1 Şubat 2012 Çarşamba

ADALAR POSTASI-2651: kimse yok mu?...

Büyükada'da, 1922.

* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

9 Ekim 1911 Pazartesi günlü, Dava vekili Moralidi Efendi Büyükada'da Hristos tepesinden inerken kazaen düşerek sağ ayağının kemiği çatladığı için sedyeyle Beyoğlu'na nakledildiğine dair...

* * *

ADALAR'da BİR GÜN:



* * *


ADALAR'da HAVA DURUMU:

1 Şubat 2012 Çarşamba
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Kar yağışlı
-2/1ºC
%54-72 nem
Yıldız, K 26km/sa
Gündoğuşu 07:15... Günbatışı 17:19...


* * *
Cicely Mary Barker, The Old-Man's Beard Fairy.

__________________________________________


1- Celal Karaca: "Sevgili Serco’nun şu sözüyle kendisine teşekkür ediyorum.. Deniz ve dalış en iyi böyle anlatılırdı..."

2- Serap Uzunlar: "İşte Lüküs Hayat... İleride, 5-10 sene sonra çocuğum Seferoğlu Marinası'na yatıyla yanaşıp, orada konaklayacak; bazen de Seferoğlu Helikopter Pisti'ne, özel helikopteriyle gelecek, eskiden 'KORU' denen yerdeki villalarda konaklayacak. Ne güzel diyecek, etrafta gölge yapacak ağaç da yok, haliyle börtü böcek, kuş da yok!..."

3- Deniz Toprak: "Kimse yok mu?..."

4- Serap Uzunlar: "Lido'nun selvileri için ama doğru ama yanlış Adalar Belediye başkanı Mustafa Farsakoğlu bir cevap vermişti: 'Lido'nun selvileri beni ilgilendirmiyor, Orman İdaresi'ni ilgilendirir,' demişti. Oysa Adalar Orman İşletme şefi Yüksel Özcan, bu konuda bir cevap vermiyor..."

5- Deniz Toprak: "Ben bunu beğendim. Kendi kendime… ADALAR POSTASI’nda okudum, beğendim..."

6- Yüksel Özcan: "Kara leylekler karakış habercisi idiler!..."

7- Elizabeth Thorp: "Take a ferry to the Princes' Islands. Get off at the Buyukada (the Great Island) and stroll this charming isle where no cars are allowed. Take a romantic tour with a horse-drawn carriage among the picturesque poplar trees and villas..."

8- Hakan Tiryaki: "Ada denince aklınıza ne gelir? Ne çağrıştırır size? Bir vapur kadar uzak mıdır, yoksa yakın mı akıp giden yaşama? Hiç düşündünüz mü, cezbeden ya da tedirgin eden nedir dört tarafı denizle çevrili kara parçasında sizi?..."

9- Avni Kurtuldu: "Değerli CHP üyeleri, 5 Şubat 2012 tarihinde 12:00-15:00 saatleri arasında yapılacak olan Büyükada Maden ve Nizam mahalle delege seçiminde kullanacağınız oylarla Adalar ilçesinin geleceğini tayin edeceksiniz..."

10- Şükrü Abanoz: "Lido'ya dair son cevap mahkemeden geldi!..."

11-Adalar Spor: "Ada Gazetesi'nin 15 Ocak-31 0cak 2012 tarihli son sayısında..."

12- Yiğit G. Koçoğlu: "Lefter Küçükandonyadis’in yakın dostu Hasan Fetihi vefat etti!..."

13- "Asya'ya açılan kapı"ydı Haydarpaşa, kapattılar!..."

)O(




_____________________________________________

From: CELAL KARACA 
Subject: Serco'ya teşekkürler..
"Bedenim yorulurken beynimin dinlendiği yere gitmektir.
Sessizlik, yer çekimi yok, sınırsız özgürlük."
Date: January 31, 2012 10:10:17 AM GMT+02:00

Serco'ya teşekkürler...
"Bedenim yorulurken beynimin dinlendiği yere gitmektir. 
Sessizlik, yer çekimi yok, sınırsız özgürlük."
Sevgili Deniz Dostları,
Sevgili SERCO’nun şu sözüyle kendisine teşekkür ediyorum.. Deniz ve dalış en iyi böyle anlatılırdı. “Bedenim yorulurken beynimin dinlendiği yere gitmektir. Sessizlik, yer çekimi yok, sınırsız özgürlük…”

Serco gibi bir deniz dostu bulmak ve onunla tanışmak bir ayrıcalıktır. Denizin neresinde ne var bilmesi ve araştırmacı ruhuyla bu işi yapması deniz sevenler için bir şans… Bazen oltayla balık tutmaya çalışırken ağ takıldığında, bir şamandıra bağlamayı ve hemen Serco’ya bildirmeyi tercih ediyorum. Serco ertesi gün orayı kamerasıyla inceler ve ağların ne denli zarar verip vermediğine bakar… Gereğini yapar… Deniz onun evidir… Ve temiz tutmasını bilir… Bizler biraz örnek alsak inanın en azından Adalar'ın etrafında bir 'deniz cenneti' yaratırız…
Haydi Adalılar bu cenneti güzelleştirelim…

Celal Karaca
_____________________________________________

From: SERAP UZUNLAR  
Subject: seferi
Date: January 31, 2012 10:15:42 AM GMT+02:00

Seferi...

"İşte Lüküs Hayat... İleride, 5-10 sene sonra çocuğum Seferoğlu Marinası'na yatıyla yanaşıp, orada konaklayacak; bazen de Seferoğlu Helikopter Pisti'ne, özel helikopteriyle gelecek, eskiden 'KORU' denen yerdeki villalarda konaklayacak. Ne güzel diyecek, etrafta gölge yapacak ağaç da yok, haliyle börtü böcek, kuş da yok!..." 

BU BİR KÂBUS OLMALI! 
ADIM ADIM BUNUN GERÇEKLEŞECEK OLMAYA BAŞLAMASI korkunç bir kâbus!............ 

Seferoğlu Korusu, 27.4.2005. 

Seferoğlu Korusu, 21.4.2011.

Bu kadar ses getirmiş olan yapılaşmanın, göz göre göre yapılıyor olması, resmi belgelerinin tamamlanmış olduğunu gösteriyor. Adalılar'ın nefretini almış olan bu korkunç yapılaşmaya kimler göz yumdu? Yapılaşmayı yapanlar YATIRIMCI, Ada'yı, doğayı, ağacı sevmek ve korumak gibi misyonları yok. Evraklarını tamamlamış, gereken belgelerini almış —ki göz göre göre devam ediyor yapılaşma— işine bakıyor. 

PEKİ AMA KİM, ADALAR'A HİZMET İÇİN BULUNAN HANGİ KAMU GÖREVLİLERİNİN PAYI VAR BUNDA? 

Seferoğlu'nu —görünen o ki— artık kaybettik! Ama yapılaşmaya, korunun ağaçlarının eksilmesine göz yumanlardan hesap sormazsak, Adalar'da daha çok "Seferoğlu" "seferi" olur... 

_____________________________________________

From: DENİZ TOPRAK
Subject: KİMSE YOK MU???
Date: January 31, 2012 11:51:57 AM GMT+02:00

KİMSE YOK MU??? 

Musa Kart'ın 12 Mayıs 2008'de Cumhuriyet'te yayımlanan karikatürü... 


