bu törende başta Paleo Faliro Belediye Başkanı Dionisos Hacidaki'den başka Atina Üniversitesi'nden meslektaşları profesörler ve öğrencileri yanı sıra çocukluğundan beri yaşadığı Heybeliada'dan komşu ve arkadaşları yer aldı. Törenin başlangıcında Prof. N. Saris'in hayatından fotoğraflar yanı sıra televizyon vesair konuşmalarından derlenen bir film gösterildi. Ünlü Yunan artist Katerina Helmi, Prof. N. Sarris'in 1980'de İstanbul'da geldiğinde kaleme aldıkları da dahil olmak üzere anılarını okudu. Filim gösteriminin ardından Heybeliada Derneği başkanı Periklis Pashalidis, evvelce İstanbul'da yayımlanan Rum gazetesi Embros'un sahibi Aleko Papadopulo, Atina Üniversitesi Profesör ve aka demisyenlerinden Lavrentis Delasudas, Konstantin Despotopulos, Konstantin Svolopulos, Vasil Filias, Hari Meletiadis ve İstanbl'dan gelen arkadaşı Adnan Ekşigil, Prof. Neoklis Saris'in hayatına dair konuşmalar yaptılar. Konuşmaların ardından sahnede 4 kişilik bir grubun Anadolu'dan ezgileri içeren müzik dinletisi yer aldı. Prof. N. Saris'in öğrencilerinden Anastasia Kada hocasından aldığı eğitime dair bir konuşma yaptı. Son olarak Prof. N. Saris'in eşi Flora Saris, törene katılanları selamlayıp kısa bir konuşmayla teşekkürlerini ifade etti.

Atina'dan Statis Arvanitis 

_____________________________

Hürriyet, 5.5.2012
Serhan Yedig 


Yeşil çekirgenin aromatik bitki bahçesi 



Büyükada hafta sonlarında ne kadar kalabalık olursa olsun iki büyük tepenin çevresinden geçen Âşıklar ve Manastır yolları tenhadır. İkisi birleştirildiğinde sekiz kilometreye ulaşan, deniz manzaralı, ormanlık, harika bir yürüyüş parkuru çıkar ortaya. Bu yılki gibi serin ve yağışlı geçen ilkbaharlarda biberiye, laden, püren çiçekleriyle süslenen yol boyunca bülbül, iskete, saka ve ispinozların aşk şarkılarını dinlersiniz.

Bostancı’dan vapurla 35 dakika, Büyükada İskelesi’nden orta tempolu yürüyüşle 20 dakika uzaklıktaki Aşıklar Yolu, İstanbul gibi betonlaşmaya teslim olmuş bir şehirde doğaseverin arayıp da bulamayacağı vahadır. Rum Yetimhanesi’nin bulunduğu tepenin güney yamacında, fayton yolunun yaklaşık 60 metre üstünden geçer. Yetişkin çamların gölgelediği toprak yolu faytonlar kullanmaz. Nadiren yük taşıyan at arabasına rastlarsınız. Yol güneye baktığı için Akdeniz iklimi hâkimdir. Bahar önce buraya gelir, yazın sıcakları önce bu bölgedeki yeşili kahverengiye dönüştürür. Her yıl birkaç kez vandalların saldırısına uğrayan küçük çocuk bahçesi, ağaç görünümlü üç beton bank olmasa bu yolda yürürken kendinizi kentlerden çok uzakta, bir köy yolunda hissedebilirsiniz. Güneyi göz alabildiğine Marmara’nın mavi sularıyla çevrilidir. Kuşbakışı Heybeli’nin Alman Limanı, yakınlarındaki Yassıada, berrak bahar günlerinde çok uzaklarda, ufka yakın İmralı Adası görünür. Güneybatı ufkunda Bozburun ve Samanlı Dağları’nın yeşili manzarayı tamamlar.

Hepi topu bir kilometrelik bu toprak yolda nisan ortasında ladenler eflatun ve beyaz çiçek açar. Çalı şeklindeki bu bitkilerin yaz sıcağında yapışkan özsuyla kaplanan yapraklarından rüzgârla havaya yayılan mis gibi esans baharda sadece çiçeklerindedir. Limon ve çam karışımı kokuyu hissetmek için eğilip koklamanız gerekir. Yol kıyısına dikkatle baktığınızda güneşe doğru yükselen biberiyeleri görürsünüz. Baharda coşup mor çiçek açarlar. Birkaç yaprak koparıp iki parmağınız arasında ezdiğinizde o güzel koku yükselir. Sizi geçmişe, anılarınıza götürür.


