* * *
ADALAR'da TARİHTE O GÜN:
26 Aralık 1904 Pazartesi günlü, Heybeliada Polis Komiseri Mehmed Ali Efendi'yle sairenin taltiflerine dair irade-i seniyye...
* * *
ADALAR'da BİR GÜN:
Fotoğraf: Ugo Antonio Corintio, Büyükada'da, Nisan 2010.
* * *
ADALAR'da HAVA DURUMU:
5 Kasım 2010 Cuma
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Sisli
11/18ºC
% 83-95 nem
Günbatısı, B 9km/sa
Gündoğuşu 06:38... Günbatışı 16:55...
* * *
Cicely Mary Barker, The Robin's Pincushion Fairy.
* * *
1- İstanbul Lüfer'e Hasret Kalmasın!...
2- Oya İslimyeli: "Sizlerle bu kez çok sevdiğim bir hikâyeyi paylaşmak istedim. Balıkçıyla yaşlı iş adamının hikâyesini. Sade, basit bir hikâyedir ama o basitlik, amaç ve araç arasındaki ince ve keskin çizgiyi çok iyi anlatır..."
3- Kabul edilen logonun profesyonel bir çalışma olduğunun altını çizen M. Farsakoğlu, bu logonun bir daha değişmeyeceği...
4- Gece, Hatice Farsakoğlu, Fulya Erkan, Umut Sarıkaya, Ali Kemal Özdemir, Merve Erkan ve Seray Erdek'ten oluşan Belediye Korosu'nun, Atatürk’ün sevdiği şarkıları seslendirmesinin ardından "Cumhuriyet'ten Günümüze Kadın Kıyafetleri" defilesiyle sona erdi...
5- Yılmaz Özdil: "Tahtın önü hınca hınç kalabalık, misafirlerimiz var... Maltepe Çarı, Beyoğlu Şahı, Sarıyer Kraliçesi, Bakırköy Racası, Silivri Sir’ü, Barones Pendik, adı üstünde Adalar Prensi, Senyor Çekmeköy, Üsküdar Kontesi, Don Nişantaşı... RTÜK’e göre, milli ve manevi değerleri, milletin milli ve manevi değerleriyle aynı olmayan Etiler derebeyleri bile gelmiş..."
6- Ali Poyrazoğlu: "Adalar’dan favorim Büyükada’dır. İşim izin verse orada yaşamak isterim..."
7- Hilal Aygün: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin Büyükada’daki Rum Yetimhanesi’nin Rum Patrikhanesi’ne devri yönünde verdiği karar Türkiye’de de tanındı. Adalar Asliye Hukuk Mahkemesi, 2005 yılında verdiği kararı iptal ederek, yetimhanenin Rum Patrikhanesi adına tesciline hükmetti..."
8- (g)özü mugayyir: Büyükada Malül Gazi Caddesi Aya Nikola Yolu'nda kamyonlar, tırlar, minübüsler, arabalar gırla 'son sürat' vızır vızır dolanmakta...
)O(
_______________________________________________________1
From: ESEN ÇAMURDAN
Subject: Lüfer avı
Date: November 3, 2010 11:37:52 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com
/11/ 2010
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü
Su Ürünleri Hizmetleri Daire Başkanlığı
Sn. Vahdettin Kürüm dikkatine,
Konu: Lüfer balığının sirkülerde mevcut avlanma alt sınırının değiştirilmesi hususunda
Sayın Vahdettin Kürüm,
Bilim adamları, hakkında kasideler yazılmış Boğaz'ın sultanı lüfer balığının artık soyunun tehlikede olduğunu söylüyorlar.
Slow Food, Fikir Sahibi Damaklar hareketi ve TÜDAV işbirliğinde gerçekleşen "İstanbul Lüfer'e Hasret Kalmasın!" kampanyası sürecinde edindiğim kanaat ise lüfer balığının henüz 14 cm'lik bir çinekop, yani bir bebek lüferken, henüz yumurta bile bırakmamışken avlanmasına müsade edildiği yönünde.
Siz de takdir edersiniz ki, soyu tükenmekte olan bir balığın, hele yavru dahi bırakmadan, avlanıyor olması ne doğru, ne iyi ve ne de adildir.