[...] Konutta 'Terrace' markasını en son Büyükada'ya taşıyan İnanlar İnşaat, 'Terrace Lido' projesinde sona geldi…

[...] Bu projenin dışında adada bir kurumsal yatırımcının satın aldığı Seferoğlu Tesisleri'nin 30 dönümlük yerine de devremülk yapma hazırlıkları sürüyor

[...] Büyükada'da iş yapmanın çok zor olduğunu anlatan İnanlar İnşaat'ın patronu Serdar İnan, şunları söyledi: "Ruhsatlı iş yapmamıza rağmen adada inşaata karşı muazzam bir muhalefet var… [...]



http://www.emlakkulisi.com/40771_prens_adalar_in_imar_plani_onaylanirsa_yatirimlar_baslayacak 

[...] Şu anda Adalar'da yeni inşaat yapılması mümkün değil. Çünkü Adalar, 1984'te birinci derecede SİT alanı ilan edildi ancak imar planı hazırlanmadı. İşte bu 25 yıldır beklenen 1/5000'lik imar planı, şimdilerde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde görüşülüyor…

[...] Büyükada'da yıkılan Lido Otel'in yerine yine bir otel ve rezidansın inşaatı başlatılacak. Projenin sahipleri Naci ve Sebati Cinisli… 

[...] İmar planını bekleyen diğer proje ise Yibitaş Holding'in yönetim kurulu başkanı olan Bahri Akdağ'ın sahibi olduğu Akdağ Turizm'e ait otel ve marina yatırımı. Akdağ'ın sahibi olduğu Büyükada Deniz Kulübü'nün yanında bulunan Seferoğlu Köşkü restore edilecek ve 30 dönüm kadar olan arsasına on kadar yeni ek bina yapılarak burası da bir butik otele dönüştürülecek. Bahri Akdağ ve Cinisli Ailesi'nin yatırımları yeni bina yapımını içerdiği için yeni imar planının onaylanmasını beklemek zorunda… [...] 
Türkiye Forbes 


ADALAR POSTASI-2616/1(6.11.2011):

T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI,
İSTANBUL V NUMARALI
KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI
KORUMA BÖLGE KURULU,
04.04.2011 TARİH VE 3255 SAYILI KARARINDA DİYOR Kİ;

[...] İSTANBUL İLİ, ADALAR İLÇESİ, BÜYÜKADA, ÇANKAYA CADDESİ, 29 PAFTA, 127 ADA, 1 PARSELE İLİŞKİN SUNULAN PROJENİN UYGUN OLMADIĞINA






http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.2863&sourceXmlSearch=&MevzuatIliski=0 


KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KANUNU

Devlet malı niteliği:

Madde 5 – Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir

Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları:

Madde 6 – Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları şunlardır:
a) Korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlar,
b) Belirlenen tarihten sonra yapılmış olup önem ve özellikleri bakımından Kültür ve Turizm Bakanlığınca korunmalarında gerek görülen taşınmazlar,
c) Sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür varlıkları,
d) Milli tarihimizdeki önlemleri sebebiyle zaman kavramı ve tescil söz konusu olmaksızın Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda büyük tarihi olaylara sahne olmuş binalar ve tesbit edilecek alanlar ile Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kullanılmış evler…
[...] tarihi saraylar, köşkler, evler, yalılar ve konaklar, … ve benzeri taşınmazlar; taşınmaz kültür varlığı örneklerindendir.
[...] özellik gösteren ağaç ve ağaç toplulukları ile benzerleri; taşınmaz tabiat varlığı örneklerindendir

Ruhsatsız yapı yasağı:

Madde 16Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanlarında ruhsatsız olarak inşaat yapmak yasaktır. Buralarda ruhsatsız olarak yapılacak inşaatlar ile, koruma amaçlı imar planlarında, plana; sitlerde, sit şartlarına aykırı olarak inşa edilen yapılar hakkında imar mevzuatına göre işlem yapılır…

Madde 17(Değişik: 14/7/2004 - 5226/8 md.)
a) Bir alanın koruma bölge kurulunca sit olarak ilanı, bu alanda her ölçekteki plân uygulamasını durdurur

(Ek fıkra:14/7/2004 – 5226/9 md.)
Sit alanları, korunması gerekli kültür varlıkları ve bunların koruma alanlarında onaylı plân ve proje dışı uygulama yapan veya yapılmasına yol açan sorumlularının, koruma bölge kurulları ile ilgili konularda plân ve proje düzenlemesi ve uygulama sorumluluğu yapması beş yıl süre ile yasaklanır. Uygulama sorumlularının denetimi, ilgili belediye veya valilikçe yapılarak aykırı hareket edenler, Bakanlığa ve ilgili meslek odasına bildirilir.

(Ek fıkra:14/7/2004 – 5226/9 md.) 
[...] Mahalli idareler, taşınmaz kültür varlığı parselinde, ek veya eklenti suretiyle yapılacak veya yeni inşa edilecek yapılara ait koruma bölge kurulunca verilen kararlarda veya onaylanmış kültür varlığı projelerinde değişiklik yapamazlar. Ancak,inşa edilecek yapının fen ve sağlık şartlarının mevzuata uygunluğunu kontrol ederler.

Taşınmaz kültür varlıklarının nakli:

Madde 20Taşınmaz kültür varlıkları ve parçalarının, bulundukları yerlerde korunmaları esastır. Ancak, bu taşınmaz kültür varlıklarının başka bir yere nakli zorunluluğu varsa veya özellikleri itibariyle nakli gerekli ise, Koruma Bölge Kurullarının uygun görüşü ve gereken emniyet tedbirleri alınmak suretiyle Kültür ve Turizm Bakanlığınca istenilen yere nakledilebilir…

Kararlara uyma zorunluluğu:

Madde 61(Mülga: 17/6/1987 - 3386/18 md.; Yeniden düzenleme:14/7/2004 – 5226/13 md.)
Kamu kurum ve kuruluşları ve belediyeler ile gerçek ve tüzel kişiler, Koruma Yüksek Kurulu ve koruma bölge kurullarının kararlarına uymak zorundadır…

Kamu personeline ilişkin kararlar:

Madde 72Bu Kanunun uygulanmasında, görevli kamu personeli hakkında yapılacak iş ve işlemler ve alınacak her türlü kararlar ve bu kararlara karşı yapılacak itirazlar, öncelikle incelenir ve sonuçlandırılır.



Seferoğlu tabela.
http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/kurumsal/Birimler/ImarMd/Documents/yonetmelik.pdf

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ 
İSTANBUL İMAR YÖNETMELİĞİ 

MADDE 14.01 
14.01.1. Yapı Yerinde Bulundurulması Gerekli Tabela Ve Belgeler
Ruhsat ve eki projelerin yapı yerinde bulundurulması ve insaat müddetince yapı üzerinde herkesçe rahat görülebilecek bir yere, en az (0,5/0,75)m. boyutlarında bir tabela asılması zorunludur.

Asılacak tabela üzerinde mal sahibinin, mimarının, statik, elektrik-tesisat, ısı yalıtım proje müelliflerinin ismi, yapı denetim şirketinin (fenni mesullerinin), müteahhidinin isimleri ile insaat ruhsatı numarası ve tarihini içeren bilgiler bulunmalıdır… 



http://www.yapi.com.tr/Haberler/buyukadadaki-seferoglu-yapilasmaya-mi-aciliyor_55766.html

Cumhuriyet Gazetesi, 07.08.2007
Oral Çalışlar

Büyükada'daki Seferoğlu Yapılaşmaya mı Açılıyor? 

İstanbul'un en yeşil kalmış yörelerindendir Adalar. Büyük kentin hemen yanı başında, çam ormanları, sessizliği, mavi denizi, motorlu araç trafiğine kapalı haliyle doğa meraklılarının ilgisini çeker. Özellikle yazları İstanbulluların nefes aldığı, denize girdiği, tatil yaptığı Adalar, aynı zamanda inşaatçıların da iştahını kabartır.

Motorlu araçları bir sokabilseler, inşaatları arkası arkasına bir dizseler çok mutlu olacaklar, çok da para kazanacaklar. Tabii o zaman Adalar'ın da İstanbul'un betona döndürülmüş alanlarından bir farkı kalmayacak. Kente yeni Maltepe'ler, Ataşehir'ler ilave edilmiş olacak. Adalılar, bu seçkin doğa parçası olan Adalar'ı yağmacıların elinden kurtarabilmek için sürekli tetikte durmak zorundadırlar. İnşaatçıların, rant heveslilerinin ne yapacağı belli olmaz.

***

Bugünlerde Adalılar yine telaş ve endişe içindeler. Çünkü onların kulaklarına korkutucu bilgiler geliyor. Son bilgi Büyükada'daki Seferoğlu tesisleriyle ilgili. Seferoğlu tesisleri Büyükada'nın Nizam Yolu üzerindedir. Adanın en güzel tarihi konaklarından birisi bu tesislerin içindeydi. Bir şekilde yandı ve harabeye dönüştü.

