10 Eylül 2010 Cuma

ADALAR POSTASI-2490: pala'ya elveda...

Büyükada Lunapark'ta...

* * *

ADALAR'da TARİHTE O GÜN:

26 Eylül 1903 Cumartesi günlü Haçinli olup Büyükada'da ikâmet eden Ermeni Karabet veled-i Ağob'a usulsüz olarak ilmühaber verdiği bildirilen Büyükada Muhtarı Nikola'nın vefat ettiğinden hakkında kanuni takibat yapılamayacağı yine bu ilmühaberi resmi evrak ittihaz ettiği için sorumlu gösterilen nüfus memurunun da yaptığı muamelenin kanun ve nizama uygun olduğundan hakkında herhangi bir tahkikata gerek olmadığına dair...

* * *

ADALAR'da BİR GÜN:

Fotoğraf: Ugo Antonio Corintio, Büyükada'da, Eylül 2010.

* * *

ADALAR'da HAVA DURUMU:

10 Eylül 2010 Cuma
Büyükada'da HAVA DURUMU*
Parçalı Bulutlu
19/28ºC
% 60-85 nem
Poyraz, KD 31km/sa
Gündoğuşu 06:39... Günbatışı 19:22...

* http://www.dmi.gov.tr/tahmin/il-ve-ilceler.aspx?m=BUYUKADA uyarınca

* * *

Cicely Mary Barker, Jack-go-to-bed-at-noon Fairy.

* * *

1- Pala'ya elveda...

2- Oya İslimyeli: "İstanbul Adaları'nın 600 milyon yıllık hikâyesini biraraya getiren Adalar Müzesi, 10 Eylül Cuma günü Büyük Açılışı'nı gerçekleştiriyor. Adalar'ın geleceği için büyük değer taşıyan bu tarihi buluşmayı onurlandırmanızı diliyoruz..."

3- Ziyaretçileri, dokuz İstanbul Adası'nın çeşitli haritaları ve uzay fotoğrafları üzerinde yapılan çalışmalar sonucu hazırlanan 5 Dakikada Prens Adaları isimli animasyonun karşılayacağı ve Adalar'a ilişkin tarihsel ve güncel temel kentsel bilgilerin verileceği tanıtımla karşılayan Adalar Müzesi'nde...

4- Dinçer Kaya: "Değerli Dost, sağlık dileklerimizle nice bayramlar diliyoruz..."

5- Eren Sagay: "Müslüman kardeşlerimin Şeker Bayramını kutlar, bütün müminlere HAYIRLI olmasını dilerim..."

6- Ugo Antonio Corintio: "En samimi dileklerimle Bayramınızı kutlar, sıhhat, neşe ve mutluluklar dilerim..."

7- Mehmet Çağlayan: " Değerli Dostlar, Ramazan Bayramı'nın ailenize, sevdiklerinize ve size huzur getirmesini dilerim..."

8- Deniz Tüfekçi: "Hayır'lı bayramlar..."

9- Adalar Kültür Derneği: "Sevdikleriniz ve sevenlerinizle birlikte şeker tadında bir bayram geçirmeniz dileğiyle..."

10- Arif Atılgan: "Tüm dostlarımın bayramını kutlar, bütün yaşamlarının bayram tadınd geçmesini dilerim..."

11- Üzeyir Lokman Çaycı: "Siz bir hiç olarak kalıyorsunuz... Gerçeklerin karşısında…"

12- Oya İslimyeli: "Adalılar iftarda buluştu..."

13- Deniz Tüfekçi: "Yeni başlayanlar için referandum... Madde madde..."

14- Kartal Belediyesi Büyükada Sosyal Tesisi, bayram süresince ücretsiz hizmet verecek...

15- Recep Tayyip Erdoğan: "Adalar bize oy vermedi diye biz Ada’ya hizmet götürmeyi ihmal etmeyiz..."

16- Kuşbakışı Adalar isimli fotoğraf sergisi 11 Eylül’e kadar Adalar Müzesi’nde izlenebilir.

17- Kuzeyden güneye leyleklerin ilk geri dönüş kafilesi İstanbul Kınalıada`dan görüntülendi...

18- Ta Nea gazetesi 6-7 Eylül olaylarının 55. yılında okurlarına Türk yapımı Güz Sancısı filminin DVD'sini dağıttı. Yönetmen Giritlioğlu 'Maalesef Yunan sinemasında benzer örnekler yok' dedi. Ünlü Yunan yazar ve senarist Petros Markaris, 6-7 Eylül 1955 tarihinde Heybeliada'da yaşadıklarını gazeteye anlattı...

19- Mine G. Kırıkkanat: "Bugün basındaki muhalif seslerin susturulması, yarın Türkiye'nin gömüleceği sessizliğin yanıltmaz işaretidir. Ülkemizle birlikte anca beraber kanca beraber yuvarlandığımız uçurumda, tutunacağımız son şans dalı, bu referandumdan çıkacak "Hayır"a bağlı, büyük ölçüde. Sandıklara sahip çıkmak,çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmak demek..."

20- İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın, Büyükada'da düzenlenen “Hayır'a Davet” panelinde yaptığı konuşmada iktidarın ülkeyi bir korku imparatorluğuna çevirdiğini belirterek, 12 Eylül referandumunda ülkenin geleceğinin oylanacağını söyledi.

21- Tuluhan Tekelioğlu: "Onlar nefes alırken bile birlikteler, hapis ve kaçak geçen yılların ayırması hariç. ‘Adalar aşkımız o kaçaklık günlerinden geliyor,’ diyen Oral ve İpek Çalışlar’la Büyükada’daki evlerinin bahçesinde, dört saate yakın konuştum..."

22- Adalar Kültür Derneği Endülüs'te...

23- 1971 yılında kapatılan İstanbul Heybeliada'daki Ruhban Okulunun 40 yıl aradan sonra ilk kez bir etkinliğe sahne olması, Türkiye'nin okulu kısa süre zarfında açabileceği ve okulun yeniden Rum Ortodoks din adamları yetiştirebileceği ümitlerini doğurdu...

24- H. Tahsin Fendoğlu: "Anayasal açıdan Heybeliada Ruhban Okulu..."

25- H. Tahsin Fendoğlu: "Lozan Antlaşması ve Heybeliada Ruhban Okulu..."

26- Adalar Platformu adına Hayati Önel: "Önümüzdeki haftalarda Büyükada'da Kaldırım Vergisi/KATKI PAYI hususunda bir avukat arkadaşımız tarafından bilgilendirme toplantısı yapılacaktır. Toplantıya katılım ücretsizdir. Bilgilendirme toplantısına katılmak isteyenlerin..."

)O(



_______________________________________________________1

Dün sabah babamı getiren faytoncu demiş ki: "Pala'ya elveda..."
Büyükada'nın 'Pala'sı nam-ı diğer Ali Kaptan'ın bugün öğle namazını müteakiben Kartal Cemevi'nden kaldırılacak naaşı Büyükada Mezarlığı'na defnedilecekmiş. "Hakkınızı helâl ediyor musunuz?" diye sordu soracak Hoca Efendi... Helâl ediyoruz diyecek Adalılar... Helâl olsun diyecek öksüz kalan atları da... Helâl olsun Pala...
)O(




_______________________________________________________2

From: OYA İSLİMYELİ
Subject: Adalar Müzesi Açılış Daveti
Date: September 9, 2010 1:51:43 PM GMT+03:00


İstanbul Adaları'nın 600 milyon yıllık hikâyesini biraraya getiren Adalar Müzesi, 10 Eylül Cuma günü Büyük Açılışı'nı gerçekleştiriyor.

Adalar'ın geleceği için büyük değer taşıyan bu tarihi buluşmayı onurlandırmanızı diliyoruz.

Yer: Büyükada Aya Nikola Mevkii, Hangar Müze binası
Tarih: 10 Eylül 2010 saat: 17.30.




_______________________________________________________3

Haberler.com, 6.9.2010

http://www.haberler.com/adalar-muzesi-ne-geri-sayim-2224184-haberi


Adalar Müzesi’ne Geri Sayım


İstanbul'un İlk Kent Müzesi; Adalar Müzesi'nin Açılışı İçin Geri Sayım Devam Ediyor...

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı projeleri kapsamında, Adalar Vakfı, Adalar Belediyesi ve Adalar Kaymakamlığı'nın ortak çalışması ile hayata geçirilen Adalar Müzesi, 3 geçici açık hava sergisi ile gerçekleştirdiği ön açılışının ardından, kapılarını İstanbullulara açıyor.

Müzenin ön açılış etkinlikleri kapsamında, "Ada Sahillerinde Bekliyorum" ve "Adalılar" sergileri ile Büyükada Çınar Mevkii'nde, "Adalar'da İz Bırakanlar" sergisi ile de Büyükada İskelesi'nde 40 gün boyunca devam eden süreç, müzenin Kalıcı Bölümleri 7 ana galeri olarak kapılarını tüm İstanbullulara açacağı 10 Eylül Cuma günü tamamlanıyor.

Ziyaretçileri, dokuz İstanbul Adası'nın çeşitli haritaları ve uzay fotoğrafları üzerinde yapılan çalışmalar sonucu hazırlanan 5 Dakikada Prens Adaları isimli animasyonun karşılayacağı ve Adalar'a ilişkin tarihsel ve güncel temel kentsel bilgilerin verileceği tanıtımla karşılayan Adalar Müzesi'nde ada kayalıklarında fosilleşmiş izleri bulunan ve 400 milyon yıl önce bu denizlerde yaşadığı bilinen Dunkleosteus zırhlı balık replikası gibi çok özel parçalar yer alıyor.

Eskilerden Bugüne…

Müze sayesinde, Adaları daha yakından tanımak mümkün oluyor. İsmet İnönü'nün Heybeliada Sadık Bey Plajı'nda meşhur çivileme atlayışını yaptığı tek askılı mayosu ve fotoğrafları, Fenerbahçeli Lefter'in Milli Takım forması ve Hacı Bekirler'den Doğan Şahin'in jetski motoru da müzenin kalıcı bölümlerini renklendiriyor.

Adalar'ın fabrikalar, imalathaneler olan dumanları tüten, İstanbul'a ürettiklerini satan bir kent olduğu dönemlere ait ticari yaşam belgeleri, bugünkü esnafları, usta çırak geleneğinin anlatıldığı belgesel, sözlü tarih klipleri ve Osmanlı arşivleri belgeleri eşliğinde sunuluyor.

Göç, bir kent müzesi açısından önemli araştırma alanlarından biri. Bu bölümde haritalar üzerinde yapılan çalışmalardan da yararlanıldı.

Türkiye ve İstanbul için önemli kırılma noktalarının göç ve nüfus değişimleri açısından Adalar'a yansımaları Rum eşi Niko Çavuri 1954 yılında Türkiye'den gitmek zorunda bırakıldığında çok sevdiği Adasından ve eşinden ayrılma öyküsü, günlüklerinden sesli anlatılar ile Bedia Çavuri (Madame Agapi) dilinden anlatılıyor.

Çocuklara Da Sürprizler

Müzede, adaların doğası, tüm zenginlikleri, tarih boyunca sahip oldukları çeşitlilik, zamanla kaybolan canlı türleri, doğanın yok edilişi ve sonuçları genel izleyiciye anlatılırken, özellikle çocukları sürprizler bekliyor.

Adaları çevreleyen sularda zamanla yitirilen, balıklar, kabuklular ve bitkilerin anlatıldığı bu bölümde Marmara'da tükenen canlı türleri hakkında bir bellek oluşturması açısından özellikle çocuk izleyicilerin ilgisine sunuluyor. Çocuklar Müze'ye eğlenceli atölye çalışmalarına davet ediliyor. 06.09.2010 11:21 [2224184]


_______________________________________________________4

From: DİNÇER KAYA
Subject: EMİNE ÇİĞDEM TUGAY HANIM'IN DİKKATİNE
Date: September 6, 2010 5:49:14 PM GMT+03:00
To: ADALAR POSTASI


Değerli Dost,

SAĞLIK DİLEKLERİMİZLE NİCE BAYRAMLAR DİLİYORUZ.

Dinçer Kaya




_______________________________________________________5


From: EREN SAGAY
Subject: HAYIRLI BAYRAMLAR
Date: September 6, 2010 11:27:26 PM GMT+03:00


Müslüman kardeşlerimin Şeker Bayramını kutlar,
bütün müminlere HAYIRLI olmasını dilerim.
HAYIRLI BAYRAMLAR .


_______________________________________________________6

From: UGO ANTONİO CORİNTİO
Subject:
Date: September 7, 2010 11:28:38 AM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


IYI GUNLER,

EN SAMIMI HISLERIMLE BAYRAMINIZI KUTLAR, SIHHAT, NEŞE VE MUTLULUKLAR DILERIM

UGO ANTONIO CORINTIO


_______________________________________________________7

From: MEHMET ÇAĞLAYAN
Subject: Ramazan Bayrami
Date: September 8, 2010 12:04:02 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Değerli Dostlar,
Ramazan Bayramı'nın ailenize, sevdiklerinize ve size huzur getirmesini dilerim.
İyi Bayramlar,

Mehmet ÇAĞLAYAN


_______________________________________________________8

From: DENİZ TÜFEKÇİ
Subject: Fw: Bayram kutlaması :)
Date: September 8, 2010 3:02:53 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com





_______________________________________________________9

From: ADALAR KÜLTÜR DERNEĞİ
Subject: [adalarkulturdernegi] Fwd: BAYRAM TEBRİĞİ
Date: September 8, 2010 2:31:41 PM GMT+03:00
To: adalarkulturdernegi@yahoogroups.com


SEVDİKLERİNİZ VE SEVENLERİNİZLE BİRLİKTE

ŞEKER TADINDA BİR BAYRAM GEÇİRMENİZ DİLEĞİYLE
RAMAZAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.......


_______________________________________________________10


From: ARİF ATILGAN
Subject:
Date: September 9, 2010 12:48:27 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


TÜM DOSTLARIMIN BAYRAMINI KUTLAR, BÜTÜN YAŞAMLARININ BAYRAM TADINDA GEÇMESİNİ DİLERİM:

ARİF ATILGAN


_______________________________________________________11

From: ÜZEYİR LOKMAN ÇAYCI
Subject: Siz bir hiç olarak kaliyorsunuz Gerçeklerin karsisinda
Date: September 6, 2010 5:18:40 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Resim : Üzeyir Lokman ÇAYCI


Siz bir hiç olarak kalıyorsunuz
Gerçeklerin karşısında…

Bıraktıklarınız… unuttuklarınız
Ayaklar altına aldıklarınız
Bir kenara attıklarınız…
Çarpıttıklarınız… kopardıklarınız
Sizi hiç düşündürmüyor!