MARMARA’NIN GÜZEL KOKULU BİTKİLERİ
Âşıklar Yolu ve devamındaki Manastır Yolu aslında aromatik bitkiler bahçesi gibidir. Bir bahar günü, adanın merkezinden Kadıyoran Yokuşu’nu takiben çıkıp, bir türlü tamamlanamayan Adalar Müzesi’ne, yani Sofronios Köşkü’ne vardığınızda başlar koku şöleni. Bugün metruk bir binaya dönüşen taş köşkün yanındaki merdivenlerden Türkoğlu Sokağı’na çıkarken sizi yüksek duvarı boydan boya saran morsalkım karşılar. Hafif, uçucu bir koku kaplamıştır çevreyi. Yorucu yokuşun ardından, soluklanarak çıkarsınız merdivenleri.

Bahçe duvarlarındaki yediveren güllerinin kokusuyla girersiniz Türkoğlu’na. Metruk bahçelerdeki birkaç leylak, yol boyuna dikilmiş pelin ve lavantalar, çam kokusu şenlendirir burnunuzu. Uzaktan Bostancı kıyılarındaki yeni gökdelenleri, kuşbakışı Heybeli’den Kınalı’ya diğer adaları görürsünüz.

Âşıklar Yolu’na girdiğinizde aromatik bitkiler bahçesi başlar. Yol kıyısındaki su birikintilerine sıralanan yabani naneler bu mevsimde mor çiçeklerle donanır. Çok toplandığı için kekik kalmamıştır buralarda. Ama menengiç ağaçlarının yaprak saplarını kırdığınızda damla sakızının özlediğiniz kokusu gelir burnunuza. Yerler beyaz papatya kaplıdır. Yazın en kalabalık günlerinde bile tek tük yürüyüşçü geçer bu yoldan. Bir ağacın dibine oturup gün boyunca huzur içinde kitap okuyabilir, hazirana kadar en güzel aşk şarkılarını söyleyecek bülbülleri dinleyebilirsiniz. Söğüt bülbülü, al gerdan ve saka öylesine güzel, zarif kuşlardır ki, rengârenk kostümlü opera solistlerini andırırlar. Çantanızda küçük bir opera dürbünü varsa, dalların arasına saklanmış şen şarkıcıları, konser sırasında keyifle seyredebilirsiniz.

Kaplan kelebekleri Âşıklar Yolu’nun bir başka güzelliğidir. Marttan kasıma ağaçların arasında gösteri uçuşu yaparlar. Yürüyüşçüleri sever, kimi zaman yol boyunca eşlik ederler. Baharda yürürken bu yolun hiç bitmemesini istersiniz. İşte o zaman yapılacak en iyi iş uygun bir yer bulup oturmak, doğayla bütünleşmektir. Çocuk parkının önündeki banklarda ya da biraz ilerisinde boşluğa balkon gibi açılan kayalıkda oturup tefekküre dalabilirsiniz.

TAVŞANLAR ARTIK GÖRÜNMEZ OLDU
Yürüyüşçüyseniz, bir buçuk kilometrelik Âşıklar Yolu sizi kesmez. Yola devam ettiğinizde Rum Mektebi’ni Lunapark Meydanı’na bağlayan asfalta çıkar, aşağılarda faytonların toplandığı meydana ulaşırsınız. Buradan Aya Yorgi’ye tırmanan yokuşa girip, ilk sol ya da ilk sağdan orman yoluna sapın. Bu yol Aya Yorgi Tepesi’nin çevresinden dolaşıp 4.5 kilometre sonra aynı noktaya çıkar. Âşıklar Yolu gibi topraktır. Farkı ise daha bakir ve daha geniş ufka sahip olmasıdır. Soldan girip, hiç sapmadan Eşek Adası’nı görene kadar yürüdüğünüzde, adanın şimdi ormana dönüştürülmeye çalışılan eski çöplüğüne çıkarsınız. Güzergâhın en güzel kısmı bu noktada başlar. Aya Yorgi Kilisesi’nin altından geçen bu yolda yürürken Bakırköy’den Yalova’ya tüm Marmara ayaklarınızın altındadır. Unutmayın ki bu manzara Burgazlı Sait Faik’e Türk edebiyatının ölümsüz öykülerini yazmak için ilham vermiştir. Size de şehrin kaosunda örselenen yüreğinizi onarmak için güç, doğayla bütünleşmek için ilham verecektir. Manastır Yolu’ndan araç geçmediği için orman yolu ladenlerle kaplanmış, geriye paralel iki patika kalmıştır. Yerlere dikkatle bakarsanız, tavşan izlerini görürsünüz. Gökyüzünde ise onların ortaya çıkmasını bekleyen atmacaları. 10 yıl öncesine kadar gündüz saatlerinde uzaktan rahatlıkla izlenebilen yabani tavşanlara rastlamak artık pek mümkün değildir. 1990’larda birden artan, görünür hale gelen güzelim yabani tavşan kolonisini eli tüfekli vahşiler silip süpürmüştür. Yine de şanslı gününüzdeyseniz, yuvasından yeni çıkmış bir yavru tavşan çıkabilir karşınıza. Ağaçları ise 1980’lerde kıyıdan başlayan bir yangında, bir günde yok olmuştur.