Bu tesis çok ortaklı binalarıyla, yüzme havuzuyla, denize kadar uzanan koruluğuyla Büyükada'nın merkezine yakın en yeşil alanlardan birisi. İşte buraya, şimdi, o güzelim koruluğun yerine 40'a yakın bina için özel izin çıkarılmak üzere olduğu söyleniyor. 

"Özel izin" diyorum, çünkü; Marmara Takımadaları 1980'li yıllarda sit alanı ilan edildi. 1992 yılında da koruma amaçlı 1/5000'lik nâzım imar planı İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kabul edildi. 


O tarihten bu tarihe kadar 1/1000'lik koruma amaçlı uygulama imar planı da düzenlenip, onaylanıp, yürürlüğe konulmadı.

Adalar'da bırakın Seferoğlu'nda olduğu gibi 40 binayı, tek bir bina yapmaya kalksanız bile 1/1000'lik plan olmadığı için imar iznini Anıtlar Kurulu'ndan almanız gerekiyor.

Yaptığım değişik görüşmeler, konunun ilgilileriyle kurduğum temaslardan çıkardığım sonuç, bu imar girişiminin pek çok eksiğiyle bir şekilde onay için Anıtlar Kurulu'nun önüne gelmiş olduğu yolunda.

Birçok eksiği diyorum; örneğin bir koruluk olan Seferoğlu arazisinin içindeki ağaçlar ciddi bir şekilde saptanıp kayıt altına alınmış değil. Adalar Belediyesi'nin konunun uzmanı olmayan bir memuru "Korunması gereken ağaçlar tarafımdan tespit edilmiştir" diye yazmış ve bir imza atmıştır.

Halbuki sit alanında, hele de 40 binanın yapılması düşünülen bir yeşil alan içinde hangi ağaçların bulunduğunun Orman Fakültesi'nden gelecek öğretim üyelerince saptanması, ağaçların digital olarak okutulması gerekir. Bizimkiler ne yapmış, bir harita memurunun imzasını alarak işi bitirmeye karar vermişler.

***

Projeyi Gül İnşaat adlı bir şirketin yürüttüğü söyleniyor. Bu şirket şimdiye kadar hangi projelerin altına imza attı? Neden böyle bir projenin içine girdi? Bir binaya bile izin alabilmek için başvuranlara, "1/1000'lik plan yok, yapamazsın" diyenler, acaba 40'a yakın binanın iznini hangi anlayışa göre verecekler?

Benim buradaki sorularımın birçok muhatabı bulunuyor: Birincisi Adalar Belediyesi. Başkan Coşkun Özden izinde olduğu için imardan sorumlu İbrahim Çıralı ile konuştum. Adalar Belediyesi'ni temsilen Anıtlar Kurulu'na o girecek.

Bu proje bu şekliyle onaylanacak mı? Kurulun İstanbul Büyükşehir Belediyesi temsilcisi bu projeye nasıl evet diyecek?

Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, mimardır. O zaman bu koca yeşil alanın içine bu kadar bina yapılmasını nasıl içine sindirecek? Kendisi Adalar'ı sever, çok da hizmeti oldu. Şimdi bütün Adalıları hayal kırıklığına uğratacak böyle bir projeye acaba ne diyor? Kuruldaki Büyükşehir Belediyesi temsilcisi nasıl bir tutum alacak? Kurula katılan öğretim üyeleri nasıl davranacaklar?

***

Adalılar, inşaat konusunda çok duyarlılar. Seferoğlu inşaat projesi Adalılar tarafından yeni duyuluyor. Adalılar, böyle bir yapılaşmayı Adalar'ın doğal ortamına yönelik büyük bir tehdit olarak görüyorlar, görecekler.

Bütün bu duyduklarımız hayal ürünü mü?

İlgililerden yanıt alıncaya kadar bu işin peşinde olacağımızı bilmelerini istiyoruz.



KİMSE YOK MU???
DUYA(BİLE)N YOK MU??? 
DURDURA(BİLE)N YOK MU??? 

İLGİLİ (!!!) VE YETKİLİ (!!!) KAMU GÖREVLİLERİNDEN YAHU KİMSE YOK MU??? 

Adalar’ı bu hale getirenlerle ilgili neden bir işlem yapılmıyor? 
Neden yetkililerden hiç ses çıkmıyor?
Oysa ortada çok ciddi bir rant olduğu biliniyor.
Acaba yerel siyasi iradenin ve kamu görevlilerinin gücü bu gidişe DUR diyerek rantı engellemeye yetmiyor, diğerleri de seyrediyor mu?
Sakın ha Adalar’ımız 'kirli ilişkiler' in yarattığı 'pis kokular'la kirlenmesin.
Sanırım burada ciddi bir duyarsızlık söz konusu. Toplumda umutsuzluğa, güvensizliğe yol açan bu duyarsızlığa son verilmemesi şaşırtıcı değil mi?

İmar planı olmadan NASILSA kurullarda özel izinler verenler… 
LİDO’da 50-60, SEFEROĞLU’nda 400 ağaca NEDENSE sahip çıkmayarak havada leylek seyredenler… 
Ve HER DAİM görmezden gelenler… 


NERDESİNİZ BE ???

Sayın yetkililer, görevliler, sorumlular, her şey yasaya uygun da biz bundan bihabersek eğer, hiç olmazsa YASAL deyin…

Eğer YASAL DEĞİLSE de KENDİNİZE GELİN… 

_____________________________________________

From: SERAP UZUNLAR
Subject: selviler
Date: January 31, 2012 11:51:29 AM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

Selviler...

LİDO'nun selvileri için ama doğru ama yanlış Adalar Belediye başkanı Mustafa Farsakoğlu bir cevap vermişti: "Lido'nun selvileri beni ilgilendirmiyor, Orman idaresini ilgilendirir," demişti. (*)

Oysa Adalar Orman İşletme şefi Yüksel Özcan, bu konuda bir cevap vermiyor.

Verilebilecek 3 cevap var zaten:

1. Lido'nun selvileri Orman İşletme Şefliği'nin bilgisi dışında kesilmiştir. İlgililere gerekli yaptırım (ceza, dava vs.) uygulanmıştır.
(YOK, BU OLAMAZ. OLSAYDI BELGESİ OLURDU, ORMANCI BELGELERİ GÖNDERİRDİ ZATEN.) 

2. Lido'nun selvileri, Orman İşletme Şefliği tarafından X yere nakledilmiştir.
(YOK BU DA OLAMAZ. OLSAYDI, ORMANCI BU KONUDA, BU KADAR LAF İŞİTECEĞİNE, AĞAÇLARIN NAKLEDİLDİĞİ YERİ SÖYLER, KISMEN SUSTURURDU BU KONUYU SORANLARI.)

3. Lido'nun selvileri, Orman İşletme Şefliği'nin bilgisi dahilinde kesilmiştir.
(BUNA YORUM YAPAMAM... YORUMA ÇOK AÇIK. AMA HİÇBİR ORMANCININ AĞAÇ KATLİNE İZİN VERECEĞİNE İNANMAK İSTEMİYORUM.)

(*) Adalar Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu:"[...] Lido'nun sınırları içerisinde doğrudur kaç adet olduğunu bilmiyorum, selvi ağaçları vesaire vardı, bunları Orman'a bildirirler, iş yapan, inşaat yapan insanlar veya bahçe düzenleyecek olanlar, bunlar onlarla Orman İdaresi'ni ilgilendirir. Belediye'yi değil! Efendim kendi mülkü içerisinde izni olmadan, onun kontrolü olmadan, onayı olamadan ağaç kesemezler. Ağaçları bildiğim kadarıyla bir başka yere nakletmişler, nereye naklettiklerini de bilmiyorum çünkü beni ilgilendiren orada yapının ruhsatsız olup olmaması, [...]" demiş! [ADALAR POSTASI-26357/10 (11.1.2012)]


Lido, 24.9.2010.

Lido, 5.1.2011.

Lido, 16.2.2011.

Lido, 24.3.2011.