Çocuklar ölüyor
Analar ağlıyor
Babalar perişan
Yoksulluk, yolsuzluk zirvede
Siz dans ediyorsunuz acılar üstünde…

Size bayaz görünüyor siyah görüntüler
Kişiliğinizin yarısı yok
Diğer yarısı da paramparça...
Hissetmiyorsunuz size çarpanları
Sorumsuzluklarınız dokunuyor prangalarınıza!

Atıklar... çiğnenenler
Satılanlar... dökülenler... sökülenler
Yıkılanlar, kapatılanlar, yakılanlar ve bükülenler
Hiç umurunuzda değil...

Mavi yalnız...
Yeşil yok hayatınızda.
Size dokunacakları ben biliyorum,
Siz bilmiyorsunuz «ne yazıyor?»
Kararttıklarınızda!

Yaşamak nasılsa, ölüm de bir gerçek!
Hüzünlere beşiklik yapıyor
Zaman, millet ve vatan
İçimize yerleştiler
Sizin gibi
İnsan olmayan yaratıklar...
Ahlâksız... hırsız... yalancı... çıkarcı
Şeytan üreten şeytan...

Siz bir hiç olarak kalıyorsunuz
Gerçeklerin karşısında…

Üzeyir Lokman ÇAYCI
Kayseri, 30.08.2010

Selam ve sevgilerimle,
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Concepteur industriel - Architecte d'intérieur
İç Mimar – Endüstri Tasarımcısı
55, rue Louise Michel
78711 Mantes la Ville
FRANCE
uzeyir.cayci@free.fr
http://uzeyircayci.sitemynet.com/fleur/index.htm
http://www.artmajeur.com/serap


_______________________________________________________12

From: OYA İSLİMYELİ
Subject: Adalılar İftarda Buluştu
Date: September 8, 2010 7:23:37 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com






_______________________________________________________13

From: DENİZ TÜFEKÇİ
Subject: Fw: Yeni başlayanlar için referandum... - Yılmaz ÖZDİL
Date: September 8, 2010 2:50:27 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Valla OHA ARTIK...

Yeni başlayanlar için referandum... Madde madde...


Aylardır anlatılıyor... Hâlâ “hangi maddeleri oylayacağız?” diyen var.

İzah edeyim.
¡
Memur maddesi: Kamu Personeli Seçme Sınavı yapıldı, dini imanı dilinden düşürmeyen cemaatçi arkadaşların soruları arakladığı, kul hakkı yemeye utanmadıkları ortaya çıktı.
¡
Eğitim maddesi: Üniversite sınav sorularının takunyalılara sızdırıldığı, kendi dershanelerine servis edildiği, milyonlarca evladımızın geleceğini çaldıkları ortaya çıktı.
¡
Güvenlik maddesi: Polis Akademisi sınavında soruların zimmete geçirildiği, tarikatçılara ezberletildiği, uzun lafın kısası, hırsızların polis olmaya çalıştığı ortaya çıktı.
¡
Eşitlik maddesi: TRT’ye personel almak için sınav yapıp, sonuçları internetten yayınladılar, ancak, torpil taleplerini silmeyi unuttular, böylece, kazanan isimlerinin yanında “şu müdür tanıyor, bu müdür kefil” gibi notların düşüldüğü ortaya çıktı.
¡
İşçi hakları maddesi: AKP’li belediye itfaiyeye alınacak üç personel için sınav yaptı, yüzlerce aday “belgen eksik” diye sınava sokulmadı, “prosedürü uyguladık” dendi, sonuçlar bi açıklandı, başkanın oğlu ve kayınbiraderiyle, zabıta müdürü oğlunun kazandığı ortaya çıktı.
¡
Ekonomi maddesi: Kamu bankası sınav yaptı, müfettişler aldı, boru değil, müfettiş bu, sahtekârları yakalayacak, 80 puan alanlar girecekti, 70 alanlar dolduruldu, rezalet ortaya çıkınca, bilgisayarın hata yaptığı söylendi... Bir başka kamu bankası müfettişler aldı, sınavı hazırlayan özel üniversitenin aynı soruları daha önce bir başka kamu kurumunun sınavında sorduğu ortaya çıktı, suçüstü enselenen üniversite “ayy çok pardon” dedi.
¡
Sağlık maddesi: Sağlık Bakanlığı Unvan Sınavı yapıldı, 20 soru iptal edildi, 17 sorunun cevap şıkları değiştirildi, zaten 50 soru vardı birader, belli ki unvanı yükseltilmek istenenler buna rağmen becerememişti, sonuçlar bir hafta geç açıklandı, rezaletin ayyuka çıktığı ortaya çıktı.
¡
Spor maddesi: Çok örnek var, birini anlatayım, Menderes Üniversitesi Beden Eğitimi Yüksek Okulu’nda sınav yapıldı, kazananların listesi açıklandı, sonra o liste indirildi, başka liste asıldı, kazanıp kayıt yaptıranlara “siz kazanamadınız” dendi, kazanamayanlar kayıt edildi, savcı “oha artık” demek zorunda kaldı, mahkemenin yürütmeyi durdurduğu ortaya çıktı.
¡
Sendika maddesi: Eğitim Kurumu Müdürlüğü sınavı yapıldı, soruların iktidara yakın bi sendikanın çalıştayında sorulan sorular olduğu, o sendikadan olanların kazandığı ortaya çıktı.
¡
Din maddesi: Diyanet İşleri Başkanlığı vaizlik, Kuran kursu öğreticiliği, müezzinlik sınavı yaptı, başarılı olan adaylar başarısız ilan edildi, başarısız denilen adaylar mahkemeye başvurdu, olmayacak duaya amin denildiği, sınavın iptal edildiği ortaya çıktı.
¡
Netice itibariyle...
¡
Son 4-5 senede, vatandaşların geleceğiyle alakalı olup, seçenekli şıkları bulunan her sınavda, hukuken tespit edilmiş “yamuk” olduğuna göre, pazar günü cevabı aranması gereken asıl soru şudur... Hukuk sınavı referandumda katakulli olmayacağının garantisini kimse verebilir mi?
a, evet
b, hayır


_______________________________________________________14

İnternet Haber, 7.9.2010
Nazım Alpman

http://www.internethaber.com/istanbul/kartal/kartallilara-bayramda-plaj-mujdesi-290418h.htm


Kartallılara bayramda plaj müjdesi

Kartal Belediyesi Büyükada Sosyal Tesisi, bayram süresince ücretsiz hizmet verecek.


Kartal Belediyesi’nin Büyükada Sosyal Tesisleri Plaj ve Piknik Alanı Bayram süresince ücretsiz olarak Kartallıların hizmetinde olacak.

Büyükada’da orman içerisinde, açık ve kapalı olmak üzere iki adet restoranı bulunan tesise gelen tatilciler, orman içerisinde ki piknik alanlarında da gönüllerince eğlenebilecek.

Kafeterya ve gazinosu ile gelen misafirlerin ihtiyaçlarının da giderileceği tesiste, iki adet de iskelesi bulunuyor. Uzun bir sahil şeridine sahip olan tesise gelen Kartallılar gönüllerince denizin ve güneşin tadını çıkarabilecek.

Tüm yurttaşlara bayram boyunca hizmet verecek olan tesise Kartal iskelesinden hareket edecek olan deniz motorları ile ulaşılabilecek.


_______________________________________________________15

Vatan, 10.9.2010
Mehmet Ali DEMİR - Burak BİLGE / VATAN İSTİHBARAT

http://haber.gazetevatan.com/Haber/327180/1/Gundem

'Bono kahkahayı bastı'


Başbakan Erdoğan İrlandalı rock efsanesiyle yaptığı görüşmenin detayını Kazlıçeşme'de açıkladı

[...]

GÜVENCEMİZDE: İzmir’in, İzmirlinin hukuku da bizim güvencemiz altındadır, Diyarbakırlı kardeşimin hukuku da bizim teminatımız altında. Adalar’daki vatandaşımın tercihlerine de saygı duyarız, Fatih’teki kardeşimin tercihlerine de saygı duyarız. Adalar bize oy vermedi diye biz Ada’ya hizmet götürmeyi ihmal etmeyiz. Sünni kardeşimizi hangi samimiyetle kucakladıysak, Alevi kardeşimizi de aynı samimiyetle kucakladık. Muhalefet diyor ki ’AKP kendi anayasasını yapıyor’ diyor. Ak Parti niye kendi anayasasını yapsın. Biz muhalefete gittik mi gittik. Bunlar devlet ciddiyeti nedir bilenlerden değil, bunlar sulu şaka yapmayıbilir. Bunlarda uzlaşma yok. Bunların derdi üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. Ama kusura bakmayın bu bağcı sizin dayağınızı yiyecek bir bağcı değil.


_______________________________________________________16

Cumhuriyet, 6.9.2010

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=170758


[...] Kuşbakışı Adalar isimli fotoğraf sergisi 11 Eylül’e kadar Adalar Müzesi’nde izlenebilir. (0216 382 52 80) [...]


_______________________________________________________17

Haber50, 6.9.2010

http://haber50.com/300362_Eylul-Ayinda-Gokyuzu-ve-Ay-Kuculuyor-.html

Eylül Ayında Gökyüzü ve Ay Küçülüyor


GÜNCEL GÖKBİLİM HABERLERİ

İstanbul Boğazı`ndan kıtalararası göçmen kuşların geçişlerini duyuralım. İstanbul`un az bilinen bu doğal kültürü, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı projelerinden biri olarak çalışmalarını sürdürmekteyiz. Konunun önemi şuradan gelmekte: her sene dünyada 50 milyar kuş göç eder, bunlardan 5 milyarı Avrupa ile Afrika arasındadır. Türkiye, bu iki kıta arasında göç eden kuşlar için bir köprü oluşturması ve 400`ü aşkın göçmen türü barındırması bakımından özel bir uluslararası öneme sahip. İstanbul Boğazı da dünyanın en iyi göçmen kuş gözlem yerlerinden biri. 2010 yılının Eylül'“Ekim'“Kasım aylarında kuzeye göç eden kuşların ailelerine kattıkları yeni genç bireyleri ile birlikte güneye göçüşünü İstanbul`dan özellikle Çamlıca tepesinden izleyebileceğiz. İlk leylek kafilesinin İstanbul Boğaz`ından güneyden kuzeye geçişini duyurmuştuk. Şimdi de kuzeyden güneye ilk geri dönüş kafilesi leylekler İstanbul Kınalıada`dan görüntülendi (18 Ağustos 2010, iki resim Selçuk Bilir`den izinli, Selen Papur fotoğrafladı). Kuşların toplu haldeki geçişleri, termale giriş'leri, şekilli delta uçuşları dikkat çekicidir. Kuş göçleri herkes tarafından görülmeye değer büyük bir şovdur


_______________________________________________________18

Radikal, 5.9.2010
Yorgo KIRBAKİ


http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1017403&Date=05.09.2010&CategoryID=81


'Vatandaş Türkçe konuş' günleri...


Ta Nea gazetesi 6-7 Eylül olaylarının 55. yılında okurlarına Türk yapımı Güz Sancısı filminin DVD'sini dağıttı. Yönetmen Giritlioğlu 'Maalesef Yunan sinemasında benzer örnekler yok' dedi. Ünlü Yunan yazar ve senarist Petros Markaris, 6-7 Eylül 1955 tarihinde Heybeliada'da yaşadıklarını gazeteye anlattı

ATİNA - Yunanistan’ın en yüksek tirajlı gazetesi Ta Nea, 6-7 Eylül 1955 olaylarının 55. yılı münüsebetiyle promosyon olarak yönetmenliğini Tomris Giritlioğlu’nun yaptığı ‘Güz Sancısı’ filminin DVD’sini dağıttı. Giritlioğlu “İki halkın yaralarının kapanması için biz sinamacılar daha çok çalışmalıyız. Bunun için Türk sinemasında bugüne kadar ikisi benim dört film çevrildi. Maalesef Yunan sinemasında benzer örnekleri göremiyoruz. Sanatçı duyarlılığımla Yunan meslektaşlardan da benzer işler bekliyorum” dedi.

Ta Nea gazetesi, dört sayfa ayırdığı 6-7 Eylül olayları için Yunanistan’da polisiye romanlarının bir numaralı yazarı, kitapları Türkiye’de de yayınlanan (Gece Bülteni, Che İntihar Etti, Alan Savunması) ve aynı zamanda senarist Petros Markaris’in anılarına yer verdi.

Heybelida’da o gece
O dönemde 18 yaşında olan ve yaz tatili için Heybeliada bulunan Markaris şunları söyledi:
“Heybeliada’da Deniz Okulu’nun Komutanı, göstericilerin adaya çıkmasını engellemesi için polis şefini ikna etti. Göstericiler adaya geldiklerinde polis şefi tabancasını çekip engel oldu. Ertesi gün Beyoğlu’na, Fener’e, Kurtuluş’a gittiğimde tam bir felaketle karşılaştım. Nerede Rum yaşıyorsa o semtin okulu, kilisesi tahrip edilmişti. Beyoğlu’nda dükkânların kırılan camlarından ve sokağa fırlatılan kumaşlardan yürümek imkânsızdı.”

Komşuları gizlediler
Markaris, “Olaylarda Türklerin tümünün yeraldığını ve desteklediğini söylemek yanlıştır. Rum komuşlarına yardım eden, onları koruyan gizleyen Türkler de vardı” diyerek sürdürdüğü anılarında, birkaç gün sonra öğrencisi olduğu Avusturya Lisesi’ne gittiğinde bir kesim öğrencinin “Şikâyetleriniz Yunanistan’a anlatın” ancak bir kesimin de “Biz yapılanlarla mutabık değiliz” dediklerini hatırlıyor.

‘Petro özür dilerim’
Markaris, edebiyat öğrenmeninin kendisine “Petro bilmeni isterim. Halkım adına utanıyorum, senden özür diliyorum” dediğini hiçbir zaman unutmadı. “O zaman 27 yaşında olan edebiyat öğretmenimin söylediklerini, 50 yıl sonra Türkiye de resmen söyledi” dedi.

Yazar, 6-7 Eylül olayları öncesinde Kıbrıs ile Yunanistan’ın ‘enosis’ talebi yüzünden ortamın İstanbul’da 1952 yılından beri gergin olduğunu belirtti.

“Enosis lafı Türklerin kulağına küfür gibi eliyordu. İstanbullu Rumlar bu işin günah keçisi olacaklarını hissediyorlardı. İstanbul’da ‘Vatandaş Türkçe konuş’ sloganı yayılıyordu” diye konuştu.