Manastır Yolu nisanda Marmara çiğdemiyle, ardından biberiye, kızılcık, laden, kocayemiş çiçekleriyle kaplanır. Kimi zaman bisikletliler geçse de bu yol genellikle hiç kullanılmaz. Öylesine sessizdir ki bir martı süzülerek yakınınızdan geçse, kanatlarından çıkan ses kulağınızda Fantom etkisi yaratır. Sadece rüzgârı, yazın ağustosböceklerini duyarsınız.

KUŞBAKIŞI SEDEF ADASI
Yolun Heybeli’ye bakan tarafında, yangın gözetleme kulesinin hemen altında kayalık bir alan bulunur. Bu kayalara oturup, yaklaşık 130 metre yüksekten Dil Burnu’nu, Heybeli, Burgaz ve Kınalı’yı seyretmeye doyum olmaz.

Dönüşte kıvrılarak alçalan yoldan tekrar Lunapark Meydanı’na inersiniz. Âşıklar Yolu’na bağlanan yokuşa girip, ilk sağa saptığınızda sizi adanın merkezine ulaştıracak bir başka ıssız toprak yola bağlanırsınız. Acem Köşkü adı verilen 1.5 kilometrelik bu orman içi güzergâh yukarıdan Sedef Adası’nı, Reşat Nuri Güntekin’in evini ve Maden Mahallesi’ni görür. Üst tarafında ise Türkiye’nin en büyük ahşap yapılarından Rum Yetimhanesi yer alır.

Önceki hafta sonunda, güneşli bir günde, Kadıyoran Yokuşu’ndan başlayıp, bu güzergâhı yürüdüm. Yaklaşık 30 yıldır hafta sonlarında geçtiğim bu rotada ilk kez makro objektifle çiçek fotoğrafı çekmeyi denedim. Yan yana duran bir laden ve kızılcık çiçeğinin fotoğrafını çekerken rastladım fosforlu yeşil renkte, siyah benekli çekirgeye. Hepi topu 2 santimetreydi boyu. İstanbul’un gürültüsünden uzakta, akşam güneşinde, çiçeğin içinde, Marmara’nın güzelim mavisine karşı keyif yapıyordu. Çok imrendim… Siz olsanız imrenmez miydiniz miydiniz?


_____________________________

Hürriyet-  Kelebek, 3.5.2012



“007 James Bond” serisinin yeni filmi “Skyfall” için İstanbul’a gelen Daniel Craig, önceki gün oyuncu eşi Rachel Weisz’le birlikte ada turuna çıktı. Büyükada ve Burgazada’yı gezen çifte iki koruma da eşlik etti.


Ada turunda deniz taksiyi kullanan Daniel Craig ve Rachel Weisz, Burgazada’da balık keyfi yaptı. Burgazada Sahil Balık Restoran’a giden ikili, tezgâhtan seçtikleri balıkları istedikleri gibi pişirtti. Yemeğin ardından faytoncularla konuşan Craig ve Weisz, faytona binmekten vazgeçip el ele çarşı pazar dolaştı. 


_____________________________

From: ASLI YALAP 
Subject: [HEYBELİADA MUHTARLIĞI- MUHTAR ASLI YALAP] 2012 Londra Olimpiyat Oyunları'na katılmaya hak... 
Date: May 3, 2012 10:02:10 AM GMT+03:00 

Londra Olimpiyat Oyunları'na katılmaya hak kazanan Heybeliada Su Sporları Kulübü sporcusu milli yelkenci Mustafa Çakır Avrupa Şampiyonu olmuş. Sporcumuzu canı gönülden tebrik ediyoruz.



_____________________________

From: ADALAR KÜLTÜR DERNEĞİ 
Subject: Fwd: 1 MAYIS İŞÇİNİN VE EMEKÇİNİN BAYRAMI KUTLU OLSUN... 
Date: May 1, 2012 12:19:07 PM GMT+03:00 

1 MAYIS İŞÇİNİN VE EMEKÇİNİN BAYRAMI KUTLU OLSUN... 



Adalar Kültür Derneği Yönetim Kurulu 


_____________________________

Haberler, 6.5.2012 


Sancaktepe’de örnek çevre gezisi 


Sancaktepe Sarıgazi Ticaret Meslek Lisesi öğrencileri ve öğretmenleri düzenledikleri çevre gezisiyle örnek gösterilecek farkındalık oluşturdular.