_____________________________________________

From: DENİZ TOPRAK
Subject: Ben bunu beğendim.
Date: January 31, 2012 11:52:59 AM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

ADALAR POSTASI-2648/14 (28.1.2012):

"Bir romandaki şahsiyet canlı görüldü mü, kariler, her zaman olduğu gibi, hikâyedeki bu isimle de bir çocuk zihniyetiyle alâkadar olur, bu şahıs kimdir, asıl ismi nedir, diye merak ederler." 
Abdülhak Şinasi Hisar 

Ben bunu beğendim.

Kendi kendime… ADALAR POSTASI’nda okudum, beğendim.

_____________________________________________

From: YÜKSEL ÖZCAN 
Subject: KARA LEYLEKLER KARAKIŞ HABERCİSİ İDİ
Date: January 31, 2012 8:09:36 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com

KARA LEYLEKLER 
KARAKIŞ HABERCİSİ İDİ... 

Fotoğraf: Yüksel Özcan, Büyükada'da leylekler, Ağustos 2011.

Eskiden meteoroloji istasyonları veya uyduları yoktu. Mevsim tahminleri bitki ve yaban hayatındaki hareketlilik veya ay ve güneşin durumlarına göre yapılırdı. Bu tahminler şimdiki kadar günlük saatlik tahminler değildi. Soğuk-sıcak-rüzgâr-fırtına-yağmur ve kar geliyor diye olurdu. Bu tahminler için denizciler daha çok deniz canlıları ve bulutlarını, çiftçiler bitki ve hayvan hareketlerini gözlemlerdi.

Adalar'da her iki tahmin de yapılabilir durumdaydı. Ama daha çok denizcilerin tahmini geçerli olmaktaydı. Ancak çiftçilerin de hakkını yemeyelim. Onlar da mevsim tahminleri konusunda söz sahibiydiler.


Meyvelerin bol olması özellikle ayva ağacının bol meyve vermesi, o yılın kış mevsiminin karakış olacağını haber verirdi. Çünkü bitkiler manavlar gibi insanlar yesin diye meyve vermezler. Soylarının devam etmesi için meyve verirler. Beslendiği toprağı organik olarak zenginleştirmek için meyve verirler. Onlara arız olup hastalanmalarına neden olacak zararlı kurt ve böcekleri yiyecek yırtıcı böcek-kurt ve kuşları beslemek için meyve verirler. Ama insanoğlu da bu nimetten vitamin ihtiyacını karşılamak, yağlarından kurtulmak için faydalanır. Çünkü meyvelerde bulunan esterler, yağ çözücüdür. Faydalı bitki, şifalı bitki hikâyesinin temeli budur. Ancak yukarıda da bahsettiğimiz gibi meyvelerin çok önemli bir faydası da mevsim habercisi olmasıdır. Yani meteoroloji istasyonu görevidir. Meyve ağaçları karakış ve kurak yaz mevsimlerini sezerek yok olacağım tedirginliğiyle kendi soyunu garantiye almak için bol çiçek açarak özellikle arıları kendine çekerek bol döllenme sağlar. Bu başarılı döllenmeler sonucunda oluşan tohumlar ağaçtan aldıkları besinleri işler, enerjisini alır, artıklarını, tohum kabuğunun her türlü zararlardan korunması için kaplar. Etrafında biriken artıklara yalancı meyve desek daha doğru olur. Tohum veya meyva sapının artıkları yenemeyeceği duruma geldiğinde meyve sapı daldan kırılarak kopar ve yalancı meyva toprakla buluşur. Yalancı meyvanın toprakla buluşmasıyla olay bitmez. Çünkü henüz asıl meyva olan döllenmiş tohumun toprakla buluşması için yalancı meyvanın bakteriler tarafından çürütülmesi veya karınca-sinek-arı v.b böcekler tarafından emilmesi gerekir. Bu durum da gerçekleştikten sonra asıl meyva olan tohum toprakla buluşarak kuluçkaya yatar. Ancak çok biyotik ve abiyotik zararlıların tehdidinde olan tohumlardan ancak birkaç tanesi kuluçka dönemini tamamlayıp baharda çimlenerek fidan olur. Fidan olmakla bitmiyor. Yine aynı zararlı etkenlerden korunursa ağaççık ve ağaç olur. Bu nedenle bizim ayva, karakış ve karayaz mevsimlerini sezerken tohumların başına gelecekleri de hesaplayıp bol bol meyva yapar ki aralarından bir tanesi hayatta kalabilsin. Ama biz durumu hep kendimize mâl edip meyvaları görünce sevinir, tamamını toplayıp yeriz, dağıtırız yine arttı deyip marmelat da yaparız ve aslolan tohumlarını da çöp kutusuna ya da caddeye fırlatırız. Oysa ayvanın planları farklıydı. Bir bilimsel çalışma yapıyordu. Karakışı geçiremeyeceğini, soyunun devamı için yavru ayvaların olmasının gerektiğini anlatıyordu. Güneşi, ayı, denizi, yıldızı, rüzgârı, fırtınayı, karı, yağmuru değerlendiren ayva olamıyor insan ve onun artıklarıyla yetiniyor.

Şaşırdınız belki ama evet meyva olarak yediğiniz ceviz, fındık, kabak çekirdeği ve ay çekirdeği v.b kuruyemiş olarak adlandırılan meyvalar dışındaki birçok meyva olarak yediğiniz şeyler aslında meyvaların dışkılarıdır.

Bir de bol ayva karakış habercisidir. Aslında tüm meyva ağaçları ve diğer ağaçlarda durum aynıdır ama ayva kış meyvası olduğu için daha çok tecrübelidir diye bilinir.

Bitkilerin mevsim bildirmeleri böyle.

Gelelim hayvanların mevsim tahminleri ve belirtilerine. Hayvanlarda en önemli belirti göç etmeleridir. Bitkiler gibi toprağa çakılı olmadıklarından daha şanslıdırlar. Aslında mecburdurlar desem daha doğru olur. Çünkü hayvanlar bitkiler gibi bol üreme yapamazlar. Besinlerin bolluğuna bağlı olarak göç ederler. Bu nedenle ağaçlardan daha farklı olarak her mevsim onlar için yolculuk demektir. Hava sıcaklığı ve rüzgârlara dikkat eden kuşlar kendi soylarının devamını sağlamak için her mevsim bir yerden bir yere göç ederler. Yurdumuz ve İstanbul çevresi bu konuda çok şanslı durumdadır. Hemen hemen göçmen yollarının merkezi durumundaki yurdumuzda Adalar da özellikle leylekler, doğanlar ve şahinlerin göç yolundadır.

Fotoğraf: Yüksel Özcan, Adalar'da leylekler, Ağustos 2011.

2008 yılından bu yana ADAKULE'deki kuş gözlem istasyonumuzda göçmen kuşlari takibe aldık. Yangın tespit kameralarındaki kayıtlarımız yanında fotoğraf ve belgesel film çekimleri de yaparak kaydettik. Bu çalışmalarımızdaki bazı tespitlerimizi yaban hayatı adına paylaşmak istedim. Bu nedenle bu sayıdaki ekoloji yazımı istasyondaki gözlemlerimiz sırasında rastladığımız önemli tespitlerimizi belirtmek istedik.

26 Temmuz 2011 tarihinden itibaren günaşırı devam eden göçün seyri şöyleydi:

Sabah saat 11:00 civarında adalar üzerinde helezonik hareketler yaparak süzülmeye başlayan ilk 1000-1500'lük beyaz leylek grubu Kınalı-Burgaz-Heybeli'den geçip Dilburnu'na paralel devam edip Lunapark Meydanı'ndan Yetimhane'ye dik helezonik olarak yükselip Adakule-Sedef-Ayayorgi arasında 500m yükseliyor, bu yükseklikte İzmit yönündeki hava akımına kendini bırakarak akıp gidiyor. Bu leylek grubunun manzarasını herkesin görmesini isterdim.

Saat 4 yani 16:00 civarında ise 5000'lik bir leylek grubu adalar üzerinde beliriyor. Poyraz nedeniyle Dilburnu-Yetimhane güzergâhı değil daha güneyden Adakule Ayayorgi arasında helezonik yükselip Ayayorgi üstünde 500m yükselip Sedef'in güneyindeki hava akımına bırakıyor kendilerini.