‘Şeytan İnönü’
Markaris anılarını şöyle sürdürdü: “6-7 Eylül olaylarını Adnan Menderis’in sırtına yüklediler. Ancak yıllar sonra durmun pek öyle olmadığı anlaşılıyor. 2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İstanbul’da ticareti elinde bulunduran Rum, Ermeni ve Yahudi azınlıkları korku içinde yaşıyorlardı. Bu azınlıkları ‘sıfırlamak’ isteyen şeytani biri vardı. O İsmet İnönü idi.

Cumhurbaşkanı olan İnönü, Almanlara derin hayranlık duyuyordu. Nazilerin Yahudileri yaptığını o da azınlıklara yapmak istedi. Bu çerçevede de 1941’de ‘20. kura ihtiyatları’ ve 1942’de varlık vergisi çıkarıldı.

Almanlar Stalingrad’da yenilince, müttefiklerin galibiyeti üzerine İnönü bu tedbirleri gevşetmek zorunda kaldı. Azınlıklar kendini toparladı. Azınlıklar aslında 6-7 Eylül 1955’den sonra bile kendini toparladı ama nihai derbeyi yine İnönü’nün Başbakan olduğu 1960’yı yıllarda yediler.

Menderes liberal ekonomi yanlısıydı ve azınlıklara insiyatif üstlenmelerine izin verdi. İstanbullu Rumların ‘kurtarıcı’ saydıkları aynı Başbakan Adnan Menderes beş yıl sonra o insanları ayaktakımının insafına terk etti.

Menderes 6-7 Eylül olayları için önceden haberdar mıydı? Yoksa gizli servislerin işi miydi? Bu sorulara hâlânet bir cevap verilemiyor. İstanbullu Rumlar başlarına gelenler için Yunanistan ve Kıbrıs’ı eşsorumlu saydılar. O olayları yaşayan nesil bu nedenle Kıbrıslı Rumlara hiç sempati duymaz.”


_______________________________________________________19


From: MEHMET GÖZGÜCÜ
Subject: Fw: Onuncu yazı-DUR BAKALIM
Date: September 7, 2010 10:02:44 PM GMT+03:00
To: adalar.postasi@gmail.com


Onuncu Yazı

Sevgili dostlarım ve okurlarım,

Vatan gazetesi benim 9 yazımı sansürledi, ama 10. yazımı yayınlamadı. Onuncu yazı sansüre mi kurban gitti, yoksa beni işten çıkarma telaşına mı, tam olarak bilemeyeceğim... Ama gazeteler, işlerine (yani günün hassas çıkar dengelerine) gelmeyen yazarları kovma işlemini hafta sonlarına denk getirirler ki ilk tepki dalgası tatil rehavetiyle atlatılsın .
3 Eylül cuma günü akşamı ise işime son verildiği malum mektupla açıklandı.

Sizin anlayacağınız Vatan gazetesi, kovulmamı hafta sonuna denk getirebilmek için bile hileye başvurmuştu.

Bu hileye kurban giden "Dur bakalım" başlıklı onuncu yazımı, vicdanı haftasonu tatili yapmayan muhteşem insanlara, okurlarıma adıyorum.

Bugün basındaki muhalif seslerin susturulması, yarın Türkiye'nin gömüleceği sessizliğin yanıltmaz işaretidir. Ülkemizle birlikte anca beraber kanca beraber yuvarlandığımız uçurumda, tutunacağımız son şans dalı, bu referandumdan çıkacak "Hayır"a bağlı, büyük ölçüde. Sandıklara sahip çıkmak,çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmak demek.

Hepinize şükran dolu sevgilerimle.

Mine G.KIRIKKANAT

...

DUR BAKALIM

Yoksul çocuklarını fikri hür, vicdanı hür insanlar olarak yetiştiren Çağdaş Yaşam Derneği’ni dağıttılar, Türkan Saylan’ın evini bastılar, ölümünü çabuklaştırdılar. Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı, bu ülkeye üniversite kuran, bilim adamı yetiştiren pırıl pırıl insanları darbecilikle suçladılar.

Dur bakalım, ekonomi istikrarlı, işler tıkır, paralar şıkır, dediniz. Cumhuriyetin ilkelerini savunan yargıçları, savcıları sürdüler, süründürdüler, hileyle, iftirayla tutukladılar.

Dur bakalım, belki suçludurlar, dediniz.

Kanaltürk’ü batırıp sattırdılar, Tuncay Özkan’ı “bertaraf” ettiler, Cumhuriyet mitinglerini düzenleyenleri, mitinglerde konuşanları Ergenekoncu diye içeri tıktılar.

Dur bakalım, onlar da o kadar bağırıp çağırmasaydı, dediniz ; biz sularına gideriz, haberini bile yapmayız, es geçeriz, ses çıkarmayız, dokunmazlar.

Gencecik subayları çakma kanıtlarla içeri tıktılar, dürüst subayları intihara sürüklediler, PKK’ya karşı savaşan komutanları harcadılar, orduyu şamar oğlanına çevirdiler.

Dur bakalım, ordu da çok oluyordu, zaten işimize de yaramıyordu, dediniz. Çakma suç ihbarlarına itibar eder, çarşaf çarşaf yayınlarken; itham ve mağdur edilenlerin suçsuz olabileceklerini bile dile getirmediniz!

Özel yaşamların gözetlendiği, telefonların dinlendiği, mail’lerin okunduğu, resmi ya da mahrem tüm görüşmelerin kaydedildiği ve tehdit aracı olarak kullanıldığı ortaya çıktı.

Dur bakalım dediniz, susmakla kalmayıp, susmak istemeyen maiyetinizi de susturdunuz.

İlhan Selçuk, Yalçın Küçük ve daha pek çok gazeteci ya da yazar darbecilikle suçlandı, Mustafa Balbay 547 gündür tutuklu, Ergun Poyraz üç yıldır...

Dur bakalım, onlar zaten bizden değiller dediniz, sizin dümeni iyice sularına kırdınız. Hala, teyet geçer sanıyordunuz.

Derken sıra size geldi, vergiler bindirildi, sırtınız iyice eğildi, yine de “hınk” deyip fazla ses etmediniz. Hala dur bakalım, diyor, zaten suyuna gittiğiniz himmet buyurur, suyuna gittiğinize minnet gösterir, diye bekliyorsunuz.

Anayasa referandumunda demokrasinin tüm kuralları çiğnendi, devletin tüm olanakları, beleş kömürden çeyrek altın dağıtımına, mühürden bültene psikolojik baskıya, “evet”e odaklandı.

Muhalefete verilmeyen propaganda hakkından, muhalifler tehditle, darpla, polis zoruyla mahrum bırakılıyor.

Durun bakalım, defter dürülecek de, hala “evet” mi çıkacak “hayır” mı diye bekliyorsunuz. Bekleyin bakalım.

*

İstanbul’dan Bağdat’a mal götürecek kervana, olası eşkiya saldırısına karşı bir dudağı yerde, bir dudağı gökte, iri kıyım bir zenci koruma istihdam edilmiş. Boyu kadar kılıç taşıyan zenci, heybetli bir babayiğitmiş.

Yola düzülen kervan, az gitmiş, uz gitmiş, Küçük Asya’yı aşmış, Bağdat’a yaklaşırken bir gece ıssızda, 40 haramilerin saldırısına uğramış.

Haramiler, kervanı darmadağın etmişler, develeri kaçırmışlar, malları yağlamamışlar, heybetli korumayı da derdest edip teker teker üstüne çıkmışlar. Bir harami, iki harami derken, 39 haraminin ırzına geçmesine gıkı çıkmayan heyula zenci, sıra kırkıncı haramiye gelince birdenbire “Haayt!” diye nağralanarak doğrulmuş. Çekmiş boyu kadar kılıcını, 40 haraminin 40’ının da kafasını uçurmuş.

Kaçan develer toplanmış, dağılan mallar yüklenmiş, kervan yeniden yola düzülmüş. Bağdat’a varıp mallarını satan kervancılar, oradan aldıklarını İstanbul’a götürmek için yüklemişler.

Heyula zenci koruma da kılıcını kuşanıp kervana doğru seğirtmiş ki, kervancı başı, “Dur,” demiş. “Bu sefere sen gelmiyorsun, işine son verdik.”

Zenci şaşkın, “Neden ağam?” diye sormuş. “Ben sizi kırk haramiden kurtardım, malınızı korudum, görevimi layıkıyla yerine getirdim ya...”

Kervancı başı, dudağını bükmüş: “Getirdin getirmesine, amma velakin dönüşte seni götürecek 39 haramiyi nereden bulacağız?”*

*

Ey sekiz yıldan beri susup susturup, Türkiye’de olan bitenlere bakan kervancılar! Acaba 39 haramiyi mi bulamadınız, yoksa 40’ıncıyı mı bekliyorsunuz?



_______________________________________________________20

Hürriyet- Son Dakika, 5.9.2010

http://www.hurriyet.com.tr/sondakika/15715885.asp

Aydın: İktidar ülkeyi korku imparatorluğuna çevirdi


İSTANBUL, (DHA) 5 Eylül 2010
İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın, Büyükada'da düzenlenen “Hayır'a Davet” panelinde yaptığı konuşmada iktidarın ülkeyi bir korku imparatorluğuna çevirdiğini belirterek, 12 Eylül referandumunda ülkenin geleceğinin oylanacağını söyledi.

Atatürk Meydanı'nda gerçekleştirilen panele Muammer Aydın'ın yanısıra moderatör olarak Prof. Dr Zehreddin Arslan (İ.Ü Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Bölümü Öğretim Üyesi), konuşmacı olarak da Doç. Dr. Korkut Kanadoğlu (Anayasa Hukuku), Nihat Yurdakul (Belediye İş Sendikası Genel Başkanı) ile Adalar Belediye Başkanı Dr.Mustafa Farsakoğlu katıldı.

Doç. Dr. Kanadoğlu da, Türk halkına otoriter ve totaliter bir rejim dayatılmak istendiğini, HSYK ve Anayasa Mahkemesi yapısında değişiklikler yapılarak sadece yürütmeye bağlı bir yargı oluşturulmak amaçlandığını iddia etti. Belediye-İş Sendikası Genel Başkanı Nihat Yurdakul ise, yapılacak değişikliklerle iş barışının yok edileceğini söyledi.

Adalar Belediye Başkanı Dr. Mustafa Farsakoğlu da, Ak Parti tarafından yapılan Anayasa değişikliklerinde gizlenen bir gerçek bulunduğunu, bunun da ülkede ekonomik dinamikleri ele geçirmek olduğunu söyledi.


_______________________________________________________21

MedyaTava, 5.9.2010
Tuluhan TEKELİOĞLU/ Pazar SABAH

http://www.medyatava.net/haber.asp?id=69973


HANGİ ÜNLÜ KÖŞE YAZARI CEZAEVİNDE ALATTİN ÇAKICI'NIN KOĞUŞ ARKADAŞIYDI?

İşte cezaevinde Alattin Çakıcı'yla aynı koğuşta kalan o köşe yazarı ve yaşadıkları...


Her şeye rağmen ikimiz...

TÜRKİYE’NİN iki önemli kalemi, iki yoldaş, iki muhalif. 40 yıl boyunca savunduklarını yazmaktan geri durmadılar. Bu yüzden aile hayatlarını özel meseleler değil, toplumsal sıkıntılar sarstı.

Oral Çalışlar polisten kaçarken, İpek Çalışlar işkenceci polisin itiraflarını yazdı. Biri içerideyken, diğeri çocuğunu büyüttü.

Onlar nefes alırken bile birlikteler, hapis ve kaçak geçen yılların ayırması hariç. ‘Adalar aşkımız o kaçaklık günlerinden geliyor,’ diyen Oral ve İpek Çalışlar’la Büyükada’ki evlerinin bahçesinde, dört saate yakın konuştum.

Yanlarında daha çok kalmayı isterdim. 35 yıllık özel hayatları, Türkiye’nin resmi tarihiyle iç içe girmiş ‘Bu kadar da olmaz,’ dedirtecek acılar, trajikomik olaylarla dolu...

35 senede değişen pek bir şey yok. Kapıda yine polis... Ama bu kez onları korumak için...

- İkiniz dava arkadaşısınız. Siz mi örgütlediniz İpek Çalışlar’ı?

- O.Ç: İkimiz de Mülkiyeliyiz. 68 Mülkiye. 12 Mart 1971 döneminde, aynı davadan yargılandık. Okuldan birbirimizi tanıyorduk ama samimiyet yoktu. Onlar sempatizandı, ben baş kesenlerinden biriydim.

- İ.Ç: Beni örgütleyen Nuri Çolakoğlu’ydu! Hapishane arkadaşımızdır aynı zamanda. Aydınlıkçılar davasından birlikte yargılandık.
- Aşk ne zaman oldu?

- O.Ç: Cezaevinden çıktıktan sonra. 12 Mart zamanında üç yıl hapis yattım. İpek iki buçuk yıl kaldı. Aynı gün tahliye olduk. 141’lilerin (düşünce suçu) af kapsamı dışında tutulması yönündeki kararın bozulması sonucu tahliye olduk.

Aydınlıkçılar, şafakçılar diye anılan davadan yargılandık. Ben aynı zamanda TİP davasından ve Dev-Genç davasından da yargılandım. Af çıkmasaydı, bir sürü ceza almıştık.
- İ.Ç: 72 mayısında içeri alındım. 74 temmuzunda afla çıktım. Yakalanma dönemi, polis sorgusu çok ağır şeylerdi.

Hapiste yattığımız arkadaşlarla hâlâ görüşüyoruz. Gülay Göktürk, Ferai Tınç, Fatmagül Berktay, Oya Baydar...

- Aşk?
- İ.Ç: Oral hastalanmıştı. Zatürre oldu ve bir süre bizim evde kaldı. Oral’a baktık. O arada ondan hoşlanmışım demekki. O hastalık hikâyesinden sonra bir daha hiç ayrılmadık...

- O.Ç: Yıl 1975!
- Hayırlı bir hastalıkmış?
- O.Ç: Cezaevinden çıktım, midem kasılıyor, yemek yiyemiyorum. Çok kötü üşüttüm, geldim İpek’in evine sığındım. O günün dünyasında her şeyi fikir belirliyor. Aynı fikrin ve aynı örgütün parçasıyız. Birbirimizden de hoşlanınca mesele bitti.

- Nasıl tanımlarsınız bu beraberliği?
- O.Ç: Bizim evde esas karar verici İpek’tir. (Gülüyor) Evde adı başöğretmendir, toplumsal ilişkilerimizde de İpek daha etkilidir.

- İ.Ç: Oral’ı hiç karamsar göremezsiniz. En iyi tarafı odur. Benim karamsarlığımı dağıtır.

İPEK İŞİN NEGATİF TARAFINA BAKAR

- İpek Çalışlar olmasa ne eksik olurdu hayatınızda?