Gene yukarıda adı geçen kampanya sürecinde edindiğim bilgi, lüferin 25,4 cm'lik bir boya ulaştığında, —ortalama elbette— yumurta bırakacak olgunluğa vardığı şeklinde. Dolayısıyla ben, adalete ve sürdürülebilirliğe inanmış bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak sizden, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, KKGM, Su Ürünleri Hizmet Daire başkanı Vahdettin Kürüm'den talep ediyorum:
Balık sirkülerinde lüferin avlanma alt boyunun 14 cm'den, en az 24 cm'e çıkartılması yönünde, sayın Bakanımıza gereken bilgilendirmeyi yapmak ve konunun aciliyetini iletmekte daha fazla gecikmeyin ve gerekli düzenlemelerin yapılması yönünde desteğinizi lüferden yana kullanın.
Unutmamak gerekir ki, denizlerimiz ve balıklarımız bize çocuklarımızın emanetidir. Ben, bu emanetlerini eksiksiz teslim edebilmek için yardımınızı talep ediyorum.
Saygılarımla,
* * *
_______________________________________________________2
From: OYA İSLİMYELİ
Subject: BALIKÇI VE YAŞLI İŞ ADAMI
Date: November 2, 2010 7:51:37 PM GMT+02:00
To: adalar.postasi@gmail.com
Sizlerle bu kez çok sevdiğim bir hikâyeyi paylaşmak istedim.
Balıkçıyla yaşlı iş adamının hikâyesini. Sade, basit bir hikâyedir ama o basitlik, amaç ve araç arasındaki ince ve keskin çizgiyi çok iyi anlatır.
* * *
BALIKÇI VE YAŞLI İŞ ADAMI
Bir zamanlar küçük bir sahil kasabasında otuzlu yaşlarda mutlu bir balıkçı yaşarmış. Her sabah kayığına atlar, öğlen güneşi tepeye çıkana kadar balık avlar, limana getirir, topladığı balıkları orada yapılan mezatta satarmış.
Kazandığıyla da ailesini geçindirir, birlikte mutlu, neşeli yaşayıp gidermiş balıkçı.
Derken günlerden bir gün tam da mezat sırasında, iyi giyimli yaşlı bir bey balıkçının yanına gelmiş ve balıkların hepsini toptan almak istediğini, misafirlerinin İstanbul’dan geleceğini, onlara ikram edeceğini söylemiş. “Ne kadar istersin hepsine?” demiş. Balıkçı her gün mezatta satabileceği fiyatı söylemiş. Yaşlı ve iyi giyimli adam,
“Ben İstanbul’da bunun bir porsiyonuna bu parayı veriyorum! Sudan ucuz vallahi,” demiş.
“Burada balık çok. O yüzden burada bu fiyata. İstanbul'u bilemem,” demiş balıkçı.
“Sana bir yirmi kağıt versem, bunları eve kadar getirir misin? Gelirken arabayı getirmedim de!”
“Olur,” demiş balıkçı ve balık kasasını aldığı gibi ihtiyar adamla yürümeye başlamış. İhtiyar adam büyük bir şirketler topluluğunun sahibiymiş. Şimdi şirketlerini oğluna bırakmış ve kendisini dünyayı dolaşmaya vermiş. Burası dünya turundan sonra uzun yerleşmek istediği ve emekliliğinin keyfini sürmeyi istediği kasabaymış. Yakın zamanda kendine bir motor almayı ve sık sık balığa çıkmayı istiyormuş.
“Demek balık çok burada. Günde kaç saat çalışıyorsun? ”
“Sabah çıkıyorum, öğlene kadar çalışıyorum.”
“Öğlene kadar mı?”
“Evet,” demiş balıkçı.
''Yalnız mı çıkıyorsun hep?''
''Sabah erken çıkıyorum ama gelmek isteyen arkadaşım olursa onu da götürüyorum. Kimin rızkına ne çıkarsa artık.''
“Peki öğleden sonra ne yapıyorsun?” demiş ihtiyar adam.
“Öğleden sonra da dinleniyorum, ailem ve arkadaşlarımla zaman geçiriyorum.”
“Tembelik ediyorsun yani,” demiş bıyık altından gülerek yaşlı adam.
“Tembellik mi? Yoo...''