Bu yıl Eylül sonuna doğru oldukça kalabalık şahin ve doğan grupları da bu yolu kullanarak göç ettiler. Doğanlar bazen Armutlu-Çınarcık yönünden Ayayorgi'ye gelip yükseldiler ve aynı hava akımına bıraktılar kendilerini. Bu noktada önemli bir şeyi vurgulamak hem yaban hem de insan hayatı için çok büyük önem arzediyor. Göçen kuşları gözetlerken insan yapımı metal kuşlar da takıldı gözümüze ve kameralarımıza. Leyleklerimiz hava akımına ulaşmak için yükselirken metal kuşlarımız da Çınarcık-Armutlu istikâmetinden aynı yükselti ve aynı koordinatlara alçalıp Sabiha Gökçen Havalimanı'na doğru süzülüyor. 5000'lik leylek grubu yaklaşık 800-1000m uzunluğunda koloni şeklinde süzüldüğü yükseltide metal kuşların karşılaşmaması için çok dua ettik. Metal kuşların 2 dakika aralıklarla bu yükseltideki hava akımını meşgul etmeleri bizi endişelendirdi. Senede iki dönem göçen göçmen kuşlarımızın ve metal kuşla uçan insanımızın sıhhati için her türlü uçuş güvenliğine önem veren yetkililer metal kuşların sgh'ya iniş yükseklik ve kordinatlarında yeni düzenlemeler yapmaları gerekiyor. Ve en son Ekim'in ilk haftasında KARALEYLEKLER'in geçtiğine şahit olduk. Çok hızlı geçtikleri için sevincimiz kısa sürdü ama kısa da olsa onları Adalar'da görmek güzeldi ancak geçen senelerde her yıl Ağustos'un ortasında göçmeye başlayan leyleklerin 26 Temmuz'da göçmeye başlamaları ve her yıl Eylül başında Adalar'dan son geçişlerini yapmalarına karşılık bu yıl Ekim başında yapmaları bizi endişelendiren tahminler yapmaya yöneltti.

* * *

"KARALEYLEKLER KARAKIŞ HABERCİSİ OLABİLİR" diye belirtmiştik 2 ay önceki Adalar'ın 8 yıldır kesintisiz yayın yapan ADA GAZETESi'nin Kasım 2011 sayısının ekoloji sayfasında…

Karaleylekler yanılmadılar…….yanıltmadılar…

_____________________________________________

Huffington Post, 31.1.2012

Elizabeth Thorp 

http://www.huffingtonpost.com/elizabeth-thorp/top-10-romantic-things-to_b_1234763.html 

Istanbul's 10 Most Romantic Spots (PHOTOS)

Istanbul is one of the most romantic cities in the world. So much so that JFK Jr. took his new bride Carolyn Bassett there for their 1996 honeymoon. Majestically astride two continents, it is a mystical playground of historical marvels, a palimpsest of civilizations that takes travelers back in time. When the sun goes down, the city turns intriguingly contemporary, luring visitors with pulsating night life and the most vibrant restaurants and clubs in Europe.

Whether you're on a once-in-a-lifetime Valentine's Day trip, a honeymoon, or simply looking for love, Istanbul's exotic mosaic of tastes, sounds and aromas will surely sweep you away. Even Cupid would love that Turkish Airlines is offering an incredible Valentine's Day fare sale to experience the allure of this exotic city - fly to Istanbul from one of the airline's gateways (Chicago, New York, Washington D.C. and Los Angeles), non-stop for $599. Travelers must book the special economy class fare by January 31, 2012 for outbound travel between February 1 and February 29, 2012.

Once you arrive in Istanbul, here are the top 10 romantic experiences you can enjoy in this unforgettable city:

[...]
[!Burgazada!]

7.) Take a ferry to the Princes' Islands. Get off at the Buyukada (the Great Island) and stroll this charming isle where no cars are allowed. Take a romantic tour with a horse-drawn carriage among the picturesque poplar trees and villas.
_____________________________________________

Sualtı Gazetesi (Vira Dergisi'nden), 19.8.2011

Hakan Tiryaki


ADA 

Ada denince aklınıza ne gelir? Ne çağrıştırır size? Bir vapur kadar uzak mıdır, yoksa yakın mı akıp giden yaşama? Hiç düşündünüz mü, cezbeden ya da tedirgin eden nedir dört tarafı denizle çevrili kara parçasında sizi?

Veya bilir misiniz kaç adası vardır Şehr-i İstanbul’un? Neandros diye bir adası olduğunu bilir misiniz? Ya da haberiniz var mıdır Yassıada’da ne olup bittiğinden? Ya deniz insanısınızdır ya da topraksoylu; vereceğiniz yanıt mutlaka ikisinden birine götürür sizi. Deniz insanı nehir misalidir; ne yapar eder ulaşır denizine. Veya en azından dilediği anda ulaşabileceği bir mesafededir denize. Belki de bu yüzden farklıdır deniz insanın ada imgelemi. Her an denizle iç içe olabileceği; gün batımında verandada oturup kahvesini yudumlarken varoluşa şükredeceği bir düştür ada. Dostlukları, kırgınlıkları, aşkları, dedikodularıyla kalabalık bir ailenin bir parçası olmaktır adada yaşamak. Son vapur ya da tekne iskeleyi terk ettiğinde ada, kapıları dünyaya kapanan bir kaledir artık. Huzur kavramının dokunabileceğiniz denli somutlaştığı bir sığınak… Tabi eğer nehir misali bir deniz insanıysanız.

Oysa kadim bir çınar ağacı gibi kök salan topraksoylular için tekinsiz bir toprak parçasıdır ada. Dar gelir, tedirgin eder her daim. Hele bir de küçükse, bir tekne gibi batacakmışçasına korkutur.

Anakaradan bakınca engel gibi görünür kırçıl deniz. Oysa adadan bakınca adayı yaşama bağlar. Gün olur günlerce lodos keser yolunu, gün gelir sisten göz gözü görmez. Anakaradakilerin aksine adalılar bilir ki, anakara sisin arkasında bir yerdedir; bugün olmazsa yarın.

Dünyanın her denizinde benzer yaşamlar sürer adalılar. Yaşamın kaynağı deniz, yaşamın sınırlarında deniz… Denizin getirdikleriyle, verdikleriyle şekillenir ya da anakaradakinden farklı kılınır yaşam. İster bir küçücük Ege adası olsun, ister Karayipler'de okyanusla çevrilmiş bir ada, o denli benzerdir ki yaşam; ne derece huzurluysa o denli de hüzünlüdür bir bakıma. Her günün sonunda geri dönerken emanet yabancılar, yarım kalmış bir şeyler bırakır ardlarında adeta. Ya da popüler bir adaysa sözkonusu olan, emanet yabancıların sayıları arttıkça huzuru kaçar adanın. Genelde bir tek sonradan gelen ticaret erbabı memnundur kalabalıktan. Çünkü adaların yerlileri, dışarıdan gelecek emanet yabancılara değil, adalarının verdiklerine göre şekillendirirler yaşamlarını.

Tüm açgözlülüğüne karşın insanoğlunun hâlâ en az zarar verebildiği sığınaklardır adalar. İnsanoğlunun egosu büyük, hırsı sınırsızken ada küçük ve sınırlıdır. Belki bu sayede kısmen de olsa korunur ada ve ada yaşamı. Oysa biraz büyük ve rantabl ise ada, Kıbrıs en güzel örneğidir başına gelebileceklerin…

Şöyle bir uzanabilirseniz Arşipel’e, kredi kartına endeksli ödünç yaşamlardan ziyade, denizin ve adanın verdikleriyle ya da insanoğlunun denizden ve adadan alabildikleriyle şekillenmiş, sakin bir yaşam tokat gibi çarpar birçok insanın yüzüne. Ne çok ada var aslında anlatılası. Çocukluğumuzdan beri, gitmesek de, görmesek de bizim olan veya yaşamımızın bir döneminde bir çeşit ritüele dönüşmüş Büyükada gezileri, Burgaz, askerlik günlerimin masal adası Uzunada… Ama bambaşka bir ada var paylaşmak istediğim; ibret-i âlem için…



Yassıada 


Öyle bir toprak parçası düşleyin ki —eğer hâlâ görmediyseniz— Şehr-i İstanbul’a 7-8 mil mesafede olsun. Yani ortalama bir tekneyle hepi topu 45-50 dakika mesafede olsun. Kendine özgü bir faunası, kendi tavşanları, kendi geçmişi olsun. Hâlâ size bir şey ifade etmedi mi? O zaman bir de bu ülkenin, hem de yakın tarihinin dönüm noktalarından birine tanıklık etmiş olsun…

Dedik ya, nehir misali bir deniz insanıysanız eğer bildik şeylerdir anlatılanlar. Bir başbakanın ipe götüren yolculuğu boyunca ağırlayan Yassıada. Ya da vakti zamanında bir İngiliz’in mülkü olan Yassıada. Bir dönem sokak köpeklerinin terk edildiği Yassıada.