- O.Ç: Çok çeşitli konularda karar vermek zorunda kaldım. Örgüt işi, gazete, yazarlık, politika vs. Bütün bu alanlarda, kararları almamda İpek bir numaralı yol göstericimdir. Ona danışmadan, onun onayını almadan hareket etmem ve ben bunu kendi açımdan bir garanti olarak görüyorum.

- İ.Ç: Aslında birbirine benzemeyen iki insanız. Sistemliyimdir. Her şeyin kuralına uyarım. Oral ise planlama yapmaz. Sabah uyanır, 40 tane işi varsa, onların hepsini de
yapar akşama kadar. Ben iki gün önceden planlamaya başlarım fakat bir şekilde aksilik olur. Gene de beynimi rahatlatıyor plan yapmak.
- O.Ç: İpek bir şeyle yüz yüze geldiği zaman işin negatif tarafına bakar. Ben işin negatif tarafını hiç düşünmem.

Çocukluğumdan beri büyük zorluklar yaşadım, İpek de
yaşadı. Bu büyük zorluklar mı acaba hayatta kalmak için beni bu duruma soktu...

- İ.Ç: Kafamı çalıştırmadan adımını atmayan biriyim. Oral önce adımını atar sonra kafasını çalıştırır.
Mapus arkadaşım Alaattin Çakıcı’ydı

- 12 Eylül dönemi hep hapiste mi geçti?

- O.Ç: Ben hapisteydim. İpek o zaman Nokta dergisinde çalışıyordu. Sekiz senenin tamamını kaçak ve hapiste yaşadım. 12 Eylül’ün başında iki sene yattım. Sonra serbest bıraktılar.

Yeniden tutuklama kararı çıktı, dört sene kaçtım. Koğuş arkadaşım Alaattin Çakıcı’ydı.
- Oğlunuz doğmuş muydu o zaman?

- O.Ç: Tabii, Reşat 78 doğumlu. 86-88 döneminde artık 10 yaşına gelmişti. Benim hapiste yazdığım anıları okuyordu. Kaçak olduğum dönemde gizlice görüşüyorduk. Reşat’la Adalar’a geliyorduk. Bizim Adalar aşkımız o kaçaklık döneminden geliyor.

- İ.Ç: Oral’ın kaçtığı dönemde Ercan Arıklı ile birlikte çalışıyordum. Benim gibi üç-dört kişi vardı, eşi hapishanede olan. ‘Sana ev tutacağım, kocanla beraber oturacaksın,’ demişti. ‘O başka bir yerde, bu başka yerde... Olmaz,’ diyordu.
Oral Çalışlar polisten kaçarken, siz de işkenceci polisin itiraflarını haber yapmıştınız... Müthiş bir sayıydı. Nokta satış rekoru kırmıştı.

- O.Ç: Hatta İpek işkenceci polisin anılarını yazarken, redaksiyonunu birlikte yapmıştık...

- İ.Ç: Elmas işçisi gibi işlediğimiz büyük bir olaydı.
- O.Ç: O haberle Nokta dergisi, 115 bin satmıştı!

- O polis, şimdi ne yapıyor? Haber alıyor musunuz?

- İ.Ç: Epeydir haber almıyorum. Belediyelerden birinde iş bulduğunu hatırlıyorum. Zeki bir adamdı Sedat. Bizimle ilişkisinden baroyla ilişkisine kadar hepsini zekice kurdu.

Başına çok daha ciddi şeyler gelebilirdi ama kısa bir mahkûmiyetin ardından salıverildi. Bana ilk biyografi yazma fikrini işkenceci Sedat vermiştir. ‘Benim hayatımı yaz,’ dedi. Daha fazla işkence hikâyesi yazamazdım.

- Bütün bu yaşadıklarınız, nasıl bir tat bıraktı hayatınızda?

- İ.Ç: Hiçbir zaman karanlığın dibine gömüldüğümüzü düşünmüyorum. Oral hapse düştü ama benim zevkle yaptığım bir işim vardı, bana içeriden de yardım ediyordu.

Kaçak olduğu dönemde kendine Mustafa diye bir kod adı takmıştı. Mustafa Bey diye telefon ediyordu dışarıdan... Çünkü sürekli telefonlarımız dinleniyordu.
Alaattin Çakıcı’nın portresini Nokta dergisine yaptığımız dönemde, Oral aynı koğuşta Çakıcı’yla birlikte kalıyormuş...

Hapiste olduğunu biliyorum ama Paşakapısı’nda olduğunu bilmiyorum. Baktım çok yakışıklı bir gardiyan, lacivertleri giymiş, şöyle baktı.

‘Yenge gel,’ dedi. Gardiyan sandım. Mahkûm yerinde değildi. Hiç aklına gelir mi Alaattin Çakıcı olacağı...

- O.Ç: En iyi arkadaşım Alaattin Çakıcı. Beraber kalıyoruz. Habere çok sinirlendi. Çünkü yazının sonu ‘Bilmem ne lokantasında parayı ödemediler,’ diye bitiyor...

- İ.Ç: ‘Raconda öyle bir şey yok, biz parayı öderiz, yenge bunu düzelteceksin,’ dedi.

- O.Ç: İlginç bir adamdı. Bana çok saygılı davranıyordu. O ülkücü, ben solcuyum... Aynı koğuşta kalıyoruz. Her gün Alaattin’e çantayla 10 milyon lira para geliyor. Bir kısmını cezaevi müdürüne veriyor, gerisini cezaevinde dağıtıyor. Cezaevi Müdürü kumarbaz. ‘Oral Abi bu adam gene benden para istiyor ne yapayım, gidip gebertsem mi?’ derdi...

Bir gün geldi, ‘Oral Abi, seni gönderiyorlar,’ dedi. ‘Şimdi ben bir araba ayarlayayım, sen git bir gece yengemle kal, ondan sonra gelirsin. Seni Bursa’ya gönderecekler,’ dedi.

Alaattin’den böyle bir destek almayı falan kendime yediremem...

‘Yok, istemiyorum,’ dedim. Sonunda tabii çok pişman oldum kabul etmediğime. O kış çok soğuk olmuştu. Ellerimiz kelepçeli bizi bir sevk aracına bindirdiler. Tam o sırada bir deste parayla geldi Alaattin. ‘Oral Abi şunu cebine koy,’ dedi.
İstemiyorum,’ dedim. Korkunç bir yolculuk oldu. Dört gün sürdü. Geyve, Akşehir, Antalya, Burdur, oradan Bursa... Kelepçeyi çözmüyorlar, tuvalet yok. Yemek yok. Feci bir soğuk var, kırık dökük kalorifersiz bir nakliye aracı. Kelepçenin yaraları dört ay geçmedi...
- İ.Ç: Ama bizim dergide haber yaptık bu sevk arabalarını... Ondan sonra düzeldi. Nokta, lafını çok yerine ulaştıran bir dergiydi...

- O.Ç: Bütün bu olayları aslında hiçbir zaman ezilmeden yaşadık. Hiç yenildim hissi yaşamadım. İnsanlık dışı bir şekilde Bursa Cezaevi’ne gelip, ellerimdeki kelepçe çözüldüğünde, astsubayın üstüne saldırdım.
- İşkence gördünüz mü?

- O.Ç: Çok ağır işkenceler görmedim. 12 Eylül döneminde zaten bilinen bir gazeteciydim. Nuri Çolakoğlu, İpek, kız arkadaşlarımızın çoğunluğu çok ağır işkenceler gördüler. İlk yakalananlardan olduğum için dayak, falaka gibi şeylerle kurtardım. Ama mesela Nuri’nin tırnakları döküldü.
-İ.Ç: Bir cemaat olarak yaşadığımız için kolay atlattık. Başka şeylerle uğraşıyorsun, kendinle uğraşmaya pek vaktin olmuyor. Ben daha ağır işkenceye tabi oldum. 30 gün emniyet, arkasından kontrgerilla...

- Taciz yaşadınız mı?
- İ.Ç: Hayır, taciz yaşamadım. Üstelik üstümde mini etek vardı, bana şalvar gibi bir şey verdiler ‘Al bunu giy,’ diye.
Hayalim: Mamak askeri cezaevinin müze olması

- Anayasa değişimine ‘Evet’ diyenlerin başında geliyorsunuz. Neden?

- İ.Ç: Eski Anayasa ile kıyasladığım zaman bu maddeler, ötekinden daha iyi geliyor. Bunun herhangi bir hükümete ‘evet’ anlamına geldiğini düşünmenin bile saçma olduğuna inanıyorum. Bizim için kalıcı olan Anayasa, geçici olan hükümetlerdir.
- O.Ç: Burada esas gürültü koparan üç madde vardı. Biri maalesef mecliste kaldı, yeterli desteği alamadığı için. Bu üç maddenin aslında gürültü koparmaya değer maddeler olduğu kanaatindeyim. Çünkü bir küçük yargı eliti Türkiye’nin bütün kaderini elinde tutacak şekilde örgütlenmiş durumda. Bunu da 12 Eylül askeri darbesi yaptı. Yani bir yargı eliti.
Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay toplasan 50-100 kişi ve bunlar Anayasa Mahkemesi’ni belirliyor, HSYK’yı belirliyor.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da geliyor bunları belirliyor. Hangi hakim terfi edecek, hangisi Yargıtay’a gidecek.

Bu küçük yargı eliti istediği partiyi kapatabiliyor, imtiyazlı bir yargı eliti isterse meclisteki bütün partileri kapatabiliyor, hiçbir denetim mekanizması yok. Şimdi bu sistem böyle devam etsin istiyorlar.

Bence bu üç madde; Anayasa’yı, yargı elitinin siyasi tercihleri lehine değil, demokrasi lehine değiştiriyor.
12 Eylül Askeri darbeci mantığının koruduğu bir devlet eliti var. Yeni Anayasa bu devlet elitini bozacak. Dün Hollandalı bir gazeteci, ‘Yurtdışına Anayasa değişikliği bir cümle ile nasıl anlatılır?’ diye sordu.

Ben de dedim ki, ‘Yargılanamayan askerler sivil yargıda yargılanacak’. Bu bir imtiyazın sona ermesi demektir. Eğer Anayasa reddedilirse, Türk halkının, askerlerin sivil mahkemede yargılanmasını istemediği mantığı çıkar. Batı açısından manası budur.
- Ortak hayaliniz var mı?
- İ.Ç: Televizyonu açtığımızda yine bütün kötü haberler peş peşe diziliyor. İdam cezası kalktı ama faili meçhuller devam ediyor. İnfazlar bu şekilde yapılıyor. Normalleşme
iyi bir hayaldir.
- O.Ç: Kendi hayalim şu, Mamak Askeri Cezaevi bir gün müze olursa, benim açımdan çok anlamlı hale gelir. Ya da Yassı Ada. Böyle sembolik şeylere ihtiyaç var, bir yere geldik diyebilmek için.
- Kıskançlık olur mu bazen aranızda?

- İ.Ç: Onu beceremedik.
- O.Ç: Tam tersine, birbirimizin başarısından mutluluk duyar ve birbirimizi destekleriz. Arada bir benimle dalga geçiyorlar ‘İpek Çalışlar’ın kocası,’ diyorlar. Ben de keyif alıyorum.
Hepimizi toptan öldürebilirlermiş

- Korumayla geçen hayata ne kadar alışabildiniz?

- O.Ç: Alışıyorum ama ada koşullarında istemiyorum. Tehdit içeren küfürler alıyorum sürekli.

- İ.Ç: Hrant Dink öldürüldüğünde bana da koruma verdiler. Latife Hanımkitabından dolayı bir beş-altı ay korumayla yaşadım ama gerçekten sinirlerim bozuldu. Sonunda ‘Bir tehdit altında olduğumu düşünmüyorum. Gerekirse başvururum,’ dedim. Hrant çok yakın arkadaşımızdı. Hrant’ın öldürülmesinden sonra hepimiz kendimizi suçlu hissettik. Niye onu koruyamadık. Devlet daha yeni hissediyor bu duyguyu.
- O.Ç: Çok konuştum Hrant’la ölme ve öldürülme üzerine. Yapamazlar böyle bir şey diye düşünüyordum, Hrant da öyle düşünüyordu. Yani bu kadar sembolik bir cinayeti işleyemezler...

Ama sonradan Ergenekon’u gördük ki adamlar çıldırmış. Bilgiler ortaya çıktıkça hepimizi birden toptan öldürebilirlermiş. Ergenekon davasını çok önemsiyorum:
Türkiye’nin kaderini değiştirdi. Türkiye Ergenekon davası ile yeni bir döneme geçti. Bugün asker siyaset içinde hareket kabiliyetini yitirdiyse, Türkiye’de bugün faili meçhul suikastlar yapılamaz noktalara kadar sıkıştıysa, bunda Ergenekon davasının savcılarının ve hâkimlerinin rolü var ve onlara çok şey borçluyuz. Hepimizi toptan öldürebilirlermiş.
Bugünün aydınlarında düşünce yüzeyselliği var

- Şanslı bir muhalifsiniz. Türkiye’nin en çok kazanan biyografi yazarı oldunuz...

- İ.Ç: Bir yerden sonra şansım döndü. Cumhuriyet Dergi’yi yapıyordum, çok da memnundum. Bir tartışmanın sonunda İlhan (Selçuk) Bey ‘Hiyerarşiyi çiğniyorsun, ya yaparsın ya
gidersin,’ dedi. ‘Bir düşüneyim,’ dedim. Ertesi gün de işe gitmedim. Böylece görevden alınmış oldum.
- İşten çıkarılmak dokundu mu size?
- İ.Ç: Baştan çok aldırmadım ama ondan sonra dokundu tabii.

- Görevden alındınız ama biyografi yazarı oldunuz...
- İ.Ç: Ben dergicilik yapan gazetecilerin, yazı yazmaya çok yatkın olduklarını, soluk almaya fırsat bulduklarında, çok iyi şeyler yapacaklarını düşünüyorum.
- Halide Edib birçok kadının kahramanı olacak kadar özel bir kişilik. Onda sizi etkileyen ne oldu?

- İ:Ç: Muhalifliği, tekliği, örgütçülüğü. Dört sene boyunca Halide’den çok şey öğrendim. Analitik düşünme yeteneğine bayıldım. Tahlilci bir bakış açısı var. En nefret ettiği ortamdan bile artısı ve eksiği ile bahsetmeyi kendisine ilke edinmiş.
Hiçbir zaman ezilmemiş. Çok okuyor, o kadar çok okuması da beni şaşırttı. Mesela dünyada ne olup bitiyor, hepsini takip ediyor. Bunu Avrupa’dayken de yapıyor, Türkiye’ye döndükten sonra da.