O sırada, iş adamının evine ulaşmışlar. Balıkları derin dondurucuya koyup bahçeye çıkmışlar. Yaşlı adam parayı balıkçıya vermiş. Sonra bu iyi kalpli balıkçıya bir iyilik yapmaya hatta belki de balıkçıyı zengin bir adam yapmaya karar vermiş. Eh ne de olsa bugüne kadar yüzlerce adama yüzlerce kere tavsiyelerde bulunmuş, yüzlerce konferansta gözlerinin içine bakan genç öğrencilere ve genç girişimcilere fikirlerini anlatmıştı. Bu balıkçı da artık bunu hak etmiş olmalıydı. Belki de bir gün zengin bir balıkçı olarak karşısına gelecekti ve "Siz bayım, hayatımı değiştirdiniz," diyecekti. Yaşlı iş adamı ise mağrur bakışlarla, kaderini değiştirdiği yüzlerce zengin kişiye baktığı gibi bakacak, “Ben bir şey yapmadım, sadece kendi potansiyelinin farkına varmanı sağladım," diyecekti.
“Haydi şurada oturalım. Sana anlatmak istediğim bazı şeyler var. Daha çok gençsin ve önünde uzun bir ömür var.”
Balıkçı, ihtiyar adamın ses tonundaki yardımseverlikten ve meraktan kameriyeye oturup adamı dinlemeye başlamış.
“Günde kaç kilo balık tutuyorsun,” demiş yaşlı adam.
“On veya on beş kilo” demiş balıkçı.
“Demek tam gün çalışsan otuz-kırk kilo balık tutacaksın. Vay canına, burada balık gerçekten çok. Bu ciddi bir rakam.”
“Nasıl yani! Anlamadım,” demiş balıkçı.
“Ayda yirmi beş gün balığa çıksan. Yirmi beş çarpı on beş o da eşittir üç yüz yetmiş beş kilo eder. Bir ayda teknene bir motor alırsın ve tutacağın balık miktarı da iki katına çıkar.”
“İyi de bu ne işime yarayacak ki,” demiş balıkçı.
“Sen beni anlamadın galiba. Sonra birkaç ayda ikinci bir tekne ve motor alırsın. Hatta büyük bir motor alırsın.”
“Peki o kadar motoru kim kullabacak? Bir balıkçıyım ben!” demiş balıkçı şaşkın.
“Demek yavaş yavaş anlamaya başladın. İşte burası çok önemli. Artık patronluğa adım atıyorsun. Bir kaç adamı yanına alacak ve onları çalıştırmaya, diğer tekneleri onlara kullandırmaya ve daha çok balık tutmaya başlayacaksın.”
“İyi de bu kadar balığı ne yapacapım? Onu anlamadım! Burada kimse o kadar çok balığı yemez ki!”
“Hiç güleceğim yoktu. Geniş düşüneceksin, ileriye doğru geniş bakacaksın. Şimdi, o balık satışından ayırdığın parayla bir soğuk hava deposu kuracaksın. Belki biraz kredi de alman gerekebilir. Neyse, balıkları orada depolayacak ve anlaştığın bir lojistik firmasıyla balıkları İstanbul'a göndereceksin."
”Balıkçı, yaşlı adamı hayretle dinliyormuş.
Ona “Peki sonra ne olacak?” demiş.
“Sonra mı? Gördün mü, her şey kendi kendine oluşuyor. Eğer ipin ucunu yakalarsan ve doğru zamanda doğru hamleyi yaparsan turnayı gözünden vurursun. Derken işleri iyice büyütecek ve daha büyük motorlar alacak ve filonu genişleteceksin. Sadece bu kasabaya değil bu kente iş yapmaya başlayacaksın.
“O zaman o soğuk hava depoları da yetmeyecek. Sonra ne olacak o kadar balık. Helak mı olacak?” demiş balıkçı.
“Bak, her sorun bir fırsat aslında. Sorular, fırsatların kapılarıdır. Yeter ki doğru soruyu sormasını bil. Balık çoğalınca, bir balık işleme fabrikası kuracaksın. Konservesini yapacak, yağını çıkaracaksın, tüm ülkenin en iyi balık firmasının sahibi bile olabilirsin."
Balıkçı, kendini koca fabrikanın patronu olarak düşlemiş. Yüzlerce işçi, yüzlerce balık. Yavaş yavaş üzerine bir ağırlık gelmeye başlamış.
“İyi de bu benim ne işime yarayacak?"