Dünyanın en özel denizlerinden birinin, Marmara’nın ortasında bir su ürünleri fakültesine kısa bir dönem ev sahipliği yapmış Yassıada. Son birkaç yıldır Rus turistleri teknelere doldurup âlem yapmak üzere akın akın gelen bir tuhaf kültürü zoraki ağırlayan Yassıada. Hatta, Ambarlı’ya alternatif yakıt deposu olarak bile adı geçen Yassıada.

Mülkiyeti Milli Savunma Bakanlığı’na ait, üzerine çıkılması yasak ada. 2001 yılından bu yana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca SİT alanı ilan edilmiş Yassıada. Yapılaşmanın yasak olduğu, varolan yapıların yıkılmaya yüz tuttuğu ya da —tuhaf bir zevk ya da Vandalizm adına— kiremitlerinin atılarak arkasından sırıtılarak bakıldığı 'kültür ve tabiat varlığı' ada. Spor salonunun parkeleriyle sucuk ekmek yenen ada.

Özellikle göçmen deniz canlılarının Marmara’ya renk kattığı sualtı faunasıyla belki de Saros’a hatta tüm Akdeniz’e taş çıkartacak denli yaşam barındıran Yassıada. Yumuşak mercanları, dal mercanları, çeşit çeşit anemonları, eşkinaları, rastgele ve arsızca tüketilen istakozları, gelincikleriyle bir doğal sualtı parkı adeta. Moda olduğu üzere —sözüm ona yapay resif olsun diye— tekne batıran zihniyete inat papaz balıklarına bile ev sahipliği yapan Yassıada. İskelesinin altında yatakları, kalorifer radyatörleri, sayısız gibi görünen lastikleri ve belki de en trajikomik olanı en az akıntı alan bölgesinde sessiz sedasız kurulan balık çiftliğiyle Yassıada.

Şimdi Yassıada’dan doğru bir kez daha bakalım ada imgelemimize. Mülkiyeti Milli Savunma Bakanlığı’ndayken, SİT alanı ilan edilmişken, liman sahası içinde yer alırken ve daha da önemlisi alışılagelmiş Marmara söylemine taş çıkartırcasına bir doğal sualtı parkı gibi gelişirken bir balık çiftliğiyle taçlandırılan Yassıada. Nerede nehir misali deniz insanları?

Çapulcuların Rus turist rezilliğine karşı ne yapacağımızı düşünürken daha, sualtı canlılarının sismik hareketlere ne dediklerini araştırarak depreme karşı bizi koruyacak bir projenin kılıfından çıkartılıp, konduruluveren balık çiftliği.

Tavsiyem, bir gününüzü ayırın, gidin yerinde görün yasak adayı. Ne de olsa adı yasak, ama her şey serbest. Çünkü unutulmuş, terkedilmiş ve daha da önemlisi rantı paylaştırılamamış bir ada. Binalarını gezin, tavşanlarını kovalayın. Bir Marmara’nın ufkuna doğru bakın, dönün bir de üzerinde gri pus tabakasıyla anakaraya, Şehr-i İstanbul’a bakın. Hatta bir yaz günü, hafta sonuna denk getirin yolculuğunuzu, geleneksel Türk misafirperverliğinin Demirper'de uyarlamasını izleyin ibretle. Ve bir kez daha düşünün, hangisisiniz?

Eğer ki nehir misali deniz insanları olaydık, bir su sporları merkezi olamaz mıydı Yassıada? Ya da gerçek bir huzurevi? Nasıl olur da Marmara’nın ortasındaki bir ada yerine Beyazıt’ı tercih eder bir su ürünleri fakültesi.

Kadim Düşman Deniz 

Çok köklü sorunlarımız var denizle. Hatta neredeyse kadim düşmanımız gibi. Elimizden gelse, doldurup, oteller, alışveriş merkezleri, otoyollarla donatacağız, kökten yok edeceğiz kadim düşmanımızı. Elimizden gelse adaları bağlayıp anakaraya, topraksoylu dürtülerimizle iskân edeceğiz yeni baştan.

_____________________________________________

From: AVNİ KURTULDU
Subject: Adalar CHP üyelerine
Date: January 31, 2012 9:48:21 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi.1@gmail.com

Adalar CHP üyelerine...


DEĞERLİ CHP ÜYELERİ,
5 Şubat 2012 tarihinde 12:00-15:00 saatleri arasında yapılacak olan Büyükada MADEN ve NİZAM mahalle delege seçiminde kullanacağınız oylarla Adalar ilçesinin geleceğini tayin edeceksiniz.

Mahalle Delege seçimi demokrasi gömleğinin ilk düğmesidir. İlk düğmeyi yanlış iliklerseniz kötü son kaçınılmazdır. Değerli CHP üyemiz verdiğiniz oyla kimin delege olacağı değil nasıl bir yönetim anlayışının ilçemize hakim olacağı önemlidir. Arzu ettiğiniz sosyal demokrat yönetim anlayışını hayata geçirebileceğine inandığınız kişilere görevi teslim ediniz.

Örgütüyle, seçmeniyle iç içe, halkın yanında ve halkın sıkıntılarını çözme gayretinde olan bir yönetimi iş başına getirmek için oyuna sahip çık, oyuna gelme.

Vereceğin oyla; Adalarımızın SİT alanı olduğunu unutmayan, doğa tahribatına dur diyebilen, kıyılarına sahip çıkan, Adalar için ter döken, emek veren tüm çalışanları kollayan bir yönetim anlayışını iktidara taşı.

Seçeceğin kişiler Cumhuriyetimizin temel değerlerine sahip çıkmaktan imtina etmemeli, 19 Mayıs'ı, 30 Ağustos'u, 29 Ekim'i coşkuyla kutlayabilmeli. Uğur Mumcu, A. Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Musa Anter ve diğer demokrasi şehitlerini anmaktan korkmamalı.

Örgüt toplantısından korkmayan, üyesinden, seçmeninden kaçmayan, parti tüzüğünü ihlal etmeyen sosyal demokrasiye gönülden inanmış ve CHP'yi her zeminde layıkıyla temsil edebilecek kişileri işbaşına getirmek için tüm yetki ve sorumluluk sende sevgili üyemiz.

Bu metine imza atmanızı ve Pazar günü bu anlayışa hizmet verecek listeye oy vermenizi bekliyoruz.


_______________________________

AdaGazetesi, 31.1.2012
Şükrü Abanoz

http://ada-gazetesi.com/wp/?p=2845

LİDO'ya dair son cevap 
MAHKEMEden geldi!



Değerli okurlarımız, 
Adalar Belediyesi Meclis üyesi Oktay Altın tarafından 2011 Aralık ayı Meclis toplantısında verilen —daha önce de yayımladığımız— aşağıdaki önergenin cevabı, Belediye başkanı tarafından yanıtlanmadığı için sizlere aktaramamıştık. 