1940’lı yıllarda New York Times ya da Avrupa gazetesi okumak kolay değil, masraflı. Onun döneminde aynı düzeyde erkeklere baktığınız zaman onların entelektüel düzeyini kavramakta zorlanıyorum, çünkü onlar böyle yazılar yazmıyorlar.
- Nobel almayı istemiş olabilir gibi bir hisse kapıldım Halide Edib’i okurken.

- İ.Ç: Kim bilir belki edebiyatçı olarak Nobel Ödülü’nü almayı çok istemiştir. Aday bile gösterilmiş olabilir ama o zaman popüler olmadığı için basına yansımamış olabilir.

Milli Mücadele’ye katılan insanlar arasında, bir yıldız o aslında. Ciddi bir kanaat önderi.
- O.Ç: Halide Edib’in 80-90 sene önce yazdıklarını okuduğum zaman diyorum ki, ‘Bu düzeyde bir entelektüel Türkiye’de yok bugün!

Osmanlı’nın son döneminde, Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında yaşayan aydınlara baktığımız zaman, bu aydınların şu anki aydınlardan çok daha derinlikli ve çok daha kuvvetli olduklarını görüyorum. Türk aydınında bugün
bir entelektüel derinlik sorunu var. Korkunç bir düşünce yüzeyselliği var.
- Hep aynı fikri mi savundunuz, yoksa aranızda yıllar içinde anlaşmazlıklar oldu mu?

- İ.Ç: Zaman zaman yaşarız gerginlikleri... Oral örgüte ‘Ben İpek’le evlenmek istiyorum,’ demiş. Fakat orada itiraz etmişler.

- O.Ç: Yanlış biliyorsun. Örgüte bildiriyorsun tabii. Çünkü cemaat gibi yaşıyorsun. Büyük bir cemaat hayatı var. O yüzden herkes, her adımında, birbirine danışarak hareket ediyor. Malını, mülkünü, gelirini her şeyini paylaşıyorsun. Örgüt, aile yerine geçiyor...
- Bugünün cemaat hayatıyla benzeşen yönleri neydi sizin cemaatinizin?

- O.Ç: Sonuç itibarıyla okumuş yazmış, bilen kişilerden oluşan bir saygınlık örgütüydü. Türkiye’nin o zamanki en önemli entelektüel birikiminin toplandığı yerdi. Modern bir
örgüttü. Ama bu Maocu örgütlerin muhafazakâr tarafı güçlü olurdu...
Gündelik hayata daha fazla müdahale olurdu. Sonra biz İpek’le beraber olmaya karar verdik. Ama o sırada da ben kaçak duruma düştüm.

- İ.Ç: Bir sene birbirimizi hiç görmedik. O özlemle 76 yılının ağustosunda nikâh yaptık.
- Sekiz senenin tamamını kaçak ve hapiste yaşadım. 12 Eylül’ün başında iki sene yattım. Sonra serbest bıraktılar. Yeniden tutuklama kararı çıktı, dört sene kaçtım. Koğuş arkadaşım Alaattin Çakıcı’ydı.
- Her gün Alaattin’e çantayla 10 milyon lira para geliyor. Bir kısmını cezaevi müdürüne veriyor, gerisini cezaevinde dağıtıyor. Cezaevi müdürü kumarbaz. ‘Oral Abi bu adam gene benden para istiyor ne yapayım, gidip gebertsem mi?’ derdi...
Nuri Çolakoğlu, İpek (Çalışlar), kız arkadaşlarımızın çoğunluğu çok ağır işkence gördüler.

- Türk aydınında bugün bir entelektüel derinlik sorunu var. Korkunç bir düşünce yüzeyselliği var.
- Hrant’la ölme ve öldürülme üzerine çok konuştum. Yapamazlar böyle bir şey diye düşünüyordum, Hrant da öyle düşünüyordu. Bu kadar sembolik bir cinayeti işleyemezler... Sonradan Ergenekon’u gördük ki adamlar çıldırmış. Hepimizi birden toptan öldürebilirlermiş.

İPEK ÇALIŞLAR

- Kafayı çalıştırmadan adımını atmayan biriyim. Oral önce adımını atar, sonra kafasını çalıştırır.

- Bana biyografi yazma fikrini işkenceci polis vermiştir.
- 72 mayısında içeri alındım. 74 temmuzunda afla çıktım. Yakalanma dönemi, polis sorgusu çok ağır şeylerdi. Hapiste yattığımız arkadaşlarla hâlâ görüşüyoruz. Gülay Göktürk, Feraye Tınç, Oya Baydar, Fatma Gül Berktay.

- Baktım çok yakışıklı bir gardiyan, lacivertleri giymiş, şöyle baktı. ‘Yenge gel,‘ dedi. Meğer Alaattin Çakıcı’ymış.



_______________________________________________________22

From: ADALAR KÜLTÜR DERNEĞİ
Subject: [adalarkulturdernegi] GEZİ DUYURUSU...endülüs
Date: September 5, 2010 8:38:23 AM GMT+03:00
To: adalarkulturdernegi@yahoogroups.com




_______________________________________________________23

HaberX, 8.9.2010

http://www.haberx.com/reuters_istanbulun_tarih_okulundaki_sergi_umutlari_alevlendirdi%2817,n,10443813,148%29.aspx


REUTERS: İSTANBUL'UN TARİHÎ OKULUNDAKİ SERGİ UMUTLARI ALEVLENDİRDİ

İSTANBUL, 07/09(REUTERS)(BYE)--- Alexandra Hudson ve Ömer Berberoğlu bildiriyor:

1971 yılında kapatılan İstanbul Heybeliada'daki Ruhban Okulunun 40 yıl aradan sonra ilk kez bir etkinliğe sahne olması, Türkiye'nin okulu kısa süre zarfında açabileceği ve okulun yeniden Rum Ortodoks din adamları yetiştirebileceği ümitlerini doğurdu.

İstanbul'u tema alan Yunan sanatçıların eserlerinin sergilendiği "İstanbul'un İzinde" adlı resim, heykel ve fotoğraf sergisi okulun terk edilmiş dersliklerini resimlerle doldururken, boş koridorlara yeniden hayat getirdi.

Organizasyon sorumlusu Anastasia Manou önümüzdeki ay Yunanistan'a taşınacak sergiyle ilgili olarak, "Bu sergi sizleri, öğrencilerini çağıran sınıfları ve öğretmenlerini bekleyen tahtaları görmeye davet ediyor." şeklinde konuştu.

Heybeliada Ruhban Okulu, Anayasa Mahkemesinin 1971'de özel yüksekokulların devletleştirilmesine yönelik kararından sonra kapatıldı. Okulun kapalı kalmasının din özgürlüğünü hiçe saydığını düşünen AB, Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıkların haklarını genişletmesi gerektiğini savunuyor.

Türkiye'nin AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış konuyla ilgili Reuters'a yaptığı açıklamada, "Okulun açılması için kararlı bir şekilde çalışıyoruz. Türkiye'de yaşayan 3000 civarında Rum Ortodoks vatandaşımızın din adamına ihtiyacı var," şeklinde konuştu.

Atina'da Müslüman vatandaşlar için tek bir cami bile olmadığını da sözlerine ekleyen Bağış, hükûmetlerin atacağı iyi niyetli adımların siyasi ilişkileri iyiye götüreceğini belirtti.


_______________________________________________________24

HaberAyrıntı.com, 23.8.2010
H. Tahsin Fendoğlu

http://www.haberayrinti.com/koseyazidevami.asp?devamkoseyazi=130


Anayasal Açıdan Heybeliada Ruhban Okulu

ANAYASAL AÇIDAN HEYBELİADA RUHBAN OKULU

1. Giriş. Rum Patrikhanesi ve Heybeliada Ruhban Okulu, Türkiye�nin uzun süreden beri tartıştığı konular arasındadır. Doğu Blokunun çöküşü ve küreselleşme süreciyle birlikte dini değerlerin toplumlar nezdinde yükselişe geçmesi, dinin dünya siyasetinde öneminin artıp daha belirgin bir araç olarak kullanılması, Türkiye�de hem Rum Patrikhanesi�ni hem de 1971�de kapatılmış olan Heybeliada Ruhban Okulu�nu gündeme taşımıştır.

Türkiye�nin özellikle 1990�lı yıllardan itibaren; Türkiye�nin AB üyesi olmak için çabalarını artırması, Sovyetler Birliği�nin dağılmasıyla birlikte Rusya�nın Ortodoks dünyası ve kilise ile yakından ilgilenmeye başlaması, ABD�nin Patrikhane ve onun bünyesindeki kurumlara eskisine oranla daha fazla ilgi duyması konunun stratejik öneminin artmasına, yol açmıştır.

Buna karşın AB�nin doğrudan bir koşul olmasa da, son yıllarda hemen her fırsatta telaffuz etmesi, ilerleme raporlarında yer vermesi, sorunun göz ardı edilemeyecek bir boyuta ulaştığının göstergesidir.
2. Tarihçe. Ortodoks din adamı yetiştirilmesi amacıyla ilk defa 1844 yılında, Patrik IV. Germanos�un destekleriyle Aya Triada Manastırı bünyesinde teoloji eğitimi veren Heybeliada Ruhban Okulu açılmıştır. Okulun açıldığı yıllarda gerek İstanbul�da gerekse Osmanlı İmparatorluğu�nun sınırları içinde ve dışında yaşayan yüzbinlerce Ortodoks için iyi eğitim görmüş, dini vazifesini bilim ve teknolojiyle birleştirerek en iyi şekilde ifa edebilecek din adamlarına ihtiyaç duyulmaktaydı. Batı Kiliselerindeki reformlar ve kültürlü din adamları böyle bir okulun kurulmasını zorlamıştır. Heybeliada Ruhban Okulu 1844 yılındaki açılışından 1971 yılındaki kapanışına kadar (127 yıl) Aya Triada Manastırı ile bütünleşmiştir. Öğrenciler zengin kütüphanesi ile görgü ve bilgilerini arttırarak, birkaç dil öğrenerek buradan mezun oluyorlardı.
Heybeliada�daki Ruhban Okulu Türkiye�deki Hristiyan Ortodokslar için dini lider yetiştiren en köklü okuldu. Okul, 1971 yılına kadar 127 yılda tam 930 mezun vermiştir. Dünyadaki hemen hemen tüm metropolitler, başpiskoposlar, ilahiyat profesörleri, patrikler bu okuldan mezun olmuşlardır.
Bütün özel okulları devlete bağlayan 1982 Anayasasının 24. maddesi �din ve ahlak eğitimi devlet eliyle yapılır, özel okul açılamaz� diyordu. O dönemde patrikhanenin önünde 2 seçenek vardı. Ya Ruhban Okulu Türk üniversitelerden birine bağlanacak ya da okul kapatılacaktı. Patrikhane okulun kapatılmasını yeğledi.
Türkiye de Ortodoks inanışına göre ilahiyat eğitimi yapan bir başka okulun olmaması patrikhaneyi düşündürüyordu. Ama Ortodoks Rumlar okulun açılmasını dört gözle bekliyorlar. Zira Ruhban Okulu asıl olarak Fener Rum Patrikhanesine din adamı yetiştirmek için kurulmuştu.

Ruhban ihtiyacının, Patrik Bartholomeos döneminde Patrikhane�nin artık en hayatî sorunlarından biri haline gelmesiyle birlikte Patrik, 4 Nisan 1996�da zamanın Başbakanı�na bir mektup yazarak, Patrikhane�nin ruhban ihtiyacını dile getirmiş ve okulun açılmasını talep etmiştir. Uluslararası baskılar sonucunda okulun açılması konusunun, Dışişleri Bakanlığı�nın �dış ilişkilerimiz açısından yararlı olur� tavsiyesi üzerine MGK gündemine alındığı ve bir formül arandığı basında yer almıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı tarafından okulun açılmasını �gizliden gizliye desteklediği� söylenmiştir. ABD�nin de Türkiye�deki genel yüksek öğretim düzenlemeleri kapsamındaki bütün okullar gibi kurallara bağlansa da, günlük işleyişinde gerekli serbestîye sahip bir Ruhban Okulu uygulamasından yana olduğu dile getirilmiştir.

Konu son birkaç yıldır AB�nin ilerleme raporlarına da girmeye başlamış; 1964�ten beri Rumca tedrisat yapılmayan Gökçeada�daki okul ve mülkiyet sorunları dile getirilmeye başlanmıştır. Bu durum, Patrikhane�yi bu gidişatı önleme arayışlarına itmiş, Yunanistan�la çatışma pahasına da olsa, 1999�a kadar Yunanistan karşı olduğu halde Türkiye�nin AB üyeliğine adaylığını desteklemiştir. Patrik, Türkiye AB üyesi olduğu takdirde, patrikhane cemaatinin yok olmasının önüne geçeceğini ummaktadır.

3. Ekümeniklik Sıfatı. Patrikhane�nin ekümenikliği meselesi, Patrikhane ile ilgili yürütülen tüm tartışmalarda gündeme getirilmekte ve tarihsel gerçekler ile bağdaşmayan yorumlar eşliğinde kullanılmaktadır. Bu da, ekümeniklik meselesinin ayrıca ele alınmasını ve gerçek bağlamında açıklanmasını gerektirmektedir. Patrikhane�nin ekümenikliği; Ortodoks kiliseler arasında koordinatörlük, diğer kiliselerle ilişkiyi yürüten merkez olma gibi işlevleri ifade eden, tarihsel ve onursal bir unvandır. Aynı zamanda fiilen, bağımsız Ortodoks kiliselerin egemenlik alanlarının dışında kalan bölgelerde, Patrikhane�nin ruhani yetki sahibi olmasıdır. Bu tanımlardan anlaşılacağı gibi, Hıristiyanlar arasında anlamı olan bir unvandır.

4. Ruhban Okulunun Tüzel Kişiliği. Türkiye Cumhuriyeti, hukuken Patrikhane�yi tanımlamamış, ona bir tüzel kişilik vermemiştir. Kuşkusuz bu tanımlamama bir siyasî tercihtir ve Cumhuriyet�in idarecilerince kaçınılması gereken, yok olması umulan bir yer olarak görülen Patrikhane�nin, muhtemelen hukukî bir güvenceye sahip olması istenmemiştir. Patrikhane Lozan�ın 42. maddesinde sözü edilen bir dini kurumdur. Bu nedenle, Patrikhane AİHM�ye gittiği takdirde mahkemenin, tüzel kişiliği olduğunu kabul etmesi büyük bir olasılıktır.