“Çok zengin olacaksın. İşi iyice genişletip tüm Ege ve Akdeniz'de bu tesislerden kuracak hatta Karedeniz'de bile bu tesislerden açacaksın. Çok zengin olacaksın, çok,” demiş yaşlı adam. Anlatırken balıkçıyı da hayal ediyor ve onun o halinden keyif alıyormuş. Sanki kendi yükselişi ve şirketinin yükselişi gibiymiş balıkçının durumu.
“Çok zengin olmak ne işime yarayacak? Para her şey demek değil ki!” demiş balıkçı.
“Bak burada haklısın. Para bir süreliğine nefsini idare ediyor ama sonra paraya karşı köreliyorsun. Bu sefer, ün, başarı ve güç giriyor hayatına. Her yerde insanlar önünde iki büklüm oluyor. Bir sürü insan ağzından çıkacak tek kelimeye bakıyor. Her yere davet ediliyorsun. Yüzlerce binlerce iş adamı konferanslarda ağzından çıkacak o sihirli başarı kelimesine odaklanıyor. Gençler üniversitelerde ağzı açık seni dinliyor. Aslında bunu sana anlatamam, yaşamak lazım.”
“Peki tüm bunlardan sonra neler olacak?” demiş balıkçı. Yaşlı adam, balıkçının meraklandığını ve heveslendiğini düşünmüş.
“Sonra şirketlerin büyüdükçe sen yaşlanacaksın ve dişinle tırnağınla kazandığın bu başarı imparatorluğunu emanet edecek birilerini arayacaksın. Bu aşamada iyi eğitimli çocukların devreye girecek ve şirketi onlara, başarına başarı katsınlar diye devredecek onları uzaktan kontrol edeceksin. Onlardan emin olduğunda ise kenara çekilecek ve başarının tadını çıkarmaya başlayacaksın.” Burada biraz durmuş ve geniş bir soluk almış yaşlı adam.
“En tatlı kısım burası. Artık yaşlandın ve yoruldun. Belki de benim gibi yetmiş yaşına geldin. Artık şirketleri bırakıp güzel bir sahil kasabasında güzel bir ev, güzel bir motor alacak ve hayatının sonlarını bu muhteşem sahil kasabasında mutluluk içinde geçireceksin.”
Balıkçı bir ihtiyar adama bakmış, bir de bahçeden görünen denize bakmış ve demiş ki:
''İyi de ben zaten şu anda senin dediğini yapıyorum...”
* * *
Oya İslimyeli
_______________________________________________________3
http://www.adalar.bel.tr/haberler/hbr130.asp
KASIM AYI
MECLİS TOPLANTISI
YAPILDI
MECLİS TOPLANTISI
YAPILDI
Adalar Belediye Meclisi’nin 6. seçim dönemi 2. toplantı yılı kasım ayı toplantısı 1 Kasım Pazartesi günü Büyükada Meclis Toplantı Salonu’nda yapıldı.
Adalar Belediye Başkanı Dr. Mustafa Farsakoğlu başkanlığında ki toplantıya, tüm meclis üyeleri katıldı. Toplantı, geçen döneme ait karar tutanağının okunup kabul edilmesinin ardından, gündem maddelerine geçilmesiyle devam etti. Meclis toplantısı, 6 gündem maddesinin görüşülüp ilgili komisyonlara havalesinin ardından sona erdi.
Toplantı sonrası her zaman olduğu gibi Adalılara söz verildi. Adalar Belediyesi’nin yeni logosuyla ilgili eleştirilere cevap veren Başkan Farsakoğlu, eski logonun çalışması yapılırken kimseye danışılmadığını belirterek yeni logoyla ilgili çalışmalarda anket düzenlenip toplantılar yapıldığını belirtti. Kabul edilen logonun profesyonel bir çalışma olduğunun altını çizen Farsakoğlu, bu logonun bir daha değişmeyeceği anlamına da gelmediğini sözlerine ekledi.