* * *

SORU ÖNERGESİ 

Sayın Başkan, Sayın Meclis üyeleri,
06.12.2010 tarihinde LİDO projesiyle ilgili bir soru önergesini Başkanlık makamına havale etmiş ve bu önergemize 03.01.2011 tarihli Sayın Başkan'ın kapak yazısı, Sumru SÜSLÜ’nün metin imzasıyla bir cevap almıştık. Bu cevap yazısının 9. maddesinde LİDO olarak anılan alanda gerçekleştirilen inşaat faaliyetlerine ait Onaylı Projesi'nin 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planları'na aykırılık taşımadığı açıkça ifade edilmektedir. Ağustos 2011 ayında bu konuda verdiğim bir başka önergeye ise aynı imza sahipleri tarafından verilen yazılı yanıtta, LİDO Proje alanının 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı'nda 'Öneri Turizm Tesis Alanı'nda kaldığı açıkça ifade edilmektedir.

Sayın Başkan,
Soru önergelerime verilen cevaplarınızda yer alan bilgilere göre, plan notlarında turizm tesisi yapılması gereken bir alanda konut yapılmasına onay verdiğiniz anlaşılmaktadır.

Adalarımıza katma değer yaratacak Turizm Tesisi projesi yerine, rant projesi olan rezidans projesinin gerçekleşmesi yönünde, hangi gerekçeler ile koruma kurulu nezdinde oy verdiğinizi ve uygulamaya geçirilmesini sağlandığını yazılı olarak tarafıma bildirilmesini,

Önergemin Başkanlık Makamına havale edilmesini arz ederim.

Oktay ALTIN

* * *

Bu soru önergesine cevap, Belediye Başkanı'ndan değil mahkemeden geldi. Projesinin, Meclis üyesi Aykut Mutlu tarafından hazırlandığı bizzat kendisi tarafından ifade edilen, Sn. Mustafa Farsakoğlu'nca Koruma Kurulu'nda görevlendirilmiş bulunan Eski Belediye Başkan yardımcısı Ayşen Eskici Özten tarafından Kurul nezdinde onaylanan projenin, meri 1/5000 ölçekli koruma amaçlı nazım imar planlarına aykırılığı nedeniyle Adalar Belediye Başkanlığı tarafından verilen 10.03.2010 tarih ve 392 sayılı inşaat ruhsatının mevzuata aykırı olduğuna dair TC İSTANBUL 4. İDARE MAHKEMESİ kararını bilgilerinize sunuyoruz.








_______________________________



AdalarSpor, 31.1.2011


Ada Gazetesi'nin 15 Ocak-31 0cak 2012 tarihli son sayısında Adalar Spor A takımımızın 2011-2012 değerlendirmesi, U-16 Takımımızın maç ve idman çalışmaları, Lefter abimize kulüp olarak son vazifemizi, yeni gelen İlçe Milli Eğitim Müdürü'nü ziyaretimizi bulabilirsiniz...



_______________________________

Twitter, 28.1.2012
Yiğit G. Koçoğlu
@ygokcehank

Lefter Küçükandonyadis’in hayattaki en yakın dostu İran asıllı Hasan Fetihi vefat etti :/ 
Selam söyle bizden ona:'( 
Allah rahmet eylesin..

* * *

Büyükada sakinlerinden HASAN FETİHİ'nin 
vefatı dolayısıyla ailesi ve yakınlarına sabırlar dileriz.
ADALAR POSTASI
)O(

* * *

HTSPOR, 12.1.2012
Nazenin Tokuşoğlu /HTPAZAR


"Lefter'in yerine kimseyi koyamam"

Fenerbahçe’nin unutulmaz futbolcusu Lefter Küçükandonyadis’i hayattaki en yakın dostu İran asıllı Hasan Fetihi anlattı...


Özlem’i aradım. Lefter Baba’nın torunu kendisi. (Önce “Özlem Hanım”dı. Son durum, maça gitmek için sözleştik.) “Bana yardımcı ol, dedenin en yakın dostuyla konuşmak istiyorum” dedim. Bir sonraki sahne: Özlem, Hasan Fetihi’yi kandırmaya çalışıyor; “Haydi Hasan Amca, ne olur birazcık anlatsan...” İki gün sonra... Hasan Fetihi’nin işyerinin bulunduğu Menekşe Han’a doğru yola çıktım. “Hasan Amca’nın hanı nerede” diye sorunca herkes gösterdi zaten. Her yerde Lefter’in fotoğrafları, gazete kupürleri var, masasının arkasında Lefter’le çekilmiş bir fotoğraf, bir de Fenerbahçe bayrağı. Hiç de Lefter zoruyla Fenerli olmuşa benzemiyordu Hasan Fetihi ya neyse... Bir güzel 1950’lere götürdü beni, sağ olsun. Epey de güldürdü, “Keşke bu bir film olsa” dedim hatta. Ta ki şu cümle gelene kadar: “En yakın arkadaşım gitti, ben şimdi adada ne yapacağım?” 

‘Ben oruçluyken o da yemezdi’ 

Sizi biraz tanıyalım mı? 
Aslen İranlı’yım. 1927’de, Lefter’den 3 yıl sonra, Başkale’ye 1 saat mesafede, Şahpur’da doğdum. Babam ben 4 yaşındayken öldü, 7 kardeş yetim kaldık. İlkokula bile gitmedim. O yüzden Farsça bilmiyorum, sonradan kendi kendi me Türk çe öğ ren dim. Rus Har bi son ra sı bi zim ora lar ka rı şık, da yı mın oğ luy la iki ka - fa dar hu dut tan kaç tık. O kork - tu, döndü; ben kaldım. Karımın da anası Türk, babası İranlı. Burada tanıştık, 1958’de evlendik. Benden 15 yaş küçük. 

Ne yiyip içtiniz o zaman? 
İzmirli bir tüccarın yanında işe girdim. O ölünce çocukları “Hasan Amca sen devam et” dediler, sonra kendi işimi kurdum. Bekarlığım Cihangir’de geçti, O zamanlar Rumlarla bir aradaydık hep. Cihangir şöyle böyle olunca Şişli’de bir daire satın aldım. 

“Şöyle böyle” derken? 
Bir ara çok bozuldu Cihangir, şimdi düzelmeye başladı. Sonra Büyükada’yı keşfettim zaten. 

Birbirinizi nasıl buldunuz? 
Görücü usulüyle. Lefter’le... Haa... Adada dolaşıyordum, o da aynı şekilde. Bulduk birbirimizi. Yıl 1950... 

Evlenene kadar birlikte çapkınlık mı yaptınız? 
Yapacağımız zaman ben hep kaçtım. Çapkınlık bakımından pek benzemezdik birbirimize. Lefter nerede akşam orada sabah yaşar. Dayım duysa kolumdan tuttuğu gibi İran’a götürür beni. Üstü açık spor bir arabası vardı rahmetlinin. Tarabya’da gidiyoruz böyle, kızlar hareket halindeyken atlardı içine. Sürat motoru vardı bir de, adadan iki dakikada karaya uçardık. 

Lefter futbolu bırakınca adaya mı çekildiniz? 
Yok canım, Lefter geçen seneye kadar yerinde durmadı. Kadınlar rahat bırakmazdı ki! Yunanistan’a giderdi, orada da yapışırlardı. Madam Allah’tan hoşgörülüydü. O da çok severdi ama eşini. Topçu adam, ne yapsın? “Sen Allah’ın sevgili kulusun, böyle madama, kızlara sahipsin. Seni kim çeker yoksa” derdim. 

Adada ne anılarınız vardır... 
Sorma. 60 yıl boyunca istediğimiz yere oturduk, yerimiz boş durdu. Çok bonkördü, kimseye para verdirmezdi. Tabii bir dakika boş kalmazdık, sürekli fotoğraf çektirmek isteyenler olurdu. Hiçbirini kırmazdı Lefter, bana fenalık gelirdi. Bazen işine gelmezdi, evden çıkmazdı, hasta dedirtirdi. Futbol oynayan gençlere takılırdı arada. “Adam gibi oynayın, dökülmeyin, hızlı olun” diye nasihat ederdi. Benim içkiyle aram yok. Bunlar içerdi saatlerce ama yanlarında otururken ben sızardım. Allah için hiç ölçüyü kaçırdığını görmedim Lefter’in o ayrı. Tatlıya bayılırdı, madamdan gizli gizli yerdik. Bütün gün Prenses Otel’in önünde otururduk, hava serinse Yıldızlar Kahve’de. Bakalım bu sene nasıl gideceğim oralara. 