5. Mevcut Durum ve Gelişmeler. Ruhban Okulu açılsın mı açılmasın mı tartışmaları kapatıldığı günden bugüne sürüyor ve okul her dönem Türkiye�nin ve Türk hükümetlerinin önüne tekrar çıkarılmaktadır. Önceleri sadece Yunan hükümetleri Türk başbakanlarından okulun açılmasını istiyorlardı ama zamanla ABD Başkanı�ndan AB yetkililerine kadar Türkiye�nin en üst düzey görüşmelerinde Ruhban Okulu da gündeme gelmeye başlamıştır. Ak Parti Hükümeti patriğin bu isteğine olumlu baktıklarını açıklamıştır. Ancak, adımların karşılıklı atılması yani, Atina�daki Osmanlı döneminden kalma Mustafa Voyvoda Camiinin açılması talep edilmiş ve Batı Trakya�daki Türk azınlığın sorunlarına dikkat çekilmiştir.

Heybeliada Ruhban Okulu�nun ya YÖK bünyesinde olması ya da MEB�e bağlı olması gerektiği dile getirilmektedir. Ancak, Patrik Bartholomeos, okulun YÖK bünyesine girerse meslek okuluna dönüşeceğini söyleyerek özerkliğini savunmaktadır.

Heybeliada Ruhban Okulu ile ilgili kafaları karıştıran önemli bir sorun da Okulun aslında bir üniversite değil lise dengi bir okul olduğu iddiasıdır. Nitekim bugüne kadar okul mezunlarının diplomalarında Ruhban Okulunun bir lise olduğunu gösterecek ibareler vardır. Ayrıca okulun diplomalarını İstanbul milli eğitim müdürünün imzalaması da dikkat çekiyor, şayet üniversite diploması olsaydı MEB�in imzalaması gerekecekti. Yani eğer patrikhane lise dengi bir okulsa çözümü daha basittir. Çünkü bu kez YÖK�e bağlanması gerekmeyecek, MEB�in okulun açılması için bir emir vermesi yeterli olacaktı. Eğer, Ruhban Okulu üniversite olarak kabul ediliyorsa, bu kez ya özeklik verilecek ya da okul YÖK�e bağlanacaktır.

6. Ruhban Okuluna Siyasi Bakış. Konu ilk bakışta her ne kadar hukukî bir mesele olarak görülse de, tartışmalar ister istemez siyasi bir zemine kaymaktadır. Çünkü Türkiye�de son dönemlerde AB ile ilişkiler başta olmak üzere dış politikada yaşanan değişim, bu konuda gerekli hazırlığı yapmadığı anlaşılan Devlet kurumlarında bir takım sıkıntıların yaşanmasına ve farklı algılamaların yaşanmasına neden olmaktadır. Özellikle de, dış politikadaki gelişmelerin halen Soğuk Savaş mantığı içerisinde değerlendirilmesi bu sorunların yaşanmasındaki en önemli etken olarak görülmektedir. Bu değerlendirme, Türkiye�nin dış politikadaki her gelişmeye ve soruna, tehdit algılaması çerçevesinde yaklaşmasına ve dışarıdan gelen her talebi Türkiye�nin bütünlüğüne halel getirecek bir tehlike olarak görmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla bu Okulun açılmasına yönelik en basit talepler bile Türkiye�nin bölünmesine yönelik bir girişim ya da Ülkenin geleceğini tehlikeye düşürecek bir çaba olarak algılanmakta ve tamamıyla siyasî bir zeminde değerlendirilmektedir. Bu da, konunun esas bağlamında ele alınmasını engellemektedir.

Ruhban okulunun geleceği ile ilgili olarak kamuoyunda iki temel bakış açısı bulunmaktadır;

1- Birinci (Olumsuz) görüşe göre Ruhban Okulu, Patrikhane�nin hatta Megalo İdea�nın bir parçasıdır, bu nedenle Türkiye�den, Yunanistan�ın kendisine yönelik bu yayılmacı ideolojisini besleyecek din adamları yetiştirmesine izin vermesi beklenemez. Bu görüş taraftarlarınca kimi zaman konunun, Batı Trakya Türkleri�nin sorunlarını çözmek amacıyla, Yunanistan�la karşılıklılık ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği dile getirilmektedir. Bu konuda laiklik vurgusu yapan çevrelerin başlıca kaygısı ise, Ruhban Okulu açılırsa bunun arkasından İslamî kesimin benzer nitelikte okullar açılmasını talep edebileceği ve bunun önünün alınamayarak laik sistemin bundan zarar göreceği şeklindeki kanaatidir.

2- İkinci (Olumlu) bakış açısı ise, okulun açılabilmesini ve Patrikhane�ye yönelik engellemelerin ortadan kaldırılmasını savunmaktadır. Bu ana görüş, kendi içerisinde üçe ayrılabilir:

a) Konuya daha pragmatik açılardan yaklaşılmakta, okulun açılmasının yanı sıra Patrikhane�nin içeride ve dışarıda desteklenmesinin Türkiye�ye çeşitli yararlar getireceği, Ülkenin dış politikasını ve AB üyelik sürecini rahatlatacağı dile getirilmektedir.

b) Soruna daha ilkesel düzeyde, azınlık hakları, insan hakları, özgürlükler ve demokrasi gibi kavramlardan yola çıkılarak, hem Lozan hem de daha sonra imzalanan çok taraflı sözleşmeler gereği, gayrimüslimlerin zaten ruhban yetiştirme haklarının olduğu vurgulanmaktadır.

c) Osmanlı�daki Millet anlayışının etkisi altındaki görüş, iddiaların aksine İslam tarihi ve pratiğinden yola çıkarak, İslam�ın diğer dinlerin mensuplarının kendi dinlerinin gerektirdiği gibi yaşama hakkını tanımış olması tezinden hareket etmekte, Ruhban Okulunun açılmasının İslamî kesimlerin üzerinde var olduğu düşünülen kısıtlamaların kalkmasını kolaylaştıracağı ifade edilmektedir.


_______________________________________________________25

HaberAyrıntı.com, 2.9.2010
H. Tahsin Fendoğlu

http://www.haberayrinti.com/koseyazidevami.asp?devamkoseyazi=132


LOZAN ANTLAŞMASI VE HEYBELİADA RUHBAN OKULU

�Anayasal Açıdan Heybeliada Ruhban Okulu� isimli yazımızda konu hakkında genel bir çerçeve çizmiştik. Bu yazıda Lozan Antlaşması bağlamında Heybeliada Ruhban Okulu sorununu analiz etmeye ve bir sonuca ulaşmaya çalışacağız.

Bilindiği gibi, Heybeliada Ruhban Okulu, kapandığından bugüne hemen hiç gündemden düşmemiştir. 1971�de kapatılması üzerine Ruhban Okuluna tayin edilen kayyımlık, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ömer İlhan Akipek�i avukat olarak tutmuş, o da Danıştay�a bu idari tasarrufun iptali isteğiyle, 17 Kasım 1971�de özetle şu gerekçelere dayanarak dava dilekçesi sunmuştur;

Bu okul, Lozan�ın 40. maddesi kapsamına giren okullardandır.

Teoloji bölümünü bitirenlere verilen diplomalarda yer alan, �lise üzerine en az bir yıllık meslekî tahsil veren okullar derecesinde öğrenim görmüş sayılırlar� ibaresi dışında, T.C. Lise Diploması ile Teoloji Bölümü Diploması arasında hiçbir fark yoktur.

Okulun teoloji bölümü mezunları bu sıfatla vatanî görevlerini lise mezunları gibi er olarak yaparlar.Öğrenimlerine üniversitede devam etmek isteyenler, lise mezunları gibi giriş sınavına tâbi tutulurlar. Bu bölüm mezunları ancak rahiplik mesleğine kabul olunurlar.

Okul, 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu�na göre kurulmuş olmayıp 1844�ten beri faaliyet göstermektedir. Zaten, okulun yönetmeliğinin onaylandığı tarihte yürürlükte olan mevzuata göre özel yüksek okul açılamazdı.

Kapatılan bütün özel yüksek öğretim kurumlarının öğrencilerinin öğrenimlerine devam edebilmeleri amacıyla 1472 sayılı kanun ile mevcut üniversite ve akademilere bağlanmalarına rağmen Heybeliada Ruhban Okulu hakkında böyle bir işlem yapılmamış olması, kanun koyucunun bu okulu bir yüksek okul olarak görmemiş olduğunun açık bir delilidir.

Ayrıca, Okulun kayyımlığı, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hicri Fişek�e de bir mütâlaa hazırlatmıştır. Fişek de, mütâlaasında, Özipek�in savunmasındaki ifadelere benzer ifadelerle, özetle şu hususlara yer vermiştir;

Okul kapatıldığı zaman, 625 sayılı yasanın iptal edilmemiş olan 25. maddesinde belirtilen bir azınlık okulu olarak işlemektedir. Bu madde Lozan�ın 40 ve 41. maddelerine atıf yapar. Bu uygulama, 625 sayılı yasanın bazı hükümlerinin iptali Türk vatandaşlarının orta dereceli okullarının kapanmasına yol açmadığı cihetle Lozan�da belirtilen eşitlik ilkesine aykırı olacaktır.

Lozan gereği azınlıkların dînî ayinlerini icra etmeleri serbest olduğuna göre, bu din adamının yetiştirilmesini de zorunlu kılar. 40. madde de, �her türlü okul vesair öğretim ve eğitim kurumları açmasını� hükme bağladığına göre, bu azınlıkların din adamı yetiştirecek okul açması laiklik ilkesini, laik devletin din okulu açmasından daha az zedeleyecektir.

Okul diplomaları, diğer lise diplomaları gibi okul müdürü ve Milli Eğitim Müdürü tarafından imzalanmaktadır. Oysa aynı devirde verilen özel yüksek okul diplomalarını okul müdürü ve Milli Eğitim Bakanı imzalamaktadır.

Bu diplomanın üniversite ya da yüksek okul diplomasının sağladığı hakları sağlamayacağı, okulun MEB tarafından tasdik edilmiş olan yönetmeliğinde açıkça belirtilmiştir.

Yukarıda sıralanan görüşlere rağmen, o zamanlarda dava açılması engellenmiştir.

Bu konuda Lozan Antlaşması�nın 40. maddesi, konuyla doğrudan ilgili şu ibarelere yer vermektedir: �Müslüman-olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla aynı işlemlerden ve aynı güvencelerden/garantilerden yararlanacaklardır. Özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel âyinlerini serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olacaklardır.�

Lozan Anlaşması�nın 42. maddesinin 3. paragrafı ise şöyledir: �Türk Hükümeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiye�deki vakıflarına, din ve hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlanacak ve Türk Hükümeti, yeniden din ve hayır kurumları kurulması için bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiç birini esirgemeyecektir.�

Lozan Antlaşması bir bütün olarak ele alındığında, azınlıkların sadece bireysel değil kurumsal düzeyde de korundukları görülmektedir. Cemaatin azalması ya da bireylerin ortadan kalkmasından dolayı kurumların da ortadan kalkmaları gerektiği ya da gereksiz duruma düştükleri, bu nedenle okula ihtiyaç bulunmayacağı iddiasının hukuken kabul görmesi güç olduğu gibi, konunun Türkiye�nin açıklamasının zor olacağı yerlere gitmesine neden olabilecektir.

Bu noktada, Lozan Antlaşması�nın �Azınlıkların Korunması� başlığını taşıyan bölümünün bazı özelliklerini de vurgulamak gerekir:

37. madde uyarınca Türkiye, bu bölümün kapsadığı hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir kanunun, hiçbir yönetmeliğin ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişik olmamasını ve hiçbir kanun, hiçbir yönetmelik ve hiçbir resmi işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenmektedir.

44. madde uyarınca da Türkiye, söz konusu bölüm hükümlerinin gayrimüslim azınlıklarla ilgili oldukları ölçüde uluslararası nitelikte yükümler meydana getirmelerini ve Birleşmiş Milletler güvencesi altına konulmalarını kabul etmektedir. Aynı maddede, azınlıklara ilişkin hükümlere ilişkin hukuki ya da fiilî meseleler üzerinde ortaya çıkacak görüş ayrılıklarının uluslararası nitelikte sayılacağı hükmü de mevcuttur. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Anayasası�nın 90. maddesinin son paragrafı şöyledir:

�Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.�

Okulun bugün açılamayacağına dair gerekçe olarak gösterilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu, bu konuda bir gerekçe oluşturamaz. Nitekim bu kanunu çıkaranlar da bir çelişki görmemişlerdir ki, Ruhban Okulu, bu kanunun çıktığı 1924 yılından 1971�e kadar faaliyetini sürdürmüştür. Kapatılma gerekçesi bu kanun değildir, dolayısıyla açılmasının önündeki engel de olamaz.

Anayasanın 24. maddesinde �Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır� denmekte, bu da Ruhban Okulunun açılamayacağının gerekçesi olarak sunulmaktadır. Oysa Ruhban Okulu açıkken MEB�in denetimindeydi, bugün de bundan farklı bir talep yoktur. Bu madde Ruhban Okulu�nun açılamayacağını değil, Devletin denetimi altına alınmasını belirtmektedir. YÖK Başkanlığı�nın da, Ruhban Okulunun YÖK�e değil eskiden olduğu gibi MEB�e bağlı olarak açılması gerektiğini içeren bir raporu Hükümete verdiği bilinmektedir.

Özel Öğretim Kurumları Kanunun 25. maddesi, � Bu Kanunun yayımı tarihinde mevcut olup, 23 Ağustos 1923 tarih ve 340 sayılı Kanuna bağlı Antlaşmanın 40 ve 41. maddeleriyle ilgisi bulunan okulların özellik göstermesi gereken hususları yönetmelikle tespit edilir� demektedir. Burada sözü edilen antlaşma Lozan�dır ve bu yasa yayınlandığında Ruhban Okulu zaten açıktı. Dolayısıyla, Lozan çerçevesinden bakıldığında, Okulun özel yüksekokullara ilişkin kanun gerekçe gösterilerek kapatılmış olması hukuken Lozan�a aykırıdır. Çünkü Lozan imzalanırken bu Okul mevcuttur, 1965 yılında çıkarılmış bir yasa içerisinde addedilerek, sanki okul bu yasa ile açılmış gibi Okulun bu yasanın bazı maddelerinin iptali ile kapatılması, Anayasa�nın 90. maddesinde yer alan �uluslararası sözleşmelerin yasalardan üstünlüğü� ilkesiyle çelişmektedir.

Öte yandan, Ruhban Okulu kendi tarihi boyunca bir yüksekokul ya da üniversite olmamıştır, Lozan�a göre tanımlanmış bir azınlık okulu ya da dini bir kurumdur.