Her geçen gün hızla değişen ve büyüyen Sancaktepe’'de öğrenciler ve öğretmenlerde güzel ve başarılı çalışmalara imza atıyorlar. İşte bunlardan birini Sarıgazi Ticaret Meslek Lisesi öğrencileri başta okul müdürü Ayşe Yaprak olduğu halde, öğretmen ve 100 öğrenciyle birlikte Büyükada’'da çevre gezisi düzenlediler, hem de “Yenilebilir Bitki ve Ekolojik Denge” konularında bilgi aldılar. İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü Kanlıca İşletmesi, Adalar Orman İşletme Şefliği ile Sarıgazi Ticaret Meslek Lisesi Müdürlüğü ile yapılan protokol doğrultusunda 100 öğrenci ve beraberlerinde öğretmenlerine Orman İşletme Şefliği idari binasında Adalar ekolojisi ve yapılan ekolojik denge çalışmaları hakkında bilgiler verildi. 

Öğrenci grup daha sonra Herbarium’'a geçerek bitki sistematiği ve Adalar florası hakkında görsel anlamda bilgilendirildiler burada ayrıca bitki örneklerinin nasıl kurutulduğu ve muhafaza edildiğini de öğrenmiş oldular.

Gruplara ayrılan öğrencilere birer bitki örneği verilerek arazide yapılacak eğitim için yürüyüşe geçildi. Arazi eğitimi Eski Rum Yetimhanesi çevresindeki kızılçam ormanında yapıldı. Burada kendilerine verilen Herbarium'da kurutulmuş bitki örneklerinin birebir aynısını arazide gören liseli gençlerin sevinç ve heyecanları görülmeye değerdi. Öğrencilere laboratuvarda üretilen Gladyatör böcekler verildi. Gladyatörler ve Çamkeseböcekleri hakkındaki kısa bilgilendirmenin ardından Gladyatör böceklerini çevredeki hazırlanmış ocaklara bırakılarak ekolojik dengeye katkı sağlanmış oldu. Öğle yemeğinin ardından Birlik Meydanı'nda toplanan çocuklara, ormanda yenilebilir bitki türleri, Adalar florasındaki önemli ağaç türleri Kızılçam, Sedir, Sakız ve Akçakesme gösterildi. Bu türlerin sanayi ve farmakolojide nasıl faydalanıldığı hakkında da bilgiler verildi.

Sarıgazi Ticaret Meslek Lisesi öğretmen ve öğrencileri gördükleri karşısında hayrete düştüklerini bu ziyaretle orman teşkilatını daha iyi tanıdıklarını belirterek, Adalar Orman İşletme Şefliği personeline ilgi ve alakalarından dolayı teşekkür ettiler. Çekilen hatıra fotoğraflarının ardından ziyaret sona erdi 



_____________________________

Akşam, 4.5.2012
Deniz Çiçek


Yıkılalım ki 'dönüşüm'üz sağlam olsun 


Henüz yasası çıkmadan belediyelerden kentsel dönüşüm için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na proje yağdı. İstanbul'da Büyükada ve Heybeliada için de dönüşüm istendi. Ankara Valiliği ise Yenimahalle uyarısı yaptı 

Belediyelerden 'bizi yıkın' çağrısı... Önümüzdeki hafta Meclis gündemine gelmesi beklenen 'Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Kanun Tasarısı', daha yasalaşmadan belediye ve valiliklerden büyük ilgi gördü. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na 81 ilden 400 kentsel dönüşüm projesi gönderildi. Projeler arasında İstanbul, Ankara, İzmir, Düzce, Kocaeli, Sakarya gibi afet riski yüksek, gecekondulaşmanın yoğun olduğu iller dikkat çekti. Belediye ve valilikler, jeolojik, jeofizik, jeoteknik,mülkiyet hakkı, hak sahipliği gibi çalışmalarını da tamamlayarak riskli bölgelerle ilgili taleplerini Bakanlığa iletti.  

[...]

HEYBELİADA'DA İSKELE, KULÜP 
İstanbul Valiliği, Bakanlığa gönderdiği projede, Heybeliada ve Büyükada için 'kentsel dönüşüm' dedi. Büyükada'da İDO İskelesi-Lokantalar sahili-Belediye-Balıkçı Barınağı ve Büyükada Su Sporları Kulübü'ne kadar olan sahil kesimine kentsel dönüşüm uygulanması istendi.  