_______________________________________________________4
http://www.adalar.bel.tr/haberler/hbr129.asp
CUMHURİYET BAYRAMI
ADALAR’DA 3 GÜN BOYUNCA
COŞKUYLA KUTLANDI
Cumhuriyetimizin 87. yılı etkinlikleri tüm yurtta olduğu gibi Adalar’da da coşkuyla kutlandı. Cumhuriyet Bayramı kutlamaları, 27 Ekim’de Ortadoğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Pamukkale Üniversitesi’nin yanı sıra Kırgızistan Halk Oyunları ekiplerin katılımıyla başladı. Büyükada, Kınalıada ve Burgazadası’nda başlayan halk oyunu gösterileri, ikinci gün Heybeliada’da devam etti.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının inanılması güç bir başarıya imza attıklarını da sözlerine ekleyen Farasakoğlu, “Böylece bizlere Cumhuriyeti armağan ederek toplum olarak çağdaş uygarlığın üzerine çıkmayı hedefletmişlerdir,” dedi.
Başkan Mustafa Farsakoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Cumhuriyetimizin 87. yılını kutlarken birçok sorunu ve acıları yaşamış olsak da bugün kendi öz yurdumuzda özgür bağımsız ve belirli düzeyde demokratikleşmeyi gerçekleştirmiş bir devlet yönetimi altında yaşamayı sürdürüyoruz.”
Yollar rengarenk
_______________________________________________________5
Hürriyet, 4.11.2010
Yılmaz Özdil
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=16212480
[...] Tahtın önü hınca hınç kalabalık, misafirlerimiz var... Maltepe Çarı, Beyoğlu Şahı, Sarıyer Kraliçesi, Bakırköy Racası, Silivri Sir’ü, Barones Pendik, adı üstünde Adalar Prensi, Senyor Çekmeköy, Üsküdar Kontesi, Don Nişantaşı... RTÜK’e göre, milli ve manevi değerleri, milletin milli ve manevi değerleriyle aynı olmayan Etiler derebeyleri bile gelmiş.
*
Bi eğlence, bi şamata, sorma gitsin, Petrusları kafamızdan aşağı döküyoruz filan, creme de la creme’in feriştahıyız... Firavun desen, şampanyayı fazla kaçırdı, vatandaş kılığına girdi iyi mi, papirüsten maaş bordrosu yaptırmış, “Simit Sarayı”nın adresini soruyor, yerlere yattık gülmekten... E onuncu yıl marşı söyleyecek değiliz tabii, kraliyet filarmoni eşliğinde hep bir ağızdan haykırdık:
Duruşun andırır “asil soyu”nu...
Kız sen İstanbul’un neresindensin?
*
Seneye 29 Ekim’de sizi de bekleriz, fantezi olsun diye halk günü partisi yapacağız. Kontes değilim, lord değilim diye üzülmeyin; muhtaç olduğunuz kudret, damarlarınızdaki “asil” kanda mevcut... Biraz yurtseverlik, biraz şuur, iki satır da Nutuk okumanız yeterli. [...]
_______________________________________________________6
Milliyet-Cadde, 4.11.2010
Neşe Mesutoğlu
http://cadde.milliyet.com.tr/2010/11/04/HaberDetay/1308405/-turkiye-de-toplumsal-alzheimer-durumu-var-
[...] İstanbul’da en sevdiğiniz yerler nereleri?
Ali Poyrazoğlu: "Taksim, Gümüşsuyu, Emirgan, Bebek, Yeniköy... Sultanahmet ve civarını da severim. Karşıda Kanlıca. Adalar’dan favorim Büyükada’dır. İşim izin verse orada yaşamak isterim." [...]
_______________________________________________________7
Taraf, 4.11.2010
Hilal Aygün
http://www.taraf.com.tr/haber/yetimin-hakki-yetime-verildi.htm
Yetimin hakkı yetime verildi
VAKIFLAR Genel Müdürlüğü’nün el koyduğu Rum Yetimhanesi nihayet eski sahibi Rum Patrikhanesi’ne geri verildi. Türkiye, AİHM’in geçen yıl bu yönde aldığı kararı böylece resmen tanıdı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin Büyükada’daki Rum Yetimhanesi’nin Rum Patrikhanesi’ne devri yönünde verdiği karar Türkiye’de de tanındı. Adalar Asliye Hukuk Mahkemesi, 2005 yılında verdiği kararı iptal ederek, yetimhanenin Rum Patrikhanesi adına tesciline hükmetti.