AİHM ve Heybeliada Ruhban Okulu. Lozan Antlaşması�nın 40. maddesi, Rum Patrikhanesi�ni bir kurum olarak uluslararası hukuk güvencesi altına almaktadır. Okul sorunu sürmeye devam ettiği takdirde Rum Patrikhanesi�nin, AİHM�ye başvuru mekanizması da dâhil olmak üzere her türlü hukuksal yolu denemesi muhtemeldir. AİHM�nin bu tür konularda verdiği kararlardaki eğilimi, dini toplulukların özerk biçimde örgütlenmesini, devlet müdahalesine tercih ettiği yönündedir. Patrikhane veya bu kuruma bağlı birimlerin örgütlenme problemlerinin önüne gelmesi halinde, aynı eğilimde olması kuvvetle muhtemeldir.

Ayrıca, başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere, Türkiye�nin bir süre önce onayladığı 1966 tarihli Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşme gibi birçok belge, azınlıklar konusunda Türkiye�ye yükümlülükler getirmektedir.
Rum ve Ermeni Patrikhanelerinin Çözüm Önerileri.

(a) Rum Patrikhanesi�nin bu konudaki temel isteği, 1971�de kapatılmış olan Ruhban Okulunun eski statüsüyle aynen açılmasıdır. Bundan kastedilen statü, MEB�e bağlı özel okul statüsüdür. Bilindiği gibi, Okulun yönetimi Rum Patrikhanesinde, denetimi MEB�daydı.

(b) Ermeni Patrikhanesi�nin formülü, Rum Patrikhanesi�nin dışında hemen bütün Hıristiyan cemaatlerin üzerinde anlaştıkları formüldür. Buna göre, bir devlet 4 üniversitesi bünyesinde, karşılaştırmalı din araştırmaları gibi bir ad altında, her bir din ve mezhebe yönelik olarak, örneğin Ermeni dili ve kültürü, Süryani dili ve kültürü vb. adlandırılabilecek çeşitli bölümler açılmasını öngörmektedir. Müfredatın hazırlanmasında dini liderliklerin de söz sahibi olmak istediği bu bölümler laik eğitim verecekler, ancak öğrencilerin içinden ruhanî olmak isteyenler, bölümde teorik bilgileri alırken, uygulamayı da bizzat kendi cemaatlerinin dini kurumlarında öğreneceklerdir. Bu bölümlerin mezunları yalnız ruhani değil, aynı zamanda gayrimüslimlerin okullarındaki dil ve kültür derslerine öğretmen olma gibi bir işlevi de yerine getireceklerdir.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

1. Unutulmaması gereken bir nokta, laik bir devletin diğer dinlere din adamı (ruhban) yetiştiremeyeceği ya da yetiştirmemesi gerektiğidir. Bu nedenle doğru olan, devletin gözetimi ve denetimi altında, her gayrimüslim cemaatin kendi ruhbanını, parasını cemaatinden toplayarak ve elbette müfredatını belirleyerek, kendisinin yetiştirmesidir. Dünyadaki laik uygulama da bunu gerektirmektedir.

2. Sorunun çözümüne yönelik bir çekişme de, laik hassasiyeti ağır basan kesimler ile sorunu çözüme kavuşturduğu takdirde, yabancılara taviz vermekle itham edilebileceğinden çekinen Hükümet arasındadır. Aradaki güvensizlik giderildiğinde, Heybeliada Ruhban Okulu konusu sanılandan çok daha kolay bir şekilde çözülebilecektir ancak AB karşıtı çevrelerin, AB ile mücadelelerini gayrimüslimler ve Patrikhane üzerinden gerçekleştirmeye çalıştıkları söylenebilir.

3. Öte yandan, Cumhuriyet Döneminde, Patrikhane yalnız Türkiye sınırları içerisindeki Rumların dini kurumu olarak tanımlanmaya çalışılmışsa da, son 15-20 yılın gelişmeleri sonucunda, ekümenik rolü daha fazla oynanmaya itilmektedir. Eğer büyük güçlerin bu konuda devreye girmesinden rahatsızlık duyuluyorsa, bunun çaresi, gayrimüslimlerin ve Rum Patrikhanesi�nin şikâyetçi oldukları sorunların ve eşitsizliklerin çözülmesi için çaba harcamaktır. Böylece bu konunun Türkiye-AB ve Türkiye-ABD arasındaki bir sorun olması engellenebilir.

4. Nitekim ABD�nin 2006 Yılı İnsan Hakları ve Demokrasiye Katkı Raporu�nda, Fener Rum Patrikhanesi �ekümenik� olarak nitelenerek, Heybeliada Ruhban Okulu�nun açılması ve patrikhanenin ekümenik olarak tanınması istenmiştir. Gayrimüslim ve Alevilerin ibadetlerini açıkça yapamadığı savunulan raporda, Türkiye�de aralarında Protestan, Yehova Şahitleri ve Bahailik�in de bulunduğu bazı dini grupların yasaklandığı, inançların yaşanması ve dini ifade özgürlüğüne izin verilmesine ihtiyaç olduğu öne sürülmüştür.

5. Ülkemizde var olan imam hatip liseleri fiilen ilahiyat eğitimi veren lise düzeyinde okullardır. Dolayısıyla bunların Tevhid-i Tedrisat Kanununa aykırı olmadıkları kabul ediliyorsa, Hıristiyan ilahiyatı okutan bir lise ya da lise üzerine bir-iki yıl meslek eğitimi veren bir tür meslek yüksek okulunun neden mümkün olamayacağının açıklanması gerekmektedir.

6. Son olarak, konunun siyasi boyut kazandığı gerçeği göz önünde bulundurularak, özellikle AB nezdinde karşılıklılık ilkesi çerçevesinde kazan-kazan kuralı çerçevesinde çözülmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir.


_______________________________________________________26

From: YAPI BÜLTEN
Subject: Anayasa’da Değiştirlmesi Öngörülen Maddelerin Eski Halleri/Yeni Halleri
Date: September 9, 2010 5:00:30 PM GMT+03:00
To: ADALAR POSTASI


Eski ve yeni halini karşılaştırmalı olarak görerek neye evey/hayır oyu vereceğinize karar verin.

http://forum.yapisal.net/164-serbest-kursu/24673-anayasa8217da-degistirlmesi-ongorulen-maddelerin-eski-halleri-yeni-halleri.html

...

http://forum.yapisal.net/164-serbest-kursu/24673-anayasa8217da-degistirlmesi-ongorulen-maddelerin-eski-halleri-yeni-halleri.html


Anayasa’da Değiştirlmesi Öngörülen Maddelerin Eski Halleri/Yeni Halleri


NOT: Bu belgede kullanılan kırmızı renk eski yasadan çıkarılan kısımları, yeşil ise yeni maddeye eklenen kısımları göstermektedir.

1) Kanun önünde eşitlik / 1982 Anayasası
Kanun önünde eşitlik / Yeni Hali
Madde 10 / Eski Hali
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Madde 10 / Yeni Hali
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.”
“Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.”
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
2) Özel hayatın gizliliği / 1982 Anayasası
Özel hayatın gizliliği / Yeni Hali
Madde 20 / Eski Hali
Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.

Madde 20 / Yeni Hali

Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.

Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.

3) Yerleşme ve seyahat hürriyeti / 1982 Anayasası
Yerleşme ve seyahat hürriyeti / Yeni Hali
Madde 23 / Eski Hali
Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.
Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;
Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabilir.
Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz.
Madde 23 / Yeni Hali
Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.
Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;
Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.
Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz.
4) Ailenin korunması / 1982 Anayasası
Ailenin korunması ve çocuk hakları / Yeni Hali
Madde 41 / Eski Hali
Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.
Madde 41 / Yeni Hali
Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.
5) Sendika kurma hakkı / 1982 Anayasası
Sendika kurma hakkı / Yeni Hali
Madde 51 / Eski Hali
Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.
Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.

Aynı zamanda ve aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz.
İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak kanunla düzenlenir.
Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz.
Madde 51 / Yeni Hali
Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.
Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak kanunla düzenlenir.
Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz.
6) Toplu iş sözleşmesi hakkı / 1982 Anayasası
Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı / Yeni Hali
Madde 53 / Eski Hali
İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.
Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla düzenlenir.
128 inci maddenin ilk fıkrası kapsamına giren kamu görevlilerinin kanunla kendi aralarında kurmalarına cevaz verilecek olan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları ile 54 üncü madde hükümlerine tabi olmayan sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı mercilerine başvurabilir ve İdareyle amaçları doğrultusunda toplu görüşme yapabilirler. Toplu görüşme sonunda anlaşmaya varılırsa düzenlenecek mutabakat metni taraflarca imzalanır. Bu mutabakat metni, uygun idarî veya kanunî düzenlemenin yapılabilmesi için Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur. Toplu görüşme sonunda mutabakat metni imzalanmamışsa anlaşma ve anlaşmazlık noktaları da taraflarca imzalanacak bir tutanakla Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usuller kanunla düzenlenir.
Aynı işyerinde, aynı dönem için, birden fazla toplu iş sözleşmesi yapılamaz ve uygulanamaz.
Madde 53 / Yeni Hali
İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.
Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla düzenlenir.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.
Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurabilir. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir.
Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması, Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar kanunla düzenlenir.
7) Grev hakkı ve lokavt / 1982 Anayasası
Grev hakkı ve lokavt / Yeni Hali
Madde 54 / Eski Hali
Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasının ve işverenin lokavta başvurmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnaları kanunla düzenlenir.
Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve millî serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz.
Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddî zarardan sendika sorumludur.
Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve işyerleri kanunla düzenlenir.
Grev ve lokavtın yasaklandığı hallerde veya ertelendiği durumlarda ertelemenin sonunda, uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür. Uyuşmazlığın her safhasında taraflar da anlaşarak Yüksek Hakem Kuruluna başvurabilir. Yüksek Hakem Kurulunun kararları kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir.
Yüksek Hakem Kurulunun kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.
Siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz.
Greve katılmayanların işyerinde çalışmaları, greve katılanlar tarafından hiçbir şekilde engellenemez.
Madde 54 / Yeni Hali
Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasının ve işverenin lokavta başvurmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnaları kanunla düzenlenir.
Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve millî serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz.
Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve işyerleri kanunla düzenlenir.
Grev ve lokavtın yasaklandığı hallerde veya ertelendiği durumlarda ertelemenin sonunda, uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür. Uyuşmazlığın her safhasında taraflar da anlaşarak Yüksek Hakem Kuruluna başvurabilir. Yüksek Hakem Kurulunun kararları kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir.
Yüksek Hakem Kurulunun kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.
Greve katılmayanların işyerinde çalışmaları, greve katılanlar tarafından hiçbir şekilde engellenemez.
8) Dilekçe hakkı / 1982 Anayasası
Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı / Yeni Hali
Madde 74 / Eski Hali
Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir.
Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu, gecikmeksizin dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir.
Bu hakkın kullanılma biçimi kanunla düzenlenir.
Madde 74 / Yeni Hali
Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir.
Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu, gecikmeksizin dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir.
Herkes, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler.
Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye tam sayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan aday seçilmiş olur.
Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi, Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
9) Milletvekilliğinin düşmesi / 1982 Anayasası
Milletvekilliğinin düşmesi / Yeni Hali
Madde 84 / Eski Hali
İstifa eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca kararlaştırılır.
Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.
82 nci maddeye göre milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyonun bu durumu tespit eden raporu üzerine Genel Kurul gizli oyla karar verir.
Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim günü katılmayan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkanlık Divanınca tespit edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyuyla karar verilebilir.
Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olduğu Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmî Gazetede gerekçeli olarak yayımlandığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın gereğini derhal yerine getirip Genel Kurula bilgi sunar.
Madde 84 / Yeni Hali
İstifa eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca kararlaştırılır.
Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.
82 nci maddeye göre milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyonun bu durumu tespit eden raporu üzerine Genel Kurul gizli oyla karar verir.
Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim günü katılmayan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkanlık Divanınca tespit edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyuyla karar verilebilir.
10) Başkanlık Divanı / 1982 Anayasası
Başkanlık Divanı / Yeni Hali
Madde 94 / Eski Hali
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanı, Meclis üyeleri arasından seçilen Meclis Başkanı, Başkanvekilleri, Kâtip Üyeler ve İdare Amirlerinden oluşur.
Başkanlık Divanı, Meclisteki siyasî parti gruplarının üye sayısı oranında Divana katılmalarını sağlayacak şekilde kurulur. Siyasî parti grupları Başkanlık için aday gösteremezler.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı için, bir yasama döneminde iki seçim yapılır. İlk seçilenlerin görev süresi iki, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi üç yıldır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan adayları, meclis üyeleri içinden, Meclisin toplandığı günden itibaren beş gün içinde, Başkanlık Divanına bildirilir. Başkan seçimi gizli oyla yapılır. İlk iki oylamada üye tam sayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan üye, Başkan seçilmiş olur. Başkan seçimi, aday gösterme süresinin bitiminden itibaren, beş gün içinde tamamlanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekillerinin, Kâtip Üyelerinin ve İdare Amirlerinin adedi, seçim nisabı, oylama sayısı ve usulleri, Meclis İçtüzüğünde belirlenir.
Madde 94 / Yeni Hali
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanı, Meclis üyeleri arasından seçilen Meclis Başkanı, Başkanvekilleri, Kâtip Üyeler ve İdare Amirlerinden oluşur.
Başkanlık Divanı, Meclisteki siyasî parti gruplarının üye sayısı oranında Divana katılmalarını sağlayacak şekilde kurulur. Siyasî parti grupları Başkanlık için aday gösteremezler.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı için, bir yasama döneminde iki seçim yapılır. İlk seçilenlerin görev süresi iki, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan adayları, meclis üyeleri içinden, Meclisin toplandığı günden itibaren beş gün içinde, Başkanlık Divanına bildirilir. Başkan seçimi gizli oyla yapılır. İlk iki oylamada üye tam sayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan üye, Başkan seçilmiş olur. Başkan seçimi, aday gösterme süresinin bitiminden itibaren, beş gün içinde tamamlanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekillerinin, Kâtip Üyelerinin ve İdare Amirlerinin adedi, seçim nisabı, oylama sayısı ve usulleri, Meclis İçtüzüğünde belirlenir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasî partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar; Başkan ve oturumu yöneten Başkanvekili oy kullanamazlar.
11) Yargı Yolu / 1982 Anayasası
Yargı Yolu / Yeni Hali
Madde 125 / Eski Hali
İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. (Ek hüküm: 13.8.1999-4446/2 md.) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların millî veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir.
Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır.
İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar.
Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.
İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir.
Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.
İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.
Madde 125 / Yeni Hali
İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. (Ek hüküm: 13.8.1999-4446/2 md.) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların millî veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir.
Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır. Ancak, Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.
İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar.
Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiç bir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.
İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir.
Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.
İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.
12) Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümler / 1982 Anayasası
Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümler / Yeni Hali
Madde 128 / Eski Hali
Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.
Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.
Madde 128 / Yeni Hali
Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.
Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.
13) Görev ve sorumluluklar, disiplin kovuşturulmasında güvence / 1982 Anayasası
Görev ve sorumluluklar, disiplin kovuşturulmasında güvence / Yeni Hali
Madde 129 / Eski Hali
Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.
Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.
Silahlı Kuvvetler mensupları ile hâkimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır.
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır.
Madde 129 / Yeni Hali
Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.
Silahlı Kuvvetler mensupları ile hâkimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır.
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır.
Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.
14) Hâkim ve savcıların denetimi / 1982 Anayasası
Adalet hizmetlerinin denetimi / Yeni Hali
Madde 144 / Eski Hali
Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (Hâkimler için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma, Adalet Bakanlığının izni ile adalet müfettişleri tarafından yapılır. Adalet Bakanı soruşturma ve inceleme işlemlerini, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırabilir.
Madde 144 / Yeni Hali
Adalet hizmetleri ile savcıların idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığınca denetimi, adalet müfettişleri ile hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler; araştırma, inceleme ve soruşturma işlemleri ise adalet müfettişleri eliyle yapılır. Buna ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
15) Askerî yargı / 1982 Anayasası
Askerî yargı / Yeni Hali
Madde 145 / Eski Hali
Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler, asker kişilerin; askerî olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerî mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler.
Askerî mahkemeler, asker olmayan kişilerin özel kanunda belirtilen askerî suçları ile kanunda gösterilen görevlerini ifa ettikleri sırada veya kanunda gösterilen askerî mahallerde askerlere karşı işledikleri suçlara da bakmakla görevlidirler.
Askerî mahkemelerin savaş veya sıkıyönetim hallerinde hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili oldukları; kuruluşları ve gerektiğinde bu mahkemelerde adlî yargı hâkim ve savcılarının görevlendirilmeleri kanunla düzenlenir.
Askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin mahkemesinde görevli bulundukları komutanlık ile ilişkileri, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı, askerlik hizmetinin gereklerine göre kanunla düzenlenir. Kanun, ayrıca askerî hâkimlerin yargı hizmeti dışındaki askerî hizmetler yönünden askerî hizmetlerin gereklerine göre teşkilatında görevli bulundukları komutanlık ile olan ilişkilerini de gösterir.
Madde 145 / Yeni Hali
Askeri yargı, askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür.
Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askerî mahkemelerde yargılanamaz.
Askerî mahkemelerin savaş halinde hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili oldukları; kuruluşları ve gerektiğinde bu mahkemelerde adlî yargı hâkim ve savcılarının görevlendirilmeleri kanunla düzenlenir.
Askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin görevli bulundukları komutanlıkla ilişkileri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.
16) Anayasa Mahkemesi Kuruluşu / 1982 Anayasası
Anayasa Mahkemesi Kuruluşu / Yeni Hali
Madde 146 / Eski Hali
Anayasa Mahkemesi onbir asıl ve dört yedek üyeden kurulur.
Cumhurbaşkanı, iki asıl ve iki yedek üyeyi Yargıtay, iki asıl ve bir yedek üyeyi Danıştay, birer asıl üyeyi Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurullarınca kendi Başkan ve üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; bir asıl üyeyi ise Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinden göstereceği üç aday arasından; üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer.
Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri ile üst kademe yöneticileri ve avukatların Anayasa Mahkemesine asıl ve yedek üye seçilebilmeleri için, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim görmüş veya öğrenim kurumlarında en az onbeş yıl öğretim üyeliği veya kamu hizmetinde en az onbeş yıl fiilen çalışmış veya en az onbeş yıl avukatlık yapmış olmak şarttır.
Anayasa Mahkemesi, asıl üyeleri arasından gizli oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve bir Başkanvekili seçer. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.
Anayasa Mahkemesi üyeleri, aslî görevleri dışında resmî veya özel hiçbir görev alamazlar.
Madde 146 / Yeni Hali
Anayasa Mahkemesi onyedi üyeden kurulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.
Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay, bir üyeyi Askerî Yargıtay, bir üyeyi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer.
Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde,her boş üyelik için, bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir; (Anayasa Mahkemesi’nce çıkarılmıştır) en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde de her bir baro başkanı ancak bir aday için oy kullanabilir ve (Anayasa Mahkemesi’nce çıkarılmıştır) en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.
Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, kırkbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf hâkim ve savcıların adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olması şarttır.
Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.
Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar.”
17) Anayasa Mahkemesi Üyeliğinin sona ermesi / 1982 Anayasası
Anayasa Mahkemesi Üyeliğinin görev süresi ve üyeliğin sona ermesi / Yeni Hali
Madde 147 / Eski Hali