BARINAK, ASKERİ LİSE, LİMAN 
Heybeliada'da Askeri Çınar İskelesi-Heybeliada Su Sporları Kulübü'ne kadar olan sahil kesimi, Balıkçı Barınağı-Deniz Lisesi Komutanlığı-Askeri Afak Moral Tesisleri arası, Çam Limanı bölgesinin dahil edilmesi talep edildi. Burgazada'da Su İskelesi-6 No'lu plaja kadar olan kısım-Kalpazankaya mevkii ile Kınalıada'da Kınalıada batısı-Kınalıada Su Sporları Kulübü'ne kadar uzanan sahil-Jarden İskelesi civarı 'riskli' dendi. 

[...]

PROJELERİ değerlendiren Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, belediyelerin proje gönderirken daha fazla hazırlık yapmasını istedi. Yetkililer, belediyelerin sadece alan değil, belirlenen bölgede jeolojik, jeofizik, jeoteknik, mülkiyet haklığı, hak sahipliği gibi çalışmaların yapılmasını talep etti. Bakanı Erdoğan Bayraktar ise süreçte hiç kimsenin yetkisinin azalmayacağını, aksine belediyeler ve valilerle işbirliği içinde olacaklarını söyledi. Bayraktar, 'Bunu bakanlık olarak tek başımıza yapamayız. Belediyelerle birlikte yapacağız. Hangi belediye daha becerikliyse, bize iyi proje getirirse o belediyelerle yürüyeceğiz' dedi. 

_____________________________

From: ARİF ÇAĞLAR
Subject: Ada ahalisi için yazılmış olabilir
Date: May 6, 2012 5:22:17 PM GMT+03:00

Ada ahalisi için yazılmış olabilir!...


Denizlerimiz var, güneş içinde; 
Ağaçlarımız var, yaprak içinde; 
Sabah akşam gider geliriz, 
Denizlerimizle ağaçlarımız arasında, 
Yokluk içinde. 

Orhan Veli'nin "İçinde" şiirinden belki de tamamı.
Arif

_____________________________

BirGünSonra, 7.5.2012
Ara Nubaryan


http://birgunsonra.blogspot.com/2012/05/dilek-agac.html

Heybeliada'daki dilek ağacına 


Hıdırellez nedeniyle bağlanan birkaç kâğıt ve çaputta yazanlar. Favorim 3. fotoğraf kesinlikle. İlk foto bize gelmez, ikincisi zaten olmaz —Hepimiz Tuborg'uz—, 4'le 5 de beni ilgilendirmez.









_____________________________

Şalom, 2012
Ester Yannier 


Herkesin anlatacak bir öyküsü vardır
Nino Varon ile Büyükada’ya ve geçmişe yolculuk 


Nino Varon’u şarkılarından, tablolarından biliriz. Şayet eski Büyükadalı iseniz bir ada sevdalısı olarak da tanırsınız… Bu kez kendisiyle bir zaman yolculuğuna çıkarak 1957-1960 yıllarına geri gittik. Bu yazıda herkesin kendisinden bir şeyler bulacağına, geçmişe bir yolculuk yapacağına inanıyorum… 

O yıllarda insanlar adalara, istimli- buharlı-vapurlarda giderlerdi. Adanın iskelesinde şimdi görmüş olduğumuz lokantaların yerinde o çirkin yapı yoktu, yuvarlak özel bir deseni vardı. Hatta halen bir bölümde devam eder. Büyükadalı olup da o yuvarlaklardan denize işememiş bir çocuk yoktur. Bizler büyükbabamdan başlayarak hep adalıyız. Büyükbabam Anadolu Kulübü kurucu üyelerindendi. Kumsal’da büyüdüm. /Okulların yaz tatilleri daha uzundu. Ancak yine de okullar kapanmadan gidildiğini de pek hatırlamıyorum. Göç yapılırdı… Buzdolabı, çamaşır makinesi dahi gönderilirdi… Arabalı vapurlar da bazı göçleri taşırdı… 

Çok daha az fayton vardı. İnsanlar daha merkezi yerlerde yaşarlardı. Kumsal, Nizam ve Yeniyol’da vs… Faytoncusundan, esnafına çok daha nezih bir kitle yaşardı. İzak adında Yahudi bir bisiklet tamircisi vardı. 

Benim de tüm adalılar gibi bisikletim vardı. En büyük bisiklet kazam, komşumuz Rıfat Hasan ile olmuştu. 

SAÇLARIMI BAR-MİTZVA’MIN YAPILDIĞI SENE KAYBETTİM 

Sinagogdan sonraki kutlamayı Paula Morelli’nin- Rum-İtalyan karışımı bir hanım- sahibi olduğu Plaj Otel’de yapmıştık. Kim derdi ki Nino Varon daha sonraki yıllarda binlerce Bar-Mitzva gecesi yapacak. Daha saçlarım dökülmemişti. Kutlamadan iki ay sonra kolumu kırdım ve bekli de uygulanan tedavi neticesinde saçlarım döküldü. 