TÜRK FORMASIYLA 2 GOL ATAN ADAMA BU YAPILIR MI? 

1955 yılında meydana gelen 6-7 Eylül olayları sırasında yanında mıydınız? 
Rum olduğu için evini taşlamışlardı. Adada değildim maalesef. İstanbul’da her yeri yıkmışlar. Yanımızda çalışan Kürtler de işin içindeymiş, ekmek kapısı diye bir bizim buraya dokunmamışlar. Atina’da Türk formasıyla Yunanistan’a 2 gol atmış. Yunan gazeteleri “İçten vurulduk” diye manşet atmış. Ona yapılır mı bu? 

Ne dedi olayla ilgili? 
Zoruna gitti ama hiçbir şey demedi. “Evdeydim ama korkmadım. Memleketimize ziyan oldu diye üzüldüm” dedi sadece. Çok milliyetçi bir adamdı. Ben de kendimi Türk hissediyorum ama onunki başkaydı. En “Türk’üm” diyenden daha milliyetçiydi. Atatürk’ü çok severdi. Kızlarını Rum’a verirdi isteseydi, ikisini de Türk’e verdi. Büyük kızından iki torunu oldu, Özlem’le Özcan. Ne severdi onları. 

Ayrı dinlere mensuptunuz, anınız var mı bununla ilgili? 
Hiç din muhabbeti olmazdı. Ama ben oruçluyken “Benim de canım çekmiyor” derdi, yanımda lokma yemezdi. Acıkırdı biliyorum. 


"ZORLA FENERLİ YAPTI BENİ" 

Lefter’le maçlara gider miydiniz? 
Ölmeden öncesi... Yılarca uğraştı götüremedi, sevmiyorum ne yapayım! Bir Fenerbahçe - Beşiktaş maçına haber vermeden gittim. O da oynuyordu, dikkati dağılmasın istedim. Duymuş; “Ulan bana neden haber vermedin pezevenk” diye söylendi. Adam öyle oynuyordu ki ağları deliyordu, canlı izlemek ayrıydı. Durduğu yerde kaleden kaleye atıyor, bambaşkaydı rahmetli. Futbolu bıraktıktan sonra, 1971 miydi neydi, mili maça gittik. Biri birine küfretti, kavga çıktı, Lefter de karıştı, ben kaçtım. Bir de İran milli maçı oynanmıştı İstanbul’da. Beni de İranlı bir tanıdık zorla götürdü. Gitmez olaydım, İran 6 gol yedi Türkiye’den. Lefter haber almış yine “Ulan pezevenk gittin ayağın uğursuz geldi, yediniz 6 tane” dedi. Bu kadar... 

Çok alemsiniz, Lefter’in en yakın arkadaşı maçlarına gitmiyor! 
Ama onun için Fenerli oldum. Futbolu sevmiyorum, bu sürekli oyuna getirmeye çalışırdı. Adada serinleyince Fenerbahçe montu çıkarırdı bir yerden “Al arkadaşım üşüme” diye. Zorla Fenerbahçeli yaptı. “Fazla konuşma” derdi. Kaç tane forma getirdi bana. Son zamanlarında sürekli fakir fukaraya kıyafet dağıtırdı, forma da tabii... 

Fenerin maçlarını beraber mi izlerdiniz? 
Hiç kaçırmaz evde seyrederdi, oynuyor gibi heyecanlanırdı. Fener yenilirse yanına yaklaşılmazdı, yenerse mutluluktan uçar dı. “Söyle lan kim kazanacak?” derdi. “Galiba bu sefer Beşiktaş” dedim bir gün, kızdırmak için. “Eşşoğleşşek” diye bağırdı. Neyse Fener kazandı yoksa Büyükada’ya giremezdim. Kızdığı zaman ağzına geleni söylerdi Allah rahmet eylesin. “Bu adam olsaydı böyle ...lik yapmazdı” falan... 

Kızınca Yunanca küfür sallar mıydı? 
Hiç. Yunanistan’dan çok ziyarete gelen olurdu, onlar Yunanca konuşurdu, Lefter Türkçe cevap verirdi biz anlayalım diye. Evde de hep Türkçe konuşurlardı. Atina’da evi vardı, gittiğinde 2,3 ay kalırdı. Sürekli hediye getirirdi. Ben de bizim oraların kokulu pirincinden getirtirdim ona, çok severdi. 


ÖLMEDEN ÖNCESİ 
“Heykele çok duygulandı. Hemen sulanırdı gözleri. ‘Niye her şeye ağlıyorsun’ dediğimde ‘Sen ne anlarsın’ diye kızardı. Sık sık ‘Hafta içi de gel çalışma artık’ derdi. Son zamanlarda tayyareden korkmaya başlamıştı, ömrünü havada geçiren adam. Aziz Yıldırım’ın tutuklanmasına çok üzüldü. ‘Devletin işine karışmak istemem ama inşallah çıkar’ derdi. Çok severdi Yıldırım’ı. Şekeri 500’e çıktı o sıralar. Toparlayamadı ve hastaneye kaldırıldı. Ölmeden önce hastanede yanına gittim. ‘Hasan gelsin’ deyip duruyormuş zaten. Görünce acayip sevindi. ‘Nasılsın Lefter’ dedim. ‘Sen iyiysen ben de iyiyim’ dedi ve kapadı gözünü. Bu sene ilk kez Yunanistan’a gidemedi. Madam da kızlar da nasıl güzel baktılar ama bu kadar dayanabildi, yapacak bir şey yok. Hiç ağlamam o gün ağladım, hatıralar canlandı gözümde. Hâlâ kendime gelemedim.”

_______________________________

"Asya'ya açılan kapı"ydı 
HAYDARPAŞA
kapadılar!
)O(


* * *

MEMLEKETİMDEN 
İNSAN MANZARALARI
[...] 
Haydarpaşa garında 
1941 baharında 
saat on beş. 
Merdivenlerin üstünde güneş  
yorgunluk ve telâş 
Bir adam 
merdivenlerde duruyor 
bir şeyler düşünerek. 
Zayıf. 
Korkak. 
Burnu sivri ve uzun 
yanaklarının üstü çopur. 
Merdivenlerdeki adam 
—Galip Usta— 
tuhaf şeyler düşünmekle 
meşhurdur: 
"Kâat helvası yesem her gün" diye düşündü 
5 yaşında. 
"Mektebe gitsem" diye düşündü 
10 yaşında. 
"Babamın bıçakçı dükkânından 
Akşam ezanından önce çıksam" diye düşündü 
11 yaşında. 
"Sarı iskarpinlerim olsa 
kızlar bana baksalar" diye düşündü 
15 yaşında. 
"Babam neden kapattı dükkânını?" 
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkânına" 
diye düşündü 
16 yaşında. 
"Gündeliğim artar mı?" diye düşündü 
20 yaşında. 
"Babam ellisinde öldü, 
ben de böyle tez mi öleceğim?" 
diye düşündü 
21 yaşındayken. 
"İşsiz kalırsam" diye düşündü 
22 yaşında. 
"İşsiz kalırsam" diye düşündü 
23 yaşında. 
"İşsiz kalırsam" diye düşündü 
 24 yaşında. 
Ve zaman zaman işsiz kalarak 
"İşsiz kalırsam" diye düşündü 
50 yaşına kadar. 
51 yaşında "İhtiyarladım" dedi, 
"babamdan bir yıl fazla yaşadım." 
Şimdi 52 yaşındadır. 
İşsizdir. Şimdi merdivenlerde durup 
kaptırmış kafasını düşüncelerin en tuhafına: 
"Kaç yaşında öleceğim? 
Ölürken üzerimde yorganım olacak mı?" 
diye düşünüyor. 
Burnu sivri ve uzun. 
Yanaklarının üstü çopur. 

Denizde balık kokusuyla 
Döşemelerde tahtakurularıyla gelir 
Haydarpaşa garında bahar 
Sepetler ve heybeler 
merdivenlerden inip 
merdivenlerden çıkıp 
merdivenlerde duruyorlar. 
[...]
Nâzım Hikmet