Anayasa Mahkemesi üyeleri altmışbeş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar.
Anayasa Mahkemesi üyeliği, bir üyenin hâkimlik mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymesi halinde kendiliğinden; görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceğinin kesin olarak anlaşılması halinde de, Anayasa Mahkemesi üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile sona erer.
Madde 147 / Yeni Hali
Anayasa Mahkemesi üyeleri oniki yıl için seçilirler. Bir kimse iki defa Anayasa Mahkemesi üyesi seçilemez. Anayasa Mahkemesi üyeleri altmışbeş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar. Zorunlu emeklilik yaşından önce görev süresi dolan üyelerin başka bir görevde çalışmaları ve özlük işleri kanunla düzenlenir.
Anayasa Mahkemesi üyeliği, bir üyenin hâkimlik mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymesi halinde kendiliğinden; görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceğinin kesin olarak anlaşılması halinde de, Anayasa Mahkemesi üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile sona erer.
18) Anayasa Mahkemesi Görev ve yetkileri / 1982 Anayasası
Anayasa Mahkemesi Görev ve yetkileri / Yeni Hali
Madde 148 / Eski Hali
Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.
Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez.
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar.
Yüce Divan kararları kesindir.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir.
Madde 148 / Yeni Hali
Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.
Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez.
Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.
Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.
Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar.

Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir.
Yüce Divan kararları kesindir.
19) Anayasa Mahkemesi Çalışma ve yargılama usulü / 1982 Anayasası
Anayasa Mahkemesi Çalışma ve yargılama usulü / Yeni Hali
Madde 149 / Eski Hali
Anayasa Mahkemesi, Başkan ve on üye ile toplanır, salt çoğunluk ile karar verir. Anayasa değişikliklerinde iptale ve siyasî parti davalarında kapatılmaya karar verebilmesi için beşte üç oy çokluğu şarttır.
Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve yargılama usulleri kanunla; mahkemenin çalışma esasları ve üyeleri arasındaki işbölümü kendi yapacağı İçtüzükle düzenlenir.
Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir (Ek ibare: 23.7.1995-4121/14 md.) ve siyasî partilerin temelli kapatılması veya kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması istenen siyasî partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinler.
Madde 149 / Yeni Hali
Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışır. Bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel Kurul, Mahkeme Başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az oniki üye ile toplanır. Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla alır. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir.
Siyasî partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca bakılır, bireysel başvurular ise bölümlerce karara bağlanır.
Anayasa değişikliğinde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır.
Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, Genel Kurul ve bölümlerin yargılama usulleri, Başkan, başkanvekilleri ve üyelerin disiplin işleri kanunla; Mahkemenin çalışma esasları, bölüm ve komisyonların oluşumu ve işbölümü kendi yapacağı İçtüzükle düzenlenir.
Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir. Mahkeme ayrıca, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir ve siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması istenen siyasî partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinler.”
20) Askerî Yargıtay / 1982 Anayasası
Askerî Yargıtay / Yeni Hali
Madde 156 / Eski Hali
Askerî Yargıtay, askerî mahkemelerden verilen karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Ayrıca, asker kişilerin kanunla gösterilen belli davalarına ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.
Askerî Yargıtay üyeleri birinci sınıf askerî hâkimler arasından Askerî Yargıtay Genel Kurulunun üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla her boş yer için göstereceği üçer aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî Yargıtay Başkanı, Başsavcısı, İkinci Başkanı ve daire başkanları Askerî Yargıtay üyeleri arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı ve askerlik hizmetlerinin gereklerine göre kanunla düzenlenir.
Madde 156 / Yeni Hali
Askerî Yargıtay, askerî mahkemelerden verilen karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Ayrıca, asker kişilerin kanunla gösterilen belli davalarına ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.
Askerî Yargıtay üyeleri birinci sınıf askerî hâkimler arasından Askerî Yargıtay Genel Kurulunun üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla her boş yer için göstereceği üçer aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî Yargıtay Başkanı, Başsavcısı, İkinci Başkanı ve daire başkanları Askerî Yargıtay üyeleri arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.
21) Askeri Yüksek İdare Mahkemesi / 1982 Anayasası
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi / Yeni Hali
Madde 157 / Eski Hali
Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tam sayısının salt çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından her boş yer için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.
Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hâkim sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı ve askerlik hizmetlerinin gereklerine göre kanunla düzenlenir.
Madde 157 / Yeni Hali
Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tam sayısının salt çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından her boş yer için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.
Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hâkim sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.
22) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu / 1982 Anayasası
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu / Yeni Hali
Madde 159 / Eski Hali
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Kurulun Başkanı, Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay Genel Kurulunun, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından, her üyelik için gösterecekleri üçer aday içinden Cumhurbaşkanınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilirler. Kurul, seçimle gelen asıl üyeleri arasından bir başkanvekili seçer.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar.Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin veya bir hâkimin veya savcının kadrosunun kaldırılması veya bir mahkemenin yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar. Ayrıca Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.
Kurul kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.
Kurulun görevlerini yerine getirmesi, seçim ve çalışma usulleriyle itirazların Kurul bünyesinde incelenmesi esasları kanunla düzenlenir.
Adalet Bakanlığının merkez kuruluşunda geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıların muvafakatlarını alarak atama yetkisi Adalet Bakanına aittir.
Adalet Bakanı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilk toplantısında onaya sunulmak üzere, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde hizmetin aksamaması için hâkim ve savcıları geçici yetki ile görevlendirebilir.
Madde 159 / Yeni Hali
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmi iki asıl ve oniki yedek üyeden oluşur; üç daire halinde çalışır.
Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir.
Kurul üyeliği seçimi, üyelerin görev süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde yapılır. Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelerin görev süreleri dolmadan Kurul üyeliğinin boşalması durumunda, boşalmayı takip eden altmış gün içinde, yeni üyelerin seçimi yapılır. Diğer üyeliklerin boşalması halinde, asıl üyenin yedeği tarafından kalan süre tamamlanır.
Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi genel kurullarından seçilecek Kurul üyeliği için her üyenin, birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları arasından seçilecek Kurul üyeliği için her hâkim ve savcının; ancak bir aday için oy kullanacağı seçimlerde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilir. Bu seçimler her dönem için bir defada ve gizli oyla yapılır.
Kurulun, Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı dışındaki asıl üyeleri, görevlerinin devamı süresince; kanunda belirlenenler dışında başka bir görev alamazlar veya Kurul tarafından başka bir göreve atanamaz ve seçilemezler.
Kurulun yönetimi ve temsili Kurul Başkanına aittir. Kurul Başkanı dairelerin çalışmalarına katılamaz. Kurul, kendi üyeleri arasından daire başkanlarını ve daire başkanlarından birini de başkanvekili olarak seçer. Başkan, yetkilerinden bir kısmını başkanvekiline devredebilir.
Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.
Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (hâkimler için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin teklifi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır. Soruşturma ve inceleme işlemleri, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırılabilir.
Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.
Kurula bağlı Genel Sekreterlik kurulur. Genel Sekreter, birinci sınıf hâkim ve savcılardan Kurulun teklif ettiği üç aday arasından Kurul Başkanı tarafından atanır. Kurul müfettişleri ile Kurulda geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıları, muvafakatlerini alarak atama yetkisi Kurula aittir.
Adalet Bakanlığının merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcılar ile adalet müfettişlerini ve hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçileri, muvafakatlerini alarak atama yetkisi Adalet Bakanına aittir.
Kurul üyelerinin seçimi, dairelerin oluşumu ve işbölümü, Kurulun ve dairelerin görevleri, toplantı ve karar yeter sayıları, çalışma usul ve esasları, dairelerin karar ve işlemlerine karşı yapılacak itirazlar ve bunların incelenmesi usulü ile Genel Sekreterliğin kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.”
23) Ekonomik hükümler / 1982 Anayasası
Ekonomik ve Sosyal Konsey / Yeni Hali
Madde 166 / Eski Hali
Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayi ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.
Planda millî tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir.
Kalkınma planlarının hazırlanmasına, Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmasına, uygulanmasına, değiştirilmesine ve bütünlüğünü bozacak değişikliklerin önlenmesine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
Madde 166 / Yeni Hali
Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayi ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.
Planda millî tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir.
Kalkınma planlarının hazırlanmasına, Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmasına, uygulanmasına, değiştirilmesine ve bütünlüğünü bozacak değişikliklerin önlenmesine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.

Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.
24) Geçici 15. Madde kaldırılacak
12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Millî Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.
Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
Bunun haricinde de iki geçici madde var ancak onların bu belgeye alınması gerekli görülmemeiştir.



_______________________________________________________27

From: ADALAR PLATFORMU
Subject: 'KALDIRIM VERGİSİ' KATKI PAYI HAKKINDA HUKUKİ BİLGİLENDİRME
Date: August 18, 2010 9:42:43 AM GMT+03:00
To: To: adalar.postasi@gmail.com


ADALILAR'IN
'KALDIRIM VERGİSİ' KATKI PAYI HAKKINDA
HUKUKİ BİLGİLENDİRİLMESİ



Değerli Adalılar,
Önümüzdeki haftalarda Büyükada'da Kaldırım Vergisi/KATKI PAYI hususunda bir avukat arkadaşımız tarafından bilgilendirme toplantısı yapılacaktır. Toplantıya katılım ücretsizdir. Bilgilendirme toplantısına katılmak isteyenlerin ADALAR POSTASI'na (adalar.postasi@gmail.com) isim-soy isim ve cep telefon numaralarını elektronik postayla iletmeleri rica olunur.

ADALAR PLATFORMU adına
Hayati Önel

Toplantıya katılmak isteyenler: Okan Aydın, Osman Bozkurt, Fatma Bozkurt, İpek Bozkurt, Alper Zihni Ünsan, Hatice Karakaş, Güneş Turkan, Sedat Turkan, Akgün Dilmaç, Volkan Dilmaç, Hilmi Orhan, Arif Canbaz, Sema Kurtoğlu, Eşref Tümer, ...