Saçlarım döküldükten sonra rahmetli arkadaşım Moris Hazan’ın benim için yaptığını unutamam. Büyükada’da herkesin tanıdığı Pavli diye bir Rum arkadaşım vardı. Saçlarımı geri kazanmam için tedavilerime devam ederken, başımdan çıkartmadığım bir şapkam vardı. Onu kafamdan alacak herkesi, öldürebilirdim. Pavli ve Moris şapkamı çıkartmam için saçlarını usturaya vurdurdular. 14-15 yaşlarındayız… Buluğ çağındayız yeni yeni gelişiyoruz o yaş çocuklardan beklenmeyecek bir hareketti. Onlarının saçlarının kesildiği ustura ile benim şapkamı parçalamışlardı. Böylece anılar da yok oldu. Ve ben idolüm olan Yul Bruyner gibi herkes bana bakıyor zannettim. Öyleydi de. Zira aylarca şapkamın koruduğu bölüm yanık yüzümle büyük bir tezat oluşturuyordu. Yüzümle aynı renge kavuşsun diye çocuk düşüncesiyle kafama zeytin yağ sürdüm, ertesi gün kafam su topladı… İşte şapkadan kurtuluş anım da böyle. Ancak ileri ki dönemlerde peruk taktım. Hala “senin için kimdi saçlarını kesenler?” diye soranlar dahi var. Hayatımda çok mühim bir olay ve en önemli ada anılarımdan birisi… Bu yazıyı okuyan yaşıtlarım hatırlayacaklardır… Ada böyle bir yerdi… 

BÜYÜKADA VE RUMLAR 

Büyükada’da çoğunlukla Rumlar yaşardı. O günlerde mahallemizde yaşayan Niko, Mimi ve Yani adlı Rum ağabeylerden gitar çalmayı öğrendim. Onlara şükran borçluyum… 

Kellik kompleksimi yenebilmem için güzel resim çizdiğim de söylenirdi. Ama kızlar arasında popüler olmak için resmi bir kenara bırakıp, Saray Sineması’nda seyrettiğim bir Thomas Dean filminin de etkisinde kalarak gitara ağırlık verdim. O yıllarda tüm Rumların ellerinde gitarlar var, kantares dediğimiz onların açık hava şarkıları diye tarif ettiği arspres, kordeles, yado yado, tatako sporoktasi gibi. Anaokulunda yarım sınıf Rum okulunda okumuş olmanın tüm avantajlarını kullanıyordum. Aile büyüklerimin büyük bir çoğunluğu da Rumca konuşurdu. Komşularla da Rumcayı iyice ilerlettik. Bunun yararını halen görüyorum… 

Yani Rum kültürünü öğrendiğim yer Büyükada’dır. 

ANADOLU KULÜBÜ 

O yıllarda Anadolu Kulübü’nde Musevi Cemaatinin çok önde olduğu söylenemezdi. 

Büyükbabam sayesinde biraz Anadolu Kulübü’ne girebiliyor, müzik dinliyordum. Arkadaşım Moiz arka kapıdan atlardı… O yıllarda İtalyan orkestraları gelirdi ve gitara meraklı olduğumdan sanatçıların nasıl gitar çaldığına bakardım. 60’ların müziğini hala dinliyoruz. Çünkü 50’lerin müziği Nat King Cole, Frank Sinatra, Beatleslar dahil 80’lere kadar olan dönemin, pop müziğinin en güzel yılları olduğuna inanıyorum. 

İlerleyen yıllarda Barış Manço, Cem Karaca ile çaldım. Pavyonlarda da müzik yaptım. Müzik tutunduğum saklandığım, başarılı olabileceğime inandığım bir işti. Ticareti hiç düşünmedim. Hiçbir zaman ne param, ne de borcum oldu.  

Şimdi Kızılay denilen Splendid Otel’inin karşısında Ertekin bir çadır yapmış, spagetti satıyordu. Biz İtalyan müziği yaptığımız için arada bir bizleri çağırıyor “ Hadi makarnalar benden, ambiyans yapmak sizden” diye… Bizler de tek gitarla, Roberta gibi Pepino Di Capri’nin şarkısını çalıyorduk. /Rumlar her zaman eğlenmesini bilirlerdi. Bunu görmüş bir gençtim ben… Toplanırlardı; rakılar, kavun beyaz peynir çıkardı, gitarlar elde, hanımlar şarkılar söyler vs… 

Bu bir Yahudi yaşam tarzı değildi. Bizler de ise daha ziyade Cuma akşamları tüm aile toplanırdık. Büyükanne- büyükbabalara çok büyük saygı vardı. Ama hep ikmale kaldığım için yazlarım genellikle kötü geçerdi. Ders almak zorunda kalırdım. İşkencenin en büyüğüydü. 