Adalar Asliye Hukuk Mahkemesi’nin yetimhane ile ilgili Vakıflar Genel Müdürlüğü lehine beş yıl önce verdiği karar üzerine Rum Ortodoks Patrikhanesi, AİHM’e başvurmuştu. Patrikhanenin başvurusunu 12 Haziran 2007’de kabul eden AİHM geçen haziran ayında da olayı mülkiyet ihlali olarak değerlendirmiş ve Türkiye’nin mülkiyeti devretmesi gerektiğine karar vermişti. Türkiye’nin öngörülen üç aylık süre içinde temyize gitmemesi üzerine karar kesinleşti. Ancak hukuki prosedür gereği yetimhanenin Rum Patrikhanesi adına tapuda tescil edilmesi için söz konusu kararın Türkiye’de de mahkemelerce tanınması gerekiyordu. Patrikhane avukatı Cem Murat Sofuoğlu’nun bu amaçla bir yıl önce başlattığı yeniden yargılama süreci dün tamamlandı. AİHM’in kararını tanıyan Adalar Asliye Hukuk Mahkemesi 2005 yılında verdiği kararı iptal ederek Büyükada’daki yetimhanenin, Rum Patrikhanesi adına tescil edilmesine hükmetti.
On beş gün temyiz süresi bulunan kararı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün temyize götürmeyeceği öğrenildi. Avukat Sofuoğlu bu tutumun Türkiye’de insan hakları bakınımından bir yön değiştirmeye ve önemli bir ilerlemeye işaret ettiğini söyledi. Türkiye’nin Bozcaada’daki Rum Ortodoks Kilisesi davasında da, yetimhane davasında da temyize gitmeyerek süreci kolaylaştırdığına dikkat çeken Sofuoğlu, “Türkiye temyize gitseydi, dosya iki üç yıl daha sürünecekti” dedi.
1800’lerde inşa edilen Rum Yetimhanesi “Avrupa’nın en büyük ahşap binası” olma özelliğini taşıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü yetimhaneye 1964’de el koymuştu. 1903’den itibaren 61 yıl boyunca Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne ait olan yetimhanede barınan kimsesiz çocuklar el koyma işleminin ardından yine Büyükada’da bulunan Aghios Nikolaos Kilisesi’ne nakledilmişti.
_______________________________________________________8
(g)özü mugayyir...
Büyükada Malül Gazi Caddesi Aya Nikola Yolu'nda
kamyonlar, tırlar, minübüsler, arabalar gırla
'son sürat' vızır vızır dolanmakta...
Cadde sakinlerinin huzuruysa tamamiyle kaçmış durumda!
21 Ekim'de 2 saat içinde onlarca araba geldi geçti tam gazla...
İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 16.06.1999 tarihli 11012 sayılı kararı uyarınca
"[...] Adalar'daki bütün yolların prensipte de yaya yolu olması öngörüldüğünden, motorlu araçların kullanılamayacağı, ancak Belediye ve Kaymakamlığın sağlık, itfaiye, temizlik, orman hizmeti, emniyet hizmetleri için kullanılmak üzere kısıtlı miktarda araç kullanilabileceği [...]"
açıkça belirtilmiş olmasına ve
"[...] kamuya ait araçların zorunlu olmadıkça trafiğe çıkmaması, trafiğe çıktıklarında yerleşim alanlarında 30 km/saat, yerleşim bölgeleri dışında ise 50 km/saat hızla seyir etmeleri, yasak olan cadde ve sokaklara zorunlu olmadıkça giriş yapılmaması, yolcu ve eşya taşınmaması [...]"
kaidesi kaldı yolda!
YAZIKLAR OLA!
"[...] Adalar'daki bütün yolların prensipte de yaya yolu olması öngörüldüğünden, motorlu araçların kullanılamayacağı, ancak Belediye ve Kaymakamlığın sağlık, itfaiye, temizlik, orman hizmeti, emniyet hizmetleri için kullanılmak üzere kısıtlı miktarda araç kullanilabileceği [...]"
açıkça belirtilmiş olmasına ve
"[...] kamuya ait araçların zorunlu olmadıkça trafiğe çıkmaması, trafiğe çıktıklarında yerleşim alanlarında 30 km/saat, yerleşim bölgeleri dışında ise 50 km/saat hızla seyir etmeleri, yasak olan cadde ve sokaklara zorunlu olmadıkça giriş yapılmaması, yolcu ve eşya taşınmaması [...]"
kaidesi kaldı yolda!
YAZIKLAR OLA!
)O(