Şimdiki sinagog açıktı. Cuma akşamları sinagoga gidilirdi. Yom –Kipur’da özellikle çok kalabalık olurdu. 

Bar- Mitzva derslerimi beyaz saçlı bir bey vermiş. Özellikle Bar-Mitzva derslerine ezberimin zayıf olması, hayatıma yansıdı. Belki de bir dönem cemaatten uzaklaşmama neden oldu diyebilirim. 

Askerlik sonrası Yahudi cemaati yaşamına daha fazla dahil oldum. 

AKŞAMÜSTÜ HAYATI 

O yıllarda da İskele “piyasa”ydı. Halen de değişen bir şey yok. En unutulmayacak tablo, akşamüstleri anneler çocuklarını alarak vapurdan inen, tüm günün yorgunluğunu taşıyan babaları karşılamak için merasim kıtası gibi dizilmeleriydi. O iskeleye inişte Musevi olsun, Rum olsun adanın konseptine göre kadın, şık olmalıydı. Çocuklar çok dikkatli bir şekilde bir başkasının yolunu kesmeden koşarak babasına sarılırdı… 

ADA ARKADAŞLARI 

Gençliğimizde bir Golf Kulübü vardı. Orası gençler arasında kaynaşmayı sağlıyordu. Rum ve Musevi arkadaşım kadar Müslüman arkadaşlarım da vardı. Böyle büyüdük… 

Hiç unutmam Bülent Sokullu (Sokullu Mehmet Paşa’nın akrabasıdır) arkadaşlarımdan biriydi. /Birlikte büyüdüğüm arkadaşlarımın arasında en önemlilerden biri de Fıstık Ahmet’tir. En az 60 senelik arkadaşımdır. 

FUTBOL 

Gençler daha fazla futbol oynardı. Her mahallenin bir takımı vardı. Hatta daha küçükken, her mahallenin ordusu vardı. Bende savaşçı bir ruh olmadığından, müthiş bir sıhhiyeciydim. Mahalleler arası maçlar, unutmayacağım anılarımdır. Takımda her dinden çocuk olurdu… 

Adalar takımında futbol oynardım. Takımdaki tek Musevi bendim. Sonradan çok yetenekli olarak nitelendirebileceğimiz Yusuf Aner, Kalvo gibi kişilerin çıkabileceğini de gördük. 

PLAJLAR 

O dönemde plaj denilince akla ilk Yörükali Plajı gelirdi. Seferoğlu, Değirmen plajları daha sonra yapıldı. Ayrıca bazı ailelerin gittiği Aya Nikola vardı. Toplum olarak tekneye meraklı olmadığımız yıllardı. O yıllarda adada az sayıda tekne vardı. Futbolcu Lefter’in teknesi vardı. /Sahiller denize girmeye daha müsaitti. Annemle evimizin önünden (şimdiki Fıstık Ahmet’in olduğu yer, park yapılmamıştı) denize girerdik. Beni boyumu aşan bir yerden denize atmışlardı. Annem çok korkmuştu ama ‘bırak yüzmeyi kendisi öğrensin’ demişlerdi. 

Öğlen eve dönülür, “aprés midi dodo” siesta yapılırdı. Bütün ada İtalyanlar gibiydik. 

ADADA AKŞAM HAYATI 

O yıllarda akşamları şimdiki kadar dışarıda yemek yenilmezdi. Evde yemek düzeni vardı. Akşam yemeğinden sonra yeniden iskeleye inilirdi. İnci (şimdi Deniz Bank oldu) Yordan pastaneleri vardı… Ankara Pastanesi adanın en şık yerlerinden biriydi. 

Sinemaya giderdik… Buluğ çağındaki çocuklar için başka da eğlence yoktu… Ebeveynler cep telefonu olmamasına rağmen çocukları bırakırdı. Adada kendini farklı göstermek isteyenlerin dışında, fazla it-kopuk yoktu. /Her ailenin bir düzeni vardır. Annem, arkadaşlarıyla kâğıt oyunu oynamazdı. Sadece babamla eğlenmek için bezik oynadıklarını hatırlarım. 

O dönem için kapılar açık yatılır denirdi. Bana biraz abartılı gelir. Şunu da söyleyebilirim ki 6-7 Eylül olaylarından sonra kimse kapısını açık bırakmamıştır. 

Ada ile ilgili yaptığım projede de gayri Müslimler ile Müslüman Türklerin en dört ay girift yaşadıkları yerin Büyükada olduğunu anlatıyorum. Oradan yola çıkıp Türkiye’de azınlıkların-bazı konular göz ardı edilirse- güzel yaşadıklarını anlatmak istedim. Adaların perspektifinden İstanbul’u anlattım. Çünkü orada tüm gayri Müslim cemaatler için bir melodi yaptım. Osmanlı, doğu Roma, Bizans için… Oluşumu anlattım ve Türkiye Cumhuriyet’inde topladım hepsini. Biraz da Atatürk’e olan sevgiyi yansıttım.

_____________________________

From: ASLI YALAP 
Subject: [HEYBELİADA MUHTARLIĞI- MUHTAR ASLI YALAP] SON DAKİKA !!!!!! 
Date: May 8, 2012 1:20:09 PM GMT+03:00 

SON DAKİKA!!!!!! 

Çamlimanı top sahasından itibaren ormanlık alanın hastaneye kadar olan kısmını Kanlıca Orman İşletme Müdürlüğü ADA BEACH'e kiralamış. Mesire Alanı olacakmış bu alanda. 

ÇAM LİMANI MESİRE ALANINI KİRALAYANLAR YOLDAN GEÇENLERDEN PARA İSTİYORMUŞ. ŞİMDİ ARAÇLA GİDİP YERİNDE İNCELDİKTEN SONRA GEREKEN HERŞEYİ TÜM ADALILAR OLARAK HEPİMİZ YAPACAĞIZ. BU ADA BİZİM YOL İMAR TYOLU YANİ HALKIN YANİ BİZİM, BİZDEN GEÇERKEN KİMSE PARA ALAMAZZZ... HABERLEŞMEK ÜZERE...


Arkadaşlar Sahildeki kırık dökük demirlerin yapılması için İBB'ye müracaat ettim.Benden bu demir korkuluklardan önceki halinin fotoğrafın istediler.Acaba eski haliyle adayı fotoğraflandıran var mı?Varsa bana mail atabilir mi? aslibariskan@gmail.com şimdiden teşekkürler. 


KADINLAR MATİNESİNE ÖZLEM DUYAN ADALI HANIMLARIMIZ MUHTARIM HANIMLARA ÖZEL BİRGÜN EĞLENCE YAPALIM DEDİLER. HAY HAY DEDİM. 10 MAYIS PERŞEMBE GÜNÜ GREEN BEACH CLUP (SADIKBEY PLAJI) DA SAAT: 14:00'te BAŞLAYACAK ORGANİZASYONUMUZA TÜM ADALI HANIMLAR DAVETLİDİR. HERKES BİR ŞEY (KEK, BÖREK VB.) YAPARAK KATILIMDA BULUNACAKLARI ORGANİZASYONDA GİRİŞ ÜCRETİ VS. ALINMAYACAKTIR.

_____________________________




_____________________________


Kuşlar Âlemi'nden... 




Twitter, 1.5.2012 23:39 
kedi ‏ 
@martikedi 

İnanilmaz ama eskiden Büyükada'da burası koruydu! @ADALARPOSTASI 




Twitter, 3.5.2012 08:00 
ADALAR POSTASI ‏ 
@ADALARPOSTASI 

JAMES BOND: "Faytonlarımızı da Vermeyeceğiz!..." 
)O( 





Twitter, 5.5.2012 13:27 
kenan kedikli ‏ 
@kenankedikli 

gırgır motorlarının adalar civarındaki avcılık yaptığı yerler 




Twitter, 5.5.2012 14:04
özcan yüksek ‏
@ozcanyuksek

Çöpten heykellerle, adalardaki piknik çöplerine dikkat çekiliyor.

http://pic.twitter.com/PvWTSNCJ


Twitter, 6.5.2012 22:01
Yeşil Türkiye ‏ 
@yesilturkiye34


23 Haziran'da ADALAR'da EKOTUR'a davet ediyoruz!
detaylı bilgi için http://www.ytodistanbul.com'u ziyaret edebilirsiniz.


Twitter, 6.5.2012 23:27
Damla
@hakikimameshiba


Photo: Sağ alttaki kedinin içine şeytan kaçmış. 7.4.12 Büyükada.
Canon Eos 450D, Canon Ef-s 18-55mm f3.5-5.6...
http://tmblr.co/ZdcjJyK-QXbs


_____________________________


Yüzler Defteri'nden...



Bu sefer de Yüzler Defteri'nin karman çorman sayfalarında dolanmaya zaman yetmedi! Bir dahaki sefere... Bu köşede yer almasını arzu ettiklerinizi doğrudan yollayabilirsiniz ADALAR POSTASI'na adalar.postasi@gmail.com
)O(